İdari nedenlerle özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancıların tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele oluşturup oluşturmadığının incelemesinde bir sonuca ulaşılırken, kişi başına düşen alan hesabı, tutulu bulunan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulu bulunan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların dikkate alınması gerekmektedir.

Geri gönderme merkezleri, sınır dışı edilmelerine karar verilen yabancıların barınma ve kontrol altında tutulmalarını sağlarken insan odaklı bir yaklaşımla çalışan kuruluşlardır. GGM’lerin burada tutulan kişilerin yaşam hakkının korunması, sosyal ve psikolojik açıdan güçlendirilmeleri temelinde çalışma ilkeleriyle çelişir bir şekilde, meşru bir amaç olmaksızın kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmadan hizmet vermeleri gerekir.

İlgili Kararlar:

♦ (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015)
♦ (A.V. ve diğerleri, B. No: 2013/1649, 20/1/2016)
♦ (F.A. ve M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016)
♦ (F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016)
♦ (T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016)
♦ (A.S., B. No: 2014/1368, 19/12/2017)
♦ (I.S. ve diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016)
♦ (Y.K., B. No: 2016/14347, 2/6/2020)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

K. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13044)

 

Karar Tarihi: 11/11/2015

GENEL KURUL

KARAR

 

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Burhan ÜSTÜN

Başkanvekili

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Cüneyt DURMAZ

Başvurucu

:

K. A.

Vekilleri

:

Av. Abdulhalim YILMAZ

 

 

Av. Ferdi AMCA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hakkında “kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturduğu” gerekçesiyle sınır dışı etme kararı alınan ve Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde idari gözetim altında tutulu bulunan Suriye uyruklu başvurucunun; sınır dışı edilmesi hâlinde öldürülme, işkence ve kötü muameleye tabi tutulma riski bulunması nedeniyle yaşam hakkı ile işkence ve eziyet yasağının; geri gönderme merkezindeki koşullar nedeniyle “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muamele yasağının; idari gözetim kararının çok uzun süre devam ettirilmesi nedeniyle de özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. 2014/13044 numaralı başvuru, 11/8/2014 tarihinde yapılmıştır. 2014/19101 numaralı başvuru ise 5/12/2014 tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonu ve İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 13/4/2015 ve 14/4/2015 tarihlerinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. 2014/19101 numaralı bireysel başvuruda başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir tehlike olduğu iddiasının ciddi bulunması nedeniyle 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi gereğince 10/12/2014 tarihinde “tedbir talebinin kabulüne” karar verilmiştir.

5. 2014/19101 numaralı bireysel başvuru dosyasının “kişi yönünden hukuki irtibat” nedeniyle 2014/13044 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2014/19101 numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına, incelemenin 2014/13044 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine 15/4/2015 tarihinde karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından 16/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

7. Bakanlık tarafından başvuru hakkında Anayasa Mahkemesine 15/5/2015 tarihinde sunulan görüş başvurucuya 22/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 15/6/2015 tarihinde sunmuştur.

8. Başvurucu, 5/2/2015 tarihinde üçüncü kez Anayasa Mahkemesine tedbir talepli olarak bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuru 2015/2243 bireysel başvuru numarası ile kayda alınmış ve başvuru dosyasının “kişi yönünden hukuki irtibat” nedeniyle 2014/13044 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2015/2243 numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına, incelemenin 2014/13044 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine 4/7/2015 tarihinde karar verilmiştir.

9. İkinci Bölümün 15/10/2015 tarihinde yaptığı toplantıda başvurunun, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

11. 1985 doğumlu ve Suriye uyruklu olan Suriye’nin Kamışlo (Kamışlı) vilayetine bağlı Serekaniye ilçesinde ikamet eden başvurucu, ülkesini; etnik, dinî, siyasi sorunlar; istikrarsız durum, özellikle de iç savaş ortamı nedeniyle 15/12/2013 tarihinde terk ederek Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesi yakınlarındaki bir bölgeden Türkiye’ye bir grup yabancı uyruklu kişi ile birlikte giriş yapmıştır. Başvurucu, Türkiye sınırından geçerken yanındakilerle beraber, jandarma tarafından yakalanarak Viranşehir'e götürülmüş; fotoğrafı çekildikten sonra serbest bırakılmıştır. Başvurucu daha sonra İstanbul’a gitmiştir.

12. Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/1654 Soruşturma sayılı dosyası kapsamında verilen 22/4/2014 tarihli yakalama ve gözaltına alma talimatına dayalı olarak 25/4/2014 tarihinde polis tarafından Zeytinburnu ilçesinde gözaltına alınan başvurucu, adının Mardin Kızıltepe’de yaşanan bir olaya karıştığı iddiasıyla polislerce sorguya alınmıştır.

13. Aynı gün saat 24.00’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine başvurucunun ifadesi alınarak salıverilmesine karar verilmiş ve bu yönde tutanak tanzim edilmiştir. Ancak başvurucu 26/4/2014 tarihinde saat 02.15’te, Sınırdışı İşlemleri ve Geri Gönderme Merkezi Büro Amirliğince “eksik evraklar takip edilen ilk iş gününde tamamlanarak … teslim edilmek koşulu” ile Kumkapı Geri Gönderme Merkezine (Kumkapı GGM/Merkez) teslim edilmiştir.

14. Başvurucu hakkında, İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün (Emniyet Müdürlüğü) 28/4/2014 tarihli ve 47909374.52646 Arşiv/Dosya No-2014/124024 sayılı işlemiyle 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin (d) bendi uyarınca “kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturduğu” gerekçesiyle sınır dışı etme ve 6 ay süreyle idari gözetim altında tutulma kararı verilmiştir.

15. Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı, 13/6/2014 tarihli ve Soruşturma No: 2014/1654, K.2014/832 sayılı kararıyla, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan delil yetersizliği nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

16. Başvurucunun, idari gözetimin kaldırılmasına ilişkin olarak yaptığı itiraz, İstanbul 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 24/6/2014 tarihli ve 2014/329 Değişik İş sayılı kararıyla “somut olayda istekçi hakkında Valilikçe sınır dışı etme kararı alındığı, istekçinin yabancı uyruklu olması nedeniyle kaçma ve kaybolma ihtimalinin bulunduğu, istekçinin valiliğin sınır dışı etme kararının iptali hususunda idari yargıya müracaat ettiğine dair de belge sunmadığı, bu haliyle yapılan işlemlerde usulsüzlük olmadığı" gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiştir. Bu karar başvurucunun vekiline 10/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu, tutulduğu Kumkapı GGM’deki fiziksel koşulların “son derece kötü” olduğundan şikâyet etmektedir. 25/6/2014 tarihinde başvurucunun avukatı, yanında tercüman olduğu hâlde Kumkapı GGM’ye giderek başvurucuyla görüşmüştür. Bu görüşmede başvurucu Kumkapı GGM’nin fiziksel koşulları hakkında -görüşme tutanağında kayda geçildiği şekliyle-; “tutulduğu 3. katta yaklaşık 6 oda bulunduğunu, her odada 15-16 ranza bulunduğunu, odalardan herhangi birinde kalmadığını, çünkü odalarda çokça uyuşturucu bağımlısı bulunduğunu, her gün kavga ve gürültü çıktığını, bu yüzden 12-13 kişiyle birlikte televizyon odasında yatıp kalktıklarını, yere sünger sermek suretiyle yattıklarını, yemeklerin bazen iyi bazen kötü olduğunu, ilk ay haftada 1 gün (Pazar günü) havalandırmaya çıktığını, ancak son 1 aydır havalandırmaya hiç çıkarılmadıklarını, vücudunda çeşitli yaralar olan insanlarla birlikte kaldıklarını, alerji olduğunu, alerjisinin buna bağlı olabileceğini, doktor yardımı almadıklarını, polislerin arada ilaç dağıttığını ama hiç doktora götürülmediklerini, bugün birisinin iple kendisini asmaya çalıştığını, ip koptuğu için ölmediğini, Cezayirli bir kişinin kendini bıçakladığını, 6 İranlının ağızlarını iğneyle diktiklerini, tutuldukları yerde hayvanın bile yaşamayacağını” belirtmiştir.

18. Başvurucu, İstanbul Valiliğine sunduğu 25/6/2014 tarihli dilekçe ile uluslararası koruma (mültecilik) başvurusunda bulunmuş ve Kumkapı GGM’den tahliyesini talep etmiştir.

19. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği, 24/7/2014 tarihli ve 2014/169 Değişik İş sayılı müzekkere ile Emniyet Müdürlüğünden, başvurucu hakkında verilen sınır dışı etme ve idari gözetim altına alma kararlarına ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesini istemiştir.

20. Başvurucu 11/8/2014 tarihinde, 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 24/6/2014 tarihli kararına (bkz. § 16) karşı süresi içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuru 2014/13044 bireysel başvuru numarası ile kayda alınmıştır.

21. Başvurucu 19/8/2014 tarihinde, İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne, Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiği, bu nedenle açtığı dava ve Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurunun görülmekte olduğundan bahisle Kumkapı GGM’den tahliye edilmesi ve sınır dışı edilmemesine yönelik başvuruda bulunmuştur.

22. Başvurucunun sınır dışı etme işlemine karşı açtığı dava, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 18/9/2014 tarihli ve E.2014/1371, K.2014/1486 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar 5/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 11/9/2014 tarihinde, idari gözetim kararına karşı İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine yaptığı ikinci itiraz başvurusunda, Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiğini, uluslararası koruma başvurusunda bulunduğunu, kendisinin geçici koruma altında olduğunu, 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesinde yer alan usule dair güvencelerin kendisine uygulanmadığını, Kumkapı GGM’de maruz kaldığı tutulma koşullarının bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, eziyet görmesine ve aşağılanmasına yol açtığını belirterek idari gözetim kararının kaldırılmasına ve derhâl salıverilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

24. Anılan başvuru, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/9/2014 tarihli ve 2014/1058 Değişik İş sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

25. Başvurucunun daha sonraki tarihlerde üçüncü ve dördüncü defa bu konuda yaptığı itirazlar, İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/10/2014 tarihli ve 2014/1503 Değişik İş ile İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 7/11/2014 tarihli ve 2014/2450 Değişik İş sayılı kararlarıyla benzer gerekçelerle kesin olarak reddedilmiştir.

26. Başvurucu, 5/12/2014 tarihinde İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 18/9/2014 tarihli kararına (bkz. § 22) karşı ikinci kez Anayasa Mahkemesine, süresi içinde ve tedbir talepli olarak bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuru 2014/19101 bireysel başvuru numarası ile kayda alınmıştır.

27. Başvurucunun sınır dışı edilme işlemine yönelik tedbir kararı verilmesi istemi, Anayasa Mahkemesinin 10/12/2014 tarihli kararı ile “başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir tehlike olduğu iddiasının bu aşamada ciddi bulunması ve uluslararası bir ilke durumunda bulunan non–refoulment ilkesinin işlerliğinin sağlanması amacıyla, 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi gereğince” kabul edilmiş ve yeniden bir karar verilinceye kadar sınır dışı etme işleminin uygulanmamasına hükmedilmiştir.

28. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen tedbir kararından sonra idari gözetim altında bulundurulmasına ilişkin karara karşı başvurucunun yaptığı itiraz İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/12/2014 tarihli ve 2014/3324 Değişik İş sayılı kararı ile kabul edilmiş ve başvurucunun gözetim altında tutulmasına 6/1/2015 tarihinde son verilmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:

“… GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi'ne mahkememizce yazılan müzekkereye verilen 29.12.2014 tarih - 47909374.52645(41261)S1-2014/124024 sayılı cevap yazısında; adı geçen şahıs hakkında 'Terör Örgütüne Üye Olmak' suçu ile ilgili işlem yapıldığının, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun Sınırdışı Etme Kararı Alınacaklar başlığının 54. Maddesinin (b) bendine istinaden sınırdışı etme kararı verildiğinin, 57/3. Maddesinde ' Geri Gönderme Merkezlerindeki idari gözetim süresi altı ayı geçemez. Ancak bu süre sınırdışı etme işlemlerinin yabancının işbirliği yapmaması, veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanmaması halinde en fazla altı ay daha uzatılabilir' hükmü gereğince 1 ay süreyle idari gözetim kararı verildiğinin bildirildiği görülmüştür.

Dosya ve deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Anayasa Mahkemesinin 2014/19101 ve 10.12.2014 tarihli kararı ile sınırdışı işleminin fiilen uygulanmaması kararı verilmiş olup bu durumda idari gözetim kararı işlevsiz hale geldiğinden talebinin kabulüne ve adı geçen şahıs hakkında verilmiş idari gözetim kararının 6458 Sayılı Kanunun 57/6 madde ve fıkrası hükmüne göre kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”

29. Başvurucu, tahliye işlemi (bkz. § 28) sonrasında bu işleme karşı 5/2/2015 tarihinde -süresi içinde- üçüncü kez Anayasa Mahkemesine tedbir talepli olarak bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuru 2015/2243 bireysel başvuru numarası ile kayda alınmıştır.

B. İlgili Hukuk

30. 6458 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (d) ve (r) bentleri, 4. maddesi, 53. maddesinin (3) numaralı fıkrası, 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi ve (2) numaralı fıkrası ile 55. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:

 “Tanımlar

MADDE 3

d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,

r) Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünü,

…”

“Geri gönderme yasağı

 MADDE 4

(1) Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.”

“MADDE 53

 (3) Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde idare mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvuran kişi, sınır dışı etme kararını veren makama da başvurusunu bildirir. Mahkemeye yapılan başvurular on beş gün içinde sonuçlandırılır. Mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karar kesindir. Yabancının rızası saklı kalmak kaydıyla, dava açma süresi içinde veya yargı yoluna başvurulması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya kadar yabancı sınır dışı edilmez.”

“MADDE 54

(1) Aşağıda sayılan yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınır:

d) Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar

(2) Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler hakkında, sadece ülke güvenliği için tehlike oluşturduklarına dair ciddi emareler bulunduğunda veya kamu düzeni açısından tehlike oluşturan bir suçtan kesin hüküm giymeleri durumunda sınır dışı etme kararı alınabilir.”

“MADDE 55

1) 54 üncü madde kapsamında olsalar dahi, aşağıdaki yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınmaz:

a) Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar”

31. 6458 sayılı Kanun’un “Sınır dışı etmek üzere idari gözetim ve süresi” başlıklı 57. maddesi şöyledir:

“(1) 54 üncü madde kapsamındaki yabancılar, kolluk tarafından yakalanmaları hâlinde, haklarında karar verilmek üzere derhâl valiliğe bildirilir. Bu kişilerden, sınır dışı etme kararı alınması gerektiği değerlendirilenler hakkında, sınır dışı etme kararı valilik tarafından alınır. Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez.

(2) Hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan; kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.

(3) Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresi altı ayı geçemez. Ancak bu süre, sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde, en fazla altı ay daha uzatılabilir.

(4) İdari gözetimin devamında zaruret olup olmadığı, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirilir. Gerek görüldüğünde, otuz günlük süre beklenilmez. İdari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetim derhâl sonlandırılır. Bu yabancılara, belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir.

(5) İdari gözetim kararı, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirmelerin sonuçları, gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. Aynı zamanda, idari gözetim altına alınan kişi bir avukat tarafından temsil edilmiyorsa, kendisi veya yasal temsilcisi kararın sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir.

(6) İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine başvurabilir. Başvuru idari gözetimi durdurmaz. Dilekçenin idareye verilmesi hâlinde, dilekçe yetkili sulh ceza hâkimine derhâl ulaştırılır. Sulh ceza hâkimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırır. Sulh ceza hâkiminin kararı kesindir. İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvurabilir.

(7) İdari gözetim işlemine karşı yargı yoluna başvuranlardan, avukatlık ücretlerini karşılama imkânı bulunmayanlara, talepleri hâlinde 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümlerine göre avukatlık hizmeti sağlanır.”

32. 6458 sayılı Kanun’un 125. maddesi uyarınca 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren aynı Kanun’un “Geri gönderme merkezleri” başlıklı 58. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “İdari gözetime alınan yabancılar, geri gönderme merkezlerinde tutulurlar.”

33. 22/10/2014 tarihli ve 29153 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Bu Yönetmelik kapsamında hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.

(2) Genel Müdürlük, ilgili mevzuata göre ülkemizden gönderilmesi gerektiği halde, birinci fıkra kapsamında ülkemizden gönderilemeyecekler hakkında idari tedbirler alabilir.”

34. Anılan Yönetmeliğin geçici 1. maddesi şöyledir:

“(1) 28/4/2011 tarihinden itibaren Suriye Arap Cumhuriyeti'nde meydana gelen olaylar sebebiyle geçici koruma amacıyla Suriye Arap Cumhuriyeti'nden kitlesel veya bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları ile vatansızlar ve mü1teciler, uluslararası koruma başvurusunda bulunmuş olsalar dahi geçici koruma altına alınırlar. Geçici korumanın uygulandığı süre içinde, bireysel uluslararası koruma başvuruları işleme konulmaz.

(2)Birinci fıkrada belirtilen yabancılardan 28/4/2011 tarihinden önce uluslararası koruma başvurusunda bulunanlar, talepleri halinde geçici koruma altına alınırlar.

(3)28/4/2011 tarihinden itibaren ikamet izni almış ancak süresi uzatılmamış ya da ikamet izni iptal edilmiş olanlar ile vize süresi veya muafiyeti sonunda koruma talep edenler, 8 inci madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla geçici koruma kapsamına alınırlar. Bunlardan koruma talep etmeyenler hakkında ise genel hükümler uygulanır.

(4) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kimlik belgeleri, 22 nci maddede belirtilen geçici koruma kimlik belgesi düzenleninceye kadar geçici koruma kimlik belgesi yerine geçer. Bu belge sahiplerine, 5490 sayılı Kanun kapsammda yabancı kimlik numarası verilebilir.

(5) Birinci fıkrada belirtilen yabancılar hariç üçüncü ülke vatandaşlarının, Suriye Arap Cumhuriyeti'nden ülkemize girişleri ve ülkemizden Suriye Arap Cumhuriyeti'ne çıkış işlemleri sınır kapılarından genel hükümler çerçevesinde yapılır.”

35. 6458 sayılı Kanun’un 124. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile yürürlükten kaldırılan 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un (YİSHK) 17. ve 23. maddeleri şöyledir:

“Madde 17 - Siyasi sebeplerle Türkiye'ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”

“Madde 23 - Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye'yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”

36. 28/7/1951 tarihinde imzalanan, 5/9/1961 tarihli ve 10898 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme’nin “Sınır dışı veya iade etme yasağı” kenar başlıklı 33. maddesi şöyledir:

“1. Hiçbir Âkıd Devlet bir mülteciyi, ırkı, dini, vatandaşlığı, muayyen bir içtimai zümreye mensubiyeti veya siyasî fikirleri dolayısiyle hayat veya hürriyetinin tehdit edileceği ülkelerin hudutlarından her ne şekilde olursa olsun sınır dışı veya iade edemez.

2. Bununla beraber, bulunduğu memleketin emniyeti için tehlikeli sayılması hususunda ciddi sebepler mevcut olan, veya bilhassa vahim bir cürümden dolayı katileşmiş bir hükümle mahkûm olduğu için mezkûr memleket topluluğu için bir tehlike teşkil eden bir mülteci işbu hükümden istifadeyi talep edemez.”

37. 13/12/1955 tarihinde imzalanan, 12/4/1989 tarihli ve 3527 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan Avrupa İkamet Sözleşmesi’nin 3. maddesi şöyledir:

“1. Âkit Taraflardan birinin, diğer Âkit ülkesinde yasal olarak ikamet eden uyrukları ancak milli güvenliği tehdit ettikleri veya kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı davrandıkları takdirde sınırdışı edilebilirler.

2. Âkit Taraflardan birinin, diğer herhangi bir Âkit Taraf ülkesinde yasal olarak iki yıldan fazla bir süredir ikamet etmekte olan uyruğu; milli güvenlik açısından kesin zorunluk yoksa, kendisi hakkındaki sınırdışı kararına karşı itirazda bulunmasına ve bu amaçla yetkili makama veya yetkili makamca özel olarak belirlenmiş kişi veya kişilere başvurmasına ve bu organlar önünde temsil olunmasına müsaade edilmeksizin sınırdışı edilemez.

3. Âkit Taraflardan birinin, diğer bir Âkit Taraf ülkesinde on yıldan fazla bir süredir ikamet eden uyrukları, yalnızca milli güvenlik nedeniyle veya bu maddenin birinci bendinde zikredilen diğer nedenlerin, özellikle ciddi bir nitelikte olması hallerinde sınırdışı edilebilir.”

38. Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 13. maddesi şöyledir:

 “Bu Sözleşme'ye Taraf Devletlerden birinin ülkesinde yasal olarak bulunan bir yabancı, bu ülkeden ancak yasalara uygun olarak verilmiş bir karar uyarınca sınırdışı edilebilir ve ulusal güvenlik bakımından zorunlu nedenler aksini gerektirmedikçe, sınırdışı edilmesine karşı nedenler ileri sürmesine ve durumunun yetkili makamlar ya da yetkili makamlarca özel olarak atanmış kişi ya da kişilerce yeniden gözden geçirilmesine ve bu amaçla yetkili merciler önünde temsil edilmesine izin verilecektir.”

39. Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) konu hakkında kabul ettiği standartların (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010, bkz. http://www.cpt.coe.int/lang/tur/tur-standards.pdf) ilgili kısımları şöyledir:

“48. Açık havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.

29. CPT’nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. …

Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.

79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar … tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır.”

40. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in 1. ve 4. maddeleri şöyledir:

“Madde 1- İnsani tarzda muamele yükümlülüğü

Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

“Madde 4- Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi

Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”

41. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 No.lu kararının ilgili kısmı şöyledir:

“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak

...

(f)Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”

42. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM hakkında Kasım 2014 tarihli İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu yayımlanmıştır. Rapora esas ziyaret tarihi 2/5/2014 olup başvurucunun Kumkapı GGM’ye alındığı tarih olan 26/4/2014’ten yaklaşık bir hafta sonra gerçekleşmiştir. İHK’nın internet adresinde de yayımlanmış olan raporda (bkz. http://www.tihk.gov.tr/www/files/5476057c62b42.pdf), Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde kalanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgi yer almaktadır.

43. Anılan raporda yer alan ve başvuru açısından dikkate alınması gereken bazı bilgiler şöyledir:

“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:

13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.

-Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.

-Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.

- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.

-Haftada bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.

- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.

-Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.

-Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.

B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER

14. İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.

C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER

1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması

16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat 17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını ifade etmiştir.

17. İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.

21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, “… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.” Raporda, “personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre”yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği” ifade edilmiştir...

23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin “bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı” ve “kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları” iddiasıdır…. Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.

24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.

2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması

29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.

30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.

31. … Geri Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır. Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari 7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup “Meclis raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde olduğu” ifade edilmiştir(Dipnot 5).”

44. AİHM’in Yarashonen/Türkiye (B. No: 72710/11, 24/6/2014, § 18) kararında Türk Hükûmetinin Kumkapı GGM’ye ilişkin verdiği bilgiler şu şekilde özetlenmiştir:

“Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktadır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin hergün tüm katlarda servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.”

45. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından 2012 yılı Mayıs ayında Kumkapı GGM’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirilmiştir. Ziyaret sonrasında yazılan raporda, Merkez kapasitesinin 300 kişi olduğunun bildirildiği, inceleme sırasında Merkezde 291 erkek, 97 kadın ve 7 çocuk, toplam 395 kişinin tutulduğu bilgisine yer verilmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

46. Mahkemenin 11/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/8/2014 tarihli ve 2014/13044 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

47. Suriye vatandaşı olan ve ilk iki başvuru tarihi itibarıyla Kumkapı GGM’de idari gözetim altında tutulu bulunan başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu yönündeki istihbari bilgiye dayalı olarak sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altına alındığını, hakkındaki sınır dışı edilme işlemine karşı açılan davanın İlk Derece Mahkemesince kesin olarak reddedilmesi nedeniyle sınır dışı edilebilecek kişi durumuna geldiğini, yargılamada idarenin savunması üzerinden hüküm kurulması yoluna gidildiğini, hakkında yapılan ceza soruşturması neticesinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği hâlde Derece Mahkemesince bu durumun dikkate alınmadığını, uluslararası koruma başvurusunda bulunmasına ve geçici koruma statüsüne alınmasına rağmen hukuksuz şekilde idari gözetim altında tutulmaya devam edildiğini, sınır dışı edilmesi hâlinde öldürülme, işkence ve kötü muameleye tabi tutulma riski bulunduğunu, geri gönderme merkezinde maddi ve manevi bütünlüğünü ihlal edecek biçimde, insan onuruna yakışmayan koşullar altında tutulduğunu belirterek yaşam hakkının, işkence ve eziyet yasağının, mülkiyet hakkının, hak arama hürriyetinin ve özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 73. maddesi uyarınca tedbir kararı verilmesi ve tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

48. Başvurucunun hukuki tavsifi ile bağlı olmayan Anayasa Mahkemesince değerlendirme Anayasa’nın 17. ve 19. maddelerinde güvence altına alınan yaşam hakkı, işkence ve eziyet yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve bu haklarla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında yapılmıştır.

1. Sınır Dışı Edilmesi Durumunda Öldürülme, İşkence ve Kötü Muameleye Tabi Tutulma Riskinin Bulunması Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası

49. Başvurucu 2011 yılından bu yana karışıklıklar yaşanan Suriye’ye sınır dışı edilmesi kararının uygulanması durumunda, öldürülme, işkence ve zulme maruz kalma riski bulunduğunu ileri sürmektedir.

50. Bakanlık görüşünde, bu bölümde ileri sürülen iddialarla ilgili AİHM kararlarına göndermede bulunarak, Sözleşme’ye taraf ülkelerin; yabancıların ülkeye girişleri, ülkede kalmaları ve sınır dışı edilmelerini denetleme hakkı bulunduğu, siyasal sığınma hakkının Sözleşme veya Protokollerde yer almadığı, kural olarak bir Sözleşmeci Devletin, bir yabancıyı ülkeye kabul etmeme, hukuka aykırı olarak ülkeye girmiş olan veya ülkede kalmaya çalışan bir yabancıyı sınır dışı etme veya bulunduğu ülkede suç işlemiş kişiyi geri gönderme; başka bir ülkede suç işlemiş bir yabancıyı o ülkeye geri verme yetkisinin bulunduğu, bununla birlikte devletin bu yetkilerinin, insan haklarını ihlal etme riskiyle sınırlı olduğu, 1984 tarihli BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 3. maddesinin, “bir kimsenin diğer bir devlette işkence tehlikesine maruz kalacağına inanmak için esaslı sebeplerin bulunması halinde, Sözleşmeci Devletin bu kimseyi sınır dışı etmesini, geri göndermesini veya geri vermesini” yasakladığı, AİHM’in bir kişinin sınır dışı edilmesi hâlinde Sözleşmenin 3. maddesiyle ters düşecek bir muameleye maruz kalma riskiyle karşı karşıya olduğuna inanmak için esaslı nedenler gösterildiği takdirde, söz konusu devletin Sözleşme kapsamında yükümlülüğünün doğabileceğini, böyle bir durumda, Sözleşmenin 3. maddesinin ilgili kişiyi o ülkeye sınır dışı etmeme yükümlülüğünü getirdiğini kabul ettiği ifade edilmiştir.

51. Bakanlık görüşünde somut olayla ilgili olarak Suriye’de 15/3/2011 tarihinde başlayan halk ayaklanmasının geçen süre zarfında iç savaşa dönüştüğü, ortaya çıkan istikrarsızlığın Suriyelilerin güvenli bölgeler arayışı içinde zorunlu göçe maruz kalmalarına neden olduğu, Suriyelilerin durumuna ilişkin olarak İçişleri Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan 30/3/2012 tarihli ve 62 sayılı Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge ile Suriyelilerin geçici koruma altında olduklarının kabul edildiği, 6458 sayılı Kanun ve bu Kanun’un 91. maddesine istinaden çıkartılan 13/10/2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği’nin geçici 1. maddesi uyarınca Suriye Arap Cumhuriyeti’nden 28/4/2011 tarihinden bu yana ülkemize gelen kişilerin statüsünün yasal zemine oturtulduğu, buna göre geçici koruma altında bulunan Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nde ikamet eden vatansız kişilerin sınır dışı edilemeyeceği ancak bu kişilerin bireysel uluslararası koruma başvurularının da işleme konulmayacağı; diğer yandan başvurucunun, tutulduğu süre içerisinde İstanbul Valiliğine, sığınmacı olarak kabulü hususunda 25/6/2014 tarihinde başvuru yaptığı ancak olumlu veya olumsuz bir cevap alamadığını ileri sürdüğü, başvurucunun bu iddiasını, hakkındaki sınır dışı etme işleminin iptali için açtığı davada İstanbul 1. İdare Mahkemesine de bildirdiği, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin iptal talebinin reddine karar verdiği ancak Mahkemece başvurucunun hukuki statüsü (geçici koruma altında olma veya sığınmacı) hakkında araştırma ve değerlendirme yapılmadığının gözlemlendiği ifade edilmiştir.

52. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).

53. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından, ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine bağlı bulunmaktadır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği göz önünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 84).

54. Bu çerçevede, hakkında sınır dışı edilmesi kararı verilen kişiler açısından söz konusu kararın uygulanma kabiliyeti ortadan kalkmış ise artık bu kişilerin mağdur sıfatının devam ettiğinden söz edilemeyecektir. Mağdur statüsünün varlığı için bu kişilerin sınır dışı edilmiş ya da doğrudan sınır dışı edilme riski altında olmaları gerekmektedir. Bu nedenle geri alınmış, geçici ya da sürekli olarak uygulanma kabiliyeti bulunmayan sınır dışı etme işlemleri nedeniyle bir kişinin mağdur olduğundan söz edilemez. Bir sınır dışı etme veya iade işleminin icrasının belirsiz olması veya hukuki geçerliliğini yitirmesi durumunda da aynı sonuca ulaşılması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. A. D. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 22681/09, 22/7/2014, §§ 79-80).

55. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında sınır dışı etme kararı verilmiş ve başvurucunun bu karara karşı idare mahkemesine yaptığı başvuru reddedilmiş olmakla birlikte, Bakanlık görüşünde de belirtildiği üzere, başvurucu 25/6/2014 tarihinde İstanbul Valiliğine uluslararası koruma (mültecilik) başvurusunda bulunmuş ancak bu başvurusu karara bağlanmamıştır. Diğer yandan 22/10/2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği’nin geçici 1. maddesi uyarınca Suriye Arap Cumhuriyeti’nden 28/4/2011 tarihinden sonra Türkiye’ye gelen kişilerin geçici koruma altına alındığı, bu kişilerin sınır dışı edilemeyeceği ancak bu kişilerin bireysel uluslararası koruma başvurularının da işleme konulmayacağı kurala bağlanmıştır. Başvurucunun sınır dışı etme işleminin iptali için açtığı davada, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin iptal talebinin reddine karar verdiği ancak bu kararda başvurucunun geçici koruma statüsü veya uluslararası koruma başvurusu sahibi olma şeklindeki hukuki durumu hakkında araştırma ve değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

56. 6458 sayılı Kanun’un kabul ettiği sistematik dâhilinde başvurucu, ilk olarak uluslararası koruma başvurusunda bulunduğu 25/6/2014 tarihinden itibaren anılan Kanun’un 54. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği başvuru sahibi statüsünde bulunmakta olup aynı fıkra gereğince hakkında sadece ülke güvenliği için tehlike oluşturduğuna dair ciddi emareler bulunduğunda veya kamu düzeni açısından tehlike oluşturan bir suçtan kesin hüküm giymesi” hâlinde sınır dışı etme kararı alınabilecektir (bkz. § 30). Suriye uyruklu olan başvurucu, 22/10/2014 tarihinde yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği’nin geçici 1. maddesi uyarınca geçici koruma statüsüne girmiş, kendisinin sınır dışı edilemeyeceği ve bireysel uluslararası koruma başvurusunun da işleme konulmayacağı hükme bağlanmış bulunmaktadır. Başvurucunun hukuki statüsünde meydana gelen bu değişikliklerin, başvurucunun 54. maddenin (d) bendi uyarınca ilk olarak hakkında sınır dışı kararı verilmesine ve idari gözetim altına alınmasına gerekçe olarak kabul edilen “kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturması” gerekçesiyle sınır dışı edilmesini ve dolayısıyla buna bağlı olarak idari gözetim altında tutulmasını ne şekilde etkilediğinin belirlenmesi gerekmektedir. İdare mahkemesinin sınır dışı edilmesi işlemine karşı açılan davada başvurucunun işlem tarihindeki hukuki durumunu dikkate alarak -nihai karar sonrası başvurucunun dâhil olduğu geçici koruma statüsü dikkate alınmaksızın- verdiği kararın ve yine sulh ceza hâkimliklerinin idari gözetim kararına karşı yapılan itiraz başvurularında verdikleri kararların; başvurucunun 6458 sayılı Kanun anlamında, şu anda içinde bulunduğu hukuki durum hakkında belirleyici bir etkileri bulunmamaktadır.

57. Geçici Koruma Yönetmeliği, “geçici koruma”yı ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancılara sağlanan koruma olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda Türkiye, uluslararası hukuk ve teamüller çerçevesinde Suriye uyruklu yabancılara geçici korumanın aşağıda belirtilen üç temel unsurunu yerine getirerek “geçici koruma” sağlamaktadır: 1. Açık sınır politikası ile ülke topraklarına koşulsuz kabul 2. Geri göndermeme ilkesinin istisnasız uygulanması 3. Gelen kişilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması.

58. Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, Türkiye Hükûmeti tarafından yürürlüğe konulan geçici koruma rejiminin bir parçası olarak uluslararası koruma arayan Suriyelilerin, Suriye’den gelen mültecilerin ve vatansız kişilerin Türkiye’ye kabul edildiğini ve istekleri dışında Suriye’ye geri gönderilmeyeceklerini kabul etmektedir.

59. Yukarıda yer verilen tespitler karşısında, son olarak 6458 sayılı Kanun’a dayalı olarak çıkarılan Geçici Koruma Yönetmeliği ile güvenceleri belirlenen geçici koruma statüsünde bulunan başvurucu hakkında uygulanmış veya güncel olarak uygulanma durumu bulunan bir sınır dışı etme kararından söz edilemeyeceği, kendisinin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında sınır dışı edilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla yaşam hakkını ya da işkence ve eziyet yasağını ihlal edebilecek bir muameleye maruz kalabilecek olması nedeniyle bu hakların ihlali iddiaları açısından mağdur sıfatının bulunduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

60. Nitekim başvurucu hakkında, Anayasa Mahkemesinin verdiği tedbir kararı sonrasında, başvurucunun idari gözetim kararına itiraz başvurusunda İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, 31/12/2014 tarihli kararıyla başvurucunun idari gözetim altında bulunma hâlinin sonlandırılmasına ve sınır dışı işlemleri derhâl yapılamıyorsa salıverilmesine karar vermiş ve bu karar doğrultusunda başvurucu, 15 günde bir imzaya gelmesi tebellüğ ettirilerek 6/1/2014 tarihinde salıverilmiştir.

61. Açıklanan nedenlerle başvurucunun sınır dışı etme işlemi nedeniyle yaşam hakkı ile işkence ve eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarının, mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutulduğu Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 40. Maddelerinin İhlal Edildiği İddiaları

62. Başvurucu, sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altında tutulduğu Kumkapı GGM’de maddi ve manevi bütünlüğünü ihlal edecek biçimde, insan onuruna yakışmayan koşullar altında tutulduğunu, içinde bulunduğu koşullar açısından etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 17. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

63. Bakanlık görüşünde, ulusal hukukumuzdaki başvuru yollarının AİHM’in aradığı standartları taşımaması nedeniyle kanun değişikliği yapılarak 6458 sayılı Kanun’un kabul edildiği, anılan Kanun’un 11/4/2013 tarihli ve 28615 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği ancak söz konusu kanun değişikliklerinin şikâyete konu hükümlerinin bir yıl sonra yürürlüğe gireceğinin de aynı Kanun’da belirtildiği; somut olayda başvurucunun, tutulduğu geri gönderme merkezindeki idari gözetimin sona erdirilmesi için 6458 sayılı Kanun kapsamında iki kez sulh ceza mahkemesine başvuru yaptığı, sınır dışı işleminin iptali için de idare mahkemesinde dava açtığı, başvurucunun sunduğu dilekçe içeriğinden, Kumkapı GGM’de kaldığı süredeki kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari merciye başvuru yapmadığının anlaşıldığı ifade edilmiştir.

64. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, Kumkapı GGM koşulları ile ilgili şikâyetleri için pratikte idareye başvurunun hiçbir faydası bulunmadığını, değişik tarihlerde farklı kişiler için Emniyet Müdürlüğüne yapılan müracaatlardan bir sonuç alınamadığını, kendisi için bu konuda yapılan yazılı ve şifahi başvuruların cevapsız kaldığını, kaldı ki kendisinin GGM’de rızası dışında tutulduğunu, söz konusu koşulların Anayasa’nın 17. maddesine aykırı olmasından kaynaklanan sorumluluğun kendisine yüklenemeyeceğini, örnek olarak diş rahatsızlığı için vermiş olduğu 30/10/2014 tarihli dilekçeye herhangi bir yanıt alamadığını maruz kaldığı koşullarla ilgili olarak mevzuatta düzenlenmiş etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını ileri sürmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

65. Başvurunun bu bölümünde ileri sürülen iddialar açısından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğine karar verebilmek için Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak esas yönünden incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülen başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 i. Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak Anayasa’nın 40. Maddesinde Düzenlenen Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiği İddiası

66. Başvurucu, Geri Gönderme Merkezinde maddi ve manevi bütünlüğünü ihlal edecek biçimde, insan onuruna yakışmayan koşullar altında tutulduğunu, bu konudaki şikâyetleri açısından başvurabileceği etkili bir idari ve yargısal başvuru yolunun bulunmadığını ileri sürmektedir.

67. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”

68. Sözleşme’nin “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”

69. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.

70. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).

71. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun hem teoride hem de uygulamada ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ananyev ve diğerleri/Rusya, B. No: 42525/07 ve 60800/08, 10/1/2012, § 96).

72. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutma yasağı olduğunda, Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve aynı zamanda tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânını sunan bir yol olması gerekmektedir. Aksi takdirde bu tür ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları kısmen/zımnen meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle somut olayda olduğu gibi "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" koşullarda tutulma şikâyetleri açısından ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette ki ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 98).

73. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 61).

74. Somut olaya bakıldığında başvurucunun ilk iki başvurusunu Kumkapı GGM’de bulunduğu sırada yaptığı, son başvurusunu ise Mahkeme kararı üzerine salıverildikten sonra yaptığı görülmektedir. Bu durumda başvurucu açısından kendisinin sahip olması gereken başvuru yolunun, hem hâlihazırda kötü olduğunu ileri sürdüğü GGM’nin koşullarını iyileştirme hem de bu koşullar nedeniyle uğradığı zararların tazminine imkân sağlar nitelikte olması gerekmektedir.

75. 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesinde, hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancının, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde idare mahkemesine başvurabileceği; öngörülen bu başvuru yolunda sınır dışı etme işlemine yönelik olarak idare mahkemesinin idari işlemlerin unsurları açısından yapacağı genel denetim dışında, hangi özel hususlar açısından bir inceleme yapacağının bu düzenlemede yer almadığı görülmektedir.

76. 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesinde; idari gözetimin devamında zaruret olup olmadığının ilgili valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirileceği, idari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetimin derhâl sonlandırılacağı; idari gözetim kararı, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirmelerin sonuçlarının gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edileceği; idari gözetim altına alınan kişi, yasal temsilcisi ya da avukatının idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine başvurabileceği, ayrıca idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvurabileceği kurala bağlanmıştır.

77. Bahsi geçen yasal düzenlemede, tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği görülmektedir. Yargısal bir başvuru yolu olarak öngörülen sulh ceza hâkimliklerine başvuru yolunun, idari gözetim kararının hukukiliğinin incelenmesine yönelik bir yol olduğu, somut olayda başvurucunun anılan hâkimliklere yaptığı başvurularda da sadece bu yönde bir değerlendirme yapıldığı, başvurucunun tutulma koşullarının kötülüğü açısından başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü iddialar yönünden bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

78. Somut olayda, Bakanlık tarafından Kumkapı GGM koşullarının iyileştirilmesine imkân sağlayan idari ve yargısal bir başvuru yolu bulunduğuna dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi sunulmamıştır. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucunun tutulma koşullarının iyileştirilmesi ve tutulmanın sonlandırılması yönündeki yazılı taleplerine karşılık verildiğine ilişkin bir bilgi de yer almamaktadır. Başvurucu ise diş tedavisi hizmetinden yararlanma konusunda idareye ilettiği yazılı ve sözlü talepleri ile ilgili olarak kendisine bir dönüş yapılmadığını, tutulu bulunan diğer kişiler açısından da durumun bu yönde olduğu hususunu Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunmuştur. Başvurucu ayrıca idari gözetimin devamında zaruret olup olmadığının ilgili valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirileceğini, devamında zaruret görülmeyen idari gözetimin derhâl sonlandırılacağını öngeren düzenlemenin pratikte uygulanmadığına örnek olarak Emniyet Müdürlüğüne, Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne ve Sulh Ceza Hâkimliğine bu konuda başvurularda bulunmasına (bkz. §§ 21-25) rağmen bir cevap alamadığını göstermiştir. Öte yandan yabancıların geri gönderme merkezlerinde tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi, bu tür koşulların hangi standartlara göre değerlendirileceğinin de açık olmadığı görülmektedir.

79. İHK raporunda bu konuda şu yönde tespitler bulunmaktadır: “…(Y)abancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.

80. Somut olaydakine benzer iddiaları içeren başvurular AİHM tarafından da inceleme konusu yapılmıştır. AİHM, bu konudaki kararlarında davalı devletin; tutulan bir göçmenin önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari karar ibraz etmediğini, niçin edemediğine ilişkin bir açıklamada da bulunmadığını ifade etmişitir (Yarashonen/Türkiye, § 63, Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).

81. Yapılan bu tespitler karşısında, sınır dışı etmek amacıyla gözetim altında tutulu bulunan başvurucu açısından teoride ve pratikte etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

82. Açıklanan nedenlerle somut olayın özel koşullarında, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin öngördüğü etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve bu hakkın ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

 ii. Kumkapı GGM’de Tutulma Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiği İddiaları

83. Başvurucu; Kumkapı GGM’nin çok kalabalık ve pis olduğunu, zaten sıkışık olan yatakhanelerde hiç yer olmadığı için on iki on üç kişi ile birlikte televizyon odasında kaldığını, burada yere serdikleri sünger üzerinde uyuduğunu, yemeklerin belli bir standardının olmadığını, ilk başta haftada bir kez havalandırmadan yararlanırken son dönemde hiç havalandırmaya çıkamadığını, Merkezde kalan kişilerin sorunlu ve hastalıklı kişiler olduğunu, kendisine zarar vermelerinden veya hastalanmaktan endişe duyduğunu, yeterli tedavi hizmeti verilmediğini, yapılan işlemlere ilişkin yargısal denetimin olmadığını, toplamda sekiz aydan fazla kaldığını, tüm bu koşulların gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu ve bu suretle Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir (bkz. § 17).

84. Bakanlık görüşünde bu bölümde ileri sürülen iddialarla ilgili, AİHM kararlarına göndermelerde bulunularak devlet tarafından tutulan kişilerin tutulduğu ortamın aşırı kalabalık olmasının; ısınma, sağlık, uyku, yemek, dinlenme ve dış dünyayla iletişime yönelik hizmetlerin yetersizliğinin insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye neden olabileceği, tutukluluk koşulları değerlendirilirken söz konusu koşulların kümülatif etkilerinin göz önüne alınması gerektiği, kötü muamele iddialarının uygun kanıtlarla desteklenmesi gerektiği, AİHM’in Kumkapı GGM’nin koşullarını birçok kez incelemeye konu ettiği, başvurucunun Kumkapı GGM’de tutulduğu koşullar hakkında Bakanlığa iletilen evrakın yeterince bilgi içermediği ayrıca Bakanlığın kendisine verilen süre içinde bu hususta yazışma yapılması yoluna gidemediği, açıklanan nedenlerle başvurucunun tutulduğu koşulların Sözleşme’nin 3. maddesi ve Anayasa’nın 17. maddesine aykırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesinde İçişleri Bakanlığının görüşünün dikkate alınmasının daha uygun olduğu değerlendirmelerine yer verilmiştir.

85. Kumkapı GGM’nin, başvurucunun kaldığı dönemdeki koşulları hakkında Bakanlık ve talep edilmesine karşın İçişleri Bakanlığı tarafından bir bilgi sunulmamıştır. Bununla birlikte yukarıda yer verilen İHK’nın Kasım 2014 tarihli raporunda (bkz. §§ 42, 43) başvurucunun kaldığı döneme denk gelecek şekilde Kumkapı GGM’nin kapasitesi ve kalan kişi sayısı, bu Merkezde kalanlara uygulanan havalandırma rejimi, yine bu merkezde kalanlara sunulan temizlik, sağlık ve gıda temini vb. hizmetlere ilişkin oldukça ayrıntılı bilginin yer aldığı görülmektedir. Anılan raporda, rapora esas ziyareti gerçekleştiren ve raporu hazırlayan heyetin İHK üyeleri ve uzmanlarının yanı sıra konu ile ilgili akademisyen, sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve avukatlardan oluştuğu, ziyaret sırasında Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yetkilisi ve Merkez Müdürü’nün yanı sıra Merkezde tutulanlarla yalnız görüşmeler yapıldığı, Merkezin genel şartları ve hizmetleri hakkında bilgi alındığı, Merkezde bulunan erkek ve kadın koğuşları başta olmak üzere Merkez ünitelerinin gezildiği ve incelendiği ifade edilmiştir.

86. Anayasa Mahkemesi açısından, bu bölümde incelenecek iddialara ilişkin olarak başvurucunun ileri sürdüğü hususlar ile yukarıda değinilen rapordan elde edilen bulgu ve ulaşılan sonuçlar arasında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte başvurucunun Kumkapı GGM’de kaldığı koşulların değerlendirilmesine imkân sağlayacak düzeyde yeterli maddi ve kanıtlayıcı unsurun bulunduğu değerlendirilmiştir.

