I. Giriş

Bu yazımızda; Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu’nun 26.01.2023 tarihli ve 2019/33281 başvuru numaralı İbrahim Er kararı çerçevesinde bireysel başvurularda verilen ihlal kararlarının objektif etkisi değerlendirilecektir. İşbu yazıda, sadece AYM’nin ihlal kararlarının objektif etkisi üzerinde durulmuş olup, buna sebep olan ihlal kararı ve yargılamanın yenilenmesi başvurusunun reddine karşı yapılan bireysel başvuru üzerine verilen ihlal kararı ile buna konu somut olayın özellikleri hakkında tartışmaya girilmemiştir.

II. Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi

Başvurucular; Hizb-ut Tahrir’e üye oldukları gerekçesiyle cezalandırıldıklarını, anılan oluşumun şiddet yanlısı bir örgüt olmadığı için terör örgütü sayılamayacağını, AYM’nin Yılmaz Çelik kararıyla iddiaların açığa çıktığını belirterek, bu karar sonrasında yargılamanın yenilenmesi talebiyle derece mahkemelerine başvurduklarını, ancak taleplerinin gerekçesiz ve hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini ve adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

AYM; yeniden yargılama talebine konu Yılmaz Çelik kararında, esas olarak derece mahkemelerinin kararlarında Hizb-ut Tahririn bir terör örgütü olarak kabul edilmesine ilişkin olarak yeterli bir değerlendirme yapılmadığını ve derece mahkemelerinin bazı şablon cümlelerin tekrarı görünümünde olan kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtmediklerini tespit etmiştir. Mahkeme bu gerekçeyle, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

AYM oy çoğunluğu; AYM kararlarının yargı organları yönünden bağlayıcı olduğu hakkında tereddüt bulunmadığını, nihai ve bağlayıcı karar verilemeyen bir başvuru yolunun da etkili olamayacağını belirtmiştir. Ayrıca; AYM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmemesinin, daha önce verilen ihlalin devamı niteliğinde olduğunun altı çizilmiştir. Kararda; Yılmaz Çelik kararı sonrasında birçok mahkemenin yargılamanın yenilenmesi taleplerini kabul ederek, kişiler hakkında yeniden bir değerlendirme yaptığı ve beraat kararları verdiği anlaşıldığı, ancak başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi herhangi bir gerekçe ortaya koymaksızın başvurucuların taleplerini Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını da görmezden gelerek reddettiği belirtmiştir.

AYM oy çoğunluğu tüm bu sebeplerle; başvurucular tarafından ileri sürülen ve yargılamanın sonucunu değiştirme ihtimali bulunan iddiaların dikkate alınmaması ve gereği gibi değerlendirilmemesi nedeniyle adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

Karşı oy; bireysel başvuruya konu edilmemiş ve kesin hükmün otoritesinden yararlanan kararlar hakkında yeniden yargılama talebi için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 311 ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50. maddesinde değişiklik yapılması gerektiğini, benzer hak ihlali kararını CMK m. 311/e’de yer alan “yeni olay” (olgu) olarak kabul etmeye elverişli içtihadın ve kanuni düzenlemenin olmadığını, bu nedenle talebin reddinin açık ve bariz takdir hatası olmayacağı belirtmiştir.

Son olarak karşı oy; kanuni bir düzenleme bunu zorunlu kalmadığı için mahkemelerin AYM’nin benzer ihlal kararının neden yeniden yargılama nedeni sayılmadığını gerekçelendirmelerinin zorunlu olmadığını, bu durumun gerekçeli karar hakkını ihlal etmeyeceğini ifade etmiştir.

III. Değerlendirmemiz

AYM; yazımıza konu kararı ile ihlal kararlarının objektif etkisi nedeniyle bir başvuruda verdiği “yeniden yargılama” kararının, benzer konulu davalarda “yargılamanın yenilenmesi” sebebi sayılabileceğine karar vermiştir. Burada, bireysel başvuruya ilişkin ihlal kararının objektif etkisinin ne olabileceği hakkında açık bir yasal bir düzenleme bulunmamasından kaynaklanan belirsizlik mevcuttur.

