Önceki yazılarda, bilirkişilik kurumunun hukuki sınırları, raporun denetlenebilirliği, yöntem açıklığı ve usul güvenceleri üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise, hakimin takdir yetkisi ve bilirkişi raporunun karar sürecindeki yargısal işlevi ele alınacaktır.
VI. Takdir Yetkisi ve Raporun Niteliği
Bilirkişi raporu, HMK m.266 uyarınca, çözümü özel veya teknik bilgi gerektiren hususlarda maddi vakıaların teknik yönden açıklığa kavuşturulması amacıyla bilirkişinin incelemesi sonucunda düzenlenen rapordur. Dosyada teknik bilgiye ihtiyaç duyulabilir, bu yüzden bilirkişiye gidilir. Fakat karar makamı değişmez. Hükmü kuran hakimdir, bilirkişi raporu o karara zemin taşıyan bir unsurdur. Bu nedenle bir rapor değerlendirilirken sonuç kısmından önce, o sonuca hangi yöntemle, hangi maddi dayanakla ve nasıl bir gerekçe ile ulaşıldığına bakılmalıdır. Hakim, bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Rapora hüküm kurduracak bir bağlayıcılık tanınamaz. Zira rapor, nevi itibariyle hüküm kurma sürecinde başvurulan yardımcı bir araçtır. Teknik açıklamanın değeri, hukuki değerlendirmeyi taşımasına bağlıdır. Raporun içeriği karar gerekçesinin yerine geçer gibi okunmaya başladığında yargısal muhakeme zayıflar, delil tartışması geri plana düşer. Bu durumda serbest takdir alanı daralır, hükmün gerekçesi de denetime elverişlilik gücünü kaybeder.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2025 tarihli, 2023/908 E. ve 2025/362 K. sayılı kararında, bilirkişi raporunun ancak uzman kurul eliyle ve işin yapıldığı yılın mahalli piyasa rayicine göre hazırlanması halinde hükme esas alınabileceği belirtilmiştir. Genel Kurul, bedelin ifa yılı rayicine göre tespit edilmesi gerektiğini; bu rayiç içinde yüklenici karı ve KDV’nin zaten bulunduğunu vurgulamıştır. Böylece, raporun bir sonuç bildirimiyle sınırlı kalmaması; dayanağı, yöntemi ve açıklığıyla hakimin serbest denetimine imkan veren teknik bir araç niteliği taşıması gerektiği belirtilmiştir.
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 14.07.2025 tarihli, 2025/799 E. ve 2025/1117 K. sayılı kararında, eksik iş bedelinin keşif tarihine göre değil, işin yapıldığı yılın mahalli piyasa rayicine göre belirlenmesi gerektiği; delil tespiti raporundaki rakamlarla bağlılık bulunmadığı belirtilmiştir. Karar, defaatle ifade ettiğimiz üzere bilirkişi raporunun hüküm kurma sürecinde denetlenebilir biçimde destekleyici bir unsur olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 17.01.2024 tarihli, 2022/3377 E. ve 2024/234 K. sayılı kararı da aynı doğrultudadır. Daire, TBK m.481 uyarınca iş bedelinin işin yapıldığı yılın mahalli rayicine göre belirlenmesi gerektiğini, yüklenici karı ve KDV’nin bu rayiç içinde sayılacağını ifade etmiştir. Diğer bir deyişle, raporun teknik doğruluğu bedelin ifa veya teslim yılı rayiciyle uyumlu biçimde kurulmasıyla anlam kazanır. Aynı yönde Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 26.12.2022 tarihli, 2021/5038 E. ve 2022/6074 K. sayılı kararı ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi’nin 01.07.2025 tarihli, 2025/607 E. ve 2025/620 K. sayılı kararı da bedelin ifa yılı rayici esas alınarak belirlenmesi gerektiğini kabul etmiştir.
