A. Genel Olarak

Daha önce yayınladığımız “Türkiye’de Bulunan Suriyelilerin Hukuki Statüsü” başlıklı yazımızda, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaştan kaçarak ülkemize gelen Suriyelilerin hukuki statüsünün “mülteci” değil, “geçici koruma” olduğunu ilgili mevzuat çerçevesinde ortaya koymuştuk.

Türkiye Cumhuriyeti; Mülteci Hukukunun temelini oluşturan 1951 Cenevre Sözleşmesi ve bu Sözleşmeyi tamamlayan 1967 New York Protokolü’ne taraf olmuş, ancak 1951 Cenevre Sözleşmesi’ni imzalarken koyduğu çekince ile “mülteci” kavramını Avrupa Konseyi’nden gelen kişilerle sınırlandırmıştır. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m.61’e göre; “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da sözkonusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir”. Buna göre, Avrupa Konseyi’nin dışında olması sebebiyle Suriye Arap Cumhuriyeti’nden gelenler “mülteci” statüsünde değildir[1].

İlk yazımızda; YVUKK m.91’de “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara” verilen hukuki statü olarak tanımlanan geçici korumanın uluslararası kurumlar tarafından yapılmış tanımlarına yer verilmiş, bu kavramın Türk Hukuku’na 2014 yılında YVUKK’ya yapılan ekleme ile girdiğini ve Türkiye’ye gelen Suriyelilere geçici koruma statüsünün verildiğini belirtmiştik.

Bu yazımızda ise; geçici korumanın ilanını gerektiren şartların ortadan kalkmasıyla, bu hukuki korumaya hangi usul izlenerek son verileceğini ve bu hukuki korumadan yararlanan kitlelerin ülkelerine nasıl geri döneceğini ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde inceleyeceğiz.

B. Uluslararası Hukukta “Geçici Koruma” Statüsü

Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde tanımlanmayan geçici korumanın hukuki çerçevesinin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 1994 yılında yayınladığı rapor ile Avrupa Birliği’nin 2001 yılında yayınladığı Geçici Koruma Direktifi’nde çizildiğini belirtmeliyiz.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK’nın) 1994 yılında yaptığı tanımına göre “geçici koruma”; kitlesel akım durumlarında, uluslararası korumaya ihtiyaç duyduğu kabul edilen insan gruplarına veya kategorilerine sığınma sağlamak için, en azından başlangıçta, bireysel mülteci statüsü vermeksizin başvurulan bir araçtır. Geçici koruma; temel insan haklarına saygılı olmayı içermektedir, ancak bu koruma aracı; kısa süreli ve göçün ilk aşamasında sunulan acil bir koruma yöntemi olması nedeniyle, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolü uyarınca iltica hakkı verilen mültecilere tanınacak olan korumadan daha sınırlı haklar ve ayrıcalıklar sağlamaktadır.

Bununla ilgili olarak; BMMYK’nın 2004 yılında yayınladığı nota göre bir durumun ani akın sayılabilmesi için aşağıda yer alan şartların bazılarını veya tamamını taşıması gerekir;

- Uluslararası sınır üzerinden gelen önemli sayıda insan olması,

- Gelen insanların varış oranının hızlı olması,

- Ev sahibi ülkelerin, özellikle de acil durumlarda, tepki kapasitesinin veya absorpsiyon oranının yeterli olmaması,

- Bireysel sığınma prosedürü bulunan yerlerde, bu kadar çok sayıda başvurunun değerlendirilmesi ile başa çıkılamaması,

Avrupa Birliği ise; 2001 yılında geçici koruma ile ilgili düzenleme yapma yoluna gitmiştir. Bu düzenlemede Eski Yugoslavya krizinden bahsedilmiş ve o dönem ortaya çıkmış olan problemler gözönünde bulundurularak, Avrupa Birliği Hukuku’nda geçici korumanın hukuki altyapısı, “Yurdundan ayrılmaya zorlanmış kimselerin kitlesel sığınma durumunda geçici koruma sağlamak için asgari standartlar hakkında ve üye devletlerarasında bu tür insanları ülkeye kabul etmesi ve sonrasında bunun sonuçlarına katlanmasına ilişkin olarak 20 Temmuz 2001 tarihli ve 2001/55/EC (AT) sayılı Avrupa Konseyi Direktifi” (Geçici Koruma Direktifi) olarak tanımlanmıştır. Geçici korumanın pratikte nasıl işlediği ile ilgili olarak inceleme yapmak için bu Direktifin yayımlanmasından önce yaşanmış olan Yugoslavya krizi daha yönlendiricidir; zira 2001 yılında kabul edilen Geçici Koruma Direktifi bugüne kadar uygulanmamıştır. Kriz sırasında başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri kapılarını Bosna Hersek’ten kaçarak sığınma arayan kitlelere açmış, ancak kitlelerin ülkeye entegrasyonunu sağlamamış, savaşın sona ermesinin ardından geri gönderme odaklı geçici tedbirler almışlardır.

