Siyaset felsefesi ve bilimi uzmanları ile kamu hukuku düşünürleri, bir hukuk devletinin inşasında, kimi evrensel değerlerin yanı sıra bazı şekil, yöntem ve ilkelerin olmazsa olmaz koşul olarak ifade ettikleri biliniyor. Zaten hukuku olan bir devletin, kendi hukukunu uygulayabilme pratiği bakımından, içeriği açıkça tarif edilmiş şekiller, yöntemler, ilkeler ve normları tanımlamış olması, bir hukuki zorunluluktur.

Kuvvetler ayrılığı, bu şekil ve yöntemlerin en ilkesel olanıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, bağımsız yargının ilk zemini ve güvencesidir. Yargı bağımsızlığı, hakimlerin tarafsızlığı, hakim güvencesi ve tabii hakim ilkesi, ancak kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlayacağı zemin ve koşullarda hem hakiki hem de sahici bir karakter kazanabilir. İdarenin kanuniliği, idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı bağımsız mahkemelerde dava açma imkanının sağlanması, Anayasa yargısı denetimi gibi, gerçek bir hukuk devletinin, hukuki altyapısı ancak kuvvetler ayrılığının kuvvetli vurgusuyla mümkün hale gelebilir.

İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişilere verilen zararın tazmini güvencesi, temel hak ve hürriyetlerin anayasal ve kanuni güvence altına alınması, yargı bağımsızlığı ve hakimlerin tarafsızlığı ilkesi olmadan uygulama alanı bulabilir mi? Kanuni yönetim, hukuk önünde eşitlik ilkesi, temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlandırılması, ilke, prensip ve normların güvencesi nasıl sağlanabilir? Özellikle Kanuni Yönetimi, iyi niyet, ahde vefa, gibi, salt ahlaki ilkelere teslim ve havale edebilir miyiz? Kanuni yönetim, gücü ve kudreti kanun ile sınırlandırılmış yönetimdir ve her koşulda denetimi kabul etmekle sorumludur.

Kimsenin sahip olduğu haktan fazlasını devredememesi, kimsenin kendi davasında hakim olamaması, idari şeffaflık ve idari bilgi ve belgelere ulaşma imkanının sağlanması, kuvvetler ayrılığından gücünü alan sıkı bir anayasal denetim olmadan nasıl hayat ve uygulama alanı bulabilir ki?

Devletin faaliyetlerinin önceden hesap edilebilirliği anlamında genel olarak hukuki güvenlik ve öngörülebilirliğin sağlanması, hak arama hürriyetinin benimsenmesi ve bu hürriyeti engelleyici her türlü fiili-hukuki manilerin kaldırılması, suçsuzluk karinesi, suç ve cezaların kanuniliği gibi temel hukuk prensipleri, sadece gerçek manada bir hukuk devletinde, hayatı düzenleyebilir. Belki de sadece hukuk devleti olma vasfı yetmez, hukukun üstünlüğü ilkesinin en başa alınmasını zorunlu hale getirebilir.

Adil yargılanma hakkı, güvenlik hakkı, makul bir süre içinde açık duruşma ve hakkaniyete uygun bir biçimde dinlenilme, kararların kamuya açık bir şekilde verilmesi, hiç kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar suçlu sayılamaması, hukuk ve adaletin adil dağılımında asla göz ardı edilemezler.

Kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kullanılamaması, cezai sorumluluğun şahsiliği, genel müsadere yasağı, ceza hukukunda kıyas yasağı, cezai normlarda yürürlük ötesi uygulanmazlık ilkesi, idarenin takdir yetkisinin belirginliği ve sınırlılığı, savunma hakkı, kutsallık mertebesinde içselleştirilmesi gereken çok önemli hukuk ve adalet kültürüne işaret ederler.

Kararların gerekçeli olması, kanunların genel, soyut ve gayrı şahsi oluşu, temel hak ve hürriyetleri sınırlayıcı nitelikteki hukuki normların belirginliği, anayasanın üstünlüğünün benimsenmesi, kazanılmış haklara saygı, kamu işlemlerinde “ölçülülük”, “uygunluk”, “gereklilik”, “yüklenebilirlik” ve “belirlilik” ilkeleri, sadece uygulama pratiği değil, aynı zamanda büyük bir kurumsal kimlik talebi olarak, hukuk dünyasında gerekli saygınlığı hak eden davranış ve tutum sistematikleridir.

Kısıtlamaların oranlı olması, hakların kötüye kullanılmaması, kusurlu sorumluluk, kesin hükme saygı, zaman aşımı, mücbir sebep, idarenin takdir yetkisinin sınırlılığı, özel kuralın genel kuralı geçersiz kılması, aynı konudaki yeni hükmün eskisine önceliği, gibi, ilkeler ancak bir devlet gerçek anlamda bir hukuk devleti olabilirse, hukuk olabilme imkanı bulabilirler.

Bir hukuk devleti ya da başka bir ifade ile hukukun üstün olduğu bir devlet, bağrında bütün bu hukuk ilke şekil ve prensiplerini kanun ve gelenek haline getirebilirse, hukuk devleti ya da hukukun üstün olduğu devlet olabilir. İhtiyaç duyduğumuz devlet, hukuku önceleyen ve hukuku herkes için kıskançlıkla sahiplenen bir devlettir. Hukuka bağlılığın olmadığı bir devlet keyfi bir irade ve her an hukuk dışına çıkabilecek devasa korkunç acılar ve zalimliklere neden olabilecek bir devlettir.