T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
2018/3277 E., 2019/3930 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Men'i Müdahale, Yıkım ve Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili; davalının, müvekkiline ait taşınmazın sınırına tecavüz ederek taşkın inşaat yaptığını belirterek davalının elatmasının önlenmesine, mahkeme aksi kanatte ise taşkın kısmın kal’ine ya da taşkın kısımların bedelinin ödenmesine ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL ecrimisil bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 16/02/2015 havale tarihli dilekçe ile talebini 600,00 TL ye arttırmıştır.
Davalı, taşınmazların dedelerinden intikal ettiğini ve parsellenerek üzerine ev inşa edildiğini, davacının babası ve kendisininde amcası olan ...'ın yaşadığı sürece bu sınırlara itirazının olmadığını, bu şekilde yıllarca kullanıldığını, intikalden sonra parselleri ölçtürmediklerini, tecavüzün olması halinde bedelini ödemeye hazır olduğunu veya davacıya ait parselin güney yönündeki arazinin kendisine ait olduğunu ve tecavüz ettiği yer kadar araziyi davacıya vermeyi kabul ettiğini, diğer taleplerinin ise zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile davalının 05/12/2014 tarihli kroki ve raporunda anlaşıldığı üzere 113 m2'lik katlı evin bulunduğu taşınmazda A harfi ile gösterilen 13,27 m2 ve yine 75 m2'lik iki katlı evin bulunduğu kısımda ise B harfi ile gösterilen 933 m2'lik kısmına vaki müdahalesinin önlenmesine, bu kısımların kal'ine, 600,00 TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının talebi el atmanın önlenmesi, kal ve ecrimisile; davalının istemi ise, TMK'nin 725. maddesine göre temliken tescil isteğine ilişkindir..
Hemen belirtilmelidir ki, mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve Yasalarla gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır.
Eşyaya bağlı ayni haklardan olan mülkiyet hakkı herkese karşı ileri sürülebileceği gibi, hakka yönelik bir müdahale durumunda ne zaman gerçekleştiğine bakılmaksızın, ileri sürüldüğü andaki hak sahibi tarafından her zaman koruma istenebileceği de kuşkusuzdur. Anılan korumanın istenmesi durumunda da hakkın kötüye kullanıldığından söz edilebilmesine hukuken olanak yoktur.
Diğer yandan; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 683. maddesinde; malikin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, tasarrufta bulunma, yararlanma yetkilerine sahip olduğu, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı her türlü elatmanın önlenmesi davası açabileceği öngörülmüştür.
Ayrıca, Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayalı haksız yapılanma sebebiyle temliken tescil isteklerinin müstakil bir davaya konu olması gerektiği halde, taşkın yapı sebebiyle Türk Medeni Kanununun 725. maddesinden kaynaklanan talepler, müstakilen temliken tescil davasına konu yapılabileceği gibi, taşkın inşaatı yapan kişiye karşı açılan elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli davalarda savunma yoluyla da ileri sürülebilir.
Taşkın yapıyla ilgili davaların kabul edilebilmesi Türk Medeni Kanununun 725. maddesi hükmünde öngörülen koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.
