T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2019/2-107
K. 2022/318
T. 15.3.2022
BOŞANMA ( Uyuşmazlığın Davacı Eş Yararına Tedbir Nafakası Koşullarının Oluşup Oluşmadığı Noktasında Toplandığı/Her Ne Kadar Tarafların Gelir Durumları Karşılaştırıldığında Kadının Erkeğe Oranla Daha Fazla Maaş Aldığı Görülse de Bu Durum Ancak Diğer Eşin Birlik Giderlerine Katılmadaki Oranını Belirlemede Bir Ölçü Olarak Değerlendirilebileceğinden Direnme Kararının Yerinde Olduğu )
EKONOMİK SOSYAL DURUM ARAŞTIRMASI ( Dosyada Mevcut Ekonomik ve Sosyal Durum Araştırma Tutanağına Göre Kadının Kurum Avukatı Olarak Erkeğin İse Özel Sektörde Çalıştığı Anlaşılmakla Boşanma Davası Açılmasıyla Eşlerin Birbirlerine Karşı Evlilik Birliğinden Kaynaklanan Hak ve Yükümlülüklerinin Devam Ettiği Hususu Tartışmasız Olduğuna Göre Boşanma Davasının Açılmış Olması Nasıl Ki Eşlerin Birbirlerine Karşı Olan Sadakat Yükümlülüğünü Ortadan Kaldırmıyorsa Aynı Şekilde Birliğin Giderlerine Güçleri Oranında Katılmak Zorunluluklarını da Ortadan Kaldırmadığı )
TEDBİR NAFAKASI ( Her Ne Kadar Tarafların Gelir Durumları Karşılaştırıldığında Kadının Erkeğe Oranla Daha Fazla Maaş Aldığı Görülse de Bu Durumun Ancak Diğer Eşin Birlik Giderlerine Katılmadaki Oranını Belirlemede Bir Ölçü Olarak Değerlendirilebileceği )
4721/m.169
ÖZET: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda; davacı eş yararına Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde yer alan tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların 16.09.2006 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten 28.08.2008 doğumlu bir erkek çocuklarının dünyaya geldiği, eşlerin boşanma davası açılmadan bir ay öncesine kadar birlikte yaşadıkları, ancak taraflar aralarında süregelen anlaşmazlık neticesinde davalı erkek eşin evden ayrılarak kendi ailesinin yanında yaşamaya başladığı, davacı kadının ise ortak çocuk ile birlikte evde kalmaya devam ettiği ve 06.03.2014 tarihinde boşanma davası açtığı görülmektedir. Yapılan yargılamada dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre kadının kurum avukatı olarak, erkeğin ise özel sektörde çalıştığı anlaşılmaktadır. Boşanma davası açılmasıyla eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam ettiği hususu tartışmasız olduğuna göre; boşanma davasının açılmış olması nasıl ki eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyorsa, aynı şekilde birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Eşlerin açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşamaları, ortak çocukla birlikte tek başına yaşanmak zorunda kalınan evin en azından elektrik, su, doğal gaz, aidat, iletişim, varsa kira vs. gibi zorunlu ortak “geçim” giderlerini sonlandırmamakta, aksine bu giderler devam etmektedir. İşte eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Tarafların gelirinin bulunması TMK’nın 169. maddesine dayalı tedbir nafakası hükmedilmesine engel değildir. Bu nedenle eldeki davada her ne kadar tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında kadının erkeğe oranla daha fazla maaş aldığı görülse de, bu durum ancak diğer eşin birlik giderlerine katılmadaki oranını belirlemede bir ölçü olarak değerlendirilebileceğinden direnme kararı yerindedir.
