Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Büşra Arda
 
Kural olarak, her davanın bir konusu vardır. Her muhakeme sonunda o uyuşmazlık hakkında hüküm verilir. Bununla birlikte, farklı muhakemelerin konusu olabilecek uyuşmazlıklar arasında bu uyuşmazlıkları birbirine yaklaştıran ve onları birbirine bağlayan ortak bir nokta olabilir. İşte bu ortak noktaya “bağlantı”, uyuşmazlıklara da “bağlantılı uyuşmazlıklar” denir. Bağlantı nedeniyle, farklı muhakemelerin konusunu oluşturan uyuşmazlıklar bir muhakemede birleştirilebilir. Bu halde, dıştan bir görünen muhakemede aslında uyuşmazlık sayısı kadar hüküm bulunmaktadır.
 
Bağlantılı davalar meselesinde Ceza Muhakemesi Kanunu m.10/3, 11 ve 16 dikkat çekicidir. CMK m.10/3’ün madde metninden net bir sonuca varmak mümkün olamamaktadır. Kaynaklara baktığımızda, “işin esası” kavramının ne olduğu üzerinde durulduğu görülmektedir. İşin esası; kimisine göre iddianamenin kabulü, kimisine göre de tensip tutanağının hazırlanması ve hatta sanığın sorgusunun yapılması ile başlar. Bizim görüşümüz nettir. İşin esası, sanığın sorgusuna geçilmesi ile gündeme gelir. Bu aşamadan önceye ait tasarrufların işin esası değil, usul kısmı olarak kabul edilmesi uygun olacaktır.

Bağlantı kavramı CMK m.8’de hüküm altına alınmış olup, mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu m.3’e benzer düzenlenmiştir. Bir sanığın birden çok suçla itham edilmesi veya bir suçta birden çok sanığın bulunması durumlarında irtibat, yani yeni Kanunda yer aldığı şekli ile bağlantı var sayılmaktadır. Bu kişisel veya eylemsel bağ, dar anlamda bağlantıdır.

Davaların birlikte görülebilmesi için aralarında bağlantı bulunması gerekir. CMK m.8/1’e göre bağlantının var sayılması için;

1. Bir kişinin, birden fazla suçtan sanık olması (sübjektif bağlantı) veya,

2. Bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunması (objektif bağlantı) gerekmektedir[1].
 
Maddenin 2. fıkrasında, mülga CMUK m.230’da öngörülen genişletilmiş bağlantı somutlaştırılmıştır. CMK m.8/2’ye göre; “Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır”.
 
CMK m.11’de ise, CMK m.8’den daha geniş bir bağlantıya yer verilmiştir. Davalar arasında dar veya geniş bağlantı yoksa, birlikte görülerek karara bağlanması Kanun hükümlerine aykırılık oluşturur.

CMK m.8’in tatbiki için, farklı mahkemelerde bulunan dosyalar arasında en az bir kişinin “sanık” konumunda olması gerekir. Her iki dosyada sanık olmayan, birisinde “sanık” ve diğerinde “müdahil” sıfatını taşıyanlar bakımından CMK m.8/1’in aradığı bağlantı yoktur. Bu nedenle, dosyaların mahkemelerden birisinde birleştirilmesine karar verilemez.

CMK m.11’de düzenlenen geniş bağlantı ise; aynı mahkemenin gördüğü farklı dava dosyalarını kendi mahkemesinde birleştirmesini ifade eder. Bu hüküm ile m.8’de belirtilen türde bir bağlantı olmamakla beraber, mahkeme yine de baktığı birden çok dava arasında bağlantı görürse, bağlantıya bağlanan sonuçlar burada da geçerli olacaktır.

