Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir.

Kamu güvenliği veya başkalarının haklarının korunması gibi haklı nedenlerin bulunması hâlinde hükme esas alınan (kamu görevine giriş sırasında yapılan güvenlik ve arşiv araştırması sırasında elde edilen bilgiler gibi) kanıt ve belgelerin başvurucuya verilmemesi veya gösterilmemesi makul görülebilir. Ancak bu hâlde dahi hükme esas alınan belge kendisine verilmeyen başvurucunun savunma hakkında meydana gelen bu kısıtlamayı telafi edecek karşıt-dengeleyici imkânların başvurucuya sağlanması gerekir. Bu bağlamda ilgili tarafların belge içeriğinden haberdar edilmesinin, buna karşı savunma ve itirazlarını mahkemeye sunabilme fırsatına sahip olmasının dengeleyici bir imkân olduğu söylenebilir. Yine söz konusu belgenin taraflarca bilinmesinin sakıncalı olduğu düşünülen kısımları karartılarak başvurucuya verilmesi ya da başvurucunun söz konusu belgeyi mahkeme kaleminde inceleme fırsatı bulması da dengeleyici birer imkân olarak görülebilir.

İlgili Kararlar:

♦ (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014)  
♦ (M.Ş.B., B. No: 2013/2202, 20/11/2014)  
♦ (Taylan Özgür Tor, B. No: 2013/2454, 12/3/2015)  
♦ (Ahmet Erbek, B. No: 2013/3197, 17/2/2016)  
♦ (Bekir Cem Cerrahoğlu, B. No: 2014/12380, 8/11/2017)  
♦ (Nihat Evren Toprak, B. No: 2016/9326, 24/10/2019)
♦ (Bünyamin Uçar, B. No: 2017/32004, 3/6/2020)  
♦ (Rıdvan Batur, B. No: 2018/17680, 3/12/2020)  
♦ (İdris Ertaş [GK], B. No: 2018/21949, 20/5/2021)
♦ (Hazal Kar, B. No: 2018/33616, 15/6/2021)
♦ (Gökhan Büyükkahraman, B. No: 2019/17415, 2/2/2022)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜLENT KARATAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6428)

 

Karar Tarihi: 26/6/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Bahadır YALÇINÖZ

Başvurucu

:

Bülent KARATAŞ

Vekili

:

Av. Kürşat KARACABEY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, Mardin ili Yeşilli ilçe jandarma komutanı olarak görev yapmakta iken Van garnizonuna yapılan atamasının iptali istemiyle açtığı davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 23/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm, 4/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 6/12/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 6/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 10/1/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 14/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Mardin ili Yeşilli ilçe jandarma komutanı olarak görev yapmakta iken 22/8/2012 tarihinde maiyetinde bulunan iki subayın tartıştığını bölge komutanına bildirmiştir.

9. Bölge komutanı tarafından 23/8/2012 tarihinde tahkikat heyeti oluşturulmuştur.

10. Heyetin yaptığı tahkikatın neticesinde, başvurucunun maiyetindeki iki subayın eşleri arasında uzun zamandır süre gelen huzursuzluğu bildiği ve bazı hususlara şahit olduğunu beyan etmesine rağmen (jandarma komutanlığına gece/gündüz sivil bir aracın gelmesi ve gelen şahısların maiyetindeki bir subayın abisi olduğunu belirtmesi, aynı subayın sivil şahıslara borçlanması v.b.) disiplin amiri olarak gerekli müdahalede bulunmadığından bahisle bölge komutanının 3/9/2012 tarihli işlemi ile başvurucu ikaz edilmiştir.

11. Daha sonra başvurucunun, maiyetindeki iki subayın eşleri arasındaki sürtüşmeyi ve lojmanlar bölgesine sivil şahısların giriş çıkışlarını uzun süredir bilmesine rağmen disiplin amiri olarak zamanında gerekli müdahaleyi yapmadığı, ailesiyle lojmanda oturan diğer aileler arasında ihtilaf oluştuğu tespit edildiğinden bahisle 14/9/2012 tarihli işlem ile Van garnizonuna ataması yapılmıştır.

12. Başvurucu tarafından 26/9/2012 tarihinde atama işleminin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.

13. Dava devam ederken 29/11/2012 tarihinde başvurucu vekili, davalı idare olan Jandarma Genel Komutanlığı tarafından savunmaya ek olarak gönderilen gizli ve gizli olmayan delilerin incelettirilmesini AYİM Birinci Dairesinden talep etmiştir.

14. AYİM Birinci Dairesi 27/12/2012 tarihinde talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve dava dosyasının talep hakkında karar vermeye yetkili olan AYİM Genel Sekreterliğine iadesine karar vermiştir.

15. Genel Sekreterin 4/1/2013 günlü kararı ile talebin uygun bulunmadığı belirtilmiştir. Karar gerekçesinde yer alan ifadeler ise şöyledir:

“… bu düzenlemeyle davalı idare tarafından gönderilen 1602 sayılı yasanın 52’nci maddesi kapsamındaki belgelerin incelettirilmesi hususunda Genel Sekreterliğe bir yetki verilmemiştir.

Bununla birlikte, talebiniz hakkında Genel Sekreterlik tarafından değerlendirme yapılması hususunda ilgi (b) karar verilmiştir. Söz konusu ilgi (b) Karar uyarınca inceleme talebiniz değerlendirilmiş, uygun bulunmamıştır. Anılan ilgi (b) kararda buna “itiraz” edilebileceği belirtilmiştir.”

16. Başvurucu tarafından anılan karara yönelik bir itiraz yapılmamıştır.

17. AYİM Birinci Dairesi 3/7/2013 tarih ve E.2012/1188, K.2013/783 sayılı kararı ile davanın reddine ve gizlilik dereceli belgelerin iadesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde yer alan bazı ifadeler ise şöyledir:

“… Genel Sekreterlik tarafından 04.01.2012 tarihli yazıyla davacı vekilinin talebinin uygun bulunmadığı ve fakat buna itiraz edilebileceğinin davacı vekiline bildirildiği ancak davacı vekilinin Genel Sekreterliğin bu kararına itiraz etmediği anlaşılmıştır.

Davalı idarece 1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesi kapsamında gönderilen belgelerden (tarafların ifadesi ve idari tahkikat raporu) ve dava dilekçe ile lahiyalardan; … davacının ise bu hususların büyük kısmına önceden vakıf olmasına rağmen gerekli incelemeyi zamanında yapıp gerekli tedbirleri almadığı anlaşılmaktadır.

…Davacının en son noktada durumu amirlerine bildirdiği ve idari tahkikat yapılmasını tetiklediği gerçektir. Lakin davacı, daha baştan alması gereken tedbirleri almamıştır. Örneğin, davacı komutan olarak lojmanın/birliğin güvenliğinden sorumludur. Lüks arabalarla geldiğini söylediği sivil kişileri araştırıp soruşturmaması, gelenlerin C. Yzb.nın abisi olduklarını söylediler demekle geçiştirilecek bir konu değildir. Esasen Yeşilli’nin küçük bir garnizon olduğu, personelin toplu olarak lojmanda oturduğu nazara alındığında davacının olanların tamamına vakıf değilse bile bu hususun da davacının bir nakisası olduğunu ileri sürmek mümkündür. Bu itibarla davacının, sorumluluğu geniş olan ve müstakil ve seçimli bir görev olan ilçe jandarma komutanlığından başka bir garnizona müstakil olmayan bir göreve atanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı değerlendirilmiştir.”

18. Karar, başvurucu vekiline 24/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 23/8/2013 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.

20. Bunun yanında başvurucu, atama işleminin iptali istemiyle açılan dava devam etmekte iken görevinden istifa etmiştir.

B. İlgili Hukuk

21. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:

“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.

Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.

Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.

Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.

(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

22. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat” başlıklı 4. maddesi şöyledir:

“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet görürler.”

23. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:

“Üyelerin seçimi:

Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,

Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,

Cumhurbaşkanınca seçilir.”

“Atanma:

Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)

Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de yayımlanır.

Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”

“Görev süresi:

Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)

Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”

24. 1602 sayılı Kanun’un “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52. maddesi şöyledir:

“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

 Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.

 Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.

(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”

25. 5/12/1984 tarih ve 14251 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü giren Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İçtüzüğü’nün 38. maddesi şöyledir:

“Dosyaları incelemek isteyen vekil veya temsilcilerin vekaletname veya temsil belgeleri ile gerektiğinde hüviyetlerini göstermeleri zorunludur. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri saklıdır.

Taraflar da hüviyetlerini göstermek suretiyle dosyaları inceleyebilirler .

Dosyalar, ancak ilgili başkan, üye, raportör, Başsavcı, savcı, Genel Sekreter veya birimlerin başkatiplerinin gözetimi altında incelenebilir.

Dava dosyaları içinde bulunan gizli bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine gösterilemez.

Tereddüt halinde gizliliğin takdiri; kurul başkanlarına, Başsavcıya veya Genel Sekretere aittir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/8/2013 tarih ve 2013/6428 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, Van garnizonuna yapılan atamasının iptali istemiyle açtığı davada hukuka aykırı karar verildiğini, savunmaya ek olarak davalı tarafından sunulan gizli ve gizli olmayan delillerin talep edilmesine rağmen incelettirilmeyerek iddia ve savunma hakkını gerektiği ölçüde kullanamadığını, AYİM’in bir ceza mahkemesi niteliği olmamasına rağmen davalı idare tarafından sunulan soruşturma dosyasına itibar ederek suç işlediği yönünde isnatlarda bulunduğunu, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasını ve uğradığı maddi ve manevi zarara karşılık tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

28. Başvurucunun şikâyetleri adil yargılanma hakkı ile masumiyet karinesinin ihlaline yönelik olduğundan bu şikâyetlerin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.

29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

32. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

1- Kabul Edilebilirlik Yönünden

 a- Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası

33. Başvurucu, AYİM’in bir ceza mahkemesi niteliği olmamasına rağmen davalı idare tarafından sunulan soruşturma dosyasına itibar ederek suç işlediği yönünde isnatlarda bulunduğunu ifade ederek masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlık, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği konusunda herhangi bir görüş bildirmemiştir.

35. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir.

36. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”

37. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”

38. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

39. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz.

40. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya, B. No: 9295/81, 6/10/1982, k.k.; C/Birleşik Krallık, B. No: 11882/85, 7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).

41. Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 29).

42. Öte yandan, ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.

43. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).

44. Somut olayda, ilçe jandarma komutanlığındaki iki subayın eşleri arasındaki sürtüşme ve lojmanlar bölgesine sivil şahısların giriş çıkışları hakkında yapılan tahkikat neticesinde ilçe jandarma komutanı olan başvurucunun Van garnizonuna ataması yapılmıştır.

45. AYİM, komutanlıkta tahkikatın başvurucunun bildirimi sonucu başlatılmış olsa dahi lojman ve birlikte meydana gelen olayların tamamına vakıf olmamasının bir eksiklik olduğu, alması gereken tedbirleri başta almadığı tespitlerini yaparak başvurucunun atamasının yapılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.

46. AYİM, kararında yer alan ifadelerde ve atama işlemini incelerken yaptığı hukuki değerlendirmede, başvurucu için suçlu ifadesini kullanmamış veya bir suç işlediği tespitinde bulunmamış olup, atama işlemine karşı açılan davayı başvurucunun yönetim eksikliğinden kaynaklanan nedenler ile reddetmiştir.

47. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin bir husus saptanmamış olup, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b- Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

48. Başvurucu, davalı idare tarafından AYİM’e sunulan gizli belgelerin incelettirilmediğini, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını ileri sürmüştür.

49. Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.

 i. Gizli Belgelerin İncelettirilmediği İddiası

50. Başvurucu, davalı idare tarafından sunulan gizli belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini, belgelerin incelettirilmesi hususunda yaptığı başvurunun reddedildiğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

51. Bakanlık görüş yazısında, AYİM’in, davayı karara bağlarken, gizlilik dereceli belgeleri de değerlendirerek hüküm kurduğunu, ancak başvurucunun bu belgeleri inceleme talebinin AYİM Genel Sekreterliğince reddedildiğini, bununla birlikte belgeleri inceletmeme işlemine karşı başvurucunun itiraz hakkı olduğu bildirildiği halde, gizlilik dereceli belgelerin inceletilmemesine ilişkin işleme karşı başvurucu tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığını, bu itibarla, başvurucunun konuya ilişkin şikâyeti açısından idari ve yargısal yolları tüketip tüketmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

52. Başvurucu cevap dilekçesinde, başvuru formunda yer alan iddialarını tekrar etmiştir.

53. Olayda, AYİM’de görülen davada davalı idare tarafından sunulan gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği, başvurucunun AYİM’e yaptığı başvuru hakkında karar verilmeyerek talebin Genel Sekreterliğe gönderildiği, Genel Sekreterlikçe konu hakkında karar verme yetkisinin bulunmadığı belirtilmekle birlikte mahkemenin aldığı karar ilgi gösterilerek talebin reddedildiği ve bu karara itiraz edilmediği görülmektedir.

54. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).

55. Her ne kadar Genel Sekreterlik kararına karşı başvurucu itiraz etmemiş ise de hem gizlilik nedeniyle kendisine gönderilmeyen bilgi ve belgelerin incelettirilmesi talebini AYİM Dairesine yapmış olması, hem de 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde yer alan düzenlemede gönderilmeyen gizli belgelere karşı ilgililerin yapacakları itirazdan çıkan anlamın ilgili Dairesine konu hakkında talepte bulunmaktan farklı bir anlam ifade ettiğinin açık bir şekilde anlaşılmaması ve Genel Sekreterlik kararında da konu hakkında karar alma yetkisinin bulunmamasına rağmen mahkeme kararı ilgi gösterilerek karar alındığının belirtilmesi karşısında, başvurucunun gizli ibareli belgeleri talep etmesinin ardından Genel Sekreterlikçe talebin reddedilmesinden sonra bu karara itiraz etmemesini, başvuru yollarının tüketilmemesi olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

56. Bunun yanında Mahkememize yapılan 2013/7611 sayılı bireysel başvuru dosyasında yer alan AYİM İkinci Dairesinin 25/4/2012 tarih ve E.2011/1292 sayılı bilgi ve belgelerin incelettirilmesine dair kararda, ilgili dava dosyasına davalı idare tarafından sunulan ve 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında olan bilgi ve belgelerin incelettirilmesi yönündeki talep hakkında Genel Sekreterlik aracı kılınmaksızın doğrudan karar verildiği görülmektedir.

57. Bu durumda, başvurucu tarafından gizlilik dereceli belgelerin kendisine incelettirilmemesine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız Olmadığı İddiası

58. Diğer taraftan, başvurucu, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

59. Bakanlık bu iddiaya karşı görüş bildirmemiştir.

60. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

61. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Mustafa Yavuz ve Diğerleri/Türkiye (kk.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).