Uluslararası Hukuk bakımından geçici koruma niteliği itibariyle kitlelere verilen geçici bir statüdür. Görüldüğü üzere; geçici korumanın esas olarak, yaşadıkları ülkeyi, ani başlayan ve ayırım gözetmeyen şiddet olayları, karışıklık ve savaş gerekçeleriyle terk etmek zorunda kalan kitlelerin, geçici olarak deyim yerindeyse misafir edilmesi, geldikleri ülkelerdeki fiili durumun sona ermesiyle birlikte ise geri dönmelerini öngören, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin kişilere verdiği haklara göre daha esnek olan, nihai olarak geri dönüşe odaklı bir hukuki koruma mekanizmasıdır. Geçici koruma yalnızca kitlesel akınların olduğu olağanüstü durumlarda tatbik edilir. Bu niteliği itibariyle tatbikat zamanla sınırlıdır. Olağanüstü halin ve savaş durumunun ortadan kalkmasıyla; bu korumaya daha fazla ihtiyaç kalmadığı anlaşıldığında, bu korumadan yararlanan kişiler geldikleri ülkeye geri gönderilebilir. Bu husus; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin, “Geçici koruma ve kalış düzenlemeleri” başlıklı Tebliğinde de ortaya koyulmuştur[2].

Her ne kadar geçici koruma statüsü Uluslararası Hukukta sözleşmeler aracılığı ile tanımlanmasa da, 1951 Cenevre Sözleşmesinde mülteciler için tanınan hakların daha azının geçici hukuki korumadan yararlananlar için tanındığı kabul edilmektedir. 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 1. maddesinin C fıkrasına göre, kitlesel akınlarda geçici korumadan yararlanan kişiler mülteciler arasında sayılmıştır. Bu husus dikkate alınarak, geçici koruma rejiminin sonlandırılması ve geçici korunan toplulukların geldikleri ülkeye dönüşünün düzenlenmesinde ilgili maddede yer alan mülteciliğin son bulması ile ilgili hükümler dikkate alınmalıdır. Gelinen ülkenin koşullarının düzelmesi durumunda, mülteci statüsünün sona ermesi hususu 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 5. maddesinin C fıkrasının 5 ve 6. bentleri ile düzenlenmiştir.

1951 Cenevre Sözleşmesi m.1/C’ye göre; “Yukarıdaki kısım A’da belirtilen hükümlerin kapsamına giren her kişi eğer; (5) Mülteci tanınmasını sağlayan koşullar ortadan kalktığı için vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanmaktan sakınmaya artık devam edemezse; İşbu fıkra, vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yararlanmayı reddetmek için önceden geçerli zulme ait haklı sebepler ileri sürebilen, bu maddenin A(1) Kısmının kapsamına giren bir mülteciye tatbik olunmayacaktır,

(6) Tabiiyetsiz olup da, mülteci tanınmasını yol açan koşullar ortadan kalktığı için, normal ikametgahının bulunduğu ülkeye dönebilecek durumda ise,

Ancak işbu fıkra, normal ikametgahının bulunduğu ülkeye dönmeyi reddetmek için önceden maruz kaldığı zulme bağlı haklı sebepler ileri sürebilen, bu maddenin A(1) kısmının kapsamına giren bir mülteciye uygulanmayacaktır. Bu kişiye, işbu sözleşmenin uygulanması sona erecektir”.