Belirtmeliyiz ki, CMK m.8/1 uyarınca davaların birleştirilebilmesi için farklı davalarda en azından sanıklardan birisi bakımından ortaklığın olması, yani birleştirilmesi düşünülen dosyaların her birisinde en az bir kişinin “sanık” olarak yargılanması gerekir. Bu ortaklık da birleştirme için yeterli olmayabilir. Her bir dosyada aynı sanık yargılansa da, konu ve yargılama aşamaları itibariyle birleştirilmelerinde yarar olmayacak, hatta maddi hakikate ve adalete ulaşmayı geciktirecek veya güçleştirecek dava birleştirmelerinden uzak durulmalıdır. Dosyaların aynı mahkemede olması durumunda birleştirme kararı vermek belki kolaydır, fakat dosyaların farklı mahkemelerde olduğu ve diğer sanıklar ile müşteki ve müdahiller, daha önemlisi de yargılama konusu ve aşamalar bakımından farklılıklar taşıyan davaların birleştirilmesi yarar yerine zarara sebebiyet verebilir. Ceza davalarında bekletici mesele yapabilmek de CMK m.218 ile çok sınırlı tutulmuş, bağlantı nedeniyle birleştirilemeyen ceza davası dosyalarının birbirini beklemelerinin önüne geçilmiştir. Yeri gelmişken, dosyalardan birisinde sanık ve diğerinde müşteki veya müdahil olan kişinin davalarının CMK m.8/1’e göre birleştirilmesi mümkün değildir. Aynı mahkemede görülen ve dosyalarda ortak bir sanık olmasa da, dosyalar arasında yargılanan kişiler bakımından sıfatlarda farklılık olsa bile yargılama konuları arasında aynılık veya benzerlik bulunmakta ise, CMK m.8/1’in dar uygulaması yerine CMK m.11’e göre geniş bağlantı sebebiyle mahkemece birleştirme kararı verilmesi yoluna gidilebilir.

Bağlantı durumunda davalar yüksek görevli mahkemede açılacağından (CMK m.9) veya açılmış davalar yüksek görevli mahkemece birleştirilebileceğinden (CMK m.10/1), görev bakımından geçerli kuralların bir istisnası sözkonusu olmakta, yüksek görevli mahkeme aslında kendi görev alanında olmayan davalara da bakmaktadır[2]. Örneğin; bir kişinin, bir olay kapsamında basit yaralama ve insan öldürme suçlarını birlikte işlemesi halinde, bu suçlar arasında olay örgüsü itibariyle bağlantı bulunduğundan, yargılama tek bir dava dosyası ile ve ağır ceza mahkemesinde görülebilecektir.

Bağlantı bulunan hallerde üç şekilde davranılabilir. Bağlantılı uyuşmazlıkların muhakemeleri; ya birleştirilir veya diğer uyuşmazlığın çözümlenmesi beklenir ya da beklemek zaman kaybına neden olacaksa, mahkeme, kendisi nispi yargılama yaparak, diğer uyuşmazlığı da çözer ve elde ettiği sonucu kendi uyuşmazlığının çözümünde kullanır[3].
 
Birleştirilen her dosya ve dava bağımsızlığını korur. Davalar, birleştirilen davalardan birisinin üzerinden yürütülür. Karar verilirken de tümü hakkında karar verilir. Mahkemelerin uzlaşması ile birleştirme gerçekleşir. Birleşme için mahkemeler arası muvafakat ve uzlaşma olmazsa, ortak yüksek görevli mahkemenin kararı dışında davalar birleşmez. Kural olarak birleştirme zorunlu değildir. Delillerin birlikte değerlendirilmesi için, örgüt üyeleri hakkında açılan davaların birleştirilmesi gerekli olabilir. İki davanın sonucunun birbirini etkileyecek nitelikte olması halinde ve birlikte işlenen suçlarda davalar birleştirilerek görülür.
 
Birleştirmede öncelikle mahkemeler uzlaşmalıdır. Bu ilke, davaları birleştirilen mahkemelerin eşit derecede mahkemeler olması durumuna ilişkindir. Buna karşılık; davalardan birisi yüksek görevli mahkeme önünde ise, birleştirme için yüksek görevli mahkemenin kararı yeterlidir. Bütün muhakeme süjeleri, yani muhakemede yer alan herkes talepte bulunabilir. Ancak talepler yargı organlarını bağlayıcı olmayıp, sadece bir fikir oluşturabilir; herhangi bir zorlama olamaz. Birleştirme için bir yargı kararı gerekir. Mülga 1412 sayılı CMUK, bu konuda daha net hükümler içermekte idi. Eski düzenlemede, ya birleştirmeye karar veren mahkeme veya üst yetkili mahkeme kararı vermekte idi. 5271 sayılı Kanun ise, mahkemelerin uzlaşmasını aramaktadır. Davaları birleştirmek isteyen hakim tek başına karar veremeyecek, farklı mahkeme hakimleri aralarında yazışacaklardır.
 
