Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda çapraz sorgu adı ile bilinen, savcının ve müdafiin tanık, şikayetçi, katılan ve sanığı sorgulama hakkı bulunmamaktadır. “Doğrudan soru yöneltme” başlıklı CMK m.201’in çapraz sorguyu öngördüğü ve artık maddi hakikatin ortaya çıkarılabilmesi, suça konu eylem ile ilgili bilgisi olanlardan gerçeklerin öğrenilmesi, duruşmada tanık beyanlarının elde edilip tartışabilmesi amacıyla yeni sorgu ve soru yönteminin, mahkeme başkanı ve hakimi dışında kalan yargı süjelerine de tanındığı iddia edilse de bu tespit doğru değildir.

Yeri gelmişken, mülga CMUK m.214 tarafından mahkeme başkanı veya hakimine tanınan re’sen araştırma ve delil toplama yetkisi son bulduğu halde, belki eski alışkanlıktan veya belki de CMK m.206 ve 207’nin benzer yetkiyi mahkeme başkanı veya hakime tanıdığı gibi anlayıştan hareketle, mevcut durumda mahkeme başkanı veya hakiminin kovuşturma aşamasında delil toplamaya devam ettiği, bu durumun hakimin tarafsızlığını gölgelediği, savcı yerine delil topladığını ve itham sisteminin özünün zedelendiği, özellikle asliye ceza mahkemelerinde savcının olmaması sebebiyle bu sorunun yaşandığı, “iddia ve savunmada karşılıklılık” ilkesinin sağlanmadığı ileri sürülmektedir. Benzer şekilde, “çapraz sorgu” adı ile bilinen yöntemin CMK m.201’de düzenlendiği halde, bu hükmün amaçlandığı şekilde uygulamaya geçirilemediği düşünülmektedir.

Belirtmeliyiz ki, “çapraz sorgu” adı ile bilinen, hakimin pasif durumda kalıp, tüm delileri iddia ve savunma taraflarınca ortaya koyulup tartışıldığı, tanıkların ve hatta sanığın kıyasıya sorgulandığı, deyim yerinde ise soru yağmuruna tutulduğu, hakimin yalnızca sorulan soruya diğer tarafın itiraz etmesi durumunda bu itirazın haklı olup olmadığının tespitine karıştığı usulün Kıta Avrupası Hukuku’nda ve dolayısıyla Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda yeri bulunmamaktadır. Çapraz sorgu, Anglo Amerikan Hukuku’na ait, hakimin duruşma düzeni ve disiplininden sorumlu olup, delilerin ortaya koyulması ve tartışılmasına karışmadığı, nihai kararda jürinin yetkili olduğu, jürinin sanığı suçlu bulması halinde hakimin nihai ceza tayin ettiği yargılama sisteminde kullanılmaktadır.

CMK m.191/3-d ve 192,  kovuşturma aşamasında sanığın sorguya çekilme yetkisini mahkeme başkanı veya hakimine vermiştir. Mahkeme başkanı ve hakimi, delillerin ikame edilmesini sağlar. Yine mahkeme başkanı veya hakimi; CMK m.203 ila 222 uyarınca duruşmanın düzen ve disiplinini gözetir, delillerin ortaya koyulmasını sağlar, kabul ve reddini inceler, delilleri tartışmaya açar ve sonuçta mahkeme, delilleri değerlendirip bir karara ulaşır.
Kısaca değindiğimiz bu sistemde klasik çapraz sorgunun yeri yoktur. CMK m.201’e göre, “(1) Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hakim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.

(2) Heyet halinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hakimler, birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir”.