DAVA : 1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 12. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı tedbir nafakası yönünden kısmen direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 06.03.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 16.09.2006 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalı erkeğin sürekli yalan söylediğini, eşine hakaret ve küfür ettiğini, şiddet uyguladığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, sadakatsiz davrandığını, sık sık iş değiştirmek suretiyle işinde sebat etmediğini, evin ihtiyaçlarını karşılamadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 1.000TL tedbir-iştirak nafakası ile davacı yararına 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ve 100.000TL maddi, 100.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 17.04.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının haklı çıkmak adına eşine karşı gerçek dışı iddialarda bulunduğunu, iddia edilenin aksine müvekkilinin evlilik birliğinden kaynaklanan tüm görevlerini eksiksiz yerine getirdiği hâlde davacının görevlerini yerine getirmediğini, sinir hastası olduğunu, psikolojik tedavi gördüğünü, eşine hakaret ettiğini, kablo ile boğmaya çalıştığını, yaralamaya uygun eşyalarla davalıya saldırdığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, çocuk yararına 500TL tedbir-iştirak nafakası ile davalı yararına 25.000TL maddi, 25.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 12. Aile Mahkemesinin 29.12.2015 tarihli ve 2014/169 E., 2015/909 K. sayılı kararı ile; zaman içerisinde taraflar arasında süreklilik gösterir derece ve şiddette, kavga, tartışma, huzursuzluk ve problemlerin başladığı, erkeğin eşini başkalarının yanında azarladığı, “çık dışarı” diyerek bağırdığı, savurgan davranışlarda bulunduğu, fiziksel şiddet uyguladığı, küfür ettiği, misafirlere olması gerektiği gibi davranmadığı, maddi-manevi birlik görevlerini yerine getirmediği, işinde sebat etmediği, çok sık iş değiştirdiği, başka bayanlarla görüşmek suretiyle güven sarsıcı tavırlar sergilediği, buna karşılık kadının da eşine tartışma anında “şerefsizsin, bilmem ne çocuğusun, yalancı, sen adam mısın, adam olsan böyle yapardın, yine beceremedin, kaç kuruşluk adamsın” şeklinde sözler söylediği, eşyaları fırlattığı, eşini çimdiklediği, kolunu sıktığı, eşinin babasına incitici sözler sarf ettiği, böylece taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 300TL tedbir-600TL iştirak, kadın yararına 400TL tedbir nafakası ile 35.000TL maddi, 15.000TL manevi tazminat ödenmesine, sürekli ve düzenli geliri olması nedeniyle kadının yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 07.02.2017 tarihli ve 2016/7820 E., 2017/1224 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat çoktur. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50. ve devamı maddeleri hükmü nazara alınarak, daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK m. 174/1) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
3-Mahkemece; davacı kadın yararına dava tarihinden geçerli olacak şekilde aylık 400.00TL tedbir nafakasına (TMK m. 169) karar verilmiş ise de; toplanan delillerden; davacı kadının kamu çalışanı olduğu ve aylık ortalama 4.000,00 TL gelirinin bulunduğu, davalının ise özel sektörde yazılım uzmanı olarak çalıştığı ve aylık 1.750 TL gelirinin bulunduğu anlaşılmakta olup, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarına göre kadın yararına tedbir nafakası koşulları oluşmamıştır. O halde; kadının kendisi için istediği tedbir nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 12. Aile Mahkemesinin 18.01.2018 tarihli ve 2017/886 E., 2018/33 K. sayılı kararı ile; hükmedilen maddi tazminatın miktarına yönelik bozmaya uyularak kadın yararına 20.000TL maddi tazminat ödenmesine, tedbir nafakasına ilişkin bozma kararına karşı ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 169. maddesine göre boşanma davası açıldığında hâkimin Kanun’un ilgili hükümleri uyarınca gerekli önlemleri almak zorunda olduğu, her ne kadar davacının gelirinin davalıdan fazla olması nedeni ile davacı eş yararına tedbir nafakası şartlarının oluşmadığı belirtilmiş ise de gerek tedbir nafakasının niteliği gerekse yasal düzenleme gereği davalının birlik giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu, burada davacının davalıdan daha fazla gelir elde ediyor olmasının davalının ortak giderlere katılma yükümlülüğünü tamamen ortadan kaldırmadığı, kaldı ki gerçekleşen olaylara göre davalının zaten birliğin ihtiyaçlarını karşılamadığı, boşanma davası açılması nedeniyle tarafların ayrı yaşamaya hakları olduğu, ne var ki ayrılık hâlinde evlilik birliğinin hukuken devam ettiği, dolayısıyla eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmak durumunda olduğu, bu noktada davacının gelirinin nafaka miktarının tayininde önem taşıdığı, ancak Özel Dairece bu yönde bir değerlendirme yapılmadığı ayrıca davalının borsada işlem yaptığı, bir kısım mevcudunu bu şekilde değerlendirdiği dolayısıyla somut olayda tedbir nafakası koşullarının oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda; davacı eş yararına Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde yer alan tedbir nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 41. maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” hükmünü taşımaktadır.