Yukarıda yer verdiğimiz hüküm geçici koruma statüsünde bulunan mültecilerin, kendilerine bu statünün verilmesini gerektiren iç karışıklık, zulüm, savaş gibi nedenlerde, esaslı bir değişiklik meydana gelmesi akabinde mülteci statüsünün belirli kişiler veya gruplar için sona ermesini düzenlemektedir. 1951 Cenevre Sözleşmesi m.1/C(5) ve (6)’nın geçici korumanın sonlandırılması için referans alınması gereken bir düzenleme olduğu uluslararası hukukta kabul gören bir görüştür. 1951 Cenevre Sözleşmesi m.1/C(5) ve 1/C (6)’ya göre bir mültecinin veya mülteci grubunun mülteci statüsünün sona ermesi için, ülkedeki değişikliğin temel ve kalıcı olması, kendi vatandaşlarına koruma verebilecek durumda olması gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken; ülkede idari görevleri yerine getirebilen bir yönetim var mı, ülkede işleyen bir hukuk ve adalet sistemi var mı, geri dönecek olan mülteciler döndükleri ülkede temel insan haklarından yararlanabilecekler mi sorularına cevap aranmalıdır.

Bunlara ek olarak; bu hükümlerin geçici koruma altıda bulunanlara uygulanabilmesi için, bu insanların geldikleri ülkedeki insan hakları ihlallerinin önemli ölçüde azalması, iç savaşı ve silahlı çatışmayı sona erdiren bir sözleşmenin kabul edilerek hayata geçirilmesi gerekmektedir. Geçici koruma sürecinin bitmesi, kitlesel akını tetikleyen nedenin büyük ölçüde son bulmasına ve gönderilecekleri ülkedeki bu değişikliğin esaslı ve kalıcı olmasına bağlanabilir. Geçici korumanın sonlandırılması ve geçici korumadan yararlanan toplulukların geri dönüş sürecinde “geri göndermeme” ilkesi ve BMMYK tarafından geliştirilen “güvenli ve haysiyetli geri dönüş” ilkesi de gözetilmelidir[3].

Görüldüğü üzere, Suriye’de silahlı çatışmaların sona ermesi, yönetimin stabil hale gelmesi, değişikliğin kalıcı ve temel düzeyde gerçekleşmesi durumunda Ülkemizde bulunan Suriyeliler uluslararası hukuka uygun bir şekilde geri gönderilebileceklerdir. Son günlerde ABD ve Rusya Federasyonu ile varılan mutabakatların yanı sıra, bölgede etkin bir güç olan İran İslam Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti yönetiminin yer aldığı, Suriye’de iç barışı sağlayacak yeni anayasa düzenini destekleyen çok taraflı bir sözleşme ile BMMYK’nın ortaya koyduğu şartlar sağlanabilir. Bu şartlar altında yapılacak geri gönderme, Uluslararası Hukukun emredici hükümlerine uygun olacaktır.

C. Türk Hukuku’nda “Geçici Koruma” Kavramı

Bu kavram Ulusal Hukukumuza 2014 yılında girmiştir. Bu dönemde geçici koruma ilk olarak Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. Bölümünde düzenlenmiştir.

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun “Geçici koruma” başlıklı 91. maddesine göre; Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir”.

Geçici korumanın tam anlamıyla tatbik edilmesi 2014 “Geçici Koruma Yönetmeliği” ile mümkün kılınabilmiştir.

Geçici Koruma Yönetmeliği, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91. maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Yönetmelik m.3/1-f’ye göre “geçici koruma”; “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancılara sağlanan korumayı” ifade eder.

“Geçici koruma sağlanacak yabancılar” başlıklı m.7’ye göre; “(1) Geçici koruma; ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılardan haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara uygulanır.

(2) Geçici koruma, Bakanlar Kurulu tarafından aksi kararlaştırılmadıkça, geçici koruma ilanının geçerliliğinden önce, geçici koruma ilanına esas teşkil eden olayların olduğu ülkeden veya bölgeden ülkemize gelmiş olanları kapsamaz.

(3) Geçici korunanlar, Kanuna göre belirlenen uluslararası koruma statülerinden herhangi birini doğrudan elde etmiş sayılmaz”.