Somut olaya gelince; davalı taraf, taşınmazların dedelerinden intikal ettiğini ve parsellenerek üzerine ev inşa edildiğini, davacının babası ve kendisinin de amcası olan ...'ın yaşadığı sürece bu sınırlara itirazının olmadığını, bu şekilde yıllarca kullanıldığını, intikalden sonra parselleri ölçtürmediklerini, tecavüzün olması halinde bedelini ödemeye hazır olduğunu savunmuştur. Bu durumda mahkemece, davalının savunması Türk Medeni Kanununun 725. maddesi kapsamında değerlendirilerek toplanmış ve toplanacak delillerin sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'un 440/1 maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 10/04/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
2018/8891 E., 2018/11136 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi ve Kal
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, vekil edenlerinin davaya konu edilen 2058 parsel (yeni 18 parsel) sayılı taşınmazın malikleri olduğunu, davalının, bu taşınmazda hissedar olmadığı halde ev yapmak suretiyle taşınmaza müdahalede bulunduğunu açıklayarak, davalının 2058 parsel sayılı taşınmaza yapmış olduğu müdahalenin men'ine ve binanın kal'ine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davaya konu binanın, davacıların o tarihte küçük olmaları nedeniyle, anne ve babalarının izni ve haricen yapmış oldukları bağış nedeniyle yapıldığını açıklayarak, davanın reddini, olmaz ise Türk Medeni Kanunu'nun 724.maddesine istinaden ayrı bir dava açmak üzere taraflarına süre verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 2058 parsel sayılı taşınmaza davalının yapmış olduğu müdahalenin önlenmesine ve binanın kal'ine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Dosya içeriğinden, halen taşınmazların davacılar adına kayıtlı olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Belirlenen bu olgular karşısında, çapın sağladığı mülkiyet hakkına değer vermek suretiyle mahkemece elatmanın önlenmesine karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Ne varki, davalı, binanın yapımında baştan beri iyiniyetli olduğunu savunmuştur. Dava da, yıkım da istenildiğine göre, ileride telafisi imkansız bir zarara sebebiyet vermemek bakımından, davalının çekişmeli 2058 parsel sayılı taşınmaza yapmış olduğu binanın yıkımının fahiş zarar doğurup doğurmayacağı hususu da irdelenmek suretiyle, sonucuna göre, davalıya Türk Medeni Kanununun 724. maddesinden kaynaklanan temliken tescil istemesi bakımından olanak tanınması, bu konuda dava açıldığı taktirde yıkım isteği ile ilgili olarak eldeki dava bakımından ön mesele sayılması, açılmaması durumunda mevcut delil durumuna göre karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 11.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
2018/6065 E., 2018/15600 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi Ve Kal
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekilli tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından yapı yapılmak suretiyle el atıldığını belirterek, davalının dava konusu taşınmaza müdahalesinin önlenmesi ile yapının kal’ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiş olup 06.06.2014 tarihli dilekçeyle de taşkın yapı nedeniyle TMK’nin 724, 725 vd. madde gereğince temliken tescil olmadığı takdirde irtifak hakkı tesisine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının davasının kabulü ile 126 ada 34 parsel sayılı taşınmaza Fen bilirkişinin 03.09.2010 havale tarihli krokisinde A harfi ile gösterilen 11.03 m2 kısmına davalı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesine ve bu alanda bulunan beton ile kaplı binanın Kal'ine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve kal isteklerine ilişkindir.
Somut olayda; davalı vekilinin maktu harcı yatırmak suretiyle savunma yolu ile temliken tescil olmadığı takdirde irtifak hakkı tesisini talep ettiği anlaşılmaktadır.
Ne var ki, mahkemece bu yönde olumlu olumsuz bir karar verilmiş değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece nispi harcında ikmal edilmesi suretiyle taşkın yapı nedeniyle davalı yararına temliken tescil veya irtifak hakkı koşullarının gerçekleşip, gerçekleşmediğinin araştırılması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda olumlu olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK'nin 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nin 440/1 maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 12.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
1. Hukuk Dairesi
2017/3026 E., 2017/4542 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ,ECRİMİSİL VE YIKIM
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 766 ada 97 parsele, komşu parselin malik ve zilyetleri olan davalılar tarafından 7 katlı bina yapmak suretiyle elatıldığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi, binanın yıkımı ile şimdilik 10.000,00 TL ecrimisil bedelinin reeskont faizi ile birlikte tahsilini istemiş, yargılama sırasında ıslahla ecrimisil istemini 118.872,00 TL’ye yükseltmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalılardan Kemal yönünden, iddianın keşfen sabit olduğu gerekçesiyle elatmanın önlenmesine, bilirkişi raporuna göre tecavüzlü 15,05 m2'lik kısmın davacıya teslimine, dava açmadan önce davacı tarafından davalıya herhangi bir başvuru bulunmadığı gerekçesiyle ecrimisil isteminin reddine, diğer davalılara yöneltilen davaların ise taşınmazın davalılarla herhangi bir ilgisinin olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, dava konusu 766 ada 97 parsel sayılı taşınmazın (339,14 m2, arsa) tamamının davacı, komşu 766 ada 106 parsel sayılı taşınmazın (336,90 m2, arsa) ise tamamının davalı ... adına kayıtlı olduğu, keşif sonucu alınan 22.12.2010 tarihli fen bilirkişi raporunda davacıya ait 97 parsel sayılı taşınmaza komşu 106 parsel sayılı taşınmazdaki mevcut yapının 15,05 m²’lik kısmının tecavüzlü olduğu, yapının inşaat ruhsatının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davacının kayden malik olduğu 766 ada 97 parsel sayılı taşınmaza davalının taşkın bina yapmak suretiyle müdahalede bulunduğu saptanarak elatmanın önlenmesi isteğinin kabul edilmiş olması doğrudur.