14. Türk toplumunun temelini teşkil eden aile kurumunda, eşler arasında evlenme ile evlilik birliği kurulmuş olur. “Evlilik Hukuku” TMK’nın ikinci kitabı olan Aile Hukukunun birinci kısmında evlenme (TMK m. 118-160), boşanma (TMK m. 161-184), evliliğin genel hükümleri (TMK m. 185-201) ve son olarak eşler arasındaki mal rejimi olmak üzere dört bölüm hâlinde düzenlenmiştir.
15. Evlilik birliği hak ve yükümlülükler temeline dayalı olan bir hayat ortaklığı şeklinde tarif edilmekte olup, eşler evlilik birliği süresince eşit haklara sahip bulunurlar. Bunun doğal sonucu olarak eşlerden biri için hak olan diğer eş için yükümlülük oluşturur. Birliğin devamı süresince eşlerin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri diğer bir ifadeyle evliliğin temel normu TMK’nın 185. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır.
16. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesine göre, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Aynı Kanun’un 186. maddesine göre de eşler oturacakları konutu birlikte seçmek, birliği beraberce yönetmek ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorundadırlar.
17. Görüldüğü üzere, TMK ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca eşler; varsa çocukları ile birlikte ortak konut kavramı ile açıklanan ve barınma amacı ile kullanmakta oldukları konut veya konutlarda birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunda oldukları gibi, evlilik birliğinin kurulması ile birbirlerine karşı; birlikte yaşama, oturacakları konutu seçme, birliği yönetme, kadının önceki soyadını kullanma, birliği temsil ve son olarak meslek veya iş seçimi konularında hak ve yükümlülüklere sahip olurlar ve sahip oldukları bu hak ve yükümlülükler birliğin sona erme anına kadar devam eder. İşte eşlerden birisi bu yükümlülüklerini ihmal eder veya kasten yerine getirmezse istek üzerine hâkim, olumsuzluğun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
18. Eşler arasında boşanma davası açılması hâlinde ise davaya bakan hâkim gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden almalıdır. Bu durum, TMK’nın “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi ile “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu madde uyarınca alınacak önlemlerden “barınma” Kanun’un 186/1., “geçim” 185/3., “malların yönetimi” 215, 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267., “çocukların bakım ve korunması” 185/2. maddeleri ile düzenleme altına alınmıştır.
19. Bu düzenlemelere göre boşanma veya ayrılık davası hangi eş tarafından açılırsa açılsın hâkim dava tarihinden itibaren davanın devamı süresince istek olmasa bile Kanun’dan doğan alınması gerekli bu önlemlerin alınması için kendiliğinden harekete geçecektir. Zira evlilik birliğinin kurulması ile eşlerin birbirlerine karşı yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan tüm hak ve yükümlülükleri, boşanma davası açılması ile değil, birliğin sona erme anına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılsa da eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorunlulukları doğal olarak devam ettiğinden hâkim; eşlerin ekonomik güçlerini, gelir ve giderlerini, mal varlıkları bulunup bulunmadığını varsa bunların değer ve gelirlerini araştırıp belirleyecek, çocukların hangi eş yanında olduğunu tespit edecek, bir eşin diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse ne miktar vereceğini, yine eşler ergin olmayan çocukların bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek zorunda olduklarından, çocuklar için de, çocuk yanında olmayan eşin, diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse miktarını saptamak zorundadır. Burada eşlerin her birinin “ekonomik gücü, mal varlığı ve geliri” diğer eşin yükümlülüğünü belirlemedeki bir ölçütten ibarettir. İşte boşanma veya ayrılık davasının açılma tarihinden, dava sonuçlanıncaya kadar devam edecek olan bu nafakaya tedbir nafakası denilmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesi ile bu nafakalar koşulları var ise eş için yoksulluk, çocuk için ise iştirak nafakası olarak devam eder.