Madde metinleri değerlendirildiğinde görülmektedir ki, ilgili düzenleme Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Suriyeli nüfusun hukuki statüsünü belirleme amacı taşımaktadır. Bireysel olarak değerlendirilemeyen ve statüsü belirlenemediği için şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünde yer alamayan kişiler, bu düzenleme ile geçici koruma kapsamında sayılacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan Suriyeliler “mülteci” değildir. Bu insanlar; geçici koruma altında olup, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile bu Kanunu dayanak alarak çıkarılan Geçici Koruma Yönetmeliği’ne tabidirler.

Geçici Koruma statüsü altında bulunan Suriyelilerin, güvenli bölgenin tatbiki ve bölgede barışın sağlanmasının ardından ülkelerine dönmeleri ile ilgili iç hukuk hükümleri incelendiğinde;

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m.91’e göre;(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.

(2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir”.

Anayasanın “Yabancıların durumu” başlıklı 16. maddesine göre; “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir”.

Türkiye’nin taraf olduğu ve usulüne uygun olarak yürürlüğe koyarak bağlayıcı hale getirdiği İHAS Ek Protokol 7’nin “Yabancıların sınır dışı edilmelerine ilişkin usuli güvenceler” başlıklı 1. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Sınır dışı edilmenin kamu düzeni yararı ya da ulusal güvenlik nedenleri açısından gerektiği hallerde, bir yabancı yukarıdaki 1. maddenin a, b ve c bentlerinde öngörülen haklarını kullanmadan sınır dışı edilebilir”.

Görüldüğü üzere; hem Anayasa m.16 ve hem de İHAS Ek Protokol 7/1’e göre, yabancıların Türkiye’den çıkışında yapılacak işlemler kanunla yapılmalıdır. YVUKK m.91 incelendiğinde, yabancıların Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemlerin yönetmelikle düzenleneceği hükmüne yer verildiği görülmektedir ki, bu noktada “yasallık” açısından bir sorun yoktur. Ancak belirtmeliyiz ki, geçici koruma altında bulunanların geldikleri ülkeye gönderilmesi usulü madde metninde net düzenlense daha isabetli olurdu. Geçici Koruma Yönetmeliği’nde ayrıntılı olarak düzenlenen geçici koruma statüsünde bulunanların geldikleri ülkeye geri gönderilmesi konusu, Kanunda yeterince açık düzenlenmemiştir. Bu durum Anayasanın, yönetmeliklerin kanunlara aykırı olamayacağını hüküm altına alan 124. maddesinin ihlalini iddiasını gündeme getirebilir. Bizce, Kanunun 91. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen konularda yönetmelikle düzenleme yapılacağının ifade edilmesi yeterlidir. Çünkü kanun koyucu, geçici koruma altında olanların geri gönderilmeleri hususunda irade ortaya koymuş ve bunun ayrıntılarını yönetmeliğe bırakmıştır. Bu görüş ise, geri göndermenin şartlarının kanunda gösterilmesi gerektiğine dair düşünce çerçevesinde eleştirebilir.

Geçici Koruma statüsü altında Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin geri gönderilmesinin düzenlenmesi YVUKK m.91 hükmü gereği Yönetmeliğe bırakılmıştır. Geçici Koruma Yönetmeliği m.11’e göre geçici koruma Bakanlar Kurulu kararıyla sona erdirilir. Son Anayasa değişikliğinden sonra bu hüküm, geri gönderme kararının Cumhurbaşkanı kararı ile alınması şeklinde anlaşılmalıdır.

Geçici Koruma Yönetmeliği m.11’e göre; “(1) Bakanlık, geçici korumanın sona erdirilmesi için Bakanlar Kuruluna teklifte bulunabilir. Geçici koruma, Bakanlar Kurulu kararıyla sonlandırılır.

(2) Bakanlar Kurulu, sonlandırma kararıyla birlikte;

a) Geçici korumayı tamamen durdurarak geçici korunanların ülkelerine dönmesine,

(…)

Karar verilebilir”.