Öte yandan, taşınmaz malikinin, yaptıracağı bir ölçümle parsel sınırlarını belirleyerek binasını bu sınırlar içine yapması bir zorunluluk olup buna uymayarak binasını taşkın olarak yapmış olması olasılığında bina sahibinin iyiniyetli olduğunu kabul etme olanağı bulunmadığına göre çaplı taşınmazdaki taşkınlık nedeniyle davalı ...'in iyiniyetli olduğu söylenemez. Dolayısıyla da Türk Medeni Kanununun 725. maddesinin koşulları eldeki davada oluşmamıştır.
Bilindiği üzere, ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, davacı taşınmazında üçüncü kişi konumunda olan haksız işgalci davalıdan ecrimisil istenebilmesi için intifadan men edilmesine gerek yoktur.
Hal böyle olunca, davacıya ait taşınmaza taşkın yapı yapmak suretiyle haksız müdahalede bulunan davalı ... yönünden yıkım ve ecrimisile de karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
1. Hukuk Dairesi
2016/17465 E., 2016/11224 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davacının davasının reddine, davalının tescil talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım ile savunma yoluyla ileri sürülen temliken tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 3191 parsel sayılı taşınmaza, 1695 parsel sayılı taşınmaz maliki olan davalının yapılanmak ve kullanmak suretiyle fiilen el attığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesine ve tecavüzlü kısmın yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacı ile kardeş çocukları olduklarını, davaya konu 3 katlı taşınmazın yaklaşık 30 yıl önce yapıldığını, binasını davacıya ait taşınmaza bir miktar tecavüz ederek yapılması halinde sınırının düzgün ve geometrik şeklinin de daha uygun olacağını öğrenmesi üzerine annesinden intikal eden 680 parsel sayılı taşınmazdaki payını davacıya bedelsiz devredip, karşılığında 3191 nolu parselin bir kısmını kullandığını, davacının bu duruma izin verdiğini belirterek, öncelikle davanın reddine karar verilmesi, olmaz ise taşkın inşaat hükümlerine göre uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davada TMK 725. maddesinin uygulanma yeri bulacağı ve çekişmenin buna göre çözüme kavuşturulacağı, davalının iyiniyet savunmasında bulunmuş olmasının temliken tescil talebini de kapsadığı, tecavüz eden kısmın ifrazının mümkün olduğu, binanın yaklaşık otuz yıl önce yapıldığı ve davacının durumdan haberdar olduğu, bir itirazda bulunmadığı, davalının iyiniyetli olması nedeniyle davanın reddine, davalının tescil isteğinin kabulü ile bilirkişi tarafından düzenlenen 29/05/2013 tarihli rapor ve krokisiyle B harfi ile gösterilen 10.75 m²'lik kısmının iptali ile (Bu kısmın davalı ... adına kayıtlı 1695 parsele eklenmek üzere) .... oğlu ... adına tapuya kayıt ve tesciline, mahkeme veznesine depo edilen 6.450- Tlnin karar kesinleştiğinde davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
./..
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla gerekse .... İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır.
Diğer taraftan, eşyaya bağlı ayni haklardan olan mülkiyet hakkı herkese karşı ileri sürülebileceği gibi, hakka yönelik bir müdahale durumunda ne zaman gerçekleştiğine bakılmaksızın, ileri sürüldüğü andaki hak sahibi tarafından her zaman koruma istenebileceği de kuşkusuzdur. Anılan korumanın istenmesi durumunda da hakkın kötüye kullanıldığından söz edilebilmesine hukuken olanak yoktur.
Diğer yandan; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. maddesinde; malikin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, tasarrufta bulunma, yararlanma yetkilerine sahip olduğu, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı her türlü el atmanın önlenmesi davası açabileceği öngörülmüştür.
Bilindiği üzere; taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 722, 723, 724 ncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre “ Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.”.
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle TMK'nin 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen “üst toprağa bağlıdır” kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşılan taşınmazın değil, ana yapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz’ü) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olması gerekir. Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması arasında madde hükmünün uygulanması açısından hiçbir fark yoktur.