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi; yasal gerekçesinde de açıklandığı üzere 743 sayılı Medeni Kanun’un 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Dolayısıyla evvelden beri uygulanan bu hükme göre hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan geçici önlemleri bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın kendiliğinden almakla yükümlüdür. Geçici bir önlem niteliğindeki talebe bağlı olmaksızın takdir edilen tedbir nafakası kural olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla, tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenemeyeceğine göre verilecek kararda kusur durumu bir ölçü olarak alınamayacağı gibi, nihai kararla belirlenen kusur durumu da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da iadesini gerektirmez. Zira tarafların “kusur durumu” hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Dahası Kanun’da, tedbir nafakası yönünden tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamaktadır. Bu nedenle, hâkimin kusur durumuna bakmaksızın davanın en başında bu geçici önlemi alması ve buna bağlı olarak da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını tespit edip, uygun ve geçici nitelikte bir nafaka takdir etmesi bir zorunluluktur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2011 tarihli ve 2011/2-533 E., 2011/670 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.
21. Bu genel açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; tarafların 16.09.2006 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten 28.08.2008 doğumlu bir erkek çocuklarının dünyaya geldiği, eşlerin boşanma davası açılmadan bir ay öncesine kadar birlikte yaşadıkları, ancak taraflar aralarında süregelen anlaşmazlık neticesinde davalı erkek eşin evden ayrılarak kendi ailesinin yanında yaşamaya başladığı, davacı kadının ise ortak çocuk ile birlikte evde kalmaya devam ettiği ve 06.03.2014 tarihinde boşanma davası açtığı görülmektedir. Yapılan yargılamada dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre kadının kurum avukatı olarak, erkeğin ise özel sektörde çalıştığı anlaşılmaktadır. Boşanma davası açılmasıyla eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam ettiği hususu tartışmasız olduğuna göre; boşanma davasının açılmış olması nasıl ki eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyorsa, aynı şekilde birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Eşlerin açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşamaları, ortak çocukla birlikte tek başına yaşanmak zorunda kalınan evin en azından elektrik, su, doğal gaz, aidat, iletişim, varsa kira vs. gibi zorunlu ortak “geçim” giderlerini sonlandırmamakta, aksine bu giderler devam etmektedir. İşte eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Tarafların gelirinin bulunması TMK’nın 169. maddesine dayalı tedbir nafakası hükmedilmesine engel değildir. Bu nedenle eldeki davada her ne kadar tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında kadının erkeğe oranla daha fazla maaş aldığı görülse de, bu durum ancak diğer eşin birlik giderlerine katılmadaki oranını belirlemede bir ölçü olarak değerlendirilebileceğinden direnme kararı yerindedir.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Medeni Kanun’da yer alan kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün TMK ile değiştirilerek, eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin kabul edildiği, dolayısıyla artık her iki eşin de giderlere katılmak zorunda olduğu, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı, TMK hükümlerine göre eş yararına tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılması gerektiği, bu husus gözetildiğinde somut olayda davalı eşe göre ekonomik durumu çok daha iyi olan davacı eş yararına tedbir nafakasına hükmedilmesinin mümkün olmadığı, Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
23. O hâlde, direnme uygun olup, hükmedilen tedbir nafakasının miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
24. Diğer yandan Mahkemece; Özel Dairenin 07.02.2017 tarihli ve 2016/7820 E., 2017/1224 K. sayılı kararı ile davacı yararına hükmedilen maddi tazminatın miktarına yönelik olarak yapılan bozmaya uyularak verilen karara ilişkin tarafların temyiz itirazlarının Özel Dairece incelenmesi gerektiğinden, bu konu hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere de dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Direnme uygun bulunduğundan, tedbir nafakasının miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın oy çokluğu ile YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
2-Taraf vekillerinin mahkemece bozmaya uyularak yeniden hükmedilen maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın oybirliği ile YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.03.2022 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 169. madde gereğince boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, eşlerin barınmasına geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve yönetimine ilişkin geçici önlemleri re'sen alır. Bu hüküm boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının hukukî dayanağının oluşturmaktadır.