Birleştirme yapabilmenin dört koşulu vardır:
1. Birden fazla ceza uyuşmazlığının bulunması,
2. Uyuşmazlıklar arasında bağlantı bulunması,
3. Fayda veya gerek bulunması,
4. Olanak bulunması.
 
Birleştirmenin temel amacını, usul ekonomisinde aramak gerekir. Bu ekonomi, zaman açısından ve birleştirmede fayda bulunması halinde gündeme gelebilir. Yargılamaların birleştirilmesi fayda düşüncesine dayandığından, fayda varsa birleştirilmeli, fayda yoksa birleştirilmemelidir. Esasen Kanunumuz da bu yolu benimsemiş, fayda bulunup bulunmadığının her olayda araştırılmasını kural olarak hakime bırakmış, yargılamaların birleştirilip birleştirilmeyeceği konusunda hakimi yetkili kılmıştır.
 
Görüldüğü üzere yargılamaların birleştirilmesi konusunda üç prensip düşünülebilir. Bunlar; ihtiyari birleştirme, birleştirme zorunluluğu, birleştirmeme zorunluluğudur. Bu ayırıma gidilerek, birleştirmenin olayda fayda bulunup bulunmamasına göre hakim tarafından verilecek karara göre yapılacağını belirtmiştir[4].
 
Birleştirme yüksek görevli mahkemede yapılır. Eşit mahkemelerdeki birleştirmelerde ise, davalardan hangisi önce açılmışsa o davaya bakan mahkemede birleştirilip sürdürülmesi mümkün olacaktır. Mahkeme; tarafların isteği üzerine veya kendiliğinden davaları birleştirmeyi düşünüyorsa, o mahkemeden dava dosyasını getirtip incelemeli, birleştirmeye muvafakat edip etmediğini ilgili mahkemeye sormalı ve sonrasında birleştirme kararı vermelidir.
 
Bir düşünceye göre; birleştirme kabul edildiğinde ilk davanın açıldığı mahkemede davalar birleştirilmelidir. Burada iddianame tarihi ile dosyanın esas numarasına bakarak sonuç çıkarılır. Uygulamada bazen bu konuda hata yapıldığı görülmektedir. Bu mekanizma içinde, davaların hangi mahkemede birleş­tirileceğinin belirlenmesi yönünden, suçun işlendiği tarihin önemi yoktur. Önemli olan husus, dosyaların esas numaraları ve iddianame tarihleridir. Muvafakat ve dosyaların gönderilmesi işlemleri tamamlandıktan sonra yargılama, dosyalardan birincisinin esas numarası altında, birleşik olarak sürdürülmektedir[5]. Bu düşünceye katılmadığımızı, farklı mahkemelerde bulunan ve birleştirilmesi düşünülen dosyalar ve iddianame numaraları ile tarihlerinin öncelik ve sonralıklarının davaların hangi mahkemede birleştirileceğinin somut bir ölçütü olmadığını belirtmek isteriz.
 
Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 18.12.2014 tarihli, 2013/10773 E. ve 2014/2839 K. sayılı kararına göre; “Aynı otobüste ayrı ayrı seyahat eden sanıkların valizlerinde kaçak eşya yakalandığı cihetle; aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunmayan sanıklar hakkındaki davaların birlikte görülerek savunma hakkının kısıtlanması suretiyle CMK m.8 ve m.11’e aykırı davranılması, bozmayı gerektirmiştir”.
 
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.12.1992 tarihli, 1992/7-142 E. ve 1992/167 K. sayılı kararında; davaların birlikte görülebilmesi için aralarında şahsi veya fiili irtibat bulunması gerektiği vurgulanmış; davalar arasında böyle bir irtibat yoksa, amaç ne olursa olsun yargılama yasasının buyurucu hükümleri gözardı edilerek birlikte görülüp sonuçlandırılamayacağına değinilmiştir ki, Ceza Genel Kurulunun diğer kararları da bu yöndedir.
 