TMK'nin 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır. Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmamışsa da aynı Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural olarak iyiniyetin ispatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması def'i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmalıdır.
../...
Yargısal uygulamalarda; kadastro görmüş, çapa bağlanmış yerlerde iyiniyetin ispat şekli kısıtlanarak, adeta resmi belgelerle ispat edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Bu durumda çaplı taşınmaza kendi malzemesi ile yapı yapan veya ağaç diken kimse, kural olarak iyiniyet savunmasında bulunabilir veya açtığı temliken tescil davasında iyiniyetli olduğunu iddia edebilir. Ancak iyiniyetli olduğunun kabul edilebilmesi için kendinden beklenen özeni göstermesi, Tapu Müdürlüğüne veya Belediye İmar Müdürlüğüne başvuruda bulunarak görevlendirilecek kadastro teknisyeni veya harita mühendisinin çap sınırlarını işaretleyip göstermesi, malzeme sahibinin bu sınırlar içerisine yapısını yapması gerekir. Açıklanan yöntemle çap sınırlarını tespit edip resmi memurun gösterdiği sınırlar içerisine yapısını yapan kimse kendinden beklenen özeni göstermiş sayılır. O hâlde, çaplı yere yapı yapan, ağaç diken malzeme sahibi iyiniyetini yukarıda açıklandığı şekilde ispat etmediği taktirde iyiniyetli kabul edilemeyeceği açıktır.
Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup da zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren onbeş gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan sübjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.
Durum ve koşulların haklı göstermesi şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır.
Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek açacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tescil davası ile taşkın kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarıda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle TMK'nin 4, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 50. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) 42.) maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar vermelidir.
Öte yandan, taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar.
.../....
Ayrıca, Yasa’da "yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, Medeni Kanunun 722/2. maddesinin uygulanmasında meydana getirilen yapının korunması hususundaki genel yararın göz ardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Bu itibarla da inşaatın kaldırılmasının fahiş zararı doğurup doğurmayacağı, inşaa eden malzeme maliki taşınmaz maliki bakımından (yani subjektif olarak) değil, doğrudan doğruya genel ekonomik yarar bakımından (yani objektif olarak) nazara alınmalıdır. Diğer bir deyişle fahiş zarar bunların dava sırasındaki durumuna göre ekonomik bakımdan objektif olarak ağır bulunması halinde mevcuttur. ( Dr. ... ...: ... ... 1959 Sayfa 18-19). Yıkımın aşırı zarar doğurup doğurmayacağının takdiri Hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin ya da bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden Hakimi bağlamaz. Nitekim değinilen görüş, Dairenin 1.2.1962 günlü 8351/834; 10.02.1962 günlü 8483/1123 sayılı kararlarında ifadesini bulmuştur.
Somut olaya gelince; dosya içeriği ve toplanan delillerden; 3191 parselin davacıya,1695 nolu parselin ise davalıya ait olduğu, davacının maliki olduğu, davacının taşınmazı taksim sonucu edindiği ve tapu kaydının beyanlar hanesinde “krokide C harfi ile gösterilen 11 m²'lik kısma 1695 parsel üzerindeki binanın girmesi vardır” şerhinin bulunduğu, davalı ise 1695 parsel sayılı taşınmazı satış yolu ile 24/09/1973 tarihinde edinildiği kayden sabittir.Her iki taşınmazın tapu kaydı, bilirkişi raporu ve kroki içeriğinden, 3191 parsel sayılı taşınmaza davalı tarafından inşa edilen üç katlı yapının tecavüzlü olduğu, davalının savunma yolu ile temliken tescil isteminde bulunduğu, davacının mülkiyet hakkı ile davalının taşınmaza bağlı kişisel hakkının çatıştığı, kadastro görmüş, çapa bağlanmış yerlerde iyiniyet iddiasının ispat şeklinin kısıtlandığı, adeta resmi belgelerle ispat edilmesi gerektiği, davalının annesinden intikal eden taşınmazdaki 680 parsel sayılı payının davacıya bedelsiz devri karşılığında 3191 parselden tecavüzlü yer kadar pay aldığını ve davacının yapılan takas karşılığı ev yapmasına izin verdiğine ilişkin savunmasını kanıtlayamadığı, Tapu Müdürlüğü cevabi yazıları ve tapu kayıtlarından anlaşıldığı üzere davacı ve davalı arasında 680 parsel sayılı taşınmazla ilgili bir devir işlemin söz konusu olmadığı, davalının iyiniyet savunmasına itibar edilemeyeceği, öte yandan; 29/05/2013 tarihli bilirkişi rapor ve krokisinde A harfi ile gösterilen 7.70 m² yüzölçümlü alana tecavüz bulunması nedeniyle dava konusu parsel cephesinin 3,19 m. azaldığı, bu sebeple dava konusu taşınmaza inşaat müsaadesinin verilemediği, ..... Belediye Başkanlığı’nın 07/11/2016 havale tarihli yazı cevabından imar uygulaması yapılmadan A harfi ile gösterilen tecavüzlü bölümde ifraz işleminin mümkün olmadığı anlaşılmakla davalı yararına tescil koşullarının oluşmadığı saptanmıştır.