Bu madde incelendiğinde, çapraz sorgunun olması gerektiği, mahkeme başkanı veya hakimi ve duruşmada bulunan diğer süjeler karışmaksızın suça konu eylemin tanığına, cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatı ile duruşmaya katılan avukatın soru sorabileceği, yöneltilen sorunun ancak soruya yapılacak itiraz üzerine mahkeme başkanı veya hakimi tarafından engellenebileceği, bunun dışında kovuşturmanın sözlülüğü ve delillerin doğrudan doğruyalığı ilkeleri uyarınca maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için cumhuriyet savcısı, müdafiin ve katılan vekilinin dilediği soruyu sorabileceği, suça konu eyleme tanık olan kişinin sanık olması hariç (çünkü sanığın susma hakkı bulunmaktadır.) sorulan soruya cevap vermek zorunda olduğu sonucu çıkmaktadır. Kendisine soru sorulan kişi, “cevap vermiyorum” diyemeyecek, yorum yapamayacak, davaya konu suçla ilgili bildiğini gördüğü ve duyduğunu anlatacaktır.

Sanık ve müdafii, sanığın suçsuzluğunu ispatlamak zorunda olmasa da, iddianın yersizliğini ve yanlışlığını ortaya koymak, davanın beraat kararı ile bitmesini sağlamak, maddi hakikate ulaşıp sanığın aklanmasını sağlamak, bir anlamda delileri çürütmek amacıyla tanığa, suça konu eylemle ilgili bilgisi olan şikayetçiye ve katılana soru sorabilir.

Soru soran, maddi hakikatin ortaya çıkması ve adalete ulaşılması amacını taşıyan sorular soracak, kendisine soru sorulan da sadece soruya cevap verecek ve soru soran, sorunun muhatabının yerine geçip soruyu cevaplayamayacaktır. Kendisine soru sorulan duruşma öncesi beyanını hatırlamadığı durumda, CMK m.212’nin tatbikine, yani eski beyanının ilgili kısmının okunması yoluna gidilecektir ki, bu yetki mahkeme başkanı veya hakime aittir.

Ancak uygulamada, doğrudan soru yöneltmenin bu şekilde işlemediği, bir çok durumda müdafi veya katılan vekiline doğrudan soru yöneltme izni verilmediği, soru ve cevapların tümü ile tutanağa kaydedilmediği veya kaydedilemediği, soru soran ile kendisine soru sorulan arasında tartışma yaşandığı, sürekli mahkeme başkanı veya hakiminin muhatap alındığı hatta doğrudan soru yöneltme hakkına sahip olanların bile sorularını mahkeme başkanı veya hakimi aracılığı ile sordurduğu, daha ötesi duruşma öncesi yazılı hazırlanan soruların ilgili kişiye sordurulması amacıyla mahkemeye sunulduğu, soru ve cevaplarla maddi hakikate ulaşılabilmesinde meselenin psikolojik boyutunun bir kenara bırakıldığı, bazı durumlarda ve özellikle zaman sıkışıklığının olduğu yargılamalarda doğrudan soru yöneltme veya mahkeme başkanı ya da hakimi aracılığı ile soru sormanın şeklen tamamlandığı, rahat şekilde doğrudan soru yöneltme imkanının sağlanamadığı, doğrudan soru yöneltme hakkını elde eden kişinin soru sorma sırasında müdahaleye muhatap kaldığı, mahkeme başkanı, hakimi ve hatta savcının araya girerek, tanığa soru soran müdafi veya vekilin soru sorma sırasını keserek soru sorduğu, soruya taraflardan, yani sanık ve müdafii, katılan ve vekili, savcıdan itiraz gelmediği halde mahkeme başkanı veya hakiminin soru sorulmasını ve cevaplanmasını engellediği, soruya itiraz edilmediğini söyleyen ve sorunun cevaplandırılmasına izin verilmesini isteyen tarafa yine de soru yöneltme ve cevabın duruşma tutanağına kaydedilmesi iznini vermediği görülmektedir.

Yukarıda özetlediğimiz uygulama örnekleri karşısında, bırakalım çapraz sorguyu CMK m.201’de kabul edildiği şekli ile doğrudan soru yöneltme hakkının kullanılamadığı görülmektedir.

