Mahkemelerce görülen bir dava da yargılama devam ederken davanın taraflarından birinin ölmesi olası bir durumdur. Böyle bir durumda hukuk yargılamasında nasıl bir usulü yol izleneceği Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda düzenlenmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “dava sırasında taraflardan birinin ölümü” başlıklı 55.maddesine göre; taraflardan birinin ölümü halinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenecek, bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilecektir. Ceza yargılamasında ise kamu davasının açılmasından sonraki bir safhada sanığın ölümü halinde TCK m.64 hükmü uyarınca mahkeme tarafından kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi halinde ise kovuşturma yapılmasının mümkün olmaması sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin bir karar verilecektir. Katılanın ölmesi durumunda ise katılma hükümsüz kalacaktır ancak katılanın mirasçıları, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecektir (CMK m.243). Bu kısa bilgilendirmelerden sonra, yazımızın esas konusu olan boşanma davasında eşlerden birinin ölümü durumunda davanın akıbetinin ne olacağı ve eşlerin miras hakları hakkında açıklamalarda bulunmakta fayda görmekteyiz.

Boşanan eşlerin ve boşanma davası kesinleşmeden eşlerden birinin ölmesi durumunda sağ kalan eşin mirasçılık durumunun ne olacağına ilişkin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 181. maddesiyle düzenlemeler getirmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 181. maddesi; “(1)Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. (2)Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır” şeklindedir. İlgili yasa maddesinin ilk fıkrasından anlaşılacağı üzere; eşler boşanmaları halinde birbirlerinin yasal mirasçısı olamayacak ve boşanmadan önce yapılan ölüme bağlı tasarruflardan doğan hakları, boşanmadan önce yapılan ölüme bağlı tasarrufta aksi kararlaştırılmadığı sürece kaybedeceklerdir. Maddenin ikinci fıkrası ise; boşanma davası devam ederken eşlerden birinin ölmesi durumunda, ölen eşin mirasçılarına, sağ kalan eşin kusurunun olup olmadığının tespit edilmesi için boşanma davasına devam etme hususunda hak tanımaktadır. Eğer ölen eşin mirasçılarından birisi (burada mirasçılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığına, mirasçılardan yalnızca birisinin davaya devam edebileceğine dikkat etmek gerekmektedir) davayı devam ettirirse ve sağ kalan eşin kusurlu olduğu mahkemece sabit görülürse, sağ kalan eş 4721 sayılı Medeni Kanun’un 181. maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği gibi ölenin eşi sıfatıyla ölen eşin yasal mirasçısı olamayacak ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla doğan hakları, aksi ölüme bağlı tasarruftan anlaşılmadığı sürece kaybedecektir. Eğer mahkeme tarafından sağ kalan eşin kusurlu olmadığı yönünde hüküm tesis edilirse, sağ kalan eş ölen eşin mirasçısı olabilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.06.2020 tarih, 2017/2-2296 Esas- 2020/476 Karar sayılı ilamında bu hususa ilişkin şu açıklamalarda bulunmuştur: “Türk Medeni Kanunu’nun 181. maddesinin ikinci fıkrası boşanma davası devam ederken ölen eşin mirasçılarına sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığının tespitine yönelik olarak davaya devam etme imkânı sağlamıştır. Buna göre taraflarca usulüne uygun bir şekilde açılan boşanma davaları mirasçılar tarafından sürdürülebilir.”