 Genel İlkeler

87. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

88. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde, kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin, bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

89. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

90. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin "işkence" olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen "eziyet" ve "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

91. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada "eziyet"ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte, küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

92. Yukarıda değinildiği üzere (bkz. § 89), bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

93. Somut olayda olduğu gibi bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Sözleşmenin 3. ve Anayasa’nın 17. maddeleri kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşiğin değerlendirilmesi ise koşullarla ilgili tüm verilerin, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kafkaris/Kıbrıs, B. No: 21906/04, 12/2/2008, § 95, Yarashonen/Türkiye, § 71)

94. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi; diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde, onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).

95. Bir ceza veya muamelenin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddeleri anlamında “aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında, söz konusu tedbirin ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir amacın olmaması, kesin olarak bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini devre dışı bırakmamakla birlikte bir ceza veya muamelenin “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).

96. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulu bulunan kişilere düşen yaşama alanının kısıtlı olması ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken bir kriterdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 72). Başvurucunun da Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının gayriinsanî ve onur kırıcı olduğunu ileri sürerken GGM’nin aşırı kalabalık olduğunu, yatakhanede kalamadığını, bunun yerine televizyon odasında uyumayı tercih ettiğini, bu nedenle psikolojisinin ve sağlığının bozulduğunu ifade ettiği görülmektedir.

97. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen 4 m2 alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına 3 mden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına tutulma koşullarının 3. maddenin ihlali sonucunu doğurmasına neden olacağına karar vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, § 45; Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan, AİHM tutulu bulunan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 150).

98. Tutulma koşullarının 17. maddeye uygunluğunun değerlendirilmesinde, kişi başına düşen alan hesabının yanı sıra, tutulu bulunan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulu bulunan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 73). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 39), kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde, bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği; bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ile orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlamasının önemli olduğu; cezaevi ortamı izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi gerektiği; programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz imkânına, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği; bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara -ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil- her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarından koruyacak biçimde düzenlenmiş olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır.

99. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar (bkz. §§ 96-98) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte burada yer verilen standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından ayrı olarak incelenmesi gerekmektedir.

İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

100. Başvuru dosyasında, başvurucunun Kumkapı GGM’de kaldığı dönemde, Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de tutulu bulunan kişilere düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucunun hangi odada kaç kişi ile birlikte kaldığına ilişkin de net bir bilgi ne başvurucu tarafından ne de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri Bakanlığı ve Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının, Merkezde tutulu bulunan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

101. İHK’nın raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin toplam kapasitesi 300 kişilik olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere hergün otuz kırk kişi Merkezden ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK raporunda görüşleri kayda geçirilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ila 500 kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve hergün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında başvurucunun kaldığı dönem boyunca Merkezde asgari 350-380 kişinin kaldığı bilgisi yaklaşık bir değer olarak kabul edilebilir. Başvurucunun “yatakhanelerde yer olmadığı için 12-13 kişi televizyon odasında kalıyoruz” şeklinde ileri sürdüğü hususun, Raporda yer aldığı şekliyle “64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu … ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı”nın görüldüğü bilgisi ile teyit edilmekte olduğu ve Merkezde, kapasite olarak esas alınan 300’ün üzerinde, asgari yaklaşık 350 kişinin kaldığı sonucuna ulaşılabileceği kabul edilmiştir.

102. Merkezde tutulu bulunan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin tespitine geçilerek Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan rapor ve görüşler (bkz. §§ 42-45) incelendiğinde başvurucunun kaldığı dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişilik olduğunun kabul edildiği, tutulu bulunan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK’nın raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler (bkz. §§ 42-45) birlikte değerlendirildiğinde kadın erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 m2 olduğu ve bu alanın genişliğinin -yine başvurucunun kaldığı dönem dâhil olmak üzere- son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.

103. Bu durumda Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık azami 3 m2 olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

104. Bu tür merkezlerde, kişilere tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur olarak dikkate alınabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 78).

105. Bu çerçevede başvurucunun yaşadığı koşullar incelendiğinde, İHK Raporunda ifade edildiğine göre Merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bir grup insanla birlikte başvurucunun bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattığı bilgisi yer almaktadır. Bu durumda Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerde yer olmadığından kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan sakinlerin Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın bulunmadığı anlaşılmaktadır.

106. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ek olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında, tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir.

107. İHK’nın raporunda yer verildiğine göre Merkez Müdürü; gözetim altındaki kişilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan etmiştir (bkz. § 43). Bu konuda başvurucu, ilk günlerde haftada bir kez havalandırmadan yararlandırılırken son dönemde hiç havalandırmaya çıkarılmadığını (bkz. § 83) ifade etmektedir. Raporda görüşleri alınan tutulu bazı kişiler de başvurucunun ifadelerini teyit eder nitelikte, kendilerine hava alma imkânı verilmediğini hatta içlerinde bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadıklarını, bazı kişilere ise 3-4 ay boyunca bu imkânın sadece iki defa verildiğini ifade ettiği görülmektedir.

108. Merkez yetkililerince “sağlanmaya çalışıldığı” söylenen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu görülmektedir. Dahası Merkez yetkililerinin de bahçeyi araç otoparkı olarak kullanmaları, güvenlik açısından sıkıntılı bulunması ve kış koşulları nedeniyle gözetim altındaki kişileri havalandırma imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmelerinin (bkz. § 43) de açıkça ortaya koyduğu üzere, Merkezde tutulu bulunan kişilere fiilen sağlanan açık havadan yararlanma imkânının, CPT standartlarında ortaya konulan asgari düzeyin oldukça altında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Tutuklu veya mahkûm olmayan bu kişilerin açık havadan yararlanma koşullarının CPT standartlarının altında olmasının kabul edilebilir bir düzey olmadığı açıktır.

109. Bu bölümde yapılan tespitler bir arada değerlendirildiğinde, kişi başına 3 metrekarenin altında bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde, Merkezin aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucunun Merkezde kaldığı dönemde maruz kaldığı koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içinde kalma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi, başvurucuya sağlanan açık havadan yararlanma imkânının çok sınırlı olmasının, başvurucunun Merkezde sahip olduğu koşulları kendisi açısından daha da zorlaştırdığı ve başvurucunun bu koşullarda sekiz ayın üzerinde bir süre idari gözetim altında tutulmasının, Anayasa’nın 17. maddesi açısından açık bir ihlal doğurduğu sonucuna ulaşılmıştır.

110. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar, başvurucunun Kumkapı GGM’de maruz kaldığı muamelenin, bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan, başvurucunun bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdüğü; Merkezin temizliği, sağlık hizmetlerinin ve gıda temininin yetersizliği ve dış dünya ile iletişim sorunları konusunda 17. madde açısından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

111. Açıklanan nedenlerle somut olayın özel koşullarında, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. İdari Gözetim Altına Alınması ve Buna İtiraz Edebileceği Etkili Bir Yolun Bulunmaması Nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 40. Maddelerinin İhlal Edildiği İddiaları

112. Başvurucu, Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturma kapsamında gözaltına alındığını, ifadesinin alınarak serbest bırakılması talimatının verilmesine rağmen Emniyet Müdürlüğünün kendisini serbest bırakmayarak Kumkapı GGM’ye sevk edip idari gözetim altına aldığını, gözaltına alınmasına ya da tutuklanmasına ilişkin adli bir karar olmadığı hâlde sekiz aydan fazla bir süre özgürlüğünün kısıtlanması ve ilk iki başvuru tarihi itibarıyla hâlen “idari gözetim” altında tutulmasının hukuki ve kanuni bir gerekçesi olmadığını, 6458 sayılı Kanun’da, sulh ceza hâkimine başvuru imkânı ve Valilikçe aylık düzenli olarak durum değerlendirmesi (idari gözetim durumunu gözden geçirme) yönünde düzenlemeler yer almış ise de pratikte bu müesseselerin kendisi için tam olarak uygulanmadığını, müracaat ettiği sulh ceza hâkimlerinin, idari gözetim kararının gerekçeleri hakkında esaslı bir değerlendirme yapmadan itirazlarını reddettiğini, soyut iddialarla ve sırf idarenin güvenlikçi endişeleriyle yapılan işlemi (özgürlük kısıtlamasını) anılan hâkimlerin hukuka uygun bulduğunu, bu suretle Anayasa’nın 19. maddesinin birinci, dördüncü, altıncı, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu fıkraları ile 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

113. Bakanlık görüşünde, bu bölümdeki iddialar açısından ilk olarak, AİHM’in, Geri Gönderme Merkezinde tutmayı, Sözleşme’nin 5. maddesi anlamında özgürlüğünden mahrum bırakma olarak değerlendirdiğini, bir tutmanın Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası anlamında hukuki sayılabilmesi için anılan fıkranın (a) ila (f) bentlerinde sayılan istisnalardan birini karşılaması gerektiğini, tutmanın bu anlamda hukuki olduğu anlaşıldıktan sonra Sözleşme’nin, “kanunda düzenlenmiş bir prosedürün” izlenip izlenmediği dâhil olmak üzere esas ve usul kurallarına uyma yükümlülüğünü ulusal hukuka bıraktığını, bu konuda keyfîliğin önlenmesi için özgürlüğün kısıtlanmasını düzenleyen ulusal yasaların tamamıyla erişilebilir, açık, net ve uygulamasının öngörülebilir olması gerektiğini, özgürlükten yoksun bırakma hâlinin, ulusal hukuka uygun olmanın yanı sıra kişiyi her türlü keyfî uygulamadan da uzak tutacak nitelikte olması gerektiğini kabul ettiği ifade edilmiştir.

114. Bakanlık görüşünün devamında, bu konudaki yasal boşluğun doldurulması amacıyla kabul edilen 6458 sayılı Kanun’da yabancıların sınır dışı etme işlemleri öncesi tutulmalarına ilişkin ayrıntılı düzenlemenin bulunduğu, başvurucunun bu Kanun’a istinaden idari gözetim altında tutulduğu, idari gözetim kararlarına karşı sulh ceza hâkimliğine iki kez başvuruda bulunulduğu, daha önce değinildiği üzere, iç savaştan kaçan Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşlarının geçici koruma altına alındığı, bu kişilerin sınır dışı edilemeyeceği, 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesi uyarınca ancak haklarında sınır dışı etme kararı alınan yabancıların idari gözetim altına alınabileceği, bu itibarla yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ile temel ilkeler ışığında başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının değerlendirilmesinde, başvurucunun hukuki durumunun tespit edilerek idari gözetim altına alınabilecek kişilerden olup olmadığının Mahkemece takdir edilmesinin uygun olacağının değerlendirildiği ifade edilmiştir.

115. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında hürriyeti kısıtlanan kişiler için güvence altına alınan bir yargı merciine etkili başvuru hakkı, Anayasa’nın 40. maddesinin “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri her ne suretle olursa olsun ihlal edilen herkes” açısından güvence altına alınan yetkili bir makama geciktirilmeden başvurma hakkının özel (lex specialis) bir hâlini ifade etmekte olup somut olayda 40. madde açısından ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

116. Başvurucunun, sınır dışı edilmek üzere Kumkapı GGM’de idari gözetim altında tutulmasının kanuni bir dayanağının olmadığı, hakkındaki işlemlerin ve gerekçelerinin usulüne uygun olarak kendisine bildirilmediği ve buna itiraz edebileceği etkili bir yolun bulunmadığı yönündeki iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyetler için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu bölümüne ilişkin kabul edilebilirlik kararı verilerek esasının incelenmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 i. İdari Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki Olmadığı İddiası

117. Başvurucu, sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altına alındığını fakat “idari gözetim” altında tutulmasının hukuki ve kanuni bir gerekçesinin olmadığını; 6458 sayılı Kanun’da, sulh ceza hâkimine başvuru imkânı verilmiş ve Valilikçe aylık düzenli durum değerlendirmesi yapılmasına ilişkin (idari gözetim durumunu gözden geçirme) düzenleme yapılmış ise de pratikte bu müesseselerin kendisi için tam olarak uygulanmadığını ileri sürmüştür.

118. Bakanlık görüşünde, idari gözetim tedbiri ile ilgili olarak AİHM tarafından verilen değişik tarihli kararlara atıfta bulunularak anılan başvuruların Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı eski beyanlarını tekrar etmiş ve yeni bir beyanda bulunmamıştır.

119. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci, ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkraları şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

….

Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

120. Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi, (2) numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkrası ve (5) numaralı fıkrası şöyledir:

 “1. Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

f)Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.

2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.

4. Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”

121. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, § 43).

122. Aynı maddenin sekizinci fıkrasında ise “Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir” denilmek suretiyle hürriyetin kısıtlanmasına karşı yetkili bir yargı merciine başvurulması hakkına yer verilmiştir. Diğer taraftan Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu belirtilerek bu özgürlüğün kısıtlanması hâlinde kısıtlamanın hukuka uygunluğunu değerlendirecek ve hukuki değil ise salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkına sahip olduğu düzenlemelerine yer verilmiştir.

123. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda, bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden ve mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 164; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 129).

124. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi; koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması, küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usulî hakların ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıda Boudra, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 129; A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 164).

125. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usule dair güvenceleri açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia, § 135).

126. Bakanlık görüşünde de ortaya konulduğu üzere, bu konuda çıkarılan 6458 sayılı Kanun’da, hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan “kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar” hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınacağı, geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresinin altı ayı geçemeyeceği; idari gözetimin devamında zaruret olup olmadığının, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirileceği, gerek görüldüğünde değerlendirme için otuz günlük sürenin beklenilmeyeceği, idari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetimin derhâl sonlandırılacağı; bu yabancılara, belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülüklerin getirilebileceği; idari gözetim kararının, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirme sonuçlarının gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edileceği; idari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatının idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine başvurabileceği, sulh ceza hâkiminin incelemeyi beş gün içinde sonuçlandıracağı, yeniden sulh ceza hâkimine başvurulabileceği kurala bağlanmıştır.

127. Anılan Kanun’da öngörülen yasal düzenlemenin sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi kapsamında riayet edilecek ve ortaya çıkabilecek keyfîliklere engel olabilecek nitelikte bir usulü, açık bir şekilde ortaya koyduğu görülmektedir. Kanun’da öngörülen bu usulün gerekli özen içerisinde somut olayda yürütülüp yürütülmediğinin incelenmesi gerekmektedir.

128. Başvuru formu ve eki belgelere bakıldığında başvurucu, 25/4/2014 tarihinde İstanbul Zeytinburnu’nda polis tarafından yakalanmış, gözaltına alınmış, aynı gün saat 24.00’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine ifadesi alınarak salıverilmesine karar verilmiş ve bu yönde tutanak tanzim edilmiştir. Ancak yine tutanağa bağlandığı üzere başvurucunun 26/4/2014 tarihinde saat 02.15’te, Sınırdışı İşlemleri ve Geri Gönderme Merkezi Büro Amirliğince “eksik evraklar takip edilen ilk iş gününde tamamlanarak … teslim edilmek koşulu” ile Kumkapı GGM’ye teslim edilmiş olduğu görülmektedir. Başvurucu hakkında, 28/4/2014 tarihinde Emniyet Müdürlüğünün talebi ve Valilik kararıyla 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesi uyarınca “kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturan” kişilerden olduğu gerekçesi ile sınır dışı etme kararı ve anılan Kanun’un 57. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca idari gözetim kararı alınmıştır. Başvurucu 19/6/2014 tarihinde idari gözetimin kaldırılması talebiyle Sulh Ceza Mahkemesine, 27/6/2014 tarihinde de İdare Mahkemesine sınır dışı etme işleminin iptali talebiyle başvuruda bulunmuştur.

129. Bu noktaya kadar yürütülen işlemler değerlendirildiğinde, başvurucunun ilk olarak yakalanma ve gözaltına alınma gerekçesinin Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma olduğu, aynı gün hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından salıverilmesi kararı verilmesine rağmen başvurucunun Kumkapı GGM’ye teslim edildiği, iki gün sonra 28/4/2014 tarihinde İstanbul Valiliğince hakkında verilen sınır dışı etme kararına bağlı olarak idari gözetim kararı verildiği görülmektedir. Bu durumda, başvurucunun salıverildiği tarih olan 25/4/2014 saat 24.00 ile hakkında idari gözetim kararının alındığı, -saati belli olmayan- 28/4/2014 tarihi arasında Kumkapı GGM’de tutulu bulunmasına dayanak yargısal veya idari bir karar bulunmadığı görülmektedir.

130. Başvurucu hakkında 28/4/2014 tarihinde verilen sınır dışı etme işlemine bağlı idari gözetim kararından, başvurucunun 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesinde yer verilen “kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturan” bir kişi olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda yer verildiği gibi sınır dışı etme işleminin yürütülmesi sürecinde, bir kişi hakkında idari gözetim altına alma tedbirinin uygulanabilmesi için mutlaka ilgili kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi bir gerekçeye ihtiyaç bulunmamaktadır (bkz. § 123). Dolayısıyla başvurucunun ileri sürdüğü gibi Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun salıverilmesi talimatı vermesi ya da Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturması sonucunda başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi, başvurucunun kişi hürriyetinden mahrumiyetini otomatik olarak hukuka aykırı hâle getirmez. Bu çerçevede somut olaydaki gibi idarenin, bir sınır dışı etme işleminin icrası sürecinde olması kaydıyla sahip olduğu bilgiler ve ilgili kişi hakkında yürütülen yargısal soruşturmalara dayanarak (bir ceza soruşturması sürecinde tutuklama işlemi için gerekli olanlara göre daha hafif sayılabilecek) kamu düzeni, kamu güvenliği veya sağlığı açısından risk oluşturması veya kaçma riskinin bulunması gibi gerekçelerle ilgili kişiler hakkında idari gözetim kararı verebilmesi mümkündür. Ancak hukuka uygun olarak verilmiş bir idari gözetim kararının, idareye sınırsız bir şekilde bu tedbiri uygulamaya devam edebilmesi olanağı tanıdığı da söylenemez. İdari gözetim kararının uygulanması aşamasında da bir kanuni düzenlemede açık bir şekilde ortaya konulmuş ve idari gözetim tedbirinin “gerekli özen” kriterine uygun bir biçimde uygulanıp uygulanmadığını denetlemeye imkân veren usule dair güvencelerin bu durumdaki kişiler hakkında keyfîlikten uzak bir şekilde işletilmesi zorunludur.

131. Somut olay, 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesinde idari gözetim altına alma süreci için öngörülen usule dair güvenceler açısından değerlendirildiğinde, başvurucuya hangi nedenle Kumkapı GGM’de tutulduğuna ilişkin bir bildirim yapılmadığı, idari gözetim kararının devamını gerektiren koşulların Valilik tarafından aylık olarak incelenmediği, bu konuda bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı hususunun belirsiz olduğu, değerlendirme yapılmış ise bu konuda başvurucuya veya vekiline bir bildirimde bulunulmadığı, başvurucunun toplam 8 ay 10 gün idari gözetim altında tutulması sonucunda idari gözetim kararında kanuni sınır olarak öngörülen 6 aylık sürenin aşıldığı ve 6 aylık sürenin hangi gerekçeyle uzatıldığının da başvurucuya bildirilmediği tespit edilmiştir.

132. Somut olay, idari gözetim kararlarına karşı öngörülen sulh ceza hâkimine başvuru yolu açısından incelendiğinde ise başvurucunun sulh ceza hâkimine yaptığı başvurularda, başvuru tarihindeki duruma bağlı olarak Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının ifadesinin alınmasından sonra salıverilmesi talimatına rağmen gerekçesi bildirilmeden 25/4/2014 tarihinde Kumkapı GGM’de idari gözetim altına alındığını; Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, uluslararası koruma başvurusunda bulunduğunu ve kendisinin geçici koruma altında olduğunu, dolayısıyla sınır dışı edilmesinin ve idari gözetim altında tutulmasının mümkün olmadığını; 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesinde yer alan usule dair güvencelerden yararlandırılmadığını; Kumkapı GGM’de maruz kaldığı tutulma koşullarının bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, eziyet görmesine ve aşağılanmasına yol açtığını ve son iki başvurusunda da 6 aylık idari gözetim süresinin aşıldığından bahisle idari gözetim kararının kaldırılmasına ve derhâl salıverilmesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürdüğü görülmektedir.

133. Sulh ceza hâkimlerinin, başvurucunun başvuruları üzerine verdikleri kesin nitelikteki kararlarında, dava dosyası kapsamında Yabancılar Şube Müdürlüğünden başvurucu hakkında aldıkları bilgileri esas alarak özetle başvurucu hakkında “terör örgütüne üye olma” suçundan işlem yapıldığı, 28/4/2014 tarihinde hakkında 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesinin (d) bendi uyarınca idari gözetim kararı alındığı ve bu işlemde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından bahisle başvuruları reddettikleri görülmektedir. Verilen bu kararlarda, idari gözetim kararının temel dayanağı olan sınır dışı etme işleminin uygulanabilirliği açısından önem arz eden ve bu tedbirin devamı açısından belirleyici nitelikte olan başvurucunun uluslararası koruma başvurusu ve geçici koruma statüsüne ilişkin iddiaları ile 6458 sayılı Kanun’da hakkında idari gözetim kararı verilen kişilere sağlanan usule dair güvencelere aykırılıklara ilişkin iddiaları hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın karar verildiği görülmektedir.

134. Buna göre özet olarak sınır dışı etme amacıyla kişinin tutulmasına karar vermeye, tutulma süresini uzatmaya ve böyle bir tutulma için bir süre belirlemeye ilişkin usulün açık bir şekilde 6458 sayılı Kanun’da yer aldığı; idari gözetim kararının iki günü aşan bir süre sonrasında alınması hususu hariç olmak üzere başvurucunun da bu düzenlemede yer verilen gerekçeye ve usule uygun olarak sınır dışı etme işleminin yürütülmesi kapsamında idari gözetim altına alındığı görülmektedir. Ancak sınır dışı etme işleminin yürütülebilmesi açısından belirleyici ve başvurucunun daha önceki bir tarihte salıverilmesini ve hakkında 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesinde öngörülen diğer tedbirlerin uygulanmasını gerektirebilecek nitelikteki hukuki durumundaki değişikliklerin (uluslararası koruma başvurusunda bulunması ve geçici koruma kapsamına alınması) ve dolayısıyla ilk kez idari gözetim tedbiri uygulanmasına gerekçe olarak gösterilen hususun bu tedbirin devamına karar verilmesi açısından yeterli olup olmadığının, idari gözetim kararı alan ve aylık olarak bu kararı gözden geçirmesi öngörülen İdare ve bu kararı ilgilinin başvurusu üzerine denetleyen sulh ceza hâkimleri tarafından dikkate alınmadığı, dolayısıyla sınır dışı etme sürecinde uygulanan idari gözetim işleminin “gerekli özen” içinde yürütüldüğünden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle somut olayda kişi özgürlüğünden mahrumiyetin keyfîliklere karşı korunduğundan ve buna bağlı olarak “hukuki” olduğundan söz edilemez.

135. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bu bölümdeki şikâyetleri açısından Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 ii. İdari Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediği İddiası

136. Başvurucu, Kumkapı GGM’ye gönderildiğinde hangi nedenle tutulduğunun kendisine bildirilmediğini ifade etmiştir. Bakanlık görüşünde, bu konuda bir açıklama yer almamaktadır.

137. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların herhâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak “derhâl” bildirileceği kurala bağlanmıştır.

138. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik olmayan basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 136).

139. Bu doğrultuda 6458 sayılı Kanun’un 57. maddesinde, idari gözetim kararı, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan Valilik değerlendirmelerinin sonuçlarının gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edileceği, idari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatının, bu kararlara karşı sulh ceza hâkimine başvurabileceği kurala bağlanmıştır (bkz. § 76).

140. Başvuru konusu olayda 25/6/2014 tarihli avukat görüşme tutanağında başvurucunun “Zeytinburnu’nda yolda yürürken göz altına alındığını, polislerce sorgulandığını, sonra da Yabancılar Şube’ye teslim edildiğini, iki aydır Kumkapı’da tutulduğunu ama niçin tutulduğunu bilmediğini”, buna ek olarak, “Polisler beni göz altına aldıklarında seni iki saat sorguya çekip sonra serbest bırakacağız dediler ama iki ay oldu bırakmadılar. Başımda 7-8 polis vardı(,) bana anlamadığım kağıtlar imzalattılar.” şeklinde bir ifadede bulunduğunun kayda alınmış olduğu görülmektedir.

141. Başvurucu, İdare Mahkemesine sunduğu 27/6/2014 tarihli dava dilekçesinde, kendisi hakkında sınır dışı etme kararı verilmiş olduğunu, avukatının 23/6/2014 tarihinde dosyasında yer alan evrakın fotokopisini talep ettiğinde öğrendiğini, anılan kararın kendisine ve avukatına tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.

142. Başvuru dosyasında yer alan Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine başvurucunun ifadesi alınarak salıverilmesine ilişkin tutanakta ve başvurucunun Sınırdışı İşlemleri ve Geri Gönderme Merkezi Büro Amirliğince 26/4/2014 tarihinde saat 02.15’te teslim alındığına ilişkin tutanakta bu doğrultuda bir bilgi yer almamaktadır. Sınır dışı edilmesine ve idari gözetim altına alınmasına ilişkin kararın 28/4/2014 tarihli olduğu da dikkate alındığında başvurucunun, Kumkapı GGM’ye teslimi aşamasında tutulmasına ilişkin hukuki ve maddi gerekçelerin bildirilmesinin de mümkün olmadığı görülmektedir.

143. Başvurucu; -avukatının kimlik ve adres bilgileri kendisi hakkında tutulan Valilik dosyasında yer almasına rağmen- aylık olarak idari gözetimin devamında zaruret olup olmadığı konusunda yapılan değerlendirmelerin de kendisine bildirilmediğini, bu nedenle hangi gerekçeyle tutulma hâlinin devam ettirildiğini öğrenemediğini ayrıca azami 6 aylık sürenin dolması sonrasında hangi gerekçeyle kendisinin tutulma hâlinin uzatıldığını öğrenemediğini ileri sürmüştür.

144. Yukarıda yer verilen bilgilere göre başvurucunun 26/4/2014 tarihinde saat 02.15 itibarıyla Kumkapı GGM’de tutulmaya başlandığı, başvuru dosyası ekinde yer alan tutanak ve belgelerde başvurucuya bu konuda bir bildirim yapıldığını gösterir herhangi bir bilgi olmadığı, Bakanlık ve İçişleri Bakanlığınca başvuru dosyasına bu konuda bir bilgi sunulmadığı, dolayısıyla Kumkapı GGM’de tutulmasının gerekçelerinin başvurucuya bildirildiğini ortaya koyan bir bilginin bulunmadığı anlaşılmıştır.

145. Somut olayda, başvurucunun idari gözetim altına alınmasına ve bu tedbirin devam ettirilmesine ilişkin kararların ve kendisi hakkındaki bilgilerin zamanında kendisine bildirilmediği, dolayısıyla durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlama imkânının da zarar gördüğü sonucuna ulaşılmıştır.

146. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 iii. İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yolun Bulunmadığı İddiası

147. Başvurucu, 6458 sayılı Kanun’da, sulh ceza hâkimine başvuru imkânı tanınması ve Valilikçe aylık düzenli olarak durum değerlendirmesi yapılması şeklinde düzenleme yapılmış ise de pratikte bu müesseselerin kendisi için tam olarak uygulanmadığını, müracaat ettiği sulh ceza hâkimlerinin, idari gözetim kararının gerekçeleri hakkında esaslı bir değerlendirme yapmadan itirazlarını reddettiğini, soyut iddialarla ve sırf idarenin güvenlikçi endişeleriyle yapılan işlemi hukuka uygun bulduğunu, bu suretle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ve 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

148. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

149. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

150. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve AİHS’in 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve AİHS hükümleri esas olarak tutukluluğun veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine, bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya bu tedbirlerin uygulanmasına devam ettirilmesi kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).

151. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, başvuru konusu olay açısından bakıldığında, tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 64).

152. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi hâlde söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 139).

153. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere 6458 sayılı Kanun, açık bir şekilde sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi kapsamında riayet edilecek ve ortaya çıkabilecek keyfîliklere engel olabilecek nitelikte bir usulü öngörmüş olmakla birlikte bu başvuru yolunun uygulamada, sınır dışı etme sürecinde uygulanan idari gözetim işleminin “gerekli özen” içinde yürütülmesi açısından bir güvence oluşturacak şekilde işlemediği ve somut olaydaki başvuru yollarının, başvurucunun salıverilmesi sonucunu doğurabilecek gelişmelere ilişkin iddialarını etkili bir şekilde inceleme kapasitesine sahip olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

154. Öte yandan başvurucunun, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının gerekçeleri hakkında usulüne uygun şekilde bilgilendirilmediğine de karar verilmiştir (bkz. §§ 136-146). Başlı başına bu olgu da başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca tutulma işlemine itiraz etmesi hakkından yoksun kalmasına yol açacak niteliktedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 141). Başvurucu bu nedenle zamanında durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını isteme imkânından da mahrum kalmıştır.

155. Yukarıdaki iki paragrafta ortaya konulduğu üzere 6458 sayılı Kanun’da öngörülen ve başvurucunun hukuki durumunda yaşanan değişikliklere göre yeniden bir değerlendirme yapılarak kendisinin salıverilmesine karar verebilmesi beklenen başvuru yollarının somut olayda etkili bir şekilde işlemediği sonucuna ulaşılmıştır.

156. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının hukuka uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

157. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

158. Başvurucu, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmiş olması nedeniyle duyduğu manevi acı, ıstırap ve kederin bir nebze de olsa telafisi için 30.000 TL manevi, idari gözetim altında kaldığı dönemde uğradığı gelir kaybı ve zorunlu giderleri için 7.995,93 TL maddi tazminat ve yargılama giderleri kapsamında 2.318 TL ödenmesi talebinde bulunmuştur.

159. Başvuruda, başvurucunun tedbir talebi kabul edilerek sınır dışı edilmesine ilişkin işlemin fiilen uygulanmamasına; başvurucunun idari gözetim altında tutulması işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarında güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucunun yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

160. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak tazminat talebi ile zarar arasında illiyet bağı kurulamamıştır. Başvurucunun maddi tazminat talebinin reddedilmesi gerekir.

161. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine ve karar örneğinin İstanbul 1., 2. ve 4. Sulh Ceza Hakimlikleri ile İstanbul 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Başvurucunun,

1. Sınır dışı etme işlemi nedeniyle yaşam hakkı, işkence ve eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altında tutulduğu yerin koşulları nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 40. maddelerinin ihlal edildiği ve hukuksuz bir şekilde idari gözetim altına alınması ve buna itiraz edebileceği etkili bir yolun bulunmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Başvurucunun,

1. Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu iddiası yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddialarına karşı etkili başvuru yolunun bulunmadığı iddiası yönünden Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. İdari gözetim altında tutulmasının “hukuki” dayanağının bulunmadığı iddiası yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

4. İdari gözetim altında tutulma nedeninin usulüne uygun olarak bildirilmediği iddiası yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

5. İdari gözetim altında tutulması işlemine karşı başvurabileceği etkili bir yolun bulunmadığı iddiası yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince başvurucuya net 10.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

G. Kararın bir örneğinin İstanbul 1., 2. ve 4. Sulh Ceza Hakimlikleri ile İstanbul 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine

11/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.V. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1649)

 

Karar Tarihi: 20/1/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucular

:

A.V.

 

 

K.S.

 

 

M.D.

Vekili

:

Av. Abdulhalim YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; Başvuru; geri gönderme merkezinde yargısal bir karar olmaksızın yeterli güvenceler sağlanmadan kanuna aykırı olarak keyfî bir şekilde ve sağlıksız koşullarda 65 gün boyunca idari gözetim altında tutulma ve bu süre içinde serbest bırakılmayı sağlayacak etkili bir kanun yolunun bulunamaması nedenleriyle Anayasa’nın 17., 19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/2/2013 tarihinde Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/6/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 29/7/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 23/10/2013 başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 7/11/2013 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Birinci başvurucu A.V., ikinci başvurucu K.S. ve üçüncü başvurucu M.D. Çeçen kökenli Rusya Federasyonu vatandaşlarıdır.

9. Başvurucular, kendi iddialarına göre Çeçenistan’daki savaş ortamı ve devam eden silahlı çatışmadan dolayı siyasi ve dinî nedenlerle yaşamları tehlikeye gireceği korkusu ile ülkelerini terk ederek 2005 yılından bu yana iltica talebi ile göç ettikleri Türkiye’de yaşamaktadırlar.

10. Başvurucular, yasal olarak “ikamet tezkeresi” ile Türkiye’de ikamet etmekte iken İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince “Casusluk Faaliyetlerinde Bulunmak” suçu şüphesiyle 16/11/2012 tarihinde başlatılan operasyon neticesinde yakalanarak aynı tarihte göz altına alınmışlardır.

11. Birinci başvurucunun evinde yapılan aramada üç adet tabanca, telefon numaraları ihtiva eden isim listesi, hard disk, CD ve DVD’ler, bir miktar para, uyku tulumu, çadır ve bot türünden malzemeler bulunmuştur.

12. 16/11/2012 tarihinden 20/11/2012 tarihine kadar dört gün süreyle gözaltında tutulan ikinci ve üçüncü başvurucular, çıkarıldıkları Cumhuriyet savcılığı tarafından ifadeleri alındıktan sonra 20/11/2012 tarihinde serbest bırakılırken birinci başvurucu, İstanbul (TMK 10. Maddesi ile Görevli) Cumhuriyet Savcılığının 20/11/2012 tarihli ve 2012/2318 soruşturma sayılı yazısıyla “Ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma” suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul 2 No.lu Hâkimliğine (TMK 10. Maddesi ile Görevli) sevk edilmiştir.

13. Anılan Hâkimlikçe 20/11/2012 tarihinde birinci başvurucu hakkında “CMK 109/3-a maddesi uyarınca ‘yurtdışına çıkmamak’ ve aynı maddenin 3. fıkrasının ‘b’ bendi uyarınca 15 günde bir defa olmak kaydıyla mesai saatleri içerisinde Cuma günleri ikamet ettiği yer adli kontrol birimine düzenli olarak imza vermek adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına” karar verilmiş ve serbest bırakılmıştır.

14. Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme kararlarıyla serbest bırakılan başvurucular salıverilmeyerek 20/11/2012 tarihinde Kumkapı (İstanbul) Geri Gönderme Merkezinde (Kumkapı GGM/Merkez) idari gözetim altına alınmışlardır.

15. İçişleri Bakanlığının 22/1/2013 tarihli ve 1973-24044 sayılı yazısıyla Türkiye’ye giriş yasağı kararı saklı kalmak kaydıyla başvurucular hakkında 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında mülga Kanun’un 23. maddesine istinaden belge tanzim edilmesi talimatı verilmiştir. Başvurucular, bildirdikleri ikamet adresinde bulunmak koşuluyla 23/1/2013 tarihinde serbest bırakılmışlardır.

16. Başvurucular 20/11/2012 tarihinden 23/1/2013 tarihine kadar (65 gün) Kumkapı GGM’de idari gözetim altında tutulmuşlardır.

17. Başvurucular 22/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. Kumkapı GGM’nin Durumu

18. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesince (CPT) 2009 yılının Haziran ayında aralarında başvurucuların tutuldukları Kumkapı GGM’nin de bulunduğu Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009 tarihli raporunun (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

2007 yılının Mart ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek ve 200 kadın için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.

...

44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.

...

45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin; duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması, v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.

Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir (örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.

...

47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.

Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca, İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.

Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin ‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...

CPT bu zamana kadar atılan adımları memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını istemektedir.

...

51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin, hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.

…”

19. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM

Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012 tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme gerçekleştirmiştir.

İncelemeler sırasında illerin valileri, emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler, sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon çalışmalarına katkı sağlamışlardır.

V. İNCELEMELER

1. Genel Bilgi

Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan İncelemeler

c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi

ca) Geri Gönderme Merkezi Hakkında Bilgilendirme

Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;

- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde; ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.

- Geri gönderme merkezinin profiline bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.

- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı 100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.

- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme merkezi olarak kullanılmaktadır.

- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila 40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.

- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce karşılanmaktadır.

- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3 öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.

- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara oyuncak ve günlük süt verilmektedir.

- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü) havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.

- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde ibadethane de bulunmaktadır.

- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu, burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50 dilde hazırlanmıştır.

- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır. Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda barındırılmaktadır.

- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. …

- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde duruldu.

cb) Geri Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler

İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi. Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde olduğu görüldü.

Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.

Merkezde sığınmacıların hemen hemen her istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.

Merkezde her zaman bulunan bir sağlık görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.

İhtiyacı olanlara bedava verilecek kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının bulunduğu görüldü.

Merkezde barınanların boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar verildiği belirtildi.

Merkezde çocukların günün her anında istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.

Merkezde hem televizyon odası hem de yemek odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.

Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkanını engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor yapabildikleri gözlemlendi.

Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında konuşlandırıldığına şahit olundu.

VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile ilgili olarak;

1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış olacaktır.

3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır. Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.

4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.

5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür. Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması, çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.

- Genel olarak;

1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği belirtilmektedir.

2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.

4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı, iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması gerekmektedir.

5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine, avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.

6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

7- Ülkemizde uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu bir uluslar arası koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.

…”

20. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu” yayımlanmıştır. Rapora esas ziyaret tarihi 2/5/2014’tür. Raporda, Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde kalanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Anılan Raporda yer alan bazı bilgiler şöyledir:

“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:

13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.

- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.

- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.

- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.

- Haftada bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.

- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.

- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.

- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.

B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER

14. İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.

C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER

1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması

16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat 17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını ifade etmiştir.

17. İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.

21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...

23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’ iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.

24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.

2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması

29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.

30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.

31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır. Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari 7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]

77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.

…”

21. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Yarashonen/Türkiye (B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§ 18, 19) kararında şöyle özetlenmiştir:

“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.

19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere, diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”

22. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan rapordan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM Raporu’nun ilgili kısımları şöyledir:

“30. Birleşmiş Milletler (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra (inter alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:

‘42. Özel Raportör ziyareti esnasında göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.

...

52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koymaktadır.

54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’

…”

23. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli ve 12058 sayılı yazısının ilgili kısımları şöyledir:

“… Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nin 1. ve 2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak üzere 3 kattan oluştuğu ve toplamda 250 kişinin barınabildiği, ancak zorunlu durumlarda kapasitenin 300 kişiyi barındırabilecek durumda olduğu, 1. kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58, ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 1. kat misafirhanesinde 44, 2. kat misafirhanesinde 76, 3. kat misafirhanesinde ise 70 adet çiftli ranzanın bulunduğu,

Ayrıca Geri Gönderme Merkezinde hava şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine çıkartılarak temiz havadan faydalanmalarının sağlandığı, başvuranların da tutulduğu süre içerisinde hava almasına imkan verildiği, çocukların ise oyun parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu, merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah, öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri, şahısların özel ihtiyaçlarını buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç öğün yemek verildiği, çocuklar için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin özel bir temizlik firması aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde kalan şahısların hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve günlük şikâyet durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman kaybedilmeden yapıldığı, ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nden gelen doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin yapıldığı, gerek görülmesi durumunda bir üst sağlık kuruluşuna sevklerinin yapıldığı, 1. derece yakını olan ziyaretçilerle görüşmelerin yaptırıldığı anlaşılmıştır.”

24. Emniyet Genel Müdürlüğünün belirtilen yazısı ekinde sunulan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısının ilgili kısımları şöyledir:

“… [Ş]ahısların tutulduğu … 20.11.2012-23.01.2013 tarihleri arasındaki defter kayıtları incelendiğinde ortalama rakamın 310-350 [kişi] olduğu … anlaşılmıştır.”

C. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

25. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 4. maddesi şöyledir:

“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri çevrilirler.

Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna kadar, icabederse, en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.

Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.

Umumiyetle mültecilerin ve iskan hakkındaki mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların, pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına bağlıdır.”

26. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:

“1. Serseriler ve dilenciler;

2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden istisna edilebilirler);

3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;

4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;

5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;

6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar;

7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”

27. 5683 sayılı mülga Kanun’un 17. maddesi şöyledir:

“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”

28. 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesi şöyledir:

“Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”

29. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilip 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K. Yön/3.mad)

Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.

 İçişleri Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere devredebilir.

 Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.

 Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri Bakanlığı’nca gösterilecek bir yerde serbest ikamet edebilir.

 Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı 15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.

 İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak belirlenebilir.

 Karara itiraz eden yabancının bu konudaki ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai karar yabancıya tebliğ edilir.

 İtirazları nihai olarak reddedilenlerin durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde de ikamet izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılırlar.”

2. Uluslararası Hukuk

30. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010) ilgili kısımları şöyledir:

“48. Açık havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.

29. CPT’nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. …

Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.

79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar … tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır.”

31. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

32. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

 “Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”

33. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:

“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak

...

(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

35. Başvurucular, vatandaşı oldukları Rusya Federasyonu Çeçenistan Cumhuriyeti’ndeki silahlı çatışma ortamı nedeniyle 2005 yılında iltica talebi ile Türkiye’ye geldikten sonra 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında yaşamlarının tehlike altında olduğu ülkelerine sınır dışı edilme korkusu altında ve herhangi bir yargısal merciinin kararı olmadan 65 gün boyunca Kumkapı GGM’de gözetim altında tutulduklarını, söz konusu merkezin dış dünyadan yalıtılmış, giriş çıkışları sürekli kontrol edilen yüksek güvenlikli bir merkez olduğunu ve aynı zamanda yaşam koşullarının sağlıksız, gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, anılan Merkezde tutulmaları sonucunda ruhsal ve fizyolojik yönden sağlık durumlarının bozulduğunu, bu nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

36. Başvurucular ayrıca keyfî ve hukuk dışı gerekçelerle 65 gün boyunca gözaltında tutulmalarının yabancı olmalarından kaynaklandığını ve Türk hukukunda yabancılara ilişkin idari gözetim işlemlerinin yasal dayanağının ve yargısal denetiminin bulunmadığını, niçin tutuldukları konusunda bilgilendirilmediklerini ve yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir tutma kararı olmadan özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu, gözetim altında tutulmaya başladıktan sonra derhâl bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili bir merci önüne çıkarılmadıklarını, ayrıca kendilerine uygulanan özgürlük kısıtlamasının “gözaltı” ve “tutuklama” sayılmaması nedeniyle tazminat talep edilmesinin de mümkün olmadığını, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

37. Başvurucular son olarak Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî koşullarda, uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, bu konuda başvuracakları etkili bir kanun yolu bulunmadığını, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

38. Nihayet başvurucular; kimliklerinin gizli tutulmasını, adli yardımdan yararlandırılmalarını ve maruz kaldıklarını iddia ettikleri hak ihlalleri sonucunda uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle kendilerine hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

40. Başvurucuların, sınır dışı tehdidi altında GGM’de tutulduklarına ve GGM’nin tutma koşullarının elverişsizliğine ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

41. Başvurucular; Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî koşullarda, uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.

42. Başvurucuların geri gönderme merkezinde tutulmalarının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilmeleri ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi konularına ilişkin şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan güvenceler kapsamında incelenmesi gerekir.

1. Adli Yardım Talepleri Yönünden

43. Ülkelerini uzun süre önce terk etmiş olan başvurucuların; herhangi bir gelirlerinin bulunmadığı, çalışma izinlerinin bulunmadığı ve başkalarının yardımları ile hayatlarını idame ettirdikleri, bu nedenlerle geçimlerini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları, başvuru formunda sunulan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulü gerekir.

2. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutulan Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiğine ilişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

44. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

45. Başvurucular; Türkiye’de yabancı kişilerin gayriinsanî, onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde ve uzun süre GGM’de tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

46. Bakanlık görüşünde, başvurucuların sundukları dilekçe içeriğinden Kumkapı GGM’de kaldıkları süre boyunca içinde bulundukları kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıklarının anlaşıldığı bildirilmiştir.

47. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, uygulamada idareye başvurunun hiçbir faydası bulunmadığını, tutuldukları koşullar ile ilgili şikâyetleri bakımından Türk hukukunda düzenlenmiş olan başvurabilecekleri etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını; AİHM’in birçok kararında, yabancıların gözaltında tutulması, kötü gözaltı koşulları ve işkence konusundaki şikâyetleri bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 13. maddesinde öngörülen biçimde etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını belirtmişlerdir.

48. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”

49. Sözleşme’nin “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”

50. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.

51. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).

52. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem teoride hem de uygulamada ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).

53. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânını sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda tutulma şikâyetleri açısından ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması da gerekmektedir (K.A., § 72).

54. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 61).

55. Bireysel başvuru formu ve Bakanlık görüşünde sunulan ve birbirini teyit eden bilgiler çerçevesinde başvurucuların 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de (65 gün) tutuldukları anlaşılmaktadır.

56. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu ifade edilerek başvurucuların GGM’deki iddia edilen kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıkları ifade edilmiştir. Ancak Anayasa’nın bahsi geçen hükmü dışında Bakanlıkça başvurucuların tutuldukları dönemde anılan Merkezlerindeki elverişsiz yaşam koşullarını önleme ve doğan zararları tazmin etmek üzere belirlenmiş somut bir idari veya yargısal hak arama yoluna atıfta bulunulmadığı gibi atıf yapılan Anayasa’nın 125. maddesindeki genel kuralın, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi bir karar da sunulmamıştır. Kaldı ki yabancıların GGM’de tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi bu tür koşulların hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucuların tutuldukları zaman periyodunda yürürlükte olan açık bir düzenlemeye rastlanamamıştır.

57. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında; tutulan bir göçmenin, önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari kararın, davalı devlet tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye, § 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).

58. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer verilmiş olması, başvurucuların iddialarını güçlendirmektedir (bkz. § 20).

59. Nitekim 2012 tarihli TBMM Raporu’nda da tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.

60. Başvurucuların tutulma tarihlerinden sonra 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını belirleyen ve bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A. § 77).

61. Bu tespitler ışığında GGM’de idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucular açısından, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

62. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucuların etkili başvuru haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. Kumkapı GGM’nin Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

63. Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden sunulan Bakanlık görüşünde (bkz. § 46) başvurucuların Kumkapı GGM’de kaldıkları süre boyunca içinde bulundukları yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıklarına dikkate çekilmiştir.

64. Belirtilen Bakanlık görüşünde esasen Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının tüketilmediği olgusuna temas edilmekte ise de yukarıda etkili başvuru hakkı yönünden yapılan inceleme sonucunda, Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış olması nedeniyle başvurucuların GGM’deki tutma koşulları ile ilgili olarak başvuru yollarını tüketip tüketmediklerinin ayrıca tartışılmasına gerek görülmemiştir.

65. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 i. Genel İlkeler

66. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

67. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

68. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

69. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

70. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

71. Yukarıda değinildiği üzere bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

72. Somut olayda olduğu gibi bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60).

73. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi için, bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanı sıra bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara, korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).

74. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında “aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz konusu tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde, ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir amacın olmaması, kesin olarak bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini devre dışı bırakmamakla birlikte bir ceza veya muamelenin “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).

75. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanı, ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken bir kriterdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 72).

76. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, § 45, Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan AİHM, tutulan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin, bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, B. No: 42525/07, 60800/08, 10/01/ 2012 § 150).

77. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde kişi başına düşen alan hesabının yanı sıra tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 73). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 30) kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde, bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği; bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı sağlamasının önemli olduğu; cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi gerektiği; programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği; bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır (K.A., § 98).

78. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar (bkz. §§ 75-77) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte burada yer verilen standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

79. Başvurucular, Kumkapı GGM’de tutuldukları 65 gün boyunca can güvenlikleri olmadığını iddia ettikleri ülkelerine sınır dışı edilme korkusu ile yaşadıklarını, Kumkapı GGM’nin açık havaya çıkma ve sosyal faaliyet imkânları bulunmayan, dış dünyadan yalıtılmış, yüksek güvenlikli, hapishane gibi demir parmaklıkları olan, giriş kapısında otomatik silahlı polislerin nöbet tuttuğu, tüm giriş-çıkışların sıkı kontrol altında ve üst amirin iznine tabi olduğu bir merkez olduğunu, buradaki tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

80. Bakanlık görüşünde, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde toplam kişi mevcudunun Merkezin kapasitesi olan 300’ü aşmadığı, Merkezin erkeklere ayrılmış olan birinci ve ikinci katlarında değişik büyüklüklerde dokuz oda bulunduğu; her katta birer yemekhane, beşer duş ve altışar tuvalet yer aldığı, Merkezde hizmet veren kantinin günün belli saatlerinde katlara çıkarak servis yaptığı, temizlik için altı görevli bulunduğu, temizlik malzemelerinin temin edilebildiği, katlardaki banyolarda sürekli sıcak su bulunduğu; televizyon seyretme, spor yapma, istirahat ve ibadet imkânlarının sağlandığı, odaların ışıklandırma ve temizliğinin iyi durumda olduğu, ilgili CPT Raporu’nda da odaların ışıklandırıldığı ve temiz olduğunun belirtildiği, haftada bir gün düzenli olarak doktor geldiği, havanın uygun olduğu saatlerde tutulanların havalandırmaya çıkmalarına izin verildiği bildirilmiştir. Ayrıca Bakanlık görüş yazısı ekinde, Merkezin iç ve dış mekân görüntüleri sunulmuştur.

81. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, tutuldukları dönemde Merkezde bulunan insan sayısının normal kapasitenin çok üzerinde olduğunu; bu nedenle örneğin, kadınlar kısmında bir yatağı iki kadının kullanması, yerde yatma ya da yatacak başka yer olmadığı için mescidin halıları üzerinde yatmanın sıkça karşılaşılan durumlar olduğunu, erkekler kısmının mescidinin de bazı yoğun dönemlerde yatma yeri olarak kullandığını, Bakanlık görüşünde tutuldukları döneme ait mevcudun net olarak bildirilmediğini, Merkezin mevcudunun çoğunlukla 450-500 kişi civarında olduğunu, yurtiçi ve yurtdışından gelen inceleme heyetleri gelmeden önce Merkezde tutulan önemli sayıda kişinin serbest bırakıldıklarını, aynı zamanda bu kapsamda düzenlenen raporlarda sürekli kapasitenin üzerinde insan tutulmasının eleştirildiğini, 2008 ile 2012 yılları arasındaki tüm rapor ve haberlerde Merkezin mevcudunun 400 ile 800 kişi arasında değiştiğini, Bakanlık tarafından referans alınan 2009 tarihli CPT Raporu’nda yetersiz fiziksel koşullara rağmen Merkezin 560 kişilik mevcudunun düşürülmesi gerektiğinin bildirildiğini, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun 2012 yılı Mayıs ayında Merkeze yapılan “planlı ve önceden haber verilmiş” ziyarete ilişkin raporda Merkezin kapasitesinin 300 kişi olduğu; inceleme sırasında mevcudun 291 erkek, 97 kadın ve 7 çocuk olduğu ve personel yetersizliği gerekçesiyle haftada bir gün kısa süreli havalandırmanın yetersiz olduğu tespitlerine yer verildiğini, Bakanlık görüşünde atıf yapılan 2009 tarihli CPT Raporu’nun 47. paragrafında da tutulanlara açık havada aktivite imkânın tanınmadığı ve bu durumun kabul edilemez olduğunun ifade edildiğini bildirmişlerdir.

82. Başvurucular, haftada bir gün doktor getirilmesi uygulamasının 2012 yılı Mart ayından sonra olduğunun anlaşıldığını ayrıca 300 kişi kapasiteli bir merkezde hafta bir gün kısa süreli doktor ziyareti ile etkili bir sağlık yardımı yapılmasının mümkün olamayacağını, bu durumun anılan CPT raporunda da eleştiriye konu edildiğini, tutulan kişilerin doktorun geldiğinden haberdar dahi olmadıklarını; kalabalık, gürültü ve ışıkların sürekli açık olması nedeniyle uyku sorunu yaşadıklarını, koğuşlarda yoğun sigara dumanına maruz kaldıklarını, ortamın hijyenden yoksun ve haşeratlı olduğunu, Merkezde bulunduğu iddia edilen kantinin faal olmadığını, Bakanlık tarafından sunulan fotoğraflarda da görünmediğini, dışarıdaki bir bakkaldan günde iki defa eleman geldiğini ve ihtiyaçlarını bu şekilde gidermeye çalıştıklarını, fiyatların normalden çok pahalı olduğunu ifade etmişlerdir.

83. Başvurucular, Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan fotoğrafların planlanarak çekilmiş olmalarına rağmen dikkatli incelendiklerinde dahi Merkezin asıl koşulları hakkında fikir sahibi olmanın mümkün olacağını, örneğin tutulan kişilerin havalandırma amaçlı çıkarıldıkları alanın fiilen otopark olarak kullanıldığının ve koğuşlardaki yatakların arasından yan yana iki kişinin geçmesinin mümkün olmadığının görüldüğünü, Bakanlık tarafından sunulan tutanakların tarihlerine bakıldığında dışarı çıkma imkânının fiilen sınırlı olduğunun anlaşılabildiğini, açık havaya çıkarılmanın elverişli havalarda dahi istisnai bir uygulama olduğunu, kendilerinin de Merkezde kaldıkları süre zarfında açık havaya hiç çıkamadıklarını, 40-50 metrekarelik bir alanda normal mevcuda göre 30-35 kişinin kalmasının CPT’nin “7 m2’lik alan” standardının çok altında olduğunu beyan etmişlerdir.

84. Başvuru dosyasında, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde, Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de her bir tutulan kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucuların hangi odayı kaç kişi ile paylaştıklarına ilişkin de net bir bilgi ne başvurucular, ne de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

85. Bireysel başvuru formunda sunulan bilgiler ve Bakanlık görüşü çerçevesinde başvurucuların 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de 65 gün tutuldukları anlaşılmaktadır.

86. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli yazısında sunulan bilgiler; 2012 tarihli TBMM Raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan 2009 tarihli CPT Raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı ve bu karara önemli ölçüde esas teşkil eden İHK’nın Raporu, eldeki en önemli verileri oluşturmaktadır.

87. Anılan belgelerdeki tespitler ile başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla daha güncel olan 2012 tarihli TBMM Raporu ve BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri arasında belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Ayrıca AİHM’in Yarashonen/Türkiye kararının Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sunulan fotoğraflardaki görüntülerin tarif edildiği paragrafındaki tespitler (bkz. anılan karar § 19), mevcut başvuru kapsamında sunulan Bakanlık görüşü ekindeki fotoğraflardaki görüntülerle de örtüşmektedir (bkz. § 78). Bu çerçevede, düzenlendikleri zaman periyotları farklılık arz etse de başvurucuların tutuldukları dönemden önce veya sonra düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde Kumkapı GGM’nin tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutuldukları zaman diliminin öncesinde veya sonrasındaki saptamaların, başvurucuların tutma koşulları yönünden de önemli ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle başvurucuların tutuldukları dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım tespitlerin, başvurucuların tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında dikkate alınması mümkün görülmüştür.

88. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli yazısında (bkz. § 23) Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Aynı yazının ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısında ise Merkezin, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki mevcudunun ortalama 310 ilâ 350 kişi civarında olduğu bildirilmiştir.

89. 2012 tarihli TBMM Raporu’nda, Merkezin kapasitesinin 100’ü kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ilâ 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.

90. İHK’nın raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin toplam kapasitesi 300 kişilik olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK raporunda görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ile 500 arasında kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve her gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında başvurucuların tutuldukları dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında kişinin bulunduğunun yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.

91. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin tespitine geçildiğinde Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan rapor ve görüşlerin (bkz. § 18 vd.) incelenmesi neticesinde başvurucuların tutuldukları dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK’nın raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte değerlendirildiğinde kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin (başvurucuların tutuldukları dönem de dâhil olmak üzere) son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.

92. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

93. Bu tür merkezlerde, kalan kişilere tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur olarak dikkate alınabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 78).

94. Bu çerçevede başvurucuların içinde yaşadıkları koşullar incelendiğinde İHK Raporu’nda ifade edildiğine göre Merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır. Bu durumda Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.

95. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29 Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı raporda geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu, çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı kalabalıklık”, “sağlığa elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 28).

96. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında, tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir.

97. 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM Raporu’nda, gerek Merkezin konumu ve gerekse personel eksikliği nedeniyle tutulan düzensiz göçmenlerin, haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin, fiili uygulama ile uyumlu olup olmadığı rapordan anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda dolaylı olarak bu tespitin dahi GGM’yi düzensiz göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek suretiyle haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.

98. İHK Raporu’nda, Merkez Müdürünün, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır (bkz. § 20). Bu konuda başvurucular, tutuldukları süreç boyunca hiçbir şekilde açık havaya çıkarılmadıklarını iddia etmektedirler (bkz. § 81). Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlere belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği, hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadıkları dönemler olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkânın verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucuların iddialarının inandırıcılığını güçlendirmektedir.

99. Merkez yetkililerince “sağlanmaya çalışıldığı” ifade edilen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası, yetkililer de Merkezin bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 20). Görüldüğü üzere Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi CPT tarafından ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının, CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.

100. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin, kişi başına üç (3) metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları dönemde maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının, başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları daha da tahammül edilemez hâle getirdiği ve bu koşullar altında tutulmalarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

101. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar; başvurucuların Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları muamelenin, bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan, başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

102. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

4. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 i. Anayasa’nın 19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

103. Başvurucular “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

104. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.

105. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme’nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

106. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.”

107. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

…”

108. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri, ancak suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence hakkında bir ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından yukarıda belirtilen güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.

109. Bu çerçevede başvurucularca yapılan nitelendirme esas alındığında Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

110. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

111. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

112. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.

…”

113. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucuların, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

114. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

115. Başvurucular “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıkları iddialarını ortaya koyarken kendi öznel durumlarının “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmalarının suç işledikleri şüphesine veya suç işlemlerinin ya da suç işledikten sonra kaçmalarının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamışlardır.

116. Açıklanan nedenlerle başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadıkları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 ii. Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlallere İlişkin İddialar

117. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 i. İdari Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

118. Başvurucular; yargısal bir karar olmaksızın 65 gün boyunca gözetim altında kaldıklarını, herhangi bir adli makam önüne çıkarılmadıklarını ve adli makamlar tarafından haklarında verilmiş bir tutma kararı ya da kamu düzenini bozduklarına dair bir iddia veya savcılık tarafından açılmış bir ceza davası bulunmadığını, tutulmalarının mahkemeye veya yetkili merci önüne çıkarılma amacı taşımadığını, 65 gün boyunca gözetim altında tutulmalarının hukuki dayanağı bulunmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

119. Bakanlık görüş yazısında bir tutmanın; Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası anlamında hukuki sayılabilmesi için anılan fıkranın (a) ve (f) bentleri arasındaki istisnalardan birini karşılaması gerektiği, tutmanın bu anlamda hukuki olduğu anlaşıldıktan sonra Sözleşme’nin “kanunda düzenlenmiş bir prosedürün” izlenip izlenmediği dâhil olmak üzere esas ve usul kurallarına uyma yükümlülüğünü ulusal hukuka bıraktığı bildirilmiştir. Aynı yazıda, AİHM kararlarına göre keyfîliğin önlenmesi için özgürlüğün kısıtlanmasını düzenleyen ulusal yasaların tamamıyla erişilebilir, açık, net ve öngörülebilir olması gerektiği, özgürlükten yoksun bırakmanın ulusal hukuka uygun olmanın yanı sıra kişiyi her türlü keyfî uygulamadan da uzak tutacak nitelikte olması gerektiği, belirtilen ilkeler ışığında Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye başvurusunda, başvurucuların tutulmalarına ilişkin yasal prosedürün uygulanmadığı, başvurucuların keyfîliğe karşı korunmadıkları belirtilerek Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar verildiği, somut olayda da başvurucuların tutuldukları tarihte mevzuatta sınır dışı işlemleri esnasında ilgililerin tutulmasını düzenleyen kanun bulunmadığı bildirilmiştir.

120. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

121. Başvurucuların 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutuldukları ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 125).

122. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”

123. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.”

124. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, § 43).

125. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda, bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın, sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içinde yürütülmez ise kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden artık söz edilemez (K.A., § 123).

126. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi; koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usule ilişkin hakların ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, § 74).

127. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A., § 125).

128. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucuların GGM’de tutuldukları 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında, tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

129. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 ii. İdari Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin İddia

130. Başvurucular, GGM’ye götürüldükten sonra tutulma nedenleri hakkında bilgi verilmediğini, uzun süre tutuldukları hâlde kendileri hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konusunda bilgi verilmediğini, İçişleri Bakanlığından gelecek idari kararın beklenmesi nedeniyle “belirsizlik” içinde tutulduklarını, avukatlarına da tutulma nedenleri konusunda sözlü veya yazılı bilgi verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

131. Bakanlık görüş yazısında, başvuruculara alıkonulma sebepleri, tutulma süreleri, sahip oldukları haklar ve uymaları gereken kuralları içeren dokümanların imzalatıldığının, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/8/2013 tarihli yazısında ifade edildiği bildirilmiştir.

132. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular “özgürlüğü kısıtlandığında derhal ve anlayacakları bir dilde bilgilendirme” yapılmadığını; Bakanlık tarafından referans olarak gösterilen 15/8/2013 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü yazısının, Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki standartları karşılamadığını; hizmete özel bir yazışmanın, anılan hakkın kullanıldığını gösteremeyeceğini, uygulamada GGM’de tutulan yabancılara gözaltı nedenleri ve kendilerine yöneltilen suçlamalar hakkında bilgi verilmediğini, Bakanlığın başvuruculara alıkoyma sebepleri hakkında derhâl bilgi verildiğine dair kanıt sunmadığını ifade etmişlerdir.

133. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”

134. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir dilde bildirilmesi zorunludur.”

135. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların herhâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak “derhâl” bildirileceği kurala bağlanmıştır.

136. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirileceği hükme bağlanmıştır.

137. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik olmayan basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 136).

138. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından hazırlanan raporda, bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de başvurucuların tutuldukları dönemdeki uygulama ile ilgili olarak dikkat çekici ifadelere yer verilmiştir. Raporda, 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verildiği, buna rağmen Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Belirtilen tespitler, başvurucuların iddialarını destekler mahiyettedir.

139. Bakanlık tarafından Emniyet Genel Müdürlüğüne hitaben yazılan 5/8/2013 tarihli yazı ile başvurucuların İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Kumkapı GGM’de, herhangi bir yargısal karar olmaksızın ve sağlıksız koşullarda 65 gün boyunca idari gözetim altında tutuldukları, açık havaya çıkarılma veya sosyal faaliyet gibi imkânlardan mahrum oldukları, bu süre içinde serbest bırakılmalarını sağlayacak etkili bir kanun yolunun bulunmadığı şikâyetleriyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları bildirilerek yapılacak savunmaya yarar açıklayıcı bilgi ve belgelerin 15/8/2013 tarihine kadar gönderilmesi istenmiştir. Anılan yazıya cevaben Emniyet Genel Müdürlüğünce yazılan ve Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan 15/8/2013 tarihli yazının ilgili kısımları şöyledir:

“7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerince ve Bakanlığımızca çıkarılan 17.07.2003 tarih ve 117 sayılı ve 14.09.2010 tarih ve 64 sayılı genelgeler çerçevesinde sınır dışı işlemi tamamlanıncaya kadar geri gönderme merkezlerinde alıkonulan yabancılar, merkezlere kabul edildikleri esnada konuştukları veya anladıkları bir dilde sınır dışı edilme ve merkezde alıkonulma sebepleri, tutulma süreleri, merkezde bulundukları süre içerisinde sahip oldukları haklar ve uymaları gereken kurallar hakkında bilgilendirme yapılmaktadır.

Ayrıca yukarıdaki hususları bildiren ve konuştukları veya anladıkları bir dilde hazırlanmış olan dokümanlar kendilerine imzalatılmak suretiyle bir kopyası verilmekte ve yine hak ve sorumlulukları bildiren bilgilendirme broşürünün bir örneği imza karşılığı yabancıya teslim edilmektedir.”

140. Her ne kadar Bakanlık görüş yazısında, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/8/2013 tarihli yazısı referans gösterilerek alıkonulma sebepleri ve tutulma sürelerine ilişkin bilgileri içeren dokümanların başvuruculara imzalatıldığı bildirilmiş ise de böyle bir dokuman ibraz edilmediği gibi anılan yazının, tutma nedenlerine ilişkin olarak başvuruculara yapılan ve somut bilgiler içeren bir bildirimden ziyade, yalnızca genel uygulamayı ortaya koyan soyut bilgiler sunduğu anlaşılmaktadır.

141. Bu çerçevede, bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve belgelerden, başvuruculara Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında, tutma sebepleri ve haklarındaki iddialar konusunda bir bildirim yapıldığı sonucuna ulaşılamamıştır.

142. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 iii. İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yolun Bulunmadığına İlişkin İddia

143. Başvurucular, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yasaya uygunluğu hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya aykırı görmesi hâlinde serbest bırakılmalarını sağlayacak bir yargı merciine başvurma hakkından yoksun olduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

144. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre tutulma hâlinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlayacak bir mekanizmanın mevcut olması, ayrıca bu yolun yalnızca teoride değil pratikte de mevcut ve kişiye tahliye imkânı sunabilmesi gerektiği, bu kapsamda Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye kararında başvurucuların tutulmalarına etkin itiraz imkânı sağlayan bir iç hukuk yolu bulunmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine hükmedildiği bildirilmiştir.

145. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

146. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

147. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

148. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutmanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine, tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin kararların bir mahkeme nezdinde incelenmesi açısından, güvence oluşturmaktadır.

149. Somut olaya bakıldığında Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, idari gözetim kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir.

150. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi hâlde, söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152).

151. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucuların tutuldukları dönem (20/11/2012 ile 23/1/2013) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir.

152. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucularla benzer şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).

153. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 iv. Haksız Tutulma Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

154. Başvurucular; Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülmüş olan aynı madde kapsamındaki ihlaller nedeniyle iç hukukta başvurulabilecek ve tazminat talep edilebilecek bir merci bulunmadığını, şikâyet edilen işlemlerin uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki kişilerin misafir olarak değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması olarak nitelendirilmediğini, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

155. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre Sözleşme’nin 5. maddesinin ilk dört fıkrasından birinin ihlaline karar verilen durumlarda aynı maddenin beşinci fıkrası gereğince kişiye tazminat hakkı sunulması gerektiği, hakkında sınır dışı işlemi yürütülenlerin tutulmasına yönelik yasal düzenleme eksikliği nedeniyle 6458 sayılı Kanun’un kabul edildiği, ancak Kanun’un gerektirdiği yeni kurumların oluşturulabilmesi için ilgili kanun maddelerinin yayım tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü bildirilmiştir.

156. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

157. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

158. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”

159. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların, devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.

160. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince aynı maddenin iki ilâ sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan hâllerde, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.

161. Somut başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık, başvurucuların beyanları ve Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere başvurucuların bireysel başvuruda bulundukları tarih itibarıyla Türk hukuk sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.

162. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

163. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

164. Başvurucular, maruz kaldıkları hak ihlalleri sonucunda uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.

165. Başvuruda, başvurucuların idari gözetim altında tutulmaları işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa’nın 17. maddesiyle bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

166. Yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında, başvurunun özel koşulları da dikkate alınarak her bir başvurucuya takdiren net 13.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.

167. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

168. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,

C. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Her bir başvurucuya net 13.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

F.A. ve M.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/655)

 

Karar Tarihi: 20/1/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucular

:

1. F.A.

 

 

2. M.A

Vekili

:

Av. Abdulhalim YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuların 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri arasında Kumkapı (İstanbul) Geri Gönderme Merkezinde (Kumkapı GGM/Merkez) herhangi bir yargısal karar olmaksızın, yeterli güvenceler sağlanmaksızın kanuna aykırı olarak keyfî bir şekilde ve sağlıksız koşullarda 382 gün boyunca idari gözetim altında tutuldukları, evli olmalarına rağmen birlikte kalmalarına izin verilmediği, bu süre içinde serbest bırakılmalarını sağlayacak etkili bir kanun yolu bulunmadığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 17., 19., 20., 36., 40. ve 41. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/1/2013 tarihinde Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 10/6/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 24/7/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 23/10/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 7/11/2013 tarihinde sunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Bakanlık görüş yazısında bildirilen hususlar çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Özbek kökenli Kırgızistan Cumhuriyeti vatandaşları olan başvurucular, kendi iddialarına göre ülkelerinde çıkan Özbek-Kırgız çatışması sonucunda süreklilik arz eden çatışma ve gerginlik ortamında can güvenlikleri tehlikeye girdiğinden zorunlu olarak ülkelerini terk etmiş ve iltica talebiyle Türkiye’ye gelmişlerdir.

9. Başvurucuların, uluslararası terörizm faaliyetleri ile bağlantılı oldukları şüphesinin oluşması üzerine 2011 yılında genel güvenlik tahdit koduyla haklarında Türkiye’ye giriş yasağı konulmuştur.

10. Başvurucular, bilinmeyen bir tarihte İçişleri Bakanlığına başvuruda bulunarak iltica talebinden bulunmuşlardır. Başvurucular, yine bilinmeyen bir tarihte paralel prosedür çerçevesinde iltica başvurusu için Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine müracaat etmişlerdir. Başvurucuların iltica talepleri İçişleri Bakanlığınca kabul edilmemiş ve bu karara itirazları da anılan idarece reddedilmiştir. Başvurucuların, belirtilen olumsuz işlem aleyhine Ankara 3. ve 6. İdare Mahkemesinde açtıkları iptal davaları da reddedilmiştir.

11. Başvurucuların iltica talepleri üzerine, İçişleri Bakanlığının 21/10/2011 tarihli ve 28882-208129 sayılı yazısı gereği, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 21/10/2011 tarihli “tebliğ tebellüğ tutanağı” ile başvurucuların Çankırı iline sevklerine karar verilmiştir.

12. Ancak kendi beyanlarına göre başvurucu Bayan F.A.nın hastalığı ve tedavisinin devam etmesi nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından uygun görülen süre içerisinde her iki başvurucu da Çankırı iline gidememiştir.

13. Bu nedenle başvurucular firari sayılarak 24/11/2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından tekrar idari gözetim altına alınmış ve Kumkapı GGM’ye yerleştirilmişlerdir.

14. Başvurucular Kumkapı GGM’de tutulmakta iken İçişleri Bakanlığı Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığının 6/12/2011 tarihli yazısıyla sığınma talepleri ile ilgili öne sürdükleri gerekçelerin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve 1994 tarihli Yönetmelik (bkz. § 33) çerçevesinde değerlendirildiği ve sığınmacı olabilmek için gerekli kriterleri taşımadıkları kanaatine varıldığı, bu nedenle başvuruculara sığınmacı statüsü verilmesinin uygun görülmediği bildirilmiştir.

15. Başvurucular, İçişleri Bakanlığının söz konusu kararına karşı kendilerine verilen üç günlük süre içerisinde itiraz ederek anılan kararın bir kez daha gözden geçirilmesini talep etmişlerdir.

16. Bu itiraz üzerine yapılan inceleme sonucunda İçişleri Bakanlığının 23/12/2011 tarihli yazısı ile başvurucuların talepleri nihai olarak reddedilmiştir. Ayrıca başvurucuların durumu, 1994 tarihli Yönetmeliğin 6. maddesi gereğince yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilmiş ve “ikincil koruma” kapsamına alınmaları da anılan Bakanlığın aynı tarihli yazısıyla uygun görülmemiştir.

17. Başvurucuların avukatı tarafından 5/12/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığı Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığına dilekçe ile müracaat edilerek başvurucuların sığınma dosyalarının tekrar açılması, idari gözetimin sonlandırılarak serbest bırakılmaları ve gidebilecekleri üçüncü bir ülke temin edilinceye kadar kendilerine insani mülahazalarla ikamet izni verilmesi talep edilmiştir.

18. Bu talep üzerine İçişleri Bakanlığının 7/12/2012 tarihli ve 37209-222452 sayılı talimat yazısı ile “Sığınma Başvuru Sahibi” statüsündeki dosyaları kapatılan, haklarında 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 8. maddesine istinaden Türkiye’ye giriş yasağı ve 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı mülga Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 19. maddesi çerçevesinde Türkiye’de kalmaları uygun görülmeyerek sınır dışı kararları alınan başvurucuların çıkış yapabilecekleri üçüncü bir ülke bulunana kadar haklarında Türkiye’ye giriş yasağı kararı saklı kalmak kaydıyla 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesine istinaden belge tanzim edilerek başvuruculara verilmesi istenmiştir.

19. Bu işlem sonucunda başvurucular, tespit edilen bir adrese yerleştirilmek üzere 10/12/2012 tarihinde serbest bırakılmışlardır.

20. Başvurucular, hâlen İstanbul/Zeytinburnu’nda ikamet etmektedirler.

21. Başvurucular 9/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. Kumkapı GGM’nin Durumu

22. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesince (CPT) 2009 yılının Haziran ayında aralarında başvurucuların tutuldukları Kumkapı GGM’nin de bulunduğu Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009 tarihli raporunun (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

2007 yılının Mart ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek ve 200 kadın için) resmî kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.

...

44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.

...

45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin; duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması, v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.

Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmî kapasitesinin çok yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir (örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmî kapasitesinin önemli ölçüde azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.

...

47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.

Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca, İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.

Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin ‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...

CPT bu zamana kadar atılan adımları memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını istemektedir.

...

51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin, hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.

…”

23. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM

Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012 tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme gerçekleştirmiştir.

İncelemeler sırasında illerin valileri, emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler, sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon çalışmalarına katkı sağlamışlardır.

V. İNCELEMELER

1. Genel Bilgi

Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan İncelemeler

c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi

ca) Geri Gönderme Merkezi Hakkında Bilgilendirme

Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;

- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde; ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.

- Geri gönderme merkezinin profiline bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.

- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı 100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.

- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme merkezi olarak kullanılmaktadır.

- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila 40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.

- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce karşılanmaktadır.

- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3 öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.

- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara oyuncak ve günlük süt verilmektedir.

- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü) havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.

- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde ibadethane de bulunmaktadır.

- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu, burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50 dilde hazırlanmıştır.

- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır. Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda barındırılmaktadır.

- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. …

- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde duruldu.

cb) Geri Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler

İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi. Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde olduğu görüldü.

Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.

Merkezde sığınmacıların hemen hemen her istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.

Merkezde her zaman bulunan bir sağlık görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.

İhtiyacı olanlara bedava verilecek kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının bulunduğu görüldü.

Merkezde barınanların boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar verildiği belirtildi.

Merkezde çocukların günün her anında istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkânları bulunduğu görüldü.

Merkezde hem televizyon odası hem de yemek odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.

Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkânını engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor yapabildikleri gözlemlendi.

Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında konuşlandırıldığına şahit olundu.

VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile ilgili olarak;

1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkânı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış olacaktır.

3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır. Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.

4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.

5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür. Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması, çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.

- Genel olarak;

1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği belirtilmektedir.

2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.

4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı, iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması gerekmektedir.

5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine, avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.

6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

7- Ülkemizde uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu bir uluslar arası koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.

…”

24. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu” yayımlanmıştır. Rapora esas ziyaret tarihi 2/5/2014’tür. Raporda, Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde kalanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Anılan Raporda yer alan bazı bilgiler şöyledir:

“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:

13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.

- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.

- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.

- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.

- Haftada bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.

- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.

- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.

- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.

B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER

14. İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.

C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER

1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması

16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat 17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını ifade etmiştir.

17. İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.

21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkânı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...

23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’ iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.

24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.

2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması

29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.

30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.

31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır. Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari 7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]

77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.

…”

25. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, AİHM’in Yarashonen/Türkiye (B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§ 18-19) kararında şöyle özetlenmiştir:

“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.

19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere, diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”

26. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan Rapor’dan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM Raporu’nun ilgili kısımları şöyledir:

“30. Birleşmiş Milletler (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra (inter alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:

‘42. Özel Raportör ziyareti esnasında göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.

...

52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koymaktadır.

54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’

…”

27. Emniyet Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli ve 164529 sayılı yazısının ilgili kısımları şöyledir:

“… Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nin 1. ve 2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak üzere 3 kattan oluştuğu ve toplamda 300 kişiyi barındırabildiği, 1. kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58, ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 1. kat misafirhanesinde 44, 2. kat misafirhanesinde 76, 3. kat misafirhanesinde ise 70 adet çiftli ranzanın bulunduğu,

Ayrıca Geri Gönderme Merkezinde hava şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine çıkartılarak temiz havadan faydalanmalarının sağlandığı, başvuranların da tutulduğu süre içerisinde hava almasına imkân verildiği, çocukların ise oyun parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu, merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah, öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri, şahısların özel ihtiyaçlarını buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç öğün yemek verildiği, çocuklar için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin özel bir temizlik firması aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde kalan şahısların hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve günlük şikâyet durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman kaybedilmeden yapıldığı, ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nden gelen doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin yapıldığı, gerek görülmesi durumunda bir üst sağlık kuruluşuna sevklerinin yapıldığı, 1. derece yakını olan ziyaretçilerle görüşmelerin yaptırıldığı anlaşılmıştır.”

28. Emniyet Genel Müdürlüğünün belirtilen yazısı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısının ilgili kısımları şöyledir:

“… [Ş]ahısların tutulduğu … 06.10.2011-10.12.2012 tarihleri arasındaki defter kayıtları incelendiğinde ortalama rakamın 310-350 [kişi] olduğu … anlaşılmıştır.”

C. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

29. 5682 sayılı mülga Kanun’un 4. maddesi şöyledir:

“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri çevrilirler.

Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna kadar, icabederse, en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.

Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.

Umumiyetle mültecilerin ve iskan hakkındaki mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların, pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına bağlıdır.”

30. 5682 sayılı mülga Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

“1. Serseriler ve dilenciler;

2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden istisna edilebilirler);

3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;

4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;

5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;

6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar;

7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”

31. 5683 sayılı mülga Kanun’un 17. maddesi şöyledir:

“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”

32. 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesi şöyledir:

“Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”

33. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilip 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in (1994 tarihli Yönetmelik) “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K. Yön/3.mad)

Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.

 İçişleri Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere devredebilir.

 Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.

 Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri Bakanlığı’nca gösterilecek bir yerde serbest ikamet edebilir.

 Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı 15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.

 İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak belirlenebilir.

 Karara itiraz eden yabancının bu konudaki ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai karar yabancıya tebliğ edilir.

 İtirazları nihai olarak reddedilenlerin durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde de ikamet izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılırlar.”

2. Uluslararası Hukuk

34. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010) ilgili kısımları şöyledir:

“48. Açık havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.

29. CPT’nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. …

Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.

79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar … tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır.”

35. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

36. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

 “Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”

37. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:

“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak

...

(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

39. Başvurucular, vatandaşı oldukları Kırgızistan’da çıkan iç çatışma nedeniyle Türkiye’ye geldikten sonra 24/11/2011 ilâ 10/12/2012 tarihleri arasında, Kırgızistan’a sınır dışı edilme riski altında ve herhangi bir yargısal merciin kararı olmadan 382 gün boyunca İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Kumkapı GGM’de gözaltında tutulduklarını, söz konusu merkezin dış dünyadan yalıtılmış, giriş çıkışları sürekli kontrol edilen yüksek güvenlikli bir merkez olduğunu ve aynı zamanda yaşam koşullarının sağlıksız, gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, bu nedenle ruhsal ve fizyolojik olarak sağlık durumlarının bozulduğunu belirterek Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

40. Başvurucular ayrıca Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî ve onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare mahkemesine açtıkları davanın reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının kullanılmasının etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.

41. Başvurucular, keyfî ve hukuk dışı gerekçelerle 382 gün boyunca gözaltında tutulmalarının yabancı olmalarından kaynaklandığını ve Türk hukukunda bu tür yabancılara ilişkin gözaltı işlemlerinin yasal denetiminin bulunmadığını, ayrıca kendilerine uygulanan özgürlük kısıtlamasının “gözaltı” ve “tutuklama” sayılmaması nedeniyle tazminat talep edilmesinin de mümkün olmadığını, niçin tutuldukları konusunda bilgilendirilmediklerini ve yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir tutulma kararı olmadan özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini belirtmişlerdir.

42. Öte yandan karı-koca olan başvurucular, GGM’de tutuldukları süre zarfında aynı binada fakat ayrı yerlerde tutulduklarını, çok sınırlı olarak birbirlerini görmelerine izin verildiğini, bu nedenle aile hayatlarının bozulduğunu belirterek Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

43. Nihayet başvurucular, kimliklerinin gizli tutulmasını, adli yardımdan yararlandırılmalarını ve maruz kaldıklarını iddia ettikleri hak ihlalleri sonucunda uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle kendilerine hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

45. Başvurucuların, sınır dışı tehdidi altında GGM’de tutulduklarına ve GGM’nin tutma koşullarının elverişsizliğine ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

46. Başvurucular, Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî ve onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde, uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmişler iseler de başvurucuların şikâyetleri esas itibarıyla GGM’deki tutma koşullarının denetimi konusunda başvurabilecekleri herhangi bir makam bulunmamasına ilişkin olup anılan şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.

47. Başvurucuların geri gönderme merkezinde tutulmalarının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilmeleri ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi konularına ilişkin şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan güvenceler kapsamında incelenmesi gerekir.

48. Başvurucuların; Kumkapı GGM’de tutuldukları süre içerisinde aile bütünlüklerinin bozulduğu iddiaları, esas itibarıyla geri gönderme merkezlerinin koşullarının ve bu yerlerdeki tutma rejiminin doğal ve kaçınılmaz sonucudur. Bu nedenle başvurucuların bu kapsamdaki ihlal iddialarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

1. Adli Yardım Talepleri Yönünden

49. Başvurucuların; ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları ve herhangi bir gelirlerinin bulunmadığı, uzun süre GGM’de tutuldukları, bu nedenlerle geçimlerini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları, başvuru formunda sunulan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucuların, açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulü gerekir.

2. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

50. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

51. Başvurucular, Türkiye’de yabancı kişilerin gayriinsanî, onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde ve uzun süre GGM’de tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.

52. Bakanlık görüşünde, başvurucuların sundukları dilekçe içeriğinden Kumkapı GGM’de kaldıkları süre boyunca içinde bulundukları yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıklarının anlaşıldığı; diğer yandan başvurucuların Ankara İdare Mahkemesine açtıkları davaların, kaldıkları koşulların niteliğine yönelik değil, iltica talebinin reddi kararına itiraz niteliğinde olduğu bildirilmiştir.

53. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, uygulamada idareye başvurunun hiçbir faydası bulunmadığını, tutuldukları koşullar ile ilgili şikâyetleri bakımından Türk hukukunda düzenlenmiş olan başvurabilecekleri etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını, AİHM’in birçok kararında, yabancıların gözaltında tutulması, kötü gözetim koşulları ve işkenceye ilişkin şikâyetleri bakımından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 13. maddesinde öngörülen biçimde etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını belirtmişlerdir.

54. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”

55. Sözleşme’nin “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmî bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”

56. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.

57. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).

58. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem teoride hem de uygulamada ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).

59. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda sorumluları cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânını sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda tutulma şikâyetleri açısından, ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması da gerekmektedir (K.A., § 72).

60. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 61).

61. Bireysel başvuru formu, Bakanlık görüşü ve başvurucuların Bakanlık görüşüne karşı cevaplarında sunulan bir kısım bilgiler, başvurucuların 6/10/2011 ilâ 10/12/2012 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutuldukları yönündedir. Ancak başvurucular, başvuru dosyasına sundukları bir kısım belgelerde anılan tarih aralığını 24/11/2011 ilâ 10/12/2012 şeklinde ifade etmişlerdir. Bu çerçevede başvurucuların GGM’de tutuldukları zaman aralığının asgari, 24/11/2011 ilâ 10/12/2012 (382 gün) olduğunun kabulü gerekir.

62. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu ifade edilerek başvurucuların GGM’deki iddia edilen kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıkları ifade edilmiştir. Ancak Anayasa’nın bahsi geçen hükmü dışında, Bakanlıkça başvurucuların tutuldukları dönemde anılan Merkezdeki elverişsiz yaşam koşullarını önleme ve doğan zararları tazmin etmek üzere belirlenmiş somut bir idari veya yargısal hak arama yoluna atıfta bulunulmadığı gibi atıf yapılan Anayasa’nın 125. maddesindeki genel kuralın, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi bir karar da sunulmamıştır. Kaldı ki yabancıların GGM’de tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi bu tür koşulların hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucuların, tutuldukları zaman periyodunda yürürlükte olan açık bir düzenlemeye rastlanamamıştır.

63. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında; tutulan bir göçmenin, önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini, yani idare mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari kararın, davalı devlet tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye, § 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).

64. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer verilmiş olması, başvurucuların iddialarını güçlendirmektedir (bkz. § 24).

65. Nitekim 2012 tarihli TBMM Raporu’nda da tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.

66. Başvurucuların tutulma tarihlerinden sonra 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını belirleyen bu koşulların kontrolünü ve gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A., § 77).

67. Bu tespitler ışığında GGM’de idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucular açısından Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

68. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucuların etkili başvuru haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. Kumkapı GGM’nin Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

69. Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden sunulan Bakanlık görüşünde (bkz. § 52), başvurucuların Kumkapı GGM’de kaldıkları süre boyunca içinde bulundukları yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıklarına ve ayrıca idari yargıda açtıkları davaların, tutma koşullarından ziyade iltica talebinin reddi kararına itiraz niteliğinde olduğuna dikkat çekilmiştir.

70. Belirtilen Bakanlık görüşünde, esasen Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının tüketilmediği olgusuna temas edilmekte ise de yukarıda etkili başvuru hakkı yönünden yapılan inceleme sonucunda Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış olması nedeniyle başvurucuların GGM’deki tutma koşulları ile ilgili olarak başvuru yollarını tüketip tüketmediklerinin ayrıca tartışılmasına gerek görülmemiştir.

71. Başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 i. Genel İlkeler

72. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

73. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü; öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

74. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

75. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

76. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

77. Yukarıda değinildiği üzere, bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

78. Somut olayda olduğu gibi bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60).

79. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanı sıra bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi; diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).

80. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında “aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz konusu tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde, ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir amacın olmaması, kesin olarak bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini devre dışı bırakmamakla birlikte, bir ceza veya muamelenin, “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).

81. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanı, ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken bir kriterdir (K.A., § 96).

82. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, § 45, Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan AİHM, tutulan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin, bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, B. No: 42525/07, 60800/08, 10/1/ 2012, § 150).

83. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde kişi başına düşen alan hesabının yanı sıra tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 73). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 34) kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde; bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır (K.A., § 98).

84. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar (bkz. §§ 81-83) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte, burada yer verilen standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

85. Başvurucular, Kumkapı GGM’de tutuldukları 382 gün boyunca can güvenlikleri olmadığını iddia ettikleri Kırgızistan’a sınır dışı edilme korkusu ile yaşadıklarını, Kumkapı GGM’nin açık havaya çıkma ve sosyal faaliyet imkânları bulunmayan dış dünyadan yalıtılmış, yüksek güvenlikli, hapishane gibi demir parmaklıkları olan giriş kapısında otomatik silahlı polislerin nöbet tuttuğu, tüm giriş-çıkışların sıkı kontrol altında ve üst amirin iznine tabi olduğu bir merkez olduğunu, Merkezdeki koşullar nedeniyle aile hayatlarını gerektiği gibi yaşamadıklarını, bu durumun insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele niteliğinde olduğunu, belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

86. Bakanlık görüşünde, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde toplam kişi mevcudunun Merkezin kapasitesi olan 300’ü aşmadığı, odaların ışıklandırma ve temizliğinin iyi durumda olduğu, ilgili CPT Raporu’nda da odaların ışıklandırıldığı ve temiz olduğunun belirtildiği, haftada bir gün düzenli olarak doktor geldiği, havanın uygun olduğu saatlerde tutulanların havalandırmaya çıkmalarına izin verildiği bildirilmiştir. Ayrıca Bakanlık görüş yazısı ekinde, Merkezin iç ve dış mekân görüntüleri sunulmuştur.

87. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, tutuldukları dönemde Merkezde bulunan insan sayısının normal kapasitenin çok üzerinde olduğunu, bu nedenle örneğin kadınlar kısmında bir yatağı iki kadının kullanması, yerde yatma ya da yatacak başka yer olmadığı için mescidin halıları üzerinde yatmanın sıkça karşılaşılan durumlar olduğunu, erkekler kısmının mescidinin de bazı yoğun dönemlerde yatma yeri olarak kullandığını, Bakanlık görüşünde tutuldukları döneme ait mevcudun net olarak bildirilmediğini, Merkezin mevcudunun çoğunlukla 450-500 kişi civarında olduğunu, yurtiçi ve yurtdışından gelen inceleme heyetleri gelmeden önce Merkezde tutulan önemli sayıda kişinin serbest bırakıldıklarını, aynı zamanda bu kapsamda düzenlenen raporlarda sürekli kapasitenin üzerinde insan tutulmasının eleştirildiğini, 2008 ile 2012 yılları arasındaki tüm rapor ve haberlerde Merkezin mevcudunun 400 ilâ 800 kişi arasında değiştiğini, Bakanlık tarafından referans alınan 2009 tarihli CPT Raporu’nda yetersiz fiziksel koşullara rağmen Merkezin 560 kişilik mevcudunun düşürülmesi gerektiğinin bildirildiğini, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun 2012 yılı Mayıs ayında Merkeze yapılan “planlı ve önceden haber verilmiş” ziyarete ilişkin raporda, Merkezin kapasitesinin 300 kişi olduğu, inceleme sırasında mevcudun 291 erkek, 97 kadın ve 7 çocuk olduğu ve personel yetersizliği gerekçesiyle haftada bir gün kısa süreli havalandırmanın yetersiz olduğu tespitlerine yer verildiğini bildirmişlerdir.

88. Başvurucular; Bakanlık görüşünde atıf yapılan 2009 tarihli CPT Raporu’nun 47. paragrafında da tutulanlara açık havada aktivite imkânın tanınmadığı ve bu durumun kabul edilemez olduğunun bildirildiğini, haftada bir gün doktor getirilmesi uygulamasının 2012 yılı Mart ayından sonra olduğunun anlaşıldığını, ayrıca 300 kişi kapasiteli bir merkezde hafta bir gün kısa süreli doktor ziyareti ile etkili bir sağlık yardımı yapılmasının mümkün olamayacağını, bu durumun anılan CPT raporunda da eleştiriye konu edildiğini, tutulan kişilerin doktorun geldiğinden haberdar dahi olmadıklarını; kalabalık, gürültü ve ışıkların sürekli açık olması nedeniyle uyku sorunu yaşadıklarını, koğuşlarda yoğun sigara dumanına maruz kaldıklarını, ortamın hijyenden yoksun ve haşeratlı olduğunu, Merkezde bulunduğu iddia edilen kantinin faal olmadığını, Bakanlık tarafından sunulan fotoğraflarda da görünmediğini, dışarıdaki bir bakkaldan günde iki defa eleman geldiğini ve ihtiyaçlarını bu şekilde gidermeye çalıştıklarını, fiyatların normalden çok pahalı olduğunu ifade etmişlerdir.

89. Başvurucular, Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan fotoğrafların planlanarak çekilmiş olmalarına rağmen dikkatli incelendiklerinde dahi Merkezin asıl koşulları hakkında fikir sahibi olmanın mümkün olacağını, örneğin tutulan kişilerin havalandırma amaçlı çıkarıldıkları alanın fiilen otopark olarak kullanıldığının ve koğuşlardaki yatakların arasından yan yana iki kişinin geçmesinin mümkün olmadığının görüldüğünü, Bakanlık tarafından sunulan tutanakların tarihlerine bakıldığında dışarı çıkma imkânının fiilen sınırlı olduğunun anlaşılabildiğini, açık havaya çıkarılmanın elverişli havalarda dahi istisnai bir uygulama olduğunu, kendilerinin de yaklaşık 14 ayda üç defa açık havaya çıkabildiklerini, 40-50 metrekarelik bir alanda normal mevcuda göre 30-35 kişinin kalmasının CPT’nin “7 m2’lik alan” standardının çok altında olduğunu beyan etmişlerdir.

90. Ayrıca başvurucu Bayan F.A., Merkezin fiziki koşulları nedeniyle ruh ve beden sağlığını yitirdiğini, 20 kg zayıfladığını, psikolojisinin bozulması nedeniyle sık sık bayıldığını ve bunalıma girdiği için intihar girişiminde bulunduğunu, tutulduğu süre boyunca herhangi bir psikolog veya sosyal hizmet uzmanından destek alamadığını ifade etmiştir.

91. Başvuru dosyasında, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde, Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de her bir tutulan kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucuların hangi odayı kaç kişi ile paylaştıklarına ilişkin de net bir bilgi ne başvurucular, ne de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının, Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

92. Bireysel başvuru formunda sunulan bilgiler ve Bakanlık görüşü çerçevesinde başvurucuların, asgari olarak 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de 382 gün tutuldukları konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

93. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısında sunulan bilgiler, 2012 tarihli TBMM Raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan 2009 tarihli CPT Raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı ve bu karara önemli ölçüde esas teşkil eden İHK’nın Raporu, eldeki en önemli verileri oluşturmaktadır.