Geçici Koruma Yönetmeliği’nin “Geçici korumanın sona ermesini müteakip yapılacak işlemler” başlıklı 14. maddesine göre; “Bakanlar Kurulunun geçici korumanın sona erdirilmesi kararını müteakip, geçici korunanların Türkiye’den çıkış yapması esastır. Geçici korunanların Türkiye’den ayrılmaları için gereken süre, geçici korunanların menşe ve Türkiye’ye gelmek üzere geçtikleri transit ülkelerin durumuna göre Genel Müdürlük tarafından yapılacak değerlendirme sonucunda belirlenir”. Yönetmelik hükmüne göre; geçici korumanın kaldırılmasının ardından, geçici korumadan yararlananların Türkiye’den çıkış yapmalarının esas olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bu şekilde çıkış, geçici koruma altında olanın rızasına bağlı değildir. Geldiği ülkenin can ve mal güvenliği ile ilgili şartları düzelmiş, geçici korumanın tatbikinde ani insan göçünün kabulünü zorunlu kılan sebepler büyük ölçüde ortadan kalkmışsa, bu durumun tespiti ile birlikte geçici koruma altında bulunan insanları geri gönderilmelerine başlanabilir. Çünkü geçici koruma hiçbir şekilde gelen yabancıya Türk vatandaşlığı elde etme hakkını vermediği gibi, geri göndermenin zorunlu şartları ortadan kalktığı takdirde gelen yabancının barındığı ülkede dilediği kadar kalabilmesini mümkün kılmaz.

İç hukukumuzda yer alan düzenlemelerde; Türkiye’den çıkış yapması istenen Suriyelilerin ülkeyi terk etmek istememeleri halinde ne yapılacağı muğlak bırakılmıştır. Ancak kesin sınırları ne Uluslararası Hukukta ne de Ulusal Hukukumuzda koyulmuş geçici korumanın; ruhuna ve amacına uygun olarak tatbikini gerektiren şartların sona ermesi ile birlikte kaldırılabileceği, 1951 Cenevre Sözleşmesinin mülteciliği düzenleyen hükümlerinin kıyası ile mümkündür. Uluslararası Hukukta kıyas yapmak yasak değildir. İnsan hak ve hürriyetleri konusunda birey aleyhine kıyas yapılamayacağı ileri sürülse de, daha üstün haklar tanıyan ve en zor başka ülkede kalma ve vatandaşlığını alma hakkını tanıyan mültecilikle ilgili iradesi dışında yabancının geldiği ülkeye gönderilmesi hükümleri geçici koruma altında bulunanlara da evleviyetle uygulanabilir.

Buna göre, Suriye’de süregelen karışıklık durumunun sona ermesinin ardından geçici koruma; Geçici Koruma Yönetmeliği’ne göre Cumhurbaşkanı tarafından kaldırılabileceği, akabinde Suriyelilerin, illerde bulunan göç idarelerinin yapacağı değerlendirme sonrasında ülkelerine gönderilebileceği kabul edilmelidir.

D. Meselenin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Kapsamında Değerlendirilmesi

Yukarıda; geçici koruma statüsü altında Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin, Suriye’de barışın ve güvenliğin sağlanmasının ardından geri gönderilebileceklerini, ancak sürecin Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara ve uluslararası hukukun emredici hükümlerine uygun olması gerektiğini ortaya koyduk.

Geri gönderme yasağı ile bağlantılı olarak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2 ve 3. maddelerinin ihlali, başvurucuların geri gönderildiği ülkede bu haklarının ihlal edilme ihtimalinin “öngörülebilir” olması, gönderilenlerin bu haklarının ihlal edilebileceğini yetkili makamlara bildirmesine rağmen bu değerlendirmenin idare tarafından yapılmaması durumunda gündeme gelebilecektir. Geri göndermenin bireysel değerlendirme yapılarak gönderilenlerin İHAS kapsamında koruma altına alınan, başta yaşam ve işkenceye uğramama haklarına ek olarak, döndüklerinde karşılaşabilecekleri soruşturma ve kovuşturma sürecinde adil/dürüst yargılanma haklarının ihlal edilip edilmeyeceği de gözönünde bulundurulmalıdır. Ayrıca Mahkeme, sınır dışı kararlarının aile ve özel hayata haksız müdahale olup olmadığını da inceleyecektir. Belirtmeliyiz ki; İHAS m.8/1’de özel ve aile hayatına saygı hakkı düzenlenmiş olup, aynı maddenin ikinci fıkrasında da bu hakkın kullanılmasına kamu otoritesinin müdahalesi, ancak yasa ile öngörülmüş ve demokratik toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği ülkenin iktisadi refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda gündeme gelebilir.

- Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı, fakat henüz bağlayıcı olarak kabul etmediği İHAS Ek Protokol 4 m.4’e göre; “Yabancıların toplu olarak sınır dışı edilmesi yasaktır”.

İHAM’ın konu ile ilgili 05.02.2002 tarihli, 51564/99 başvuru numaralı kararına göre; Consa/Belçika davasında; İHAM Roman kökenli sığınmacıların sınır dışı edilmesinin İHAS Ek 4 no’lu Protokolün 4. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Mahkeme, sınır dışı edilen grubun her bir üyesinin kişisel durumunun münferit şekilde incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Özellikle; başvuru sahipleri sınır dışı edilmeden önce, siyasi otoriteler toplu sınır dışı edilmelerin gerçekleştirileceğini duyurmuş ve bunu uygulamaya geçirmesi için ilgili yetkilileri görevlendirmiştir. İlgili tüm kişilerden, belirtilen karakola aynı zamanda rapor vermeleri istenmiş ve her sınır dışı edilme emri ve gösterilen her tutuklama gerekçesi aynı terimlerle ifade edilmiştir. Ayrıca; avukatlara ulaşma imkanı tanınmadığı gibi, sığınma prosedürü de tamamlanmamıştır.

- İHAS m.2’ye göre; “1) Herkesin yaşam hakkı, yasa tarafından korunacaktır. Hiç kimse; yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan ötürü hakkında bir mahkeme tarafından verilen mahkumiyet hükmünün ardından bu yaptırımın infaz edilmesi dışında, yaşamından kasıtlı olarak yoksun bırakılmayacaktır.

2) Yaşamdan yoksun bırakma, kesin biçimde gerekli olanın ötesine geçmeyen kuvvet kullanımı sonucunda ortaya çıktığında, bu Maddeye aykırı biçimde uygulanmış sayılmayacaktır: (a) herhangi bir kimsenin hukuka aykırı şiddete karşı savunulması; (b) hukuka uygun bir yakalama/gözaltına alma ya da hukuka uygun olarak gözaltında tutulan bir kimsenin kaçmasını önleme; (c) bir ayaklanma ya da isyanı bastırma amacıyla hukuka uygun olarak yapılan tasarruf”.

İHAS m.3’e göre; “Hiç kimse, işkenceye ya da insanlık dışı yahut aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutulmayacaktır”.

İHAS’ın 2 ve 3. maddelerinin Mahkeme tarafından birlikte değerlendirildiğini belirtmiştik. Mahkemenin konu ile ilgili önemli kararlarından birisi, 40081/14 başvuru numaralı ve 14.03.2016 tarihli L.M. ve Diğerleri/Rusya kararıdır. Mahkeme; başvurucunun Suriye’ye gönderilmesi durumunda Sözleşmenin 2 ve 3. maddelerinin ihlal edileceğini, çünkü Suriye’de çatışmaların ve karışıklık durumunun devam ettiğini, bu nedenle Suriye’ye geri gönderilmek istenen başvurucunun yaşam hakkı ile işkence yasağı güvencesinin ihlale uğradığına karar vermiştir. Mahkeme; sınır dışı etmede, genel bir şiddet durumunun normal koşullar altında tek başına 3. maddenin ihlaline yol açmayacağını kaydetmiştir (bkz. H.L.R./Fransa, 29 Nisan 1997, § 41, Karar ve Hüküm Derlemeleri 1997‑III).

34016/18 başvuru numaralı ve 10.10.2019 tarihli O.D./Bulgaristan kararında Mahkeme, Suriye’deki mevcut durumu ve başvurucunun bireysel durumunu bir bütün olarak ele almış ve güvenli bir şekilde geri göndermenin Suriye’nin mevcut şartları sebebiyle mümkün olmadığına karar vermiştir. Mahkeme; Suriye’deki insanlık ve güvenlik sorunlarının başvurucunun Bulgaristan’a geldiği tarihten, başvurucu hakkında Bulgaristan makamları tarafından sınır dışı edilme kararı alındığı tarihe kadar değişmediğini, ayırım gözetmeyen saldırıların, yoğun çatışmaların sürdüğüne dikkat çekmiştir. Buna ek olarak Mahkeme, başvurucunun geldiği yer olan Suriye’nin Homs şehrinde keyfi gözaltı ve tutuklamaların olduğunun altını çizmiştir. Sonuç olarak, Başvurucunun 2013 yılında Özgür Suriye Ordusu adına savaştığına ve geri gönderilmesinin Sözleşmenin 2 ve 3. maddelerinin ihlali anlamına geleceğine karar verilmiştir.