CMK m.201/1’in 3. cümlesinde, soruya itiraz edildiği takdirde, bu sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı veya hakiminin karar vereceği ifade edilmiştir. İster doğrudan ve isterse mahkeme başkanı veya hakimi vasıtasıyla soru yöneltilsin, diğer tarafça soruya, yani sanık ve müdafii, katılan ve vekili ile cumhuriyet savcısı tarafından itiraz edilmedikçe mahkeme başkanı veya hakimi, sorunun cevaplanmasını re’sen engelleyemez. Çünkü hükümde net olarak mahkeme başkanı veya hakimi, ancak yöneltilen soruya itiraz edildiği takdirde, bu sorunun yöneltilmesine gerek olmadığından bahisle cevaplanmasını engelleme yetkisine sahiptir. Bunun dışında, mahkeme başkanı veya hakimi soru sormayı engelleme yetkisi bulunmamaktadır. Soru sormak isteyen tarafın sormaya çalıştığı, sorduğu soru, bu sırada sarf ettiği söz ve davranışları ile duruşmanın düzen ve disiplinini tehlikeye düşürmesi ve bozması halinde, mahkeme başkanı veya hakimi CMK m.203 ila 205’den kaynaklanan yetkilerini kullanabilecektir.

Heyetli mahkemelerde, üyelerin CMK m.201/1’in 3. cümlesinde kaynaklanan yetkiyi kullanmaları mümkün olmadığı gibi, sorulan soruya itiraz etme hakları da bulunmamaktadır. CMK m.201’den kaynaklanan yetki sadece mahkeme başkanına aittir. Ancak üyeler gibi mahkeme başkanı ve heyetli çalışmayan mahkemelerde de hakimin sorulan soruya itiraz etme hak ve yetkisi bulunmamaktadır. CMK m.201’de bu konuda yasal boşluk bulunduğu, sanığı sorgulama, delilleri ikamesini sağlama, tartışma, tartıştırma ve değerlendirme, duruşmanın düzen ve disiplinini sağlamada yetkisi bulunan mahkeme başkanı veya hakiminin, taraflarca sorulan soruya itiraz edilmediğinden bahisle cevaplandırılmasını engelleyemeyeceğinin kabulü isabetli olmadığı gibi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun düzenlenme mantığına da uygun düşmemektedir. Gerçekten uygulamada, CMK m.201’in soru yöneltme ve itiraz usulü ile ilgili açık hükümlerine rağmen “de facto” yöntemini izlenip, çapraz sorgudan çok uzak bir şekilde, tümü ile mahkeme başkanı veya hakiminin kontrolünde soru sordurulduğu, mahkeme başkanı veya hakiminin soru sorulmasına veya hangi sorunun sorulacağına re’sen karar verdiği, mahkeme başkanı veya hakiminin de bu yetkiyi; duruşmayı idare eden, düzen ve disiplini sağlayan süje olması sebebiyle olağan saydığı görülmektedir.

Bu arada, kendisine yöneltilen soruya “nasıl soru sayın başkanım/hakimim”  veya “bu soruya itiraz ediyorum” ya da “bu soruya izin verilmesin” diyerek itiraz etme hakkına sahip olup olmadığı düşünülebilir. CMK m.201/1’e baktığımızda, “yöneltilen soruya itiraz edildiğinde” ibaresine yer verildiği, bundan da itiraz hakkına sanık ve müdafii, katılan ve vekili ile savcının anlaşılması gerektiği, ancak hükümde netlik olmaması sebebiyle kendisine soru sorulanın da itiraz hakkına sahip olduğu gibi, maddi hakikate ve adalete ulaşmayı engelleyici bir sonuca varılabilir ki, elbette bu tür bir sonuç kendisine soru yöneltilen ve cevap vermek zorunda olan “tanık” sıfatını haiz kişi bakımından kabul edilemez. İtirazı, davanın taraflarından birisi yapmalı, bu itiraz da mahkeme başkanı veya hakimi tarafından kabul edilmelidir. Aksi halde, kendisine soru yöneltilen kişi soruya cevap vermelidir. 
     


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)