94. Anılan belgelerdeki tespitler ile başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla daha güncel olan 2012 tarihli TBMM Raporu ve BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri arasında belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Ayrıca AİHM’in Yarashonen/Türkiye kararının Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sunulan fotoğraflardaki görüntülerin tarif edildiği paragrafındaki tespitler (Yarashonen/Türkiye, § 19), mevcut başvuru kapsamında sunulan Bakanlık görüşü ekindeki fotoğraflardaki görüntülerle de örtüşmektedir (bkz. § 86). Bu çerçevede, düzenlendikleri zaman periyotları farklılık arz etse de başvurucuların tutuldukları dönemden önce veya sonra düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutuldukları zaman diliminin öncesinde veya sonrasındaki saptamaların, başvurucuların tutma koşulları yönünden de önemli ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle başvurucuların tutuldukları dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım tespitlerin, başvurucuların tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında dikkate alınması mümkün görülmüştür.

95. Emniyet Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısında (bkz. § 27) Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Aynı yazının ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısında ise Merkezin, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki mevcudunun ortalama 310 ile 350 kişi civarında olduğu bildirilmiştir.

96. 2012 tarihli TBMM Raporu’nda, Merkezin kapasitesinin 100’ü kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ilâ 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.

97. İHK’nın raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin toplam kapasitesi 300 kişilik olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK raporunda görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ile 500 arasında kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve her gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında başvurucuların tutuldukları dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında kişinin bulunduğunun, yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.

98. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin tespitine geçildiğinde Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan rapor ve görüşler (bkz. § 22 vd.) incelendiğinde başvurucuların tutuldukları dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK’nın raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte değerlendirildiğinde kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin (başvurucuların tutuldukları dönem de dâhil olmak üzere) son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.

99. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

100. Bu tür merkezlerde kalan kişilere tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur olarak dikkate alınabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 78).

101. Bu çerçevede başvurucuların içinde yaşadıkları koşullar incelendiğinde İHK Raporu’nda ifade edildiğine göre Merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır. Bu durumda, Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.

102. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29 Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı Rapor’da geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu, çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı kalabalıklık”, “sağlığa elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz § 28).

103. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir.

104. Bakanlık cevabi yazısı ekinde sunulan fotoğraflardan, Merkezin bahçesinin fiilen otopark olarak kullanıldığı ve bahçe kapısının sürekli açık tutulduğu görülmektedir. Bahçe alanının sınırlı genişliği de dikkate alındığında Merkezde tutulan kişilerin sık aralıklarla açık havaya çıkarıldıkları kanaatine ulaşılması mümkün görünmemektedir.

105. Nitekim 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM Raporu’nda, gerek Merkezin konumu ve gerekse personel eksikliği nedeniyle tutulan düzensiz göçmenlerin, haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin, fiili uygulama ile uyumlu olup olmadığı, rapordan anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda dolaylı olarak bu tespitin dahi GGM’yi düzensiz göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek suretiyle haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.

106. İHK Raporu’nda Merkez Müdürünün gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır (bkz. § 24). Bu konuda başvurucular, tutuldukları süreç boyunca toplam üç kere havalandırmaya çıkarıldıklarını iddia etmektedirler (bkz. § 89). Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlerin; belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği, hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadıkları dönemler olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkânın verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucuların iddialarının inandırıcılığını güçlendirmektedir.

107. Merkez yetkililerince “sağlanmaya çalışıldığı” söylenen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası, yetkililer de Merkezin bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 24). Görüldüğü üzere Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi CPT tarafından ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının, CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.

108. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin, kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları dönemde maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi, sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının, başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları daha da tahammül edilemez hâle getirdiği ve bu koşullar altında başvurucuların bir yılı aşkın bir süre boyunca tutulmalarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

109. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar; başvurucuların Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları muamelenin, bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

110. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

4. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 i. Anayasa’nın 19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

111. Başvurucular, “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

112. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.

113. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

114. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.”

115. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

…”

116. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri, ancak suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence hakkında bir ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından yukarıda belirtilen güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.

117. Bu çerçevede, başvurucularca yapılan nitelendirme esas alındığında Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

118. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

119. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

120. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.

…”

121. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

122. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

123. Başvurucular, “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıkları iddialarını ortaya koyarken kendi öznel durumlarının “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmalarının suç işledikleri şüphesine veya suç işlemelerinin ya da suç işledikten sonra kaçmalarının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamışlardır.

124. Açıklanan nedenlerle başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadıkları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 ii. Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlallere İlişkin İddia

125. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 i. İdari Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

126. Başvurucular, yargısal bir karar olmaksızın 382 gün boyunca gözetim altında kaldıklarını, herhangi bir adli makam önüne çıkarılmadıklarını ve adli makamlar tarafından haklarında verilmiş bir tutma kararı ya da kamu düzenini bozduklarına dair bir iddia veya savcılık tarafından açılmış bir ceza davası bulunmadığını, tutulmalarının mahkemeye veya yetkili merci önüne çıkarılma amacı taşımadığını, 382 gün boyunca gözaltında tutulmalarının hukuki dayanağı bulunmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

127. Bakanlık görüş yazısında bir tutmanın Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası anlamında hukuki sayılabilmesi için anılan fıkranın (a) ve (f) bentleri arasındaki istisnalardan birini karşılaması gerektiği, tutmanın bu anlamda hukuki olduğu anlaşıldıktan sonra Sözleşme’nin “kanunda düzenlenmiş bir prosedürün” izlenip izlenmediği dâhil olmak üzere, esas ve usul kurallarına uyma yükümlülüğünü ulusal hukuka bıraktığı bildirilmiştir. Aynı yazıda AİHM kararlarına göre keyfîliğin önlenmesi için özgürlüğün kısıtlanmasını düzenleyen ulusal yasaların tamamıyla erişilebilir, açık, net ve öngörülebilir olması gerektiği, özgürlükten yoksun bırakmanın ulusal hukuka uygun olmanın yanı sıra, kişiyi her türlü keyfî uygulamadan da uzak tutacak nitelikte olması gerektiği, belirtilen ilkeler ışığında Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye başvurusunda, başvurucuların tutulmalarına ilişkin yasal prosedürün uygulanmadığı, başvurucuların keyfîliğe karşı korunmadıkları belirtilerek Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar verildiği, somut olayda da başvurucuların tutuldukları tarihte mevzuatta sınır dışı işlemleri esnasında ilgililerin tutulmasını düzenleyen kanun bulunmadığı bildirilmiştir.

128. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

129. Başvurucuların 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutuldukları ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 125).

130. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”

131. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.”

132. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, § 43).

133. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda, bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez (K.A., § 123).

134. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin; demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi, koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usule ilişkin hakların ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, § 74).

135. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A., § 125).

136. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı Kanun 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucuların GGM’de tutuldukları 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri arasında, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında, tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

137. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 ii. İdari Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin İddia

138. Başvurucular, GGM’ye götürüldükten sonra tutulma nedenleri hakkında bilgi verilmediğini, uzun süre tutuldukları hâlde kendileri hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konusunda bilgi verilmediğini, İçişleri Bakanlığından gelecek idari kararın beklenmesi nedeniyle “belirsizlik” içinde tutulduklarını, avukatlarına da tutulma nedenleri konusunda sözlü veya yazılı bilgi verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

139. Bakanlık görüş yazısında 4/12/2011 tarihinde hangi amaçla tutuldukları ve başvurabilecekleri yolların başvuruculara tebliğ edildiği ifade edilmiştir.

140. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular “özgürlüğü kısıtlandığında derhâl ve anlayacakları bir dilde bilgilendirme” yapılmadığını, Bakanlık tarafından referans olarak gösterilen 4/12/2012 tarihli tutanağın, Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki standartları karşılamadığını, bahsi geçen tutanağın, iltica başvurusu üzerine düzenlenen bir tutanak olduğunu, tutanakta başvurucuların 10 gün GGM’de kalabileceklerinin belirtildiği, hangi nedenle özgürlüklerinin kısıtlandığının ve yasal haklarının ne olduğunun bildirilmediğini, böyle bir belgenin, 14 ay özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarına ilişkin bilgilendirme içerdiğinden söz edilemeyeceğini, uygulamada GGM’de tutulan yabancılara, gözaltı nedenleri ve kendilerine yöneltilen suçlamalar hakkında bilgi verilmediğini, Bakanlığın başvuruculara alıkoyma sebepleri hakkında derhâl bilgi verildiğine dair kanıt sunmadığını, sunulan tutanaktaki “hakkınızda yapılan işlemler doğrultusunda Yabancılar Şube Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde tutulmaktasınız” ifadesinin muğlak olduğunu, yapılan işlemlerin ne olduğunun bildirilmediğini, bilgilendirmenin ilk tutuldukları tarihten uzun süre sonra yapıldığının da tutanak tarihinden anlaşılabildiğini beyan etmişlerdir.

141. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”

142. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir dilde bildirilmesi zorunludur.”

143. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların herhâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak “derhâl” bildirileceği kurala bağlanmıştır.

144. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirileceği hükme bağlanmıştır.

145. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik olmayan basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 136).

146. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından hazırlanan raporda, bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de başvurucuların tutuldukları dönemdeki uygulama ile ilgili olarak dikkat çekici ifadelere yer verilmiştir. Raporda 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verildiği; buna rağmen Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Belirtilen tespitler, başvurucuların iddialarını destekleyici mahiyettedir.

147. Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan 4/12/2011 tarihli tutanak içeriği ise şöyledir:

“Hakkınızda yapılan işlemler doğrultusunda şu anda Yabancılar Şube Müdürlüğü Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde bulunmaktasınız. İltica/sığınma başvurunuza ilişkin prosedür sonuçlanıncaya kadar hakkınızda herhangi bir sınır dışı işlem…i uygulanmayacaktır.

21.10.2011 tarihinde [i]lgili yasal mevzuat kapsamında talebiniz İçişleri Bakanlığınca değerlendirileceğinden merkezimizde on (10) gün kalmanız gerekebilir veya işlemleriniz daha kısa süre içerisinde de sonuçlanabilir, ancak hakkınızdaki işlemlerin tamamlanmaması halinde, bu süre uzatılabilecek ve uzatılması halinde tarafınıza bilgi verileceği husus daha önce tarafınıza tebliğ edilmiştir.

İltica/sığınma başvurunuza ilişkin prosedür yukarıda bahsedilen süre içerisinde tamamlanmadığından merkezimizde tutulmaktasınız ve İçişleri Bakanlığından emir gelinceye kadar merkezimizde tutulmaya devam edeceksiniz. Merkez Müdürlüğüne bizzat veya kanuni temsilciniz vasıtasıyla yazılı olarak itiraz hakkına sahipsiniz. Ancak bu itirazınız hakkınızdaki merkez[d]e alıkonulma uygulamasını ortadan kaldırmaz. İdarenin hakkında verdiği Merkezde alıkonulma kararına konu yukarıda belirtilen usulle idari yargı yoluna başvurabilirsiniz. Merkezde kaldığınız süre içerisinde barınma, iaşe ve ibate masraflarınız Türkiye Cumhuriyet Devleti tarafından karşılanacaktır.

Şu anki durumunuzu bildiren ve tarafımızdan tanzim olunan iş bu tebliğ ve tebellüğ tutanağı birlikte imza altına alınmıştır. …”

148. Başvurucuların GGM’de tutulmalarının başlangıç tarihi, başvuru dosyasındaki bilgilere göre en geç 24/11/2011’dir. Bakanlık tarafından sunulan bilgilendirme tutanağının tarihi ise 4/12/2011’dir. Buna göre anılan bilgilendirme işleminin, başvurucuların tutulmaya başlandıkları tarihten en az 10 gün sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan başvurucular veya Bakanlık, bu tarihten önce herhangi bir sözlü veya yazılı bildirim yapıldığını ileri sürmemişlerdir. Bu çerçevede başvurucuların tutulmaya başladıkları tarihten 10 gün sonra yapılan bilgilendirmenin, Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında emredilen sürede yapıldığının kabul edilmesi mümkün değildir.

149. Diğer taraftan 4/12/2011 tarihli tutanakta, başvurucuların yakalanma ve tutulma nedenlerinin haklarında “devam eden işlemler” olduğu bilgisinin yer aldığı, bunun dışında devam eden bu işlemlerin ne olduğu ve başvurucuların GGM’de tutulmalarını niçin zorunlu kıldığı konusunda açıklayıcı bilgilere yer verilmediği görülmektedir. Bu çerçevede başvuruculara özgürlüklerinden yoksun bırakılma nedenlerinin, Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasına uygun bir şekilde bildirildiği sonucuna ulaşılamamıştır.

150. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 iii. İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yolun Bulunmadığına İlişkin İddia

151. Başvurucular, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yasaya uygunluğu hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya aykırı görmesi hâlinde serbest bırakılmalarını sağlayacak bir yargı merciine başvurma hakkından yoksun olduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

152. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre, tutulma hâlinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlayacak bir mekanizmanın mevcut olması, ayrıca bu yolun yalnızca teoride değil pratikte de mevcut ve kişiye tahliye imkânı sunabilmesi gerektiği, bu kapsamda Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye kararında başvurucuların tutulmalarına etkin itiraz imkânı sağlayan bir iç hukuk yolu bulunmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine hükmedildiği bildirilmiştir.

153. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

154. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

155. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

156. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutmanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin kararların bir mahkeme nezdinde incelenmesi açısından güvence oluşturmaktadır.

157. Somut olaya bakıldığında Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, idari gözetim kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir.

158. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi hâlde, söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152).

159. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucuların tutuldukları dönem (24/11/2011 ile 10/12/2012) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir.

160. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucularla benzer şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).

161. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 iv. Haksız Tutulma Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

162. Başvurucular, Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülmüş olan aynı madde kapsamındaki ihlaller nedeniyle iç hukukta başvurulabilecek ve tazminat talep edilebilecek bir merci bulunmadığını, şikâyet edilen işlemlerin uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki kişilerin misafir olarak değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması olarak nitelendirilmediğini, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

163. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre Sözleşme’nin 5. maddesinin ilk dört fıkrasından birinin ihlaline karar verilen durumlarda aynı maddenin beşinci fıkrası gereğince kişiye tazminat hakkı sunulması gerektiği, hakkında sınır dışı işlemi yürütülenlerin tutulmasına yönelik yasal düzenleme eksikliği nedeniyle 6458 sayılı Kanun’un kabul edildiği, ancak Kanun’un gerektirdiği yeni kurumların oluşturulabilmesi için ilgili kanun maddelerinin yayım tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü bildirilmiştir.

164. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

165. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

166. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”

167. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların, devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.

168. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince aynı maddenin iki ilâ sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan hâllerde iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.

169. Somut başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık, başvurucuların beyanları ve Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere başvurucuların bireysel başvuruda bulundukları tarih itibarıyla Türk hukuk sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.

170. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

171. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

172. Başvurucular, maruz kaldıkları hak ihlalleri sonucunda uğradıkları zararlar nedeniyle toplam 22.790 TL maddi ve 90.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.

173. Başvuruda, başvurucuların idari gözetim altında tutulmaları işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının; Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

174. Yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında başvurunun özel koşulları da dikkate alınarak her bir başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.

175. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için iddia edilen maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucular, maddi tazminat taleplerini dönemsel aylık asgari ücret miktarları üzerinden yapılan bir hesaplamaya dayandırmışlardır. Belirtilen soyut hesaplama haricinde başvurucuların, konuya ilişkin herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

176. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,

C. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Her bir başvurucuya net 18.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

F. K. ve DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8735)

 

Karar Tarihi: 17/2/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucular

:

1. F. K.

 

 

2. M.S.

 

 

3. I. S.

Vekilleri

:

Av. Abdulhalim YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, geri gönderme merkezinde (GGM) sağlıksız, aşırı kalabalık, temiz olmayan bir ortamda, uzun süre özgürlükten yoksun bırakılmanın gayri insani ve aşağılayıcı nitelikte olduğu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği; belirtilen koşullara karşı iç hukukta etkili bir başvuru yolu bulunmadığı, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği; özgürlükten mahrum bırakılmanın yasal dayanaktan yoksun olduğu, yargısal denetiminin bulunmadığı ve bu çerçevede iç hukukta tazminat sağlama imkanı tanınmadığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 3/12/2013 tarihinde Bakırköy 6. Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 17/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru formu ve ekleri, görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 10/7/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 25/7/2014 tarihinde ibraz etmişlerdir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Bakanlık görüşünde bildirilen hususlar çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Birinci başvurucu F.K., ikinci başvurucu M.S. ve üçüncü başvurucu I.S.’nin annesidir. Başvurucular Özbekistan Cumhuriyeti vatandaşı olup, başvuru tarihi itibarıyla Türkiye’de ikamet etmektedirler.

8. Birinci başvurucu, Özbekistan’da yaşamaktayken devlet başkanı tarafından uygulandığını iddia ettiği "baskı ve zulümden dolayı" çocukları olan ikinci ve üçüncü başvurucuları da yanına alarak ülkesini terk etmiştir.

9. Birinci başvurucunun eşi İsveç’te sığınmacı olarak yaşamaktadır. Anılan başvurucu, Türkiye’ye geldikten sonra eşinin yanına gitmek istemiş, bu nedenle kendi iddiasına göre vize işlemlerini yaptırmak için bu işlerde aracılık eden bir kişiye para verip vize almıştır. Birinci başvurucu, vize işlemlerini tamamladıktan sonra uçak biletlerini alarak, çocuklarıyla birlikte, 28/9/2013 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanına gitmiştir. Ancak kontrol sırasında, pasaportunda bulunan vizenin usulsüz (sahte) olduğu gerekçe gösterilerek gözaltına alınmıştır. Başvurucunun ifadesi 28/9/2013 günü saat 14:07’de tamamlanmıştır. Ancak başvurucu ve çocukları, Türkiye’de ikamet izinleri bulunmasına rağmen, yabancı uyruklu olmaları nedeniyle serbest bırakılmamışlardır. Başvurucu ve çocukları 30/9/2013 tarihine kadar, anılan havalimanı nezarethanesinde tutulmuşlardır.

10. Başvurucular 30/9/2013 günü Kumkapı (İstanbul) GGM’ye götürülmüşlerdir.

11. Başvurucular, Özbekistan’a sınır dışı edilme işlemleri yürütülürken sığınma talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular, ayrıca sığınma başvurusu için Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliğine de müracaat etmişlerdir.

12. Tutuldukları dönemde, kendi iddialarına göre, birinci başvurucu hamile, kızı olan ikinci başvurucu beş, oğlu olan üçüncü başvurucu ise dokuz yaşlarındadır.

13. Başvurucular, sığınma müracaatına ilişkin işlemleri tamamlandıktan sonra 4/11/2013 günü serbest bırakılmışlardır.

14. Başvurucular, 3/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. Kumkapı GGM’nin Durumu

15. Başvuru formu ve Bakanlık görüş yazısında sunulan bilgiler karşılaştırıldığında başvurucuların,30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında ise Kumkapı GGM’de tutuldukları konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

16. Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından 2009 yılının Haziran ayında aralarında başvurucuların tutuldukları Kumkapı GGM’nin de bulunduğu Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009 tarihli Rapor'un (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

2007 yılının Mart ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek ve 200 kadın için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.

...

44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.

...

45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin; duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması, v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.

Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir (örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.

...

47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.

Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca, İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.

Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin ‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...

CPT bu zamana kadar atılan adımları memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını istemektedir.

...

51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin, hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.

…”

17. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM

Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012 tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme gerçekleştirmiştir.

İncelemeler sırasında illerin valileri, emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler, sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon çalışmalarına katkı sağlamışlardır.

V. İNCELEMELER

1. Genel Bilgi

Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan İncelemeler

c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi

ca) Geri Gönderme Merkezi Hakkında Bilgilendirme

Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;

- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde; ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.

- Geri gönderme merkezinin profiline bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.

- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı 100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.

- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme merkezi olarak kullanılmaktadır.

- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila 40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.

- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce karşılanmaktadır.

- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3 öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.

- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara oyuncak ve günlük süt verilmektedir.

- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü) havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.

- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde ibadethane de bulunmaktadır.

- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu, burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50 dilde hazırlanmıştır.

- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır. Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda barındırılmaktadır.

- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. …

- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde duruldu.

cb) Geri Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler

İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi. Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde olduğu görüldü.

Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.

Merkezde sığınmacıların hemen hemen her istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.

Merkezde her zaman bulunan bir sağlık görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.

İhtiyacı olanlara bedava verilecek kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının bulunduğu görüldü.

Merkezde barınanların boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar verildiği belirtildi.

Merkezde çocukların günün her anında istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.

Merkezde hem televizyon odası hem de yemek odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.

Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkanını engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor yapabildikleri gözlemlendi.

Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında konuşlandırıldığına şahit olundu.

VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile ilgili olarak;

1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış olacaktır.

3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır. Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.

4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.

5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür. Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması, çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.

- Genel olarak;

1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği belirtilmektedir.

2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.

4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı, iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması gerekmektedir.

5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine, avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.

6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

7- Ülkemizde uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu bir uluslar arası koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.

…”

18. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu” (İHK Raporu) yayımlanmıştır. Rapora esas teşkil eden ziyaret tarihi 2/5/2014’tür. Rapor'da, Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde tutulanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Anılan Rapor'da yer alan bazı bilgiler şöyledir:

“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:

13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.

- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.

- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.

- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.

- Haftada bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.

- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.

- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.

- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.

B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER

14. İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.

C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER

1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması

16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat 17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını ifade etmiştir.

17. İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.

21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...

23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’ iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.

24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.

2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması

29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.

30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.

31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır. Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari 7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]

77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.

…”

19. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, AİHM’in Yarashonen/Türkiye kararında (B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§ 18-19) şöyle özetlenmiştir:

“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.

19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere, diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”

20. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan Rapor’dan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM Raporu’un ilgili kısımları şöyledir:

“30. ... (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra (inter alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:

42. Özel Raportör ziyareti esnasında göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.

...

52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koymaktadır.

54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’

…”

21. Bakanlık görüşünde nakledilen, Emniyet Genel Müdürlüğünün 14/5/2014 tarihli ve 61243/479/70197 sayılı yazısının ilgili kısımları şöyledir:

“…

Başvuranların 30.09.2013-04.11.2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM'de tutulduğu koşullar hususunda: Söz konusu merkezin insani yaşam koşullarına uygun bir merkez olduğu, başvuranın da içinde yer aldığı yabancı şahıslara karşı herhangi bir kötü muameleye, onur kırıcı ceza ve işleme tabi tutulmadıkları, bu merkeze zaman zaman Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (AİÖK), İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) gibi uluslararası kuruluşlarca ziyaretlerin yapıldığı, eksiklik tespit edilmesi durumunda belirlenen eksikliğin giderilmeye çalışıldığı ve bu doğrultuda personele eğitimlerin verildiği,

Kumkapı GGM'nin 1 ve 2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak üzere 3 kattan oluştuğu ve toplamda 300 kişiyi barındırabildiği, 1 . kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu,

Bahse konu tarihler arasında misafirhane mevcudunun 300 kişiyi aşmadığı, göçmenlerin kendi vatandaşları veya kendilerine yakın buldukları kişilerle aynı odalarda kalmak istedikleri ve bu duruma görevlilerce müdahale edilmediği, bundan dolayı şahısların hangi odada ve kaç kişi kaldıkları hususlarının tam olarak bilinmediği,

Ayrıca, Geri Gönderme Merkezinde hava şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine çıkartılarak temiz havadan faydalanmalarının sağlandığı, başvuranın da tutulduğu süre içerisinde havalandırmanın yaptırıldığı, çocukların ise oyun parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu, merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah, öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri, şahısların özel ihtiyaçlarını buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç öğün yemek verildiği, çocuklar için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin özel bir temizlik firması aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde kalan şahısların hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve günlük şikâyet durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman kaybedilmeden yapıldığı,

Ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'nden gelen 1 doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin yapıldığı

…”

22. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli ve 12062 sayılı yazısı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısında, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki defter kayıtlarına göre Kumkapı GGM'nin mevcudunun 310 ilâ 350 kişi arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.

C. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

23. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 4. maddesi şöyledir:

“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri çevrilirler.

Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna kadar, icabederse, en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.

Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.

Umumiyetle mültecilerin ve iskan hakkındaki mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların, pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına bağlıdır.”

24. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:

“1. Serseriler ve dilenciler;

2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden istisna edilebilirler);

3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;

4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;

5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;

6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar;

7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”

25. 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında (mülga) Kanun’un 17. maddesi şöyledir:

“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”

26. 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesi şöyledir:

“Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”

27. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilip, 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K. Yön/3.mad)

Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.

 İçişleri Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere devredebilir.

 Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.

Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri Bakanlığı’nca gösterilecekbir yerde serbest ikamet edebilir.

Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı 15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.

İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak belirlenebilir.

Karara itiraz eden yabancının bu konudaki ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai karar yabancıya tebliğ edilir.

İtirazları nihai olarak reddedilenlerin durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde deikamet izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılırlar.”

2. Uluslararası Hukuk

28. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010) ilgili kısımları şöyledir:

“48. Açık havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.

29. CPT’nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. …

Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.

79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar … tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır.”

29. BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

30. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”

31. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:

“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak

...

(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

33. Başvurucular, vatandaşı oldukları ve baskıya dayalı bir rejimle yönetildiğini iddia ettikleri Özbekistan’dan Türkiye’ye geldikten sonra, İsveç’te bulunan (F.K.'nin) eşinin yanına gidebilmek için bulundukları Sabiha Gökçen Havalimanında, sahtecilik nedeniyle gözaltına alındıktan sonra ilk olarak tutuldukları havalimanı nezarethanesinin dar, kalabalık ve gün ışığından yoksun bir yer olduğunu, 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında, yaşam ve özgürlüklerinin tehlike altında olduğu Özbekistan’a sınır dışı edilme riski altında ve herhangi bir yargısal merciin kararı olmadan 36 gün boyunca Kumkapı GGM’de gözaltında tutulduklarını, söz konusu merkezin dış dünyadan tecrit edilmiş, giriş çıkışları sürekli kontrol edilen yüksek güvenlikli bir merkez olduğunu ve aynı zamanda yaşam koşullarının cezaevinden daha ağır, sağlıksız, gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, bu nedenle ruhsal ve fizyolojik olarak sağlık durumlarının bozulduğunu belirterek, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

34. Başvurucular ayrıca, Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî ve onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, bu nedenle kanun yollarının kullanılmasının etkili olmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.

35. Başvurucular, keyfi ve hukuk dışı gerekçelerle 36 gün boyunca GGM’de tutulmalarının yabancı olmalarından kaynaklandığını ve Türk hukukunda bu tür yabancılara ilişkin belirtilen tutma işlemlerinin yasal denetiminin bulunmadığını, ayrıca kendilerine uygulanan özgürlük kısıtlamasının “gözaltı” ve “tutuklama” sayılmaması nedeniyle tazminat talep edilmesinin de mümkün olmadığını, niçin tutuldukları konusunda bilgilendirilmedikle- rini ve yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir tutma kararı olmadan özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu belirterek, Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini belirtmişlerdir.

36. Nihayet başvurucular, kimliklerinin gizli tutulmasını, adli yardımdan yararlandırılmalarını ve maruz kaldıklarını iddia ettikleri hak ihlalleri sonucunda uğradıkları zararlar nedeniyle kendilerine maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

38. Başvurucuların, sınır dışı tehdidi altında GGM’de tutulduklarına, GGM’nin tutma koşullarının elverişsizliğine ve burada sağlık yardımı taleplerinin zamanında karşılanmamış olmasına ilişkin şikayetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası; yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî koşullarda, uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığı şikayetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi; geri gönderme merkezinde tutulmalarının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilmeleri ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi konularına ilişkin şikayetlerinin ise Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Adli Yardım Talepleri Yönünden

39. Çocuk yaşta olan ikinci ve üçüncü başvurucular ile anneleri olan birinci başvurucunun, ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları, herhangi bir gelirlerinin bulunmadığı, birinci başvurucunun çalışma izninin olmadığı ve eşinin başka bir ülkede yaşadığı, bu nedenlerle geçimlerini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları, başvuru formunda sunulan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucuların, açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulü gerekir.

2. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiği İddiaları

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

41. Başvurucular, Türkiye’de yabancı kişilerin gayriinsanî, onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde ve uzun süre GGM’de tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığını belirterek, Anayasa’nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

42. Bakanlık görüşünde, iç hukuktaki başvuru yollarının AİHM’in aradığı standartları taşımaması nedeniyle 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun kabul edildiği, ancak bu Kanun’un sınır dışı işlemlerine karşı yargı yolunu düzenleyen ilgili maddesinin başvuru yapıldığı tarihte yürürlükte olmadığı bildirilmiştir.

43. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, Bakanlık görüş yazısında AİHM’in Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye kararına atıf yapıldığını, anılan kararda, Türk iç hukukundaki düzenlemelerin Sözleşme’nin 13. maddesindeki şartları taşımadığı gerekçesiyle ihlal kararı verildiğini, Bakanlık görüşünde belirtildiği gibi, 6458 sayılı Kanun’un başvuru tarihinden sonra, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girdiğini, tutuldukları GGM’nin koşulları ile ilgili idareye yapılan başvuruların pratikte hiçbir fayda sağlamadığını ifade etmişlerdir.

44. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”

45. Sözleşme’nin “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”

46. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.

47. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28-29).

48. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem teoride hem de uygulamada, ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkanı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).

49. Ancak, ihlal iddiasına konu edilen hak Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda, Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânı sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde, bu tür ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle, somut başvuruda olduğu gibi, “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda tutulma şikâyetleri açısından, ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette, ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması gerekmektedir (K.A. [GK], § 72).

50. AİHM de, Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel önemin, Devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten, bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, B. No: 72710/11, 24/6/2014, § 61).

51. Başvurucuların, 28/9/2013 ilâ 30/9/2013 tarihleri arasında havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında ise Kumkapı GGM’de tutuldukları konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

52. Bakanlık görüşünde, başvurucuların tutuldukları dönemde anılan Merkezlerindeki elverişsiz yaşam koşullarını önleme ve doğan zararları tazmin etmek üzere belirlenmiş, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi bir karar sunulmamıştır. Kaldı ki, yabancıların GGM’de tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi, bu tür koşulların hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucuların tutuldukları dönemde yürürlükte olan açık bir düzenleme de bulunmamaktadır.

53. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında; tutulan bir göçmenin, önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini, yani idare mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari kararın, davalı Devlet tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye, § 63; ayrıca bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).

54. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer verilmiş olması, başvurucuların iddialarını güçlendirmektedir (bkz. § 18).

55. Nitekim, 2012 tarihli TBMM Raporu’nda da benzer şekilde, tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.

56. Başvurucuların tutulma tarihlerinden sonra, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6458 sayılı Kanun’da dahi tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A. [GK], § 80).

57. Bu tespitler ışığında, GGM’de idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucular açısından, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

58. Açıklanan nedenlerle, somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucuların etkili başvuru haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. Kumkapı GGM’nin Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiği İddiaları

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

59. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

60. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

61. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

62. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup, her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

63. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için, anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

64. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak, kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

65. Yukarıda değinildiği üzere, bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

66. Bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik değerlendirmesi ise, koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kafkaris/Kıbrıs, B. No: 21906/04, 12/2/2008, § 95, Yarashonen/Türkiye, § 71)

67. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi için, bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanısıra bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi; diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde, onlara, korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).

68. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında “aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken, bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında, söz konusu tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde, ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte, böyle bir amacın olmaması, kesin olarak, bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini devre dışı bırakmamakla birlikte, bir ceza veya muamelenin, “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).

69. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanı, ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken bir kriterdir (K.A. [GK], § 96).

70. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, § 45; Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan, AİHM tutulu bulunan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 150).

71. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde, kişi başına düşen alan hesabının yanı sıra, tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması gerekmektedir (K.A. [GK], § 98). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 28), kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır.

72. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar (bkz. §§ 69-71) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte, burada yer verilen standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

73. Başvurucular, sırf yabancı olmaları nedeniyle 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de 36 gün özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarını, yaşamlarının ve özgürlüklerinin tehlike altında bulunduğu Özbekistan'a sınır dışı edilme riski ve korkusu ile tüm pencereleri ve kapıları hapishane gibi demir parmaklıklarla çevrili, dış dünyadan tecrit edilmiş yüksek güvenlikli özel bir binada tutulduklarını, uzun süre boyunca cezaevinden daha kötü ve ağır fiziksel koşullar altında tutulduklarını, kaldıkları odanın çok kalabalık olduğunu, geç saatlere yoğun gürültü ve sigara dumanına maruz kaldıklarını, verilen yemeklerin yetersiz olduğunu, hamile (birinci başvurucu) ve çocuklara (ikinci ve üçüncü başvurucular) uygun yemek verilmediğini, kaldıkları koğuşun temiz olmadığını, böcek ısırıkları nedeniyle vücutlarında kızarıklıklar ve şişlikler oluştuğunu, özellikle çocukların böceklerden ötürü sürekli bir korku içinde kaldıklarını, tutuldukları süre içinde sadece iki defa ve kısa süreyle temiz hava almaya çıkartıldıklarını, geceleri uyumakta zorluk çektiklerini, başvurucuların tutulduğu odada on yedi ranza (34 yatak) bulunduğunu, yataklar dışında oyun, oturma ya da sosyal faaliyet için kullanılabilecek bir boşluk bulunmadığını, kaldıkları odada beşi hamile ve bir veya daha fazla çocuklu en az on sekiz yetişkin kadın olduğunu, odada kalan kişi sayısının genellikle 35’ten fazla olduğunu, kaldıkları odanın 24 saat kamera ile izlendiğini, birinci başvurucunun hamile ve hasta olmasına rağmen doktor muayenesinin yapılmadığını, avukatının müracaatından yaklaşık üç hafta sonra doktor muayenesine götürüldüğünü, ikinci ve üçüncü başvurucuların 24 saat boyunca yetişkin insanların bulunduğu, sürekli sigara içilen ve aşırı kalabalık ortamda bulunmalarının ve oyun oynayacak veya yaşıtlarıyla zaman geçirebilecek bir yer tahsis edilmemesinin ruh ve beden sağlıkları yönünden katlanılmaz bir hal olduğunu, yaklaşık yirmi günde bir, açık havaya çıkarılmalarının gayriinsani ve onur kırıcı muamele olduğunu, ikinci başvurucunun hasta olmasına rağmen ancak kustuktan sonra hastaneye götürüldüğünü, belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

74. Bakanlık görüşünde, AİHM’in Dougoz/Yunanistan kararına atıf yapılarak, Devlet tarafından tutulan kişilerin tutuldukları ortamda aşırı kalabalık, ısınma, sağlık, uyku, yemek, dinlenme ve dış dünyayla iletişime yönelik hizmetlerin yetersizliğinin insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye neden olabileceği, tutma koşulları değerlendirilirken, söz konusu koşulların kümülatif etkileri ve başvurucunun iddialarının göz önünden bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Somut başvuruya ilişkin olarak Bakanlık görüşünde, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları koşullar hakkında Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere atıfta bulunulmuştur (bkz. § 21).

75. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, GGM’nin fiziki koşullarına ilişkin verilen bilgilere itiraz etmişlerdir. Başvurucular, kadınların tutulduğu üçüncü katta 100 kişiden fazla kişi tutulduğunu ve kendi kaldığı odada yatak sayısından fazla kişi kaldığını, Bakanlık tarafından sunulan bilgiler doğru kabul edilse dahi kişi başına düşen alanın 3,37 metrekare olduğunu, bu miktarın CPT standartlarının (7 metrekare) yarısından az olduğunu, çocukların sürekli sigara içilen, kirli ve ışıkları sürekli açık olduğu ortamda yetişkinlerle birlikte yaşadıklarını, çocuk oyun odası ve bahçedeki oyun parkından yararlandırılmadıklarını, Bakanlık tarafından biri hamile ve ikisi çocuk olan başvurucuların, belirtilen özel durumlarına uygun koşullarda tutulmaları ve sağlık hizmeti almaları konusunda özel önlemler alındığına dair herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığını, Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekilde haftada bir gün gelen doktorun, 300 kişi kapasiteli Merkezde ne kadar sağlık hizmeti verebileceğinin tartışmalı olduğunu, Merkezde bulunduğu iddia edilen kantin ve dinlenme odalarını hiç görmediklerini ifade etmişlerdir.

76. Başvuru dosyasında, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde, Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de her bir tutulan kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucuların hangi odayı kaç kişi ile paylaştıklarına ilişkin de net bir bilgi ne başvurucular, ne de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle, kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının, Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

77. Başvuru formu ve Bakanlık görüş yazısında sunulan bilgiler karşılaştırıldığında başvurucuların, 28/9/2013 ilâ 30/9/2013 tarihleri arasında havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında ise Kumkapı GGM’de tutuldukları konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

78. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan bilgiler, 2012 tarihli TBMM Raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan 2009 tarihli CPT Raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı (bkz. K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015) ve bu karara önemli ölçüde esas teşkil eden İHK’nın Raporu, eldeki en önemli verileri oluşturmaktadır.

79. Anılan belgelerdeki tespitler, başvurucuların tutuldukları dönemden yaklaşık bir yıl önce düzenlenmiş olan 2012 tarihli TBMM Raporu ve BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri ile başvurucuların tutuldukları dönemden bir yıl sonra düzenlenmiş olan İHK Raporu arasında belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Bu çerçevede, düzenlendikleri zaman periyotları farklılık arz etse de başvurucuların tutuldukları dönemden önce veya sonra düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutuldukları zaman diliminin öncesinde veya sonrasındaki saptamaların, başvurucuların tutma koşulları yönünden de önemli ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle, başvurucuların tutuldukları dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım tespitlerin, başvurucuların tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında dikkate alınması mümkün görülmüştür.

80. Bakanlık görüş yazısında nakledilen, Emniyet Genel Müdürlüğünün 14/5/2014 tarihli yazısında, Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Anılan Genel Müdürlüğün 7/1/2016 tarihli yazısında da aynı bilgiler tekrar edilmiş olup, ayrıca yazı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısında, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki defter kayıtlarına göre Kumkapı GGM'nin ortama mevcudunun 310 ilâ 350 kişi arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.

81. 2012 tarihli TBMM Raporu’nda, Merkezin kapasitesinin 100’ü kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ilâ 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.

82. İHK Raporu'nda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin toplam kapasitesi 300 kişi olup, 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK Raporu'nda görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ilâ 500 arasında kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve her gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında, başvurucuların tutuldukları dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında kişi bulunduğunun, yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.

83. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin tespitine geçildiğinde, Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan rapor ve görüşler (bkz. § 15 vd.) incelendiğinde, başvurucuların tutuldukları dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmi kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK’nın raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere, şehir merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte değerlendirildiğinde, kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.

84. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

85. Bu tür merkezlerde kalan kişilere tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup, yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur olarak dikkate alınabilir (K.A. [BD], § 104).

86. Bu çerçevede başvurucuların içinde yaşadıkları koşullar incelendiğinde, İHK Raporu’nda ifade edildiğine göre, Merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır. Bu durumda, Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak, sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.

87. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29 Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine gerçekleştirilen resmi ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı Rapor’da geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu, çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı kalabalıklık”, “sağlığa elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz § 28).

88. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak, CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında, tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir.

89. 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM Raporu’nda, gerek Merkezin konumu ve gerekse personel eksikliği nedeniyle, tutulan düzensiz göçmenlerin, haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin, fiili uygulama ile uyumlu olup olmadığı, Rapor’dan anlaşılamamaktadır. Kaldı ki, anılan Rapor’da dolaylı olarak, bu tespitin dahi, GGM’yi düzensiz göçmenler için bir hapishane haline getirdiği belirtilmek suretiyle, haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.

90. İHK Raporu’nda, Merkez Müdürünün, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır (bkz. § 18). Bu konuda başvurucular, tutuldukları 36 gün boyunca sadece iki defa ve kısa süreli olarak açık havaya çıkarıldıklarını iddia etmektedirler (bkz. § 73). Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlerin, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği, hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadıkları dönemler olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkanın verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucuların iddialarını doğrulamaktadır.

91. Merkez yetkililerince “sağlanmaya çalışıldığı” ifade edilen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası, yetkililer de Merkezin bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle, tutulan kişileri açık havaya çıkma imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 18). Görüldüğü üzere, Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi, CPT tarafından ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının, CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.

92. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde, Merkezin, kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları dönemde maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi, sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının, başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları daha da tahammül edilemez hale getirdiği ve tüm bu koşullar altında biri hamile ve ikisi çocuk olan başvurucuların 36 gün boyunca tutulmalarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

93. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar, başvurucuların Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları muamelenin, bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan, başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

94. Açıklanan nedenlerle, somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

4. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiaları

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Anayasa’nın 19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

95. Başvurucular, “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

96. Bakanlık görüş yazısında, Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının, aynı maddenin (1) numaralı fırkasının (c) bendine göre tutulan kişilerin hakim önüne çıkarılma hakkını içerdiği, somut olayda başvurucular anılan bent kapsamında tutulmadıklarından Sözleşme’nin “5/3 hükmünün” uygulanma imkanı bulunmadığı, başvurucuların bu şikayetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.

97. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü yönünden herhangi bir beyanda bulunmamışlardır.

98. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

99. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır.Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.”

100. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

…”

101. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri, ancak suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence, hakkında bir ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından, yukarıda belirtilen güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.

102. Bu çerçevede, başvurucularca yapılan nitelendirme esas alındığında, Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

103. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

104. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

105. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.

…”

106. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).

107. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

108. Başvurucular, “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıkları iddialarını ortaya koyarken, kendi öznel durumlarının “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmalarının, suç işledikleri şüphesine veya suç işlemelerinin ya da suç işledikten sonra kaçmalarının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamışlardır.

109. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadıkları anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları

110. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. İdari Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki Olmadığı İddiası

111. Başvurucular, keyfi ve hukuk dışı gerekçelerle 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında GGM’de tutulduklarını, anılan 36 gün boyunca gözaltında tutulmalarının gerekçesinin sadece yabancı olmaları olduğunu, özgürlüklerinin kısıtlanması için yasal bir dayanak bulunmadığını, herhangi bir yargı merciinin gözaltı emri veya tutuklama kararı bulunmadığını, AİHM'in Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye kararında ulusal sistemin başvurucuları keyfi tutuklamaya karşı koruyamadığına karar verdiğini, özgürlük kısıtlamasının mahkemeye veya yetkili bir merci önüne çıkarılma amacını taşımadığını, 36 gün boyunca gözaltında tutulmalarının kanuni bir dayanağı bulunmadığını ileri sürerek Anayasa'nın 19. maddesi ikinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

112. Bakanlık görüş yazısında, benzer olaylara ilişkin AİHM kararlarındaki ilkelere atıfta bulunularak, konuya ilişkin kanun boşluğunun doldurulması amacıyla kabul edilen 6458 sayılı Kanun’un 11/4/2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandığı, anılan Kanun’da yabancıların sınır dışı işlemleri öncesi tutulmalarına ilişkin ayrıntılı düzenleme bulunmakla birlikte, başvurunun yapıldığı tarihte bu hükümlerin henüz yürürlüğe girmediği, başvuruya konu olayda, başvurucuların tutuldukları tarihte mevzuatta sınır dışı işlemleri esnasında ilgililerin tutulmalarını düzenleyen kanun bulunmadığı bildirilmiştir.

113. Başvurucular, Bakanlığın konuya ilişkin görüşlerinin, bu kapsamdaki iddialarını teyit ettiğini ifade etmişlerdir.

114. Başvurucuların 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutuldukları ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 125).

115. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”

116. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1)numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen hallerdışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.”

117. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, § 43).

118. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda, bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez (K.A. [GK], § 123).

119. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için, hukuka uygun olması ve keyfi muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi; koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usulî hakların ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak, kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hallerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 129; A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 164).

120. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfiliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A. [GK], § 125).

121. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucuların GGM’de tutuldukları 30/9/2013 ilâ 4/11/2013 tarihleri arasında, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında, tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

122. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. İdari Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediği İddiası

123. Başvurucular, idari gözetim sürecinde havalimanında ve GGM'de gözaltı nedenleri ve kendilerine yöneltilen suçlamalar hakkında derhal veya daha sonra bilgi verilmediğini, uzun süre tutuldukları halde hangi sebeple ve niçin tutuldukları, kendileri hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konusunda bilgi verilmediğini, kendileri hakkında verilecek idari kararın beklenmesi nedeniyle "belirsizlik" içinde tutulduklarını, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

124. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların belirtilen iddialarına ilişkin bilgi bulunmadığı, bu hususa ilişkin olarak İçişleri Bakanlığının görüşünün dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

125. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısında yer verilen “tarafıma isnat edilen suç anlatıldı” ifadesinin yalnızca ceza soruşturma kapsamında yapılan gözaltı işlemi için geçerli olduğunu, ceza soruşturması işlemlerini müteakiben tutulmalarına devam edilmesinin nedenleri, ne kadar süre tutulacakları ve yasal hakları konularında bilgilendirme yapılmadığını ifade etmişlerdir.

126. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bununhemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”

127. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2)numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir dilde bildirilmesi zorunludur.”

128. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak “derhal” bildirileceği kurala bağlanmıştır.

129. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirileceği hükme bağlanmıştır.

130. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik olmayan, basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin derhal yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (K. A. [GK], § 138; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 136).

131. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından hazırlanan Rapor’da, bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de başvurucuların tutuldukları dönemdeki uygulama ile ilgili olarak dikkate alınması gerekenifadelere yer verilmiştir. Rapor’da, 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verildiği, buna rağmen, Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere belirtilen tespitler, başvurucuların iddialarını destekler mahiyettedir.

