Genel Olarak

İcra ve iflas kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin 7343 sayılı Kanun ile 30/11/2021 Tarih ve 31675 sayılı Resmî Gazete ile yürürlüğe giren madde düzenlemesinde borçluya rızai satış yetkisi verilmesi halinde, rızai satış işleminin gerçekleştirilmesi ile bu satış sonucunda ulaşılacak hüküm ve sonuçlarla cebri icra satış işlemi nihayetinde ulaşılacak hüküm ve sonuçların kanun madde düzenlemesinde birbirinden farklı hüküm ve sonuçlar doğuracağına dikkat etmek gerekmektedir.

7343 Sayılı Yasa ile 2004 Sayılı İcra İflas Kanununa eklenen 111/a maddesi ile daha evvel İcra ve İflas Hukukunda bulunmayan rızai satış müessesesi ihdas edilmiştir. Bu düzenleme ile borçluya mahcuz malına müşteri bularak, hızlı bir şekilde mahcuzun gerçek değerine çok yakın bir bedelle satılarak paraya çevrilmesi için önemli bir hak tanınmıştır.

7343 Sayılı Yasa öncesinde İcra ve İflas Kanununda cebri satışın açık artırma, pazarlık gibi değişik türleri yer almakta iken artık rızai satışta kanunda yerini alarak tarafların menfaatlerinin yüksek derecede korunması amaçlanmıştır. Cebri satış yolu ile açık artırmalar kahir ekseriyetle borçlunun malının gerçek değerinden daha aşağı bir bedelle satılmasını mümkün kılması nedeni ile eleştirilmekteydi. Diğer yandan özellikle açık artırma yolu ile cebri satış prosedürü sebebi ile malın paraya çevrilmesi kimi zaman uzunca bir zaman almakta bu nedenle de alacaklının alacağına kavuşması geciktiği gibi borçlunun malının da ihale tarihindeki ekonomik şartlar nazarında borçlu aleyhine bir bedelle satışı yapılmaktadır. Artık rızai satış ile cebri satıştan farklı olarak mahcuzun hukuken daha az bir prosedürle paraya çevrilmesi mümkün olduğu gibi borçlunun kendi bulacağı müşteriler ile malın piyasa şartlarına uygun bir değerde satılması da mümkün olabilecektir.

Cebri satışta da pek tabi ki borçlunun satışa çıkarılan malı için müşteri bulabilmesi mümkün ise de kanun ve mahkeme kararları muvacehesinde değerlendirme yapıldığında müşteri temini daha ziyade icra daireleri üzerinde bırakılmıştır. Keza cebri satışta talep ve talibin artırılması için icra dairelerinin yeterli duyuru yapması esas alınmıştır. Aslında netice itibarı ile rızai satışta da cebri satışta da ulaşılmak istenen amaç mahcuzun tarafların menfaatlerini koruyarak malın daha yüksek bir bedelle satılarak paraya çevrilmesinden ibarettir.

Kıymet Takdirinin Yaptırılması

Cebri satışta da rızai satışta da ilk aşama, satışa konu mahcuzun kıymet takdirinin yapılmasıdır. Her iki prosedürde de satış aşamasına geçilebilmesi çin satışa konu mahcuzun kıymetinin kesinleşmiş olması ilk koşuldur. Rızai satışta cebri satıştan farklı olarak kıymet takdirinin kesinleşmesi ile birlikte paraya çevirme işlemleri durdurularak borçluya 15 günlük bir süre tanınmış ve bu süre zarfında malına kanunda şartlar çerçevesinde müşteri bulması istenilmiştir. Diğer yandan cebri satışta kıymet takdirinin kesinleşmesi ile birlikte icra müdürü tarafından artırmalar için gün belirlenmekte ve sair prosedür tamamlanarak mahcuzun ihalesi için beklenilmektedir. Uygulamada icra dairelerinin iş durumunu göre kimi zaman kıymet takdirinin yapılmasından sonra 4-5 ay sonra dahi ihalelerin yapıldığı müşahede olunmakta ise de rızai satışta belki de kıymet takdirinin kesinleşmesi sonrasında mahcuzun satışının azami (yirmi-yirmi beş gün) sürede paraya çevrilmesi mümkün olabilecektir.