E. Sonuç Olarak

Geçici koruma rejiminde; korunanların ülkeye kabulünü, “geri göndermeme” ilkesini ve geçici koruma süresince insan haklarının gözetilmesi gerektiğini ve savaş sona erdiğinde nasıl geri gönderilebileceklerini, ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde inceledik. Geri göndermede; kitlelerin geri döndükleri ülkede can güvenliklerinin sağlanacağı, işkence ve insanlık dışı muameleye maruz kalmayacakları hususlarının gözetilmesi gerektiğini belirttik.

Cumhurbaşkanının Geçici Koruma Yönetmeliği m.11’e göre alacağı geçici korumanın sona erdirilmesi kararının ardından, geçici korunanların Türkiye’den çıkış yapmasının esas olduğu Yönetmeliğin 14. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Ancak belirtmeliyiz ki; ülkemizde bulunan yabancıların haklarını doğrudan ilgilendiren böylesi bir konunun şartlarının yasal düzenleme ile daha ayrıntılı olarak düzenlenmesi, Anayasa m.14 hükmü gereği isabetli olacaktır.

Belirtmeliyiz ki; yukarıda yer verdiğimiz şartlar gözönünde bulundurulmak suretiyle geçici koruma altında bulunanların geri gönderilmesinde, bölgede devam eden iç savaşın son bulması, can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla, başta Suriye Arap Cumhuriyeti olmak üzere ABD, Rusya ve İran ile mutabakat sağlanmalı ve geri göndermede, başta 1951 Cenevre Sözleşmesi, İHAS ve bağlı bulunduğumuz uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlere uygun hareket edilmelidir.

Tüm bunlara ek olarak; geçici koruma altında olanların geldikleri yerlere geri gönderilip yerleştirilebilmeleri için oluşturulacak güvenli bölgede ciddi bir inşai faaliyetin gerekli olduğu, bunun için de mali kaynağa ihtiyacın bulunduğu tartışmazdır. Mali desteğin uluslararası toplumdan sağlanması, gerek bu konuda ve gerekse diğer muhtemel sorunların çözümü için Suriye Arap Cumhuriyeti ile geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin durumunun görüşülmesi yerinde olacaktır.

Son söz olarak; geçici koruma altında olup geri gönderilmelerine karar verilenler ile kendi isteği ile dönmek isteyenlerin gönderilip yerleştirilecekleri yerlerin de, mümkün olduğu kendi terk ettikleri yerler, bunun mümkün olmadığı veya geri dönen Suriyelinin bu yerleşim yerine kabul edilebilecek bir mazeretle dönmek istemediği durumda, gerek dönüş yapanın ve gerekse de dönüş yapılan yerin başkasının mülkiyetinde olma, olabilme risklerinin dikkate alınıp ilerde başka hukuki sakıncalar ile sosyal ve iktisadi sorunların doğmasının önüne mümkün olduğu kadar geçilmeli, ilgili devletlerce bu tür hususlara özen gösterilmek suretiyle Suriyelilerin geri dönüşü sağlanmalıdır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Buğra Şahin

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------

[1] İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne, coğrafi sınırlandırmaya dair koymuş olduğu çekinceyi, Sözleşmenin ayırımcılığı yasaklayan 14. maddesine aykırı bulmamıştır. Bkz. A.G. ve Diğerleri/Türkiye, 15.06.1999 tarihli, 40229/98 numaralı başvuru.

[2] Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Geçici Koruma ve Kalış Düzenlemeleri Rehberi Şubat 2014. “Geçici Koruma; (…) Objektif temele dayanan bir değerlendirme sonucu, yerinden etmeye sebep olan durum sona erince ve geri dönüş makul ve güven içinde gerçekleştirilecek hale geldiğinde sona erer”.

[3] Meltem İneli Ciğer, Göç Dergisi, Uluslararası Hukuka Uygun Geçici Koruma Rejiminin Unsurları Üzerine, 2014 s.84-85.