62. Somut olayda, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmamış olup, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2- Esas Yönünden

63. Başvurucu, davalı idarenin savunma ekinde sunduğu gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmesi talebinin reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

64. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuya gizlilik dereceli belgelerin inceletilmemesinin adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediği değerlendirilirken konuya ilişkin AİHM kararlarının göz önünde bulundurulması gerektiği değerlendirilmiştir.

65. Başvurucu cevap dilekçesinde, başvuru formunda yer alan iddialarını tekrar etmiştir.

66. Başvuru konusu davada başvurucunun gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmediği iddiası çelişmeli yargılama hakkı açısından incelenecektir.

67. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

68. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

69. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

70. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır. (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

71. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir(B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).

72. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli" ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet yönünden AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).

73. Başvuru konusu olayda, başvurucu, atamasının yapılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada Jandarma Genel Komutanlığı tarafından savunmaya ek olarak gönderilen gizli ve gizli olmayan belgelerin kendisine gönderilmemesi üzerine AYİM’den bu belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunmuş, AYİM 27/12/2012 tarihinde aldığı karar ile 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü ve altıncı fıkraları ile AYİM İçtüzüğü’nün 38. maddesi uyarınca aşaması itibarıyla dosya hangi birimde ise o birimden belgelerin incelenmesinin talep edilebileceği, ilgili birimin belgeleri inceletmemesi kararına yapılacak itiraz üzerine AYİM Dairesinin bu konuda bir karar verebileceği, dava dosyasının Genel Sekreterlikte olması nedeniyle bu konuda Genel Sekreterliğin görevli olduğunu belirterek talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Bu karar üzerine AYİM Genel Sekreteri 4/1/2013 tarihli kararı ile kendisine 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca belgelerin incelettirilmesi hususunda bir yetki verilmemesine rağmen AYİM kararı gereği değerlendirme yapmak zorunda kaldığını ve talebi reddettiğini, karara karşı AYİM Dairesinde itiraz edilebileceğini belirtmiştir. Başvurucu bu işleme karşı itiraz etmemiş, AYİM ise 3/7/2013 tarihinde verdiği kararda, 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca gönderilen belgeleri (tarafların ifadesi ve idari tahkikat raporu), dava dilekçesi ve lahiyaları değerlendirerek davayı reddetmiştir.

74. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarih ve 6000 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup, değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı gösterilmiştir.

75. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır.

76. Somut olayda, AYİM’de görülen davada davalı idare tarafından sunulan gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği, başvurucunun AYİM’e yaptığı başvuru hakkında karar verilmeyerek talebin Genel Sekreterliğe gönderildiği, Genel Sekreterlikçe konu hakkında karar verme yetkisinin bulunmadığı belirtilmekle birlikte mahkemenin aldığı karar ilgi gösterilerek talebin reddedildiği ve bu karara itiraz edilmediği görülmektedir.

77. Bu durumda, başvurucu, kendisine bildirilmeyen ve hükme esas alındığı görülen belgelerin incelettirilmesi için 1602 sayılı Kanun’da öngörülen usule göre AYİM’e başvuru yapmış olup, gizlilik dereceli belgelerin, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması veya benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucunun incelemesine açılmadığını ortaya koyacak hiçbir argümanın Genel Sekreterlik veya AYİM kararında ortaya konulmadığı, bu hususların değerlendirmeye alınmasına imkân dahi vermeyecek şekilde gerekçesiz olarak talebin reddedildiği görülmekle olayda, başvurucunun davalı idarenin savunması ekinde sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

78. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

79. Başvurucu, adil yargılanma hakkına yapılan ihlalinin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

80. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

81. Başvuruya konu yargılamada davalı idare tarafından gönderilen gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında görüş vermesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olup, bu ihlal ve ihlalin sonuçları yeniden yargılama yapmak suretiyle giderilebilecek niteliktedir.

82. Başvurucu uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararların tazmini talebinde bulunmuş ise de, Mahkemece yargılamanın yeniden yapılmasına karar verildiğinden bu aşamada talebin reddedilmesi gerekir.

83. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine, ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun

1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız olmadığı şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Gizlilik dereceli belgelerin tebliğ edilmediğine ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Gizlilik dereceli belgelerin tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

E. 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

26/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M.Ş.B. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2202)

 

Karar Tarihi: 20/11/2014

R.G. Tarih-Sayı: 14/3/2015-29295

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Bahadır YALÇINÖZ

Başvurucu

:

M. Ş. B.

Vekili

:

Av. Mehmet SAĞLAM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi üzerine açtığı davada, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin, 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ve 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde başvurunun, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş, Bakanlık görüşünü 28/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 9/6/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 23/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, astsubay statüsünde görev yapmakta iken 1997 yılında alınan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararı ile resen emekliye sevk edilmiştir.

9. 6191 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.

10. Başvurucunun, 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde kapsamından yararlandırılması talebiyle yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir. İşlemin gerekçesi şu şekildedir:

“… hakkınızda tesis edilen işlemin dayanağı fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde yargı yolu açık olmak üzere başvurunuzun REDDİNE…”

11. Başvurucu tarafından, anılan işlemin iptali istemiyle Milli Savunma Bakanlığına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.

12. Başvurucu dava dilekçesinde, 926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden faydalandırılmasını engelleyen bir eyleminin bulunmadığını, dava konusu işlemde bir gerekçe de belirtilmediğinden bunun dışında bir hususun dile getirilemediğini ifade etmiştir.

13. Davalı Bakanlık tarafından AYİM Birinci Dairesine sunulan savunma dilekçesinde, Bakanlığın müracaatları kabul edip etmeme hususunda takdir yetkisinin bulunduğunu ve dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir.

14. AYİM Birinci Dairesi, dava konusu işlemde başvurucunun fiillerinin neler olduğunun belirtilmemesi ve savunma dilekçesinde de hiçbir belge sunulmaması üzerine 12/4/2012 tarihli ara kararı ile davalı Bakanlıktan işleme esas alınan fiil ve olguların neler olduğunun bildirilmesine ve buna ilişkin belgelerin gönderilmesine karar vermiştir.

15. AYİM Birinci Dairesi 9/10/2012 tarih ve E.2012/284, K.2012/1062 sayılı kararı ile oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

“… Davacının, 06.12.1989 tarihinde şüpheli, 28.04.1997 tarihinde sakıncalı kategorisine alındığı; istihbarat raporuna göre, devrim yanlısı İslami örgüt mensubu olduğu; çevresinde etnik ayrımcılığı destekleyen bir kişi olarak tanındığı; ideolojik görüşlerini astlarına aşılamaya yönelik propaganda faaliyetinde bulunduğu; ailece ideolojik görüşlerini benimseyen sivil şahıslarla örgütsel ilişki içinde oldukları; amirleri tarafından, görevini icrada yeterince güven vermediği yönünde kanaat belirtildiği cihetiyle TSK’den ilişiği kesilen davacının safahatında sicil notlarının da görece düşük (yeterli ve iyi seviyelerinde) olduğu gözetilerek 926 sayılı Kanunun 32’nci maddesinden yararlandırılmaması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

16. Kararla ilgili karşı oy yazısında;

 “… Geçici 32’nci Maddeden yararlandırılmama işlemine esas alınan istihbarat raporuna bakıldığında;

- Davacının irticai ve etnik bölücü faaliyetleri konusunda hiçbir bulgu belirtilmediği, belli bir olaya işaret edilmediği ve belge eklenmediği,

- 1990 yılındaki iki basit disiplin cezası disiplin bozucu hareket olarak kabul edilirken, sicilinde olumlu kanaat belirtildiği,

- Uzun süre kategoride tutulmasına rağmen iptal kararından sonraki diğer faaliyetlerinin net ve açık olarak ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.

…”

denilmiştir.

17. Başvurucu, bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebinde diğer iddialarının yanında dava dosyasına sunulan istihbarat raporunun muhteva ve mahiyeti hakkında bir bilgisinin olmadığından dolayı savunma hakkını kullanamadığını da belirtmiştir. AYİM Birinci Dairesi yine oyçokluğuyla 19/2/2013 tarih ve E.2013/164, K.2013/206 sayılı kararı ile karar düzeltme talebini reddetmiştir.

18. Karar, başvurucuya 5/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 28/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

19. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.

Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.

Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”

20. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52. maddesi şöyledir:

“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

 Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.

 Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.

(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 20/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/3/2013 tarih ve 2013/2202 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin işlemin hiçbir somut veri, bilgi ve mahkeme kararı ortaya konulmadan salt duyuma dayalı istihbari bilgiler esas alınmak suretiyle tesis edildiğini, istihbari bilgilere dayalı suçlamaların ne olduğunun bildirilmediği ve bu konuya ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadığını, coğrafi ve kültürel aidiyetinin işlem tesisinde etkili olduğunu, aynı YAŞ kararıyla ilişiği kesilen 26 astsubaydan kendisi dışında diğerlerinin başvurularının kabul edildiğini ve bu durumun ayrımcılığa neden olduğunu belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin, 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ve 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucu, kendisine ayrımcılık yapıldığından ve dava dosyasına sunulan gizli belgelerin karara esas alınmasına karşın hiçbir şekilde bu belgelerden haberdar edilmemesinden şikâyet etmektedir. Bu nedenle başvurunun, eşitlik ilkesinin ihlali iddiası ve gizli belgelerin incelettirilmediği iddiası başlıklarında değerlendirilmesi gerekmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası

24. Başvurucu, kendisi ile aynı durumda olanların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmasına karşın kendisinin yararlandırılmadığını, coğrafi ve kültürel aidiyetinin işlem tesisinde etkili olduğunu belirterek, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Bu nedenle, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.

26. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

27. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

 “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”

28. Yukarıda yer verilen hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı kapsamında incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

29. Bununla birlikte, bireysel başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılabilir (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).

30. Ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu tarafından, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması nedeniyle ayırımcılığa maruz kaldığını belirtilmiş olmakla beraber, kendisine hangi temele dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış olduğu anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Gizli Belgelerin İncelettirilmediği İddiası

31. Başvurucu, davalı idare tarafından sunulan ve mahkeme kararına esas alınan gizli belgelerden kendisinin haberdar edilmediğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

32. Olayda, AYİM’de görülen davada davalı idarenin uyuşmazlığın çözümü için AYİM’e gizlilik dereceli belgeler sunduğu, başvurucunun bu belgelerden haberdar edilmediği ve bu belgelerin karara esas alınarak davanın sonuçlandırıldığı görülmektedir.

33. Başvurucu tarafından gizlilik dereceli belgelerin kendisine incelettirilmemesine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

34. Başvurucu, davalı idare tarafından sunulan ve mahkeme kararına esas alınan gizli belgelerden kendisinin haberdar edilmediğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

35. Bakanlık bu iddiaya karşı görüş bildirmemiştir.

36. Başvurucunun gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmediği iddiası silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkı açısından incelenecektir.

37. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

38. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

39. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

40. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

41. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).

42. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli" ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet yönünden AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).

43. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvuru, ilişiğinin kesilmesine ilişkin fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak reddedilmiş, bu işleme karşı açılan davada, davalı Bakanlığın savunma dilekçesinde işlem tesis edilirken takdir yetkisinin hukuka uygun kullanıldığı belirtilmiş, savunma dilekçesi ekinde hiçbir belge sunulmaması nedeniyle AYİM Birinci Dairesi, davalı Bakanlıktan işleme esas alınan fiil ve olguların neler olduğunun bildirilmesine ve buna ilişkin belgelerin gönderilmesine karar vermiş, Bakanlık başvurucu hakkında gizlilik dereceli belgeleri dava dosyasına sunmasına rağmen bu belgelerden başvurucu haberdar edilmemiş, AYİM Birinci Dairesi de gizlilik dereceli olarak sunulan ve içinde istihbarat raporunun da bulunduğu belgeleri esas almak suretiyle davanın reddine karar vermiş, başvurucu tarafından karar düzeltme dilekçesinde ilgili belgelerden haberdar edilmediği için savunma yapma imkanı bulamadığını belirtmesine karşın karar düzeltme talebi de reddedilerek uyuşmazlık sonuçlandırılmıştır.

44. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarih ve 6000 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup, değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).

45. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 75).

46. Somut olayda, AYİM tarafından davalı idarenin sunduğu gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği, başvurucunun ancak davanın esası hakkında verilen karar ile dava dosyasına anılan belgelerin sunulduğunu öğrendiği, karar düzeltme dilekçesinde bu belgelere karşı savunma yapma imkânı sunulmadığı hususunu belirtmesine karşın, anılan belgelerin incelettirilmesi konusunda başvurucuya bir imkân tanınmadan karar düzeltme talebinin reddedildiği görülmektedir.

47. Bu durumda, başvurucu, kendisine bildirilmeyen ve hükme esas alındığı görülen belgelerden davanın esası hakkında verilen karar ile haberdar olmuş olup, başvurucunun, 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesindeki usul göz önüne alındığında, anılan belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunması, AYİM tarafından bu talebin kabul edilmesi ve belgelerin incelettirilmesine izin verilmesi ve ardından başvurucunun bu belgelere karşı savunma yapması, 15 günlük karar düzeltme süresi içinde tüm yükümlülüğün başvurucuya yüklenmesi sonucunu doğuracaktır.

48. Sonuç olarak AYİM tarafından gizlilik dereceli belgelerin, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması veya benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucunun incelemesine açılmadığını ortaya koyacak hiçbir argümanın ortaya konulmadığı, anılan belgelerin başvurucunun incelemesine açılıp açılmayacağına ilişkin bir karar dahi alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği görülmekle olayda, davalı idare tarafından sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelere karşı başvurucuya savunma yapma imkânı verilmemesi nedeniyle başvurucunun silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

49. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

50. Başvurucu, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

52. Başvuruya konu yargılamada davalı idare tarafından gönderilen gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında görüş vermesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olup, bu ihlal ve ihlalin sonuçları yeniden yargılama yapmak suretiyle giderilebilecek niteliktedir.

53. Başvurucu uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararların tazmini talebinde bulunmuş ise de, Mahkemece yargılamanın yeniden yapılmasına karar verildiğinden bu aşamada talebin reddedilmesi gerekir.

54. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine, ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “konu bakımından yetkisizlik ” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesine ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

E. 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

20/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TAYLAN ÖZGÜR TOR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2454)

 

Karar Tarihi: 12/3/2015

R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör

:

Bahadır YALÇINÖZ

Başvurucu

:

Taylan Özgür TOR

Vekili

:

Av. Kadir GÜNDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi üzerine açtığı davada, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 12/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 19/12/2014 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığı, 26/1/2015 tarihli dilekçesi ile başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde astsubay statüsünde görev yapmakta iken, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla 2007 yılında resen emekliye sevk edilmiştir.

8. 6191 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.

