Ceza Muhakemesi Kanunun 192. maddesine göre mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmayı yönetir ve sanığı sorguya çeker; delillerin ikame edilmesini sağlar. Duruşmada ilgili olanlardan biri duruşmanın yönetimine ilişkin olarak mahkeme başkanı tarafından emrolunan bir tedbirin hukuken kabul edilemeyeceğini öne sürerse mahkeme, bu hususta bir karar verir.

Pekiyi, mahkeme bu hususta nasıl karar verecektir?

Aynı Kanunun 33. Maddesine göre duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir. Mahkemenin bu şekilde vereceği kararlar aynı Kanunun 34. Maddesi gereğince, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Mahkemenin bu usule uygun olarak  verdiği kararlara duruşmaya katılanların avukatlar dâhil tüm süjelerin itaat etmesi yasa gereğidir. Mahkemece verilen bu kararlara karşı itiraz kanun yolu varsa kararın hukuka aykırı olduğunu düşünen süjeler itiraz yoluna başvurabilir. İtiraz yolu yoksa istinaf kanun yolu kullanılarak bu kararlar nihai kararla istinaf yoluna gidilebilir.

Ceza Muhakemesi Kanunun 201. Maddesine göre ise Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya “itiraz edildiğinde” sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir. Öğretide, yasanın açık hükmüne rağmen hâkimin re’sen araştırma ilkesi gerekçe gösterilerek itiraz olmasa da mahkeme başkanı veya hakimin sorunun sorulmamasına karar verebileceği ileri sürülmektedir.  Mahkeme başkanı veya hâkimin bir sorunun sorulup sorulmamasına dair kararı kesindir. Sorunun sorulmaması kararından sonra soruyu yönelten süje varsa diğer sorularını yöneltmeye devam eder.   Sorulmak istenen sorunun ve mahkeme başkanının kararının tutanağa geçirilmesi gerekir.

Mahkeme başkanı veya hâkim, Ceza Muhakemesi Kanunun Üçüncü Kitap Birinci ve ikinci kısımdaki normlara uygun olarak duruşmayı yönetmesi gerekmektedir. Bu normların dışında Mahkeme başkanı veya hâkimin duruşmayı yönetirken Türk Yargı Etiği Bildirgesi ve Bangolar Yargı Etiği ilkelerine uygun davranması gerekir. Mecelle'nin 1792'nci maddesinde belirtildiği üzere, 'Hakim; hakim fehim, müstakim ve emin, mekin, metin' olmalıdır.

Duruşma yönetimiyle ilgili bu açıklamalardan sonra “bir ceza davasında duruşma nasıl yönetilmez” konusundaki düşüncelerimizi Ağır Ceza mahkemelerinden birinin bir davadaki duruşma yönetimini kısmen SEGBİS ile kaydedilen duruşma tutanağın ilgili bölümleri üzerinden tartışmak ve analiz etmek istiyorum:

“Belirli gün ve saatte 10. celse açıldı. Açık yargılamaya devam olundu.

Sanık (…) ve müdafi (…) geldikleri görüldü.

Sanık müdafi tarafından savunmalarını ve bir kısım taleplerini içerir dilekçe sunulduğu görüldü, okundu, dosya arasına konuldu,

İddia makamının 14/03/2024 tarihinde esas hakkındaki mütalaasını sunduğu, sanık ve müdafine mütalaaya karşı savunmalarını hazırlamak üzere süre verildiği anlaşıldı,

İddia makamından soruldu: Sanık müdafinin dilekçesinde yer alan taleplerinin reddine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur. 14/03/2024 tarihli celsede vermiş olduğumuz esas hakkındaki mütalaamızı aynen tekrar ederiz dedi.

G.D:

Sanık müdafinin 10/05/2024 tarihli dilekçesinde yer alan taleplerinin ayrı ayrı reddine oy birliği ile karar verildi, verilen karar açıklandı, açık duruşmaya devam olundu,

İddia makamı tarafından 14/03/2024 tarihli celsede verilen mütalaa sesli olarak okundu,

Sanıktan esas hakkındaki mütalaaya karşı diyecekleri ile esas hakkındaki savunması soruldu:”

Tutanakta celsenin açılından hemen sonra müdafinin celse arasında verdiği dilekçenin okunduğu ve dosya arasına konulduğu yazılı. Hukuk uygulamamızda bu, klasik bir “okundu dosyasına konuldu” şablonudur. Dilekçe duruşmada okunmamıştır. Tutanakta yazılı olanın aksine mütalaa da duruşmada sesli olarak okunmamıştır.  Dilekçe heyet tarafından duruşma arasında okunmuş olabilir. Ancak reddedilen taleplerin ne olduğunu duruşmayı izleyenlerin de bilmeye hakkı vardır. Mahkemenin hangi talebi reddettiğini duruşma esnasında veya duruşma tutanağından öğrenemiyoruz. Duruşma savcısının taleplerle ilgili mütalaasından ve Mahkemenin ara kararından reddedilen taleplerin ne olduğu ve ret gerekçelerinin ne olduğu anlaşılmamaktadır. Bu durum Ceza Muhakemesi kanunun 33 ve 34. maddesine aykırıdır.  Bu aşamadan sonra celsenin SEGBİS ile kaydına geçilir:

SANIK SEGBİS İLE KAYIT ALTINA ALINAN SAVUNMASINDA: Sanığın savunması çözümlenerek duruşma tutanağına geçirilmiştir;

Sanık: "Savcım ben."

