9. Ceza Dairesi, 'anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs' suçundan yargılanan bir sanık hakkında avukatı olmadan verilen mahkûmiyet kararını onadı. Daire özetle, "Savunma hakkı kötüye kullanılarak yargılamaya engel olunuyorsa sanığa müdafi atamadan hüküm kurulması savunma hakkının ihlali değildir." dedi. Böylece nisandan beri Balyoz duruşmalarına katılmayan sanık avukatları haksız duruma düştü.

Yargıtay'ın başka bir davada verdiği 'emsal' karar, Balyoz davasında 'boykot' kararı alan ve duruşmalara girmeyen sanık avukatlarını zor durumda bırakacak. Duruşmalara katılmayan avukatlar, yargılamanın bu şekilde yapılamayacağını ileri sürüyor.

Ancak Yargıtay'ın, başka bir dava verdiği onama kararının gerekçeleri avukatların iddiasını çürütüyor. Haydar Yıldırım isimli şahıs, 12 Ocak 1993'te gerçekleşen bir gasp eylemi nedeniyle İstanbul 4 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandı. 2000 yılında tahliye oldu. İki yıl sonra gasp ve terör örgütü TKP/ML-TİKKO üyesi olmaktan toplam 30 yıl hapis aldı.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanığın bu iki suçtan değil, eski 765 sayılı TCK'nın 146'ncı maddesine göre, 'Anayasal düzeni zorla değiştirmeye çalışmak' suçundan hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle kararı bozdu. Tekrar başlayan yargılamada 4 No'lu DGM yerine kurulan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığı, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak TCK 146'dan 30 yıl hapse mahkum etti.

Ancak bu sırada sanık yurtdışına kaçtı, avukatı da duruşmalara gelmedi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Vedat Yılmaz Abdurrahmanoğlu, üye hakimler Oktay Kuban ve Mehmet Erdoğan'ın 28 Aralık 2009'da verdiği karar da temyiz edildi. Yargıtay savcısı, 17 Ocak 2012'deki mütalaasında, hükmü doğru bulduğunu belirtse de, sanığa yüklenen suçun yasada öngörülen cezasının alt sınırı karşısında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 'zorunlu müdafiliği' düzenleyen ilgili fıkrası ile 'Duruşmada hazır bulunacaklar' başlıklı 188/1. maddelerine aykırı davranıldığını iddia etti. Yani 5 yıldan fazla hapis eczası istenen bir suçla ilgili duruşmada 'zorunlu sanık müdafii' olması gerektiğini ancak görevlendirme yapılmadığını, sanığın da dinlenmediğini ve bu nedenle de savunma hakkının kısıtlandığını belirterek bozma istedi.

SAVUNMA HAKKI İHLAL EDİLMEMİŞTİR

Devlet güvenliğine ilişkin suçlara bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 14 Şubat 2012 tarihli kararında, somut olayda, mahkemece bozmaya uyularak yargılamaya devam ettiği belirtildi. Ancak tüm araştırmalara rağmen sanığın bulunamadığı ve yokluğunda bozma doğrultusunda önceki hükümdeki cezayı aşmadan, yazılı şekilde hüküm kurulduğu gözetildiğinde mahkemenin uygulamasında savunma hakkına yönelik bir ihlalin görülmediği aktarıldı.

Ayrıca sanığın vekaletnameli müdafiinin 2003 tarihli bozma kararından sonra vekillikten çekildiği, daha sonraki celseye de sanık müdafii olduğunu belirten başka bir avukatın katıldığı anlatıldı. Bu avukatın da istediği süre verilmesine rağmen vekaletname sunmadığı gibi sonraki celselere de katılmadığı kaydedildi. Bu durumda sanığın, zorunlu müdafi ile ilgili açık ya da örtülü muvafakatinin alınamayacağı için Ceza Genel Kurulu kararı doğrultusunda sanığın haberi olmadan müdafiinin yaptığı işlemin hukukî sonuç doğurmayacağı bildirildi.

Kararda, "Vekaletnameli avukatın çekildiği, başka bir vekilin savunmayı üstlenmediği, sanığın bulunamadığı ve zorunlu müdafiden haberdar edilemediği böylesi durumlarda yargılamanın sürdürülmesine savunma hakkının kötüye kullanılması suretiyle engel olunacağı gözetildiğinde; sanığa bir müdafi atamadan hüküm kurulmuş olmasının savunma hakkının ihlali olarak değerlendirilmeyeceği anlaşılmış, tebliğnamedeki bu hususlara ilişkin görüşlere iştirak edilmemiştir." denildi.

Kararın sonunda ise, "Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği" ifade edilerek hükmün onandığı açıklandı.

Yargıtay'ın, alt sınırı 5 yıldan fazla olan 765 sayılı TCK'nın 146'ncı maddesine ilişkin bu kararı 17 Nisan 2012'de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne ulaştı. 365 sanıklı Balyoz darbe planı davasında, sanık avukatlarının boykotu ve İstanbul Barosu'nun da müdafi atamaması nedeniyle oluşan krizin de haksız, dayanaktan yoksun olduğunu gösterdi. Çünkü Balyoz sanıkları da Yargıtay kararına konu olan 'devlet güvenliğine ilişkin suçla' yargılanıyor.

Bu şekilde, 26 Mart 2012'de verilen ve sanıklar hakkında ceza talep edilen esas hakkındaki mütalaadan sonra duruşmalara girmeyen avukatlara Yargıtay'dan kötü haber gelmiş oldu. Öte yandan, yeni yargı reform paketindeki avukat duruşmada olmasa da sanık hakkında karar verilebilmesinin yolunu açacak düzenlemeye Yargıtay'dan destek çıkmış oluyor.

ZAMAN