9. Başvurucunun, 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde hükmünden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 6/6/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir. İşlemin gerekçesi şu şekildedir:

“… askeri ve sivil personel ile toplu olarak UYUŞTURUCU MADDE kullanmanız, askeri personeli uyuşturucu maddeye özendirmeniz ve kullanmaya teşvik etmeniz gerekçesi ile, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde yargı yolu açık olmak üzere başvurunuzun REDDİNE…”

10. Başvurucu tarafından, anılan işlemin iptali istemiyle Milli Savunma Bakanlığına karşı 19/7/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.

11. Davalı Milli Savunma Bakanlığı tarafından sunulan savunma dilekçesinde, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi talebinde bulunulmuştur.

12. AYİM Birinci Dairesi 3/5/2012 tarihli kararı ile duruşma günü verilmesine karar vermiş ve duruşma davetiyesinde duruşmanın 20/11/2012 tarihinde yapılacağı başvurucuya bildirilmiştir.

13. Başvurucu vekili duruşma tarihinden bir gün önce dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeleri inceleme talebinde bulunmuş, bu talep üzerine gizli belgeler hariç tüm dava dosyasının incelendiğine ilişkin 19/11/2012 tarihli inceleme tutanağı tutulmuştur.

14. AYİM Birinci Dairesi, 20/11/2012 tarih ve E.2012/389 ve K.2012/1236 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir

“Dava dosyasındaki mevcut bilgi, belge ve yazılı ifadeler kapsamında davacının disiplin durumu incelendiğinde; davacının uyuşturucu madde kullanmayı alışkanlık haline getirdiği, ayrıca uyuşturucu maddeyi diğer asker şahıslara tedarik ettiği, daha ucuz uyuşturucu madde temini için Şanlıurfa şehrinde uyuşturucu satıcıları ile buluştuğu dikkate alındığında, disiplin durumunun vahamet derecesine ulaştığı ve statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu durum karşısında davacının kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği anlaşıldığından; "Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir" sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve bu sicil belgesine istinaden ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif olarak kullanıldığı değerlendirilmekle; davacının 926 Sayılı Kanunun Geçici 32'nci madde hükümlerinden yararlandırmaması işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

1 - Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın REDDİNE,

2- 1602 Sayılı Kanunun 71'inci maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

3- Duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucu verilen hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri ve 659 Sayılı KHK.'nin (R G 02.11.2011/28103) 14'üncü maddesi uyarınca belirlenen 2.400.00 TL (İki Bin Dört Yüz Türk Lirası) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine.

 4- Bir adet gizli zarfın iadesine,

...”

15. Başvurucu, bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebinde diğer iddialarının yanında, dava dosyasına gizli belgelerin sunulduğuna ilişkin bir bilginin olmaması nedeniyle 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 52. maddesine göre talepte bulunulmadığı, kararın bu belgelere dayandığı, incelenen belgeler arasında bu belgelerin yer almadığı gerekçesiyle belgelerin incelettirilmesi talebinde de bulunmuştur. AYİM Birinci Dairesi 5/3/2013 tarih ve E.2013/288, K.2013/262 sayılı kararı ile karar düzeltme talebini reddetmiştir.

16. Karar, başvurucuya 15/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu, 12/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.

B. İlgili Hukuk

18. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:

“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.

Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.

Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.

Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.

(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

19. 1602 sayılı Kanun’un 4. maddesi şöyledir:

“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet görürler.”

20. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:

“Üyelerin seçimi:

Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,

Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,

Cumhurbaşkanınca seçilir.”

“Atanma:

Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)

Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de yayımlanır.

Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”

“Görev süresi:

Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)

Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”

21. 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi şöyledir:

“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

 Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.

 Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.

(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”

22. 5/12/1984 tarih ve 14251 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İçtüzüğü’nün 38. maddesi şöyledir:

“Dosyaları incelemek isteyen vekil veya temsilcilerin vekaletname veya temsil belgeleri ile gerektiğinde hüviyetlerini göstermeleri zorunludur. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri saklıdır.

Taraflar da hüviyetlerini göstermek suretiyle dosyaları inceleyebilirler .

Dosyalar, ancak ilgili başkan, üye, raportör, Başsavcı, savcı, Genel Sekreter veya birimlerin başkatiplerinin gözetimi altında incelenebilir.

Dava dosyaları içinde bulunan gizli bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine gösterilemez.

Tereddüt halinde gizliliğin takdiri; kurul başkanlarına, Başsavcıya veya Genel Sekretere aittir.”

23. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.

Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.

Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/4/2013 tarih ve 2013/2454 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu, idare tarafından mahkemeye sunulan ve hükme esas alınan belgelerin bazılarının tarafına bildirilmediğini, mahkeme kararı ile varlığını öğrendiği belgeleri karar düzeltme aşamasında incelemeyi istemekle birlikte talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, aleyhine avukatlık ücretine hükmedildiğini, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını belirterek, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 a. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız Olmadığı İddiası

27. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

29. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Mustafa Yavuz ve Diğerleri/Türkiye (kk.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).

30. Somut olayda, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmamış olup, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. İdare Lehine Vekâlet Ücreti Takdirinin Adil Yargılanma Hakkını İhlal Ettiği İddiası

31. Başvurucu, idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. Aynı kapsamdaki bireysel başvurular Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve başvuruya konu maktu vekalet ücretinin mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturduğu, bu müdahalenin meşru olduğu tespit edilerek, her somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde müdahalenin orantılılığı değerlendirilmiş, orantılı görülen müdahaleleri konu alan başvuruların, açıkça dayanaktan yoksun olduklarına karar verilmiştir (B. No: 2012/1061, 21/11/2013, §§ 28-33; B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38-39). Olayda hükmedilen vekâlet ücretinin, dava açmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiğine dair somut herhangi bir bulgu tespit edilememiş olması itibarıyla, somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.

c. Gizlilik Dereceli Belgelerin İncelettirilmediği İddiası

33. Başvurucu, idare tarafından mahkemeye sunulan ve hükme esas alınan belgelerin bazılarının tarafına bildirilmediğini, mahkeme kararı ile varlığını öğrendiği belgeleri karar düzeltme aşamasında incelemeyi istemekle birlikte talebinin gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

34. Başvurucunun, gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

35. Başvurucu, gizlilik dereceli belgeleri inceleyememesinin ve bu belgelere dayanılarak davanın sonuçlandırılmış olmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

38. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşmenin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

39. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

40. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).

41. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli" ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet yönünden AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).

42. Başvuru konusu olayda, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan savunma dilekçesinde dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesi ile davanın reddi gerektiği belirtilmiş, bu savunma dilekçesi başvurucuya bildirilmiş, bunun dışında dava dosyasına gizlilik dereceli belgelerin sunulduğuna dair başvurucuya bir bilgi verilmemiştir. Başvurucu vekili duruşma tarihinden bir gün önce dava dosyasını inceleme talebinde bulunmuş, 19/11/2012 tarihli tutanağa göre gizli belgeler hariç tüm dava dosyasının incelendiği kayıt altına alınmış, AYİM Birinci Dairesinin davanın reddine ilişkin 20/11/2012 tarihli kararından sonra yapılan karar düzeltme başvurusunda, dava dosyasına sunulan ancak incelettirilmeyen gizli belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunulmuş, AYİM bu talep hakkında bir karar vermeksizin karar düzeltme başvurusunu reddetmiştir.

43. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarih ve 6000 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup, değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).

44. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 75).

45. Somut olayda, AYİM tarafından davalı idarenin sunduğu gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği, başvurucunun dava dosyasını inceleme talebi üzerine gizlilik dereceli belgeler dışında dava dosyasının incelettirildiği, karar düzeltme aşamasında da bu belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunulmasına karşın, bu talep hakkında bir karar verilmeden karar düzeltme başvurusunun reddine karar verildiği görülmektedir.

46. Bu durumda, başvurucu, kendisine bildirilmeyen ve hükme esas alındığı görülen belgelerin incelettirilmesi için talepte bulunduğu, bu talebi hakkında AYİM tarafından bir karar verilmediği gibi gizlilik dereceli belgelerin, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması veya benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucunun incelemesine açılmadığını ortaya koyacak hiçbir argümanın da ileri sürülmediği görülmekle, somut başvuruda, davalı idare tarafından sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle, silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

47. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

48. Başvurucu, adil yargılanma hakkına yapılan ihlalinin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

49. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

50. Başvuruya konu yargılamada davalı idare tarafından gönderilen gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında görüş vermesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olup, bu ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

51. Başvurucu uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararların tazmini talebinde bulunmuş ise de, Mahkemece yargılamanın yeniden yapılmasına karar verildiğinden tazminat taleplerinin reddedilmesi gerekir.

52. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun

1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız olmadığı şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,

2. İdare lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,

3. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmediğine ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,

4. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,

B. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,

C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,

D. 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OY BİRLİĞİYLE,

12/3/2015 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY

Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde astsubay statüsünde görev yapmakta iken, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla 2007 yılında resen emekliye sevk edilmiştir.

6191 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.

Başvurucunun, 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde hükmünden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 6/6/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.

Başvurucu tarafından, anılan işlemin iptali istemiyle Milli Savunma Bakanlığına karşı 19/7/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.

AYİM Birinci Dairesi, 20/11/2012 tarih ve E.2012/389 ve K.2012/1236 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Ret kararının hüküm fıkrasında;

“Duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucu verilen hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri ve 659 Sayılı KHK.'nin (R G 02.11.2011/28103) 14'üncü maddesi uyarınca belirlenen 2.400.00 TL (İki Bin Dört Yüz Türk Lirası) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine....” denilerek, davacının dava açtığı tarihte yürürlükte olmayan, 02.11.2011 tarihinde yürürlüğe giren 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca başvurucu 2.400.-TL avukatlık ücreti ödemeye mahkum edilmiştir.

Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Benzer AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).

Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine, kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27/7/2006, § 24).

Dosyamızda da başvurucunun dava açtığı esnada yürürlükte olmayan bir yükümlülükle (vekalet ücreti ödeme yükümlülüğü) ile karşı karşıya kaldığı, böylece “hukuki güvenlik ve mahkemeye erişim hakkının” ihlal edildiği kanısındayım. Başvurucu (davacı), açtığı dava sonucunda vekalet ücretine mahkum edileceğini bilseydi, öngörebilseydi belki de bu davayı açmayacaktı.

Mahkememiz kararında, “Hükmedilen vekalet ücretinin, dava açmayı imkansız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiği … tespit edilmemiş olması” gerekçe gösterilerek “başvuru açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuş ise de, başvurucunun dava açarken öngöremediği ve dava açıldıktan sonra yürürlüğe konulan KHK uyarınca, azımsanmayacak ve her şeyden önce öngörülemeyecek şekilde 2.400.-TL vekalet ücreti ödemeye mecbur bırakılmış olması hukuki güvenlik ve adil yargılanma hakkının ihlali mahiyetindedir.

Açıklanan nedenlerle, idare lehine vekalet ücreti takdiri yönünden çoğunluk görüşüne katılmadım.

 

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET ERBEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/3197)

 

Karar Tarihi: 17/2/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Ahmet ERBEK

Vekili

:

Av. Kadir KOCALAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak için açılan davada gizli bilgi ve belgeler tebliğ edilmeyerek gizli bilgi ve belgelerin hükme esas alınmasının ve beraat edilen ceza yargılamasının da aleyhe kullanılmasının adil yargılanma hakkını ve masumiyet karinesini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/5/2013 tarihinde doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 3/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasınakarar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 24/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 7/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu astsubay statüsünde görev yapmakta iken 26/5/1997 tarihli Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.

9. 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. maddeyle 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla Millî Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.

10. Başvurucu, geçici 32. madde düzenlemesinden yararlandırılması istemiyle Millî Savunma Bakanlığına başvurmuş, başvurusu reddedilmiştir.

11. Başvurucu, ret işleminin iptali talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.

12. AYİM Birinci Dairesi 12/4/2012 tarihli ara kararıyla davalı idare savunmasında ayırma işlemine dayanak fiillerin neler olduğunun belirtilmediğini ve dosyaya eklenen “ÖZEL” gizlilik dereceli zarf içindeki evrakın ekinde belirtilen belgelerin bulunmadığını tespit ederek dava konusu işleme esas alınan fiillerin/olguların neler olduğunun bildirilmesini ve evrak ekinde belirtilen belgelerin otuz günlük kesin süre içinde gönderilmesini davalı Millî Savunma Bakanlığından istemiştir. Bu ara kararı başvurucuya da tebliğ edilmiştir.

13. AYİM Birinci Dairesi 4/12/2012 tarihinde başvurucu ve vekilinin de katılımıyla duruşma yaparak E.2012/381, K.2013/130 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Davacının, TSK’dan çıkarılmasına neden olan disiplin durumu incelendiğinde; hakkında tespit edilen istihbari bilgi ve belgelerde; PKK terör örgütü sempatizanı olduğu ve sakıncalı/bölücü personel kategorisine alındığı ve örgüte lojistik destek sağladığı, 1993 yılı Mart ve Nisan aylarında kod adı Ayşe olan S.S. isimli örgüt mensubunu evinde misafir ettiği ve bu kişinin örgüte kazandırdığı kişileri PKK terör örgütünün kırsal faaliyetine göndermek üzere başka bir terör örgütü mensubu olan C.K.’ya emanet ettiğinden bahisle PKK terör örgütüne yarım ve yataklık suçundan 1 No.lu DGM’nde yargılandığı, ancak 20.06.1996 tarihinde delil yetersizliğinden beraat ettiği, iki kardeşinin PKK terör örgütü mensubu olduğu, bir kardeşinin 12 Aralık 1994 günü Iğdır ili Aralık ilçesi Gödekli köyünde yapılan operasyonda yakalandığı ve Ahmet ERBEK’in halen TSK’nde Tnk. Astsb. olarak görev yaptığını beyan ettiği, davacının birlik içerisinde aşırı derecede askeri yayınları takip ettiği, tatbikat bölgelerinde gidiş-gelişlerde görev verilmemesine rağmen gittikleri yeri tespit etmek amacıyla krokisini çizdiği ve bu kroki üzerinde belirgin noktaları tespt ettiği; ayrıca izin tecavüzü suçundan 09.01.1992 tarihinde 10 gün oda hapsi ile nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçundan 01.03.1993 tarihinde 6 gün göz hapsi cezasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının, bu durumu ile 926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

14. Başvurucu; bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuş ve dilekçesinde diğer iddialarının yanı sıra 12/4/2012 tarihli ara kararı cevabının davalı idare tarafından süresinde yerine getirilmediğini, söz konusu belgelerin 4/12/2012 tarihinde duruşma sırasında dosyaya sunulduğunu ancak gerek kendisinin gerekse Başsavcılığın bu belgeleri inceleyemediğini, savunmasını hazırlayamadığını ileri sürmüş, ayrıca lehine olan Başsavcılık görüşünde kendisiyle ilgili olmayan ve başka bir dosyadan alıntı yapıldığı anlaşılan ifadelerin bulunduğunu belirterek bu yanlışlığın da düzeltilmesini istemiştir.