Borçluya Satış Yetkisi Verilmesi

7343 Sayılı Yasa ile 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununa eklenen 111/a maddesindeki rızai satış prosedürü yürütülebilmesi için ilk aşama borçlunun kıymet takdirinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde haczedilen malın rızaen satışı için kendisine yetkili verilmesini icra dairesinden istemedir. Burada dikkate edilmesi gereken nokta borçlunun bu talebini sunması için kıymet takdirinin kesinleşmesini beklemeyecek kendisine kıymet takdirinin tebliğinin yapılması ile birlikte 7 günlük süre içerisinde icra dairesine müracaat edecektir. Ancak icra dairesi derhal borçluya rızai satış için süre vermesi mümkün olmayıp; kıymet takdirinin kesinleşmesini beklemesi gerekmektedir. Kıymet takdirinin kesinleşmesi ile birlikte icra dairesince, cebri satış işlemleri yönünden takip durdurulup borçluya mahcuz malına müşteri bulması için 15 günlük süre verilecektir. Tabi burada borçluya verilen bu 15 günlük sürenin başlangıcından rızai satışa ilişkin mahkemece verilecek karar tarihine kadar geçecek süre zarfında alacaklı tarafında İİK 106/1 maddesindeki satış isteme süresi işlemeyecektir.

Peki borçluya tanınan bu 15 günlük süre zarfında borçlunun bulacağı müşterinin her teklifi kabul edilebilecek midir?

Bu sorunun cevabı da İ.İ.K’nun 111/a maddesinin ikinci fıkrasında yerini almıştır. Teklifin kabul edilebilir olması için iki aşamalı bir prosedür işletilmesi gerekmektedir. Bir kere her halükârda teklif kesinleşen kıymet takdirinin yüzde doksanını ve ayrıca satış istenilen takip dosyasından bu aşamaya kadar yapılan tüm takip masrafları (özellikle dikkat edilmesi gerekir ki sadece paraya çevirme masrafları değil tüm takip masrafları) toplamını geçmesi gerekmektedir. Bunun dışında eğer mahcuz üzerinde o malla güvence altına alınan ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan bir alacak mevcut ise bu noktada da bu rüçhanlı alacak miktarı da rızai satış bedelinin belirlenmesinde önem arz etmektedir. Şöyle ki eğer rüçhanlı alacak miktarı mahcuzun kesinleşen kıymet takdirinin yüzde doksanından fazla ise bu defa teklifin kabul edilebilmesi için teklif bedelinin rüçhanlı alacak bedeline eklenecek takip masrafları toplamını bulması zorunludur. Buradaki “satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklar” dan anlaşılması gerekenin ne olduğunun izahı lüzumludur.

Satış İsteyenin Alacağına Rüçhanı Olan Alacakların Tespiti

Yargıtay 12.Hukuk Dairesi 17.06.2021 tarih ve 2021/5328 Esas 2021/6587 Karar sayılı ilamı ile benzer yöndeki başkaca kararlarında rüçhanlı alacak sözcüğünden anlaşılması gerekenin o malla temin edilen rehin alacaklarını ifade ettiğini belirtmiştir. Dolayısı ile kanun metnindeki rüçhanlı alacak ifadesi ile amaçlanan satış istenen dosya alacağına rüçhanı bulunan rehin alacağıdır. Diğer bir ifade ile satış istenen dosya alacağına önceliği olan haciz alacakları ya da satış istenen dosya alacağından sonra konulmuş rehin kayıtları iş bu kanun metnindeki “rüçhanlı alacak toplamında” dikkate alınmayacaktır.

7343 Sayılı Kanun ile değişik 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 115’nci maddesinde ifadesini bulan ihalede geçerli teklif miktarı ile hemen biraz önce bahsi yapılan rızai satışta geçerli kabul edilecek teklif miktarları birbirinden farklıdır.

İ.İ.K’nun 115’nci maddesinde teklifin geçerli olduğunun kabulü için mahcuzun kesinleşen kıymetinin yüzde ellisine ilaveten o dosyadan yapılmış paraya çevirme giderleri ile yapılacak paylaştırma masrafları toplamını bulması gereklidir. Pek tabi ki burada da satışa konu malla güvence altına alınan ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan bir alacak varsa teklif bedelinin rüçhanlı alacak miktarına ilave edilecek paraya çevirme ve paranın dağıtımı masrafları toplamını bulması da zorunludur. Oysaki yukarıda da izah olunduğu üzere rızai satışta kesinleşen muhammen bedelinin yüzde doksanından daha düşük bir teklif verilmesi halinde bu teklifin geçerli kabul edilmesi mümkün değildir.

İ.İ.K’nun 111/a maddesinde ifadesini bulan rızai satışta verilen 15 günlük süre içerisinde borçlu ile anlaşan alıcının teklifinin izah olunduğu üzere kabul edilebilir olduğunun anlaşılması üzerine icra müdürü iş bu teklif ile birlikte gerekli bilgi ve belgeleri temin ettikten sonra satışın onayı ile devir ve teslim işlemlerinin yapılması için dosya derhal İcra Mahkemesine sunulacaktır. Mahkeme en geç on gün içinde yapacağı inceleme neticesinde dosya üzerinden teklif talebinin kabulü ile ya da reddine ilişkin kesin olarak bir karar verir. İcra Mahkemesinin teklif talebini kabul etmesi halinde mülkiyet kabul kararı ile birlikte alıcıya geçecek olup sonrasında mahcuzun alıcı adına devir ve teslim işlemleri icra olunacaktır. Devir teslim işlemleri yapılırken mahcuz üzerindeki tüm hacizler kaldırılacaktır. Teklif talebinin reddedilmesi halinde de herhangi bir merasime lüzum olmaksızın teklifte bulunan alıcının yatırdığı bedel derhal kendisine iade olunacaktır.