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 30.10.2006 tarihli, 2006/8671 E. ve 2006/8153 K. sayılı kararında; “uyuşturucu madde temin etmek ve cinsel istismar suçlarından açılan kamu davalarının birlikte görülemeyeceği gözetilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde kurulması bozmayı gerektirmiştir”.
 
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 13.01.2016 tarihli, 2015/35204 E. ve 2016/497 K. sayılı kararında; “Yaralama suçundan suça sürüklenen çocuk … hakkında davaların birleştirme kararı verilemeyeceği gözetilmeden, birleştirme kararına karşı yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine” karar verilmiştir.
 
Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 03.07.2006 tarihli, 2006/19661 E. ve 2006/7084 K. sayılı kararında; “uyuşturucu maddelerden esrar kullanmak ve hırsızlık suçlarından açılan kamu davalarının 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun m.27 ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.30 ile m.1 uyarınca birlikte görülemeyeceğinin gözetilmesi zorunluluğu, bozmayı gerektirmiştir”.
 
Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 15.02.2006 tarihli, 2006/1923 E. ve 2006/2273 K. sayılı kararında; “Aralarında fiili ve şahsi irtibat olmadığı halde sanıkların yargılamalarının birlikte yapılarak sonuçlandırılması, bozmayı gerektirmiştir.”  gerekçesine yer verildiği görülmektedir.
 
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 03.10.2016 tarihli, 2016/8039 E. ve 2016/8133 K. sayılı kararına göre; “İncelenen dosya içeriğine, sanıkların üzerine atılan suçun niteliğine, iddianamelerde olayların anlatılış biçimine göre; her iki mahkemenin dava dosyaları arasında sanıkları, suç tarihleri ve suçları yönünden şahsi, hukuki ve fiili irtibat bulunduğu anlaşılmakla, davaların birlikte yürütülmesinde yarar görüldüğünden, E… 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyası ile B… 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyasının BİRLEŞTİRİLMESİNE, davanın B… 1. Ağır Ceza Mahkemesi dosyası üzerinden yürütülmesine, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE 03.10.2016 tarihinde karar verilmiştir”.
 
Görülmekte olan davaların birleştirilmesi ve ayrılmasını düzenleyen CMK m.10/1’e göre; kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verileceği düzenlenmiştir.
 
CMK m.10’nun Hükümet Tasarısı Gerekçesinde, davanın her aşamasında aralarında bağlantı bulunan davaların yüksek görevli mahkemece re’sen birleştirilerek yargılamaya devam edilebileceğini veya birleştirilen davaların gerekli görüldüğünde aynı şekilde ayrılabileceğini belirtilmektedir. Cumhuriyet savcısının veya tarafların da bu hususu mahkemeden isteyebileceklerine, ancak mahkemenin kendi takdirine göre gerekli kararları vereceğine de yer verilmiştir.
 
CMK m.10’da; soruşturması veya kovuşturulması ayrı yürütülen davaların sonradan birleştirilmesine veya daha önce birleştirilen davaların ayrılmasına karar verme yetkisinin yüksek görevli mahkemeye ait olduğu belirtildiğinden ve kovuşturma yüksek görevli mahkemede yapılacağından, izlenecek yargılama usulünün, bu mahkemenin tabi bulunduğu usul olması, “davaların süratle sonuçlandırılması” ilkesi gereği uygun görülmüştür.
Bağlantılı davaların birleştirilmesi veya ayrılmasının, bugüne kadar usul ekonomisi ve yargılamanın süratlendirilmesine hizmet ettiği pek görülmemiştir. Genellikle bu tür tasarruflar, yargılama sürecini uzatır. Davaların birleştirilmesi işi uzatacak, birçok usul işleminin tekrarına yol açacak ve davalardan birisinin fazla bekletilmesini ve bu sebeple toplumdaki adalet duygusunu ve o dava açısından makul sürede yargılanma hakkını ihlal edecekse, birleştirme zorunluluğunun bulunduğu haller hariç, davaların birleştirilmemesine karar vermek daha yerinde ve hukuka uygun olacaktır.
 
