Öğretim Üyelerinin Hukukî Niteliği Memuriyet Statüsünden Farklıdır

Anayasa’nın “İkinci Bölümü” içerisinde yer alan “İdare” başlıklı dördüncü kısımda bulunan 128 ve 129’uncu maddelerinde kamu hizmeti görevlileri “memur” ifadesiyle düzenlenirken yükseköğretim kurumlarına ilişkin 130’uncu maddenin 9’uncu fıkrasında yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanlarının özlük, disiplin ve ceza işlerinin kanunla belirleneceği hükmüne yer verilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’da düzenlenen idarî teşkilatlanmada memur ve öğretim elemanları birbirlerinden ayrılmıştır. Nitekim Anayasa’nın 128 ve 129’uncu maddelerinin kanunlardaki izdüşümü olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun birinci maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen memur tanımının içerisine öğretim elemanları dâhil edilmemiştir. Zira öğretim elemanları, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu’nda ayrıca düzenlenmiştir. Bu doğrultuda öğretim elemanları, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri, öğretim görevlileri ve araştırma görevlileri olarak tanımlanmıştır (2547 sayılı Kanun m. 3/l). Bu üç gruptan öğretim üyelerinin kapsamına ise yükseköğretim kurumlarında görevli profesör, doçent ve doktor öğretim üyeleri girmektedir (2547 sayılı Kanun m. 3/m). 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu’nun amacı ise öğretim elemanları tanımına giren personeli sınıflandırmak, aylıklarını ve ek göstergelerini düzenlemek, derece yükseltilmesi ve kademe ilerlemesinin şekil ve şartları ile, sosyal haklardan yararlanma, ek ders ücreti, üniversite, idari görev ve geliştirme ödeneklerinin miktarını tespit etmek, emekli ve yabancı öğretim elemanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılma usul ve esaslarını belirlemek olduğu belirtilmiştir. Kanun’daki hükümler incelendiğinde Memurlar Kanunu’ndaki bazı hükümlerin uygulanacağına dair atıf yapıldığı görülmekte ve fakat öğretim üyeleri herhangi bir hükümde memur olarak sayılmamaktadır. Bu tercih Anayasa’da yapılan ayrımın bilinçli bir yansımasıdır. Belirtilen ayrıma örnek olarak gösterilebilecek bir diğer durum da Avukatlık Kanunu m. 12/1/c bendinde yer alan düzenlemedir. Zira bu düzenlemeye göre hukuk alanında profesör ve doçentlik avukatlıkla bağdaşan işlerdendir. Buna karşılık Avukatlık Kanunu’nda memurun avukatlık yapabileceğine izin veren bir hükme yer verilmemiştir.

Yukarıda yapılan Anayasa ve kanun tahlilleri ile yargı kararlarının da örtüştüğü söylenebilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin 10.04.2019 tarihli 2017/33 E. ve 2019/20 K. sayılı kararında “Anayasa’nın 128. maddesinde devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği öngörülmüştür. Anılan maddede geçen diğer kamu görevlileri kavramı söz konusu asli ve sürekli görevlerde kamu hukuku ilişkisiyle görev yapan fakat memur olmayan kişileri ifade etmekte olup üniversite öğretim elemanları da bu kapsamda yer alan kamu görevlilerindendir” ifadelerine yer vermiştir. Yine Anayasa Mahkemesi’nin 16.07.2010 tarihli 2010/29 E. ve 2010/90 K. sayılı kararında “Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Sonuç olarak, gerek kanunî düzenlemeler gerekse yüksek yargı organlarının kararları incelendiğinde öğretim üyeleri idarî teşkilatlanma içerisinde mesleğinin getirdiği özel nitelikler sebebiyle bir memur statüsünden farklı bir statüyü haiz olup görevlerinin yanında başka ek görevler, dolayısıyla Yargıtay ve İstinaf üyeliği de yapmalarının önünde hiçbir engel yoktur.

Hukukçu Öğretim Üyeleri Sigorta Tahkim Komisyonu, İstanbul Tahkim Merkezi ve Ticaret ve Sanayi Odaları Nezdinde Hakemlik Yaparak Çok Nitelikli Kararların Alınmasına Katkı Sağlamaktadır

Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesi ile kurulan Sigorta Tahkim Komisyonu, sigorta ettiren veya sigortadan menfaat sağlayan kişilerle sigorta şirketleri arasındaki uyuşmazlıkları basit, süratli, ekonomik ve adil biçimde çözmektedir.

Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde görev yapan Hakemler, yılda yaklaşık 600 bin uyuşmazlığı çözüme kavuşturmaktadır. 2023 yılında 500 bin sigorta uyuşmazlığı çözülürken, geçtiğimiz yılda ise 592 bin 629 sigorta uyuşmazlığı dava açılmasına gerek kalmadan karara bağlandı.

Sigorta Tahkim Komisyonu’nun bu başarısında hukukçu öğretim üyelerinin büyük katkısı vardır. Komisyon nezdine hakemlik yapan öğretim üyeleri sigorta hukuku alanında bilimsel çalışmalar yapmış bu alanda büyük bilgi birikimine ve tecrübeye sahip kişiler olup bu bilgi ve tecrübeyi hakemlik görevine aktarmaktadır. Bu yolla daha nitelikli kararların alınmasına çok önemli katkı sağlamaktadır.

Hukukçu öğretim üyeleri İstanbul Tahkim Merkezi (İSTAC), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Ticaret ve Sanayi Odaları nezdinde de hakemli yaparak çok önemli uyuşmazlıkların çözümüne katkı sağlamaktadır. Çok kapsamlı ve uzmanlık gerektiren önemli uyuşmazlıklara hukukçu öğretim üyeleri hakem olarak atanmaktadır.

Hukukçu Öğretim Üyelerinin Yargıtay ve İstinaf Üyeliği Yapmasına da İmkan Tanınması Çok Faydalı Olacaktır

Ne hukukçu öğretim üyelerinin ne de uygulayıcı konumda olan hakimlerin güncel tartışmalı hukuki sorunlara sadece kendi penceresinden bakmaya lüksü yoktur. Hukukçu akademisyenlerin güncel yargı kararlarını takip etmesi gerektiği gibi, uygulayıcı konumda olan hakimlerin de özellikle yeni yürürlüğe giren mevzuat hakkında yazılan bilimsel çalışmaları takip etmesi büyük önem arz etmektedir. Her iki kesimin de mümkün olduğunca birlikte çalışarak doğruyu ve somut olay adaletini bulması gerekir.

Hukukçu öğretim üyeleri kendi alanlarında bilimsel çalışmalar yapmış, bu alanda büyük bilgi birikimine ve tecrübeye sahip kişiler olup bu bilgi ve tecrübeyi yüksek yargı üyeliği görevine aktarmasına imkan sağlanmalıdır. Bu yolla daha nitelikli kararların alınmasına çok önemli katkı sağlanacaktır. Nitekim Almanya’da öğretim üyeleri kendi mesleklerini icra etmenin yanında İstinaf ve Yargıtay üyeliği de yapmaktadır. Özellikle Yargıtay’ın bir içtihat makamı olduğu dikkate alındığında burada uygulamadan gelen üyeler ile hukukçu akademisyenler birlikte çalışarak en iyi içtihatları oluşturacaklardır. Akademisyenler kendi uzmanlık alanları ile ilgili mevzuatı henüz tasarı halinde iken inceleyen onu çoğunlukla öneren kişilerdir. Bu nedenle akademisyenler kendi uzmanlık alanlarına giren mevzuatı hakimlik mesleğinden gelen üyelerle birlikte somut olaya uygulanmasına yardımcı olacak ve somut olay adaletine uygun çok daha nitelikli içtihatların oluşmasına katkı sağlayacaktır. Nitekim Almanya da Yargıtay ve İstinaf üyeliği yapan hukukçu akademisyenler sayesinde yüksek yargı içtihatlarının gerekçeleri çok kapsamlı ve niteliklidir.

Öğretim üyelerinin Yargıtay ve İstinaf Üyeliği yapması yüksek yargı kararlarının kalite ve niteliğini daha fazla artıracak, aynı zamanda kendi mesleklerine de önemli katkı sağlayacaktır. Zira öğretim üyeleri üyelik görevini icra ederken uygulamadaki sorunları bizzat görecek ve uygulamadan soyut teorik sorunlar yerine bu sorunların çözümüne ilişkin çok kapsamlı bilimsel çalışmalar yapmayı tercih edecektir. Uygulamadaki sorunların çözümüne ilişkin bilimsel çalışmaların sayısı ve niteliği artacaktır. Özetle hukukçu öğretim üyelerinin yüksek yargı üyeliği yapması hem bilime hem de yargı uygulamasına büyük katkı sağlayacaktır.

Prof. Dr. Rauf KARASU

Hacettepe Üniversitesi Hukuku Fakültesi

Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakemi

İstanbul Tahkim Merkezi Genel Kurul Üyesi