7343 Sayılı Kanun’la 2004 Sayılı Yasaya eklenen 111/a maddesinin hemen biraz önce bahis konusu yapılan 3’ncü fıkra ile ilgili özellikle üzerinde durulması gereken bir kaç husus bulunmaktadır. Her şeyden evvel rızai satış prosedüründe cebri satış prosedüründen farklı olarak bir ihale olmadığından ihale aleyhine itiraz müessesesi de düzenlenmemiştir. Kanaatimizce uygulamada karşılaşılan birtakım aksaklıklar nedeni ile bu hususun sakıncaları bulunmaktadır. Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesinin yerleşik kararlarında da işaret olunduğu üzere satışa konu mahcuzun satış bedelinin muhammen bedel ya da üzerinde olması halinde zarar unsurunun oluşmadığı kabul edilmektedir. Oysaki Yüksek Mahkeme aynı kararlarında ekseriyetle borçlu tarafından değerlendirmeye giderek borçlunun süresi içerisinde kıymet takdirine itiraz yoluna müracaat etmiş olması halinde aynı gerekçeleri ihalenin feshi davasında da ileri sürmesi mümkündür. Diğer yandan İ.İ.K'nin 134/2. maddesi göndermesi ile uygulanması gereken Türk Borçlar Kanunu'nun 281. maddesi uyarınca; kanuna veya ahlâka (adaba) aykırı şekilde ihaleye fesat karıştırılmış olması, ihalenin feshi sebebidir. İhalenin amacına ulaşmasını ve malın gerçek değerine satılmasını, ihalenin sağlıklı ve normal şartlarda yapılmasını engelleyici, dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunulması ve ihaleye katılıma engel olunması ihaleye fesat niteliğindedir. Taraflar, fesat nedeni olarak ileri sürdükleri maddi vakıaları, tanık dahil her türlü kanıtla ispat edebilirler.

Yüksek Mahkemenin bahis konusu yapılan iş bu değerlendirmelerinin konumuz ile alakasına gelindiğinde şöyle sakıncalar olabileceği değerlendirilmektedir. Bir kere her halükârda mahcuzun yüzde doksanından daha aşağı bir bedelle malın satılamaması dosya alacaklısı ya da diğer alacaklılar aleyhine zarar unsurunun oluşmadığı için yeterli karine kabul edilmesi mümkün müdür?

Uygulamada birçok defalar karşılaşıldığı üzere son zamanlarla hassaten hacizli araçlar yönünden borçluların kimi zaman araçların değerine etki eden önemli parçaları sökmek sureti ile araçların piyasa şartlarına göre çok daha düşük bir değerle kıymetinin belirlenmesini

sağlayarak daha en başından ihalenin sağlıklı yapılmasının önüne geçmektedirler. Kimi zamanda eksik parçalı araca müşteri bulunması mümkün olmaması nedeni ile ihale safhasına bile geçilememekte böylece ihale prosedürü en baştan akamete uğramaktadır. Şimdi böyle bir durumda olaya iyi niyet çerçevesinden yaklaşmayan mal sahipleri hacizli malların değerine etki edecek önemli parçalarını sökmek sureti ile daha düşük bir bedelle değer tespitinin yapılması ve sonrasında da daha düşük bir bedelle rızai satış için talepte bulunmaları halinde mahcuz muhammen bedeline dahi satılsa dosya alacaklısı ya da diğer alacaklılar yönünden zarar unsurunun oluşmadığını kabullenmek kanımızca mümkün değildir. Pek tabiki aynı kötü niyetli yaklaşımın İ.İ.K’nun 115’nci maddesine konu cebri satışlarda da yapılması mümkün ise de İ.İ.K 115’nci maddesi gereği yapılacak ihale aleyhinde İ.İ.K’nun 134’ncü maddesinde ifadesini bulan ihalenin feshi prosedürü yukarıda Yüksek Mahkeme kararları muvacehesinde işletilmesi mümkün iken İİK’nun 111/a maddesindeki rızai satışta inisiyatif tamamen borçluya bırakılmak sureti ile bir anlamda alacaklıların hakları ellerinden alınmıştır.