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.07.2014 tarihli, 2014/5-52 E. ve 2014/354 K. sayılı kararında; “Sanık hakkında yürütülen yargılamada tüm deliller toplanmış ve ilk derece mahkemesi tarafından hüküm kurulması dışında yapılacak bir muhakeme işlemi kalmamış olduğundan, on dört sanık hakkında rüşvet verme suçundan açılmış kamu davasında savunmaların tespit edilmesi, delillerin toplanması ve kamu davasının sona ermesinin beklenmesi ya da davaların birleştirilerek birlikte görülmesi suretiyle sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri cihetine gidilmesi mutlak bir zorunluluk olmayıp, aksine davaların takdire bağlı olarak birleştirilmesi sanık hakkında yürütülen yargılamanın gereksiz uzamasına, usul işlemlerinin tekrar edilmesi nedeniyle toplumdaki adalet duygusunun zedelenmesine de yol açacaktır. Bu nedenle, rüşvet alma ve rüşvet verme suçlarından haklarında kamu davası açılan sanıkların birlikte yargılanmaları inceleme konusu olayda gerekli olmadığı…” görüşündedir.

CMK m.10/3’e göre, “İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur.”  hükmünde muhtemelen, işin esasına girdikten sonra gördüğü davada ayrılmasına karar verdiği dosyanın, bağlantı sebebiyle dahi olsa bir başka mahkemeye gönderilmeyip, aynı mahkemenin ayrı bir esasına kaydedilmek suretiyle yargılamaya devam edilmesi ifade edilmektedir.

Bağlantılı davalar eşit görevli mahkemelerce görülmekte ise, birisi diğerinin olurunu, yani muvafakatini alarak birleştirme kararı verebilir. Eş görevli mahkemelerin anlaşamaması durumunda ise, bu mahkemelere göre ortak yüksek görevli olan mahkeme birleştirme kararı verebilir ki, bunun için de dava dosyasının birleştirilmesini isteyen mahkemelerden en az birisinin gördüğü davayı esastan kapatmak suretiyle birleştirme için karar vermesi amacıyla dosyasını yüksek görevli mahkemeye göndermesi gerekir. Yüksek görevli mahkeme birleştirme sorununu; yargılama ve dosyaların esasına girerek değil, yalnızca “bağlantı” kavramını Kanunda gösterilen şartları itibariyle inceleyip çözecektir.

Kanun koyucu; kovuşturmaları ayrı yürütülen davaların birleştirilmesine karar vermek yetkisinin yüksek görevli mahkemeye ait olduğunu CMK m.10/1’de öngördüğünden ve birleştirilen davaların kovuşturması yüksek mahkemede yapılacağından, “davaların süratle sonuçlandırılması” ilkesinin bir gereği olarak birleştirilen davalarda, bu davaları gören yüksek dereceli mahkemenin tabi olduğu yargılama usulünü uygun görmüştür.

Bağlantılı ceza davalarının değişik mahkemelerde bakılmasına başlanmış olursa, cumhuriyet savcılarının istemlerine uygun olmak koşuluyla, mahkemeler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir (CMK m.16/2). Uyuşulmazsa, cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olup olmadığına ve gerek varsa hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir. Birleştirilmiş olan davaların ayrılması da bu suretle olur[6].

Mülga 1412 sayılı CMUK m.12’de de bu husus açıkça düzenlenmiş idi. Bu maddeye göre; “Murtabıt ceza davalarına başka başka mahkemeler tarafından bakılmağa başlanmış olursa cumhuriyet müddeiumumiliğinin taleplerine uygun olmak şartı ile mahkemeler arasında hasıl olacak uyuşma üzerine bu davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir.
Uyuşulmazsa, cumhuriyet müddeiumumisi veya maznun tarafından talep olununca müşterek yüksek vazifeli mahkeme birleştirmeye mahal olup olmadığına ve mahal varsa hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir”.

Davalar arasında bağlantı bulunması yine de birleştirmeyi zorunlu kılmamaktadır. Bir başka deyişle “mecburiyet ilkesi” geçerli değildir. Ancak kanıtların birlikte değerlendirilmesi, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında çelişkili kararlar verilmemesi açısından ve başka yönlerde yararlı ise, birleştirme kararı verilmelidir.