132. Konuya ilişkin olarak Bakanlık görüş yazısında atıfta bulunulan Emniyet Genel Müdürlüğü yazısında, 28/9/2013 tarihinde saat 02:30 sıralarında İsveç’e gitmek üzere geldikleri Sabiha Gökçen Havalimanı pasaport kontrol noktasında, başvurucuların Avusturya oturum belgelerinin ve Avusturya sürücü belgesinin sahte olabileceğinden şüphelenildiği, birinci başvurucu hakkında nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda resmi belgede sahtecilik suçundan adli soruşturma açıldığı ve adli hizmetler büro amirliğinde ifadesinin alındığı, kendisine isnat edilen suçun belirtildiği ve kendisinin de “tarafıma isnat edilen suç anlatıldı” şeklinde beyanda bulunduğu, soruşturma evrakının ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına intikalinin sağlandığı, soruşturmaya konu belgeler üzerine yapılan kriminal incelemesi sonucunda sahte oldukları yönünde uzman raporu düzenlendiği bilgilerinin sunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında sunulan bu bilgilendirme ceza soruşturması kapsamında yapılan işlemlere dönük olup, anılan işlemleri müteakiben başvurucuların GGM’de tutulmalarına neden olan prosedüre ilişkin bir bilgilendirme yapıldığına dair herhangi bir bilgi veya belge sunulmamıştır.

133. Bu çerçevede, bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve belgelerden, başvuruculara Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında, tutma sebepleri ve haklarındaki iddialar konusunda bir bildirim yapıldığı sonucuna ulaşılamamıştır.

134. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

iii. İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yol Bulunmadığı İddiası

135. Başvurucular, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yasaya uygunluğu hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya aykırı görmesi halinde serbest bırakılmalarını sağlayacak bir yargı merciine başvurma hakkından yoksun olduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

136. Bakanlık görüş yazısında, 6458 sayılı Kanun ile bu konuda ayrıntılı düzenleme yapılmakla birlikte bu hükümlerin başvuru tarihi itibarıyla yürürlükte olmadığı bildirilmiştir.

137. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

138. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

139. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

140. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak, tutukluluğun veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine, tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin kararların bir mahkeme nezdinde incelenmesi açısından güvence oluşturmaktadır.

141. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, başvuru konusu olay açısından bakıldığında, tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 64).

142. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi halde, söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A. [GK], § 152).

143. Başvurucular hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere, başvurucuların tutuldukları dönem (30/9/2013 ilâ 4/11/2013) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının tespiti halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle, başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir.

144. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucularla benzer şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).

145. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

iv. Haksız Tutulma Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiği İddiası

146. Başvurucular, Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülmüş olan, aynı madde kapsamındaki ihlaller nedeniyle iç hukukta başvurulabilecek ve tazminat talep edilebilecek bir merci bulunmadığını, idari yargı veya adli yargıya başvurmaları halinde bir netice elde etmelerinin mümkün olmadığını, şikayet edilen işlemlerin uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki kişilerin, misafir olarak değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması olarak nitelendirilmediğini, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

147. Bakanlık görüş yazısında, başvuru tarihinde başvurucuların tutulmalarının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek tazminat talep etmelerine imkan sağlayan iç hukuk yolu bulunmadığı bildirilmiştir.

148. Başvurucular, Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.

149. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

150. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”

151. Görüldüğü üzere, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların, Devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.

152. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince, aynı maddenin iki ilâ sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali halinde tazminat talep etme imkanı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan hallerde, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.

153. Somut başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık, başvurucuların beyanları ve Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere, başvurucuların bireysel başvuruda bulundukları tarih itibarıyla Türk hukuk sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.

154. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

155. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

156. Başvurucular, maruz kaldıkları hak ihlalleri nedeniyle maddi tazminat olarak (birinci başvurucuya) 4.000 TL ödenmesini; yaşadıkları sıkıntılar, uğradıkları hak ihlalleri ve olay tarihinde hamile olan birinci başvurucu ile çocuk olan ikinci ve üçüncü başvurucuların çektikleri ıstırap ve manevi zararlara karşılık birinci başvurucuya 40.000 TL, ikinci ve üçüncü başvuruculara ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.

157. Başvuruda, başvurucuların idari gözetim altında tutulmaları işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

158. Başvurunun özel koşulları dikkate alınarak, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvuruculara net 25.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesi gerekir.

159. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların sunmuş oldukları belgeler, iç hukuktaki hak arama süreci kapsamında yapılan masraflara ilişkin olup, tespit edilen ihlaller nedeniyle maddi zarara uğradıklarını ortaya koyan herhangi bir belge sunmamışlardır. Bu nedenle, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

160. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,

B. Başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli tutulması taleplerinin KABULÜNE,

C. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle” KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Başvuruculara net 25.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

T. T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8810)

 

Karar Tarihi: 18/2/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucu

:

T. T.

Vekili

:

Av. Mehmet Ali BAŞARAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; İstanbul Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde (GGM) idari gözetim altında tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği, anılan koşullara ve idari gözetim sürecine karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği; özgürlükten mahrum bırakılmanın yasal dayanaktan yoksun olması, yargısal denetiminin bulunmaması ve bu çerçevede iç hukukta tazminat sağlama imkânı tanınmaması nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/12/2013 tarihinde Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 15/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 15/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 19/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Özbekistan Cumhuriyeti vatandaşı olan başvurucu, ailesiyle birlikle Türkiye’de ikamet etmektedir. Başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti ikamet tezkeresine sahiptir.

8. Başvurucu, kendi beyanına göre Özbekistan'dan bir arkadaşının ricası üzerine Türkiye'den yurtdışına gidecek olan bir kadın ve beraberindeki iki çocuğuna havalimanına gitmeleri ve valizlerini taşımaları konusunda yardımcı olmuştur.

9. Havalimanında, belirtilen şahısların belgelerinin sahte olduğunun anlaşılması üzerine ilgili kişiler ile birlikte başvurucu hakkında “resmî belgede sahtecilik” suçundan soruşturma başlatılmıştır.

10. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında şüpheli olarak 28/9/2013 tarihinde gözaltına alınmıştır.

11. Başvurucu, Sabiha Gökçen Havalimanı Adli Hizmetler Büro Amirliğinde iki gün gözaltında tutulmasının ardından 30/9/2013 tarihinde Kumkapı GGM’ye getirilmiştir.

12. Başvurucu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesini müteakip8/11/2013 tarihinde serbest bırakılmıştır.

13. Başvurucu 6/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Kumkapı GGM’nin Durumu

14. Başvuru formu ve Bakanlık görüş yazısında sunulan bilgiler karşılaştırıldığında başvurucunun 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

15. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından 2009 yılının Haziran ayında, aralarında başvurucunun tutulduğu Kumkapı GGM’nin de bulunduğu, Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009 tarihli raporun (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

2007 yılının Mart ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek ve 200 kadın için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.

...

44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.

...

45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin; duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması, v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.

Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir (örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.

...

47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.

Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca, İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.

Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin ‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...

CPT bu zamana kadar atılan adımları memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını istemektedir.

...

51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin, hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.

…”

16. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili kısımları şöyledir:

“…

III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM

Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012 tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme gerçekleştirmiştir.

İncelemeler sırasında illerin valileri, emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler, sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon çalışmalarına katkı sağlamışlardır.

V. İNCELEMELER

1. Genel Bilgi

Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan İncelemeler

c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi

ca) Geri Gönderme Merkezi Hakkında Bilgilendirme

Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;

- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde; ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.

- Geri gönderme merkezinin profiline bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.

- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı 100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.

- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme merkezi olarak kullanılmaktadır.

- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila 40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.

- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce karşılanmaktadır.

- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3 öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.

- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara oyuncak ve günlük süt verilmektedir.

- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü) havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.

- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde ibadethane de bulunmaktadır.

- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu, burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50 dilde hazırlanmıştır.

- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır. Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda barındırılmaktadır.

- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. …

- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde duruldu.

cb) Geri Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler

İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi. Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde olduğu görüldü.

Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.

Merkezde sığınmacıların hemen hemen her istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.

Merkezde her zaman bulunan bir sağlık görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.

İhtiyacı olanlara bedava verilecek kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının bulunduğu görüldü.

Merkezde barınanların boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar verildiği belirtildi.

Merkezde çocukların günün her anında istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.

Merkezde hem televizyon odası hem de yemek odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.

Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkanını engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor yapabildikleri gözlemlendi.

Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında konuşlandırıldığına şahit olundu.

VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile ilgili olarak;

1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış olacaktır.

3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır. Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.

4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.

5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür. Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması, çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.

- Genel olarak;

1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği belirtilmektedir.

2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.

4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı, iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması gerekmektedir.

5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine, avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.

6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

7- Ülkemizde uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu bir uluslar arası koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.

…”

17. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu” (İHK Raporu) yayımlanmıştır. Rapora esas teşkil eden ziyaret tarihi 2/5/2014’tür. Raporda, Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde tutulanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Anılan raporda yer alan bazı bilgiler şöyledir:

“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:

13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.

- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.

- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.

- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.

- Haftada bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.

- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.

- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.

- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.

B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER

14. İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.

C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER

1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması

16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat 17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını ifade etmiştir.

17. İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.

21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...

23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’ iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.

24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.

2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması

29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.

30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.

31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır. Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari 7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]

77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.

…”

18. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Yarashonen/Türkiye (B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§ 18-19) kararında şöyle özetlenmiştir:

“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.

19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere, diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”

19. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan rapordan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“30. ... (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra (inter alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:

‘42. Özel Raportör ziyareti esnasında göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.

...

52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koymaktadır.

54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’

…”

20. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli ve 12068 sayılı yazısının ilgili kısımları şöyledir:

“… Kumkapı Geri Gönderme Merkezi'nin ... 1. ve 2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak üzere 3 kattan oluştuğu ve toplamda 250 kişinin barınabildiği, ancak zorunlu durumlarda kapasitenin 300 kişiyi barındırabilecek durumda olduğu, 1 . kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 1. kat misafirhanesinde 44, 2. kat misafirhanesinde 76, 3. kat misafirhanesinde ise 70 adet çiftli ranzanın bulunduğu,

Ayrıca, Geri Gönderme Merkezinde hava şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine çıkartılarak temiz havadan faydalanmalarının sağlandığı, başvuran...ın da tutulduğu süre içerisinde hava almasına imkan verildiği, çocukların ise oyun parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu, merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah, öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri, şahısların özel ihtiyaçlarını buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç öğün yemek verildiği, çocuklar için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin özel bir temizlik firması aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde kalan şahısların hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve günlük şikâyet durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman kaybedilmeden yapıldığı, ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'nden gelen doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin yapıldığı, gerek görülmesi durumunda bir üst sağlık kuruluşuna sevklerinin yapıldığı, 1. derece yakını olan ziyaretçilere görüşmelerin yaptırıldığı anlaşılmıştır.

…”

21. Emniyet Genel Müdürlüğünün yukarıda belirtilen 7/1/2016 tarihli yazısı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısında, başvurucunun tutulduğu tarih aralığındaki defter kayıtlarına göre Kumkapı GGM'nin mevcudunun 310 ilâ 350 kişi arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.

C. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

22. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 4. maddesi şöyledir:

“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri çevrilirler.

Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna kadar, icabederse, en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.

Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.

Umumiyetle mültecilerin ve iskan hakkındaki mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların, pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına bağlıdır.”

23. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:

“1. Serseriler ve dilenciler;

2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden istisna edilebilirler);

3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;

4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;

5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;

6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar;

7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”

24. 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında (mülga) Kanun’un 17. maddesi şöyledir:

“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”

25. 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesi şöyledir:

“Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”

26. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilip 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K. Yön/3.mad)

Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.

 İçişleri Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere devredebilir.

 Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.

Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri Bakanlığı’nca gösterilecekbir yerde serbest ikamet edebilir.

Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı 15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.

İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak belirlenebilir.

Karara itiraz eden yabancının bu konudaki ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai karar yabancıya tebliğ edilir.

İtirazları nihai olarak reddedilenlerin durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde deikamet izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılırlar.”

2. Uluslararası Hukuk

27. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2013) ilgili kısımları şöyledir:

"48. Açık havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.

...

29. CPT'nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. ...

Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.

...

79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar. tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır."

28. BM Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

29. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”

30. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:

“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak

...

(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu;28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı nezarethanesinde ve 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde Kumkapı GGM'de toplam 42 gün, yaşam ve özgürlüğünün tehlike altında bulunduğu Özbekistan'a sınır dışı edilme riski altında, dış dünyadan yalıtılmış, oldukça kötü fiziksel koşullar altında, aşırı kalabalık ortamda açık havaya çıkma veya herhangi bir sosyal faaliyet imkânından gerektiği gibi yararlandırılmaksızın tutulduğunu; tutma işleminin yasal dayanaktan yoksun ve keyfî olduğunu, herhangi bir yargı kararına dayanmadığını, tutmanın yargısal denetimi olmadığını ve tutma sonrası tazminat ödenmesine dair bir başvuru yolunun bulunmadığını, tutma nedenleri hakkında kendisine bilgi verilmediğini, ayrıca GGM'deki tutma koşullarına karşı da başvurabileceği etkili bir iç hukuk mekanizması bulunmadığını, bu nedenlerle Anayasa'nın 17., 19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş;kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

34. Başvurucunun, sınır dışı tehdidi altında GGM’de tutulduğuna, GGM’nin tutma koşullarının elverişsizliğine ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası; geri gönderme merkezlerinde gayriinsani koşullarda tutulması nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi; geri gönderme merkezinde tutulmasının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilme ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi konularına ilişkin şikâyetlerinin ise Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

35. Başvurucu; GGM'deki kötü koşullara karşı iç hukukta etkili bir çare bulunmadığını, idari yargıya başvurulması hâlinde geçici nitelikte olan yürütmenin durdurulması konusunda bir kararın dahi aylar sonra alınabildiğini, idari yargı makamlarının GGM'lerde tutulmayı bir özgürlük kısıtlaması olarak değerlendirmediklerini, dava açmanın, tutma koşullarının denetimi yönünden hiçbir etkisinin olmadığını ve AİHM'in de bu yönde kararlar verdiğini belirterek Anayasa'nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun GGM'deki kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için herhangi bir idari mercie başvurmadığı, Anayasa'nın 40. maddesi yönünden yapılacak değerlendirmede bu hususun dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında güncel AİHM kararlarınaatıflarda bulunarak Bakanlık tarafından, iç hukuk yollarının etkili olabileceğine dairherhangi bir örnek sunulmadığını, buna rağmen yapılan şikâyetlerin sonuçsuz kaldığına dair çok sayıda örnek olduğunu ifade etmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

39. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”

40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”

41. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.

42. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).

43. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem teoride hem de uygulamada, ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).

44. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânı sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda tutulma şikâyetleri açısından, ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 98).

45. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten, bu tür muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, B. No: 72710/11, 24/6/2014, § 61).

46. Başvuru formunda ve Bakanlık görüşünde sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucunun, 28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde ise Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

47. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu ifade edilerek başvurucunun, GGM’deki yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadığı ifade edilmiştir. Ancak, Anayasa'nın bahsi geçen hükmü dışında Bakanlıkça, başvurucunun tutulduğu dönemde anılan Merkezlerdeki elverişsiz yaşam koşullarını önlemek ve doğan zararları tazmin etmek üzere üzere belirlenmiş somut bir idari veya yargısal hak arama yoluna atıfta bulunulmadığı gibi atıf yapılan Anayasa’nın 125. maddesindeki genel kuralın, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi bir karar da sunulmamıştır. Kaldı ki yabancıların GGM’de tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi bu tür koşulların hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucunun tutulduğu dönemde yürürlükte olan açık bir düzenlemeye rastlanamamıştır.

48. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında, tutulan bir göçmenin önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ızdırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari kararın, davalı devlet tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye, § 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).

49. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer verilmiş olması, başvurucunun iddiasını güçlendirmektedir (bkz. § 17).

50. Nitekim 2012 tarihli TBMM raporunda da benzer şekilde, tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve merkezlerin işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.

51. Başvurucunun tutulduğu tarih aralığından sonra 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A., § 77).

52. Bu tespitler ışığında, GGM’de idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucu açısından, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

53. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

2. Kumkapı GGM’nin Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

54. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

55. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

56. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

57. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

58. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için, anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

59. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak, kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

60. Yukarıda değinildiği üzere, bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

61. Bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu çerçevede idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kafkaris/Kıbrıs, B. No: 21906/04, 12/2/2008, § 95, Yarashonen/Türkiye, § 71)

62. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi, diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).

63. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında “aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz konusu tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde, ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir amacın olmaması,bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini kesin olarak devre dışı bırakmamakla birlikte bir ceza veya muamelenin, “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide edilme veya ızdırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma duygusu ve ızdırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).

64. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanı, özellikle dikkate alınması gereken bir kriterdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 72).

65. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, § 45; Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan AİHM, tutulu bulunan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 150).

66. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde, kişi başına düşen alan hesabının yanısıra tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların günışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 73). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 27), kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması gerektiği ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır.

67. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar (bkz. §§ 64-66 ) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte burada yer verilen standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

68. Başvurucu, yabancı statüsünde olması nedeniyle 28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde ise Kumkapı GGM'de toplamda 42 gün tutulduğunu, bu süre zarfında yaşamının tehlikede olduğu Özbekistan'a sınır dışı edilme riski ve korkusu ile yaşadığını, tutulduğu binanın dış dünyadan tecrit edilmiş, tüm pencere ve kapılarının hapishane gibi demir parmaklıklarla kaplı olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu anılan Merkezin aşırı kalabalık, geç saatlere kadar sürekli gürültülü ve sigara içilen, yemekleri yetersiz bir yer olduğunu, kaldıkları koğuşun temiz olmadığını, böcek ısırıkları nedeniyle vücudunda kızarıklık ve şişlikler oluştuğunu, geceleri uyuyamadığını, tutma süresinin belirsiz olduğunu, kırk gün boyunca sadece bir defa açık havaya çıkarıldığını, sosyal faaliyet imkânı sunulmadığını, bu çerçevede tutma koşullarının "gayriinsani" ve "onur kırıcı" olması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

69. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarına atıfta bulunularak devlet tarafından tutulan kişilerin tutulduğu ortamda ısınma, sağlık, uyku, yemek, dinlenme ve dış dünyayla iletişime yönelik hizmetlerin yetersizliğinin ve ortamın aşırı kalabalık olmasının insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye neden olabileceği, tutma koşulları değerlendirilirken, söz konusu koşulların kümülatif etkileri ve başvurucunun öne sürdüğü iddiaların gözönüne alınması gerektiği, somut başvuru bakımından tutma koşulları ile ilgili olarak Bakanlığın elinde yeterli bilgi bulunmadığından, Anayasa'nın 17. maddesi yönünden yapılacak değerlendirmede İçişleri Bakanlığı görüşünün dikkate alınmasının daha uygun olacağı bildirilmiştir.

70. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında güncel AİHM kararları ile CPT raporu ve 2012 tarihli TBMM raporuna atıflarda bulunarak başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

71. Başvuru dosyasında, başvurucunun Kumkapı GGM’de tutulduğu dönemde Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de tutulan her birkişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucunun hangi odayı kaç kişi ile paylaştığına ilişkin net bir bilgi de ne başvurucu ne de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

72. Başvuru formunda ve Bakanlık görüşünde sunulan bilgiler çerçevesinde, başvurucunun 28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde ise Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

73. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan bilgiler, 2012 tarihli TBMM raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan 2009 tarihli CPT raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015 ) ve bu karara önemli ölçüde esas teşkil eden İHK raporu eldeki en önemli verileri oluşturmaktadır.

74. Anılan belgelerdeki tespitler ile başvurucunun tutulduğu dönemden yaklaşık bir yıl önce düzenlenmiş olan 2012 tarihli TBMM raporu ve BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri ile başvurucunun tutulduğu dönemden bir yıl sonra düzenlenmiş olan İHK raporu arasında belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Bu çerçevede düzenlendikleri zaman periyotları farklılık arz etse de başvurucunun tutulduğu dönemden önce veya sonra düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutulduğu zaman diliminin öncesinde veya sonrasındaki saptamaların, başvurucunun tutma koşulları yönünden de önemli ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle başvurucunun tutulduğu dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım tespitlerin, başvurucunun tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında dikkate alınması mümkün görülmüştür.

75. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli yazısında (bkz. § 20), Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Ayrıca anılan yazı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısında, başvurucunun tutulduğu tarih aralığındaki defter kayıtlarına göre Kumkapı GGM'nin ortama mevcudunun 310 ila 350 kişi arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.

76. 2012 tarihli TBMM raporunda Merkezin kapasitesinin 100’ü kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.

77. İHK raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin toplam kapasitesi 300 kişi olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK raporunda görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ila 500 kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ile her gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında başvurucunun tutulduğu dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında kişi bulunduğunun, yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.

77. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin tespitine geçildiğinde Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan rapor ve görüşler (bkz. §§ 15 vd.) incelendiğinde başvurucunun tutulduğu dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte değerlendirildiğinde kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.

78. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

79. Bu tür merkezlerde kalan kişilerin, tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur olarak dikkate alınabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 78).

80. Bu çerçevede başvurucunun içinde yaşadığı koşullar incelendiğinde İHK raporu’nda ifade edildiğine göre Merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır. Bu durumda Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.

81. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29 Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı raporda geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu, çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı; “aşırı kalabalıklık”, “sağlığa elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz § 28).

82. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir.

83. 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM raporunda, tutulan göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerekse personel eksikliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin, fiilî uygulama ile uyumlu olup olmadığı da rapordan anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda -dolaylı olarak- bu tespitin dahi GGM’yi göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek suretiyle haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.

84. İHK raporunda Merkez Müdürünün, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır (bkz. § 17). Bu konuda başvurucu, Merkezde tutulduğu kırk gün boyunca sadece bir defa açık havaya çıkarıldığını iddia etmektedir (bkz. § 68). Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlerin, belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadıkları dönemlerin olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkânın verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucunun iddialarını doğrulamaktadır.

85. Merkez yetkililerince “sağlanmaya çalışıldığı” ifade edilen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası yetkililer de Merkezin bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 17). Görüldüğü üzere Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi CPT tarafından ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının, CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.

86. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin, kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucunun Merkezde tutulduğu dönemde maruz bırakıldığı koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının, başvurucunun Merkezde sahip olduğu koşulları daha da tahammül edilemez hâle getirdiği ve bu koşullar altında kırk gün tutulmasının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

87. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar, başvurucunun Kumkapı GGM’de maruz kaldığı muamelenin, bir kişinin sınır dışı ve benzeri işlemlerinin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan başvurucunun bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdüğü diğer iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

88. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Anayasa’nın 19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

89. Başvurucu, “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

90. Bakanlık tarafından başvurucunun bu iddiasının kabul edilebilirliği yönünden görüş bildirilmemiştir.

91. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanısıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

92. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır.Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.”

93. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

…”

94. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri, ancak suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence, hakkında bir ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından yukarıda belirtilen güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.

95. Bu çerçevede somut başvuruya konu olan Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

96. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

97. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

98. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.

…”

99. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

100. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

101. Başvurucu, “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadığı iddiasını ortaya koyarken kendi öznel durumunun “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmasının suç işlediği şüphesine veya suç işlemesinin ya da suç işledikten sonra kaçmasının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamıştır.

102. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, ihlal iddiasını kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları

103. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. İdari Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

104. Başvurucu; mahkemeye veya yetkili bir merci önüne çıkarılma amacı taşımaksızın, kanuna aykırı olarak ve herhangi bir yargısal karar bulunmaksızın kırk gün boyunca GGM'de tutulduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

105. Bakanlık görüş yazısında AİHM'in Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye başvurusunda yaptığı değerlendirmede, başvurucuların tutulmalarına ilişkin yasal prosedürün bulunmadığı ve başvurucuların keyfîliğe karşı korunmadıkları gerekçesiyle Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fırkasının ihlal edildiğine karar verdiği bildirilmiştir.

106. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlık görüşünün, bu kapsamdaki iddiasını teyit ettiğini ifade etmiştir.

107. Başvurucunun 30/9/2013 ila 4/11/2013 tarihlerinde Kumkapı GGM’de tutulduğu ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 125).

108. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”

109. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1)numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen hallerdışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.”

110. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, § 43).

111. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 164; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,§ 129).

112. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi, koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usul hakları ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 129; A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 164).

113. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 135).

114. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucunun GGM’de tutulduğu 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen, usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınırdışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında, tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

115. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. İdari Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin İddia

116. Başvurucu; idari gözetim sürecinde tutulma nedenleri hakkında bilgi verilmediğini, belirtilen süreç zarfında hangi sebeple tutulduğu ve kendisi hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konularında bilgi sahibi olamadığını, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

117. Bakanlık görüş yazısında AİHM kararlarına atıfta bulunularak yakalanan her kişinin yakalanmasının ve tutulmasının nedenlerini, anladığı bir dilde derhâl öğrenme imkânına sahip olması gerektiği, bu hakkın kişiye tutmaya karşı itiraz imkânı sağlayacağı bildirilmiştir.

118. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.

119. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bununhemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”

120. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2)numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir dilde bildirilmesi zorunludur.”

121. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların her hâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak “derhâl” bildirileceği kurala bağlanmıştır.

122. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise yakalanan her kişiye, yakalama nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa zamanda ve anlayacağı bir dille bildirileceği hükme bağlanmıştır.

123. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik olmayan, basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması; hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesine ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde, hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 136).

124. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından hazırlanan raporda bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de başvurucunun tutulduğu dönemdeki uygulama ile ilgili olarak dikkate alınması gerekenifadelere yer verilmiştir. Raporda, 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verildiği, buna rağmen Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere belirtilen tespitler, başvurucunun iddiasını destekler mahiyettedir.

125. Konuya ilişkin olarak Bakanlık görüş yazısında başvurucunun, tutma nedenleri konusunda bilgilendirilmediği iddiasının doğru olup olmadığına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunulmamştır.

126. Bu çerçevede bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve belgelerden, başvurucuya Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında, tutma sebepleri ve haklarındaki iddialar konusunda bir bildirim yapıldığı sonucuna ulaşılamamıştır.

127. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

iii. İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yol Bulunmadığına İlişkin İddia

128. Başvurucu; özgürlüğünün kısıtlanmasının yasaya uygunluğu hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya aykırı görmesi halinde serbest bırakılmasını sağlayacak bir yargı merciine başvurma hakkından yoksun olduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

129. Bakanlık görüş yazısında, tutma hâlinin hukuka uygunluğunun yargısal olarak denetiminin sağlanması, ayrıca bu yolun teoride değil pratikte kesin olarak bulunması ve kişiye tahliye imkânı sağlaması gerektiği, Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye başvurusunda AİHM'in, başvurucuların tutulmalarına etkin itiraz imkânı sağlayan bir iç hukuk yolu bulunmadığı gerekçesiyle, Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı fırkasının ihlal edildiğine karar verdiği bildirilmiştir.

130. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.

131. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

132. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

133. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutukluluğun veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin kararların incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır.

134. Somut olaya bakıldığında Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, idari gözetim kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 64).

135. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi hâlde söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 139).

136. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucunun tutulduğu dönem (30/9/2013 ila 8/11/2013) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucunun tutulduğu dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir.

137. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucu ile benzer şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).

138. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

iv. Haksız Tutulma Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

139. Başvurucu; iç hukukta Anayasa'nın 19. maddesinin ihlali nedeniyle oluşan zararların tazmini için başvurulabilecek bir makam bulunmadığını, bu kapsamda yapılan başvurularda şikâyet edilen işlemlerin uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki kişilerin, misafir olarak değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması olarak nitelendirilmediğini, idari ve adli yargı mercilerine açılacak davalardan sonuç eldeedilmesinin mümkün olmadığını, yargısal makamların, hak ihlalini tespit etmekten ve hukuksuz durumu denetlemekten kaçındıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

140. Bakanlık görüş yazısında AİHM kararlarına atıfta bulunularak Sözleşme'nin 5. maddesinin ilk dört fırkasından birinin ihlaline karar verilen durumlarda aynı maddenin beşinci fırkası gereğince kişiye tazminat imkânı sunulması gerektiği bildirilmiştir.

141. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fırkası kapsamındaki şikâyetleri ile ilgili olarak Bakanlığın herhangi bir itirazda bulunmadığını ifade etmiştir.

142. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

143. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”

144. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.

145. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince, aynı maddenin iki ila sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan durumlarda, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.

146. Somut başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık başvurucunun bireysel başvuruda bulunduğu tarih itibarıyla Türk hukuk sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.

147. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

148. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

149. Başvurucu, maruz kaldığı hak ihlalleri nedeniyle maddi tazminat olarak 5.000 TL ödenmesini; yaşadığı sıkıntılar, uğradığı hak ihlalleri ve çektiği ıstırap ve manevi zararlara karşılık 25.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

150. Başvuruda, başvurucunun idari gözetim altında tutulması işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

151. Başvurunun özel koşulları dikkate alınarak, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.

152. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu, tespit edilen ihlaller nedeniyle maddi zarara uğradığını ortaya koyan herhangi bir belge sunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

153. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.S. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/1368)

 

Karar Tarihi: 19/12/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

A.S.

Vekili

:

Av. Sümeyye Nur YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari gözetim altında tutmanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutulma koşulları nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/1/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formun ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formundaki ve Emniyet Genel Müdürlüğünün (EGM) verdiği bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:

9. 1983 doğumlu olan başvurucu, Rusya Federasyonu Kabardino-Balkar Cumhuriyeti vatandaşıdır. Başvurucunun hangi tarihten itibaren Türkiye’de bulunduğuna dair dosyada herhangi bir bilgi mevcut değildir.

10. 3/12/2013 tarihinde ikamet izninin süresini uzatmak amacıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğüne başvuran başvurucu yakalanmıştır.

11. Başvurucu, aynı tarihte Kumkapı Geri Gönderme Merkezine (Merkez/GGM) götürülmüş; toplam yirmi bir gün GGM’de tutulduktan sonra 23/12/2013 tarihinde serbest bırakılmıştır. Salıverme tutanağında başvurucunun sınır dışı işlemleri için bekletilmekteyken üçüncü bir ülkeden sığınma talebinde bulunduğu vurgulanarak sınır dışı edilmek gayesiyle Trabzon'a gitmek üzere serbest bırakıldığı belirtilmiştir. Dosyada başvurucu hakkında verilmiş bir “sınır dışı etme” ya da “idari gözetim altına alma” kararı bulunmamaktadır.

12. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kaldığı sürede Kumkapı GGM’de tutulma koşullarına ilişkin EGM'den bilgi istemiştir. EGM 14/8/2017 tarihinde bu yazıya cevap vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

13. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu ile aynı tarihli ve 5683 sayılı mülga Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'un ilgili maddeleri T.T. (B. No: 2013/8810, 18/2/2016, §§ 22-25) kararında; 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili maddeleri B.T. ([GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017, §§ 19-21) kararında açıklanmıştır.

B. Uluslararası Hukuk

14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddeleri, tutulma koşullarından dolayı kötü muamele yasağı, etkili başvuru ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarına dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulaması B.T. (Aynı kararda bkz. §§ 23-38) kararında açıklanmıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

16. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

17. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan ve yabancı olan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu; yabancı olmasından dolayı 3/12/2013 ila 23/12/2013 tarihlerinde yirmi bir gün boyunca dış dünyadan yalıtılmış olan Kumkapı GGM'de yasal dayanağı olmadan tutulduğunu, fiziksel koşulların ceza infaz kurumundan daha kötü, kaldığı odanın ise çok kalabalık olduğunu, tahtakurusu ve hamam böceği bulunan koğuşta haşerat ısırıkları nedeniyle vücudunda kızarıklıklar ve şişlikler meydana geldiğini, temiz hava almak için kendisine imkân sağlanmadığını, tutulma koşullarına karşı Türk hukukunda başvurabileceği etkili bir yolun bulunmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, kötü muamele yasağı ile bununla bağlantılı olan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikametleri ve ülkeden sınır dışı edilmeleriyle ilgili işlemler “medeni hak ve yükümlülük” veya bir “suç isnadı”nın esasının karara bağlanmasıyla ilgili olmadığından adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.

20. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında idari gözetim altında tutulan yabancıların tutulma koşullarını kötü muamele yasağı kapsamında incelemiştir (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673 , 21/1/2015; K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015; F.A. ve M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016, A.V. ve diğerleri, B. No: 2013/1649, 20/1/2016; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016; T.T.A.S., B. No: 2014/2841, 9/6/2016; I.S. ve diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016).

21. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

23. Anayasa Mahkemesi K.A. (Aynı kararda bkz. §§ 80, 81) kararında olumsuz tutulma koşulları nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin etkili idari ve yargısal bir başvuru yolu bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu kanaate varırken tutulma koşullarından kaynaklanan çekilen ızdırap için tazminata hükmedildiğini gösteren herhangi bir adli veya idari yargı kararının bulunmadığı hususunu gözönünde bulundurmuştur.

24. Ancak Anayasa Mahkemesi, B.T. başvurusunda bu içtihadını gözden geçirerek başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur. Anayasa Mahkemesi, idari gözetim altında tutulma yerlerinin yönetim, denetim ve işletilmesinin İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen bir kamu hizmeti olduğunu, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakkı doğrudan muhtel olanlarca idari yargıda tam yargı davası açılabileceğini, teorik düzeyde mevcudiyeti tespit edilen bu yolun sırf -bilgi eksikliği nedeniyle- fiiliyatta hiç işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde yorumlanamayacağını belirtmiş ve yabancının salıverilmesi hâlinde etkili hukuk mekanizmasının tam yargı davası olduğunu ifade etmiştir (B.T., §§ 45-58).

25. Başvuruya konu somut olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

27. Bununla birlikte bu aşamada oluşan durum nedeniyle eldeki başvuru yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel idari davanın süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu hasıl olmuştur.

28. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı yerlerinde açılacak davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari davaların süresinde açılıp açılmadığını değerlendirmek ilgili mahkemelerin takdirindedir. Öte yandan inceleme konusu başvuruda olduğu gibi B.T. kararındaki içtihat değişikliğinin Resmî Gazete'de yayımlandığı 16/2/2018 tarihinden önce tam yargı davası yolu tüketilmeden doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılan müracaatların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmasını müteakiben açılacak davalarda dava açma süresinin derece mahkemelerince bu kişilerin mahkemeye erişim hakkının ihlaline neden olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiğine de işaret edilmelidir (B.T., § 59).

29. Kötü muamele yasağı yönünden başvuru yollarının tüketilmemesine istinaden kabul edilemezlik kararı verildiğinden anılan yasakla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu; yasal dayanaktan yoksun olarak, sırf yabancı olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, gözetim altına alınırken hâkim önüne derhâl çıkarılmadığını, gözetim kararına karşı yasal hakları konusunda bilgilendirilmediği için itiraz hakkını kullanamadığını, açıklanan ihlal iddialarına ilişkin olarak Türk hukukunda başvuru yapabileceği ve tazminat talep edebileceği etkili bir yol bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında; hürriyeti kısıtlanan kişiler için güvence altına alınan bir yargı merciine etkili başvuru hakkı, Anayasa’nın 40. maddesinin özel bir hâlini ifade ettiğinden 40. madde yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

32. Anayasa Mahkemesi 6458 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 11/4/2014 tarihinden önce gerçekleşen olaylar yönünden hukukumuzda Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmadığına dayalı olarak bu başlık altında yapılan şikâyetlerden ötürü ihlal kararları vermiştir (F.A. ve M.A.A.V. ve diğerleriF.K. ve diğerleriT.T., A.S.).

33. Ancak Anayasa Mahkemesi tarafından içtihat değişikliğine gidilen B.T. başvurusunda, herhangi bir idari karar olmaksızın idari gözetim altına alınarak özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancılar bakımından doğan zararlar için doğrudan idari yargı mercilerinde tam yargı davası açılabileceği belirtilmiştir (B.T., § 74). Anılan kararda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin, idari işlem veya eylem türleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığından idari fonksiyona giren her türlü işlem veya eylem sebebiyle oluşan zararın tazmininin bu kurala dayanılarak idari yargıda açılacak tam yargı davasıyla istenebilmesi için yeterli bir yasal zemin oluşturduğu, sırf -bilgi eksikliği nedeniyle- fiiliyatta bu yolun işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde yorumlanamayacağı, hiçbir idari işlem ve eyleme dayanmadan hukuka aykırı biçimde tutulan yabancılar yönünden tam yargı davasının etkili hukuk mekanizması olduğu belirtilmiştir (B.T., §§ 52, 54).

34. Herhangi bir idari karar olmaksızın hukuka aykırı şekilde fiilî bir tutma; aynı zamanda buna bağlı olarak tutma nedenlerinin bildirilmemesi, hâkim önüne derhâl çıkarılmama, tutmanın kişinin yakınlarına haber verilmemesi, tutmaya karşı etkili bir başvuru yolunun ve haksız tutulma nedeniyle tazminat elde etme imkânının bulunmaması iddialarını da çoğunlukla içinde barındırır. Lakin kişinin hürriyetinden yoksun kılınması sonucunu doğuran hukuka aykırı bir idari eylem dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesindeki ihlal yelpazesinin çeşitliliği, açılacak tam yargı davasında tayin edilecek tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınabilecek bir husustur.

35. Bu durumda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi dikkate alındığında somut olayda başvurucunun uğradığını öne sürdüğü maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı sunma, yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz ve ulaşılabilir olduğu görülen "tam yargı davası" yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

37. Başvurucunun bu karardan sonra idari yargıda açacağı dava süresi hususunda kötü muamele yasağının incelendiği kısımda yapılan açıklamaların (bkz. § 28) burada da geçerli olduğu ifade edilmelidir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. Başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 6100 sayılı Kanun’un 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

I.S. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15824)

 

Karar Tarihi: 22/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucular

:

1. I. S.

 

 

2. K. S.

 

 

3. R. S.

 

 

4. Z. A.

Vekili

:

Av. Abdulhalim YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; idari gözetim altında tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin, anılan koşullara ve idari gözetim sürecine karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin, özgürlükten mahrum bırakılmanın yasal dayanaktan yoksun olması, yargısal denetiminin bulunmaması ve bu çerçevede iç hukukta tazminat sağlama imkânı tanınmaması nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, adli yardım talebiyle 22/9/2014 tarihinde Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde, başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu Z.A. Kırgızistan, diğer başvurucular ise Rusya Federasyonu vatandaşıdır.

1. Başvurucu I.S. Yönünden

8. Başvurucu, kendi beyanına göre ülkesini "dinî ve siyasi gerekçelerle" terk etmiş olup bu nedenle Türkiye’de ikamet etmektedir.

9. Başvurucu 3/3/2014 tarihinde ikamet iznini uzatmak için gittiği İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yurda giriş yasağı bulunduğu gerekçesiyle alıkonularak Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde (GGM) idari gözetim altına alınmıştır.

10. Aynı gün (3/3/2014 tarihinde) düzenlenen formla başvurucuya "1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin 36. ve 37. maddeleri gereğince, istediği takdirde vatandaşı bulunduğu ülkenin yetkili temsilciliği ile görüşme ve haberleşme hakkına sahip olduğu" bildirilmiş ve başvurucu, ilgili temsilciliğe bilgi verilmesini istemediğini bildirmiştir. Anılan formdaki tablonun "isnat edilen suç" sütununda "giriş yasağı ihlali" ibaresine yer verilmiştir.

11. Ülkesine dönmesi hâlinde yaşam ve vücut bütünlüğünün tehlikeye gireceğini iddia eden başvurucu 14/3/2014 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunmuştur.

12. Anılan başvurunun Göç İdaresi Genel Müdürlüğünce 22/4/2014 tarihinde nihai olarak reddedilmesi üzerine başvurucu bu işleme karşı İdare Mahkemesine başvurmuştur.

13. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 9/5/2014 tarihli ve 48952707-(49547/71818- 45439) sayılı yazısı ile 10/5/2014 tarihi itibarıyla başvurucunun idari gözetim kararının sonlandırılarak Adana Kabul ve Barınma Merkezine (KBM) mevcutlu olarak sevkinin yapılması ve şahıs hakkında idare mahkemesi tarafından verilecek karara kadar belirtilen yerde barındırılması istenmiştir. Anılan yazının ilgili kısımları şöyledir:

"...

Bu çerçevede;

1- Halen iliniz Geri Gönderme Merkezinde barındırılan yabancının uluslararası koruma talebi ile ilgili Genel Müdürlükçe alınan karara karşı belirtilen süre içerisinde yetkili idare mahkemesine başvurmaması veya itiraz süresi içerisinde itiraz hakkından feragat ettiğine dair yazılı beyanının olması halinde ilgi (c) genelgenin [10/4/2014 tarihli ve 2014/10 sayılı genelge] 9.4. maddesine göre gerekli işlemlerin yapılmasını,

2- Hakkında alınan karara süresi içerisinde itiraz etmesi halinde ise ilgi (b) Kanunun [6458 sayılı Kanun] 68 inci maddesine istinaden başvuru sahipleri... en fazla 30 gün süreyle idari gözetim altında tutulabileceğinden, 10/05/2014 tarihi itibariyle idari gözetim kararının sonlandırılarak dosya özetiyle birlikte aynı tarihte ilgi (b) Kanunun 71 inci maddesi kapsamında Adana ... Kabul ve Barınma Merkezine mevcutlu sevkinin sağlanmasını İstanbul Valiliğinden,

2- Anılan yabancının Kabul ve Barınma Merkezine teslim edilmesi halinde, İdare Mahkemesi tarafından hakkında verilecek karar süresince Kabul ve Barınma Merkezinde barındırılmasını ve bu hususun ilgi (c) genelgenin 17.7 nci maddesine göre söz konusu yabancıya tebliğ edilmesini Adana Valiliğinden,

...

Rica ederim."

14. Başvurucu, anılan yazıya istinaden 10/5/2014 tarihinde Adana Kabul Barınma Merkezine sevk edilmiştir.

15. 22/8/2014 tarihinde Çankırı'ya götürülen başvurucu, ertesi gün (23/8/2014 tarihinde) salıverilmiştir.

2. Başvurucu K.S. Yönünden

16. Başvurucu, kendi beyanına göre ülkesini "dinî ve siyasi gerekçelerle" terk etmiş olup bu nedenle Türkiye’de ikamet etmektedir.

17. Başvurucu kendi beyanına göre, Rus güvenlik güçleri tarafından aranmaktadır.

18. Başvurucu 6/3/2014 tarihinde ikamet tezkeresi talebinde bulunmak üzere gittiği Yalova Emniyet Müdürlüğünde yurda giriş tahdit kayıtlarının tespiti üzerine görevlilerce alıkonulmuş ve anılan Emniyet Müdürlüğüne ait nezarethanede idari gözetim altına alınmıştır.

19. Başvurucu 14/3/2014 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut İltica Dairesi Başkanlığının 28/3/2014 tarihli ve 11.28.03.17289 sayılı yazısı ile başvurucunun bu talebinin uygun görülmediği Yalova Valiliğine bildirilmiştir.

20. Anılan yazı, başvurucuya 1/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Tercüman yardımıyla yapılan tebligata ilişkin tutanağın ilgili kısımları şöyledir:

"İltica [b]aşvurunuz İçişleri Bakanlığımız tarafından 1951 ... Cenevre Sözleşmesine göre değerlendirilmiş, ancak [s]ığınmacı olabilmek için gerekli kriterleri taşımadığınızın anlaşılması üzerine 'Mülteci' statüsü verilmesinin uygun görülmediği bildirilmiştir.

72 saat içerisinde bu karara itiraz dilekçesi, itirazınızı destekleyen bilgi ve belgeler ile İçişleri Bakanlığına gönderilmek üzere Şube Müdürlüğümüze başvurabileceğiniz, 72 saat içerisinde itirazda bulunmamanız halinde ise ülkemizden çıkış yapmanız gerektiği, arzu etmeniz halinde ülkenize dönebileceğiniz gibi, yasal belgelerinizi ibraz etmeniz kaydıyla ülkeniz dışında herhangi bir üçüncü ülkeye de gidebileceğiniz, ülkemizi terk etmemeniz halinde ise ülkemizden çıkartılacağınız, ayrıca hakkınızda alınan karara... itirazda bulunmanız halinde iltica başvurusu işlemleriniz devam ettiğinden, nihai karar verilinceye kadar Geri Gönderme Merkezinde barındırılmaya devam edeceğiniz; hususlarına dair tebliğ tebellüğ belgesi düzenlenerek altı birlikte imza altına alınmıştır."

21. Bu bildirim üzerine başvurucunun yaptığı 3/4/2014 tarihli itiraz, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 22/4/2014 tarihli ve 48952707-(49543/71818-45646) sayılı yazısı ile reddedilmiştir. Başvurucu anılan ret işlemine karşı İdare Mahkemesine başvurmuştur.

22. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 9/5/2014 tarihli ve 21.37.53.16640 sayılı yazısı ile 10/5/2014 tarihi itibarıyla başvurucunun idari gözetim kararının sonlandırılarak Adana Kabul ve Barınma Merkezine mevcutlu olarak sevkinin yapılması ve şahıs hakkında idare mahkemesi tarafından verilecek karara kadar belirtilen yerde barındırılması istenmiştir. Anılan yazının ilgili kısımları şöyledir:

"...

Bu çerçevede;

1- Halen iliniz Geri Gönderme Merkezinde barındırılan yabancının uluslararası koruma talebi ile ilgili Genel Müdürlükçe alınan karara karşı belirtilen süre içerisinde yetkili idare mahkemesine başvurmaması veya itiraz süresi içerisinde itiraz hakkından feragat ettiğine dair yazılı beyanının olması halinde ilgi (c) genelgenin [10/4/2014 tarihli ve 2014/10 sayılı genelge] 9.4. maddesine göre gerekli işlemlerin yapılmasını,

2- Hakkında alına karara süresi içerisinde itiraz etmesi halinde ise ilgi (b) Kanunun [6458 sayılı Kanun] 68 inci maddesine istinaden başvuru sahipleri... en fazla 30 gün süreyle idari gözetim altında tutulabileceğinden, 10/05/2014 tarihi itibariyle idari gözetim kararının sonlandırılarak dosya özetiyle birlikte aynı tarihte ilgi (b) Kanunun 71 inci maddesi kapsamında Adana ... Kabul ve Barınma Merkezine mevcutlu sevkinin sağlanmasını Yalova Valiliğinden,

2- Anılan yabancının Kabul ve Barınma Merkezine teslim edilmesi halinde, İdare Mahkemesi tarafından hakkında verilecek karar süresince Kabul ve Barınma Merkezinde barındırılmasını ve bu hususun ilgi (c) genelgenin 17.7 nci maddesine göre söz konusu yabancıya tebliğ edilmesini Adana Valiliğinden,

...

