Bu yazımızda; 30 Haziran 2023 tarihinde; (X) plakalı araç sürücüsünün, (Y) plakalı otomobile çarpması ve bu otomobilin de karşı şeritten gelen (Z) plakalı minibüsle çarpışması ile İzmir’de meydana gelen trafik kazasında, 4’ü otomobilde ve birisi minibüste yer alan 5 kişinin hayatını kaybettiği ve 23 insanın da yaralandığı olayda, halk arasında makas atma olarak bilinen yöntemle aracı sevk ve idare eden, diğer araç sürücüleri ile yolcuları tehlikeye atacak şekilde şerit değiştiren şoförün ceza sorumluluğu değerlendirilecektir[1].

1. Değerlendirmemiz

Kazaya dahil olmayan otomobilin araç içi kamerasına yansıyan görüntüler incelendiğinde; yolun iki şeritli olduğu, orta refüjde çalılıkların yer aldığı, orta refüjün diğer tarafında iki şeritli karşı şeridin bulunduğu, kazaya sebebiyet veren (X) plakalı hafif ticari aracın başta sağ şeritte hızla ilerlediği, arkadan gelerek araçların önüne geçmeye çalıştığı, daha sonra sağ şeritten yer alan beyaz renk kamyonet ile içinde kameranın bulunduğu aracın arasından makas atma diye tabir edilen manevra ile geçtiği, makas attığı sırada her iki araca da çarpmadığı, ancak makas atabilmek için hızını daha da artırmasının etkisiyle, araçları geçtikten sonra direksiyon hakimiyetini kaybettiği, kazaya karışan (Y) plakalı araca çarpmamak için direksiyonu sağa çevirdiği, aracın hızı ve aracı kontrol yeteneğini kaybetmesinin etkisiyle her ne kadar direksiyonu sola çevirse de, aracının arka kısmı ile yolun en sağında yer alan bariyerlere çarptığı, yine hızın, direksiyon hakimiyetini kaybetmesinin ve bariyerlere çarpmanın etkisiyle aracın savrulmasının sonucunda sol şeritte bulunan (Y) plakalı araca yan tarafından çarparak aracın kontrol sağlayabildiği, çarpmanın etkisiyle (Y) plakalı aracın savrulduğu, orta refüjü aşarak karşı şeride geçtiği, o sırada karşı yolun sol şeridinden gelen (Z) plakalı minibüsle kafa kafaya çarpıştığı, kazaya sebebiyet veren (X) plakalı aracın ilk çarpma anından itibaren direksiyon hakimiyetini tekrar kazanarak hızını hiç kesmeden yoluna hızla devam ettiği anlaşılmaktadır.

Olası kast ile bilinçli taksir ayırımını daha önce kaleme aldığımız; “Olası Kast ile Bilinçli Taksir Kesişmeleri”, “Doğrudan Kast, Olası Kast ve Bilinçli Taksir Tartışması”, “Olası Kast ve Bilinçli Taksir”, “Bilinçli Taksirin Koşulu Olarak ‘Neticenin Gerçekleşmeyeceğine Duyulan Güven’”, “İki Örnek Olay Doğrultusunda Olası Kast Bilinçli Taksir Değerlendirmesi” ve “Güncel Olaylar Üzerinden Bir Başka Olası Kast Bilinçli Taksir Tartışması”, başlıklı yazılarımızda detaylı şekilde açıklamıştık.

Burada kısaca değinmek gerekirse; olası kast, fiilin neticesinin öngörülmesine rağmen olursa olsun motivasyonu ile suçun işlenmesini, neticenin kabullenilmesini ve bilinçli taksir ise, suçun öngörülen neticesinin gerçekleşmeyeceğine duyulan güvenle işlenmesini, neticenin gerçekleşmesinin istenmemesini ifade eder. Hakimin somut olayda bilinçli taksiri tespit edebilmesi için, failin neticenin gerçekleşmeyeceğine dair güveninin veya inancının bulunmadığının somut olaya uygun olması ve failin somut olayın koşullarına karşı kabul edilebilir bir bilgisizliğinin bulunduğuna dair verilerin bulunması gerekmektedir [2].

Somut olay değerlendirildiğinde; basına yansıyan bilgilere göre failin yaşının 19 olduğu, yani en fazla bir yıllık ehliyete sahip olduğu, dolayısıyla şoförlük deneyiminin çok olmadığı, aracını oldukça hızlı şekilde sürdüğü, makas atma diye tabir edilen manevrayı yaptığı, direksiyon hakimiyetini kaybettiği, birçok kuralı ihlal ettiği,  kazayı yaptıktan sonra seyrine devam ettiği, kazayı engellemeye yönelik hareketinin bulunmadığı, trafiğin yoğun olduğu, karşı tarafta da trafik akışı olduğunu gördüğü ve bildiği, çarptığı aracın bir anda karşısına çıktığının söylenemeyeceği, olay yerinde bulunan beyaz kamyonet ile failin çarptığı (Y) plakalı aracın yan yana seyrettiği, manevrayı yapmadan önce çarptığı aracı görmemesinin mümkün olmadığı, failin kullandığı aracın model ve markası, yüksekliği gözetildiğinde, aracın bu tür manevralardaki yol tutuşunun düşük olduğu düşünüldüğünde, failin olayda bilinçli taksirle, yani öngördüğü bir neticenin gerçekleşmeyeceğine duyduğu inançla değil, olası/muhtemel kastla hareket sonucuna varılabilir.