Maddede sözü edilen eşlerin barınmasına ilişkin hüküm TMK 186/1, eşlerin geçimine ilişkin hüküm TMK 186/3, çocukların bakım ve korunmasına ilişkin hüküm ise TMK 185/2. madde hükmüdür.
Boşanma davası açıldıktan sonra istenen tedbir nafakasının dayanağı olan TMK 169/1 madde hükmünün içeriği ile öncesinde yürürlükte olan Medeni Kanunundaki karşılığı olan 137. madde ile benzer olup sadeleştirilmek suretiyle önceki hüküm aynen korunmuştur. Buna karşılık geçici önlemlere konu olan TMK 186. madde hükmü ile Medeni Kanundaki karşılığı olan 152. madde hükümleri arasında önemli içerik farklılığı bulunduğundan bu durum TMK 169. madde kapsamında eş yararına hükmedilecek tedbir nafakasının kapsam ve koşullarını değiştirmiştir.
743 sayılı Medeni Kanun 152. maddede kocanın birliğin reisi olduğu, evin seçimi kadının ve çocukların uygun şekilde iaşesinin kendisine ait olduğu düzenlenmiş iken TMK 186. maddede eşlerin; oturacakları konutu birlikte seçecekleri, birliği beraberce yönetecekleri ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacakları hükme bağlanmıştır.
Evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda TMK 186. maddede yapılan bu önemli değişiklikle ilgili olarak madde gerekçesinde; eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda da eşitlik ilkesinin öngörüldüğü, kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün, İsviçre Medenî Kanununun 163'üncü maddesine paralel bir şekilde değiştirildiği, her iki eşin de bu giderlere katılmak zorunda olduğunun kabul edildiği, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı bu katılmanın eşlerin emeklerini ya da malvarlıklarını ortaya koyması şeklinde öngörüldüğü, böylece bir meslek ya da sanat sahibi olmamasına rağmen, kendi emeğini evlilik birliğine harcayan eşin de katkısının maddî katkı şeklinde değerlendirildiği belirtilmiştir.
Medeni Kanun 152. madde hükmünün sonucu olarak koca eş ve çocukların geçimini sağlamak zorunda olduğundan, 162. madde hükmüne göre boşanma davası açılmakla ayrı yaşamaya hak kazanan kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesi mümkün ve gerekli iken TMK hükümlerine göre kadın yararına tedbir nafakası hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılmalıdır. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında katılacağından gücü diğer eşe göre çok daha iyi olan eş yararına talep eden eş kadın olsa dahi tedbir nafakasına hükmedilmemesi mümkündür.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; tarafların malî ve sosyal durumlarına ilişkin 2014 yılında yapılan araştırma sonucu davacı ... Uslu’nun kamu kurumunda 2.987,73TL maaşla çalıştığı, kendisine ait evde kaldığı, davalı ...’nun ise 1.750TL maaşla özel sektörde çalıştığı, annesine ait evde annesiyle kaldığı başka bir gelir ve malvarlıkları bulunmadığı anlaşılmıştır. Anne yanında kalan müşterek çocuk yararına hükmedilen tedbir nafakası yönünden bir bozma kararı verilmemiştir. Tarafların malî ve sosyal durumları gözetildiğinde malî gücü kocasına göre çok daha iyi durumda olan ... yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi koşulları bulunmadığı için bu talebin reddi gerektiğine değinen Özel daire bozma kararına uyulması gerekirken tedbir nafakasına hükmedilen önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
Belirtilen nedenlerle Özel Daire kararı gibi direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi koşulları bulunduğu gerekçesiyle direnme hükmü uygun bulunarak dosyanın Özel Daireye gönderilmesi yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Kazancı Elektronik ve Basılı Yay. A.Ş.ne ait Kazancı Hukuk Otomasyon veritabanından alınmıştır. © Tüm Hakları Saklıdır