15. AYİM Birinci Dairesi 2/4/2013 tarihli ve E.2013/415, K.2013/365 sayılı kararıyla dilekçede ileri sürülen sebeplerin yerinde görülmediği, düzeltilmesi istenen kararın kanuna ve usule uygun bulunduğu gerekçesiyle istemi reddetmiştir.

16. Anılan karar 17/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu 9/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.

Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.

Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.

18. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun“Dosya dışında inceleme” başlıklı 52. maddesi şöyledir:

“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.

Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.

(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.

19. 1602 sayılıKanun’un “Sonradan ibraz olunan evrak ve belgeler”başlıklı 53. maddesi şöyledir:

Dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen müspet evrak ve belgeler, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına Daire veya Daireler Kurulunca kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir. Bu evrak ve belgeler duruşmada ibraz edilir ve diğer taraf, cevabını hemen verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse, ayrıca tebliğ yapılmaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu;

i. Dört yıllık askerî okul dâhil meslek hayatı boyunca gerek disiplin durumunun gerekse eğitim, atış, spor vb. alanlardaki başarı durumunun mükemmel seviyede olduğunu, nitekim ilişiğinin kesilmesinden bir gün önce bölük komutanı ve tabur komutanı tarafından verilen belgede şahsi dosyasında disiplinsizliğinin olmadığının ve Temmuz 1995-Nisan 1997 tarihleri arasında disiplinsizliğinin bulunmadığının belirtildiğini, kendisine iftira atıldığını, askerî yayınları takip etmesinin asker bir şahsın aleyhine kullanılmasını anlayamadığını, kardeşinin ifadelerinin makaslanarak alındığını kaldı ki kardeşinin durumundan sorumlu tutulamayacağını, Başsavcılık görüşünde olmayan ifadelerin kararda Başsavcılık görüşüyle ilgili kısmaaktarıldığını,

ii. AYİM'in 12/4/2012 tarihli ara kararıyla istediği dava konusu işlemin dayanağı belgelerin davalı idare tarafından otuz günlük kesin süre içinde dosyaya sunulmadığını, söz konusu belgelerin duruşma günü Mahkemeye ibraz edildiğini, dolayısıyla bu belgelerdeki hususlarla ilgili savunmasını yapamadığını,

iii. PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan beraat ettiği hâlde bu durumun aleyhine kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüş; AYİM kararının kaldırılmasını, TSK’dan çıkarma işleminin iptalini, mahrum kaldığı maaş ve özlük haklarının ödenmesini ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini istemiştir. Başvurucu ayrıca Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvuru formundaki iddialara ilave olarak irtica suçlamasıyla ilişiği kesilenlerin geçici 32. madde hükmünden yararlandırıldığı hâlde kendisinin yararlandırılmamasının eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvuru formundaki iddialara ilave olarak irtica suçlamasıyla ilişiği kesilenlerin geçici 32. madde hükmünden yararlandırıldığı hâlde kendisinin yararlandırılmamasının eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

24. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.

25. Başvuru konusu olayda AYİM Birinci Dairesinin karar düzeltme isteminin reddine dair kararı 17/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 9/5/2013 tarihinde ve süresi içinde bireysel başvuru yapmıştır. Ancak başvurucu, başvuru formunda dile getirmediği “eşitlik ilkesinin ihlal edildiği” yönündeki iddiasını 7/9/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne verdiği cevap dilekçesinde ileri sürmüştür. Başvurucu tarafından bu konuda bir mazeret de beyan edilmemiştir.

26. Süresinde yapılan bireysel başvuruda ileri sürülen temel ihlal iddialarının belli yönlerini oluşturan ancak otuz günlük süreden sonra dile getirilen şikâyetlerin incelenmesine engel bir durum yoktur. Ancak anılan Kanun hükmü uyarınca bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği gibi başvuruya konu her bir ayrı hak ihlali iddiasının da aynı otuz günlük süre içinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun başvuru dilekçesinde ve otuz günlük sürede ileri sürmediği ancak 7/9/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne verdiği cevap dilekçesinde ileri sürdüğü eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının süre aşımı nedeniyle incelenemeyeceği sonucuna varılmıştır .

27. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Masumiyet Karinesininİhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan beraat ettiği hâlde bu durumun aleyhine kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde masumiyet karinesi ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilerek masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan birinin yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığı hususu olduğu, kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargının bulunmaması gerektiği belirtilmiş; somut başvuruya konu AYİM kararında, başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması işleminin hukuki denetimi yapılırken sicil belgeleriyle disiplin durumu bir arada değerlendirilerek hüküm kurulduğunun görüldüğü, buna göre başvuruya konu davada disiplin soruşturması neticesinde ulaşılan sonuçtanve dava dosyasında bulunan belgelerden hareketle davanın sonuçlandırıldığı, ceza yargılamasına göre daha düşük ispat standardı gerektiren disiplin hukuku ilkeleri çerçevesinde karara varıldığının anlaşıldığı belirtilmiştir.

30. Başvurucu cevap dilekçesinde, başvuru formunda yer alan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarını tekrar etmiştir.

31. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz

32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

33. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

34. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).

35. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” damasumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38).

36. Ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi; kişinin suçlu muamelesi gördüğünden, dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol,§ 29).

37. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.

38. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 926 sayılı Kanun'un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamaya ilgili önceki kararlarında (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, Ö.Ö., B. No: 2013/3157, 10/6/2015, N.G., B. No: 2013/4011, 10/6/2015,Ramazan İlhan,B. No: 2013/1200, 24/6/2015) belirtildiği üzere AYİM önünde görülen davanın konusu, başvurucunun TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlem olmayıp yalnızca 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin işlemdir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi, 926 sayılı Kanun'un geçici 32. maddesi hükmünden yararlandırılmamaya ilişkin başvurularda TSK'dan ilişik kesmeye ilişkin olay ve olgular hakkından yeniden değerlendirme yapmamakta; başvuruyu AYİM kararına yönelik iddialar yönünden incelemektedir.

39. Somut başvuruda da masumiyet karinesine ilişkin değerlendirme yalnızcageçici 32. madde hükmünden yararlandırılmama yönündeki AYİM kararı çerçevesinde yapılmıştır. Bireysel başvuruya konu olan AYİM kararında (bkz. § 13) başvurucunun TSK’dan çıkarılmasına neden olan disiplin durumunun incelendiği, başvurucunun PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan Devlet Güvenlik Mahkemesinde (DGM) yargılanıp delil yetersizliğinden beraat ettiğinin belirtildiği, ayrıca iki kardeşinin PKK terör örgütü mensubu olduğu, bir kardeşinin operasyonda yakalandığı, başvurucunun izin tecavüzü suçundan on gün oda hapsi ile nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçundan altı gün göz hapsi cezasının bulunduğu hususlarına yer verildikten sonra başvurucunun bu durumu ile 926 sayılı Kanunu’nun geçici 32. maddesinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesine yer verildiği anlaşılmaktadır.

40. Görüldüğü üzere kararda, başvurucunun DGM'de yargılandığı fiillere dayanılmamış; başvurucunun yargılandığına değinilmekle birlikte bir bütün olarak dosyadaki diğer bilgi ve belgeler esas alınarak 926 sayılı Kanun’nun geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmış ve kararda başvurucunun masumiyetine aykırı düşecek herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.

41. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde AYİM kararında, başvurucunun masumiyet karinesine yönelik açık ve görünür bir ihlal saptanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Başvurucu, ara kararıyla istenen dava konusu işlemin dayanağı belgelerin davalı idare tarafından duruşma günü AYİM'e ibraz edildiğini ve bunların hükme esas alındığını ancak bu belgelerde yer alan hususlarla ilgili savunma yapma imkânının kendisine tanınmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiası, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği şikâyetine ilişkindir.

43. Başvurucunun iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

44. Başvurucu, mahkeme kararına esas alınan gizli belgelerin davalı idare tarafından duruşma sırasında Mahkemeye sunulduğunu ve aynı gün karar verildiğinidolayısıyla bu belgelerde yer alan hususlarla ilgili savunma yapma imkânı bulamadığını, bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık bu iddiaya karşı görüş bildirmemiştir.

46. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

47. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.

48. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

49. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

50. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Tahir Gökaltay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).

51. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı kararlarından biri olan Miran/Türkiye (B. No: 43980/04, 21/4/2009) kararında, AYİM’de görülen davada “gizli” ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikâyet yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§ 21-30).

52. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine açılan davada, davalı idarenin savunma dilekçesinde işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmüş ancak savunma dilekçesi ekinde “ÖZEL” gizlilik dereceli zarf içinde belge sunulduğu belirtilmesine rağmen zarf içinde belge bulunmadığının anlaşılması üzerine AYİM Birinci Dairesi 12/4/2012 tarihli ara kararıyla davalı idareden işleme esas alınan fiil ve olguların neler olduğunun bildirilmesini ve belirtilen “ÖZEL” gizlilik dereceli zarf içindeki evrakın gönderilmesini istemiştir. Bu ara kararı başvurucuya da tebliğ edilmiş fakat ara kararına davalı idarece verilen cevap veya sunulan gizlilik dereceli belgeler başvurucuya tebliğ edilmemiş ve başvurucu bu belgelerden haberdar edilmemiştir. AYİM Birinci Dairesi gizlilik dereceli olarak sunulan belgeleri esas almak suretiyle davanın reddine karar vermiş; başvurucu, karar düzeltme dilekçesinde ilgili belgelerden haberdar edilmediği için savunma yapma imkânı bulamadığını belirtmesine karşın bu hususta bir açıklamaya yer verilmeksizin istemi reddedilerek uyuşmazlık sonuçlandırılmıştır.

53. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgiliye mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı gösterilmiştir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 74).

54. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş, maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği; taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler, bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte ise incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği; davacı taraf veya vekilinin karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır.

55. Kural olarak başvurucuların derece mahkemelerindeki davalarını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Ancak somut olayda başvurucunun karar düzeltme dilekçesinde ileri sürdüğü, hükme esas alınan gizli belgelerin ara kararına rağmen dosyaya duruşma gününe kadar sunulmadığı iddiasına karşılık AYİM tarafından söz konusu belgelerin duruşmadan önce incelenmesini mümkün kılacak şekilde dosyaya sunulduğu, ancak başvurucunun inceleme talebi olmadığı yönünde bir belirleme yapılmadığı gibi1602 sayılı Kanun’un 53. maddesine (bkz. § 19 ) uygun şekilde başvurucunun duruşmada söz konusu bilgi ve belgelere karşı cevabını hemen verip vermeyeceği hususunda da bir tespit yapılmadığı görülmektedir. Olayda AYİM tarafından davalı idarenin sunduğu gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği ve belgelerin incelettirilmesi konusunda başvurucuya bir imkân tanınmadan karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.

56. Öte yandan söz konusu bilgi ve belgelerin incelettirilmesiyle ilgili 1602 sayılı Kanun’un 53. maddesindeki (§ 18) usul dikkate alındığında, başvurucunun anılan belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunması, AYİM tarafından bu talebin kabul edilmesi ve belgelerin incelettirilmesine izin verilmesi ve ardından başvurucunun bu belgelere karşı savunma yapması prosedürünü yerine getirmesinin on beş günlük karar düzeltme süresi içindebaşvurucudan beklenemeyeceği açıktır (M.Ş.B., B. No: 2013/2202, 20/11/2014, § 47).

57. Sonuç olarak AYİM tarafından gizlilik dereceli belgelerin başvurucunun incelemesine açılıp açılmayacağına ilişkin herhangi bir karar alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği görüldüğünden olayda davalı idare tarafından sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelere karşı başvurucuya savunma yapma imkânı verilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

58. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

59. Başvurucu, AYİM kararının kaldırılarak TSK'dan çıkarma işleminin iptali ve mahrum kaldığı özlük haklarıyla birlikte manevi tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuştur.

60. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve(2) numaralı fıkraları şöyledir:

(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

61. Başvuruya konu yargılamada davalı idare tarafından gönderilen belgelerin başvurucuya incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında görüş vermesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olup tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

62. Başvurucu, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurunun incelenmesinde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığından ve tespit edilen ihlal nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir

63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

H. Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilen belgelerin İADESİNE,

17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEKİR CEM CERRAHOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/12380)

 

Karar Tarihi: 8/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Bekir Cem CERRAHOĞLU

Vekili

:

Av. Aytekin EROL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, astsubay başçavuş olarak görev yapmaktayken Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilen başvurucunun açtığı iptal davasında, hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya incelettirilmesine ilişkin bir karar alınmadan karar düzeltme isteminin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. 4. Ana Jet Üs Komutanlığı emrinde görev yaptığı sırada Astsubay Sicil Yönetmeliği'nin mülga 60. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendine göre; silahlı kuvvetlerin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkındasıralı sicil üstleri tarafından 27/6/2012 tarihinde ayırma işlemi başlatılmıştır. 14/12/2012 tarihli kararnameyle başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilmiştir.

9. Başvurucu, 25/12/2012 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinin idareye tebliğinden sonra davalıya otuz gün ek süre verilmiştir. 19/3/2013 tarihli savunma dilekçesi başvurucuya gönderilmek üzere aynı gün Başkanlığa teslim edilmiştir. Ayrıca savunma dilekçesinden ayrı olarak idari işlemin dayanağını teşkil eden bilgileri içeren evrak 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi kapsamında incelenmek üzere "gizli" gizlilik dereceli olarak Mahkemeye sunulmuştur.

10. Gizlilik dereceli belgeler dışındaki evrak başvurucuya 26/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bunun üzerine başvurucu tarafından 11/4/2013 tarihinde cevaba cevap dilekçesi sunulmuştur. Davalı idare tarafından bu defa cevaba cevap dilekçesine karşılık teşkil etmek üzere 17/5/2013 tarihli üst yazıyla "gizli" gizlilik dereceli bazı belgeler Mahkemeye gönderilmiştir.

11. AYİM Birinci Dairesinin 9/10/2013 tarihli ve E.2013/55, K.2013/970 sayılı kararıyla dava reddedilmiştir. Dava sonunda gizlilik dereceli belgelerin iadesine karar verilmiştir. Gerekçenin başvuruyla ilgili kısmı şu şekildedir:

"...