Hâl böyle olunca; davalının iyiniyetli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur, davacının mülkiyet hakkına üstünlük tanınarak el atmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne,davalının temliken tescil talebinin reddine karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
- --
T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
2018/10731 E. , 2018/14343 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi ve Yıkım
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, müvekkilinin 877 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, davalı şirketin taşınmazına kurduğu baz istasyonunun üç yıldır faaliyetini sürdürdüğünü, yönetmeliklere ve fiziki koşullara uygun olmadığını, müvekkilinin rızası alınmadan kurulduğunu, müvekkilinin ve tüm köy halkının imza toplayarak baz istasyonundan rahatsız olduklarını baz istasyonunun hem insan sağlığı hem de bitki ve hayvan sağlığı açısından son derece olumsuz etki ve zararlarının bulunduğunu ileri sürerek baz istasyonunun faaliyetinin durdurulmasına, muarazanın giderilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne, dava konusu 877 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bulunan baz istasyonun kaldırılmasına karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava; elatmanın önlenmesi ve yıkım istemine ilişkindir.
1-Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Mahkemece, davanın kabulüne, dava konusu 877 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bulunan baz istasyonun kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir. Fen bilirkişisi raporunda dava konusu 877 parselin kadastro sınırıyla zemindeki sınırın farklı olduğu tespit edilmiş olup, davalı vekili baz istasyonunun bulunduğu direğin 877 parsel dışında olduğunu iddia etmektedir. Öncelikle bu hususun açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre karar verilmesi, baz istasyonu dava konusu 877 parsel sınırları dışında ise uyuşmazlığın Türk Medeni Kanununun 877.maddesi kapsamında komşuluk hukuku çerçevesinde değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 2. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve yasaya aykırı olan hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalının sair temyiz itirazlarının yukarıda 1.nolu bentte yazılı nedenlerle reddine, HUMK.nın 440/1. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 25.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
14. Hukuk Dairesi
2014/11175 E. , 2015/1985 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 30.12.2013 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 03.07.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, evinin önüne davalı tarafından toprak yığıldığını, evinin bu yüzden görünmez hale geldiğini, hem toprak yığını, hem etraftan gelen sulardan evinin göl haline geldiğini, davalının elatmasının önlenmesini ve toprak yığının kalini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir.
Öte yandan, kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez. Davanın kabulüne karar verilebilmesi için, elatmanın mülkiyet hakkının aşırı ve taşkın kullanılması niteliği taşıması gerekir. Elatma objektif ölçütlere göre hoşgörü ve tahammül sınırları içerisinde kalmakta ise elatmanın önlenmesine karar verilemez. Başka bir anlatımla, taşkın kullanma yoksa hakimin olaya müdahalesi gerekmeyeceğinden davanın reddi gerekir.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri de gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Şu husus hemen belirtilmelidir ki, asıl olan, davacının mülkiyet hakkının korunması ve zararına sebebiyet veren durumun ortadan kaldırılmasıdır. Davacının katlanılabilme sınırlarını aşan bir zararı varsa, buna son vermek için davalının yapması gereken masraf davacının zararından daha fazla olsa bile, elatmanın önlenmesine ve eski hale getirmeye karar verilmelidir.