Bunun yanında; failin sürücülük deneyimi, kaza yaptığı yolda daha önce sürüş yapıp yapmadığı, alkol durumu gibi hususlar da manevi unsur bakımından önemli olmaktadır.

Bir an için; failin aracını kullandığı yolda trafik kurallarını ihlal ettiği, makas atma olarak bilinen şerit ihlalini, aracını hızlı kullanarak ve şoförlük hünerlerini göstermeye çalışarak gerçekleştirdiği,

Esas itibariyle olursa olsun anlamına gelebilecek bir göze almanın, trafik kuralını ağır şekilde ihlal etse, aynı güzergahta sol şeritte bulunan araca çarpacağını öngörse bile, bu öngörmenin araçta bulunanlar ile çarpmanın etkisiyle bu aracın refüjü aşıp diğer yolda bulunan bir başka araca çarpabileceğini düşünemeyeceği, düşünse bile olursa olsun diyerek bu sonuçları göze aldığının söylenemeyeceği,

Dolayısıyla, her ne kadar olayda gerçekleşen sonuçlar çok ağır olsa dahi olası kasttan değil, öngörülen neticenin oluşmayacağına dair güvenle failinin hareket ettiğinin kabulünün ileri sürülse de, somut olaya bakıldığında failin öngörüp gerçekleşmeyeceğine güvendiği ve ağır sonuçlarının da göze almadığının söylenemeyeceği, çünkü net bir şekilde ağır trafik kuralı ihlalinde bulunan failde bilinçli taksiri aşan bir aşamaya geçildiği,

Yolun her iki tarafından trafiğin yoğun olduğu, failin aracı kullanma şekli ve hızı dikkate alındığında, öngörmeyi ve sonucun oluşmayacağına dair güveni aşan bir umursamazlık olduğu, bunun sebebi ve sol şeritte bulunan araca çarptığında, bu çarpmanın etkisiyle o aracın diğer yola geçip oradan gelen bir başka araca çarpmasını da istediğinden ve failin bu neticeyi kabullendiğinden bahsedilemeyeceği ileri sürülse de, şoför failin olay sırasında aracını sürüş şekli, yandaki araca çarpabileceğini tahmin ettiği halde, bundan vazgeçmeyip ısrarla makas atmaya devam etmesi, kullandığı aracın özelliklerinin de bu şekilde kullanıma hiç elverişli olmaması gerek bu araçta ve gerekse kullanıma elverişli olsa bile aynı güzergahta seyreden bir başka araca çarpabileceğini kabullenmesi, bunu göze alması mümkün olduğundan ve somut olay bu kabule uygun düştüğünden, artık bu aşamadan sonra çarpmaya bağlı etki ile gerçekleşen çok sayıda ölüm ve yaralanma neticesinin sadece sonuç olduğu,

Olası kast ile doğrudan kastı ayıran en önemli özelliğin de burası olduğu, bu nedenle olası kasta teşebbüsün kabul edilmediği, çünkü olası kastta failde neticeye dönük isteme ve bilme iradesinin tespitinin aranmadığı, failin durumu ve somut olayın özelliklerine göre olursa olsun anlamına gelebilecek bir sonucun varlığının olası kasttan doğan sübjektif ceza sorumluluğu bakımından yeterli olduğu,

Olası kastta gerçekleşen neticeye ve sayısına göre ceza sorumluluğunun öngörüldüğü, sonuçların ağırlığı, ölü ve yaralı sayısı ile ilgili failin öngörüsüzlüğünün olası kastın varlığını ortadan kaldırmayacağı, tüm bu nedenlerle somut olayın olası kast ile bilinçli taksir ve olası kast ile doğrudan kastı ayırma konusunda önemli bir örnek teşkil ettiği, bizce yasal zemin müsait olmakla birlikte kastın muhtemeli olmayacağı, bu konuda taksir derecesinde sübjektif sorumluluk üzerinden taksirin yoğunluğu ve sonuçları itibariyle adaletli ve hakkaniyetli bir yasal düzenlemeye gidilmesi gerektiği düşünülmelidir.

