Fatura, satıcı ile müşterisi arasında meydana gelen ticari ilişkiyi ispatlamaya yarayan, satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını veya sair hususlarını ya da ifa edilmiş hizmeti gösteren hukuki bir belgedir.

Geçerli bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı durumlarda fatura olarak gönderilen belgenin de faturanın hüküm ve sonuçlarını doğurması beklenmeyecektir. Ancak uygulamada sıklıkla karşılaşılan proforma faturanın hukuki anlamda icap olarak kabul edilmesi ve sözleşme görüşmelerine başlanmış olduğunu göstermesi açısından önemli olduğunun göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Her tacirin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunumuza göre tacir olmanın hak ve yükümlülükleri gereğince yaptığı iş karşılığında fatura kesme ve verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu nedenle ticari bir işin ispat aracı olarak ticari davalarda en çok karşılaşılan delil ve hukuki belge faturadır.

6102 sayılı kanunun 21. maddesinde “1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.

(2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.

(3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.” şeklinde faturanın niteliği, itiraz koşulları ve itiraz etmemesinin sonuçları ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.

Kendisine fatura gönderilen kişi tacir olup olmaması fark etmeksizin fatura içeriği, gerçekleştirilen ticari ilişki ile uyumlu değilse kendisine gönderilen faturaya itiraz etmelidir. Kanunda yalnızca faturayı gönderen kişinin tacir olması gerektiği vurgulandığından, faturayı alan kişinin tacir olup olmaması itirazın sonuçları açısından önem arz etmemektedir.

Faturayı alan kişi 8 gün içerisinde faturanın kendisine ya da fatura içeriğine itiraz etme hakkına sahiptir. Faturayı alan kişi bu itirazı gerçekleştirmişse bu takdirde ispat yükü fatura düzenleyen tacire geçerek, düzenleyenin faturanın sözleşme koşullarına göre düzenlediğini ispat etmesi gerekecektir.

Faturayı alan kişi 8 günlük süre içerisinde faturaya itiraz etmemişse kanun hükmünde faturayı alan kişinin fatura içeriğini kabul etmiş sayılacağı belirtildiğinden bu durum düzenleyen lehine karine teşkil edecektir. Ancak bu karine aksi ispat edilebilir bir nitelikte olup, fatura içeriğinin mutlak kabul edildiği olarak adlandırılmamalıdır. Faturayı alan kişi süresi içerisinde faturaya itiraz etmemişse mahkemede fatura içeriğinin doğru olmadığını yazılı delilerle, ticari defterlerle, taraflar arasındaki sözleşme yazılı şekilde gerçekleştirilmişse bu sözleşmenin sunulması ile de gerçekleştirebilecektir. Faturaya itiraz edilmemiş olması, düzenleyen tacir lehine yazılı delil oluşturmakta ve düzenleyen taciri ispat yükünden büyük ölçüde kurtarmaktadır.

Bilindiği gibi, mal ya da hizmetin bedeli olan para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde, bu bedele ilave edilecek miktar “vade farkı” olarak nitelendirilmekte ve bu husus taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılabilmektedir. Sözleşmenin yapılması safhasına ilişkin bir düzenleme niteliğinde olan vade farkının sözleşme yerine sadece faturada öngörüldüğü durumlarda da bu faturaya borçlu tacirin sekiz gün içinde itiraz etmemesi halinde alacaklı Türk Ticaret Kanununun 21/2. fıkrasındaki karineden yararlanamayacaktır.

Faturaya itirazın gerçekleştirilmesi bakımından kanunda belirli bir şekilde öngörülmemiştir. Noter kanalı ile, güvenli elektronik imza ile, telgraf ya da iadeli taahhütlü mektup ile, faturanın kabul edilmemesi, geri postalanması yolu ile hatta sözlü olarak da faturaya itiraz gerçekleştirilebilir. Ancak itirazın yazılı olarak gerçekleştirilmesi ispat kolaylığı sağlayacağından mahkeme aşamasında bir de itirazın gerçekleştirilmiş olduğuna ilişkin ispat faaliyetinde bulunulmasına gerek kalmayacaktır.

Ancak her iki taraf da tacir ise bu durum da tacirler arasındaki işlemler kanunun 18/3. maddesine göre özel şekli tabi tutulduğundan faturanın gönderilmesi ve faturayı itirazın da bu özel şekle uygun olarak gerçekleştirilmesi ve noter aracılığıyla, iadeli taahhütlü mektupla, telgraf ya da güvenli elektronik imza kullanılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2016/3888 E. 2017/2954 K. 12.09.2017 T. içtihadında 8 günlük süre içerisinde itiraz edilmeyerek kesinleşen faturanın geçerliliğinin düşürülmesi ya da aksinin ispat edilmesi için 8 günlük süreden sonra iade faturasının düzenlenmiş olmasını geçerli ve yeterli kabul edilmemiş ve “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen ve ticari defterlere de işlenen faturadaki alacak miktarı kadar iade faturası düzenlenmesi, borçtan kurtulmayı sağlayan ve alacağı tartışmalı hale getiren geçerli bir araç değildir. Aradan uzun zaman geçtikten sonra 17.08.2012 tarihli iade faturası davacı tarafa gönderilmiş ise de, bu işlemin alacağın varlığını ortadan kaldıran bir hukuki sonuç doğurmayacağı, takip konusu miktar sebebiyle davacının alacaklı olduğunun da saptanmış olması sebebiyle bu miktar üzerinden davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.” Şeklinde belirtilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 2017/19-1655 E. 2019/638 K. 30.05.2019 T. içtihadında faturanın tek başına alacağın varlığını kanıtlayamaması durumunda ticari defterlerle desteklenmesi gerektiğini ve faturanın ticari defterlere kaydedilmiş olmasının malın teslim edildiği ve içeriğinin kabul edildiğine dair karine teşkil ettiğini belirtmiştir.