Başkan: "Ne oldu evet."

Sanık: "Sayın Başkanım ben savunmamı avukatım aracılığıyla yapmak istiyorum."

Başkan: "Nasıl olacak o? Avukatın sana soru soracak sen de cevap mı vereceksin, ne faydası olacak bize?"

Sanık: "Sayın Savcım."

Başkan: "Ben Savcı değilim. "

Sanık önceki celse savcının mahkûmiyet mütalaası üzerine duruşmadan sonra fenalık geçirmiştir. Tek başına savunma yapacak, cümlelerini toparlayacak psikolojik durumda değildir.  Ancak duruşmada konuşmayı da ısrarla istemektedir. Bu nedenle sanık ve müdafii,  müdafiinin sanığın sorularına cevap vermek suretiyle savunmasını yapmasını kararlaştırmışlardır. Müdafi duruşma arasında verdiği dilekçesinde bu durumu açıklayarak Mahkemeden duruşma öncesinde talepte bulunmuştur. Az yukarıda mahkemenin reddettiği taleplerden biri de budur.

Mahkeme başkanı burada sanığa yüklenerek “sanıkta müdafiine karşı güvensizlik yaratma yöntemine” başvuruyor ve psikolojik şiddet uyguluyor. Bu yöntem çoğu kez hukuk bilgisi olmayan sanıklarda oldukça etkili olur. Ceza davalarında sanık-müdafi ilişkisi oldukça kırılgandır. Oysa yazımızın başında belirttiğimiz gibi mahkeme heyeti, Ceza Muhakemesi Kanunun 23 ve 34. Maddeleri uyarınca sanığın bu talebini gerekçeli olarak reddedebilirdi. Bu durumda tartışma birkaç dakika içinde biter ve duruşmaya devam olunurdu. Müdafi veya sanık, mahkemenin usulüne uygun ama esas bakımından hukuka aykırı olarak vereceği bu karara karşı nihai kararla birlikte istinaf yoluna başvurabilirdi. Mahkeme başkanının sanığı hırpalamaya başladığını gören müdafi duruma aşağıdaki şekilde müdahale eder:

Müdafi: "Sayın Başkanım CMK 201 uyarınca Sayın Savcım, Sayın Başkanım."

Başkan: "Evet ikinci kez buyrun."

Müdafi: "CMK 201 uyarınca müdafi olarak müvekkilime soru sorma hakkım var."

Başkan: "Savunmasını yapsın soru sorun."

Müdafi: "Sayın Başkanım savunma özgürlüğümüz çerçevesinde savunma..."

Başkan: "Kaç tane soru genel hatlarıyla sorular belli mi?"

Müdafi: "Sayın Başkanım soruları sorduğumuz zaman 201'ince maddesine göre karar vereceksiniz."

Başkan: "Bileyim yani kaç soru var."

Müdafi: "Epeyce var efendim."

Başkan: "Epeyce var."

Müdafi: "Evet."

Başkan: "Mesela 200 tane soru mu var?"

Müdafi: "Yok hayır 20-30 tane sorumuz var."

Başkan: "Tamam sor hadi. Şey başlıyor kayıt, sorsun cevap ver bakalım dinleyelim bizde. "

Sanık: "Peki."

Başkan: "Mütalaayı karşıladığı sürece bizim için sıkıntı yok dinliyoruz bizde."

Mahkeme başkanının soru sayısını önceden sınırlama yetkisi yoktur.  Sorulan her bir soruya itiraz olursa sordurmama yetkisi bulunmaktadır. Duruşma atmosferinde elbette sorulması reddedilecek sorular da sorulabilir. Bunun yaptırımı kısaca sorunun sorulmasını reddedip, varsa diğer soruya geçilmesidir. Ancak yine de mahkeme başkanının bu savunma şekline razı olması olumlu bir gelişmedir. Mahkeme başkanı, bu aşamadan sonra sanık ve müdafinin soru- cevap şeklinde savunma yapmalarına izin verir. Birkaç soru ve cevaptan sonra Başkan tekrar müdahale eder:

Başkan: "Ne kadar daha sürecek?"

Müdafi: "Efendim iddiaların tamamını içeren şekilde cevaplamaya çalışıyoruz."

Başkan: "Gözaltıda çapraz sorgunun mantığı nedir?"

Müdafi: "Çapraz sorgu yapmıyorum efendim."

Başkan: "Ne yapıyorsun şu an?"

Müdafi: "Doğrudan soru yöneltiyorum. Çapraz sorgu diye bir şey yok."

Başkan: "Doğrudan soru savunmanın tespitinden sonra yöneltilir, Toparlayalım. Bu daha rahat ediyor şeklinde mi oluyor?"

