Son günlerde, kamuoyuna malolmuş bir davada Savcılık Makamı tarafından sunulan mütalaada sanıklar hakkında neden suç örgütü iddiasından dolayı ceza talep edilmediği tartışılmaktadır. Aşağıdaki kısa değerlendirmede, bu konuya ilişkin görüşlerime değinmek istiyorum.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 21.09.2012 gün, 2010/283 E. ve 2012/245 K. sayılı kararında suç örgütü veya terör örgütü olmaksızın da darbe suçunun işlenebileceğine karar verdi. Dolayısıyla, bir an için suç örgütü olmaksızın darbe suçunun işlenemeyeceği düşünülse bile, bunun kabul görmediği anlaşılmaktadır. Çünkü uygulama, darbe suçlarının mutlaka örgütlü işleneceğini kabul etmemektedir.

Geçitli, yani eski bilinen adı ile müterakki suç, suç örgütü kurmak ve darbe suçu bakımından, geçitli suçun unsurları itibariyle pek mümkün gözükmemektedir. Esasında her iki suç, unsurları itibariyle birbirinden farklı suçlardır. Her iki suçta korunan hukuki yarar da farklıdır. Burada hukuki yararın aynı olduğu, Türk Ceza Kanunu'nda darbe suçu ile silahlı örgütün Anayasa ile kurulu düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar altında düzenlendiği ileri sürülebilir. Her iki suç arasında bir an için hukuki yararın korunmasında bir benzerlik olsa da, meydana getirilen ve hafiften ağıra doğru sıralanan neticelerin, aynı harekete tek bir nedensellik bağı ile bağlanması gerekir. Örneğin, insan öldürme suçunda yaralama, devlet memuriyetini terk etme suçunda memuriyet görevini ihmal, kavgada silah çekmek, nitelikli cinsel saldırı suçunda basit cinsel saldırı, sarkıntılık suçunda söz atmak gibi.

Belirtmeliyiz ki, suç örgütü kurmak ile darbe suçu arasındaki en önemli farklılık, hukuki konunun farklılığından kaynaklanabilir. Ancak bu noktada, darbe suçlarının suç örgütü kurulmaksızın işlenemeyeceği kabul edilip de, darbe yapmak amacıyla örgüt kurulduğunda, aynı konu, kast ve nedensellik bağı yönünden geçitli suçun varlığından bahsedilebilir.

Darbe suçlarının suç örgütü olmaksızın işlenemeyeceğinin mutlak kabulü halinde, fail ve mağdurların aynı olması, failin hareketinin hafiften ağıra doğru giden bir süreç izlemesi, aynı hukuki yararın zedelenmesi ve suç yolunda işlenen icra hareketlerinin aynı hukuki konuyu ele alması, icra hareketlerinin tek bir nedensellik bağı ile bağlanması ve failin kastının, ilk icra hareketinin başladığı andan itibaren işlemeyi kastettiği suçun son aşamasını da kapsaması gerekeceğidir.

Bu noktada, geçitli suçun uygulanması için darbe suçunun örgütlü işlenme zorunluluğun bulunmadığı, bu suçun münferiden veya iştirak halinde değil de, örgütlü işlenmesi halinde de, geçitli suçun unsurlarının tamam olması halinde tatbik edileceği, yani suç örgütü kurmak suçunun darbe suçu içinde eriyeceği ileri sürülebilir.

Türk Ceza Kanunu m.309 ila 316 incelendiğinde, Anayasa ile kurulu düzene karşı işlenen suçlarda örgütün mutlak arandığı ifade edilmemekle birlikte, 314. maddede "Silahlı örgüt" başlığı altında, "Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmüne yer verilerek, Anayasa ile kurulu düzene karşı işlenen suçların iştirak halinde değil, ancak örgütlü işlenebileceğinin kabul edildiği ileri sürülebilir. Maddenin lafzından ve gerekçesinden, mutlak bu sonuca ulaşıldığı söylenemez.
Bizim düşüncemiz de, darbe suçlarının önemi ve özelliği gereği örgüt yapılanması olmaksızın işlenemeyeceği yönündedir. Ancak geçitli suçun bir doktrin tartışması olduğunu ve yasal dayanağının bulunmadığını da ifade etmek isteriz.

Geçitli suçun kabulü halinde, faile sadece daha ağır neticenin gerektirdiği ceza verilip, daha hafif neticenin bunun içinde eridiğinin kabulü gerekir (Bu konuda bkz. Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel Kısım Cilt 1, 11. Bası, Beta Basım, İstanbul, 1994, s.403-406).

Bu tartışmada, fikri içtima, yani aynı eylemle Kanunun birden fazla suç saydığı eylem de ortada yoktur. Unsurları ve icra hareketleri itibariyle suç örgütü ve darbe suçları birbirinden ayrı zamanlarda ve ayrı icra hareketleri işlenebilen suçlardır. Bu nedenle, TCK m.44'ün de tatbiki mümkün değildir. Verilen cezanın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olduğundan bahisle de, tespiti yapılan suç örgütü kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak iddiasıyla ceza verilmesinden de imtina edilemez.

Bu tür bir anlayış, birden fazla cezanın koşullu salıverilmesini düzenleyen Ceza İnfaz Kanunu m.107/4'ün lafzına ve ruhuna da aykırıdır. Çünkü örgütlü suçların ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası tek başına 36 yıl infazı gerektirdiği halde, bu cezanın bir başka hapis cezası ile birleşmesi halinde, tatbik edilecek koşullu salıverilme süresi 40 yıla çıkacaktır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)