KABAHAT NEDİR? KABAHAT-SUÇ AYRIMI
5326 sayılı Kabahatler Kanununda kabahat, “Kanunun karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık” olarak tanımlanmıştır. Kabahatler ile herhangi bir fiilin suç addedilip cezalandırılması değil de kanunun 1 nci maddesinde belirtildiği üzere; toplum düzeninin, genel ahlâkın, genel sağlığın, çevrenin ve ekonomik düzenin korunması amaçlanmaktadır. Bir diğer ifadeyle, cezalandırmak yerine düzenin korunması, disiplinin sağlanması amacıyla yaptırımlar uygulanması hedeflenmektedir. Kabahatlerin ortaya çıkışı da yirminci yüz yılın ikinci yarısında Batı ülkelerinde ortaya çıkan olan suç olmaktan çıkarma, cezalandırmanın son çare olması eğilimidir[1]. Yaptırımlar, kamu düzeninin bozulması durumunda idareye hemen müdahale edebilme ve kamu hizmetlerinin kamu düzenine uygun bir şekilde görülmesini olanağını sağlar[2].
Bu doğrultuda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda da, 765 sayılı Türk ceza Kanunundan farklı olarak, cürüm ve kabahat ayrımı yapılmıştır. Aynı şekilde, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 31/3/2005 tarihinde yürürlüğe girmesini müteakip, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda yer alan kabahat fiilleri 4458 sayılı Gümrük Kanununa geçirilmiştir[3]. Gümrük Kanunundaki kabahatlere ilişkin hükümler on birinci ve on ikinci kısımda (Madde 231-245) yer almaktadır. Vergi kaybına neden olan işlemler ile bunlara uygulanacak cezalar 234-238 nci maddelerde belirtilmiş iken vergi kaybına neden olmayan usulsüzlüklere uygulanacak yaptırımlar da 239-241 nci maddelerde düzenlenmiştir.
KANUNİLİK İLKESİNİN KABAHATLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
Ceza hukukunun temel ilkelerinden birisi kanunilik ilkesi olup bu husus Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinde hüküm altına alınmıştır: “Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi Madde 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz. (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.”
Kanunilik ilkesinin yansımalarından birisi olan belirlilik ilkesine göre de suçun ve yaptırımının (Kanunun açıkça suç saymadığı… Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka..) kanunda belirlenmiş olması yeterli olmamakta; ilgili kanun hükmünün içeriği, suçun türü, şartları ve cezası mutlaka açık, anlaşılır ve belirli olmalıdır[4].
Anayasa'da adli ceza-idari ceza ve kabahat-adli suç şeklinde ayrım yapılmadığı için hem kabahatlere hem de suçlara uygulanacak yaptırımların kanunilik ilkesine tabi olması gerektiği söylenebilir[5].
Suç ve kabahat ayrımının yapılmış olması durumunda kanunilik ve belirlilik ilkelerinin suçlar için sıkı bir şekilde uygulanması gerektiği açık olup, bu ilkelerin hangi sıkılıkta kabahatler için uygulanması gerektiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Bir diğer ifade ile kanunun suç teşkil eden fiillere göre daha hafif kabul ettiği kabahatler için kanunilik ve belirlilik ilkeleri suçlarda olduğu gibi katı uygulanacak mıdır yoksa bir miktar esneklik tanınması söz konusu mudur?
Bu katılığın Kabahatler Kanununun 4/1 maddesinde ( (1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir. (2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.) biraz esnetildiğini, kabahatleri oluşturan fiillerin idarenin genel ve düzenleyici işlemleri ile (yönetmelik, genelge vb..) ile belirlenebileceği ancak kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarının ise ancak kanunla belirlenebileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu noktada iki farklı görüşten bahsetmek mümkündür. Kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanması gereken görüşe göre, Anayasada adli-idari ceza şeklinde bir ayrım yapılmamış olup kanunilik ilkesi kabahat ve idari yaptırımlar için de sıkı şekilde uygulanmalıdır. Öte yandan, anayasada geçen “kanun” ibaresi ile sadece teknik anlamda kanun adlı mevzuatı değil, cumhurbaşkanlığı kararnameleri, yönetmelik ve diğer düzenleyici işlemleri de kapsamaktadır[6]. Ruhsatın iptali, yetkinin geri alınması, meslekten çıkarma, mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi muhatapları için ağır sonuçları olan yaptırımlar söz konusu olduğunda hangi fiillerin bu yaptırımlar kapsamında olduğunun belirlenmesinde idareye takdir hakkı tanınması hukuken kabul edilemez[7]. Sonuç olarak bu görüşe göre, Kabahatler Kanununun 4 üncü maddesi ile belirlilik ilkesi ihlal edilmektedir.