Somut olaya gelince; Dosya içerisindeki bilirkişi raporlarında, yeşil renkle ve "B" harfi ile gösterilen yerdeki kotun yükseltilmesi eyleminin, hangi belediye tarafından yapıldığı, mavi renkle ve "A" harfi ile gösterilen yerdeki dolgunun da kimin tarafından yapıldığı yeterince araştırılmış ve kesin olarak belirlenmiş değildir. Ayrıca "A" ve "B" ile gösterilen yerlerdeki yükseltilerin davacıların evine ne şekilde zarar verdikleri de yeterince açıklanmamıştır. Her ne kadar mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda mahallinde yeniden keşif yapılarak, davacının gösterdiği ve daha önce yapılan keşifte dinlenmeyen tanığı da dinlenerek, belirtilen eksik hususları açıklığa kavuşturacak şekilde yeniden bilirkişi raporu düzenlettirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.02.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2012/3-633 E., 2013/247 K.
ECRİMİSİL
İMAR UYGULAMASI SONUCUNDA, BİNANIN BAŞKA KİŞİLERE TAHSİS VE TESCİL EDİLEN PARSELDE KALMASI
TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 718
TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 684
İMAR KANUNU (3194) Madde 18
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.09.2010 gün ve 2009/1061 E., 2010/814 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 27.10.2011 gün ve 2011/10979 E. - 2011/16619 K. sayılı ilamı ile;
(... Davacı vekili dilekçesinde; Üsküdar-Ünalan Mah. 2401 Ada, 6 Parsel nolu taşınmazın 84/197 hissesinin davacıya ait olduğunu, buna rağmen davalının ev ve bahçe yaparak işgal ettiğini belirterek 01.01.2000-31.12.2009 tarihleri için 5.784 TL ecrimisilin tahsilini istemiştir.
Davalı vekili cevabında, zamanaşımı itirazında bulunarak, davacının 1109 Ada 2 Parselde hissedar olduğu ve burada 1975 yılında yaptığı binada oturduğunu, belediyece 1989 yılında 3194 sayılı Yasanın18.maddesi gereğince şuyulandırma ve parselasyon yapıldığını, bu uygulama sonucu aynı yerde 197.49 m2 lik 2401 Ada 6 Parsel oluştuğunu ve 113/197 hissesinin davalı, 84/197 hissesinin de davacı adına tescil edildiğini, davalının kendi arsası üzerine imar uygulamasından yıllarca önce yaptığı bina sebebiyle ecrimisil istenemeyeceğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davalının dava konusu 6 parselin işgalcisi değil hissedarı olduğu ve bu parseldeki hissesinin eski 1109 Ada 27-28-29 parsellerden geldiği, davacı idarenin ise imar uygulaması ve şuyulandırma nedeni ile dava konusu yere hissedar yapıldığını, davalının binasını imar uygulamasından önce inşa ettiğini, 3194 sayılı Yasanın 18/9.maddesi hükmü ile imar uygulaması sonucunda binası başka kişilere tahsis ve tescil edilen parselde kalan yapı sahiplerinin yapılarına ilişkin kullanım haklarının korunduğu, dava konusu olayda ise; imar uygulaması sonucunda davalının binasının bulunduğu arsanın başka kişiye verilmediği ve bu yer 2401 Ada 6 parsel olarak davalı ile davacının bu parsele hissedar yapıldığı, yukarıda belirtilen sözkonusu maddenin ise, imar uygulaması sonucunda binası başka kişilere tahsis ve tescil edilen parselle üzerinde kalan yapıları kapsadığı, maddenin bu olaya uygulanamayacağı, parselin tamamının davalı tarafından kullanıldığı, böylece davalının, davaya ait hisseyi de kullandığı gerekçe gösterilerek dava tarihinden geriye 5 yıllık ecrimisil bedeli olan 3.584,28 TL nın tahsiline hükmedilmiştir.
Somut olayda, mahkemenin de kabulünde olduğu gibi davalı, dava konusu parselin işgalcisi değil hissedarıdır. Bu parseldeki hissesi eski 1109 Ada, 27, 28, 29 parsellerden gelmektedir. Davacı idare ise, imar uygulaması ve şuyulandırma sonucunda bu yere hissedar yapılmıştır.
3194 sayılı İmar Yasasının 18/9.maddesi ile "...düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur bulunmayan bir yapı, ancak bir imar parseli içinde bırakılabilir. Tamamının veya bir kısmının plan ve mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülmeyen yapılar ise, birden fazla imar parseline de rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şuyuu giderilmedikçe, bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur..." hükmü getirilmiştir.