Normal şartlarda eşlerden birinin ölümü halinde evlilik kendiliğinden son bulmaktadır. Bu durumda boşanma davası sırasında eşlerden birinin ölmesi halinde derdest olan boşanma davası konusuz kalacaktır. Ancak ölen eşin mirasçılarından herhangi birisi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 181. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle derdest davaya sadece kusur belirlemesi açısından devam edebilecektir. Dava, kusurun tespitine yönelik bir dava haline gelecek ve sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığı mahkeme tarafından tespit edilecektir. Ayrıca boşanma davası konusuz kaldığı için hâkim tarafından boşanmaya karar verilemeyecektir. Mahkeme sadece kusur belirlemesi yapabilecek, sağ kalan eşin mirastan yoksun kalması gerektiğine ya da mirastan alacağının tespitine ilişkin belirlemelerde de bulunamayacaktır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 28.11.2018 tarih, 2018/1098 Esas 2018/13634 Karar sayılı ilamı bahsettiğimiz bu hususa ilişkin şu açıklamalarda bulunmaktadır: “Mahkemece bozma sonrası yapılan yargılamada davacı erkeğin mirasçıları tarafından Türk Medeni Kanunu'nun 181/2. maddesi uyarınca, kusur belirlemesi yönünden davaya devam edildiği, mahkemece davalı kadının kusurlu olduğunun tespiti ile ölen davacının mirasından yoksun bırakılmasına karar verildiği görülmüştür. Evlilik ölümle sona ermiştir. Mahkemece yapılacak iş açıklanan sebeple "boşanma davası hakkında konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına" dair karar vermek ve davacı erkek mirasçıları davaya kusur belirlemesi yönünden devam ettiklerinden Türk Medeni Kanunu'nun 181/2. maddesi uyarınca davalının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığı yönünde tespit kararı vermekten ibarettir. Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde davalı kadının ölenin mirasından yoksun bırakılmasına dair hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır.”

Belirtmek istediğimiz bir diğer husus ise; kusur yönünden tespit yapılması için davanın hangi tarafının mirasçılarının davaya devam etme hakkı olup olmadığına ilişkindir. Yasanın lafzında, davaya sadece davacı tarafın mirasçıları ya da sadece davalı tarafın mirasçıları devam eder şeklinde bir ibare bulunmamaktadır. Yasanın ilgili maddesi “…ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması…” şeklinde olduğundan, davaya; ölen eş davacı ise onun mirasçıları, yok eğer ölen eş davalı ise onun mirasçıları tarafından devam edilebilecektir. Yani davacının da davalının da mirasçıları, sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığı yönünde bir tespit yapılması ve bu hususta bir karar verilmesi için mahkemeye başvurabilecektir. Bu hususa ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 28.06.2016 tarih, 2016/13586 Esas- 2016/12490 Karar sayılı ilamı şu şekildedir: “…Mahkemece yasal mirasçıların Türk Medeni Kanununun 181/2. maddesi gereğince kusur yönünden davaya devam edebilmelerine yönelik hakkın kanunen sadece davacı mirasçılarına tanındığı gerekçe gösterilerek davalı kadın mirasçılarının bu talepleri karşısında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Taraflardan birinin ölümü halinde kusur yönünden davaya devam edilmesi her iki tarafın mirasçılarına kanunen tanınmıştır (TMK.m.181/2). Açıklanan sebeplerle davalı kadın mirasçılarının kusura dair talepleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar vermek gerekirken, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”