Birleştirmede yarar bulunmalıdır. Aranılacak fayda, yargılamanın faydasıdır. Örneğin; birleştirme yoluyla gerek zaman, gerek para ve gerekse emek yönünden faydanın bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Öte yandan, yargılamanın faydasından söz edildiğine göre, yargılamanın öğelerinden iddia, savunma ve yargı bakımından ortak bir faydanın varlığı da yapılacak değerlendirmede gözönünde tutulmalıdır[7].

Birleştirme mahkemenin takdirinde ise de, bu hakkın yerinde kullanılmaması halinde, istinaf veya Yargıtay’a göre sırf bu bakımdan kararın bozulması olanaklıdır. Birleştirme ile muhakeme usul ekonomisi açısından yararlı,  ekonomik, çabuk ve iyi olacaksa fayda ve gerek vardır denilir. Bu fayda ve gereğin bulunduğu Kanun koyucu tarafından saptandığında birleştirme mecburiyeti ortaya çıkar. Fayda ve gereğin bulunmadığı Kanun koyucu tarafından saptandığında da “birleştirme yasağı” ortaya çıkar. Yargıtay, birleştirmede fayda bulunması şartını değerlendirirken, geciktirici etkinin ortaya çıkmaması üzerinde durmuştur.

Birleştirme için olanak bulunmalıdır. Davalar birleştirilirken, aynı aşamada olup olmadığına bakılmalıdır. Aynı seviyede iki mahkeme arasında davalar birleştirilirken, uygulamada önce dava açılan mahkemede birleştirme tercih edilmektedir. Davalar birleştirilirken, önce diğer mahkemeden dosya getirtilip incelenerek bağlantı bulunup bulunmadığı araştırılmakta, daha sonra birleştirmeye muvafakat sorulmakta ve birleştirmenin uygun bulunması üzerine de davalar birleştirilmektedir.

Birleştirilen davaların birlikte görülmesinde yarar bulunmadığının anlaşılması halinde, yüksek görevli mahkeme ayrılmalarına da karar verebilir. Mahkeme ayırma kararını işin esasına girdikten sonra vermişse, ayırdığı davaya kendisi bakmalıdır. Esasa girmeden ayırma kararı vermişse, bu takdirde davayı görevli mahkemeye göndermesi olanaklıdır.

Birleştirme, kitlesel yargılamalara yol açabilir ve karmaşıklığı nedeniyle bırakınız yargılamayı hızlandırmayı, aksine yargıya ek yük de getirebilir. Bu nedenledir ki birleştirmeye olanak tanınmış ise, birleştirilen davaların ayrılmasına da her aşamada olanak tanınması gerekir[8].

Birleştirmeyi gerektiren sebepler, hepsi aynı evrede olmak şartı ile muhakemenin evreleri bakımından fark gözetilmesini haklı göstermez. Bu itibarla, CMK m.10’da birleştirme kararını mahkemenin vereceği bildirilmiştir. Bununla birlikte CMK m.9’da soruşturma evresinde suçlar arasında bağlantı gören savcının; bunların her birisinin değişik mahkemenin görevine girdiği görüşünde olması halinde ise, dosyaları birleştirerek yüksek görevli mahkemede dava açılması amacıyla iddianame düzenleyip dava açabilir. Bu nedenle, cumhuriyet savcılarının da davaların birleştirilmesinde önemli rol oynadıkları görülmektedir. Mülga 1412 sayılı CMUK’a göre de ilk soruşturmayı yapan sorgu hakimliği de birleştirme kararı verebilmekte idi[9].

Kural; birleştirme gibi, ayırmanın da ihtiyari olmasıdır. Ancak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 10. maddesinde “Bu Kanunun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda, memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır” denilerek, birleştirme zorunluluğuna yer verilmiştir. Bu konuda mahkemelerin birleştirip birleştirmeme konusunda takdir yetkisi yoktur.