İmar Kanununun 18.maddesine göre; üzerinde bina bulunan hisseli parsellerde şuyulandırma sadece zemine ait olup, ortaklığın giderilmesinde bina bedeli ayrıca dikkate alınır. Bu halde bina yapana aittir. Yerleşik Yargıtay uygulamasında da bu maddenin yorumu sonucu, bina bedeli ödenmedikçe yapı sahibinin kullanımının haksız sayılmayacağı ve ecrimisil istenemeyeceği kabul edilmiştir. (HGK.nun 08.12.2004 tarih ve 2004/3-662-665 sayılı kararı)
Mahkemece yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek bina bedelinin ödenip ödenmediği araştırılarak, bina bedeli ödenmedikçe ecrimisil istenemeyeceği gözönüne alınmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir ...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ecrimisil istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemenin, davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizleri üzerine; Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçe ile bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18/9. maddesinin somut olayda uygulanmasının mümkün olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı yararına ecrimisil bedeline hükmedilmesinin gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 684 ve 718 maddeleri gereğince, arazinin mülkiyeti ve buna bağlı olan tasarruf hakkı o arazide kalıcı olmak koşuluyla yapılan şeyleri de kapsar. Ancak kanunlarla bu kuralın aksi kararlaştırılabilir.
Nitekim 3194 sayılı İmar Kanunu'nun l8/9. maddesinde bu kurala bir istisna getirilmiş bulunmaktadır.
Anılan madde “...Düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur bulunmayan bir yapı, ancak bir imar parseli içinde bırakılabilir. Tamamının veya bir kısmının plan ve mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülemeyen yapılar ise, birden fazla imar parseline de rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur.” şeklindedir.
Getirilen bu düzenlemede, bazı özel durumların varlığı halinde yapı ile zemin arasındaki hukuki ilişki kesilerek, yapının, üzerinde bulunduğu taşınmazın malikinden başkasına bırakılması suretiyle imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkânı sağlanmış ve zemin malikinin tasarruf hakkı da kısıtlanmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nda yer alan hükümler kamu düzeniyle ilgili olup kanun koyucu imar planlarının bozulmaması için taşınmazların tevhit ve ifraz işlemlerini kişinin veya kişilerin insiyatifine bırakmamıştır. Ancak bir kimse kendi taşınmazı üzerine mütemmim cüz (ayrılmaz parça) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer üçüncü kişiye ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılmayarak imar parseli malikine karşı yapı sahibi korunmuştur.
Yukarıda yapılan hukuki saptama ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davalı İzzet’in, 200/93216 hisse ile malik olduğu 1109 ada 2 parsel sayılı taşınmaza 1975 yılında bina yaptığı, daha sonra Üsküdar Belediyesi'nin 02.11.1989 tarihinde 3194 sayılı Kanun'un 18. maddesi gereğince yaptığı şuyulandırma sonucu binanın dava konusu 2401 ada 6 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kaldığı ve davalıya bu taşınmazdan 113/197 hisse verildiği ve davacının da bu taşınmazda 84/197 hissesi ile malik olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Davalının binası imar uygulaması sonucu dava konusu imar parseli içerisinde kalmış olup, bu durum kendi arzu ve iradesi dışında gerçekleştiğinden, İmar Kanunu'nun 18/9. maddesi gereğince yapının bedeli davacı tarafından davalıya ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapı ömrünü dolduruncaya kadar davalının kullanma hakkı bulunmaktadır. Davalının binanın içinde kaldığı imar parselinde hissedar olması İmar Kanunu 18/9 maddesinin uygulanmasına engel değildir.
Öte yandan; dosya arasındaki bilirkişi raporlarından davalının dava konusu taşınmazın tamamını kullandığı anlaşılmaktadır. İmar Kanunu'nun 18/9 maddesi davalıya ancak binasını kullanma hakkı vermekte olup bina dışında hissesinden fazla yer kullanmasına izin vermemektedir. Bu durumda binanın kapladığı yer dışında kalan kısım yönünden davacının dava açma hakkı bulunmaktadır.
Hal böyle olunca; mahkemece İmar Kanunu'nun 18/9 maddesi gereğince davalının dava konusu binayı kullanmakta hakkı olduğu düşünülerek davacının bina dışında hissesinden fazla kullandığı yer yönünden istemin hüküm altına alınması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, direnme kararının belirtilen bu değişik gerekçeyle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.