Kanunilik ilkesinin kabahatler açısından esnetilebileceğini savunan diğer görüşe göre, kabahat teşkil eden davranışların suç teşkil eden eylemlere göre daha hafif olması nedeniyle hukukun idari yaptırımlar ile korunan değerlere adli cezalar ile korunan değerlere kıyasla daha az önem vermektedir. Ayrıca, hayatın her alanında yaşanan hızlı gelişim ve değişim karşısında ağır işleyen yasama süreci sayesinde belirli fillerin kabahat olarak belirlenmesinde yetersiz kalınacaktır. Bu hızlı değişim ve gelişimin gerektirdiği hızlı süreç ise, bazı davranışların kabahat olarak nitelendirilmesinin idareye bu konuda düzenleme yetkisi verilerek sağlanabilir[8]. Bu doğrultuda her türlü düzenlemenin kanun seviyesindeki mevzuatla düzenlenmesinin kamu düzeninin sağlanmasında ciddi sıkıntılara yol açacağı ileri sürülebilir.
Anayasa Mahkemesi de çeşitli kararlarında ikinci görüş doğrultusunda hüküm vermiş[9][10][11][12] ve Kabahatler Kanunun 4 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “… çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir” ibaresinin, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek yapılan başvuru sonucunda T. 14/03/2024, E:2023/140, K:2024/81 sayılı kararında, söz konusu maddenin Anayasanın 2. ve 38. Maddelerine aykırı olmadığına hükmetmiştir. Söz konusu kararda, kabahatlerin nitelikleri gereği farklı eylemlere konu olabilecekleri; kabahat oluşturan fiilin kapsam ve koşulları bakımından çerçevesinin kanunla belirlenmesi şartıyla içeriğinin, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilmesini öngören kuralın suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlali etmediğini ifade etmiştir.
GK 241/1 VE GY EK 82 BELİRLİLİK İLKESİNİ İHLAL EDER Mİ
Gümrük Kanunu 241/1 maddesinde ikincil düzenlemelerle getirilen hükümlere aykırı hareket edenlere 60 TL (2025 itibariyle 1.191,00 TL) usulsüzlük cezası uygulanacağı hüküm altına almış, Gümrük Yönetmeliğinin Ek 82 no.lu ekinde ise GK 241/1 uyarınca usulsüzlük cezasını gerektiren fiiller belirlenmiştir.
Yukarıda zikredilen ilk görüşe göre; kişi kanuna baktığı zaman hangi hareketin kabahat olduğunu anlamalı, Kanun hangi hareketin nasıl sonuçlar doğurabileceğinin öngörülmesini sağlayacak şekilde açık olarak düzenlenmelidir[13]. GK 241 hükmüne bakan bir kişi sadece alacağı cezayı öngörebildiğinden belirlilik ilkesi ihlal edilmektedir[14].
İkinci görüşe göre ise, Gümrük Kanunu 241/1 maddesi ile sadece 60 TL (2025 itibariyle 1.191,00 TL) idari para cezasının öngörüldüğü; bu yaptırımın ruhsatın iptali, lisansın geri alınması gibi ağır sonuçlara yol açan yaptırımlardan olmadığı; bu idari para cezasına karşı da itiraz ve idari yargı yollarına gidilebileceği; kabahat sayılan eylemlerin Gümrük Yönetmeliği Ek 82 ile belirlendiği; kanunilik ve belirlilik ilkelerinin ihlal edilmediği; gelişen teknoloji ve güncel uygulamalar karşısında bu listenin ivedilikle güncellenmesi ihtiyacının doğacağı, gerekli değişikliklerin kanun ile yapılmasının uzun bir zaman alacağı, gümrük alanındaki kamu düzeninin zarar görebileceği ileri sürülebilir.