Rica ederim."

23. Hakkındaki idari gözetim tedbirine Yalova Valiliğinin 14/5/2014 tarihli oluru ile son verilen başvurucu 15/5/2014 tarihinde Adana Kabul ve Barınma Merkezine teslim edilmiştir.

24. Avukatı 11/6/2014 tarihli dilekçe ile Yalova Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine müracaatta bulunarak başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmiştir.

25. Yalova 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/6/2014 tarihli ve 2014/242 Değişik İş sayılı kararı ile "itiraz başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...

Yalova İl Emniyet Müdürlüğünün 18/06/2014 tarih ve ... sayılı yazısı ekindeki ... Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 09/05/2014 tarihli yazısından uluslararası koruma talebi reddedilmiş olan K... S... hakkındaki idari gözetim kararının 14/05/2014 tarihi itibariyle sonlandırılarak 15/05/2014 tarihinde mevcutlu olarak Adana Emniyet Müdürlüğü Kabul ve Barınma Merkezine mevcutlu olarak sevkinin sağlandığı ve İdare Mahkemesince hakkında verilecek karar süresince Kabul ve Barınma Merkezinde barındırılacağı tespit edilmiş olmakla, Yalova Emniyet Müdürlüğü tarafından verilmiş olan idari gözetim kararının kaldırılmış olması nedeniyle itiraz konusuz kaldığından aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

..."

26. Yalova Sulh Ceza Mahkemesinin belirtilen kararından sonra başvurucunun avukatı bu defa Adana (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunarak başvurucunun salıverilmesini talep etmiştir. Anılan Mahkeme 27/6/2014 tarihli ve 2014/1675 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun talebi bakımından yetkisiz olduğuna hükmetmiştir. Bu karara karşı itirazı inceleyen Adana 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 31/7/2014 tarihli ve 2014/431 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kabulüne ve 27/6/2014 tarihli kararın kaldırılarak başvurucunun serbest bırakılmasına karar verilmiştir.

27. 22/8/2014 tarihinde Adana'dan Çankırı'ya götürülen başvurucu, ertesi gün (23/8/2014 tarihinde) salıverilmiştir.

3. Başvurucu R.S. Yönünden

28. Başvurucu, kendi beyanına göre ülkesini "dinî ve siyasi gerekçelerle" terk etmiş olup bu nedenle Türkiye’de ikamet etmektedir.

29. Başvurucu 19/2/2014 tarihinde 31/607610 sayılı ikamet tezkeresine bağlı olan ve 31/12/2013 tarihinde süresi dolan ikamet iznini uzatmak için gittiği İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğünde alıkonulmuş ve bunun ardından Kumkapı GGM'de idari gözetim altına alınmıştır.

30. 20/2/2014 tarihinde düzenlenen formla 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin 36. ve 37. maddeleri gereğince, istediği takdirde vatandaşı bulunduğu ülkenin yetkili temsilciliği ile görüşme ve haberleşme hakkına sahip olduğu başvurucuya bildirilmiş ve başvurucu, ilgili temsilciliğe bilgi verilmesini istemediğini bildirmiştir. Anılan formdaki tablonun "isnat edilen suç" sütununda "yurda giriş yasağı" ibaresine yer verilmiştir.

31. Başvurucu hakkında, İstanbul Valiliğinin 27/2/2014 tarihli ve 47909374-52646 sayılı oluru ile 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi gereğince "muhafaza altına alma" kararı verilmiştir.

32. Başvurucu 20/3/2014 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunmuştur.

33. Anılan başvurunun Göç İdaresi Genel Müdürlüğünce 25/4/2014 tarihinde reddedilmesi üzerine başvurucu bu işleme karşı 15/5/2014 tarihinde İdare Mahkemesine başvurmuştur.

34. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 27/5/2014 tarihli ve 48952707-(49543/71 818-45975) sayılı yazısı ile başvurucunun idari gözetim kararının sonlandırılarak Adana Kabul ve Barınma Merkezine mevcutlu olarak sevkinin yapılması ve şahıs hakkında idare mahkemesi tarafından verilecek karara kadar belirtilen yerde barındırılması istenmiştir. Anılan yazının ilgili kısımları şöyledir:

"...

Bu çerçevede;

1- İlgi (a) Kanunun [6458 sayılı Kanun] 68 inci maddesine göre başvuru sahipleri en fazla 30 gün süreyle idari gözetim altında tutulabileceğinden, halen iliniz geri gönderme merkezinde barındırılan yabancı hakkında alınan idari gözetim kararının en kısa sürede sonlandırılarak dosya özetiyle birlikte aynı tarihte ilgi (a) Kanunun 71 inci maddesi kapsamında Adana Kabul ve Barınma Merkezine mevcutlu olarak sevkinin sağlanmasını İstanbul Valiliğinden,

2- Anılan yabancının Kabul ve Barınma Merkezine teslim edilmesi halinde, İdare Mahkemesi tarafından hakkında verilecek karar süresince Kabul ve Barınma Merkezinde barındırılmasını ve bu hususun ilgi (b) genelgenin [10/4/2014 tarihli ve 2014/10 sayılı genelge] 17.7 nci maddesine göre söz konusu yabancıya tebliğ edilmesini Adana Valiliğinden,

...

Rica ederim."

35. Başvurucu 5/6/2014 tarihinde Adana Kabul ve Barınma Merkezine sevk edilmiştir.

36. 22/8/2014 tarihinde Bilecik'e götürülen başvurucu, ertesi gün (23/8/2014 tarihinde) salıverilmiştir.

4. Başvurucu Z.A. Yönünden

37. Başvurucu, kendi beyanına göre ülkesini "dinî ve siyasi gerekçelerle" terk etmiş olup bu nedenle Türkiye’de ikamet etmektedir.

38. Başvurucu 7/4/2014 tarihinde Suriye'deki çatışmalarda yaralanan ve Sakarya ilindeki özel bir göz hastanesinde tedavi görmekte olan Suriye uyruklu bir yabancının yanında refakatçı olarak bulunduğu esnada üzerinde kimliği ve pasaportu olmadığının tespit edilmesi üzerine hakkında idari işlem yapılmak üzere ilgili kolluk görevlilerince Yabancılar Şube Müdürlüğüne teslim edilmiştir.

39. Başvurucu 8/4/2014 tarihinde sığınma talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine kendisi için sığınma başvuru sahibi kimlik belgesi ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine (BMMYK) kayıt işlemleri için 8/4/2014 ila 15/4/2014 tarihleri arasında yol izin belgesi düzenlenen başvurucu 8/4/2014 tarihinde salıverilmiştir.

40. Anılan yol izin süresi bitmeden 14/4/2014 tarihinde Sakarya Emniyet Müdürlüğüne yeniden müracaat eden başvurucu, BMMYK'ya müracaat ettiğine dair belgeyi sunmuştur. Bu sırada başvurucu, hakkındaki tahdit kayıtları nedeniyle alıkonulmuş ve yapılan yazışmalar sonucunda Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 16/4/2014 tarihli ve 19.11.34.85546 sayılı yazısı ile başvurucunun Kocaeli Geri Gönderme Merkezine sevk edilmesi istenmiştir.

41. Başvurucu 14/4/2014 ila 17/4/2014 tarihleri arasında misafir olarak görevli memurların hizmet verdiği büroda bekletilmiştir.

42. Başvurucu 17/4/2014 tarihinde Kocaeli Geri Gönderme Merkezine sevk edilmiştir.

43. Başvurucu daha sonra bilinmeyen bir tarihte uluslararası koruma talebinde bulunmuştur.

44. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 10/5/2014 tarihli ve 11.39.20.00563 sayılı yazısı ile başvurucunun bu talebinin Genel Müdürlük makamının 9/5/2014 tarihli olurları ile uygun görülmediği Kocaeli ve Adana Valiliklerine bildirilmiştir.

45. Anılan yazı, başvurucuya 13/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucuya yapılan tebligata ilişkin tutanağın ilgili kısımları şöyledir:

"... Uluslararası koruma başvurunuz İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesinde belirtilen beş ana kriter ile ... 6458 sayılı ... Kanun..., 10.04.2014 tarihli 2014/10 sayılı genelge kapsamında değerlendirilmiş ve Uluslararası Koruma talebinizin reddine karar verilmiştir.

İdari itirazda bulunma süresince ve İdare Mahkemesi tarafından hakkınızda verilecek karar süresince Adana Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü hizmet binasında faaliyet gösteren Kabul ve Barınma Merkezinde barındırılacağı hususu şahsa tebliğ edilmiş ..."

46. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiştir. Bunun üzerine başvurucu 2014 yılının Mayıs ayında bilinmeyen bir günde (en geç 13/5/2014 tarihinde) Adana KBM'ye sevk edilmiştir.

47. 22/8/2014 tarihinde Bilecik'e götürülen başvurucu, ertesi gün (23/8/2014 tarihinde) salıverilmiştir.

48. Başvurucular 22/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. Tutma Koşulları

1. Kumkapı GGM’nin Koşulları

49. Kumkapı GGM'deki tutma koşullarına ilişkin tespitler, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanan başvurularda detaylı olarak sunulmuş olup bu verilere eklenebilecek herhangi bir ek bilgiye erişilememiş olan mevcut başvuru kapsamında, anılan tespitlerin tekrarına gerek görülmemiştir (Anılan tespitler için birçok karar arasında bkz. K.A. [GK], B. No:2014/13044, 11/11/2015, §§ 42-45; F.A. ve M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016, §§ 22-28). Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli ve 47203 sayılı yazısı ekinde sunulan bilgilerin de anılan İdare tarafından önceki başvurularda sunulan bilgilerle benzer mahiyette olduğu (bkz. F.A. ve M.A., §§ 27, 28; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016, §§ 21, 22; T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016, §§ 20, 21; A.V. ve diğerleri, B. No: 2013/1649, 20/1/2016, §§ 23, 24), buna ek olarak başvurucuların tutuldukları 20/2/2014 ila 5/6/2014 tarihleri arasındaki defter kayıtları incelendiğinde, ortalama rakamın 90-100 arasında olduğunun bildirildiği görülmüştür.

2. Adana KBM'nin Koşulları

50. Başvurucuların tamamı, muhtelif tarihlerde ve sürelerle Adana KBM'de barındırılmışlardır.

51. Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli ve 47203 sayılı yazısı ekinde sunulan Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 7/3/2016 tarihli yazısının ilgili kısımları şöyledir:

"... 814 metrekare kapalı kullanım alanı ve bina etrafı tel örgülerle çevrili ağaçlı yeşil alanı olan, 7/24 sıcak su bulunan, her odada; güneş gören açılabilir pencerelerin, merkezi sistem kaloriferin ve klimaların bulunduğu, [i]badethane ile çay makinası, sıcak/soğuk su makinası ve televizyonu olan yemeklerin yendiği dinlenme odası da bulunan 50 kişilik Merkezde, 3 bölümde farklı ebatlarda 9 adet yatakhane kullanılmış olup, Merkezde kalanların sayısı günlük olarak değişmiştir.

Geri Gönderme ve Kabul Barınma Merkezinde barındırılan yabancıların iaşe ve ibateleri Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinden karşılanmış olup; bu bağlamda Merkezde temizlik malzemeleri kullanılmış ve barındırılan yabancılara günlük yemekleri verilmiş ve ihtiyaçları olan kişisel temizlik malzemeleri de kullanımlarına sunulmuş, Merkezin temizliği temizlik hizmetleri görevlilerince düzenli bir şekilde yapılmıştır. Ayrıca barındırılan yabancıların kullanımına sunulan nevresim, battaniye ve barındırılanların şahsi giysilerinin de düzenli bir şekilde Merkezde bulunan çamaşır makinalarında yıkanması sağlanmıştır.

Merkezde barındırılan yabancılar, acil müdahale gerektirecek şekilde hastalanmaları halinde 112 görevlileri aracılığıyla, diğer hallerde birim hizmet otosu ile hastaneye götürülerek tedavilerinin yaptırılması sağlanmıştır.

Barındırılan yabancılar istemeleri halinde banka, postane, adliye gibi yerlere götürülmeleri, avukatları ve ziyaretçileriyle görüştürülmeleri, ankesörlü telefonlarla iletişim kurmaları ve düzenli olarak Merkezin yerleşkesinde bulunan yeşil alanda havalandırılarak egzersiz yapmaları sağlanmıştır. Ayrıca, barındırılanların günlük olarak özel talepleri doğrultusunda ücretlerini kendileri karşılayarak sipariş verdikleri yiyecek, içecek gibi malzemelerin alışveriş merkezlerinden temini de sağlanmıştır.

Sonuç olarak, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün yazısı doğrultusunda I.S. ile K.S. isimli şahıslar 22.08.2014 tarihinde memur refakatinde Çankırı iline götürülerek Çankırı Yabancılar Şube Müdürlüğüne teslim edilmiş, Z.A. ile R.S.nin 22.08.2014 tarihinde memur refakatinde Bilecik iline götürülerek Bilec[i]k Yabancılar Şube Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Ayrıca söz konusu şahıslara Geri Gönderme ve Kabul Barınma Merkezinde barındırılması ile ilgili tebligat yapılmıştır.

..."

52. Emniyet Genel Müdürlüğünün 24/6/2016 tarihli ve 96584 sayılı yazısı ekinde sunulan Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 17/6/2016 tarihli yazısının ilgili kısımları şöyledir:

"...

... I.S.., K.S., R.S. ve Z.A.nın Adana Kabul ve Barınma Merkezinde tutuldukları 14/05/2014 tarihleri arasındaki koşulları içeren talep ettiğiniz ek bilgiler aşağıda sıralanmış olup, belgeler de yazımız ekinde sunulmuştur.

1. 14/05/2014 ile 22/08/2014 tarihleri arasında Adana Kabul Barınma ve Geri Gönderme Merkezinde günlük ortalama 45 kişi barındırılmıştır.

2. 50 yatak kapasiteli Merkezin 1. katında; 71,62 metrekare büyüklüğünde 1 adet yemekhane (dinlenme ve TV izleme salonu), 24,99 metrekare, 28,56 metrekare, 30,62 metrekare ve 42,09 metrekarelik 4 adet yatakhane, 14,94 metrekarelik 1 adet ibadethane, 1 adet çamaşırhane, 3 adet duş yeri ve 3 adet wc bulunmaktaydı.

36 yatak kapasiteli Merkezin zemin katında ise; 3 adet çift kişilik ranzanın bulunduğu kendisine ait ayrı girişi, duş yeri ve wc'si bulunan 1 adet aile odası ile 38,75 metrekare ve 28,67 metrekarelik 2 adet yatakhane ve 29,14 metrekare büyüklüğünde 1 adet yemekhane (dinlenme ve TV izleme salonu) ve 3 adet duş yeri ve 3 adet wc bulunmaktaydı.

3. Merkezin 1. katında ve aile odası hariç zemin katta barındırılan şahıslar istedikleri yatakhanede kalabilmekteydi.

4. Adana Kabul ve Barınma Merkezi, 18/5/2015 tarihi itibarıyla İl Göç İdaresi Müdürlüğünce devredilmiş olup, söz konusu bina tadilat yapılarak Müdürlük binası olarak kullanıldığından bina dışı haricindeki yerlerin fotoğrafları elde edilememiştir.

5. Barındırılan yabancılar güvenlik hususları gözetilerek ve imkanlar ölçüsünde günlük olarak açık havadan yararlandırılmışlardır.

6. Barındırılan yabancılar, istemeleri halinde banka, postane, adliye vb. yerlere götürülmeleri sağlanmıştır.

..."

C. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

53. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:

“...

5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;

...”

54. 5683 sayılı Kanun’un 17. maddesi şöyledir:

“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”

55. 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun "Türkiye’yi terke davet" kenar başlıklı 56. maddesi şöyledir:

"(1) Sınır dışı etme kararı alınanlara, sınır dışı etme kararında belirtilmek kaydıyla, Türkiye’yi terk edebilmeleri için on beş günden az olmamak üzere otuz güne kadar süre tanınır. Ancak, kaçma ve kaybolma riski bulunanlara, yasal giriş veya yasal çıkış kurallarını ihlal edenlere, sahte belge kullananlara, asılsız belgelerle ikamet izni almaya çalışanlara veya aldığı tespit edilenlere, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlara bu süre tanınmaz.

(2) Türkiye’den çıkış için süre tanınan kişilere, Çıkış İzin Belgesi verilir. Bu belge hiçbir harca tabi değildir. Vize ve ikamet harçları ile bunların cezalarına ilişkin yükümlülükler saklıdır."

56. 6458 sayılı Kanun'un "Sınır dışı etmek üzere idari gözetim ve süresi" kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:

"(1) 54 üncü madde kapsamındaki yabancılar, kolluk tarafından yakalanmaları hâlinde, haklarında karar verilmek üzere derhâl valiliğe bildirilir. Bu kişilerden, sınır dışı etme kararı alınması gerektiği değerlendirilenler hakkında, sınır dışı etme kararı valilik tarafından alınır. Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez.

(2) Hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan; kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.

(3) Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresi altı ayı geçemez. Ancak bu süre, sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde, en fazla altı ay daha uzatılabilir.

(4) İdari gözetimin devamında zaruret olup olmadığı, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirilir. Gerek görüldüğünde, otuz günlük süre beklenilmez. İdari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetim derhâl sonlandırılır. Bu yabancılara, belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir.

(5) İdari gözetim kararı, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirmelerin sonuçları, gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. Aynı zamanda, idari gözetim altına alınan kişi bir avukat tarafından temsil edilmiyorsa, kendisi veya yasal temsilcisi kararın sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir.

(6) İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine başvurabilir. Başvuru idari gözetimi durdurmaz. Dilekçenin idareye verilmesi hâlinde, dilekçe yetkili sulh ceza hâkimine derhâl ulaştırılır. Sulh ceza hâkimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırır. Sulh ceza hâkiminin kararı kesindir. İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvurabilir.

(7) İdari gözetim işlemine karşı yargı yoluna başvuranlardan, avukatlık ücretlerini karşılama imkânı bulunmayanlara, talepleri hâlinde 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümlerine göre avukatlık hizmeti sağlanır."

57. 6458 sayılı Kanun'un "Geri gönderme merkezleri" kenar başlıklı 58. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İdari gözetime alınan yabancılar, geri gönderme merkezlerinde tutulurlar."

58. 6458 sayılı Kanun'un "Başvuru sahiplerinin idari gözetimi" kenar başlıklı 68. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Başvuru sahipleri, sadece uluslararası koruma başvurusunda bulunmalarından dolayı idari gözetim altına alınamaz.

(2) Başvuru sahiplerinin idari gözetim altına alınması istisnai bir işlemdir. Başvuru sahibi sadece aşağıdaki hâllerde idari gözetim altına alınabilir:

a) Kimlik veya vatandaşlık bilgilerinin doğruluğuyla ilgili ciddi şüphe varsa, bu bilgilerinin tespiti amacıyla

b) Sınır kapılarında usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alıkonulması amacıyla

c) İdari gözetim altına alınmaması durumunda başvurusuna temel oluşturan unsurların belirlenemeyecek olması hâlinde

ç) Kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi tehlike oluşturması hâlinde"

59. 6458 sayılı Kanun'un "İkamet zorunluluğu ve bildirim yükümlülüğü" kenar başlıklı 71. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Başvuru sahibine, kendisine gösterilen kabul ve barınma merkezinde, belirli bir yerde veya ilde ikamet etme zorunluluğu ile istenilen şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir."

60. 6458 sayılı Kanun'un "Kabul ve barınma merkezleri" kenar başlıklı 95. maddesi şöyledir:

"(1) Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişinin, barınma ihtiyaçlarını kendisinin karşılaması esastır.

(2) Genel Müdürlük, başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişinin barınma, iaşe, sağlık, sosyal ve diğer ihtiyaçlarının karşılanacağı kabul ve barınma merkezleri kurabilir.

(3) Merkezlerde özel ihtiyaç sahiplerinin barındırılmasına öncelik verilir.

(4) Kabul ve barınma merkezleri, valilikler tarafından işletilir. Genel Müdürlük, merkezleri; kamu kurum ve kuruluşlarıyla, Türkiye Kızılay Derneği ve göç alanında uzmanlığı bulunan kamu yararına çalışan derneklerle protokol yaparak işlettirebilir.

(5) Kabul ve barınma merkezi dışında ikamet eden başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler ve aile üyeleri bu merkezlerdeki hizmetlerden yararlandırılabilir.

(6) Kabul ve barınma merkezlerinde sağlanan hizmetler, satın alma yoluyla da yürütülebilir.

(7) İmkânlar ölçüsünde merkezlerde kalan ailelerin bütünlüğü korunur.

(8) Göç alanında uzmanlığı bulunan ilgili sivil toplum kuruluşu temsilcileri, Genel Müdürlüğün izniyle kabul ve barınma merkezlerini ziyaret edebilirler.

(9) Kabul ve barınma merkezlerinin kurulması, yönetimi ve işletilmesiyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."

61. 22/10/2014 tarihli ve 29153 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Bu Yönetmelik kapsamında hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.

(2) Genel Müdürlük, ilgili mevzuata göre ülkemizden gönderilmesi gerektiği halde, birinci fıkra kapsamında ülkemizden gönderilemeyecekler hakkında idari tedbirler alabilir."

2. Uluslararası Hukuk

62. Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından kabul edilen "Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar"ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2013) ilgili kısımları şöyledir:

"48. Açık havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarından koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.

...

29. CPT'nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. ...

Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.

...

79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar. tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır."

63. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen "Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler"in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”

64. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”

65. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:

“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak

...

(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

66. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

1. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

67. Muhtelif şehirlerde idari gözetim altına alınan başvurucular, genel olarak tutuldukları nezarethane, kabul barınma ve geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu iddia etmektedirler.

68. Başvurucu I.S. 3/3/2014 ila 10/5/2014 tarihleri arasında, başvurucu R.S. ise 19/2/2014 ila 5/6/2014 tarihleri arasında Kumkapı GGM'de tutulduğunu, tutuldukları koşulların son derece kötü olduğunu iddia etmektedirler. Adı geçen başvurucular, Kumkapı GGM'nin pis ve aşırı kalabalık olduğunu, buna bağlık olarak yatak, sıcak su, banyo, kişisel temizlik vb. imkanların kısıtlı olduğunu, ortak kullanım alanlarının düzenli olarak temizlenmediğini, çarşaf ve nevresim takımlarının düzenli olarak değiştirilmediğini, tutuldukları ortamda hamamböceği, tahtakurusu vb. haşerelerin bulunduğunu, doktor ve ilaca erişim imkânlarının kısıtlı olduğunu, AIDS, hepatit, tüberküloz, sifiliz ve muhtelif deri hastalıkları taşıyan insanlarla bir arada yaşamak zorunda bırakıldıklarını, haftada bir gün 10 dakikalığına havalandırmaya çıkarıldıklarını, doktor, psikiyatri uzmanı, sağlık görevlisi, hemşire, sosyal hizmet uzmanı vb. bulunmadığını, binanın havalandırması veya aydınlatmasının kötü olduğunu, kendilerine temiz içme suyu sağlanmadığını, koğuşlarda günün her vakti sigara içildiğini, ışıkların sürekli açık ve ortamın gürültülü olması nedeniyle uyku problemi yaşadıklarını, dış dünya ile iletişimlerinin sınırlı olduğunu ileri sürmektedirler.

69. Başvurucu K.S. 6/3/2014 ila 14/5/2014 tarihleri arasında tutulduğunu iddia ettiği Yalova GGM'deki fiziksel koşulların, başka GGM'lerle benzer nitelikte olduğunu ileri sürmektedir.

70. Başvurucu Z.A. ise sığınmacı olması nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından Sakarya iline yerleştirildiğini, her hafta düzenli olarak Yabancılar Şube Müdürlüğüne imza verdiğini, 7/5/2014 günü polise imza vermek ve ikamet izni almak için gittiğinde herhangi bir sebep gösterilmeden gözaltına alındığını, on üç gün Sakarya Emniyet Müdürlüğünde tutulduktan sonra bir ay Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde tutulduğunu, sonrasında Adana GGM'ye gönderildiğini, Sakarya ve Kocaeli Emniyet Müdürlüklerinde tutulduğunu iddia ettiği anılan süreler zarfında açık havaya çıkarılmadığını ileri sürmektedir.

71. Başvurucuların tamamı, muhtelif tarihlerde Adana Kabul ve Barınma Merkezinde tutulduklarını, dışarıya çıkma, çarşıya gitme, seyahat etme gibi imkânlardan yoksun bırakıldıklarını, bir haftada sadece on dakika açık havaya çıkma imkânı sağlandığını, ödenek yetersizliği gerekçesiyle yeterli yemek verilmediğini, her gün iki öğün yemek verildiğini, Ramazan ayında iftar ve sahur için yeterli yemek verilmediğini, gelen yemekleri de birçoğunun salçalı olması nedeniyle alışık olmadıklarından yiyemediklerini, dışarıyla iletişimlerinin sınırlı olduğunu, çok çok acil durumlar haricinde doktora ve hastaneye götürülmediklerini, doktor, sağlık görevlisi vb. personel bulunmadığını, başvurucu Z.A. geçirdiği ciddi rahatsızlık nedeniyle 20/8/2014 tarihinde hastaneye kaldırıldığını, doktorun 2-3 gün hastanede kalması gerektiğini söylemesine rağmen adı geçenin Merkeze geri götürüldüğünü, başvurucu R.S. alerji problemi yaşadığını, Merkezin pis ve bakımsız olduğunu, temizliği kendi imkânları ile yaptıklarını iddia etmişlerdir.

72. Belirtilen koşullar nedeniyle başvurucular, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. İşkence ve Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

73. Başvurucular ayrıca, tutuldukları elverişsiz koşullara karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını, bu nedenle 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

3. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

74. Başvurucular, aylarca hürriyetlerinden yoksun bırakılmalarının kanuni bir dayanağı bulunmadığını, haklarındaki tedbirler devam ederken 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6458 sayılı Kanun'a uygun kararlar alınmadığını, kanuna aykırı bir şekilde tutulmaya devam edildiklerini, idari gözetime ilişkin kararların otuz günlük periyotlar hâlinde uzatılması, gerekçesinin yazılması, ilgilisine veya avukatına tebliğ edilmesi gerekirken bu işlemlerin yapılmadığını, nezarethanelerde tutulmalarının hiçbir yasal dayanağı olmadığını, 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile 56. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki prosedürlerin yürütülmediğini, anılan Kanun'un 57. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince "zaruret değerlendirmesi" yapılmadığını, tutuldukları sürelerde hâkim önüne çıkarılmadıklarını, ilk gözetim altına alındıklarında tutma nedenleri ve idari gözetim kararına itiraz haklarının bildirilmediğini, idari gözetim altına alındıktan sonra uluslararası koruma talebinde bulunmaları nedeniyle 6458 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarına göre başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde salıverilmeleri gerekmesine rağmen salıverilmediklerini, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasına göre idari gözetimin gerekliliğinin bireysel olarak değerlendirilmesi ve aynı Kanun'un 71. maddesinde belirtilen alternatif tedbirlerin yeterli olmayacağı kanaatine varılması hâlinde idari gözetim kararı verilebileceğini, ayrıca başvurucu K.S.nin Yalova ve Adana Sulh Ceza Mahkemelerine yaptığı başvurular sonucunda açık kanuna aykırılıklar gözetilmeksizin, etkili ve makul sürede bir yargısal denetim yapılmaksızın olumsuz kararlar verildiğini, itiraz üzerine Adana Sulh Ceza Hâkimliğince, Adana Sulh Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının 31/7/2014 tarihinde kaldırıldığını ve serbest bırakılmasına karar verildiğini, buna rağmen adı geçen başvurucunun 23/8/2014 tarihinde serbest bırakıldığını, tutma sürecindeki hukuka aykırılıklar nedeniyle oluşan zararların tazmini için etkili bir mekanizma bulunmadığını bu nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, beşinci, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

4. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı İle Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

75. Başvurucular, Anayasa'ya aykırı olarak özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını, yetkili adli makamlar önüne çıkarılmadıklarını, yasal haklarının hatırlatılmaması nedeniyle Sulh Ceza Hâkimine itiraz imkanından uzun süre mahrum kaldıklarını, idari gözetim işlemlerinin usulüne uygun yapılmadığını, tüm bu aşamalarda etkili bir yargısal denetim ve tazmin mekanizması işletilmediğini, bu nedenle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

5. Başvurucuların Talepleri

76. Başvurucular; yabancı uyruklu olmaları, sığınma/iltica koşullarından kaynaklanan hukuki sorunları olması nedeniyle kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli tutulmasını talep etmişlerdir.

77. Ayrıca başvurucular, iddia ettikleri hak ihlallerinin tespitinin yanısıra, her biri için ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminat ile başvurucu I.S. 6.325,20 TL, başvurucu K.S. 6.217,20 TL, başvurucu R.S. 6.753,60 TL ve başvurucu Z.A. 4.004,70 TL maddi tazminat talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

79. Başvurucuların, tutuldukları koşullarının elverişsizliğine ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası; nezarethane, kabul barınma veya geri gönderme merkezlerinde gayriinsani koşullarda tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi; tutma işlemlerinin kanuniliği, yargısal denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilme ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi konularına ilişkin şikâyetlerinin ise Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucuların, Anayasa'nın 19. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği iddialarını ortaya koyarken dayanmış oldukları vakıalar, Anayasa'nın 19. maddesindeki etkili başvuru hakkına ilişkin özel güvenceler kapsamında incelenecek olan ihlal iddiaları dışında ayrıca ele alınmayı gerektiren hiçbir özel sorun ihtiva etmediğinden, anılan iddiaların incelenmesine gerek görülmemiştir.

1. Başvurucu Z.A.nın İddiaları Yönünden

80. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Başvuru hakkının kötüye kullanılması" kenar başlıklı 51. maddesi şöyledir:

 "Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."

81. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Başvuru hakkının kötüye kullanılması" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:

 "Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir."

82. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının, bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların, başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

83. Bu kapsamda özellikle, Mahkemeyi yanıltmak amacıyla kasten gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda, başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29).

84. Başvurucu sığınmacı olması nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından Sakarya iline yerleştirildiğini, her hafta düzenli olarak Yabancılar Şube Müdürlüğüne imza verdiğini, 7/5/2014 günü polise imza vermek ve ikamet izni almak için gittiğinde herhangi bir sebep gösterilmeden gözaltına alındığını, on üç gün Sakarya Emniyet Müdürlüğünde tutulduktan sonra bir ay Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde tutulduğunu, sonrasında "Adana GGM'ye" gönderildiğini, Sakarya ve Kocaeli Emniyet Müdürlüklerinde tutulduğunu iddia ettiği süreler zarfında açık havaya çıkarılmadığını ileri sürmektedir.

85. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli ve 47203 sayılı yazısı ekinde sunulan Sakarya İl Emniyet Müdürlüğünün 7/3/2016 tarihli ve 2565 sayılı yazısı ve ekleri incelendiğinde; başvurucunun 7/4/2014 tarihinde, Suriye'deki çatışmalarda yaralanan ve Sakarya ilindeki özel bir göz hastanesinde tedavi görmekte olan Suriye uyruklu bir yabancının yanında refakatçı olarak bulunduğu esnada üzerinde kimliği ve pasaportu olmadığının tespit edilmesi üzerine hakkında idari işlem yapılmak üzere ilgili kolluk görevlilerince Yabancılar Şube Müdürlüğüne teslim edildiği, 8/4/2014 tarihinde sığınma talebinde bulunduğu, bunun üzerine kendisi için sığınma başvuru sahibi kimlik belgesi ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine (BMMYK) kayıt işlemleri için 8/4/2014 ila 15/4/2014 tarihleri arasında yol izin belgesi düzenlendiği ve yine 8/4/2014 tarihinde salıverildiği, anılan yol izin süresi bitmeden 14/4/2014 tarihinde Sakarya Emniyet Müdürlüğüne yeniden müracaat eden başvurucunun, BMMYK'ya müracaat ettiğine dair belgeyi sunduğu, bu sırada başvurucunun hakkındaki tahdit kayıtları nedeniyle alıkonulduğu ve yapılan yazışmalar sonucunda Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 16/4/2014 tarihli yazısı ile Kocaeli Geri Gönderme Merkezine sevk edilmesinin istendiği, bunun için 14/4/2014 ila 17/4/2014 tarihleri arasında "misafir olarak" görevli memurların hizmet verdiği büroda bekletildiği ve 17/4/2014 tarihinde Kocaeli Geri Gönderme Merkezine sevk edildiği anlaşılmıştır.

86. Görüldüğü üzere olaylar, başvurucunun iddia ettiği gibi cereyan etmemiştir. Başvurucu, olayların en başında Yabancılar Şube Müdürlüğüne asıl getiriliş sebebinin kimlik veya pasaport ibraz edememesi olduğunu gizlemiş ve anılan sürece ilişkin tarihleri tamamen farklı bildirmiştir. Diğer yandan başvurucu, Sakarya Emniyet Müdürlüğünde on üç gün tutulduğunu ifade etmesine rağmen bu sürenin yaklaşık olarak toplam üç gün olduğu anlaşılmıştır.

87. Bireysel başvuru incelemesinin sonucuna doğrudan etkisi olan ve idare tarafından dayanakları ile birlikte sunulan bilgilerin incelenmesi sonucunda ortaya çıkarılan yukarıdaki eksik ve yanıltıcı bilgiler, mazur görülebilir nitelikte insani bir hata veya hak arama çabasına bağlı bir zorlama olarak görülemez. Başvurucunun bu tutumunun bireysel başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayıp başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak kabulü gerekir.

88. Açıklanan nedenle başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

89. Başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. ve İçtüzük'ün 83. maddeleri gereğince başvurucu aleyhine takdiren 500 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

2. Başvurucular I.S., K.S. ve R.S.nin İddiaları Yönünden

a. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerlerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesiyle Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

90. Başvurucular; yabancı kişilerin gayriinsani koşullarda tutulmalarına karşı yapılan başvurulardan sonuç alınamadığını, iç hukuk yollarının etkisiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

91. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

92. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.

93. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).

94. Anayasa Mahkemesince karara bağlanan birçok bireysel başvuruda, idari nedenlerle özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancıların, tutma koşullarına karşı insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı sağlanmasına ilişkin ilkeler, bu ilkeler çerçevesinde teori ve pratik bakımından mevcut durum tespit edilmiş ve bu tespitler ışığında, 6458 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce veya sonra idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucuların tutma koşulları açısından Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, teori ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır (birçok karar arasında bkz. K.A., §§ 66-82; F.A. ve M.A., §§ 51-68).

95. Somut başvuru açısından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektiren herhangi bir özel durum tespit edilmemiştir.

96. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucuların etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

b. İdari Gözetim Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar

97. Muhtelif şehirlerde idari gözetim altına alınan başvurucular, genel olarak tutuldukları nezarethane, kabul barınma ve geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu iddia etmektedirler.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

(1) Başvurucu K.S.nin Yalova Emniyet Müdürlüğü Nezarethanesinin Koşullarına İlişkin İddiaları

98. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

99. İkinci başvurucu, 6/3/2014 ile 14/5/2014 tarihleri arasında tutulduğunu iddia ettiği Yalova Emniyet Müdürlüğü Nezarethanesindeki (başvurucunun beyanına göre "Yalova GGM"deki) tutma koşulları hakkında herhangi bir somut açıklama sunmamış olup, başvuru formunda "Yalova'ya ilişkin yukarıda belirttiğimiz fiziksel koşulların benzerlerini yaşadığından" ifadelerine yer vermiştir. Başvurucu, tutulduğu nezarethanede hangi konularda zorluk ve yoksunluklarla karşılaştığını açıklamak yerine, hiçbir çerçeve çizmeksizin başka yerlerdeki fiziksel koşullara atıf yapmıştır. Bu durum, bireysel başvurunun bu kısmının incelenmesini oldukça zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun, iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

100. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

(2) Başvurucular I.S. ve R.S.nin Kumkapı GGM ve Adana KBM'nin, Başvurucu K.S.nin Adana KBM'nin Koşullarına İlişkin İddiaları

101. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

102. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal yönden zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

103. Anayasa Mahkemesince karara bağlanan birçok bireysel başvuruda, idari nedenlerle özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancıların tutma koşulları ile ilgili olarak insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı bağlamında genel ilkeler ortaya konulmuş olup somut başvuruda bunların tekrarına gerek görülmemiştir (birçok karar arasında bkz. K.A., §§ 87-99; F.A. ve M.A., §§ 72-84).

(1) Kumkapı GGM'nin Koşullarına İlişkin Değerlendirme

104. Başvurucu I.S. 3/3/2014 tarihinden 10/5/2014 tarihine kadar, başvurucu R.S. ise 19/2/2014 tarihinden Haziran 2014 tarihine kadar Kumkapı GGM'de tutulduğunu, tutuldukları koşulların son derece kötü olduğunu iddia etmektedirler. Adı geçen başvurucular, Kumkapı GGM'nin pis ve aşırı kalabalık olduğunu, buna bağlık olarak yatak, sıcak su, banyo, kişisel temizlik vb. imkanların kısıtlı olduğunu, ortak kullanım alanlarının düzenli olarak temizlenmediğini, çarşaf ve nevresim takımlarının düzenli olarak değiştirilmediğini, tutuldukları ortamda hamamböceği, tahtakurusu vb. haşerelerin bulunduğunu, doktor ve ilaca erişim imkanlarının kısıtlı olduğunu, AIDS, hepatit, tüberküloz, sifiliz ve muhtelif deri hastalıkları taşıyan insanlarla bir arada yaşamak zorunda bırakıldıklarını, haftada bir gün on dakikalığına havalandırmaya çıkarıldıklarını, doktor, psikiyatri uzmanı, sağlık görevlisi, hemşire, sosyal hizmet uzmanı vb. bulunmadığını, binanın havalandırması veya aydınlatmasının kötü olduğunu, kendilerine temiz içme suyu sağlanmadığını, koğuşlarda günün her vakti sigara içildiğini, ışıkların sürekli açık ve ortamın gürültülü olması nedeniyle uyku problemi yaşadıklarını, dış dünya ile iletişimlerinin sınırlı olduğunu iddia etmektedirler.

105. Anılan koşullar nedeniyle başvurucular, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

106. Başvuru dosyasında, başvurucuların Kumkapı GGM’de tutulduğu dönemde tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Hangi odayı kaç kişi ile paylaştıklarına ilişkin net bir bilgi de ne başvurucular ne de bu konuda görüş ve bilgileri sorulan Adalet ve İçişleri Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

107. Başvuru formunda ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli yazısında sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucu I.S.nin 3/3/2014 ilâ 10/5/2014 tarihleri arasında 69 gün, R.S.NİN ise 19/2/2014 ila 5/6/2014 tarihleri arasında 107 gün Kumkapı GGM'de tutulduğu anlaşılmaktadır.

108. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan bilgilerin yanı sıra Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından 11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM'ye gerçekleştirilen ziyaret sonucunda düzenlenen "Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu" (2012 tarihli TBMM raporu) (bkz. F.A. ve M.A., § 23), BM göçmenlerin insan hakları özel raportörünün tespitleri (bkz. F.A. ve M.A., § 26) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan 2009 tarihli CPT raporu ile özellikle 2/5/2014 tarihinde (başvurucuların tutuldukları dönemde) Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından gerçekleştirilen ziyarete istinaden düzenlenen "İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu" (İHK raporu) (bkz. K.A., § 43; F.A. ve M.A., § 24) eldeki en önemli verileri oluşturmaktadır.

109. Anayasa Mahkemesince karara bağlanan birçok bireysel başvuruda analiz edilen bu verilerden birtakım sonuçlar çıkarılmış olup (birçok karar arasında bkz. K.A., §§ 100-108; F.A. ve M.A., §§ 85-107), mevcut başvuruda da bu sonuçların benimsenmemesini gerektiren herhangi bir ek bulgu veya özel bir duruma rastlanmamıştır.

110. Anılan sonuçlar ışığında somut başvuruda, Merkezin kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları dönemde maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları daha da tahammül edilemez hâle getirdiği (K.A., § 109; F.A. ve M.A., § 108) ve bu koşullar altında başvurucu I.S.nin 69, R.S.nin 107 gün tutulmasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

111. Belirtilen koşullar, başvurucuların Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları muamelenin, bir kişinin sınır dışı ve benzeri işlemlerinin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdüğü diğer iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (K.A., § 110; F.A. ve M.A., § 109).

112. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, başvurucular I.S. ve R.S.nin tutuldukları Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

(2) Adana KBM'nin Koşullarına İlişkin Değerlendirme

113. Başvuru formunda ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli yazısında sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucu I.S.nin 10/5/2014 tarihinden 22/8/2014 tarihine, başvurucu K.S.nin 14/5/2014 tarihinden 22/8/2014 tarihine, başvurucu R.S.nin ise 5/6/2014 tarihinden 22/8/2014 tarihine kadar Adana KBM'de tutulduğu anlaşılmaktadır.

114. Adı geçen başvurucular, belirtilen tarih aralıklarında tutuldukları Adana KBM'de dışarıya çıkma, çarşıya gitme, seyahat etme gibi imkanlardan yoksun bırakıldıklarını, bir haftada sadece 10 dakika açık havaya çıkma imkânı sağlandığını, ödenek yetersizliği gerekçesiyle yeterli yemek verilmediğini, günde en fazla iki öğün yemek verildiğini, Ramazan ayında iftar ve sahur için yeterli yemek verilmediğini, gelen yemekleri de -birçoğunun salçalı olması nedeniyle alışık olmadıklarından- yiyemediklerini, dışarıyla iletişimlerinin sınırlı olduğunu, çok acil durumlar haricinde doktora ve hastaneye götürülmediklerini, doktor, sağlık görevlisi vb. personel bulunmadığını, başvurucu R.S. alerji problemi yaşadığını, Merkezin pis ve bakımsız olduğunu, temizliği kendi imkânları ile yaptıklarını iddia etmişlerdir. Görüldüğü üzere başvurucuların Adana KBM ile ilgili şikâyetleri açık havadan yararlanma, yeterli beslenme, dış dünya ile iletişim ve tıbbi yardım konularındaki yetersizlik iddiaları ile ilgilidir.

115. Öncelikle belirtmek gerekir ki başvurucular ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan bilgi ve belgeler, başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla Adana KBM'nin koşulları hakkında yeterli detay içermemektedir. Dahası anılan Merkeze ilişkin ulusal veya uluslararası resmî herhangi bir kurum veya kuruluş tarafından yayımlanmış bir inceleme raporuna rastlanmamıştır. Bu çerçevede eldeki mevcut sınırlı bilgi ve belgelerle, başvurucuların tutuldukları koşulların eziyet veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşıp ulaşmadığının incelenmesi gerekir.

116. Adana KBM'nin genel koşullarına ilişkin bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 ve 24/6/2016 tarihli yazıları ekindeki belgelerle sunulmuştur.

117. 21/3/2016 tarihli yazıda Merkezin -Adana Göç İdaresi İl Müdürlüğüne devredildiği 18/5/2015 tarihine kadar- 814 metrekare kapalı kullanım alanına sahip olduğu, bina etrafının tel örgülerle korunduğu, yeşil alanı bulunduğu, sürekli olarak sıcak su sağlandığı, her odada güneş gören açılabilir pencereler, merkezi sistem kalorifer ve klima bulunduğu, ibadethane ile içinde çay makinası, sıcak/soğuk su makinası ve televizyon bulundurulan dinlenme odasının mevcut olduğu, Merkezin kapasitesinin 50 kişi olduğu, üç bölümde farklı ebatlarda dokuz adet yatakhane bulunduğu ve mevcudun sürekli olarak değiştiği bildirilmiştir.

118. 24/6/2016 tarihli yazıda ise başvurucuların barındırıldıkları tarihlerde Adana KBM'nin günlük ortalama mevcudunun 45 kişi olduğu, 50 yatak kapasiteli birinci katta 71,62 metrekare büyüklüğünde bir adet yemekhane (dinlenme ve televizyon izleme salonu), 24,99 metrekare, 28,56 metrekare, 30,62 metrekare ve 42,09 metrekarelik dört adet yatakhane, 14,94 metrekarelik bir adet ibadethane, bir adet çamaşırhane, üç adet duş yeri ve üç adet tuvalet bulunduğu, 36 yatak kapasiteli zemin katta ise üç adet çift kişilik ranzanın bulunduğu, ayrı girişi, duş yeri ve tuvaleti bulunan bir adet aile odası ile 38,75 metrekare ve 28,67 metrekarelik iki adet yatakhane ve 29,14 metrekare büyüklüğünde bir adet yemekhane (dinlenme ve televizyon izleme salonu) ve üç adet duş yeri ve üç adet tuvalet bulunduğu, birinci katta ve aile odası hariç zemin katta barındırılan şahısların istedikleri yatakhanede kalmalarına izin verildiği, barındırılan yabancıların güvenlik hususları gözetilerek ve imkânlar ölçüsünde günlük olarak açık havadan yararlanmalarına izin verildiği, istemeleri halinde banka, postane, adliye vb. yerlere götürülmelerinin sağlandığı ifade edilmiştir.

119. Merkezin kapasitesinin üzerinde dolu ve dolayısıyla aşırı kalabalık olduğuna dair iddiaları bulunmayan başvurucular, dışarı çıkma, çarşıya gitme, seyahat etme gibi imkanlardan yoksun bırakıldıklarını, bir haftada sadece 10 dakika açık havaya çıkma imkânı sağlandığını ileri sürmektedirler.

120. CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir(K.A., § 106).

121. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan bilgilere göre Merkezde barındırılan yabancıların, istemeleri halinde banka, postane, adliye gibi yerlere götürülmeleri, avukatları ve ziyaretçileriyle görüştürülmeleri, ankesörlü telefonlarla iletişim kurmaları ve düzenli olarak Merkezin yerleşkesinde bulunan yeşil alanda havalandırılarak egzersiz yapmaları sağlanmaktadır.

122. Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli yazısı eklerinde sunulan bilgilerde başvurucuların açık havaya çıkarıldıkları zaman periyodunun düzenli olduğu belirtilmekle beraber, bu imkânın hangi aralıklarla sağlandığı ifade edilmemiştir. Anılan idarenin 24/6/2016 tarihli yazısı ekinde ise Merkezde barındırılan yabancıların güvenlik hususları gözetilerek ve imkânlar ölçüsünde günlük olarak açık havadan yararlanmalarına izin verildiği bilgisi sunulmuştur.