Müdafi: "Sayın Başkanım savunmanın öyle bir sınırlama yok."

Başkan: "Ya nasıl yok ya."

Müdafi: "Sorularımı..."

Başkan: "Soruyu ben yöneltmezsem ne yapacaksın 206'yı okudun, (okudum) yöneltmedim ne yapacaksın cevap veremeyecek. "

Mahkeme başkanı,  müdafi tarafından müvekkiline çapraz sorgu yapıldığını sanıyor. Başkanın Ceza Muhakemesi 201’nci maddesinde düzenlenen “doğrudan soru yöneltme ilgili bir fikri olmadığı anlaşılıyor. Başkan giderek bir hâkimde olması gereken özdenetimini yitiriyor. Birkaç soru-cevaptan sonra:

Başkan: "Depremle alakalı şeyi yöneltip yöneltmemeye ben karar veririm. Alakasız o zaman sorsan sen fenerbahçeli misin evet mi diyecek."

Müdafi: "Sayın Başkanım..."

Başkan: "Doğru mu?"

Müdafi: "Sayın Başkanım tartışma..."

Başkan: "Benim denetimimi sen nerede şey yapacaksın onu bana izah et tamam diyeyim ben de sana."

Müdafi: "Efendim Savcı Bey orada itiraz ettiği takdirde..."

Başkan: "Ya o zaman Savcı Bey de soru sorar."

Müdafi: "Sorabilir tabi..."

Başkan: "Burası Manhattan değil ya."

Müdafi: "Tabiki sorabilir efendim."

Başkan: "Onu diyorum işte."

Müdafi: "Manhattan değil Ankara'dayız efendim. "

Başkan: "Hı?"

Müdafi: "Ankara'dayız Manhattan'da değiliz."

Başkan: "Onu diyorum işte Ankara'dayız o yüzden usül uymuyor diyorum ya. Toparlayalım ve doğrudan ilgili şeyi soralım.  "

Mahkeme başkanı müdafinin yönelttiği her bir soru ile ilgili eğer sorulması gerektiğini düşünüyorsa bu konuda kısaca karar verse müdafi diğer sorusuna geçecek, ama Başkan müdafi ile yüksek sesle ve alaycı bir üslupla polemiğe giriyor. Başkan karar vermiyor, duruşmayı yönetmiyor, polemik yapıyor.

Müdafi: "Niçin öfkeleniyorsunuz Sayın Başkanım."

Başkan: "Ya niye çünkü saçma soru ya. Bunu yöneltmiyorum işte cevap veriyor."

Başkan: "Ya bunu on soru varsa en az beşinde sakatlık var ya."

Müdafi: "Sayın Başkanım soruları sordurmayın sormayalım."

Başkan: "Ya soru sordurmama değil yani bak ya ne dedim mütalaayı karşılasın mütalaada diyor mu bu adam örgüt şef yaptı diyor mu?"

Müdafi: "Mütalaa mütalaa niteliğini taşımıyor ki Sayın Başkanım."

Başkan: "O size göre öyle o zaman ben de diyeyim ki savunma savunma niteliği taşımıyor oluyor mu bu olmuyor öyle işte."

Başkan: "Evet avukat bey toparlayalım."

Müdafi: "Yeterli efendim müvekkilin savunması tamamlanmıştır. Ben esas hakkındaki savunmamı yapacağım."

Başkan: "Evet dinliyoruz."

Müdafi: "Peki"

Başkan: "Şimdi de sanık size soracak siz mi cevap vereceksiniz."

Müdafi: "Sayın Başkanım,"

Başkan: "Öyle mi olacak. Yoksa siz mi savunacaksınız."

Müdafi: "Eğer usül öyleyse öyle yapalım Sayın Başkanım."

Başkan: "Benim bildiğim öyle değil ama benim bildiğim değil."

Müdafi: "O zaman birlikte konuşuruz efendim bir ara. "

Başkan: "Evet." dedi.

Mahkeme başkanı kontrolünü ve metanetini tamamen yitiriyor. Müdafiye saygı sınırlarını aşan ifadelerde bulunuyor. Mahkeme Başkanın duruşmadaki bu tutumundan, müdafinin celse arasında verdiği dilekçe hakkında suç duyurusunda bulunmaya peşinen karar vermiş olarak ve müdafiye karşı önyargılı öfkeli bir şekilde duruşmaya çıktığı anlaşılmaktadır. Müdafinin celse arasında verdiği ve mahkeme başkanının suç unsuru taşıdığını düşündüğü dilekçelerin ilgili bölümleri Hukuki Haber portalında yayınlanan  “Savunma Dokunulmazlığı ve Sınırları” başlıklı yazıda yayınlanmıştır.

Eğer SEGBİS ile kaydedilmeseydi bu diyaloglar duruşma tutanağına yansımayacak hiç yaşanmamış sayılacak idi. Hukuk uygulamamızda bu örnek dışında “duruşma nasıl yönetilmez” konusunda sayısız örnek bulmak mümkündür.