SONUÇ
Her iki görüşte de haklılık payı olmakla birlikte mevzuatta orta yolun takip edilmesi hususunun doğru olduğunu değerlendirmekteyiz. Muhatapları için telafisi zor olmayan, ağır sonuçlar doğurmayacak yaptırımların düzenleyici işlemlerle belirlenmesinde hukuken bir sakınca olmadığını, zira bu yaptırım konusu eylemler ile suç konusu davranışlar arasında nitelik farkı olduğu, Gümrük Yönetmeliği Ek 82 de düzenlenen çeşitli fiillere (Gümrük Statü Belgesinde düzeltme yapılması, Gümrük beyannamesinin “İstatistiki Kıymet” kutusuna toplam fatura bedelinin ABD Doları cinsinden yazılmaması. Yetkilendirilmiş Gümrük Müşavirleri tarafından düzenlenen raporların süresi içinde sunulmaması, Antrepo işleticilerince antrepo stok kayıtlarının Yönetmeliğin 536 ve 537 nci maddelerine uygun şekilde güncellenmemesi vb….) matbu tutarda bir idari para cezası öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Ek 82 de yer alan ve sayıları altmışa yakın olan fiillerin niteliği göz önüne alındığında, bu eylemlerin suç teşkil edecek mahiyette ağır olmadığı ve fiillerin çoğunun yükümlünün hatasız beyanname doldurması gibi gümrük iş ve işlemlerindeki düzeni sağlama amacını güttüğü (Örneğin, 47-Çıkış bildiriminin, öncesinde verilmiş olan gümrük beyannamesi, beyanname yerine geçen belge veya özet beyanın tespiti için gereken bilgileri içermemesi, 54-Ceza gerektiren başka bir durum bulunmaması ve mahiyeti ayrı olmak kaydıyla, gümrük beyannamesinde düzeltme yapılması) görülmektedir. Fiillerin ve öngörülen idari para cezasının niteliğinin hafifliği göz önüne alındığında, Gümrük Kanunu 241/1 maddesi ile Yönetmelik Ek 82 nin hukuka uygun olduğunu, kanunilik ilkesinin ihlal edilmediğini değerlendirmekteyiz. Yukarıda da bahsedildiği üzere, bu fiillerin tamamının kanuna eklenmesi uzun bir süreci gerektirmekle birlikte, ticaret hayatının olağan akışına uygun olarak bu listenin güncellenmesi ihtiyacı durumunda da bu uzun süreç ayrı bir sorun teşkil edecek, gümrük iş-işlemleri özelinde kamu düzeni sarsılabilecektir.
Ancak gümrük mevzuatında yönetmelik düzeyindeki düzenlemelerde ağır sonuçlar içeren yaptırımlar öngörülmüştür. Örneğin, Gümrük Yönetmeliğinin 518 inci maddesinin 6 ncı fıkrasında antrepo işleticileri hakkında üçüncü fıkrada belirtilen suçlardan kesinleşmiş mahkumiyet kararı verilmesi halinde antrepo işletme izinlerinin iptal edileceğine; 517 nci maddesinde geçici depolama işletme izninin geri alınacağına; 26/6 maddesinde onaylanmış kişi statüsü belgesinin askıya alınması, geri alınması ve iptaline ilişkin usul ve esasları belirlemeye Ticaret Bakanlığının yetkili olduğuna; 578 nci maddede ise yetkilendirilmiş gümrük müşavirinin yetki belgesinin geri alınmasına dair hükümler yer almaktadır. Aynı şekilde, Gümrük İşlemlerinin Kolaylaştırılması Yönetmeliğinin “Yetkilendirilmiş yükümlü sertifikasının geri alınması” başlıklı 155 nci maddesinde sertifikanın geri alınması, “Yetkilendirilmiş yükümlü sertifikasının iptali” başlıklı 156 ncı maddesinde sertifikanın iptal edilmesi sonucunu doğuracak fiiller belirlenmiştir.
Bahse konu yönetmelik hükümlerinde öngörülen yaptırımların ağır sonuçları olduğu, bu yaptırımların Gümrük Kanunu ile getirilmesi gerektiği, söz konusu hükümlerin Kabahatler Kanunu ruhuna uygun olmadığını, kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ve dolayısıyla bahse konu maddelerin hukuka aykırı olduğunu değerlendirmekteyiz.
