Bu yazımızda, siyasi iktidarın ve dolayısıyla yürütme organı ve idare etme gücünün kimde olduğu üzerinde durmayacağız. Konumuz, hukuk kuralları karşısında Başbakan’ın önleme ve adli amaçlı teknik takibe tutulup tutulamayacağıdır. Başbakan kimdir? Yürütme organının başıdır. Bakanları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) üyeleri veya milletvekilliğine seçilme yeterliliği olanlar arasından Başbakan seçer, Cumhurbaşkanı atar ve gerektiğinde Başbakan’ın önerisi ile Cumhurbaşkanı tarafından bakanların görevine son verilir.

Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun başkanı olarak bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Her bakan, Başbakan’a karşı sorumludur. Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür.

Aynı zamanda milletvekili olan Başbakan’ın Anayasa m.83 uyarınca yasama dokunulmazlığı vardır. Yasama dokunulmazlığına göre Başbakan, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdüğü düşüncelerinden sorumlu tutulamaz. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği iddia edilen Başbakan, bu dokunulmazlık kaldırılmadıkça veya milletvekilliği sıfatı son bulmadıkça Meclisin kararı olmaksızın tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Bu dokunulmazlığın iki istisnası vardır; ilki, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve ikincisi de, seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa m.14’ün kapsamına giren hallerdir. Ancak bu halde bile yetkili makam, bu durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM’ye bildirmek zorundadır.

Bunun dışında Başbakan, “Meclis soruşturması” başlıklı Anayasa m.100’ün öngördüğü TBMM denetim yoluna da tabidir. Başbakan hakkında, TBMM üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması talep edilebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşüp gizli oyla karara bağlar. Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Mecliste bulunan siyasi partilerin güçleri oranında verecekleri üyelerden oluşan onbeş kişilik Soruşturma Komisyonu tarafından soruşturma yapılır. Soruşturma Komisyonu hazırladığı raporu Meclise sunar, Meclis de ancak üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyu ile Başbakan’ı suçlandığı fiil ile ilgili Yüce Divan’a sevk edebilir.
Bunlar dışında, Başbakan’ın adli soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulması, dolayısıyla hakkında soruşturma başlatılıp, iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı tayini, teknik araçlarla izleme, arama ve elkoyma, yakalama, gözaltına alma, tutuklama gibi koruma tedbirlerinin Başbakan hakkında uygulanması mümkün değildir. Özetle Başbakan, adli amaçlı teknik takibe tutulamaz, doğrudan doğruya veya dolaylı yoldan dinlenemez, teknik araçlarla görüntülenemez ve sesi kayıt altına alınamaz. Bu söylenenin aksine yapılan tüm tasarruflar hukuka aykırı olacağı gibi, bu tasarrufları icra edenler de hukuki ve cezai açıdan sorumlu tutulurlar. Çünkü Başbakan’ın dinlenmesi mümkün gözükmemektedir. Ağır cezalık suçüstü halinde bile Meclise bildirmek zorunlu olup, diğer hallerde de soruşturma izni alınmaksızın ve Meclis tarafından tayin edilen komisyonunun soruşturması olmaksızın Başbakan hakkında soruşturma ve kovuşturma tasarruflarının tatbiki mümkün gözükmemektedir.

Bu durumda insanlar, “Başbakan hiç suç işlemez mi, hukuka aykırı bir davranış icra edemez mi? Neden bu gibi durumlarda Başbakan’ın soruşturulması mümkün olamasın?” şeklinde düşünebilirler. Ancak “hukuk devleti” ilkesinin benimsendiği bir yerde, Anayasa ve kanunların gözardı edilebilmesi mümkün değildir. Başbakan’ın görev ve yetkileri, gerek Anayasa ve gerekse kanunlarda sayılmıştır. Başbakan, Ülkenin iç ve dış güvenliğinden, yönetiminden, en önemlisi de Anayasa ve kanunlarla öngörülen hükümlerin yerine getirilmesi hususlarında sorumlu ve yetkili kılınmıştır.

Ayrıca, Başbakan’ın yasama dokunulmazlığı bulunmaktadır. Tüm bu kurallar gözardı edilerek, Başbakan’ın dinlenmesi ve takibini hiç kimse, hiçbir hukuki gerekçe ve nedenle haklı göremez ve gösteremez. Elbette Başbakan da, hukukun evrensel ilke ve esasları ile Anayasa ve kanunların üstünde değildir. Bu sebepledir ki, Anayasa m.105’de Başbakan’ın ve bakanların sorumluluğu kabul edilmiştir. Başbakan da, yetkilerini kullanırken hukuk dışına çıkamaz. Bir an için Başbakan’ın hukuka aykırı hareket ettiği iddiası var ise, bunun tespit ve sorumluluğunun işletilmesi yolu Anayasa ve kanunlarla gösterilmiştir. Bu yöntemler arasında, Başbakan’ın gizlice dinlenmesi, teknik araçlarla takip edilip ses ve görüntülerinin kayda alınması sayılmamıştır.