Bir diğer husus ise; boşanma davası devam ederken davalı tarafın vefat etmesi durumunda, davalının mirasçıları davaya sağ kalan eşin kusurunun belirlenmesi için devam ederse, davalının vefatından sonraki bir zaman diliminde davacının davadan feragat etmesi davayı sona erdirecek midir? Kanaatimizce böyle bir durumda davacının davasından feragat etmesi, yani davacının talep sonucundan kayıtsız ve şartsız bir şekilde kısmen ya da tamamen vazgeçmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığından davayı sona erdirebilmelidir. Çünkü davacı tarafın davadan feragat etmesi, davaya son veren bir taraf işlemi olup kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurmaktadır. Böyle bir durumda, davacının davadan feragati nedeniyle mahkeme davanın reddine karar vermelidir. Ancak Yargıtay’ın uygulaması davacının feragatinin hüküm doğurmayacağı ve tarafların kusur durumlarının belirlenmesi gerektiği yönündedir. Bu hususa ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 28.06.2016 tarih, 2016/13586 Esas- 2016/12490 Karar sayılı ilamı şu şekildedir: “…Bozmadan sonra davacı erkek ise 25.03.2016 tarihinde davasından feragat etmiştir. Davacı davadan feragat etmeden evlilik birliği ölümle sona ermiştir. Davalı mirasçılarının Türk Medeni Kanununun 181. maddesine göre davaya devam etme hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle davacının feragati hüküm doğurmaz. Öyleyse, mahkemece Türk Medeni Kanunun 181/2. maddesi gereğince tarafların kusur durumlarının belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” Söz konusu kararda muhalefet şerhi bulunmaktadır. Muhalefet şerhinin içeriği ise kısaca şu şekildedir: “…Davalı konumundaki muris sağ olsaydı, davacı, davasından nasıl özgür iradesi ile feragat edebilecek ve bu feragat mahkemenin ve davalının muvafakatine bağlı olmadan kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurabilecek idiyse, davalının ölümünden sonra da aynı hukuki durum geçerliliğini korur. Yasa, hüküm kesinleşinceye kadar, davacıya, davasından feragat etme hakkı tanımıştır. Davalının ölümünden sonra bu hak, davacının elinden alınamaz. Muris ölmeden önce, davacı davasından feragat etseydi, mahkeme ne şekilde karar verecek idiyse, davalı öldükten sonra da davacının davasından feragat etmesi halinde, mahkeme aynı kararı vermek zorundadır. Feragate rağmen yargılamaya devam edilerek, kusur tespiti yapılıp, davacının, ancak bir evliliğin iptali veya boşanma kararı sonucunda karşılaşabileceği son derece ağır bir sonuçla (eşinin mirasçısı olamama sonucuyla), karşı karşıya bırakılması, usul, yasa ve hukukun genel ilkelerine aykırıdır. Somut olayda, davacı davasından açıkça, kayıtsız ve şartsız olarak feragat ettiğine göre, mahkemece davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi doğrudur. Hükmün onanması gerekir…”

Son olarak değinmek istediğimiz bir diğer husus ise; anlaşmalı boşanma davasında taraflardan birinin ölmesi durumunda ölen tarafın mirasçıları sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurunun olup olmadığının tespiti için davaya devam edebilecekler midir? Anlaşmalı boşanma davalarında taraflar arasında herhangi bir çekişme bulunmamaktadır. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise eşler birlikte başvurarak ya da bir eşin başvurusunu diğer eşin kabul etmesi halinde eşler arasındaki evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve mahkeme tarafından boşanmaya karar verilir.  Tabi boşanma kararı verilebilmesi için, hâkim tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmelidir. Ayrıca hâkim boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek protokolü de uygun bulmalıdır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur (TMK m.166/3). Anlaşmalı boşanma davalarında herhangi bir çekişme olmadığından mahkeme tarafından tarafların kusurunun olup olmadığının belirlenmesine ilişkin bir tespitte yapılamayacaktır. Hal böyle iken anlaşmalı boşanma davasında taraflardan birinin ölümü halinde, mahkemece kusur belirlemesi yapılması olanaklı olmadığından, ölen eşin mirasçılarının, sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurunun olup olmadığının tespiti için mahkemeye başvurması mahkeme tarafından kabul edilemeyecektir. Bu hususa ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 18.03.2019 tarih, 2018/7133 Esas- 2019/2956 Karar sayılı ilamı şu şekildedir: “…Anlaşmalı boşanma davasında, mirasçılar sağ kalan eşin herhangi bir kusurunu kanıtlayamayacaktır. Bu tür boşanma davalarında sağ kalan eşin kusurunu ölen eş bile tartışmaz ve dahi tartışmaya açmazken ölenin mirasçılarının bunu gerçekleştirmesi kabul edilemez (Dairemizin 18.09.2017 tarih 2016/8497 esas 2017/9546 karar sayılı ilamı). Bu durumda, mahkemece davacının ölümü ile evlilik birliği sona erdiğinden konusuz kalan boşanma davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi doğru ise de; yukarıda da açıklandığı üzere anlaşmalı boşanma davasında ( TMK m. 166/3) kusur belirlemesi yapılması mümkün olmadığından, davacı mirasçısının kusur belirlemesine yönelik talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kusur belirlemesi yapılması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”