Rızai satışa ilişkin diğer bir sakıncalı olduğunu değerlendirdiğimiz husus ise şudur; mahcuzun maddede belirtilen şartlar dahilinde satışı biraz önce de değindiğimiz gibi borçlunun inisiyatifine bırakılmış ve eğer kanun maddesindeki asgari şartların yerine getirilmesi halinde mahcuzun satışının yapılması mümkün hale getirilmiştir.

Oysaki uygulamada karşılaşıldığı üzere satış isteyen dosya alacaklısı, ya da diğer haciz veya rehin alacaklılarının da mahcuz yönünden alacaklarına kavuşmak için müşteri bulma imkanları mevcut iken taşınmazın daha yüksek bir bedelle satılma ihtimali bertaraf edilmiştir. Özellikle günümüzün hızlı değişen ekonomik şartları dikkate alındığında satışa konu kıymet takdirine ilişkin tespit işleminin yapıldığı tarihten kesinleşme tarihine kadar bile mahcuzun değerinde önemli değişiklikler olması kuvvetli ihtimaldir. Alacaklının, rızai satışta borçlunun yasa maddesindeki asgari şartlara göre anlaştığı alıcının teklif ettiği bedelden daha yüksek bir bedelle mahcuzu alacağına mahsup etme talebi olması ya da aynı bedelle müşteri bulması halinde ne yapılacağı da ayrı bir tartışma konusunu gündeme taşımıştır.

Dolayısıyla rızai satışta bir itiraz mekanizmasının bulunmaması ya da mahcuzun daha yüksek bir bedelle satılarak tüm alacaklıların haklarının korunması yolunun tercih edilmemesi beklenen amaca uygun düşmemiştir. Cebri satışta tüm ilgililere tebliğler yapılmak ve dahi çoğu zaman ulusal mecralarda ilan edilmek sureti ile talep ve talebin artırılmasına yönelik uygulamalar rızai satışta eksik kalmıştır. Diğer yandan cebri satışlarda paraya çevrilmesi mümkün olmayan ya da talibi çıkmayan mahcuzların da rızai satışta daha rahat paraya çevrilmesi hususu rızai satışın olumlu yönlerinden biridir.

Son alarak; rızai satışta mahkemenin teklifi kabul etmesi üzerine mahcuz üzerindeki tüm hacizlerin kaldırılarak devir ve teslim işlemlerinin gerçekleştirileceği hüküm altına alınmıştır. Buradaki “tüm hacizlerin” kaldırılacağı ibaresinden sair ipotek, rehin, irtifak, kira şerhi vb. gibi takyidatların kaldırılmayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Oysaki teklif bedelinin geçerli kabul edilmesi için öncelikli şartlardan biri satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklıların hakları korunmasına rağmen rehin kayıtlarının kaldırılmaması talep ve talibi azaltıcı sonuçlarla karşılaşılmasına sebebiyet verecektir. Oysaki cebri satışlarda ihalenin kesinleşmesi ile birlikte mahcuz üzerindeki tüm kayıtların terkini ile alıcı adına tescil yapılmakta iken rızai satışta sadece hacizlerin kaldırılması hüküm altına alınmıştır.

Rızai Satışta Tescil ve Teslim

Bu yönüyle rızaen satılan bir mahcuzun devir ve teslimi hususunda icra hukuk mahkemesinin vereceği karar kapsamında satılan mahcuza ilişkin olarak tüm takyidatlardan ari bir biçimde alacaklıya malın teslim edilmesi hususunun mahkemece kararlaştırılarak icra dairesine tescil ve teslim yönünden yol gösterici olması gerekmektedir.

Rızai Satışta KDV

Öte yandan rızai satışın gerçekleştirilmesi halinde, cebri satıştan farklı olarak satılan mal değerine emsalen katma değer vergisi alınıp alınmayacağı hususu da açıkça bir düzenleme altına alınmamıştır. Cebri satış nedeniyle müzayede salonlarında yapılan ihalelerde açıkça katma değer vergisi alınması kararlaştırılmış olmakla yeni düzenlemeye göre rızai satış kapsamında herhangi bir müzayede ortamında satışın gerçekleştirilmesi söz konusu olmadığından katma değer vergisinin alınıp alınmayacağı hususu hakkında açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanaatimizce rızai satış kapsamında icra hukuk mahkemesi tarafından satışın kabul edilmesi halinde mahzun teslimi anında konu hakkında herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından katma değer vergisi tahakkuku gerçekleştirilmeyecektir. 

Sonuç olarak rızai satışın cebri satışa nazaran sonucu itibarı ile olumlu yönleri bulunmakla birlikte yukarıda izah olunan bir kısım yönler itibarı ile de çözüme muhtaç ve düzenleme yapılmasını gerektirir yönleri bulunmaktadır.

İlgililerine faydalı olması dileğiyle

Mustafa Zafer - (E.) İcra ve İflas Müdürü  

Mustafa Sarraç - Taşınmaz İcra Müdür Yrd.