123. Bu çerçevede, idarenin 21/3/2016 tarihli yazısı ekinde sunulan bilgilerden -iddia edilenin aksine- CPT standartlarına uygun bir şekilde başvurucuların günlük olarak açık havaya çıkma imkânından yararlandırıldıkları sonucuna ulaşılamamaktadır. Her ne kadar 24/6/2016 tarihli sonraki yazı ekinde Merkezdeki yabancıların günlük olarak açık havadan yararlandırıldıkları ifade edilmekte ise de bu imkanın "güvenlik hususları gözetilerek ve imkanlar ölçüsünde" sağlanması ve başvurucuların tutuldukları dönemdeki somut, güncel uygulamayı ve açık havada kalış süresini ortaya koyan destekleyici herhangi bir bilgi veya belge sunulmamış olması, önceki yazıdaki muğlaklığın devamına neden olmaktadır.

124. Günlük olarak açık havadan yararlanmaya ilişkin anılan asgari koşulun sağlandığı kanaatine varılamaması, başvurucuların Merkezdeki koşullarının tahammül edilebilir sınırı aştığının kabulünü gerektirmiş olup, bu koşullar altında başvurucu I.S.nin 105 gün, başvurucu K.S.nin 101 gün, başvurucu R.S.nin ise 79 gün tutulmasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

125. Anılan tespit, başvurucuların Adana KBM’de maruz kaldıları muamelenin, bir kişinin sınır dışı ve benzeri işlemlerinin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

126. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, Adana KBM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

c. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

(1) Anayasa’nın 19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

127. Başvurucular, haklarında gözaltına alma veya tutuklama gibi herhangi bir adli merciin kararı olmaksızın ve hiçbir şekilde hâkim veya benzeri adli makamlar önüne çıkarılmadan tutulduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

128. Anılan Anayasa kuralına ilişkin iddialar ortaya konulurken, tutmanın suç şüphesine dayalı olduğunun kanıtlanması gerekir (Benzer başvurular için bkz. F.A. ve M.A., §§ 111-124; F.K. ve diğerleri, §§ 95-109; T.T., §§ 89-102; A.V. ve diğerleri, §§ 103-116). Başvurucular, kendi özel durumlarının bu kapsamda olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamışlardır.

129. Açıklanan nedenlerle başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadıkları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

(2) Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları

130. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

(1) İdari Gözetim Altında Tutulmanın Anayasa'nın 19. Maddesinin İkinci Fıkrasına Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

131. Başvurucular, aylarca hürriyetlerinden yoksun bırakılmalarının kanuni bir dayanağı bulunmadığını, haklarındaki tedbirler devam ederken 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6458 sayılı Kanun'a uygun kararlar alınmadığını, kanuna aykırı bir şekilde tutulmaya devam edildiklerini, idari gözetime ilişkin kararların otuz günlük periyotlar hâlinde uzatılması, gerekçesinin yazılması, ilgilisine veya avukatına tebliğ edilmesi gerekirken bu işlemlerin yapılmadığını, nezarethanelerde tutulmalarının hiçbir yasal dayanağı olmadığını, 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile 56. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki prosedürlerin yürütülmediğini, anılan Kanun'un 57. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince "zaruret değerlendirmesi" yapılmadığını, idari gözetim altına alındıktan sonra uluslararası koruma talebinde bulunmaları nedeniyle 6458 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarına göre başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde salıverilmeleri gerekmesine rağmen salıverilmediklerini, bu nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

132. Başvuru formunda ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli yazısında sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucu I.S.nin 3/3/2014 tarihinden 10/5/2014 tarihine kadar Kumkapı GGM'de, anılan tarihleri müteakiben 22/8/2014 tarihine kadar Adana KBM'de; başvurucu K.S.nin 6/3/2014 tarihinden 14/5/2014 tarihine kadar Yalova Emniyet Müdürlüğü Nezarethanesinde, anılan tarihleri müteakiben 22/8/2014 tarihine kadar Adana KBM'de; başvurucu R.S.nin ise 19/2/2014 tarihinden 5/6/2014 tarihine kadar Kumkapı GGM'de,anılan tarihleri müteakiben 22/8/2014 tarihine kadar Adana KBM'de tutulduğu anlaşılmaktadır.

133. Başvurucuların GGM'de tutulmalarının Anayasa'nın 19. maddesi anlamında bir hürriyetten yoksun kılma niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (F.A. ve M.A., § 129).

134. Diğer yandan her ne kadar 6458 sayılı Kanun'un 95. maddesi gereğince Adana KBM'nin GGM'lerden farklı bir statüye sahip olduğu ve idari gözetim haricinde anılan Kanun'daki anlamıyla "başvuru sahibi" veya "uluslararası koruma statüsü sahibi" kimselerin barındırılmalarına tahsis edilmiş bir merkez olduğu anlaşılmakta ise de yukarıda Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden yapılan incelemedeki tespitler ve özellikle Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli yazısı ekinde sunulan bilgi ve belgeler çerçevesinde, bu merkezde barınmakta olan özel kategoriye dahil yabancıların, Merkezin dışına çıkmak bir yana Merkez yerleşkesi içinde dahi açık havaya izinsiz çıkamadıkları anlaşılmaktadır. Bu şartlar altında Adana KBM'de tutulan kişilerin durumlarının, Anayasa'nın 19. maddesi anlamında GGM'lerde tutulan kişilerden farklı olduğu sonucuna ulaşılamadığından, bu kapsamdaki kişilerin anılan Merkezde tutulmaları ile alakalı şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde güvenceler kapsamında incelemesi mümkün görülmüştür.

135. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”

136. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan Aras, § 43).

137. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673 , 21/1/2015, § 73). Bu gibi durumlarda bir kişinin Anayasa'nın 19. maddesinde yer verilen diğer tutma gerekçelerine ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez (K.A., § 123).

138. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi, koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usul hakları ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıda Boudraa, § 74).

139. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A., § 125).

(a) 6458 Sayılı Kanun Öncesi Durum

140. Yukarıda belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup başvurucuların anılan tarihe kadar tutuldukları dönem için (başvurucu I.S. açısından 3/3/2014, başvurucu K.S. açısından 6/3/2014, başvurucu R.S. açısından ise 19/2/2014 tarihlerinden 11/4/2014 tarihine kadar) Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen, usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır (F.A. ve M.A., § 136).

141. Açıklanan nedenlerle somut başvuruda 6458 sayılı Kanun öncesi dönem bakımından Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(b) 6458 Sayılı Kanun Sonrası Durum

142. 6458 sayılı Kanun'da, hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan "kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye'ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye'den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar" hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınacağı, geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresinin altı ayı geçemeyeceği; idari gözetimin devamında zaruret olup olmadığının, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirileceği, gerek görüldüğünde değerlendirme için otuz günlük sürenin beklenilmeyeceği, idari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetimin derhâl sonlandırılacağı; bu yabancılara, belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülüklerin getirilebileceği; idari gözetim kararının, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirme sonuçlarının gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edileceği; idari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatının idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine başvurabileceği, sulh ceza hâkiminin incelemeyi beş gün içinde sonuçlandıracağı, yeniden sulh ceza hâkimine başvurulabileceği kurala bağlanmıştır (K.A., § 126).

143. Anılan Kanun'da öngörülen yasal düzenlemenin sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi kapsamında riayet edilecek ve ortaya çıkabilecek keyfîliklere engel olabilecek nitelikte bir usulü, açık bir şekilde ortaya koyduğu görülmektedir. Kanun'da öngörülen bu usulün gerekli özen içerisinde somut olayda yürütülüp yürütülmediğinin incelenmesi gerekmektedir (K.A., § 127).

144. Başvurucu R.S. hakkında, İstanbul Valiliğinin 27/2/2014 tarihli ve 47909374-52646 sayılı oluru ile 5683 sayılı Kanun'un 23. maddesi gereğince "muhafaza altına alma" kararı verilmiştir. Diğer başvurucular hakkında alınan kararlarla ilgili olarak bireysel başvuru dosyası kapsamında herhangi bir bilgiye erişilememiştir. Bunun yanı sıra 6458 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 11/4/2014 tarihinden sonra anılan Kanun'a göre başvurucuların hukuki durumlarını saptayan ve tutulmaya devam edilmelerine ilişkin yeni herhangi bir karar alındığına dair bir bilgiye de rastlanmamıştır.

145. Sınır dışı etme işleminin yürütülmesi sürecinde, bir kişi hakkında idari gözetim altına alma tedbirinin uygulanabilmesi için mutlaka ilgili kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi bir gerekçeye ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu çerçevede somut olaydaki gibi idarenin, bir sınır dışı etme işleminin icrası sürecinde olması kaydıyla sahip olduğu bilgiler veya ilgili kişi hakkında yürütülen yargısal soruşturmalara dayanarak kamu düzeni, kamu güvenliği veya sağlığı açısından risk oluşturması veya kaçma riskinin bulunması gibi gerekçelerle ilgili kişiler hakkında idari gözetim kararı verebilmesi mümkündür. Ancak hukuka uygun olarak verilmiş bir idari gözetim kararının, idareye sınırsız bir şekilde bu tedbiri uygulamaya devam edebilmesi olanağı tanıdığı da söylenemez. İdari gözetim kararının uygulanması aşamasında da bir kanuni düzenlemede açık bir şekilde ortaya konulmuş ve idari gözetim tedbirinin "gerekli özen" kriterine uygun bir biçimde uygulanıp uygulanmadığını denetlemeye imkân veren usule dair güvencelerin bu durumdaki kişiler hakkında keyfîlikten uzak bir şekilde işletilmesi zorunludur (K.A., § 130).

146. Somut olay 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinde idari gözetim altına alma süreci için öngörülen usule dair güvenceler açısından değerlendirildiğinde, başvuruculara hangi nedenle tutulduklarına ilişkin bir bildirim yapılmadığı, idari gözetimin devamını gerektiren koşulların valilikler tarafından aylık olarak incelenmediği, bu konuda bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı hususunun belirsiz olduğu, değerlendirme yapılmış ise bu konuda başvurucuya veya vekiline bir bildirimde bulunulmadığı, R.S.nin altı ay dört gün tutulması sonucunda idari gözetim kararında kanuni sınır olarak öngörülen altı aylık sürenin aşıldığı ve bu sürenin hangi gerekçeyle uzatıldığının da adı geçen başvurucuya bildirilmediği tespit edilmiştir.

147. Diğer yandan somut olayın, idari gözetim kararlarına karşı öngörülen sulh ceza hâkimine başvuru yolu açısından da incelenmesi gerekir. Bu kapsamda başvurucular içinde anılan yola sadece K.S.nin başvurduğu tespit edilmiştir. Avukatı 11/6/2014 tarihli dilekçeyle Yalova Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine müracaatta bulunarak adı geçen başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmiştir. Yalova 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/6/2014 tarihli ve 2014/242 Değişik İş sayılı kararı ile "itiraz başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmiştir. Kararda başvurucu hakkındaki idari gözetim kararının 14/5/2014 tarihi itibarıyla sonlandırıldığı, 15/5/2014 tarihinde mevcutlu olarak Adana KBM'ye sevkinin sağlandığı ve idare mahkemesince hakkında verilecek karar süresince bu merkezde barındırılacağının tespit edildiği, Yalova Emniyet Müdürlüğü tarafından verilmiş olan idari gözetim kararının kaldırılmış olduğu, bu nedenle itirazın konusuz kaldığı gerekçesine dayanılmıştır.

148. Gerçekten de 6458 sayılı Kanun'da sulh ceza hâkimi ancak bir idari gözetim tedbirinin uygulanması söz konusu olduğunda denetim yetkisini kullanabilmektedir. Bunun haricindeki durumlarda Kanun'da sulh ceza hâkimine denetim yetkisi verilmemiştir. Bu doğrultuda başvuruya konu olayda, idari gözetim altına alınmaması öngörülen kişilerin belirli bir yerde ikametlerinin sağlanması için başvurulan tedbirlerin "gerekli özen" kriteri çerçevesinde uygulanmaması, bir başka ifadeyle kanunda kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi bir tedbir tarif edilmemesine rağmen uygulamada kişinin belli bir mekâna fiilen hapsedilmesi ve işlemin farklı bir nitelemeye tabi olması nedeniyle yargısal denetimin sağlanamaması, hürriyetten yoksun kılınmanın hukukiliği bakımından sorun oluşturmuştur.

149. Yalova Sulh Ceza Mahkemesinin kararından sonra başvurucunun avukatı bu defa Adana (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunarak başvurucunun salıverilmesini talep etmiştir. Anılan Mahkeme 27/6/2014 tarihli ve 2014/1675 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun talebi bakımından yetkisiz olduğuna hükmetmiştir. Bu karara karşı itirazı inceleyen Adana 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/7/2014 tarihli ve 2014/431 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kabulüne ve 27/6/2014 tarihli kararın kaldırılarak başvurucunun serbest bırakılmasına karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili idari birimlere iletilmesine rağmen başvurucu K.S. ancak 23/8/2014 tarihinde serbest kalabilmiş, bir başka ifadeyle yaklaşık 23 gün boyunca serbest bırakılmasına dair bir yargı kararı bulunmasına rağmen tutulmaya devam edilmiştir.

150. Sonuç itibarıyla sınır dışı etme sürecinde uygulanan idari gözetim işleminin "gerekli özen" içinde yürütüldüğünden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle somut olayda kişi özgürlüğünden mahrumiyetin keyfîliklere karşı korunduğundan ve buna bağlı olarak "hukuki" olduğundan söz edilemez.

151. Açıklanan nedenlerle somut başvuruda 6458 sayılı Kanun sonrası dönem bakımından da Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(2) İdari Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Başvuruculara Usulüne Uygun Olarak Bildirilmeyerek Anayasa'nın 19. maddesinin Dördüncü Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

152. Başvurucular, ilk gözetim altına alındıklarında tutma nedenleri ve idari gözetim kararına itiraz haklarının bildirilmediğini, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

153. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bununhemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”

154. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların her hâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak “derhâl” bildirileceği kurala bağlanmıştır.

155. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik olmayan, basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması; hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesine ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içerik bakımından yeterli olup olmadığının ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (K.A., § 138).

156. Dosya kapsamında görüşleri sorulan Adalet ve İçişleri Bakanlıkları tarafından, başvurucu K.S.nin tutma nedenleri veya hakkındaki iddialarla ilgili olarak bilgilendirildiğine dair herhangi bir bilgi veya belge sunulmamıştır.

157. Öte yandan Emniyet Genel Müdürlüğünün 21/3/2016 tarihli yazısı ekinde sunulan bilgilere göre başvurucu I.S. için 3/3/2014 ve başvurucu R.S. için 20/2/2014 tarihlerinde düzenlenen formlarda "isnat edilen suç" sütununda "giriş yasağı ihlal" veya "yurda giriş yasağı" ibareleri yer almakta ise de başvurucuların idari gözetim altına alındıkları gün veya bir gün sonra düzenlenen ve münhasıran başvurucuların ülkelerinin yetkili temsilciliğine bilgi verilmesini isteme hakkı konusunda bilgilendirilmesi ve bu hakkını kullanıp kullanmayacağının tespiti amacıyla düzenlendiği açık olan bu belgelerdeki bilgilerin Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasına uygun olarak adları geçen başvurucuların tutma nedenleri ve haklarındaki iddialar konusunda yapılmış bir bildirim olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Kaldı ki idarenin anılan yazısı ekleri arasında tutma nedenleri ve hakkında iddialara ilişkin herhangi bir bildirimin daha sonra detaylı bir şekilde ve başvurucuların anlayabileceği bir dilde yazılı olarak yapıldığına dair herhangi bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır.

158. Bu çerçevede bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve belgelerden başvuruculara, tutma sebepleri ve haklarındaki iddialar konusunda Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasına uygun bir bildirim yapıldığı sonucuna ulaşılamamıştır.

159. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(3) İdari Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yol Bulunmaması Nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin Sekizinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

160. Başvurucular idari gözetim altına alındıktan sonra uluslararası koruma talebinde bulunmaları nedeniyle 6458 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarına göre başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde salıverilmeleri gerekmesine rağmen salıverilmediklerini, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasına göre idari gözetimin gerekliliğinin bireysel olarak değerlendirilmesi ve aynı Kanun'un 71. maddesinde belirtilen alternatif tedbirlerin yeterli olmayacağı kanaatine varılması hâlinde idari gözetim kararı verilebileceğini, ayrıca başvurucu K.S.nin Yalova ve Adana Sulh Ceza Mahkemelerine yaptığı başvurular sonucunda, kanuna açıkça aykırı durumlar gözetilmeksizin, etkili ve makul sürede bir yargısal denetim yapılmaksızın "yetkisizlik kararları" verildiğini, itiraz üzerine Adana Sulh Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının 31/7/2014 tarihinde kaldırıldığını ve serbest bırakılmasına karar verildiğini, buna rağmen adı geçen başvurucunun 23/8/2014 tarihinde serbest bırakıldığını, bu nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

161. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

162. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa hükmü esas olarak tutukluluğun veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin kararların incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (F.A. ve M.A., § 156).

163. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, idari gözetim kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 64).

164. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi hâlde söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 139).

(a) 6458 Sayılı Kanun Öncesi Durum

165. 6458 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce idari gözetim altında tutulmalarının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucuların anılan Kanun'un yürürlüğe girdiği 11/4/2014 tarihinden önce tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucuların 6458 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir (F.A. ve M.A., § 159).

166. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucu ile benzer şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).

167. Açıklanan nedenlerle somut başvuruda 6458 sayılı Kanun öncesi dönem bakımından Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(b) 6458 Sayılı Kanun Sonrası Durum

168. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde 6458 sayılı Kanun, açık bir şekilde sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi kapsamında riayet edilecek ve ortaya çıkabilecek keyfîliklere engel olabilecek nitelikte bir usulü öngörmüş olmakla birlikte bu başvuru yolunun uygulamada, sınır dışı etme sürecinde uygulanan idari gözetim işleminin "gerekli özen" içinde yürütülmesi açısından bir güvence oluşturacak şekilde işlemediği ve somut olaydaki başvuru yollarının, başvurucuların salıverilmesi sonucunu doğurabilecek gelişmelere ilişkin iddialarını etkili bir şekilde inceleme kapasitesine sahip olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Benzer tespitler için bkz. K.A., § 153).

169. Öte yandan yukarıda başvurucunun, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının gerekçeleri hakkında usulüne uygun şekilde bilgilendirilmediğine de karar verilmiştir (bkz. §§ 152-159). Başlı başına bu olgu da başvurucuların Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca tutulma işlemine itiraz etme hakkından yoksun kalmasına yol açacak niteliktedir (K.A., § 154). Başvurucular bu nedenle zamanında durumları hakkında karar verilmesini ve haklarındaki kısıtlamanın hukuka aykırı olduğunun anlaşılması hâlinde hemen serbest bırakılmayı isteme imkânından da mahrum kalmışlardır.

170. Ayrıca Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucu K.S.nin serbest bırakılmasına dair kararın ilgili idari birimlere iletilmesine rağmen adı geçen başvurucu ancak 23/8/2014 tarihinde serbest bırakılmış, bir başka ifadeyle anılan Hâkimliğin kararı yaklaşık 23 gün boyunca uygulanmamıştır.

171. Görüldüğü üzere 6458 sayılı Kanun'da öngörülen ve başvurucuların hukuki durumlarında ortaya çıkan değişikliklere göre yeniden bir değerlendirme yapılarak salıverilmelerine karar verebilmesi beklenen başvuru yollarının somut olayda etkili bir şekilde işlemediği açıktır.

172. Açıklanan nedenlerle somut başvuruda 6458 sayılı Kanun sonrası dönem bakımından da Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(4) Haksız Tutulmadan Dolayı Tazminat Davası Açma İmkânı Bulunmamasının Anayasa'nın 19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrasını İhlal Ettiğine İlişkin İddia

173. Başvurucular, tutma sürecindeki hukuka aykırılıklar nedeniyle oluşan zararların tazmini için etkili bir mekanizma bulunmadığını bu nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

174. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:

“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

175. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, her iki maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.

176. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince, aynı maddenin iki ila sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan durumlarda, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.

177. Somut başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık başvurucunun bireysel başvuruda bulunduğu tarih itibarıyla Türk hukuk sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir (F.A. ve M.A., § 169).

178. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

d. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

179. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

180. Maruz kaldıkları hak ihlalleri nedeniyle maddi tazminat olarak başvurucu I.S. 6.325,20 TL, K.S. 6.217,20 TL, R.S. ise 6.753,60 TL ödenmesini talep etmiştir. Ayrıca tüm başvurucular uğradıkları manevi zararlara karşılık ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

181. Başvurucular I.S., K.S. ve R.S. idari gözetim altında tutulmaları işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ve Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

182. Başvurunun özel koşulları dikkate alınarak yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.

183. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucular tutuldukları dönemlere ilişkin emsal asgari ücret hesap cetvelleri sunmuşlardır. Başvurucuların sunduğu bu belgeler kendi somut zararlarının ispatı bakımından yeterli görülmemiştir. Başvurucular, tespit edilen ihlaller nedeniyle maddi zarara uğradıklarını ortaya koyan başka herhangi bir belge de sunmamışlardır. Bu nedenle başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

184. Dosyadaki belgelerden tespit edilen, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

185. Başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle başvurusu reddedilen başvurucu Z.A. komisyon aşamasında adli yardım talebinin kabul edilmesinden dolayı ödenmeyen 206,10 TL başvuru harcının tahsiline karar verilmiştir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Başvurucu Z. A. yönünden;

1. Başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

2. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi gereğince 500 TL disiplin para cezasının başvurucudan TAHSİLİNE,

3. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince komisyon aşamasında adli yardım talebinin kabul edilmesi nedeniyle ödenmeyen 206,10 TL başvuru harcının başvurucudan TAHSİLİNE,

C. Başvurucular I. S., K. S. ve R. S. yönünden;

1. Başvurucular I. S., K. S. ve R. S.'un Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Başvurucu K. S.'un tutulduğu Yalova Emniyet Müdürlüğü Nezarethanesikoşullarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Başvurucular I.S. ve R. S.'un tutuldukları Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile Adana Kabul ve Barınma Merkezinin, başvurucu K. S.'un tutulduğu Adana Kabul ve Barınma Merkezinin koşullarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal ettiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Başvurucular I. S., K. S. ve R. S. yönünden;

1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Başvurucular I. S., K. S. ve R. S.'a ayrı ayrı net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucular I. S., K. S. ve R. S.'a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın birer örneğinin Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Y.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/14347)

 

Karar Tarihi: 2/6/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 3/9/2020-31233

 

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Mahmut ATEŞ

Başvurucu

:

Y.K.

Vekili

:

Av. Abdulhalim YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, geri gönderme merkezindeki bir odada el ve ayakları kelepçeli ve zincirli bir şekilde tutulma nedeniyle eziyet yasağının; herhangi bir karar olmaksızın idari gözetim altında bulundurulma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve bu hak ihlallerinin giderilmesi için başvurulabilecek etkili bir hukuk yolunun bulunmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/8/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1988 doğumlu olan başvurucu, Kazakistan Cumhuriyeti vatandaşıdır.

10. Başvurucu 2011 yılında Türkiye'ye gelmiştir. Kazakistan Cumhuriyeti makamlarının suçluların iadesi talebi üzerine başlayan hukuki süreç sonucunda 16/10/2018 tarihinde bu ülkeye iade edilmiştir.

11. Başvurucu 2/11/2015 tarihinde sahte kimlik taşıdığı şüphesiyle İstanbul'da gözaltına alınmıştır. 4/11/2015 tarihinde hakkında sınır dışı etme ve idari gözetim altına alma kararları alınarak İstanbul Geri Gönderme Merkezine (GGM) gönderilmiştir. 5/11/2015 tarihinde sınır dışı etme kararına karşı iptal davası açmıştır.

12. Başvurucu 19/11/2015 tarihinde Aşkale GGM'ye transfer edilmiştir.

13. 26/11/2015 tarihinde başvurucunun avukatı İstanbul'dan Aşkale GGM'ye gelerek başvurucu ile görüşmek istemiş ancak avukatın bu talebi reddedilmiştir. Başvurucunun avukatı bu konuyla ilgi olarak aynı gün düzenlediği iki ayrı tutanakta özetle Aşkale GGM ve Erzurum İl Göç İdaresi Müdürlüğü (İGM) yetkililerinin görüşme izninin yazılı talepten bir hafta sonra çıkabileceğini söyleyerek görüşme izni vermediklerini, böylece müvekkili hakkındaki idari karar ve davalarla ilgili bilgi alamadığını, başvuru yapamadığını kayıt altına almıştır.

14. 30/11/2015 tarihinde başvurucunun avukatı Erzurum İGM'ye hitaben yazdığı dilekçesinde; başvurucu ile görüşmesine izin vermeyen görevliler hakkında idari soruşturma açılması, görüşme yapmaya engel olunması uygulamasına son verilmesi ve başvurucu hakkındaki işlem ve kararların başvurucunun vekâletnameli avukatı olması nedeniyle kendisine tebliğ edilmesi taleplerinde bulunmuştur.

15. 10/12/2015 tarihinde başvurucunun avukatı Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Buna ilişkin dilekçede; başvurucunun ailesi ve avukatıyla iletişiminin engellendiği, Kazakistan Cumhuriyeti yetkilileri ile görüştürülerek Kazakistan'a geri dönmesi konusunda bu kişilerin tehdit ve baskılarına maruz bırakıldığı, GGM'nin bodrum katındaki soğuk bir odada elleri ve ayaklarından zincirlenmiş bir şekilde tutulduğu hususlarına yer verilmiştir. Aynı dilekçede; Cumhuriyet Başsavcılığından işkence ve kötü muamele iddialarının araştırılması ve muamelenin tespiti hâlinde durdurulması, başvurucunun tutulduğu odanın fotoğraflarının çekilmesi, güvenlik kamerası kayıtlarının muhafaza altına alınması, başvurucunun ruhsal ve bedensel durumu hakkında tıbbi rapor temin edilmesi, sorumlular hakkında ceza soruşturması açılması talep edilmiştir.

16. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun iddiaları iki bölüme ayrılarak incelenmiştir. Bir kısım iddiayla ilgili olarak 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca Erzurum Valiliğinden soruşturma izni talep edilmiştir. Başvurucunun işkence suçuna ilişkin iddiaları bakımından ise şikâyet günü doğrudan soruşturmaya başlanmıştır. Bu soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısı, emniyet görevlilerinden Aşkale GGM'deki tüm kamera görüntülerinin bir örneğinin temin edilmesini talep etmiş ve başvurucunun beyanını almıştır. Başvurucu; avukatı hazır bulunmaksızın 10/12/2015 tarihinde verdiği ifadesinde, Aşkale GGM'de kötü muamele görmediğini, el ve ayaklarından zincirlenmediğini, Kazakistan'a dönmesi için baskıya uğramadığını söylemiştir. Aynı ifadede ayrıca hastaneye giderek rapor almak istemediğini beyan etmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet savcısının tutanağa geçirdiği ifade şöyledir:

"...müştekinin el yüz ve gözle görülen diğer vücut aksamları kontrol edildi. Herhangi bir darp cebir izine delalet edecek bir emareye rastlanılmadı..."

17. Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak 21/12/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) vermiştir. Bu karar gerekçesinde, Aşkale GGM'den temin edilen kamera görüntülerinde işkence ya da kötü muameleye delalet edecek bir görüntü olmadığına ve başvurucuda darp veya cebir izine rastlanmadığına yer verilmiştir.

18. Başvurucunun avukatı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazda bulunmuştur. 28/1/2016 tarihli itiraz dilekçesinde, önceki iddialarının yanı sıra Kazakistan Cumhuriyeti'nden bir görevlinin Aşkale GGM'de başvurucu ile görüşüp Kazakistan'a dönmesi konusunda başvurucuya baskı yaptığı, savcıya ifade vermek üzere hücreden çıkarılırken işkenceye maruz kalmadığını söylemesi için başvurucuyu GGM Müdürü'nün Kazakistan'a göndermekle tehdit ettiği dile getirilmiştir. Ayrıca itiraz dilekçesinde, GGM'de kalan yüzlerce kişi olmasına rağmen tanık dinlenmediği belirtilmiştir.

19. İtiraz dilekçesine başvurucunun el yazısıyla yazdığı 28/12/2015 tarihli mektup eklenmiştir. Bu mektupta başvurucu, Kırgızistan uyruklu bir kişinin kaçmasına yardım ettiği bahanesiyle bu kişi ile birlikte 1/12/2015 tarihinde Aşkale GGM'nin zemin katındaki bir hücreye konulduğunu, el ve ayakları kelepçe ve zincirle birbirine bağlı bir şekilde ısıtması olmayan bu odada uzun süre tutulduğunu, yemek yerken dahi zincirlerin açılmadığını iddia etmiştir. Başvurucu, hücrede zincirli bir şekilde kalırken üçüncü gün Kazakistan Konsolosu'nun gelerek Kazakistan'a gitmesi için kendisini ikna etmeye çalıştığını beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca avukatının şikâyetinin ardından odadan çıkarıldığını ve savcıya ifade vermeden önce kendisiyle görüşen GGM Müdürü'nün işkence iddiasında bulunması hâlinde kendisini Kazakistan Konsolosluğuna vermekle tehdit ettiğini belirtmiştir. Bu tehdit üzerine savcıya yalan ifade verdiğini beyan eden başvurucu, hücrede tutulduğunu GGM'deki herkesin bildiğini iddia etmiştir.

20. İtirazı inceleyen Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliği 10/2/2016 tarihinde soruşturmanın genişletilmesine karar vererek dosyayı yeniden Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Hâkimlik; bu karar gerekçesinde, tanık olabilecek kişilerin tespit edilip dinlenmediğini, dosyada bulunan CD'deki görüntülerin olayla ilgili olmadığını, başvurucunun sağlık raporunun temin edilmediğini, 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturulması izne bağlı olmayan işkence ve eziyet suçları bakımından şüphelilerin tespit edilip savunmalarının alınmadığını belirtmiştir.

21. Bu kararın ardından başvurucunun 3/5/2016 tarihinde bir kez daha ifadesi alınmıştır. İfadenin ilgili kısmı şöyledir:

"...Geri Gönderme Merkezinden tanımadığım Tacikistanlı bir şahıs kaçma girişiminde bulundu ve duvarlar yüksek olduğu için kaçamayarak yakalandı. Bu olaydan sonra daha önce görmediğim iki görevli gelerek bana 'gel gel' dediler. Bende zorluk çıkarmadan yanlarına gittim, akabinde beni nezaret kısmına aldılar. Beni neden buraya aldınız diye oradaki görevli Müdüre sordum. Müdürde bana 'canım öyle istedi' dedi. Oradaki görevliler ellerime ve ayaklarıma zincirle birbirine bağlanmış kelepçe taktılar. Kaldığım nezarette minder şeklinde bir yatak, yastık, battaniye, tuvalet ve lavabosu olan bir kısım bulanmaktaydı. Günde 3 öğün yemeğimi eksiksiz olarak verdiler. Aşkale de kış aylarında bulunduğum için kaldığım oda çok soğuktu, herhangi bir ısıtma sistemi yoktu. Nezarette kaldığım ilk günün ertesinde bir görevli gelerek Kazakistan Konsolosluğundan bir yetkilinin geldiğini ve onunla görüşmek isteyip istemediğimi sordu. Bende görüşeceğimi söyledim. Kelepçeyi çıkarıp beni konsolosluk yetkilisiyle görüştürdüler. Daha sonra beni tekrar nezarete aldılar. 1 hafta kelepçeli şekilde orada kaldım. 1 haftanın sonunda beni 1 gün misafirhane kısmına aldılar ve diğer şahıslarla birlikte orada kaldım. Ertesi gün Müdür bey yanıma gelerek. Bana 'düşündün mü?' dedi. Bende ne düşüneceğim ki dedim. Konsolosluk yetkilisinin bana Eğer Kazakistan'a kendi isteğimle gidersem 12 yıl, deport olarak gidersem 25 yıl cezaevinde kalacağımı söylediğini söyleyip gitmek istemediğimi belirttim. Bunun üzerine bana iyice düşün diyerek beni tekrar nezaret kısmına koydurdu. 3 gün daha aynı nezarette kelepçeli bir şekilde, toplam 10 gün kadar nezarette kaldım. 10 günün sonunda savcılığa götürmek için nezaretten beni Müdür bey çıkarttı. Müdür bey bana seni şimdi savcılığa götürecekler dedi. Bana 'biz seni dövdük mü?' dedi, bende yok 'dövmediniz' dedim. Kollarımda kelepçe izi var mı yok mu diye baktı. Odadaki herkesi dışarı çıkardı ve bana 'şimdi savcılığa gideceksin kesinlikle bana kelepçe takmadılar ve hücreye atmadılar diyeceksin' dedi. 'Eğer benim söylediklerim dışında bir şey söylersen seni tekrar nezarete koyarım ve daha sonrada deport (sınır dışı) ederim' dedi. Bende savcılığa gittiğimde deport olmamak için Müdür beyin söylediği şekilde yalan ifade verdim. Nezarette kaldığım süre içerisinde bir defasında moralim bozuk olduğu için plastik yemek kaşığıyla sol göğsümü çizdiğimden dolayı savcı bey bana doktora gitmek ister misin diye sorduğunda göğsümdeki iz çıkacak diye yalan ifade verdiğim anlaşılmaması için gitmek istemediğimi söyledim.

Nezarette kelepçeli kalmam dışında herhangi bir kötü muamele darp veya psikolojik bir baskıda bulunmadılar. Sadece bir defasında nezaretteyken başım ağrıdığı için ağrı kesici hap istediğimde görevli bana hap olmadığını söyledi..."

22. Başvurucu hakkında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesince tanzim edilen 3/5/2016 tarihli tıbbi raporda, belirgin psikopatalojik bulgu saptanmadığı ve vücudunda haricî yeni travmatik bir bulgu olmadığı belirtilmiştir.

23. Olay tarihinde Aşkale GGM müdür vekili olarak görev yapan A.A.nın iddialarla ilgili olarak 16/4/2016 tarihinde savunması alınmıştır. A.A. savunmasında özetle başvurucuyu tanımadığını, GGM'de tutulan yabancı uyruklu hiçbir şahısla bire bir görüşme yapmadığını, başvurucunun ülkesine sınır dışı edilme kararının yerine getirilmesini engellemek için kendisine ve Kurumuna iftira attığını, bu durumun daha önce Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen kamera kayıtlarından tespit edilebileceğini beyan etmiştir. A.A. ayrıca GGM'de kavgaya karışan veya kamu malına zarar veren kişilerin geçici olarak konuldukları ilgi odaları bulunduğunu, bu odalarda kalan kişilere kelepçe veya zincir takılmadığını, odaların kişilerin kendilerine zarar vermelerini önleyecek şekilde dizayn edildiğini, tuvaletin bu odanın içinde yer aldığını ancak odaya konulan kişilerin yemeklerini görevli nezaretinde yemekhanede yediklerini ifade etmiştir. A.A.nın savunmasına göre başvurucu bu odalardan birine konulmamıştır. Başvurucunun kavgaya karıştığına ya da kamu malına zarar verdiğine ilişkin bir tutanak mevcut değildir.

24. 24/3/2016 tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi grup amiri olarak görev yapan G.E.nin iddialarla ilgili olarak bilgi sahibi sıfatıyla beyanı alınmıştır. G.E. başvurucunun Kırgızistan vatandaşı başka bir kişi ile birlikte ilgi odasında tutulması ve kamera ile takip edilmesi konusunda A.A. tarafından sözlü olarak verilen talimatı yazılı tutanağa bağladığını ve yerine getirdiğini söylemiştir. G.E. başvurucunun yemeklerini ilgi odasında yediğini ancak zincirli, kelepçeli ve soğuk bir odada tutulduğunun doğru olmadığını, iddia edildiği şekilde kötü muameleye maruz kaldığına tanık olmadığını ifade etmiştir. G.E.nin ifadesinin diğer ilgili kısmı şöyledir:

"... İlgi odasına girdikten birkaç gün sonra telsizden şahsın ilgi odasından çıkarılarak, zemin katta bulunan parmak izi odasına götürmem söylenmesi üzerine, ben şahsı bu odaya getirdim. Burada Merkez Müdür Vekili A.A. gelerek şahısla yalnız görüşeceğini benim dışarı çıkmamı söyledi ben de odanın dışında bekledim. Yaklaşık yarım saatten fazla bir görüşmeleri oldu. Bu görüşmeden sonra A.A. bana şahsı normal odasına alabileceğimizi, normal odasında ikinci bir talimata kadar kalsın dedi. ... Yine şahsın o gün savcılığa götürüleceği bilgisi de A.A. arafından bana söylendi. ... İlgi odasına alınan şahısların kendilerine zarar vermelerini önlemek amacı ile zincirli kelepçe vurulduğu oldu. Bu zincir eller ve ayakları birbirine bağlayan ortadan da yine bir zincirle bu zincirler birbirine bağlı idi. Zincir vurulması talimatı Merkez Müdürü tarafından talimat verilir, başkasının talimatı ile böyle bir şey yapılamazdı. Yine Merkez Müdürünün verdiği talimatta özel ilgi odasına kim alınırsa alınsın, kendisine zarar vermemesi için zincirli kelepçe vurularak gözetim altında tutulacak şeklinde sözlü olarak grup amirlerine talimatı vardı. Ben yine bu talimatı tutanak altına alarak güvenlik müdürüne teslim ettim. Yine bu zincirleri tutanakla 4 grup amiri teslim aldı ve ilgi odalarının bulunduğu noktalardaki görevli arkadaşlara teslim edildi. Onlarda bu 10 adet zincirli kelepçenin noktada bulunan devir teslim defterine de tam olarak alınarak sonraki vardiya görevlisine teslim edildiğine dair kayda alınmıştır. Bu uygulama tarihini hatırlayamadığım Merkezde yapılan denetlemeden önce Merkez Müdürünün talimatı ile kaldırmamız söylendi. Bu zincirler bu talimatla Güvenlik Müdürüne teslim edildi. Bundan sonra da zincir, kelepçe vurma gibi bir uygulama olmadı..."

25. Olay tarihinde Aşkale GGM'de uzman yardımcısı olarak görev yapan E.C.nin 23/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

" ... 2015 yılının kasım ayının son gecesi yani 1 aralık gece saat 01:00 sıralarında beni arayarak kaçma girişiminde bulunan bir şahıs olduğunu bildirmeleri üzerine Merkez Müdür Vekili A.A. ile birlikte Merkeze geldik. Y.K. ile birlikte aynı odada kalan ismini hatırlamadığım Kırgızistan uyruklu bir şahsın kaçma girişiminde bulunduğunu öğrendik. Bunun üzerine o tarihte Merkez Müdür Vekili olan A.A., Y.K.'nın kaçma tehlikesi olabileceğini düşünerek özel ilgi odasına alınması için talimat verdi... ...Bu odalarda zincir veya kelepçe takılması gibi bir uygulama yoktur, zaten odalar yalıtımlı ve ısıtma sistemi mevcuttur... Y.K.nin ilgi odasında kaç gün kaldığını bilmiyorum. ...Y.K.nin merkezde kaldığı sürede kötü muameleye maruz kaldığını düşünmüyorum, gayet sakin ve uyumlu davranışları vardı. Kötü muamele görmesi için bir sebep te yoktu..."

26. Olay tarihinde Aşkale GGM'de güvenlik müdürü olarak görev yapan F.P.nin 23/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...01 Aralık 2015 günü Merkezde bir kaçma girişiminde bulunan bir şahıs olduğu Güvenlik müdürü olduğum için bana bildirildi. Merkeze geldiğimde Y.K. ile aynı odada kalan şahsın kaçma girişiminde bulunduğunu öğrendim. Geldiğimde Merkez Müdür Vekili A.A.nın da merkeze geldiğini gördüm. O geçe grup amiri olan M.B.ye Y.K.nin sorunlu olduğunu ve ilgi odasına alınması gerektiğini söyledi. Sonraki gün de bana "bu şahsın sıkıntılı olduğunu, kaçma tehlikesinin olduğunu, dikkat etmemiz gerektiğini, şahıs ilgi odasında olacak" şeklinde talimat verdi. Bu olaydan sonra şahıs ilgi odasına alındı ancak bu odada kaç gün kaldığını bilmiyorum... ...şahıs uyumlu ve sakindi. Şahsın Merkezimizde kaldığı süre içerinde herhangi bir konu hakkında şikayeti veya bir olaya karıştığını görmedim. Geri Gönderme Merkezinde bulunan ilgi odalarına sorunlu şahıslar alınır ve bu odalardan Merkez Müdürlüğünde 12 adet vardır. Bu odalarda ve odaların koridorlarında kamera vardır ve kamera görevlileri tarafından sürekli izlenmektedir. Ayrıca bu odaları günlük kontrol ederim. Kontrol esnasında Y.K. İsimli şahsın kelepçeli veya zincirli olduğunu görmedim..."

27. Olay tarihinde Aşkale GGM'de güvenlik kameralarını izlemekle görevli özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan R.F.nin 24/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...ilgi odalarında kamera düzeneği mevcuttur ve bu odalarda şahıslar kaldığı zaman bunlar tarafımızdan sürekli izlenmektedir. Çünkü bu odaya alınan şahısların kendilerine veya etrafa zarar verme ihtimalleri olduğundan bu odalara alınırlar. Bahse konu kaçma girişimi olayı olduktan sonra benim vardiyamda iki şahsın da ellerinin veya ayaklarının zincirli olduğunu veya başka türlü kötü bir muamele ile karşılaştığını görmedim ve duymadım... Şahıs ilgi odasında sakindi ve herhangi bir sorun yaratmadı. Şahsın kaç gün kaldığını ve ne zaman çıktığını hatırlamıyorum. İlgi odalarında sorunlu şahıslara kendilerine ve etraf zarar vermemeleri için zincirli kelepçe vurulduğu doğrudur... ...Kameralardan ilgi odasında kalan 8-10 şahsın zincirli kelepçe ile tutulduğuna şahit oldum. Bazılarında bir gün bazılarında birkaç saat takılı vaziyette olduğu olmuştu... Bu zincirler sıkı bir şekilde bağlanmaz, herhangi bir yere sabitlenmez, ellerde ve ayaklardan bağlı ortadan da bir zincirle bağlı şekilde idi... "

28. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan R.K.nın 30/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Kırgızistan vatandaşı bir şahsın kaçma girişimi oldu ve kaçamadan yakalandı... Kaçan şahıs yakalandıktan sonra Y.K. isimli şahıs ile birlikte aynı gece olay sonrası farklı ilgi odalarına alındılar. Y.K. isimli şahsı tam tarihini hatırlamıyorum ancak birkaç gün sonra ilgi odasında gördüm. Şahsı gördüğümde gayet iyi durumdaydı. Kaldığı oda diğer ilgi odalarıyla aynı odalardan biriydi. Hangi oda olduğunu hatırlamıyorum. Şahsı gördüğümde kelepçe ve zincir olup olmadığını hatırlamıyorum. Y.K. isimli şahsın ilgi odasında kaç gün kaldığını hatırlamıyorum. ... Bahse konu odalardan şahısları elden ve ayaktan kelepçe vurulup ortadan da bu kelepçeler zincirle birbirine bağlı bir şekilde tutulduğunu bir iki şahısta gördüm. ... Ben ilgi odalarının bulunduğu blokta çalıştığım zaman birgün göreve geldiğimde görevi bana devreden arkadaş bundan sonrailgi odasına alınan her şahsın kelepçeleneceğini söyledi bir süre uygulama bu şekilde devam etti..."

29. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi grup amiri olarak görev yapan M.B.nin 30/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Bahse konu tarihlerde aynı blokta kalan Kırgızistan vatandaşı bir şahsın kaçma girişimi oldu ve kaçamadan yakalandı. Şahsın kaçmaya çalıştığı gece ben vardiya amiri olarak görev yapıyordum. ... Kaçan şahısla birlikte Y.K.nin de ilgi odasına alınması söylendi ancak talimatı kimin verdiğini ve neden ilgi odasına alındığı hakkında bilgim yoktur. ... Şahıs ilgi odasına alındıktan sonra kaç gün kaldığını hatırlamıyorum ancak tahminen bir hafta kalmış olabilir. Şahsın ilgi odasına alınmasıyla ilgi herhangi bir tutanak düzenlendiğini hatırlamıyorum. Bahse konu olaydan sonraki vardiyamda. Vardiya amiri olarak ilgi odalarını kontrol ettiğimde şahsın dilekçesinde belirttiği gibi zincirli ve kelepçeli değildi. Odası da diğer odalarla aynı şartlara sahipti. Kaldığı odanın soğuk, zemininde su veya buz olan bir oda olması söz konusu değildir. Şahsın bahsettiği gibi elden ve ayaktan kelepçe vurulması gibi bir uygulama Merkezde hiç olmamıştır..."

30. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan K.B.nin 31/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Bahse konu kaçma girişiminin olduğu gece ben kamera görevlisiydim, görüntüleri izlemdim. Kaçmaya çalışan şahıs ile birlikte olay olmadan önce Y.K. İsimli şahıs ile koridorda görüşmeleri oldu. Olay neticesi de Geri Gönderme Merkezine gelen A.A.da görüntüleri geriye dönük olarak inceledi. Aynı akşam iki şahıs da ilgi odasına alındı. ...Şahıs ilgi odasına alındığında kelepçeli değildi. Yine ilgi odasında kaldığı süre içerisinde kelepçeli zincirli bir şekilde görmedim. Ben olay sonrası tekrar 36 baat sonra geldiğimde şahıslar ilgi odasında değillerdi. Daha sonrada bu şahısları görmedim. ...Y.K. İsimli şahsın kaldığı oda diğer ilgi odaları ile aynı şartlara sahipti, söylediği elleri ve ayakları zincirli, soğuk, zemininde su ve buz olan odada kaldığı doğru değildir. Şahsı ben gördüğüm kadarı ile sakindi ve herhangi bir eylemi de olmadı. Ben Geri Gönderme Merkezi açıldığından beri kamera görevlisi olarak çalışmaktayım. İlgi odasına zincir ve kelepçe vurulması uygulaması yapıldı. Merkezden 6 şahsın kaçma girişiminde bulunmasından sonra böyle bir uygulama başladı. Merkez Müdürü A.A.nın geçindiği soruşturma zamanında bu uygulama son buldu. ..."

31. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan S.K.nın 24/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...ben bu olayı 36 saat sonra göreve geldiğimde öğrendim. Şahısların ilgi odasına kaçma girişiminde bulunduğundan dolayı alındığı söylendi. Bende göreve geldiğimde şahsı ilgi odasında gördüm ancak burada zincirli ve kelepçeli bir vaziyette değildi. Odasında su veya buz yoktu. Y.K. isimli şahsa kötü muamele veya zincirlendiğini görmedim ve duymadım. Ben ilgi odalarının bulunduğu blokta hiç çalışmadım. Şahsın iddia ettiği gibi zincirlenmek sureti veya kelepçeli şekildre Merkezde çalıştığım zaman içerinde kimseyi görmedim, intihar girişiminde bulunan bir şahısın kendine zarar vermesini önlemek amacı ile bu şekilde zincirli kelepçe takıldığını duydum..."

32. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi grup amiri olarak görev yapan İ.A.nın 24/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Tekrar göreve gündüz vardiyasına 36 saat sonra geldiğimde. Bana görevi devreden grup amiri kaçma girişiminden bahsederek 2 şahsın ilgi odasına alındığını Merkez Müdür Vekilinin talimatıyla Şahısların yarım saatte bir kontrol edilmesi. Kamera görevlilerine şahısları sürekli olarak izlemeleri. Kat görevlilerinin dikkatli ve duyarlı olması hususundaki talimatlarını iletti... Şahsın iddia ettiği gibi elleri ve ayakları kelepçe ve zincirle bağlı değildi. Kaldığı ilgi odası diğer ilgi odaları ile aynı şartlarda idi. Odanın zemininde su veya buz yoktu. Şahsın herhangi bir şekilde kötü muameleye maruz kaldığını görmedim ve bu şekilde bir duyum da almadım... Kaç gün ilgi odasında kaldığını bilmiyorum. İlgi odasında kalan şahıslara önceden zincirli kelepçe vuruluyordu. Bu uygulama 1 Kasım 2015 tarihinde başladı, bitiş tarihini hatırlamamakla birlikte Aralık ayı sonunda bu uygulamadan vazgeçildi ve zincirler toplatıldı. Bu zincirleri toplama talimatını A.A. Verdi, zincirleri ben toplayarak o zaman güvenlik müdürü olan M.B.ye teslyim ettim .Bu zincirli kelepçeler Merkezde sorun çıkartan şahıslara kendilerine ya da etrafa zarar vermemesi için vuruluyordu. Suriye uyrukla R. İsimli bir şahsıh intihar girişiminde bulunmasından sonra kullanılmaya başlandı. Zincirleri Merkez Müdürü A.A.dan teslim aldığımda bana; 'zincirleri aldığına dair tutanağını tut ve diğer grup amirlerine teslim ederken de tutanakla teslim et, hücrelerin olduğu bloktaki güvenlik noktasında dursun' şeklinde talimat verdi ve bu şekilde uygulama devam etti. Bu tutanaklarda güvenlik müdürüne teslim edilmiştir. Şahıs yemeklerini odasında normal bir şekilde yedi..."

33. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan Ö.K.nın 23/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Y.K. isimli şahsı tanımam... Bahse konu odalarda herhangi bir zincir düzeneği yoktur ancak çok sorunlu olan şahıslara kendisine zarar vermesin diye ellerine ve ayaklarına zincir vurulduğunu biliyorum. Zincir de şahsı sıkacak zarar vercek bir zincir değil, zincir bol ve şahsın hareket kabiliyetini kısıtlayacak bir zincir değildir. Bu zincir de şahıs sakinleştiği zaman çıkartılır. Odalarda yalıtım mevcut soğuk olması ve su olmasının imkanı yoktur... Ben Merkezde çalıştığım süre içerisinde bu şahsa veya başka bir şahsa kötü muamelede bulunulduğuna dair bir bilgim ve görgüm olmadı..."

34. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan A.C.Ö.nün 31/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Şahsın dilekçesinde anlattığı kaçma girişiminin meydana geldiği gün ben gündüz vardiyasındaydım. Olay devrettiğimiz vardiyanın gece grubunda meydana gelmiş. Ben bu olayı tekrar vardiyaya geldiğimde öğrendim bana bu olay neticesinde bir kişinin ilgi odasına alındığı söylendi ancak bu kişinin kim olduğunu bilmiyorum. Dilekçe de bahsedilen diğer hususlar hakkında sadece ilgi odalarına alınan şahıslara zincir ve kelepçe vurulduğunu biliyorum. Zincir ve kelepçe vurma talimatını sadece Merkez Müdür Vekili verirdi. Talimatta da kamu malına zarar veren, kamu malını hor kullanan şahıslar ilgi odalarına alındığında zincir ve kelepçe vurulacak şeklinde talimat vermiştir. Ben ilgi odalarının bulunduğu katta hiç çalışmadım. Şahsın anlattığı gibi soğuk küçük bir odada kaldığına tanık olmadım. Bu şekilde bir oda bulunmamaktadır..."

35. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan Se.K.nın 24/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Y.K. isimli şahsa kötü muamele veya zincirlendiği hakkında bilgi sahibi değilim. Ben ilgi odalarının bulunduğu blokta hiç çalışmadım. Şahsın iddia ettiği gibi zincirlenmek sureti veya kelepçeli şekilde Merkezde çalıştığım zaman içerinde kimseyi görmedim, ancak bu şekilde uygulama olduğunu duydum..."

36. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan O.O.nun 24/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Bana sorulan Y.K. isimli şahsı ismen dahi duymadım. ...Bu olaydan sonra bu odalarda kalan şahısların zincir veya kelepçe takıldığını görmedim. Şahısların kaldığı odada kameradan gördüğüm kadar duvarları yalıtımlı odada su veya donmuş su görmedim. Üşüdüklerine dair bir belirti de görmedim. Bu şahsın kaç gün bu odada kaldığını bilmiyorum ancak kötü muameleye maruz kaldığına tanık olmadım. ... İlgi odalarında kalan şahısların kendilerine zarar vermemesi için önceden zincirli kelepçe vurulduğunu gördüm. Ancak kelepçe ve zincir kimin talimatı ile vurulduğu hakkında bilgim yoktur..."

37. Olay tarihinde Aşkale GGM'de özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan Ö.F.U.nun 24/3/2016 tarihinde polis merkezinde bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...kamera sorumlusu olarak çalışmaktayım Y.K. isimli şahsı tanımam... İlgi odalarına getirilen şahıslar sorun çıkartan şahıslardır... Bu odalarda kalan şahıslara kelepçe takıldığını gördüm. Kelepçe de şahsın kendisine zarar vermesini önlemek amacıyla takılırdı zincir takılan şahıs görmedim. Bu odalara giren bütün şahıslara değil sadece kendine zarar verebilecek şahıslara kelepçe takılırdı. ... Y.K. isimli şahsın odaya alındığını bilmiyorum. ... Şahsın dilekçesinde anlattığı şekilde elleri ve ayakları zincirli ve kelepçeli olarak bir şahsın kaldığını görmedim..."

38. Olay tarihinde başvurucuyla birlikte Aşkale GGM'de tutulan diğer yabancı uyruklu şahısların daha sonra başka GGM'lere transfer edilmiş olmaları nedeniyle tanık sıfatıyla beyanları alınamamıştır.

39. 14/3/2016 tarihinde Aşkale GGM'de olay yeri incelemesi yapılmıştır. İncelemeyi yapan kolluk görevlileri tanık beyanlarında ilgi odalarının bulunduğu bölümler olarak tarif edilen yerlerde yaptıkları tespitlerde, bu bölümlerdeki tek kişilik odaların yaklaşık 8 m² büyüklüğünde olduğunu, demir kapılarında sürgülü kilitleme mandallarının bulunduğunu, odaların iç kısmının süngerle kaplı olduğunu, odaların içinde bir pencere ve tuvalet olduğunu, eşya olarak yalnızca bir sünger yatak bulunduğunu ve bütün odaların güvenlik kamerası sistemi ile izlendiğini tutanağa bağlamıştır.

40. Aşkale GGM 16/3/2016 tarihli yazısında; kamera görüntülerinin 60 saat boyunca saklanabildiğini, ellerinde 1/12/2015-8/12/2015 tarihleri arasında daha önce Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen görüntülerden başka kayıt bulunmadığını bildirmiştir.

41. Soruşturmanın genişletilmesi kararının ardından elde edilen yeni delilleri değerlendiren Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığı 14/6/2016 tarihinde, yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinde; tanıkların beyanlarında mağdura herhangi bir kelepçe ve zincir takılmadığını ve soğuk odada bekletilmediğini ifade ettikleri, GGM'de olay yeri inceleme görevlilerince yapılan araştırma sonucunda başvurucunun iddia ettiği soğuk oda şeklinde bir yerin olmadığının belirlendiği, taşkınlık çıkaran ya da firar girişiminde bulunan kaçak göçmenlerin kısa süreliğine konulduğu yerlerde herhangi bir olumsuz durumun tespit edilmediği, başvurucunun yeniden alınan beyanında kelepçe takılması dışında herhangi bir kötü muamele, darp veya psikolojik baskıya maruz kalmadığını beyan ettiği ve başvurucu hakkında tanzim edilen adli rapora göre başvurucunun işkenceye uğradığına dair herhangi bir tespitin yapılamadığı hususları yer almıştır.

42. Başvurucunun avukatı kovuşturmaya yer olmadığına dair bu ikinci karara karşı da itirazda bulunmuştur. İtirazı inceleyen Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliği 22/6/2016 tarihli kararıyla bu itirazı kesin olarak reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

"Şüpheli soruşturmanın genişletilmesi kararından sonra alınan 03/05/2015 tarihinde alınan beyanında 'nezarette kelepçeli kalmam dışında herhangi bir kötü muamele, darp veya psikolojik bir baskıda bulunmadılar'. şeklinde beyanda bulunmuştur.

Kovuşturmanın genişletilmesi kararından sonra alınan tanıkların beyanlarında, mağdura işkence ya da kötü muamele yapmak maksadı ile kelepçe ve zincir takılmadığını, soğuk odada bekletilmediğin beyan ettikleri, bir kısım tanıkların ise kişilerin kendisine ve etrafa zarar vermesi ihtimali doğduğunda kelepçe takılabileceğini, bu uygulamanın müdür talimatı ile yapıldığını belirttikleri anlaşılmıştır. Müştekinin alınan son beyanında da kendi göğsüne çatal ile zarar verdiğini belirttiği gözetildiğinde, şüphelinin kelepçelenmesinin yasal mevzuata uygun olduğu yapılan önleme işleminin işkence veya kötü muamele olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.

Teknik personeller... tarafından tutulan tutanakta kamera kayıt sisteminin 60 saat olduğu, 01/12/2015-09/12/2015 tarihleri arasında gönderilen kayıtların dışında herhangi bir kayıt olmadığı hususları belirtilmiştir.

Dosya üzerinden yapılan incelemede soruşturmanın genişletilmesi kararından sonra alınan tanık beyanları, raporlar, kamera kaydına ilişkin tutulan tutanak ile müşteki Y.K.nin son beyanları birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin müştekiye karşı iddia edilen işkence suçunu işlediğine dair müştekinin soyut beyanı dışında dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı anlaşılmakla, söz konusu itirazın reddine karar vermek gerekmiş ..."

43Ret kararı başvurucunun avukatına 12/7/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 11/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

44. 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun "Sınır dışı etmek üzere idari gözetim ve süresi" kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:

"(1) 54 üncü madde kapsamındaki yabancılar, kolluk tarafından yakalanmaları halinde, haklarında karar verilmek üzere derhal valiliğe bildirilir. Bu kişilerden, sınır dışı etme kararı alınması gerektiği değerlendirilenler hakkında, sınır dışı etme kararı valilik tarafından alınır. Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez.

 (2) Hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan; kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye 'den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.

 (3) Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresi altı ayı geçemez. Ancak bu süre, sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması halinde, en fazla altı ay daha uzatılabilir.

 (4) İdari gözetimin devamında zaruret olup olmadığı, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirilir. Gerek görüldüğünde, otuz günlük süre beklenilmez. İdari gözetimin devamında zaruret görülmeyen yabancılar için idari gözetim derhal sonlandırılır. Bu yabancılara, belli bir adreste ikamet etme, belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir.

 (5) İdari gözetim kararı, idari gözetim süresinin uzatılması ve her ay düzenli olarak yapılan değerlendirmelerin sonuçları, gerekçesiyle birlikte yabancıya veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. Aynı zamanda, idari gözetim altına alınan kişi bir avukat tarafından temsil edilmiyorsa, kendisi veya yasal temsilcisi kararın sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirilir.

 (6) İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim kararına karşı sulh ceza hakimine başvurabilir. Başvuru idari gözetimi durdurmaz. Dilekçenin idareye verilmesi halinde, dilekçe yetkili sulh ceza hakimine derhal ulaştırılır. Sulh ceza hakimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırır. Sulh ceza hakiminin kararı kesindir. İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hakimine başvurabilir.

 (7) İdari gözetim işlemine karşı yargı yoluna başvuranlardan, avukatlık ücretlerini karşılama imkanı bulunmayanlara, talepleri halinde 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümlerine göre avukatlık hizmeti sağlanır."

45. 6458 sayılı Kanun'un "Geri gönderme merkezleri" kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir:

"(1) İdari gözetime alınan yabancılar, geri gönderme merkezlerinde tutulurlar.

 (2) Geri gönderme merkezleri Bakanlık tarafından işletilir. Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları, Türkiye Kızılay Derneği veya kamu yararına çalışan derneklerden göç alanında uzmanlığı bulunanlarla protokol yaparak bu merkezleri işlettirebilir.

 (3) Geri gönderme merkezlerinin kurulması, yönetimi, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."

46. 6458 sayılı Kanun'un "Geri gönderme merkezlerinde sağlanacak hizmetler" kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 (1) Geri gönderme merkezlerinde;

a) Yabancı tarafından bedeli karşılanamayan acil ve temel sağlık hizmetleri ücretsiz verilir,

b) Yabancıya; yakınlarına, notere, yasal temsilciye ve avukata erişme ve bunlarla görüşme yapabilme, ayrıca telefon hizmetlerine erişme imkânı sağlanır,

c) Yabancıya; ziyaretçileri, vatandaşı olduğu ülke konsolosluk yetkilisi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlisiyle görüşebilme imkânı sağlanır,

..."

47. 22/4/2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Kabul ve Barınma Merkezleri ile Geri Gönderme Merkezlerinin Kurulması, Yönetimi, İşletilmesi, İşlettirilmesi ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi şöyledir:

" (1) Bu Yönetmeliğin uygulanmasında;

ç) Geri gönderme merkezi: İdari gözetim altına alınan yabancıların barındırılmaları ve kontrol altında tutulmaları amacıyla kurulan ve doğrudan işletilen veya kamu kurum ve kuruluşlarıyla, Türkiye Kızılay Derneği veya kamu yararına çalışan derneklerden göç alanında uzmanlığı bulunanlarla protokol yapılarak işlettirilen merkezleri,

...

İfade eder."

48. Yönetmelik'in "Merkezlerin çalışma esasları" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Merkezlerin kurulması, işletilmesi ve işlettirilmesinde ve bu Yönetmelik kapsamında verilecek hizmetlerin yerine getirilmesinde aşağıdaki usul ve esaslara göre hareket edilir.

a) Yaşam hakkının korunması.

b) İnsan odaklı yaklaşım.

...

f) Barınanların sosyal ve psikolojik açıdan güçlendirilmesi..."

49. Yönetmelik'in "Merkez müdürü ve görevleri" kenar başlıklı 10. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"(2) Merkez müdürünün görev ve yetkileri şunlardır:

a) ilgili mevzuat çerçevesinde merkezi yönetmek.

b) Kurum Personeli üzerinde mevzuatın öngördüğü şekilde yönetim, gözetim, denetim ve koordinasyon yetkisini kullanmak.

...

ğ) Mevzuat kapsamında yapısal ve idari her türlü tedbiri almak.

...

i) idari gözetim altında tutulan yabancıların kaçmalarını önlemek için gerekli tedbirleri almak.

..."

50. 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'un "Özel güvenlik görevlilerinin yetkileri" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Özel güvenlik görevlilerinin yetkileri şunlardır:

...

c) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Ceza Muhakemesi Kanununun 90 ıncı maddesine göre yakalama.

d) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Görev alanında, haklarında yakalama emri veya mahkûmiyet kararı bulunan kişileri yakalama ve arama.

...

ı) Kişinin vücudu veya sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama.

j) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Olay yerini ve delilleri koruma, bu amaçla Ceza Muhakemesi Kanununun 168 inci maddesine göre yakalama.

k) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 24 ve 25 inci maddelerine göre zor kullanma. "

51. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

 (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."

52. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İşkence" kenar başlıklı 94. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

...

 (4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

..."

53. 5237 sayılı Kanun'un "Eziyet" kenar başlıklı 96. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."

B. Uluslararası Hukuk

54. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."

55. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçlarla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığı belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

56. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

57. AİHM; devletlerin vatandaşları olmayan kişilerin ülkelerine girmeleri, ülkelerinde kalmaları ya da sınır dışı edilmeleri konularında uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları olduğunu ancak bu haklarını kullanırken Sözleşme'nin 3. maddesine saygı göstermeleri gerektiğini kabul etmektedir. Bu kapsamda özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancılara uygulanan tedbirlerin Sözleşme'nin 3. maddesini ihlal edip etmediği belirlenirken bu tedbirlerin sertliği, süresi, amacı ve uygulandığı kişi üzerindeki etkileri değerlendirilmelidir (Riad ve Idiab/Belçika, B. No: 29787/03, 29810/03, 24/1/2008, §§ 94, 98; Van der Ven/Hollanda, B. No: 50901/99, 4/2/2003, § 51).

58. AİHM'in işkence ve kötü muamele yasağının ihlali iddialarının devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bakımından incelenmesi ile ilgili genel prensipleri için bkz. Bouyid/Belçika [BD], B. No: 23380/09, 28/9/2015, §§ 81-90, 114-123.

59. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin işkence ve kötü muamele yasağı ile ilgili temel metin ve raporları için ilgili olduğu ölçüde bkz. F.E ve diğerleri, B. No: 2014/15586, 23/1/2019, §§ 70-83 ve I.S. ve diğerleri, B. No: 2014/15824, 22/9/2016, §§ 62-65.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

60. Mahkemenin 2/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu; Aşkale GGM'de tutulduğu süre içinde adli veya idari bir karar bulunmaksızın özgürlüğünün kısıtlanması, yine Aşkale GGM'de tutulduğu dönemde haklarının kendisine bildirilmemesi ve maruz kaldığı hak ihlallerine karşı tazminat talep etme imkânının bulunmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu ayrıca bu hak ihlallerinin giderilmesi için başvurulabilecek etkili bir hukuk yolu olmadığından şikâyet etmektedir.

2. Değerlendirme

62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında hürriyeti kısıtlanan kişiler için güvence altına alınan bir yargı merciine etkili başvuru hakkı, Anayasa'nın 40. maddesinin özel (lex specialis) bir hâlini ifade ettiğinden somut olayda 40. madde açısından ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (aynı yöndeki karar için bkz. B.T., B. No: 2014/15769, 30/11/2017, § 69). Başvurucunun iddiaları bir bütün hâlinde Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında incelenecektir.

63. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

64. 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimliklerine itirazda bulunulabilmektedir. Sulh ceza hâkimliklerinin idari gözetim altına alma kararlarının hukuka uygunluğunu denetleme yetkileri bulunmaktadır. Hukuka aykırı idari gözetim kararı nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin davalarda ise görevli mahkemeler idare mahkemeleridir. İdari yargı yerinin yetkisi idari gözetim kararı nedeniyle herhangi bir zararın doğup doğmadığını ve bir zarar doğmuşsa zararın miktarını tespit etmekten ibaret olup idari gözetim kararının hukuka uygun olup olmadığını denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimliğine itiraz edilmeden idari yargıda tam yargı davası açılamaz (B.T., §§ 70, 71).

65. Başvurucunun 4/11/2015 tarihinde idari gözetim altına alınarak İstanbul GGM'ye konulduğunu ifade ettiğinin ve İstanbul GGM'de kaldığı dönemde özgürlüğünün hukuka aykırı olarak kısıtlandığına dair bir şikâyeti bulunmadığının altı çizilmelidir. İdari gözetim altına alınan yabancıların yönetimsel gereklilik nedeniyle başka bir GGM'ye transfer edilmeleri hâlinde yeniden idari gözetim altına alma kararı alınması ve bu kararın nedenleri ile karara karşı başvurulabilecek hukuk yolları konusunda yeniden bilgilendirme yapılmasına dair yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır.

66. Başvurucunun idari gözetim sürecinin herhangi bir aşamasında 6458 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre sulh ceza hâkimliğine başvurduğuna dair bir belge sunmadığı kaydedilmelidir. Başvurucunun idari gözetim kararının hukuka uygun olup olmadığını denetlemek üzere öngörülen bu kanun yoluna başvurmaması nedeniyle hukuka aykırılığını ileri sürdüğü bu karar nedeniyle tam yargı davası açma imkânı da bulunmamaktadır.

67. Sonuç olarak başvurucunun gerek özgürlüğünün kısıtlanması ile ilgili etkili bir hukuki denetleme imkânı veren 6458 sayılı Kanun ile düzenlenen kanun yoluna gerekse haksızlığını ileri sürdüğü idari uygulama nedeniyle tazmin imkânı veren tam yargı davası açma yoluna başvurmadan bireysel başvuruda bulunduğu tespit edilmiştir.

68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Eziyet Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

69. Başvurucu; yılın en soğuk zamanı olan aralık ayında Aşkale GGM'de el ve ayaklarından kelepçeli ve bu kelepçeler zincirle birbirine bağlı bir şekilde, ısıtması olmayan bir hücrede on gün boyunca tutulduğunu, bu süre boyunca dış dünyayla ilişki kurmasının engellendiğini, maruz kaldığı bu muamele ile Sözleşme'nin 3. ve Anayasa'nın 17. maddelerinde güvence altına alınan işkence yasağının esas yönünden ihlal edildiğini iddia etmektedir.

70. Başvurucu ayrıca şikâyetleri ile ilgili etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle işkence yasağının usul bakımından da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu bu iddiasıyla ilgili olarak Savcılık ve Sulh Ceza Hâkimliğine yaptığı şikâyetin ardından başlatılan soruşturmanın kamu gücünü kullanan idarecilerin beyanlarına göre yürütüldüğünü, GGM tarafından gönderilen kamera kayıtlarının olayla ilgili olup olmadığının sorgulanmadığını, olay yeri keşfinin yapılmadığını, Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/6/2016 tarihli kararında GGM'de kelepçe takılmasının yasal dayanağı olduğunu belirtmesine karşılık böyle bir yasal dayanak bulunmadığını, eylemleri ile ilgili olarak ceza infaz kurumu görevlileri hakkında ne disiplin cezası ne de adli ceza uygulandığını ifade etmiştir.

71. Başvurucu son olarak GGM'lerde kalan yabancıların işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarına ilişkin şikâyetleri ile ilgili başvurulan iç hukuk yollarının etkisiz kaldığını beyan ederek işkence ve kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Bu bağlamda maruz kaldığı muamele nedeniyle Savcılık ve Sulh Ceza Hâkimliğine müracaat ettiğini ancak soruşturma sırasında hastaneye sevk edilip ruhsal ve bedensel muayenesinin yaptırılmadığını, olay yeri keşfinin yapılmadığını, kamera kayıtlarının muhafazası ve incelenmesinin sağlanmadığını, soruşturmanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

72. Anayasa'nın ''Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

... "

73. Anayasa'nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, ... Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 17. ve Sözleşme'nin 3. maddeleri altında dile getirdiği şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti ile eziyet yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiğine yönelik şikâyeti aynı olay ve iddialara dayanmaktadır. Bu nedenle etkili başvuru hakkı çerçevesinde ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

75. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

76. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bireylere işkence veya eziyet yapılması ya da bireylerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulmaları yasaklanmıştır. Bu yasak mutlak bir nitelik taşımaktadır ve öncelikle kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin kişilerin beden ve ruh bütünlüğüne hiçbir şekilde zarar vermemelerini gerektirir (aynı yönde çok sayıda karar arasından bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

77. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde yasağın maddi ve usul boyutlarının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Yasağın maddi boyutu iki ayrı yükümlülük içermektedir. Bunlardan ilki, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmamaktır (negatif yükümlülük). İkincisi ise bireylerin bu tür muameleye maruz kalmasını engelleyecek etkili ve önleyici mekanizmaların kurulmasıdır. Yasağın usul boyutu, işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddialarla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yapılması yükümlülüğü getirmektedir (aynı yönde çok sayıda karar arasından bkz. Cihan Koçak, B. No: 2014/12302, 21/9/2017, §§ 45, 46).

78. Başvurucunun GGM'de el ve ayaklarından kelepçeli, bu kelepçeler zincirle birbirlerine bağlı bir şekilde, soğuk bir hücrede tutulduğu, dış dünyayla ilişki kurmasının engellendiği yönündeki iddiaları eziyet yasağının maddi boyutu açısından incelenecektir. Başvurucunun kötü muameleye uğradığına yönelik şikâyetlerinin etkili soruşturulmadığı iddiaları ise usul boyutu başlığı altında incelenmiştir.

i. Eziyet Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1)Genel İlkeler

79. Anayasa'nın kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına alan 17. maddesinin üçüncü fıkrası, demokratik toplumların en temel değerlerinden birini koruma altına almaktadır. Mutlak bir nitelik taşıyan kötü muamele yasağının mağdurların eylemi veya yetkililerin saiki ne olursa olsun ihlal edilmemesi gerekir. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrası gereğince savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde dahi bu yasağın askıya alınmasına izin verilmemiştir (aynı yöndeki kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 104; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).

80. Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme yapılırken muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

81. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinin ihlali anlamında bir kötü muamele olup olmadığını değerlendirirken kendisine sunulan bütün delilleri inceler. Bu deliller başvurucu tarafından ortaya konulmuş, Bakanlık tarafından bildirilmiş veya diğer kaynaklardan elde edilmiş olabilir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için makul şüphenin ötesinde kanıtların varlığı gerekir. Bu kanıtlar yeterince güçlü, açık ve uyumlu çıkarımlardan ya da aksi ispat edilmemiş karinelerden elde edilebilir. Kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (aynı yöndeki karar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).

82. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen kavramlar arasında nitelik değil yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Buna göre anayasal düzenleme kapsamında kişinin maddi ve manevi varlığına en fazla zarar veren muamele işkencedir. Muamelenin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 1. maddesinde işkencenin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle yapıldığı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84, 85).

83. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, belirli bir süre devam eden, yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir. Bu hâllerde duyulan acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap vermenin belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

84. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanabilir. Eziyetten farklı olarak, uygulanan bu muamele kişide bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

85. Yabancı uyruklu bir kişinin sınır dışı edilme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulması mümkündür. Bu kişiler hukuka uygun olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından mahrum oldukları sırada Anayasa'nın koruma alanı kapsamında bulunan diğer hak ve özgürlüklere sahiptir (geçerli olduğu ölçüde bkz. K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 93; Cihan Koçak, § 57).

86. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki işkence ve kötü muamele yasağı, idari gözetim altında bulunan kişilere yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Anayasa Mahkemesi daha önce birçok kararında idari gözetim altında bulunan yabancıların tutulma koşullarını işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirerek bu kişilere sağlanması gereken asgari standartlara işaret etmiştir (diğer birçok karar arasından bkz. K.A. §§ 87-99).

87. Anayasa'nın 17. maddesinin firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, meşru savunma ve zorunluluk hâli gibi durumlarda GGM'lerde barındırılan kişiler üzerinde kısıtlayıcı önlemlere başvurulmasını ve güç kullanılmasını yasakladığı söylenemez. Ancak bu kısıtlayıcı önlemlere veya güç kullanımına, durumun gerektirdiği ölçünün dışında ve kaçınılmaz olarak zor kullanmayı gerektirmeyen bir durumda başvurulması hâlinde işkence ve kötü muamele yasağı ihlal edilmiş olacaktır. Anayasa Mahkemesi böyle bir durumda kötü muamele iddialarını değerlendirirken kısıtlayıcı önlemlerin hukuka uygunluğu, gerekliliği ve orantılı olup olmadığı yönünden inceleme yapacaktır (ilgili olduğu ölçüde bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52; Cihan Koçak, §§ 59, 60).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

88. Genel kural olarak derece mahkemeleri ve diğer adli makamların önüne götürülmüş uyuşmazlıklarla ilgili delilleri değerlendirmek bu makamların görevidir ve bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinin olaylara ilişkin kendi değerlendirmelerini derece mahkemelerinin yaptığı değerlendirmelerin yerine ikame etme gibi bir görevi yoktur. Buna karşılık başvurunun kendine özgü şartları kaçınılmaz olarak gerekli kıldığında Anayasa Mahkemesi bu yönde bir değerlendirme yapabilir. Özellikle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarla ilgili ayrıntılı bir inceleme yapılması gerekmektedir.

89. Somut olayda başvurucunun işkence ve kötü muamele iddialarına yönelik maddi olay anlatımıyla yetkili makamların ceza soruşturmasının ardından bu olaylarla ilgili vardıkları sonuçlar birbirinden farklıdır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun hücre şeklindeki soğuk bir odada on gün süresince elleri ve ayaklarından kelepçelenmiş bir şekilde tutulduğu iddialarına yönelik olarak makul şüphenin ötesinde kanıtlar bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.

 (a)Başvurucuya Zincirli Kelepçe Takıldığına İlişkin İddia

90. Olay tarihlerinde Aşkale GGM'de güvenlik görevlisi olarak çalışan G.E., İ.A., R.F., R.K., K.B., A.C.Ö., O.O ve Ö.K. ilgi odalarına alınan kişilerin el ve ayaklarına zincirli kelepçe takılması şeklinde bir uygulama olduğunu beyan etmişlerdir. Ö.F.U. bu odalarda kalan şahıslara kelepçe takıldığını gördüğünü ancak zincir görmediğini ifade etmiştir. Se.K. ve S.K. zincir ve kelepçe takma uygulaması olduğunu duyduklarını ancak uygulamaya maruz kalan kimseyi görmediklerini söylemişlerdir.

91. G.E.nin ifadesine göre ilgi odalarına alınan şahıslara yapılan uygulamada kişinin hem elleri hem de ayakları zincirlenmekte, ayrıca el ve ayaklara takılan zincirler başka bir zincir marifetiyle birbirine bağlanmaktadır. Yine G.E., GGM Müdürü'nün ilgi odalarına kim alınırsa alınsın kendisine zarar vermesini engellemek için zincir vurulacağına yönelik sözlü talimatını tutanağa bağlayarak bizzat kendisinin Güvenlik Müdürü'ne ilettiğini beyan etmiştir. G.E. toplam on zincir bulunduğunu, bunların vardiya değişimlerinde devir teslim defterine düşülen kayıtla teslim edildiğini ifade etmektedir. G.E.ye göre bu zincirler GGM'de yapılan denetlemeden önce GGM Müdürü'nün talimatıyla Güvenlik Müdürü'ne teslim edilmiş ve zincir vurma uygulamasına son verilmiştir. R.K., GGM'de bir süre ilgi odalarına alınan her şahsın kelepçelenmesi şeklinde bir uygulamanın devam ettiğini beyan ederken kelepçe ve zincirin şeklini G.E.nin tarifine benzer şekilde tarif etmiştir. R.F.nin ilgi odalarına alınan kişilere takılan kelepçe ve zincir tarifi de benzer şekildedir.

92. İ.A. 1/10/2015 tarihinde ilgi odalarına alınan şahıslara zincirli kelepçe vurulması uygulamasının başladığını, 2015 Aralık ayı sonunda bu uygulamadan vazgeçildiğini beyan etmiştir. İ.A., uygulamanın sona erdirilmesi talimatını aldıktan sonra zincirleri bizzat kendisinin toplayarak o tarihte güvenlik müdürü olan M.B.ye teslim ettiğini ifade etmektedir. K.B., merkez müdürü olan A.A.nın geçirdiği soruşturmanın ardından ilgi odalarına alınan kişilere zincirli kelepçe takılmasına yönelik uygulamanın son bulduğunu ifade etmiştir.

93. Olay tarihinde GGM güvenlik müdürü olan M.B., uzman yardımcısı olan E.C. ve merkez müdür vekili olan A.A., Aşkale GGM'de ilgi odalarına alınan şahıslara zincir ve kelepçe vurulması gibi bir uygulamanın hiçbir zaman yapılmadığını ifade etmişlerdir. İfadesine başvurulan GGM çalışanlarının bir kısmı başvurucunun ilgi odasında bulunduğu sırada zincirli ve kelepçeli olmadığını, bir kısmı başvurucuda kelepçe ve zincir takılı olup olmadığını hatırlayamadığını, bir kısmı ise olayla ilgili bilgileri olmadığını beyan etmiştir. Neticede başvurucunun ilgi odasında tutulduğu sırada zincirli kelepçe uygulamasına maruz kaldığına dair tanık beyanı bulunmamaktadır.

94. Başvurucunun el ve ayaklarının zincirli kelepçe ile bağlandığı iddialarına yönelik fiziksel bir kanıt yoktur. Soruşturma makamlarına başvurucunun ilgi odasında tutulmasına ilişkin bir görüntü kaydı sunulmamıştır. Başvurucunun tıbbi raporunda el ve ayaklarından zincir ve kelepçeyle bağlandığına işaret eden bir bulgu yer almamaktadır.

95. Olayda Ekim 2015-Aralık 2015 tarihleri arasında Aşkale GGM'de tutulan yabancıların ilgi odalarına alınmaları durumunda otomatik bir uygulama olarak bu kişilere zincirli kelepçe takıldığı yönündeki tanık beyanları dikkate alındığında başvurucunun da aynı uygulamaya maruz kaldığına yönelik makul bir şüphe oluşmaktadır. Bununla birlikte aynı tanıkların başvurucunun ilgi odasında bulunduğu sırada zincirli kelepçe uygulamasına maruz kalmadığını ifade ettiklerinin ve başvurucunun iddialarını destekleyen fiziksel bir kanıt bulunmadığının da altı çizilmelidir.

96. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak başvurucunun tek kişilik odada tutulduğu sürece el ve ayaklarından zincirli kelepçe ile bağlı olduğu yönündeki iddialarıyla ilgili makul şüphenin ötesinde kanıt bulunmadığı kanaatine varmıştır.

 (b) Başvurucunun On Gün Boyunca Isıtması Olmayan Tek Kişilik Odada Tutulduğuna İlişkin İddia

97. Olay tarihinde Kurumda özel güvenlik görevlisi olarak çalışan G.E., İ.A., S.K., R.F., R.K., M.B, ve K.B. ile güvenlik müdürü olarak çalışan F.P. ve uzman yardımcısı olan E.C.nin ifadelerinden başvurucunun 1/12/2015 tarihinde saat 01.00 sıralarında başka bir şahsın firar teşebbüsünün ardından ilgi odası olarak tabir edilen tek kişilik odaya alındığı anlaşılmaktadır.

98. Olay yeri inceleme görevlileri tarafından düzenlenen 14/3/2016 tarihli tespit raporunda Aşkale GGM G Blok'ta bulunan ilgi odaları ile ilgili fiziksel özellikler tarif edilmiştir. Buna göre yaklaşık 8 m2 büyüklüğündeki odalara üstünde demir mandallı kilit olan demir kapılar vasıtasıyla giriş yapılabilmektedir. Odaların içi ve demir kapı 20 cm kalınlığında süngerle kaplanmıştır. Tüm odalarda kamera sistemi bulunmaktadır. Odanın içinde pencere, tuvalet ve musluk vardır. Eşya olarak yalnızca sünger yatak bulunmaktadır. Bu tarif GGM çalışanlarının beyanlarıyla da uyumludur. GGM çalışanları ayrıca bu odalarda GGM'deki merkezî sisteme bağlı ısıtma sistemi olduğunu beyan etmiştir.

99. Başvurucu, ilgi odasında toplam on gün tutulduğunu iddia etmektedir. F.P., E.C. ve İ.A. başvurucunun ilgi odasında kaç gün tutulduğunu bilmediklerini söylemişlerdir. R.K. başvurucuyu ilgi odasına alındıktan birkaç gün sonra yine ilgi odasında tutulurken gördüğünü ancak burada toplam kaç gün kaldığını hatırlamadığını ifade etmiştir. M.B. başvurucunun ilgi odasında ne kadar süre tutulduğunu hatırlamadığını ancak bu sürenin bir hafta olabileceğini beyan etmiştir. G.E., başvurucunun ilgi odasında birkaç gün kaldıktan sonra o tarihte GGM'de müdür vekili olan A.A.nın talimatıyla buradan çıkarıldığını beyan etmiştir. G.E. ayrıca A.A.nın başvurucunun aynı gün ifade vermek için Savcılığa götürüleceğini söylediğini ifade etmiştir. Aşkale Cumhuriyet Savcılığı tarafından başvurucunun beyanının 10/12/2015 tarihinde alındığı gözetildiğinde G.E.nin ifadesinin başvurucunun 1/12/2015-10/12/2015 tarihleri arasında ilgi odasında tutulduğu yönündeki iddialarını destekler nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.

100. Başvurucunun ilgi odasında tutulduğuna yönelik ifade veren kişilerin tamamı Aşkale GGM çalışanıdır. Bunlardan bir kısmı başvurucunun ilgi odasına alınması yönündeki kararı bizzat uygulayan güvenlik görevlileridir. Bir kısmı ise ilgi odasında tutulduğu sürece başvurucuyu güvenlik kamerasından takip eden kişilerdir.

101. Sonuç olarak başvurucunun tutulduğu odanın soğuk olduğuna dair iddiayı destekleyen bir delil olmadığı, bununla birlikte başvurucunun 1/12/2015 tarihinde ilgi odasına alındığına ve yasal temsilcisinin şikâyet dilekçesinin ardından 10/12/2015 tarihinde Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına ifade için götürülene kadar bu odada tutulduğuna dair makul şüphenin ötesinde kanıtlar bulunduğu kanaatine varılmıştır. Eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin inceleme bu şekilde tespit edilen maddi olay ile sınırlı olarak yapılacaktır.

102. Başvurucunun 1/12/2015 tarihinde başka bir kişinin firara teşebbüs etmesi olayının ardından ilgi odasına konulduğu ancak başvuru dosyasında başvurucunun firar eden kişi veya firar teşebbüsü ile bağlantısını ortaya koyan bir delil olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun ilgi odasına konulmasına dair yazılı bir emir ya da tutanak bulunmamaktadır. İlgi odasına alındıktan sonra başvurucu hakkında firara teşebbüs, iştirak ya da başka bir nedenle başlatılan bir disiplin soruşturması yoktur. Başvurucunun bir ceza soruşturması/kovuşturması nedeniyle gözaltına alındığına dair bir iddia veya delil bulunmamaktadır. Aynı şekilde başvurucunun kendisine, GGM'de kalan diğer kişilere veya buradaki eşyalara zarar verme ihtimali olduğuna dair bir delil de yoktur. Aksine tüm tanıkların beyanı başvurucunun GGM'de kaldığı süre boyunca sakin ve uyumlu bir görüntü sergilediği yönündedir. Sonuçta kurum idaresince başvurucunun hangi nedenle ilgi odası olarak tabir edilen odaya konulduğuna ilişkin bir izahat yapılmamıştır.

103. GGM'ler, sınır dışı edilmelerine karar verilen yabancıların barınmalarını ve kontrol altında tutulmalarını sağlarken insan odaklı bir yaklaşımla çalışan kuruluşlardır. Burada tutulan kişilerin yaşam hakkının korunması, sosyal ve psikolojik açıdan güçlendirilmesi temelinde hizmet verilmesi gerekir (bkz. § 48). Bununla birlikte GGM'lerin verdiği hizmetin düzenli yürütülebilmesi için kurum içinde asayiş ve güvenliği sağlama zorunluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda kurum yönetiminden sorumlu kamu görevlilerinin gerekli güvenlik önlemlerini alma yetkilerinin bulunduğu kabul edilmelidir (bkz. § 49). Ancak bu yetkinin iyi niyetli olarak temel hak ve özgürlüklere saygı çerçevesinde kullanılması gerekmektedir.

104. Somut olayda başvurucunun on gün boyunca ceza infaz kurumlarındaki müşahade odası şeklinde dizayn edilmiş olan ilgi odasında tutulduğu (Anayasa Mahkemesinin müşahade odası ile ilgili bir kararı için bkz. Cihan Koçak, §§ 69-71, ayrıca bkz. § 98 ), bu odada kaldığı sürece GGM'de kalan diğer kişilerle, ailesiyle ve yasal temsilcisiyle iletişim kuramadığı, odada radyo, televizyon, telefon gibi iletişim araçları bulunmadığı, yemeklerini ilgi odasında yiyen başvurucunun açık havaya çıkartıldığına dair bir delil de olmadığı anlaşılmaktadır.

105. Hâl böyle olunca GGM'lerin yukarıda belirtilen çalışma ilkeleriyle çelişir bir şekilde, meşru bir amaç olmaksızın, dış dünya ile iletişim olanağı bulunmayan, ilgi odası olarak adlandırılan bir odada on gün boyunca tutulma şeklinde gerçekleşen müdahalenin niteliği ve süresi itibarıyla eziyet olarak nitelendirilebileceği kanaatine varılmıştır.

106. Açıklanan gerekçelerle başvurucu bakımından Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

ii. Eziyet Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

107. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

108. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesi -"Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

109. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür ve Anayasa'nın 17. maddesinin kamu makamlarına tüm yargılamaları mahkûmiyetle veya belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına hiçbir şekilde gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).

110. Ceza soruşturmasının etkili olması için makul derecede özenli ve hızlı yürütülmesi gerekmektedir. Soruşturma makamları resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir. Bu deliller olayın özelliğine göre kriminal incelemeler, olay yeri keşfi, görgü tanıklarının, mağdurların ve olası şüphelilerin beyanları olabilir. Kötü muameleye maruz kaldığını iddia eden kişilerin tıbbi muayeneleri geciktirilmeden yaptırılmalı ve iddia edilen muamelenin varlığı ve boyutları konusunda rapor temin edilmelidir (ilgili olduğu ölçüde bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116; Cihan Koçak §§ 74, 79).

111. Başvurucunun vekili aracılığıyla Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyette işkence ve kötü muamele ile ilgili iddialarını ayrıntılı şekilde izah ederek toplanmasını istediği delilleri belirttiği anlaşılmaktadır. Bu şikâyet üzerine ivedilikle başlatılan ceza soruşturmasının ilk aşamasında olay yeri tespiti yapılmamış, güvenlik kamerası görüntülerinin bizzat tespiti ve muhafazası yerine şikâyetin muhatabı olan GGM görevlilerinin gönderdiği görüntü kayıtları ile yetinilmiştir. Başvurucunun sağlık durumunun tıbbi rapor ile tespiti yerine beyanını alan Cumhuriyet savcısının gözlemi tutanağa geçirilmiştir. Şikâyet edilen kamu görevlileri tespit edilerek savunmaları alınmamış ve ceza soruşturması 21/12/2015 tarihli KYOK ile sona erdirilmiştir.

112. Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/2/2016 tarihli soruşturmanın genişletilmesi kararının ardından başlayan ikinci aşamada başvurucu 3/5/2016 tarihinde ilk kez hastaneye sevk edilerek maruz kaldığını iddia ettiği muamele nedeniyle doktor raporu temin edilmiştir. Şikâyette belirtilen olayların yaşandığı tarihte başvurucu ile birlikte Aşkale GGM'de kalan yabancı şahıslar başka GGM'lere transfer edildikleri için bu kişilerin ifadeleri alınamamıştır. Aşkale GGM'deki elektronik altyapının güvenlik kamerası kayıtlarını en çok üç gün saklamaya müsaade etmesi nedeniyle başvurucunun olay tarihinde tutulduğunu iddia ettiği odaya ilişkin görüntülere ulaşılamamıştır.

113. Soruşturmanın ikinci aşamasında ayrıca Aşkale GGM'de güvenlik görevlisi ve güvenlik kamerası izleme sorumlusu olarak çalışan kişilerin beyanları alınmış ve iddialar doğrultusunda olay yeri incelemesi yapılmıştır. GGM çalışanları başvurucunun ilgi odası olarak tabir edilen bir odada tutulduğunu beyan etmişlerdir. Olay yeri incelemesi sonucunda ise ilgi odalarının demir mandallı kilit sistemine sahip, içinde yalnızca sünger yatak bulunan tek kişilik odalar olduğu belirlenmiştir (bkz. § 39). Neticede 14/6/2016 tarihinde yeniden KYOK verilmiş ve Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/6/2016 tarihinde bu karara yapılan itirazı müştekinin işkence suçunun işlendiğine dair soyut beyanı dışında dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı gerekçesiyle reddetmesiyle ceza soruşturması kamu davası açılmadan neticelenmiştir.

114. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

115. İlk olarak eziyet yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edildiğine yönelik şikâyet incelenirken ceza soruşturması sırasında başvurucunun on gün boyunca ilgi odası olarak tabir edilen tek kişilik odada dış dünya ile iletişimi olmaksızın, keyfî bir şekilde tutulduğuna dair makul şüphenin ötesinde kanıtlar elde edildiği sonucuna varıldığına dikkat çekilmelidir (bkz. §§ 97-101). Bu tespit ışığında soruşturma sonucunda verilen KYOK ile bu karara yapılan itirazın reddi kararlarının soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu söylenemez. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri açısından ilgililer hakkında kamu davası açılarak maddi gerçeğe uygun yargısal bir sonuca ulaşılmasının sağlanması gerekmektedir (benzer yaklaşım için bkz. İbrahim Süleymanoğlu, B. No: 2015/6557, 17/7/2019, §§ 83, 84).

116. Anayasa Mahkemesi ikinci olarak soruşturma için kritik önemde olan bazı delillerin derhâl toplanmaması nedeniyle kaybolmalarına neden olunduğunu kaydetmektedir. Başvurucunun maruz kaldığını iddia ettiği muameleye dair vücudundaki izlerin, güvenlik kamerası kayıtlarının ve tarafsız tanık beyanlarının derhâl tespit edilmemesi bunlara belirli bir süre geçtikten sonra ulaşmayı imkânsız kılmıştır. Bu nedenle özellikle başvurucunun el ve ayaklarından zincirlendiğine dair iddialarını aydınlatabilecek özenli bir soruşturma yürütüldüğü de söylenemez.

117. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

118. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

119. Başvurucu, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan eziyet yasağının ihlal edildiğinin tespiti ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

120. Anayasa Mahkemesi Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair vermiş olduğu kararda, bireysel başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda ihlal kararı verilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Anılan içtihat doğrultusunda 6216 sayılı Kanun uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için temel kural olan eski hâle getirmenin başvuruya konu olayda uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

121. Başvuruda, başvurucunun GGM'deki tek kişilik bir odada on gün boyunca keyfî bir şekilde tutulması ve bu olayla ilgili yaptığı şikâyetle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

122. Eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturulmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2016/294) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

123. Eziyet yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

124. Yargılama gideri olarak 3.000 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutları bakımından İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Aşkale Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.