Olası kastta; gerçekleşecek sonuç ve bunun failin kontrolünde olup olmadığına dair bir tespite ihtiyaç olmaz, çünkü adından da anlaşılacağı üzere olası kast bir ihtimali ve bunu kabullenmeyi kapsamaktadır ki, failde sonuca dayalı bilme ve isteme iradesine bakılmaz, sadece failin bilerek ve isteyerek yaptığı icra hareketinde olursa olsun anlamına gelebilecek bir kabulle hareket edip etmediğine bakılmalıdır. Her ne kadar sonuca dayalı öngörüye sahip olup da kendisine duyduğu güvenle bunun olmayacağına inanan failin sorumluluğu bilinçli taksir ve bunu aşacak şekilde olmaz ama olursa da olsun diyecek failin sorumluluğu da olası kast sayılmakla birlikte, bu durum o somut olayda gerçekleşebilecek her türlü sonuca yönelik bir öngörme veya olursa olsun demek değildir. Fail hiç yapılmaması gereken hatalı bir hareketi bilerek ve isteyerek yapmışsa, ya ondan doğabilecek sonuçları öngörmüş, fakat olmayacağına inanmıştır veya kayıtsız kalmak suretiyle muhtemel sonuçları kabullenmiştir, ancak burada muhtemel sonuçların ne olabileceğini kestirmek çok güçtür, örneğin bu somut olayda failin çarptığı veya çarpmanın etkisiyle aracın çarptığı bir başka araçta zehirli madde, yanıcı ve patlayıcı madde olup da bunların etkisiyle çok daha fazla insan hayatını kaybedebilirdi. Gerçekten de failin bu derece vahşi ve ağır bir sonucu öngöremeyeceği veya buna olursa olsun demeyeceği veya bunu istemeyeceği savunulabilir, ancak bu sonuçlar failin hiç yapmaması gereken hatalı bir hareketten doğan ve onun kontrolünde olmayan sonuçlar olup, bu neticenin ağırlığına göre somut olayda bilinçli taksir mi, yoksa olası kast mı olduğu sonucuna varılamaz.

Ayrıca; özellikle trafik kazaları bakımından failin kendi ölümü ile de sonuçlanabilecek olursa olsun anlamında kayıtsızlıkta bulunmasının zor olacağı, bunun ancak ağır psikolojik bunalımda veya intihar eğiliminde gündeme gelebileceği, bunun dışında kabulü mümkün olmayan trafik kurallarının ihlalinden ölümlü veya yaralanmalı sonuçlar ortaya çıksa bile, ilk aşamada bilinçli taksirin düşünülmesi gerektiği, failin kendisinin de ölümüne veya yaralanmasına yol açabilecek bir sonucu istemeyeceği ve göze almayacağı ileri sürülse de, sırf buradan hareketle bilinçli taksirin varlığının kabulü ile olası kastın reddi doğru olmayıp, kendisinin ve özellikle de başkalarının hayatını tehlikeye atan failin, sırf kendi hayatını tehlikeye atmayacağından bahisle olası kastın reddi, hem failin kusur derecesi ve hem de yol açtığı sonuçların ağırlığı ile uyumlu olmayacaktır.

Esas itibariyle; hareketin yanında neticenin de açık bilme ve istemeye dayanmadığı, kast halinin yokluğunu olası kast altında değil de, taksir derecesinde sübjektif sorumluluk kapsamında değerlendirmek kast derecesinde sübjektif sorumluluğa daha uygun düşmektedir. Örneğin burada, her yönü ile olası kastın varlığına işaret eden bir trafik kazasında, sırf failin kendi hayatını risk altına sokmayacağından hareketle bilinçli taksirin düşünülmesi gerektiğine dair görüş tartışmaya yol açabilecektir.

Son olarak belirtmeliyiz ki; bugün olası kast ile bilinçli taksir arasında yapılan ve deyim yerinde ise bıçak sırtı ayırımın sonuçları, ceza sorumluluğu ve hapis cezasının bakımından derin farklılıklar içermektedir. Olası kastta gerçekleşen her bir neticeye bağlı ceza tayinine gidilirken, bilinçli taksirde sonucun ağırlığı ne olursa olsun fail hakkında toplu bir ceza belirlenmekte, yine cezanın infazı koşullu salıverilme bakımından olası kastla işlenen öldürme suçlarında üçte iki iken, bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermede yarı oranında uygulanmaktadır. Kastın muhtemeli olmayacağından bahisle olası kast kaldırılacak olduğunda veya mevcut durumda bile, bilinçli taksirle işlenen suçlarda ceza sorumluluğunda ve cezaların infazında adaleti sağlayacak bir değişikliğe gidilmesi gerektiği, bu kapsamda 4, 10 veya 20 veya daha fazla insanın hayatını kaybettiği veya yaralandığı bilinçli taksirle işlenen suçlarda, faile verilen cezanın ve infazının yetersiz kaldığı görülmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Alperen Gözükan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] https://www.dha.com.tr/gundem/izmirde-5-kisinin-oldugu-makas-kazasinda-surucuye-tepki-bir-aileyi-yok-etti-2275961 (Son Erişim Tarihi: 06.07.2023).

[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.12.2020 tarihli, 2018/386 E. ve 2020/495 K. sayılı kararında; “(…) kanun koyucu da madde metninde yer vermediği ‘kabullenme’ ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; ‘olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir’ şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur. Olası kasıtla bilinçli taksiri ayırt etme konusunda doktrinde ‘Her ikisi arasındaki ayırımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her halde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir.’ şeklinde görüşler mevcuttur (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304).

Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kasıt, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi halinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır”.