CMK m.16’da ise, bağlantılı suçlarda yetki düzenlenmiştir. Burada bahsedilen yetki, yer itibariyle yetki olmakta ve madde itibariyle yetki, yani görev sorunu yaşanmamaktadır. Yer itibariyle yetki sorununun olmadığı, yani İstanbul Çağlayan veya İstanbul Anadolu Adliyesi’nde bulunan birden çok asliye ceza mahkemesi arasında vuku bulacak bağlantılı dava meselesinde CMK m.16 değil, CMK m.8 ve 10 tatbik edilecektir. Ancak CMK m.10’un tatbikinde, doğrudan doğruya yüksek görevli mahkemeden bahsedildiği halde, 16. maddede muvafakat usulünün izlendiği ve muvafakatte uzlaşılmadığı takdirde ortak yüksek görevli mahkemeye gidileceği ifade edilmektedir. Muvafakat usulüne, CMK m.10’da neden yer verilmediği de anlaşılamamaktadır.

CMK m.16/3 hükmünde, birleştirme için uyuşma olmaması halinde başvurulabilecek yol gösterilmiştir. Cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye yer olmadığına veya birleştirmeye, birleştirilecek mahkemeyi de belirlemek suretiyle karar verecektir[10].

Uyuşmazlık durumunda birleştirme, ancak ortak yüksek görevli mahkemenin kararı ile mümkün olabilir. Ortak yüksek görevli mahkeme, davaların birleştirilmesinde yarar bulunup bulunmadığına bakacak, yarar gördüğü takdirde birleştirme kararı verecek ve birleştirilen davaların hangi mahkemede görüleceğini de hükme bağlayacaktır. Ortak yüksek görevli mahkemenin bu konuda karar verebilmesi için, cumhuriyet savcısı veya sanığın bu konuda istemde bulunması şart olarak gösterilmiştir. Diğer bir anlatımla, ortak yüksek görevli mahkeme öncelikle iki ceza uyuşmazlığı arasında CMK m.8’de belirtilen şekilde bağlantı olup olmadığına, eğer bu anlamda bir bağlantı varsa bağlantılı davaların birleştirilmesinde ve uyuşmazlığın bir mahkemede çözülmesinde yarar olup olmadığına karar verecektir. Yarar, yargılamanın daha hızlı ya da daha ekonomik yürütülmesi, maddi ve hukuki sorunun çözümünü kolaylaştırması bakımından olabilir. Ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olduğu kanısına vardığı takdirde, hangi mahkemede birleştirileceğine de karar verecektir[11].

Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 28.09.2015 tarihli, 2013/30946 E. ve 2015/43338 K. sayılı kararına göre; “Birleştirme için uyuşmazlıklar arasında bağlantı olmalıdır. Sanıklar hakkında aynı suçlardan açılmış olan davaların aralarında bağlantı olur, birleştirmenin faydalı olması halinde birleştirilip yargılamanın yapılması asıldır. Görülmekte olan davaların birleştirilmesi hakime bırakıldığından, birleştirmede ihtiyarilikten bahsedilmekte ise de yargılamanın tümü bakımından faydalı olacağı durumda davaların birleştirilmesi yoluna gidilmelidir. Kaldı ki, dava konuları aynı veya eylemin başlangıç ve bitiş süreçlerindeki suç örgüsünün tümünün birlikte ortaya çıktığı durumlarda birleştirmenin zaruret olduğu da düşünülmelidir”.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 17.12.2009 tarihli, 2018/11859 E. ve 2009/16803 K. sayılı kararında;Birkaç hakim veya mahkeme arasında olumlu veya olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak yüksek görevli mahkeme, yetkili hakim veya mahkemeyi belirleyeceği, somut olayımızda ise her ne kadar E. 1. Asliye Ceza Mahkemesince birleştirme kararı verilmiş ise de; E. 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından birleştirme konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği yani iki mahkeme arasında yetki uyuşmazlığı çıkmadığı, bu nedenle ortak üst dereceli mahkeme olan E. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından istemin bu nedenle reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, istemin kabulüyle karar verilmesinde isabet bulunmadığından, hükmün bozulmasına”  karar verilmiştir.

5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 37. maddesine göre, bölge adliye mahkemesinin ceza daireleri, yargı çevresi içerisinde bulunan asli yargı ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmekle görevlidir[12]. Bölge adliye mahkemeleri kurulmadan önce ortak yüksek görevli mahkeme Yargıtay idi.

Sanıkların iki ayrı ağır ceza mahkemesinde görülmekte olan ceza davası bulunur ve iki mahkeme de birleştirme istemini reddederse, “olumsuz birleştirme uyuşmazlığı” gündeme gelir[13].

Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 16.10.2009 tarihli, 2009/7429 E. ve 2009/11606 K. sayılı kararına göre; “…sanıkların üzerine atılan suçun niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine, her iki mahkemenin dava dosyaları arasında sanıkları ve suçları yönünden şahsi, hukuki ve fiili irtibat bulunduğu anlaşılmakla, davaların birlikte yürütülmesinde yarar görüldüğünden A. 4 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/92 esas sayılı dava dosyası ile A. 9 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/283 esas sayılı dava dosyalarının birleştirilmesine, davanın A. 9 Ağır Ceza Mahkemesi dosyası üzerinden yürütülmesine, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine karar verilmiştir”.

İlk derece mahkemesi ile Yargıtay’ın ilgili dairesi arasındaki “olumlu birleştirme uyuşmazlığı”, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından çözülür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.04.2003 tarihli, 2003/6-108 E. ve 2003/120 K. sayılı kararına göre; “Her ne kadar ağır ceza mahkemesi yetkisini aşarak davaların birleştirilmesine karar vermişse de sanıkların hepsine isnat edilen suçların 4483 Sayılı Yasa kapsamında bulunduğu ve iştirak halinde işlendiği hususunda kuşku yoktur. Bu itibarla davalar arasında irtibat bulunduğu anlaşıldığından Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin davaların birleştirilmesine yer olmadığına ilişkin kararının kaldırılmasına, ağır ceza mahkemesinin dosyasının Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin dosyası ile birleştirilmesine, tüm sanıklar hakkındaki yargılamanın Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nde yapılmasına karar verilmelidir”.

Uyuşmazlık iki ağır ceza mahkemesi arasında çıkmışsa 5235 sayılı Kanun m.37/1 maddesi uyarınca bölge adliye ceza dairesi, davaların birleştirilip birleştirilmemesini ve birleştirilecekse hangi mahkemenin davayı göreceğini karara bağlar. Bölge ceza daireleri arasında veya bölge ceza dairesi ile mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında ise, yüksek görevli Yargıtay ilgili ceza dairesi, davaların birleştirilip birleştirilmemesini ve hangi mahkemenin davaya bakacağını belirleyecektir. İlgili daire zamanla Yargıtay Başkanlar Kurulu kararı ile değiştirilmektedir[14].

Son söz; bölge adliye mahkemeleri kurulmadan önce Yargıtay 5. Ceza Dairesi bu uyuşmazlıkları karara bağlarken, 20.07.2016 tarihi itibariyle bölge adliye mahkemeleri faaliyete başladığından, bu uyuşmazlıklar artık Yargıtay tarafından değil, bölge adliye mahkemeleri tarafından incelenecektir.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------------------------------------------
[1] Ali Parlar, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, 1. Baskı, Bilge Yayınları, Ankara, Ekim,2014, s.21.
[2] Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, Eylül 2015, s.147.
[3] Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, Eylül 2012, s.558.
[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.05.2007 tarihli, 2007/10-85 E. ve 2007/109 K. sayılı kararı.
[5] Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, Türkiye Barolar Birliği Yayınları 51, 4. Basım, Şen Matbaa, Ankara, s.33.
Erişim Adresi: http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/ceza_av_yurtcan.pdf
Erişim Tarihi: 03.12.2016
[6] Öztürk - Tezcan - Erdem - Gezer - Kırıt - Özaydın - Akcan - Tütüncü, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncellenmiş 10. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, Eylül 2016, s.211.
[7] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu 1.Cilt, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2011, s.345.
[8] Öztürk - Tezcan - Erdem - Gezer - Kırıt - Özaydın - Akcan - Tütüncü, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Güncellenmiş 10. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, Eylül 2016, s.201.              [9] Nurullah Kunter - Feridun Yenisey, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, Ekim 2010, s.128.
[10] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu 1.Cilt, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2011, s.345.
[11] Ali Parlar, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Bilge Yayınları, 1. Baskı, Ankara, Ekim,2014, s.36.
[12] Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Beta Yayıncılık, İstanbul, Eylül 2012, s.563.
[13] Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, Eylül 2015, s.138.
[14] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu 1.Cilt, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2011, s.435.​