Bu belirsizliği örnekle somutlaştırmak gerekirse; AYM tarafından, kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağını düzenleyen madde hakkında iptal kararı verilmeden önce, evli kadınların eşlerinin soyadını zorunlu olarak almaları ile ilgili verdiği ihlal kararı sonrasında nüfus müdürlüklerine başvuruda bulunan kişilerin talepleri, bu kararların kendilerine ilişkin olmadığı ve genel bağlayıcılık niteliği taşımadığı gerekçesiyle reddedilmekte idi. Görüleceği üzere kişi; her ne kadar ihlal kararı verilen bireysel başvuruya konu somut olayla aynı mağduriyeti yaşasa da, ihlale neden olan kural, işlem veya karar kaldırılmadığı müddetçe ihlal kararından faydalanamamaktadır.

AYM Başkanı Zühtü Arslan, 13.06.2022 tarihli “Anayasa Mahkemesi’nin İhlal Kararlarının Etkileri” başlıklı konuşmasında bu hususu şu şekilde açıklamaktadır: “Bireysel başvurunun nihai başarısı ihlal kararlarının objektif etkisinin gerçekleşmesine bağlıdır. Objektif etki Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında ortaya koyulan temel ilke ve esaslar dikkate alınarak ihlale neden olan kural, işlem veya kararların kaldırılmasını gerektirmektedir. Bu noktada ihlalin kaynağına göre idareye, yargıya ve yasama organına çok büyük görevler düşmektedir. Ancak bu sayede ihlallerin kaynağı kurutulabilir ve yeni ihlallerin ortaya çıkması engellenebilir”.

Bu bakımdan; bireysel başvurunun nihai başarısının objektif etkisinin gerçekleşmesine bağlı olduğuna her ne kadar sözlü olarak vurgu yapılsa da açık ve yazılı bir düzenlemenin olmaması tartışmaları beraberinde getirmektedir.

Yazımıza konu karara tekrar dönecek olursak; başvurucuların yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunurken CMK m.311/1-e’yi hukuki dayanak gösterdikleri anlaşılmakla, AYM’nin aynı konulu bir başvuruda ihlal tespit etmiş olmasını ve yeniden yargılama yapılmasını istemesini, CMK m.311/1-e uyarınca “yeni olay” şeklinde yorumladığı görülmektedir.

CMK m.311’de veya 6216 sayılı Kanunda yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında “AYM kararlarının objektif etkisinin sağlanması” düzenlenmemiş olup, yazımıza konu karar bireysel başvuru yolunun amacına uygun olmakla birlikte, tartışmaya yer vermemek için bu hususta açık bir yasal düzenlemenin gerekliliği gözardı edilmemelidir.

Kanaatimizce; CMK m.311/1-e’de geçen “yeni olaylar” ve “yeni deliller” kavramları, maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için geniş düşünülmeli, konusu birebir aynı olan hususlarla ilgili AYM’nin ihlal kararının objektif etkisinin varlığı dikkate alınarak hareket edilmeli ve bu kararlar kesinleşmiş dosyalarda yargılamanın yenilenmesi bakımından “yeni olay” niteliği taşımalıdır. Aksi halde; AYM’nin net ihlal kararına rağmen, sırf başvuru bireysel olduğundan ve CMK m.311’de de AYM tarafından verilen ihlal kararlarının objektif etkisi bir yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmediğinden, birebir aynı olsa bile her başvuru yönünden ayrı ihlal kararı alınması gerektiği sonucuna varılmalıdır ki, bu esasında maddi hakikate ve adalete ulaşmayı geciktirecektir. Ancak AYM kararlarının objektif etkisinin, 6216 sayılı Kanunda veya 5271 sayılı Kanunda özel bir yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmesi bir çözüm yolu olarak görülebilir.

Sonuç olarak; AYM kararlarının objektif etkisinin ne olduğu hakkında tartışmaların giderilmesi amacıyla açık bir yasal düzenleme yapılması yerinde olacaktır. Aksi takdirde, gerek ihlal kararı verilen başvurulara konu olaylarla aynı durumda bulunan kişilerin mağduriyeti giderilemeyecek ve gerekse de AYM tarafından sıklıkla dile getirilen iş yükü artmaya devam edecektir. Ortada açık yasal düzenleme olmasa bile, AYM’nin ihlal kararlarının objektif etkisi gereğince CMK m.311/1-e’de geçen “yeni olay” sebebi dikkate alınmak suretiyle yargılamanın yenilenmesi yolu kullanılabilmelidir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Berra Berçik

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)