Bu açıklamalar ışığında davacının durumu değerlendirildiğinde; davalı idarece 1602 sayılı AYİM Kanunun 52'nci maddesi kapsamında savunma ekinde gizlilik dereceli olarak gönderilen belgeler içerisinde yer alan ve disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmış olduğu ve bu şekilde tespit edilen ifadesi esnasında iradesinin fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı bir şekilde veya yasak yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair dosya kapsamında herhangi somut bir bilgi ve belge bulunmadığı görülen davacı tarafından imzalanmış bulunan davacıya ait ifade tutanağı ile yine bu kapsamda alınmış olduğu anlaşılan diğer personellere ait olup davacının ifadesinde geçen olayları doğrulayan ve teyit eden ifadelere, idari tahkikat ve istihbarat raporlarına nazaran; Ankara genelindeki pavyonlara devamlı surette gitmekte olduğu, burada çalışan yabancı uyruklu konsomatris bayanlarla tanıştığı, anılan bayanlarla cinsel ilişki yaşadığı, üzerine kayıtlı telefonu bu bayanlara verecek kadar samimi olduğu, internette bir çok arkadaşlık sitelerine üye olduğu ve anılan siteler aracılığı ile tanıştığı bayanlarla cinsel ilişki yaşadığı, farklı ortamlarda ve farklı kişilerle birlikte esrar içip kullandığı, yaşam tarzı ve uyku problemi nedeniyle bir çok kez mesaiye geç kaldığı ve bu nedenle disiplin cezası aldığı; ayrıca meslek safahatındaki diğer disiplin cezaları ve hakkında farklı sicil üstlerince bildirilmiş olan menfi kanaatler ile 15-23.05.2009, 04-08.02.2011 ve 07-14.05.2011 tarihleri arasında üç ayrı "yabancı memlekete firar" eylemini gerçekleştirmiş olduğu hususları hep birlikte göz önüne alındığında; tavır ve hareketlerini hizmetin gerektirdiği şekilde düzenleyemeyip disiplin bozucu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu anlaşılan davacının bu mevcut durumu itibarı ile TSK'daki kamu hizmetini devam ettirmesine olanak kalmadığı, bu itibarla 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 94/b madde ve fıkrası ile Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60 ve 61'nci maddeleri uyarınca tesis edilen ayırma işleminde idarece takdir yetkisinin objektif kıstaslara bağlı kalınarak, kamu yararı amacına yönelik olarak ölçülü bir şekilde kullanıldığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır..."

12. Ayrışık gerekçe gösteren üyenin değerlendirmesi şu şekildedir:

"Davacı hakkında, Hv.K.K.lığı Askeri Mahkemesi tarafından 22 Mayıs 2013 tarihli kararıyla üç ayrı "yabancı memlekete firar" suçundan dolayı karar verildiğini ve davacının fiilen hizmetten uzak kaldığını gözönüne alarak ve sadece bu sebebe bağlı olarak genel gerekçeye katıldım.

Davacı hakkında ileri sürülen diğer hususlara hukuka aykırı elde edilen soyut ifade tutanaklarına dayandırılması ve davacının özel hayatına ilişkin olması nedeniyle katılamadım."

13. Başvurucu karar düzeltme isteminde bulunurken özetle; gerekçeli karar ile birlikte kendisi hakkında oluşan kanaatlerden bilgi sahibi olduğunu, kişiliği hakkında ileri sürülen hususların sahih olmayan kaynaklara dayandığını ve bunun dikkate alınmasının uygun olmayacağını belirterek gizli bilgilerin incelenmesine izin verilmesini talep etmiştir.

14. Başvurucunun bu talebine ilişkin olarak herhangi bir karar alınmaksızın, karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 22/4/2014 tarihli ve E.2014/23, K.2014/405 sayılı kararıyla reddedildiği anlaşılmaktadır.

15. Anılan karar 4/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 25/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. 1602 sayılı Kanun'un "Dosya dışında inceleme" kenar başlıklı 52. maddesi şöyledir:

"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.

Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.

(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır."

 18. 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği; taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler incelettirilecek suretlerin veya ilgili bölümlerin idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği ve bu itirazın mahkeme tarafından incelenerek haklı görüldüğü hususlarda mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır.

B. Uluslararası Hukuk

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...

20. Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş saymaktadır (Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

21. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63).

22. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında (B. No: 43980/04, 21/4/2009), AYİM'de görülen davada "gizli" ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikâyet yönünden Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, bundan önce de benzer kararlarında "gizli" ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle aynı hükmün ihlal edildiğini belirtmiştir (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§ 21-30; Aksoy (Eroğlu)/Türkiye, B. No: 59741/00, 31/10/2006, §§ 24-31).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası

24. Başvurucu, AYİM'de görev yapan iki üye dolayısıyla Mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

25. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca (Disiplin Kurulu) incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Yaşasın Aslan, § 30).

26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gizli Belgelerin İncelettirilmediği İddiası

1. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, dava sırasında öğrendiği ve aleyhine kullanılan deliller ile ilgili talebinin karşılanmaması ve anılan belgelerin hükme esas alınması nedeniyle hak arama hürriyetinin engellendiğini, bu sebeple savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

29. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, § 32).

30. Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dâhil olmak üzere yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25).

31. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesinde değişiklik yapan 6000 sayılı Kanun'un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup değişikliğin sebebi olarak da AİHM'in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy(Eroğlu)/Türkiye kararı gösterilmiştir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 74).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda AYİM'de görülen davada davalı idare tarafından sunulan gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği, başvurucunun ancak davanın esası hakkında verilen karar ile dava dosyasına bazı belgelerin sunulduğunu öğrendiği, karar düzeltme dilekçesinde gizli bilgilerin incelenmesine izin verilmesini talep ettiği ve bu belgelere karşı savunma yapma imkânı verilmediği belirtilmesine karşın anılan belgelerin incelettirilmesi konusunda başvurucuya bir imkân tanınmadan karar düzeltme talebinin reddedildiği görülmektedir.

33. Bu durumda, başvurucu, kendisine bildirilmeyen ve hükme esas alındığı görülen belgelerden davanın esası hakkında verilen karar ile haberdar olmuş olup, başvurucunun, 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesindeki usul gözönüne alındığında, anılan belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunması, AYİM tarafından bu talebin kabul edilmesi ve belgelerin incelettirilmesine izin verilmesi ve ardından başvurucunun bu belgelere karşı savunma yapması, on beş günlük karar düzeltme süresi içinde tüm yükümlülüğün başvurucuya yüklenmesi sonucunu doğuracaktır (benzer yönde bkz. M.Ş.B., B. No: 2013/2202, 20/11/2014, § 47).

34. Sonuç olarak AYİM tarafından gizlilik dereceli belgelerin, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması veya benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucunun incelemesine açılmadığını ortaya koyacak hiçbir argümanın ortaya konulmadığı, anılan belgelerin başvurucunun incelemesine açılıp açılmayacağına ilişkin bir karar dahi alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği görülmektedir. Olayda, davalı idare tarafından sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan gizlilik dereceli belgelere karşı başvurucuya savunma yapma imkânı verilmemesi nedeniyle başvurucunun silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

35. Açıklanan nedenler çerçevesinde başvurucunun, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, ihlalin tespitiyle 50.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

38. Başvuru konusu yargılamada silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

40. Yeniden yargılama kararı verilmesi sebebiyle ayrıca maddi tazminat verilmesine gerek görülmemiştir.

41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1.Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin 9/10/2013 tarihli ve E.2013/5, K.2013/970 sayılı dosyasıyla ilgilidir),

D. Başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİHAT EVREN TOPRAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/9326)

 

Karar Tarihi: 24/10/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 12/12/2019-30976

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Volkan SEVTEKİN

Başvurucu

:

Nihat Evren TOPRAK

Vekili

:

Av. Can DÖVERKAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, dayanağı yeterince açıklanmadığından aksinin ispatına imkân tanınmayan istihbarat kaynaklı bilgiler gerekçe gösterilerek Astsubay Sözleşmesi'nin yenilenmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/5/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık cevabında, başvuruya ilişkin olarak görüş bildirilmesine gerek görülmediği belirtilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 30/8/2005 tarihinde yürürlüğe giren dokuz yıllık sözleşmeyi imzalayıp Hava Kuvvetleri Komutanlığında sözleşmeli astsubay olarak göreve başlamıştır.

9. Başvurucu, sözleşme süresinin bitmesine yakın sözleşme yenileme talebinde bulunmuş ise de 29/8/2014 tarihli işlemle personel kadrolarında planlama yapıldığı gerekçesiyle sözleşmesinin yenilenmemesine karar verildiğini ve bu durumdan aynı tarihte haberdar edildiğini belirtmiştir.

10. Başvurucu, sözleşmenin yenilenmemesi işleminin iptali istemiyle Millî Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) 28/10/2014 tarihinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, idari işlemin sebebinin açıkça gösterilmemesi ve öncesinde bir tebligat yapılmadan 29/8/2014 tarihinde ilişiğinin kesilmesinin hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca yargılama sürecinde bir sebep gösterilmesi hâlinde dahi sözleşmenin yenilenmesinde ilgili mevzuat gereği dikkate alınacak personel nitelik belgesi, sicili, takdir/ceza durumu, amir kanaatleri ve almış olduğu eğitimler gibi mesleki durumuna ilişkin hususlarda herhangi bir olumsuzluk bulunmadığını -aksine birçok takdir ve başarı belgelerinin bulunduğunu- vurgulayarak işlemin geçerli bir gerekçesinin olmadığını ileri sürmüştür.

11. Yargılama sırasında, davalı idare tarafından sözleşme yenilememe işlemine dayanak olduğu savunulan gizli ibareli belgeler sunulmuştur. İdare tarafından başvurucunun istihbarata karşı koyma (İKK) hassasiyeti yaratan kayıtlar (belgeler) nedeniyle sözleşmesinin yenilenmediği açıklanmıştır.

12. AYİM Birinci Dairesinin (Daire) 4/11/2015 tarihli kararı ile dava reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, sözleşmesi yenilenecek toplam yirmi bir personel arasındaki sicil sıralamasında başvurucunun on birinci sırada bulunduğu, bu sıralamada kendisinden sonra gelen yedi personelin sözleşmelerinin yenilendiği ve İKK kayıtlarının bulunmadığı tespiti yapılmıştır. Ancak başvurucunun askerî hizmete özgü Hava Kuvvetleri Bilgi Sistemi (HvBS) adı verilen kurumsal internet ağında kendi hesabından -olağan sosyal ilişkiler kurmak dışında- malzeme (votka ve yağ gibi) satışı yaptığı kabul edilmiştir. Diğer yandan kamuoyunda saadet zinciri olarak tabir edilen türde bir finansal organizasyona maddi kazanç gayesiyle dâhil olduğu ve kimliği açıklanmayan bir astsubayın belirlediği listelerde başvurucunun söz konusu organizasyonda üye olarak isminin bulunduğu hatta birkaç personeli üye yaptığı kaydı düşüldüğünden İKK hassasiyeti taşıdığının kabulü ile idarenin sözleşmenin yenilenmemesine karar vermesindeki takdir yetkisinin hukuka aykırı kullanılmadığı ifade edilmiştir.

13. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Dairenin 29/3/2016 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

14. Nihai karar 18/4/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 12/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun’un “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Bu Kanun’da geçen

...

B) Sözleşme : Türk Silâhlı Kuvvetleri birlik, karargâh, kurum ve kuruluşları ile sözleşmeli subay ve astsubay adaylarından askerî eğitimi başarıyla tamamlayanlar arasında yapılan ve üç yıldan az, dokuz yıldan fazla olmamak üzere hizmet yükümlülüğü getiren, örneğine göre hazırlanmış olan yazılı bir belgeyi,

...

F) Sözleşmeli astsubay : Bu Kanunda öngörülen esaslara göre, kendileri ile sözleşme yapılarak astsubay nasbedilen; astsubay çavuş, astsubay kıdemli çavuş, astsubay üstçavuş ve astsubay kıdemli üstçavuş rütbelerini haiz astsubayları,

ifade eder."

18. 4678 sayılı Kanun’un “Sözleşme süreleri” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

"Sözleşmeli astsubay adayları, ön sözleşme yapılarak askerî eğitime alınırlar. Bu eğitimi başarı ile tamamlayanlardan yönetmelikte belirtilen şartları taşıyanlarla sözleşme yapılır ve bu kişiler astsubay çavuş rütbesine nasbedilirler. Sözleşme süreleri; üç yıldan az ve dokuz yıldan fazla olmamak şartıyla, hizmet gerekleri ve yetiştirme maliyetlerine bağlı olarak kuvvet, sınıf ve branşlara göre yönetmelikte belirlenir. Yönetmelikte belirlenen şartları taşıyanların talepleri halinde sözleşmeleri yenilenebilir. Ancak sözleşmeli astsubaylardan rütbe yaş haddini dolduranlar hakkında 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

Sözleşme süreleri; sıkıyönetim, seferberlik, savaş veya silahlı çatışmayı gerektirecek hal ile savaş hallerinde Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanının göstereceği lüzum üzerine, durumun devamı müddetince Genelkurmay Başkanının onayı ile talebe bakılmaksızın uzatılabilir.

Sözleşme işlemleri, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yapılır."

19. 4678 sayılı Kanun’un “Yönetmelik” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

"Sözleşmeli subay ve astsubay adayları ile sözleşmeli subay ve astsubaylarda aranacak nitelikler, sağlık koşulları, alınacakları sınıf ve branşlar, duyuru, müracaat şekli ve zamanı, müracaatların kabul edilmesi, sözleşmenin yapılması, sözleşme süreleri, sözleşmenin feshedilmesi, görevde başarısız olma ve kendilerinden istifade edilmeme halleri ve bunlara yapılacak işlemler, sözleşmenin uzatılmasında uygulanacak esaslar, sınav, öğretim ve eğitimin esas, şekil ve süreleri, kıt’a, karargâh, kurum ve idarî işlerde görevlendirilmeleri, izin, ayırma, atamalar, yer değiştirmeler, astlık-üstlük münasebetleri, sicil işlemlerine ilişkin usul ve esaslar, muvazzaf subay veya astsubay statüsüne geçirilecekler için uygulanacak usul ve esaslar, sözleşme yapmaya yetkili makamlar, meslek içi eğitim ve ihtisas kurslarının süresi ve şekli, giyim, kuşam ve istihkaklarının verilme usulü, sağlık işlemleri, Türk Silâhlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin kendilerine yapılan eğitim, öğrenim ve yetiştirme masraflarının geri ödeme esasları ile diğer hususlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini takip eden altı ay içerisinde Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca müştereken çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir."

20. 27/4/2002 tarihli ve 24738 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin "Sözleşmenin yenilenmesi ve uzatılması" kenar başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sözleşmenin yenilenmesi ve uzatılması aşağıda belirtilen esas ve usullere göre yapılır.

