T.C.
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
E. 2019/5678
K. 2019/20807
T. 11.11.2019

TAZMİNAT TALEBİ ( Davacının Bilirkişi Raporuna Yönelik İtirazların Değerlendirilerek Yeniden Bilirkişi Raporu Alınmasının Talep Edildiği - Davacı İtirazlarını Karşılar Mahiyette İnceleme Yapılmaksızın İtiraza Uğramış Bilirkişi Raporuna Değer Verilerek Sonuca Gidilmesinin İsabetli Görülmediği/Davacının Rapora Karşı İtirazları Gözetilmek Suretiyle Uzman Olan Bilirkişilerden Oluşan Bilirkişi Kurulundan Rapor Alınarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )

BİLİRKİŞİ RAPORUNA YÖNELİK İTİRAZIN DEĞERLENDİRİLMESİ GEREĞİ ( Rapordaki Şube Müdürünün Talimatı ile Mevzuat Dışı İşlem Yapmak Durumunda Kalan Davalının Sorumlu Olmadığı Yönünde Yapılan Değerlendirme Hükme Esas Alınarak Davanın Reddedildiği - Davacının Bilirkişi Tarafından Olayın Yanlış Değerlendirildiği ve Yapılan Tespitlere Dosya Kapsamındaki Veriler Değerlendirilmeden Ulaşıldığı Yönündeki İtirazları Gözetilmeden Kurulan Hükmün Bozulması Gerektiği )

HAK ARAMA HÜRRİYETİ ( Davacının Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesindeki İtirazları Değerlendirilerek Yeniden Bilirkişi Raporu Alınmasını Talep Ettiği - İtiraza Uğramış Bilirkişi Raporuna Değer Verilerek Sonuca Gidilmesinin Hatalı Olduğu/Dosya Kapsamı ile Davacı İtirazları Gözetilmek Suretiyle Bilirkişi Kurulundan Rapor Alınarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerekirken Eksik İnceleme ile Karar Verilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )

HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI ( Yargılamada Yer Alan Tanık Bilirkişi Gibi Kişilerin Açıklamaları Açısından da Önemli Olduğu - Bilgilenme Hakkının Usulüne Uygun Kullanımı ile Tarafların Haklarında Öğrendikleri İsnat ve İddialara Karşı Beyanda Bulunabilme Davaya Yönelik Bilgi ve Belge Verebilme Açıklama Yapma Hakkının da Hukuki Güvenceye Bağlandığı/Açıklamada Bulunma Hakkının Tarafların Yazılı Sözlü Şekilde İddia ve Savunmalara Karşı İtirazda Bulunabilme Davaya İlişkin Beyanda Bulunmalarını Sağladığı )

2709/m.36

818/m.125

5411/m.16,Geç.16

6100/m.27

ÖZET : Dava, iş sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, bilirkişi raporunda “...işlemlerin şube vekil müdürünün haberi ve talimatı olmaksızın yapılamayacağı, davalının konu niteliği gereği şube yönetimince verilen bir talimatı gişe yetkilisine aktarmasına aracılıktan ibaret olan fiilinde, şube müdürünün verdiği talimat ile mevzuat dışı işlem yapmak durumunda kalan davalının olayın sorumlusu olmadığı...” yönünde yapılan değerlendirme hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir.

Davacının bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde bilirkişi tarafından olayın yanlış değerlendirildiği, yapılan tespitlere dosya kapsamındaki veriler değerlendirilmeden ulaşıldığı, yapılan itirazların değerlendirilerek yeniden bilirkişi raporu alınması talep edilmiştir. Bozma sonrası yapılan yargılama sırasında da davacı vekili yeni bir bilirkişi raporu alınmasını talep etmiştir.

Davacının bilirkişi raporuna itirazlarını karşılar mahiyette inceleme yapılmaksızın, itiraza uğramış bilirkişi raporuna değer verilerek sonuca gidilmesi isabetli değildir. Bu durumda, dosyada bulunan tüm bilgi ve belgeler ile birlikte davacının bilirkişi raporuna karşı yaptığı itirazları da gözetilmek suretiyle konusunda uzman olan bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davalının 1997 yılında ... A.Ş. ... Şubesinde Kambiyo Uzmanı olarak görev yaptığını, ... Şubesinde hesabı olan dava dışı ...'nın 1999 yılı Nisan ayında hesabındaki paranın kendisine ödenmesini talep ettiğini, kendisine ödeme yapılmadığı için yasal yollara başvuracağını belirttiğini, bu durum sonucunda Kahramanmaraş Şubesinde ...A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından araştırma ve soruşturma yapıldığını ve 31/05/1999 tarihli ... Şubesi 9 numaralı soruşturma raporu düzenlendiğini, raporda işlemlerde kusur ve sorumluluğu bulunan... Bölge Müdürlüğü Yönetmen Yardımcısı davalı ...'ten 10.000 DEM'in kanuni faizi ile birlikte 5/20 (938,27 TL) oranında tahsilinin gerektiğinin belirlendiğini beyan ederek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak ve tahsilde tekerrür olmamak üzere, 398,27 TL'nin 10/11/1997 tarihinde tahsil tarihine kadar banka tarafından T.C. Merkez Bankası'na bildirilen kredi faiz oranları üzerinden ve faizin BSMV'siyle, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde ticari işlerde uygulanan avans faizi ve yasal fer'ileriyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabının Özeti:

Davalı vekili, talep konusunun çalıştığı bankaya yönelik haksız eylem olarak nitelendirilerek tazminat olduğunu, zamanaşımı süresinin fiili ve zararı öğrenme tarihinden itibaren başlayıp 10 yıllık sürenin dolmuş olduğunu ve tazminata konu edilen olaylarda müvekkilinin hiçbir işleme doğrudan ya da dolaylı katılımı bulunmadığını, işlemlerin kendi servisinde dahi gerçekleştirilmediğini, olayla ilgili müvekkilinin sorumlu tutulmasını gerektirecek herhangi bir eylemi ve kusurlu kusursuz sorumluluğu bulunmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davaya konu olay tarihi olan 10/01/1997 tarihindeki bankacılık işlemleri nedeni ile olay tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, 5411 Sayılı Bankacılık Kanununda fon alacaklarına ilişkin dava ve taleplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olarak kabul edilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi'nin 2014/85 Esas-2014/103 Karar sayılı ve 04/06/2014 tarihli ilamında 19/10/2005 tarihli 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 16.madde " geçici 16.madde bu kanun ile fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda fon lehine getirilen hükümler makable şamildir." düzenlemesindeki "...zamanaşımı..." sözcüğünün Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği dikkate alınarak dava konusu bankacılık kanunundaki fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yönünden getirilen hükmün Anayasa Mahkemesince 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 16.maddesindeki zamanaşımı kelimesi çıkartılmış olması nedeni ile geçmişe dönük uygulanamayacağı, bu alacaklar yönünden de genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilerek davaya konu alacakların talep edilebilmeleri için gerekli 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davaya konu alacak yönünden zamanaşımı gerçekleştiğinden süre yönünden davanın reddine dair verilen karar Dairemizin 25.10.2018 tarihli , 2017/16099 E. - 2018/23190 K. sayılı ilamında belirtilen “Somut olayda ise davaya konu edilen zararın kaynağı olan olay 10/11/1997 tarihinde yani 4389 Sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu bir sırada gerçekleşmiş olup ayrık bir düzenleme bulunmadığından 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 125.maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabi iken ve henüz 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı bir sırada yani 23.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5020 Sayılı Kanun'un 27.maddesiyle 4389 Sayılı Kanun ile eklenen Ek 3.madde ile zaman aşımı süresi uzatıldığından tabi olduğu zamanaşımı süresi 20 yıla çıkmıştır. Bu itibarla 5411 Sayılı Kanun'un Geçici 16.maddesinde yeralan zamanaşımı süresini geçmişe yürüten Anayasa Mahkemesince iptal edilen hüküm, 23.12.2003 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresini dolduran olaylara ilişkin olup iptal kararının somut olaya etkisi yoktur. Başka bir anlatımla somut olay açısından zamanaşımı süresinin 10 olarak kabulüne bu karara atıfla imkan yoktur. Bu nedenle mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın zaman aşımından reddi hatalı olmuştur.” gerekçe ile bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak devam edilen yargılama sonunda davalının dava konusu olayda kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz :

Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

1-)Tarafların hukuki dinlenilme haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.Savunma hakkı Anayasa'mızın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır.İddia ve savunma hakkı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesiyle usul hukukumuza yansıtılmıştır.Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın "açıklama ve ispat hakkı"nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/ bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece,11.08.2015 havale tarihli bilirkişi raporunda “.... işlemlerin şube vekil müdürü ...'nin haberi ve talimatı olmaksızın yapılamayacağı, davalı ...'in konu niteliği gereği şube yönetimince verilen bir talimatı gişe yetkilisine aktarmasına aracılıktan ibaret olan fiilinde, şube müdürünün verdiği talimat ile mevzuat dışı işlem yapmak durumunda kalan davalının olayın sorumlusu olmadığı...” yönünde yapılan değerlendirme hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde bilirkişi tarafından dava konusu olayın yanlış değerlendirildiğini, yapılan tespitlere dosya kapsamındaki veriler değerlendirilmeden ulaşıldığını , yapılan itirazların değerlendirilerek yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep etmiştir. Bozma sonrası yapılan yargılama sırasında da davacı vekili yeni bir bilirkişi raporu alınmasını talep etmiştir. Davacının bilirkişi raporuna itirazlarını karşılar mahiyette inceleme yapılmaksızın, itiraza uğramış bilirkişi raporuna değer verilerek sonuca gidilmesi isabetli değildir. Bu durumda, dosyada bulunan tüm bilgi ve belgeler ile birlikte davacının bilirkişi raporuna karşı yaptığı itirazları da gözetilmek suretiyle konusunda uzman olan bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, 11.11.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.

kazanci.com.tr