Hiç kimse, sırf telefon konuşmalarına dayalı iddialarla, yani ortada somut deliller olmaksızın bir başkasını suç işlemiş gibi gösteremez. Çünkü Ceza Muhakemesi Kanunu m.135’de dinleme, bir suçun delili değil, somut delillere ulaşma veya elde edilmiş somut delilleri destekleme vasıtası olarak kabul edilmiştir. Bu söylediklerimiz, birileri için doğruluğu ileri sürülen veya sonradan icat edilen kurallar olmayıp, bugüne kadar herkes için geçerli olan esaslardır.

Özetle Başbakan ancak;

-Ağır cezalık suçüstü halinin varlığı (soruşturma açıldığı Meclise bildirilmek kaydıyla),

-Soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa m.14’ün kapsamına giren suç işlediği iddiasıyla,

-Yasama dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra,

-Meclis soruşturması açılmasına karar verilmesi halinde, sadece iddiaya konu suçla ilgili konuşmaları CMK m.135 ila 138’e göre verilecek yargı kararları çerçevesinde dinlenebilir. Bunun dışında, adli amaçlı olarak Başbakan’ın telefon görüşmelerinin takibi ve teknik araçlarla izlenmesi yetkisinin artırılması amaçlanmakta ise, öncelikle yasama dokunulmazlığının daraltılması ve milletvekilleri üzerinde hukukilik denetiminin genişletilmesi gerekir.

Başbakan, suç işlediği veya suça karıştığı iddiası ile değil de idari kolluk faaliyetleri çerçevesinde önleme amaçlı, işlenmesi muhtemel suçların ortaya çıkarılıp engellenmesi amacıyla dinlenebilir mi? Prensip olarak, hukuk devletinden bu tür bir sorunu kurala bağlayan ve çözen açık bir düzenleme yapması beklenmez. Çünkü cumhurbaşkanı, başbakan veya devlet başkanı gibi makamlarda bulunan insanların, temsil ettikleri ülkelerin güvenliğini, kamu düzenini ve barışı ile kişi hak ve hürriyetlerini koruyup kollayacakları düşünülür. Bu kişiler, toplumun güvenini kazanıp desteğini almak suretiyle seçilirler. Bu sebeple, ülke ve devlet güvenliğini, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, anayasa ile kurulu düzeni, emniyet ve asayişi tehdit eden, casusluk faaliyeti sayılabilecek suçların önlenmesi amacıyla cumhurbaşkanı, başbakan ve devlet başkanı sıfatını haiz kişilerin dinlenmesi doğru değildir. Bu sıfatlardan birisini taşıyan kişinin bu tür suçları işleme ihtimali düşünülmez. Bununla birlikte “önleme dinlemesi” adlı yöntemi düzenleyen Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Jandarma Teşkilatı Kanunu’nun ilgili maddeleri incelendiğinde, sadece suçların önlenmesi maksadına dayalı olup, yargılamada delil olarak kullanılması mümkün olmamak kaydıyla, Ülke ve Devlet güvenliğinin korunması için suçların önlenmesinin gerekli olduğu durumlarda, sıfatı, unvan ve konumu ne olursa olsun herkesin yasal şartlar çerçevesinde iletişimin denetlenip teknik takibe tabi tutulması mümkündür.  Elbette bu teknik takip; keyfi, kuralsız ve kaidesiz yapılamaz.

Sonuç olarak; Başbakan usulsüz, kuralsız, kaidesiz, dolaylı veya hukuka aykırı olarak dinlenip takip edilmiş ve bu durum fark edilip de zamanında gerekli önlemler alınmamışsa, bu da Devletin güvenlik zafiyetini net bir şekilde ortaya koyar ki, yıllardır insanların bu tür hukuka aykırı muamelelere maruz kaldıklarını, bu tür huzursuzluklarla yaşamlarını sürdürmeye çalıştıklarını ve Devletin başta haberleşme hürriyeti olmak üzere bireyin özel ve aile hayatını korumakta yetersiz kaldığını söylemiştik. Ulusal güvenliğin önem arz ettiği, temel hak ve hürriyetlerin korunması gerektiği yerlerde, bir hukuk devleti tüm önlemleri alıp geliştirmek, müdahalelerini hukuka uygun yapmak ve “polis devleti” gibi hareket etmemek zorundadır.

Son söz; son zamanlarda kamu görevlilerine görev ile ilgili, görevden dolayı veya görevi sırasında işlediği iddia olunan suçlardan dolayı dokunulmazlık tanıyan veya takip şartı olarak izin usulü getirilmek suretiyle hukukilik denetiminin önüne geçen yasal düzenlemelerin çıkarıldığı görülmektedir. Bu yasalaştırma yöntemi; “hukuk devleti” ve “eşitlik” ilkelerine aykırı olduğu gibi, yargı yetkisini ve hukukilik denetimini kısıtlamak suretiyle “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin zedelenmesine yol açmaktadır. Bu tür düzenlemelerden vazgeçilmeli, herkesin eylem ve tasarrufları yargı denetimine açık bırakılmalıdır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)