Teslim yılı ölçütüne ilişkin olarak Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 06.11.2024 tarihli, 2023/1670 E. ve 2024/3839 K. sayılı kararında, bedelin teslim yılı serbest piyasa rayicine göre tespit edilmesi gerektiği belirtilmiş; teslim tarihinin göz ardı edilmesi incelemeyi eksik kılacak nitelikte sayılmıştır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi’nin 05.11.2024 tarihli, 2022/804 E. ve 2024/1184 K. sayılı kararında da, ifa yılı rayiçleri dikkate alınmadan ve mahallinde uzman bilirkişi keşfi yapılmadan hüküm kurulmasının usule aykırı olduğu ifade edilmiştir. Böylece, raporun zaman, yöntem ve gerekçe bakımından hakimin denetim alanında kalması gerektiği yönünde ortak bir kabul oluşmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi’nin 18.03.2025 tarihli, 2023/688 E. ve 2025/270 K. sayılı kararında, götürü bedelli işlerde doğru yöntemin fiziki ilerleme oranının işin tamamına göre belirlenip bu oranın götürü bedele uygulanması olduğu açıklanmıştır. Daire, bu yöntemin ispatlı ödemelerle birlikte değerlendirilmesini, aksi halde bedelden orana giden hatalı hesaplamaların denetime elverişli sayılamayacağını vurgulamıştır. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 04.12.2023 tarihli, 2022/2815 E. ve 2023/4059 K. sayılı kararı da aynı yöntemi benimsemiş ve fiziki gerçekleşme–bedel ilişkisinin kurulmadığı raporların hükme esas alınamayacağını belirtmiştir.
Bilirkişi raporları nihai mahkeme kararını şekillendirmemelidir. Rapor, teknik açıklama yönünden mahkemeyi aydınlatan ve değerlendirmeyi destekleyen bir belge mahiyetinde olmalıdır. Hukuki nitelendirme yetkisinin devredilemeyeceği ilkesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.03.2019 tarihli, 2017/12-367 E. ve 2019/350 K. sayılı kararında vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 09.01.2019 tarihli, B.2015/10393 sayılı kararında, hukuki yorumun bilirkişiye devrinin yargı yetkisinin devri anlamına geldiğini ve adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturduğunu belirtmiştir.
Eksik ifa–ayıplı ifa ayrımı bakımından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.2025 tarihli, 2024/527 E. ve 2025/323 K. sayılı kararı, sosyal donatı eksikliğine ilişkin uyuşmazlıklarda zararın TBK m.112 rejimine göre belirlenmesi gerektiğini vurgulamış ve mezkur uyuşmazlıkta ayıp rejimindeki nispi indirim metodunun uygulanamayacağını, bu tür durumların “eksik ifa” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek teknik tespitin hukuki nitelendirmeye dönüşemeyeceğini ifade etmiştir.
Raporun denetlenebilirliği, teknik doğruluğun yanında yöntemi, hesabı ve dayanaklarla kurulan ilişkiyi de taşımak zorundadır. Nitekim Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 04.06.2025 tarihli, 2024/550 E. ve 2025/675 K. sayılı kararında; HMK m.281 uyarınca yapılan itirazların karşılanmadığı gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Ayrıca denkleştirme hesabında portföy değeri, gelir paylaşımı, risk ve rekabet yasağı gibi unsurların birlikte değerlendirilmemesi de eleştirilmiştir.
Bilirkişi raporlarında zaman zaman yönteme, hesaba veya değerlendirmeye ilişkin hatalarla karşılaşılır. Ancak söz konusu eksiklikler doğrudan tazmin yükümlülüğü doğurmayabilir. Raporun içeriği teknik açıdan yetersiz ya da usul bakımından eksikse, bu durum hakimin denetim yetkisi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Yargılamada esas, raporun HMK m.281 kapsamında denetlenmesi, rapora yöneltilen itirazların gerekçeli biçimde karşılanması ve raporun HMK m.282 uyarınca serbestçe değerlendirilmesidir. Buna karşılık, raporun yetersizliği ayrı, gerçeğe aykırı beyan ayrı bir meseledir. Kast veya ağır ihmal söz konusu olduğunda sorumluluk değerlendirmesi başka kurallara göre yapılacaktır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 01.11.2021 tarihli, 2020/625 E. ve 2021/7881 K. sayılı kararında da bu sınır belirlenmiş; yalnızca ağır ihlallerde Devletin tazmin yükümlülüğü ve bilirkişiye rücu imkanı bulunduğu, diğer hallerde ise yargılamanın HMK m.281 ve 282 uyarınca yürütüleceği kabul edilmiştir.