A) Sözleşmeli subay ve astsubaylardan, sözleşmesini yenilemek isteyenler sözleşme süresinin sona erme tarihinden 6 ay önceden başlamak suretiyle dilekçe ile ilk amirine müracaat eder. Bu dilekçeler, EK-C'de belirtilen nitelik belgesi ile beraber silsileler yolu ile Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına gönderilir. (Ek cümle:RG-19/6/2013-28682) Sözleşmesi yenilenecek personel; Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bünyesinde kurulacak komisyonlar tarafından personelin nitelik belgesi, sicili, takdir/ceza durumu, amir kanaatleri, almış olduğu eğitimler gibi hususlar çerçevesinde mesleki safahatları dikkate alınarak ilgili komutanlık personel ihtiyaçları doğrultusunda belirlenir. (Ek cümle:RG-19/6/2013-28682) Değerlendirme komisyonunun kimlerden oluşacağı, görev, yetki ve sorumlulukları Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca çıkarılacak yönergeler ile tespit edilir. Sözleşmenin yenilenip yenilenmemesi konusundaki nihai karar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından verilir. Uygun görülenlerin sözleşmesinin yenileneceği, sözleşmenin bitiminden önce bildirilir. Sözleşme, ilgili sözleşmeli subay veya astsubayın talebinin İdarece kabul edildiğinin bildirilmesi ile yenilenir.

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 24/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu 30/8/2005 tarihinde yürürlüğe giren dokuz yıllık sözleşme süresinin bitimine kadar istihdam edildiğini bildirmiştir. Sözleşme yenilememe işleminin sebebi açıkça gösterilmeden ilişiğinin kesildiğini, yargılama sırasında ise davalı idare tarafından HvBS adı verilen kurumsal internet sistemini amacı dışında kullanmasının işleme dayanak olduğunun açıklandığını ancak personel tarafından serbestçe ve şifresiz olarak kullanılan bu sistemin personelin birbiriyle alışverişi amacıyla idare tarafından bizzat tesis edildiğini, söz konusu sistemi amacı dışında kullanmadığını belirtmiştir. Bu sistemde personel tarafından birçok malzeme alışverişi yapıldığını, ailesine ait zeytinliklerden kendi payına düşen ihtiyaç fazlası zeytinyağını kâr amacı gütmeden alışverişe konu yaptığını ancak hakkındaki diğer isnatlar doğru olmadığı gibi idarenin sunduğu belgeler hakkında yeterince bilgilendirilmediğini, dolayısıyla kendisine etkili şekilde savunma hakkı verilmediğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptığı süre içinde bu internet sistemini amacı dışında kullanması nedeniyle hakkında hiçbir soruşturma açılmadığını, uyarı dahi yapılmadığını, emrinde görevlendirildiği komuta kademesince hiçbir disiplin cezasına tabi tutulmadığı gibi ödül ve takdir belgelerinin bulunduğunu (2012 yılı üstün hizmet ödülü ve yirmi üç adet takdir belgesi), kendisinden daha düşük sicile sahip olanların sözleşmelerinin yenilendiğinin yargı kararlarına da yansıdığını vurgulayarak idarenin takdir yetkisini makul bir gerekçe sunmadan açıkça ölçüsüz kullandığını iddia etmiştir.

23. Diğer yandan başvurucu; işleme dayanak olduğu savunulan "gizli" ibareli İKK hassasiyeti taşıyan belgelerden de yeterince bilgi sahibi olamadan ve etkili bir şekilde itiraz fırsatı sağlanmadan karar verildiğini, ayrıca kimliği açıklanmayan bir astsubay tarafından hazırlanan bu liste ve kayıtların yetkin ve yetkili kişilerce hazırlanıp hazırlanmadığının -güvenilirlik araştırmasının yapılıp yapılmadığının- belirli olmadığını ifade etmiştir. Bu nedenlerle özel hayatın gizliliği hakkının, haberleşme hürriyetinin, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti uyuşmazlığın esasına dair aleyhinde ileri sürülen delilleri yeterince inceleyememesi, gizlilik dereceli İKK kayıtlarına karşı kendisine tartışma imkânı verilmemesi, bu kayıtların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ile ilgili bir araştırma yapılmaması, diğer bir ifadeyle bu kayıtlara salt üstünlük tanınmasına ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

28. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan, § 38).

29. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

30. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

31. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, § 19).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda başvurucunun Astsubay Sözleşmesi'nin yenilenmemesi işleminin askerî hizmet için kullanılan kurumsal internet sistemi üzerinden başvurucunun gönderdiği iletiler ile gizli ibareli İKK hassasiyeti taşıyan belgelere dayalı olarak tesis edildiği görülmektedir.

33. Başvurucu, yargılama aşamasında kurumsal internet ağında sözü edilen -bir kısmı kabul edilmeyen- iletiler ile İKK hassasiyeti taşıyan kayıtlar ve listenin somut delillerle ispatlanamadığına yönelik itirazlarını ileri sürmüş ancak Daire kararında başvurucu hakkındaki iletiler ile listede yer almasına dayanak teşkil eden somut durumlara ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

34. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin yargılama sürecinde uygulanan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılama hakkına uygunluğunu denetleme görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin görevi, sözü edilen usul işlemlerinin yargılamanın bütünlüğü içinde adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini denetlemektir. Bu bağlamda başvuruda ileri sürülmesi durumunda adil yargılanma hakkının alt ilkeleri olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkelerine yargılama sürecinde aykırılık bulunup bulunmadığının denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin temel görevi kapsamındadır. Nitekim incelenen davada, maddi vakıaları açıklanmayan ve başvurucunun dayanağını ve sebebini bilemediği isnatlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme, karşı delillerini bildirme ve olaylar hakkında değerlendirme yapma imkânından yeterince yararlanamadığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifade ile AYİM Dairesinin sadece idarenin beyanları ve gösterdiği gizlilik dereceli delilleri dikkate alarak -üstünlük tanıyarak- bu belgelerin gerçekliği ve güvenilirliğine ilişkin olguların varlığının ortaya koyulmaması nedeniyle başvurucunun aleyhindeki delillerin aksini ispata imkân tanıyan usul güvencesinin sağlanmaması başvurucuyu davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürmüştür. Bu durum, yargılamayı bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkarmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

36. Başvurucu; eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin, özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığından anılan iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

38. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine ve 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

39. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

40. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55,57).

41. İhlalin mahkeme kararından kaynakladığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzügü'nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığı hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan §§ 58, 59).

42. İncelenen başvuruda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun Astsubay Sözleşmesi'nin yenilenmemesi işlemine karşı açılan iptal davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

43. Bu durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

44. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde bulunulmuş olmakla birlikte yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin E.2014/1194, K.2015/918 sayılı dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜNYAMİN UÇAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/32004)

 

Karar Tarihi: 3/6/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 3/7/2020-31174

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Tuğba TUNA IŞIK

Başvurucu

:

Bünyamin UÇAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, iptal davasında delil olarak kullanılan gizli bilgi ve belgelerden haberdar edilmeme sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 10/8/2017 ve 11/8/2017 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Kişi yönünden tespit edilen hukuki irtibat nedeniyle 2017/32009 numaralı bireysel başvurunun 2017/32004 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilerek incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucunun 2015 yılı Jandarma Genel Komutanlığı Dış Kaynaktan Sözleşmeli Subay Temini Sınavı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temini Sınavı'nda başarılı olduktan sonra güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması raporunun (güvenlik soruşturması) olumsuz olduğundan bahisle işlemlerinin sonlandırılmasına karar verilmiştir.

10. Başvurucu, işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle Ankara 13. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) Jandarma Genel Komutanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı (Bundan böyle İdareler olarak anılacaktır.) aleyhine iki ayrı dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde güvenlik soruşturmasının -kanaatine göre- kendisi ile ilgili olmadığını, babasına ilişkin iddialarla ilgili olabileceğini belirtmek suretiyle iddialarını öne sürmüştür.

11. İdarelerin yargılama sırasında Mahkemeye sundukları savunmalarında, dava konusu işlemlerin iptal sebebi olarak başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğunun belirtildiği fakat içeriğine ilişkin bir bilginin yer almadığı tespit edilmiştir. Başvurucu, İdarelerin savunmalarına karşı verdiği cevap dilekçesinde güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesine sebep olan bilgilerin ne/neler olduğunun İdarelerin savunmaya ilişkin beyanlarında belirtilmediğini vurgulamıştır.

12. Mahkemenin 29/4/2016 tarihli ara kararları ile davalı İdarelerden dava konusu işlem ve işleme dayanak teşkil eden tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesinin istenmesi üzerine Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2/6/2016 tarihli, Millî Savunma Bakanlığı tarafından ise 31/5/2016 tarihli ve "gizli" ibareli belgelerin Mahkemeye sunulduğu anlaşılmıştır.

13. Mahkeme; her iki davayı da İdarelerce dava dosyasına sunulan, başvurucu hakkında düzenlenen "gizli" ibareli belge ekinde güvenlik soruşturmasına ilişkin bilgi ve belgelere dayanarak reddetmiştir. Mahkeme karar gerekçesinde, başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğunu ifade etmiş; davalı İdarelerin ülkenin en hassas kurumları olduğuna da vurgu yaparak başvurucunun davalı İdareler bünyesinde çalışmasının sakıncalı olup olmadığını belirlemek konusunda İdarelerin geniş takdir yetkisi olduğunu belirtmiştir.

14. Başvurucu, Mahkemenin ret kararına karşı güvenlik soruşturmasının içeriği hakkında kendisinin bilgilendirilmediği için hak arama özgürlüğünün engellendiği ve mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi istinaf başvurularının reddine karar vermiştir.

15. Nihai kararlar başvurucuya 14/7/2017 ve 7/8/2017 tarihlerinde tebliğ edilmiş, başvurucu 10/8/2017 ve 11/8/2017 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dosyaların incelenmesi" kenar başlıklı 20. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"Danıştay, bölge idare mahkemeleri ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

...

Ancak, istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine veya Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Cumhurbaşkanı ya da ilgili Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir. (Ek Cümle: 10/6/1994-4001/10 md.) Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar verilemez."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

17. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve uyuşmazlıklar kolunun kamu personeline ilişkin davalarda uygulanabilirliğine ilişkin son içtihadını Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya (B. No: 63235/00, 19/4/2007, §§ 39-64) kararında belirlemiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"62. Özet olarak, savunmacı devletin, Mahkeme önünde, 6. maddenin korumasından mahrum bırakmak amacıyla bir başvuranın, memur statüsünü öne sürebilmesi için, iki koşul bir araya gelmelidir. İlk olarak, ilgili devletin iç hukuku, söz konusu görev ya da çalışan kategorisi için, mahkemeye erişimi yasaklamış olmalıdır...."

19. Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendilerine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiklerini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır(Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

20. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsuru, yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara, dava dosyasındaki belgeler hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkını tanımayı, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Feldbrugge/Hollanda, B. No: 8562/79, 29/5/1986, § 44).

21. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye (B. No: 43980/04, 21/4/2009) kararında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen davada “gizli” ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikâyet yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, benzer bir kararında gizli ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§ 21-30).

22. Sözleşme’nin 6. maddesinde davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte AİHM de delilerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40, 41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45, 46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 3/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; güvenlik soruşturmasının içeriğinin ne olduğu konusunda bilgi sahibi olamadığını, Mahkemeden raporun içeriği ile ilgili bilgilendirilmek istemesine rağmen talebinin yerine getirilmediğini ifade etmektedir. Başvurucu; babasının siyasi faaliyetleri sebebiyle işlemlerin sonlandırıldığını tahmin ettiğini fakat ceza sorumluluğunun şahsi olduğunu, benzer durumdaki kişilerin başarılı sayıldığını belirtmektedir. Başvurucu, belirtilen gerekçelerle adil yargılanma ve kamu hizmetine girme hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

B. Değerlendirme

25. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

26. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

28. Başvurucunun iddiasının özü, subaylık sınavlarında başarılı olmasına rağmen işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali davasında Mahkeme tarafından gerekçeye esas alınan güvenlik soruşturmasının içeriğinden haberdar edilmemesidir. Başvurucunun bu sebeplerle iddia hakkında bilgi sahibi olma, karşı tez ve delillerini sunma hakkından yoksun bırakıldığı iddiaları nedeniyle başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).

31. Anayasa Mahkemesi; Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğunu belirterek hakkın kapsamının bu konularla sınırlandırıldığını, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiğini belirtmiştir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).

32. Anayasa Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın bulunması gerektiğini belirterek AİHM ile benzer ilkeleri benimsemiştir (İsmail Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).

33. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve uyuşmazlıklar kolunun kamu personeline ilişkin davalarda uygulanabilirliğine ilişkin son içtihadı olan Vilho Eskelinen kararında ilk şartın ilgili devletin iç hukukunda mahkemeye erişimin yasaklanmamış olması gerektiği belirtilmiştir (bkz. § 18).

34. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun muvazzaf astsubay temini sınavlarında başarılı olduktan sonra güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğundan bahisle işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemlerin dava konusu edildiği görülmektedir.

35. Başvuruya konu işlemin hukukumuzda dava edilebilirliğinin önlenmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi başvurucunun davasının Mahkeme tarafından esastan incelenmek üzere karar verildiği tespit edildiğinden ihlal iddialarının konusunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığının kabulü ile adil yargılanma hakkının güvencelerinin somut başvuruya uygulanmasının kabulü gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Başvurucunun güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen ve Mahkemenin kararında gerekçe olarak dayanılan bilgilerin içeriği konusunda bilgi sahibi olamadığına ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

37. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

38. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davalarında ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Mustafa Tuğrul, B. No: 2013/657, 28/11/2014, § 32).

39. Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dâhil olmak üzere yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25).

40. Derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda izlenen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfîlik ihtiva etmesi ya da bu değerlendirmelerin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez (İsmail Ediş, B. No: 2012/354, 31/12/2014, § 34).

41. Öte yandan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri mutlak değildir. Bazı durumlarda birtakım zorunluluklar veya daha üstün değerdeki bir kamusal yarar gözetilerek bu ilkelerin gereklerinin belli ölçüde yumuşatılması ve bunlara aykırı tedbirler alınması mümkündür. Dolayısıyla çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine aykırı işlemlerin yapılması tek başına adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmaz. Sözü edilen ilkelere aykırı işlemlerin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için bu aykırılığın bir bütün olarak bakıldığında yargılamanın hakkaniyetini zedelemiş olması gerekir (Hacı Karabulut, B. No: 2017/14871, 9/10/2019, § 32).

42. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine aykırılığın yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği değerlendirilirken yargılamanın bütününe bakılması gerekmektedir. Bu çerçevede çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine aykırılığın sonuçlarının yargılamanın ilerleyen safhalarında giderildiği veya en azından giderilme imkânının bulunduğu hâllerde söz konusu aykırılığın bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelediği sonucuna ulaşılamayacak ve bu durumda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyecektir (Hacı Karabulut, § 33).

43. Başvuru konusu olayda başvurucu, sözleşmeli subaylık ve muvazzaf astsubay temini sınavlarında başarılı olmasına rağmen güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu gerekçesiyle işlemlerinin sonlandırılmasına ilişkin işlemlerin iptali talebiyle dava açmıştır. Başka bir deyişle dava konusu işlemin temelinde güvenlik soruşturmasının içeriği yer almaktadır. Başvurucunun güvenlik soruşturmasına ilişkin savunmalarını yapabilmek ve iddialarını ileri sürebilmek açısından güvenlik soruşturmasının içeriğinden haberdar olması büyük önem taşımaktadır. Aksi durumda başvurucunun İdarelerin güvenlik soruşturmasının içeriğine dayanarak tesis ettikleri işlem ve dosya içeriğindeki savunmalarıkarşısında zayıf ve dezavantajlı bir konuma düşeceği açıktır.