Av. Murat TAM
KAYNAKÇA
Beyribey, Kurtuluş; “Gümrük Vergileri, Uygulamaları ve Kabahatleri”, Yetkin Yayınları, Ankara, 2023
Körpe, Vahit Mert; “Gümrük Kabahatleri”, s.23-99, Gümrük Ceza Hukuku (Makaleler) Editör Prof. Dr. Yusuf Karakoç, Yetkin Yayınları, Ankara, 2022
Şenyüz, Edanur; “Gümrük İşlemlerinden Kaynaklanan Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları”, Ekin Yayınları, Ankara, 2021
Evren, Çınar Can; “Kabahatlerde Kanunilik İlkesi” , https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/97662
Tulay, Muhammed Emre; Kanunilik İlkesi Işığında Ceza Hukuku Kurallarının Zaman Bakımından Uygulanması ve Delil Elde Etme Yöntemlerinde Zaman Bakımından Uygulanma Sorunu, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/373432
------------
[1] Körpe, syf. 24-25
[2] Evren, syf. 968
[3] Beyribey, syf 240-241
[4] Tulay, syf. 2718
[5] Evren, syf. 985
[6] Evren, syf. 987
[7] Evren, syf. 987
[8] Evren, syf. 987
[9] ..hukuka aykırı olan ve haksızlık ifade eden fiiller arasında suç veya kabahat olarak bir ayırım yapılmasının, nitelik farkından kaynaklanmadığı, söz konusu tasnifin haksızlıklar arasındaki nicelik farkına dayandığını.. AYM E:2023/140, K: 2024/81, T. 14/3/2024
[10] …Korunan hukuki değer ile ihlalin neden olduğu hukuki sonuçların aynı olmaması ise idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasındaki temel farklılığı oluşturmaktadır. Adli para cezalarından daha yüksek miktarlarda idari para cezalarının verilebilmesine imkân tanıyan düzenlemeler de bulunmakla birlikte adli suçlar için öngörülen cezaların idari suçlar için öngörülen cezalardan genellikle daha ağır olması, hürriyeti bağlayıcı cezaların kural olarak adli suçlar yönünden geçerli olması, idari suçlarda kanun koyucunun daha az önem atfettiği bir hukuki değerin ihlal edilmesi ve öngörülen yaptırımın da genellikle idari bir makam tarafından idari usuller izlenerek uygulanması nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesindeki ilkelerin aynı boyut ve kapsamıyla idari suçlara da uygulanması, işin mahiyetine uygun düşmemektedir. Yasama organının ağır işleyen yapısı ile ekonomik ve teknik hayatın hızla değişen ve gelişen şartları gözetilerek, suç ve cezalarda kanunilik ilkesinin idari suçlar yönünden daha esnek uygulanması gerekmektedir (AYM, E.2015/85, K.2016/3, 13/1/2016, §14; E.2019/110, K.2021/85, 11/11/2021, § 19).
[11] Şüphesiz hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi kabahatler hukuku açısından da hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsünün belirlenmesi ve idareye yaptırım uygulama yetkisinin verilmesi gibi konularda kanun koyucunun Anayasa’ya bağlı kalmak koşuluyla takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak idareye yaptırım uygulama yetkisi verilmesinin amacı, değişen sosyal, siyasal ve ekonomik koşulların ortaya çıkardığı toplumsal gereksinimlerin yerinde, zamanında ve etkin bir biçimde karşılanabilmesi için idareye farklı çözümler arasından uygun ve yerinde olanı seçme serbestîsi tanımaktır. Bu serbestî idareye keyfî olarak hareket edebilme yetkisi vermemektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, §§ 195-198).
[12] Bu bağlamda Anayasa’nın 38. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere suçta ve cezada kanunilik ilkesi, kanun koyucunun açık suç hükmü koymasına engel değilse de bir idari suç ve cezanın Anayasa’nın anılan maddesine uygun kabul edilebilmesi için suç konusunun ve yaptırımının tereddüde yer bırakmayacak şekilde kanunda açıkça belirtilmesi ve kişilerin belirlenen somut suç fiilini önceden bilmelerini sağlayacak kanuni güvencenin sağlanması gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere idari nitelikte suç sayılan eylemler ve cezası, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek şekilde kanunda gösterildikten sonra yasama organının uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin konularda alınacak önlemlerin kamu hizmetlerinin ve toplumsal ihtiyaçların değişkenliği çerçevesinde duyulan gereksinmelere uygunluğunu sağlamak amacıyla yürütme organına yetki vermesi idari kararlarla suç ihdası ve dolayısıyla kanunilik ve belirlilik ilkesinin ihlali anlamına gelmemektedir (AYM, E.2018/30, K.2018/94, 25/9/2018, §15; E.2019/110, K.2021/85, 11/11/2021, § 21).
[13] Şenyüz, syf 42
[14] Şenyüz, syf 43