Tarafsızlık, bilirkişilik kurumunun taşıması gereken temel niteliklerden biridir. Bu ilkenin zedelenmesi, raporun güvenilirliğini doğrudan etkiler. Delil tespiti dosyasında görüş bildiren kişinin esas yargılamada yeniden bilirkişi olarak görevlendirilmesi, tarafsızlık görünümünü zedeleyebildiği için usule aykırı görülmüştür. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 27.09.2016 tarihli, 2016/2893 E. ve 2016/12719 K. sayılı kararı ile Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 23.06.2011 tarihli, 2011/1790 E. ve 2011/3715 K. sayılı kararında, aynı bilirkişinin esas dosyada yeniden görevlendirilmesi usule aykırı bulunmuştur. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin 25.04.2024 tarihli, 2023/493 E. ve 2024/805 K. sayılı kararında da aynı değerlendirme benimsenmiş ve bu tür atamaların bozma nedeni oluşturacağı ifade edilmiştir.
Mahkeme hükmü kurar. Gerekçe, bu hükmün hangi maddi vakıalara, hangi delillerin nasıl tartışılıp değerlendirildiğine ve hangi hukuki kabule dayanılarak kurulduğunu gösteren zorunlu açıklama kısmıdır. Hüküm fıkrası ile gerekçe arasındaki uyum, kararın kanun yolu denetimine elverişliliğini ve denetlenebilirliğini sağlayan temel unsurdur. Bu uyum zayıfladığında kararın hangi düşünce zinciriyle kurulduğu anlaşılamaz, kanun yolu incelemesi sağlıklı yürütülemez ve kararın taraflar bakımından ikna gücü düşer. Bu durumun da yargılama sürecinin öngörülebilirliğini zayıflatacağı kaçınılmaz olacaktır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 14.02.2024 tarihli, 2023/2508 E. ve 2024/616 K. sayılı kararında, gerekçeyle desteklenmeyen hüküm fıkrasının usule uygun sayılamayacağı ifade edilmiştir. Aynı Dairenin 23.05.2019 tarihli, 2017/8384 E. ve 2019/4902 K. sayılı kararında ise, HMK m.304 hükmünün yalnızca açık yazım ve hesap hatalarının düzeltilmesine imkan verdiği; hükmün esasını değiştiren tashih işlemlerinin bu sınırı aşacağı ve geçersiz sayılacağı belirtilmiştir.
VII. Sonuç
Bilirkişilik yargılamada yardımcı bir araç niteliğindedir. Kararın sahibi Türk Milleti adına yargılama yapan hakimdir. Bilirkişi raporu mahkemeyi aydınlatmalı ve hükmün yönünü belirleyen irade olarak görülmemelidir. Teknik bilginin işlevi, hüküm kurma yetkisini ikame etmek değildir. Hakimin hukuki değerlendirmesine dayanak sağlayacak açıklığı üretmektir. Uygulamada belirleyici olan, raporun yönteminin ve gerekçesinin açık olması, tarafsızlık görünümünü koruması ve bu sayede denetime elverişli hale gelmesidir. Hakim, raporun sonucundan önce, o sonuca nasıl ulaşıldığını denetlemelidir. Yöntemini göstermeyen, hesabını gerekçelendirmeyen ve görev sınırını aşan bir rapor, teknik katkı üretmiş sayılmaz. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına da katkı sunmaz. Gerçek anlamda faydalı bir bilirkişi raporu, hakimin değerlendirmesini güçlendirecek ve hükmün gerekçesine teknik açıklık kazandıracaktır. Raporun görevi teknik alanı aydınlatmak, yöntemi ve dayanakları göstererek denetime elverişli bir zemin kurmaktır. Bu sınır korunduğunda karar, delillerin tartışılması ve hukuki kabul zinciri üzerine oturacak, kanun yolu denetimi de sağlıklı yürüyecektir. Aksi halde mezkur sınır zayıfladığında gerekçe rapora yaslanacak, yargısal muhakeme daralacak ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması güçleşecektir.
>> Bilirkişilikte Hukuki Sınır, Denetime Elverişlilik ve Hakimin Takdir Yetkisi - I
>> Bilirkişilikte Hukuki Sınır, Denetime Elverişlilik ve Hakimin Takdir Yetkisi - II