44. Başvurucu, dava dilekçesinde İdarelerin savunmasına karşı sunduğu cevap dilekçesinde ve davanın reddi üzerine istinaf istemli dilekçesinde güvenlik soruşturması içeriğinden haberdar olmadığını vurgulamıştır. Başvurucunun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine aykırı bir uygulamaya maruz kaldığı açıktır. Ancak bu aykırılığın adil yargılanma hakkı bakımından bir ihlale yol açtığının söylenebilmesi için bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği değerlendirilmelidir.

45. Somut olayda Mahkemece davalı İdarelerden işlemlere esas alınan bilgi ve belgelerin gönderilmesinin talep edilmesine karar verilmesi üzerine başvurucu hakkında gizli ibareli bilgi ve belgeler İdareler tarafından dava dosyasına sunulmuştur. Mahkeme de gizli ibareli olarak sunulan belgeleri esas almak suretiyle davanın reddine karar vermiştir. Dava dosyalarının Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden incelenmesi sonucunda davalı İdareler tarafından dava dosyasına sunulan gizli ibareli belgelerin başvurucuya bildirildiğine veya incelettirilme imkânı verildiğine dair herhangi bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Mahkeme tarafından gizli ibareli bilgi ve belgelerin başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması ya da benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucuya verilmediğini gösterecek hiçbir argümanın ortaya konulmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca anılan belgelerin başvurucunun incelemesine açılmayacağına ilişkin herhangi bir karar alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği tespit edilmiştir. Belirtilen nedenlerle davalı İdareler tarafından sunulan ve mahkeme kararlarında hükme esas alınan gizli ibareli belgelere karşı başvurucuya savunma yapma imkânı verilmemesi nedeniyle başvurucunun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

52. İncelenen başvuruda yargılama süreci içinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

53. Bu durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

54. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 515 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 13. İdare Mahkemesine (E.2016/1665, K.2016/5348; E.2016/1666, K.2016/5349) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 515 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RIDVAN BATUR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/17680)

 

Karar Tarihi: 3/12/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 6/1/2021-31356

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Rıdvan BATUR

Vekili

:

Av. Mesut ÖZER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle vergi müfettişliğine atanmama işlemine karşı açılan davada sadece idarece sunulan bilgi ve belgeler uyarınca karar verilmesi, hükme esas alınan bilgi ve belgelerin tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, vergi müfettiş yardımcısı olarak görev yapmaktayken 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin ek 29. maddesi uyarınca yapılan yazılı sınavları ve mülakat sınavlarını geçerek vergi müfettişi olarak atanmaya hak kazanmıştır.

9. 1/7/2015 tarihli ve 29403 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2015/391 sayılı kararname ile vergi müfettişliğine atamaları gerçekleştirilenler ilan edilmiş, anılan kararnamede başvurucunun ismine yer verilmemiştir.

10. Başvurucu, atamasının neden yapılmadığını öğrenmek için 10/7/2015 tarihinde idareye başvurmuş; başvurucuya somut bir açıklamada bulunulmamıştır.

11. Başvurucu söz konusu işleme karşı İstanbul 11. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır. Başvurucu 4/9/2015 tarihli dava dilekçesinde işleme yönelik olarak hukuka aykırılık iddialarını ileri sürmekle birlikte işlemin somut sebebini bilmediğini belirtmiştir.

12. Maliye Bakanlığının 9/11/2015 tarihli ilk savunma dilekçesinde başvurucunun neden vergi müfettişliğine atanmasının gerçekleştirilmediğine ilişkin net bir açıklamada bulunulmamış; yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda başvurucu hakkında elde edilen bilgilerin olumsuz olduğu, devlet sırrı niteliğinde bulunduğu belirtilerek kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda başvurucunun müfettişliğe atanmasının uygun olmadığının değerlendirildiği ifade edilmiştir.

13. Mahkeme 11/3/2016 tarihli ara kararı ile başvurucunun atanmama sebebi olarak gösterilen güvenlik soruşturması ile arşiv araştırmasına ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı niteliğinde olduğu gerekçesiyle mahkemelere ve diğer birimlere verilmemesine ilişkin Bakanlık oluru alındığından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuzluğuna dair bilgi ve belgelerin dosyaya eklenmeksizin mahkeme heyetince incelenip iade edilmek üzere memur eliyle Mahkemeye sunulmasını Maliye Bakanlığından istemiştir. 6/4/2016 tarihinde Mahkeme Başkanı'nın odasında toplanan Mahkeme Heyetine başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının sonucu Maliye Bakanlığı görevlisi tarafından sunulmuştur.

14. Başvurucu 25/1/2016 tarihli savunmaya cevap dilekçesinde; Maliye Bakanlığı tarafından işlemin sebebine dair somut bilgi/belge sunulamadığını, bu hususa yönelik kendisine de hiçbir tebligat yapılmadığını ve bu durumun hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.

15. Mahkeme 11/4/2016 tarihli kararı ile oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde 6/4/2016 tarihinde davalı idarenin görevlisi tarafından Mahkeme Heyetine sunulan başvurucu hakkındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucuna dair belgenin incelenmesi neticesinde başvurucunun kardeşleri ve babası hakkında elde edilen bilgilere göre başvurucunun güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğu kanaatine varıldığı ve tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir. Ayrıca 12/4/2000 tarihli ve 24018 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği'nin ekinde yer alan formdaki soruların hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak kişiyle birlikte annesi, babası, eşi ve kardeşlerini de kapsadığı ifade edilmiştir.

16. Karşıoyda ise dava dosyasına sunulmayan ve memur eliyle getirilerek Mahkeme Heyetince incelenen güvenlik soruşturmasının olumsuzluğuna ilişkin belgenin tek bir sayfadan oluştuğuna, herhangi bir kurum isminin ya da üst yazının bulunmadığına, mühürsüz ve imzasız olan belgede başvurucunun akrabalarının bilgilerine yer verildiğine, söz konusu bilgilerin başvurucunun vergi müfettiş yardımcılığına atandığı 2011 öncesi döneme ait olduğuna değinilmiştir. Başvurucunun vergi müfettiş yardımcılığına atanmadan önce yapılan güvenlik soruşturmasının olumlu olduğu vurgulanarak hukuken kabul edilemeyecek belgeye dayanılarak tesis edilen işlemin iptalinin gerektiği belirtilmiştir.

17. Başvurucunun ret hükmüne yönelik temyiz istemi Danıştay İkinci Dairesi (Daire) tarafından 5/4/2018 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde; güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuzluğuna ilişkin herhangi bir belgenin Mahkemeye sunulmadığını ve tarafına bildirilmediğini, bu durumun yargılamayı hukuksuz kıldığını ileri sürmüştür.

18. Başvurucu tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.

19. Başvurucu 8/6/2018 tarihinde Daire kararını tebellüğ etmiş ve 29/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur.

Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir.

...

Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir"

21. 2577 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

...

3. Ancak, istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine veya

Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Cumhurbaşkanı ya da ilgili Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir. Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar verilemez.

..."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

23. Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

24. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsuru, yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60).

25. Hükme esas alınan bilirkişi raporu dâhil yargılamaya esas olan tüm kanıt ve belgeler hakkında bilgi sahibi olma, bu unsurlara ilişkin yorumda/itirazda bulunma imkânının taraflara sağlanması, ayrıca bu imkânın pratik ve etkili bir niteliği haiz olması adil bir yargılamanın gereğidir (Dırama/Türkiye, B. No: 20797/07, 13/11/2018, §§ 22-24).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu; vergi müfettiş yardımcılığına atanmadan önce hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumlu olduğunu, hukuken kabul edilmeyecek belgeye dayanılarak işlem tesis edildiğini, söz konusu belgede akrabalarına yönelik bilgilere yer verildiğini, kararın haksız olduğunu belirterek adil yargılanma hakkı ile şuç ve cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun sadece idarenin sunduğu belgeler dayanak alınarak Mahkemece karar verildiği, söz konusu belgelerin hukuki temelinin bulunmadığı ve işleme dayanak olarak gösterilen belgelerin tarafına gönderilmediğine ilişkin şikâyetleri silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

31. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

32. Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan, § 38).

33. Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma hususunda uygun imkânların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

34. Silahların eşitliği ilkesi; davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

35. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

36. Yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, § 52).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Somut olayda uyuşmazlık başvurucunun güvenlik soruşturması nedeniyle vergi müfettişliğine atanmaması işleminden doğmuştur. Mahkeme 11/3/2016 tarihli ara kararı gereği Maliye Bakanlığı tarafından memur eliyle sunulan belgeler uyarınca kardeşleri ve babası hakkında elde edilen bilgiler uyarınca başvurucunun atanmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bir başka ifadeyle Mahkeme, uyuşmazlığın çözümünü büyük ölçüde Maliye Bakanlığı tarafından sunulan belgeler üzerine temellendirmiştir.

38. Dosya içeriğinden ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemeden anlaşıldığı üzere başvurucu, atanmamasına temel olan olguyu (kardeşleri ve babası hakkında elde edilen olumsuz bilgiler bulunduğunu) mahkeme kararı ile öğrenmiştir. Başvurucu, işleme temel olan olguya ilişkin olarak bilgi/belge sahibi olmaması durumunu yargılama süresi boyunca Mahkemeye iletmiştir. Mahkemenin 11/3/2016 tarihli ara kararı uyarınca Maliye Bakanlığı tarafından iletilen uyuşmazlık konusu işleme esas olan belgeleri başvurucuya sunmadan yargılamayı sonuçlandırdığı anlaşılmaktadır.

39. Hükme esas alınan belgelerden hükümle birlikte haberdar olunması yargılamanın bütününe bakıldığında sürecin koşullarına göre tek başına adil yargılanma hakkı yönünden bir ihlal oluşturmayabilir. Adil bir yargılamanın gerçekleşmiş olduğu sonucuna varılabilmesi için yargılamanın bütününde taraflara yargılamaya esas olan tüm kanıt ve belgeler hakkında yorumda ve itirazda bulunabilmeleri için pratik ve etkin imkânların sunulmuş olması/çelişmenin sağlanması gerekmektedir.

40. İlk derece aşamasında başvurucu, Maliye Bakanlığı tarafından sunulan belgelerin içeriğinden hüküm verilene değin haberdar değildir. Başvurucu her ne kadar mahkeme kararı ile kardeşleri ve babası hakkında elde edilen bilgilerden kaynaklı olarak atamasının yapılmadığını öğrenmiş ise de kararın gerekçesi (bkz. § 15) hükme esas alınan belgelerin içeriğini yansıtmaktan uzaktır. Bu nedenle kardeşleri ve babası hakkında elde edildiği iddia edilen bilgilerin hangi delillere dayandığı, bu iddianın nasıl ve neden doğduğu konusunda idare tarafından Mahkemeye sunulan bilgi ve belgelere sahip olmayan başvurucunun ret hükmünün gerekçesi ile(temyiz aşamasında) hükme esas alınan belgelere ilişkin etkin olarak yorumda ve itirazda bulunması adına yeterli imkâna sahip olduğu söylenemez. Sonuç olarak somut yargılama sürecine bu çerçeveden bakıldığında başvurucuya hükme esas alınan belgeleri incelemesi, bu belgelere yönelik yorumda ve itirazda bulunabilmesi için pratik ve etkin imkânların sağlanmadığı görülmüştür.

41. Bu nedenlerle başvurucuya hükme esas alınan belgelere yönelik yorumda/itirazda bulunma konusunda etkin ve pratik imkânların sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşmadığı, bu bağlamda adil bir yargılamanın gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

44. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

45. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

46. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

47. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

48. İncelenen başvuruda yargılama süreci içinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

49. Bu durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

50. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 11. İdare Mahkemesine (E.2015/239, K.2016/695) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

İDRİS ERTAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/21949)

 

Karar Tarihi: 20/5/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 10/9/2021-31594

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

İdris ERTAŞ

Vekili

:

Av. Mesut AYDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamu görevine atanmama işleminin iptali talebiyle açılan davada hükmün esas dayanağı olan belgeye erişim imkânının tanınmaması ve sadece idarece sunulan istihbarat kaynaklı bilgiler gerekçe gösterilerek karar verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, atanmama gerekçesine dayanak gösterilen bilgi notunda yer alan terör örgütü ilişkisi ithamı nedeniyle masumiyet karinesinin, tesis edilen haksız işlem nedeniyle kamu hizmetine girme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

8. İkinci Bölüm tarafından niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

10. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Devletin yetkili organları tarafından tehdit değerlendirmesi yapılarak demokratik anayasal düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine, millî güvenliğe yönelik tehdit oluşturan tüm terör örgütlerine ve illegal yapılanmalara karşı tedbirler alınması kararlaştırılmıştır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).

11. Anılan tedbirler kapsamında olağanüstü hâl ilan edilmiş ve olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmıştır. Bu çerçevede 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

12. 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personelin kamu görevinden çıkarılmaları öngörülmüştür.

13. 667 sayılı KHK 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'un 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucunda kanunlaşmıştır.

B. Somut Başvuruya İlişkin Olay ve Olgular

14. Başvurucu 2016 yılı Kamu Personeli Seçme Sınavı'nda aldığı puanla kamu kurum ve kuruluşlarının kadro ve pozisyonlarına yapılan ikinci yerleştirme sonuçlarına göre Kültür ve Turizm Bakanlığının Erzincan teşkilatına kütüphaneci olarak yerleştirilmiştir.

15. 23/6/2017 tarihli işlemle başvurucuya 667 sayılı KHK'da yer alan "terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mesuliyeti veya iltisaki yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen" hükmü uyarınca yapılan değerlendirme sonucu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının 13/6/2017 tarihli onayına istinaden atamasının yapılmadığı bildirilmiştir.

16. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Mardin 1. İdare Mahkemesinde 19/7/2017 tarihinde iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; atanmama işleminin ortada herhangi bir suç isnadı bulunmadan, bu konuda ifadesine veya savunmasına başvurulmadan, kendisine en ufak bir bilgilendirme yapılmadan gerçekleştirildiğini, hiçbir somut gerekçe ve delil olmamasına karşın atamasının iptal edildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir.

17. Mardin 1. İdare Mahkemesince 3/8/2017 tarihinde davanın yetki yönünden reddine ve dosyanın yetkili Ankara idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, dava dosyası Ankara 15. İdare Mahkemesi (Mahkeme) esasına kaydedilmiştir.

18. Davalı idare tarafından Mahkemeye 1/11/2017 tarihinde ilk savunma dilekçesi sunulmuştur. Dilekçede; Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakanlık makamı onayının birinci sayfasında başvurucunun ilişik kaydına rastlandığı ifadesine yer verildiğinden kadroya alınmasının uygun görülmediği ifade edilmiştir. Savunma dilekçesinde, 667 sayılı KHK'nın4. maddesinde belirtilen hükme göre hâlihazırda kamu personeli olsa idi kamu görevinden çıkarılması gerekecek kişilerin kamu personeli statüsüne alınmamasının kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından uygun olduğu savunulmuştur. Dilekçede ayrıca işlem dosyasının ilgili bölümlerinin savunma ekinde sunulduğu belirtilmiştir.

19. Başvurucu 20/11/2017 tarihinde Mahkemenin kayıtlarına giren dilekçesiyle, davalı idarece sunulan cevap dilekçesinin ekinde bakan onayı, inceleme raporu ve eklerinin yer aldığı belirtilmesine karşın kendisine sadece cevap dilekçesinin gönderildiğini, bahsedilen eklerin tarafına tebliğ edilmediğini belirtmiştir. Cevaba karşı savunmalarını ve cevaplarını sunabilmesi için davanın temel konusunu oluşturan söz konusu belgelerin tarafına tebliğ edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu talebe Mahkemece herhangi bir cevap verilmemiştir.

20. Mahkemece 28/2/2018 tarihinde davanın reddine oyçokluğuyla karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun atamasının hakkında yapılan inceleme ve araştırma sonucunda 2012-2015 yılları arasında PKK/KCK eylem etkinlik kaydına rastlandığı ve eylem etkinlik potansiyeli taşıyan kişiler arasında değerlendirildiği şeklindeki bilgi notu üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının 13/6/2017 tarihli onayı ile 667 sayılı KHK'ya atıfta bulunularak yapılmadığı belirtilmiştir. Ardından 667 sayılı KHK ile 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında mevzuat değerlendirmesi yapılmış ve netice itibarıyla yıkıcı ve bölücü terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olması sebebiyle güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlanan başvurucunun atamasının yapılmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

21. Karşıoyda ise dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden başvurucu hakkında herhangi bir adli, idari soruşturma ya da adli sicil kaydının bulunmadığının anlaşıldığı, sadece 2012-2015 yılları arasında nerede, ne zaman, hangi şartlarda gerçekleştiği belli olmayan PKK/KCK eylem etkinlik kaydı ve eylem etkinlik potansiyeli taşıyan kişiler arasında değerlendirildiği şeklinde subjektif bir bilgi notunun bulunduğunun görüldüğü belirtilmiştir. Doğruluğu kesin olarak teyit edilmemiş, istihbari mahiyetteki bilgi notlarının tek başına güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması için yeterli olmadığı, davalı kamu idaresince başvurucu hakkında bir karara ve sonuca varılırken ilave araştırmalar yapılması, başvurucunun yasa dışı terör örgütlerine üyeliğini, bu örgütle irtibatını ve iltisakını ortaya koyan, destekleyen, hukuken kabul edilebilir, somut bir tespitin bulunup bulunmadığı hususunda devletin yetkili kurum ve kuruluşlarından bilgi istenmesi ve elde edilen her türlü şüpheden uzak, kesin, somut tespitler değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiği vurgulanmıştır. Diğer taraftan dava konusu işlemin 667 sayılı KHK'nın 4. maddesine istinaden tesis edildiği, söz konusu madde ile kamu görevlileri ile ilgili alınacak tedbirlerin düzenlendiği, hâlihazırda kamu görevlisi olmayan başvurucunun atanma talebinin bu gerekçe ile reddedilmesinin ise hem sebep yönünden hem de eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak tesis edilmiş olması nedeniyle hukuka uygun olmadığı ifade edilmiştir.

22. Başvurucu, ret hükmüne yönelik istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu, karara dayanak gösterilen belgelerin talep etmesine karşın tarafına tebliğ edilmediğini ve savunma hakkının kısıtlandığını belirtmiştir. Bununla birlikte aleyhine kurulan hükme dayanak teşkil eden hakkındaki bilgi notunun nereden geldiğine, kimin tarafından tutulduğuna, hangi eyleme ve ne tür bir eylem etkinliğine katıldığına ilişkin bir bilgi taşımadığını, hiçbir temele veya delile dayandırılmayan söz konusu bilgi notuna istinaden kurulan mahkeme hükmünün hukuka aykırı olduğunu ve bu şekilde doğruluğu kesin olarak teyit edilmemiş istihbarı mahiyetteki bilgi notlarının tek başına güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması için yeterli olamayacağını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca hiçbir illegal yapılanma veya terör örgütü ile en ufak bir bağının veya irtibatının asla söz konusu olmadığını ve olamayacağını, Mahkemece kurulan hükmün tamamen eksik inceleme sonucu alındığını ve kanuna açıkça aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür.

23. Başvurucunun istinaf başvurusu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) tarafından 24/5/2018 tarihli karar ile kesin olarak reddedilmiştir.

24. Nihai karar 20/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 18/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

25. 667 sayılı KHK'nın "Kamu görevlilerine ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen;

...

f) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenler hariç diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgisine göre ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır,

g) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden çıkarılır. ..."

26. 6749 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen;

...

f) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu maddedeki usule göre yapılır.

g) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden çıkarılır. ..."

27. 657 sayılı Kanun'un "Genel ve özel şartlar" kenar başlıklı 48. maddesinin olay tarihindeki ilgili kısmı şöyledir:

"Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.

A) Genel şartlar:

...

8. Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak. ... "

28. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur.

Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir.

...

Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir."

29. 2577 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay, bölge idare mahkemeleri ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. ..."

B. Uluslararası Hukuk

1. İlgili Sözleşme

30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. ...

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır. ..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

a. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerine İlişkin İçtihat

31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

32. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsuru, yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara, dava dosyasındaki belgeler hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkını tanımayı, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Feldbrugge/Hollanda, B. No: 8562/79, 29/5/1986, § 44).

33. Sözleşme’nin 6. maddesinde davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte AİHM delillerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak somut davada kullanılan delillerin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40, 41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45, 46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

34. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye (B. No: 43980/04, 21/4/2009) kararında, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde görülen davada “gizli” ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikâyet yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, benzer bir kararında gizli ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir (Güner Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§ 21-30). AİHM, Aksoy (Eroğlu)/Türkiye, (B. No: 59741/00, 31/10/2006) kararında da idare tarafından mahkemeye sunulan ve davanın sonucu hakkında temel önem taşıyan bazı belgelerin başvurucunun bilgisine sunulmayarak kendisine yorumda bulunma olanağı sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

b. Masumiyet Karinesine İlişkin İçtihat

35. AİHM Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesinin adil bir ceza yargılamasının unsurlarından biri olmakla birlikte sadece ceza yargılamasındaki usule ilişkin bir güvenceden ibaret olmadığını, kapsamının daha geniş olup hiçbir devlet temsilcisi ya da kamu otoritesinin suçu mahkeme kararıyla tespit edilmeden önce kimseyi suçlu ilan edememesini de güvence altına aldığını belirtmiştir (Moullet/Fransa (k.k.), B. No: 27521/04, 13/9/2007; Çelik (Bozkurt)/Türkiye, B. No: 34388/05, § 29).

36. AİHM, masumiyet karinesinin Sözleşme'deki düzenlenme biçimi gereği ancak cezai bir suçla itham edilme durumunda uygulanabilir olduğunu ancak bunun özerk olarak yorumlanması gerektiğini belirtmiştir. AİHM, özerk yorumda dikkate alacağı kriterleri (Engel kriterleri) ise şöyle sıralamıştır: suç ithamının iç hukuktaki nitelendirmesinin ne olduğu, itham edilen suçun doğasının ne olduğu, bu suç ithamı nedeniyle maruz kalınacak cezanın ağırlığının ne olduğu (Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71; 5101/71; 5102/71; 5354/72; 5370/72, 8/6/1976, § 82; Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087 / 98, 5/7/2001, § 31; Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09, § 95). Öte yandan AİHM, ceza yargılamasının sona ermesinden sonra devreye giren masumiyet karinesinin koruduğu ikinci yönün anılan teste tabi olmadığını da belirtmiştir. Zira bu durumlarda ceza davası zorunlu olarak sonuçlandırılmıştır ve müteakip adli işlemler yapılacak özerk yoruma göre yeni bir suç ithamı içermiyorsa masumiyet karinesinin uygulanma alanından bahsedilemeyecektir (Allen/Birleşik Krallık, § 96).

37. Ayrıca görülmekte olan ya da mahkûmiyet dışındaki bir hükümle sonuçlanan ceza yargılamalarıyla tazminat ya da disiplin hukuku gibi davaların arasında bağlantı bulunması hâlinde de masumiyet karinesinin uygulanabilirliğinden bahsedilebilir (Sekanina/Avusturya, B. No: 13126/87, 25/8/1993, § 22; Weixelbraun/Avusturya, B. No: 33730/96, 20/12/2001, § 24; O./Norveç, B. No: 29327/95, 11/2/2003, § 38; Hammern/Norveç, B. No: 30287/96, 11/2/2003, § 46). Örneğin bir ceza yargılaması sonucunda suçlu bulunmayan kişiye karşı mağdurun açtığı tazminat davasında verilen kararın cezai sorumluluğa işaret eden ifade içermesi durumunda anılan bağlantının varlığı kabul edilebilir (Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38; Y/Norveç, B. No: 56568/00, 11/2/2003, § 42; hapishane iznindeyken kasten yaralama suçundan yargılanan ve beraat eden başvurucunun şartlı tahliye talebinin aynı suçlamaya bağlı olgulara dayanılarak reddedilmesine ilişkin yargılamada masumiyet karinesi yönünden davalar arasında bağlantı bulunduğu yönündeki karar için bkz. Müller/Almanya, B. No: 54963/08, 27/3/2014, § 35). Ancak AİHM'e göre bu yöndeki bir bağlantının başvurucu tarafından ispat edilmesi gerekmektedir (Allen/Birleşik Krallık, § 104).

38. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiası bulunan bir başvuruda AİHM -her ne kadar üye devlet konu bakımından yetkisizlik itirazında bulunmasa da- bu hususun resen incelenmesi gereken bir mesele olduğunu belirtmiştir (Batiashvili/Gürcistan, B. No: 8284/07, 10/10/2019, § 78). AİHM, İngiliz Parlamentosundaki soru önergesi sonrası konuşmada bir parlamenterin elmas ticareti konusunda Birleşmiş Milletler ambargosunu ihlal etme ve Namibyalı yetkililere rüşvet verme ithamlarına maruz kalan Belçika vatandaşı iki başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarını yukarıda yer verilen ölçütler üzerinden değerlendirmiş ve başvuruyu konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Zolmann/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 62902/00, 27/11/2003).

39. Benzer şekilde AİHM, bir istihbarat görevlisinin kaleme aldığı kitaptaki bilgilerin yayımlanmasına ilişkin tazminat davasının temyiz incelemesindeki bazı ifadeler ile parlamentodaki bir konuşmacının ithamlarının masumiyet karinesini ihlal ettiği şikâyetine dair başvuruyu; başvuran hakkında açılmış veya gelecekte açılma ihtimali bulunan bir ceza davasının olmadığı, davanın başlangıcından itibaren başvuranın Birleşik Krallık yargı yetkisi dışında bulunduğu, söz konusu ithamların bir ceza davasını amaçlamadığının açık olduğu gerekçeleriyle -Zolmann/Birleşik Krallık kararına da atıf yaparak- konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Blake/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 68890/01, 25/10/2005, §§ 120-124).

40. AİHM, başvuranın eşinin şikâyetçi olmaması nedeniyle ceza yargılamasına taşınamayan yaralama olayıyla ilgili olarak sağlık sigortası şirketince polis kaydının kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiği iddiasını, üye devletin uygulanabilirliğe ilişkin açık bir itirazı da bulunmamasına rağmen konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Mikolajova/Slovakya, B. No: 4479/03, 18/1/2011, §§ 40-43).

41. Öte yandan AİHM, hakkında yolsuzluk ithamıyla ceza yargılaması yapılan bir kamu görevlisinin işten çıkarılmasına dair işlemin iptali nedeniyle açılan idari davada masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak başvurucunun ceza gerektiren bir suç işlediği için görevden alınmadığını, idari davada verilen kararın ceza yargılamasında elde edilen bulgulara dayandırılmadığını ve hakkındaki iddialara başvuranın yanıt verebilme fırsatı bulabildiğini, kararda kullanılan dilin başvurucunun masumiyetini sorgulamayıp suçlu olduğu imasını içermediğini belirterek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Nikolova ve Vandova/Bulgaristan, B. No: 20688/04, 17/12/2013, §§ 97-101).

42. Pişkin/Türkiye (B. No: 33399/18, 15/12/2020) kararında ise AİHM, terör örgütüyle ilişkili olma sebebine bağlı olarak başvurucunun işten çıkarılmış olmasının masumiyet karinesini ihlal ettiği şikâyetini uygulanabilirlik yönünden değerlendirme konusu yapmıştır. Bu değerlendirmede AİHM, yerleşik içtihadına da atıf yaparak Engel kriterleri olarak bilinen testini uygulamış ve başvurucunun işten çıkarılmasının suç isnadına bağlı bir cezalandırma olmadığı sonucuna varmıştır. AİHM'e göre başvurucu her ne kadar bir terör örgütü ile olan ilişki sebebine bağlı olarak işten çıkarılmış olsa da bunun başlı başına (teknik anlamda) bir suç ithamı olmadığı, söz konusu işten çıkarma sebebinin herhangi bir ceza yargılamasına da konu edilmediği, işten çıkarılmaya dair yargılamanın cezai bir yönü bulunmayıp salt iş hukuku yargılamasından ibaret olduğu açıktır (aynı kararda bkz. §§ 103-109).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

43. Mahkemenin 20/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

44. Başvurucu; işleme ve karara dayanak olarak gösterilen bilgi notunun nereden geldiğine ve kim tarafından düzenlendiğine yönelik bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığını, yine söz konusu bilgi notunda ne tür bir eylem etkinliğine katıldığının belirtilmediğini, bahsi geçen bilgi notunun aksini ispat etmenin tarafınca oldukça güç hatta imkânsız olduğunu, fişleme niteliğindeki bu tarz bir belgenin mahkeme kararında gerekçe olarak muteber sayılmasının hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca ilgili belgelerin ısrarla tarafına tebliğ edilmesini talep etmesine karşın belgelerin gönderilmediğini ve bu nedenle gerektiği gibi savunma yapamadığını, Mahkemece sadece idarenin sunduğu belgeler dayanak alınarak hüküm kurulduğunu, aleyhine açılmış herhangi bir soruşturma veya ceza davasının bulunmadığını, kütüphaneci görevine yönelik güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmaya idarenin yetkisinin olmadığını, işlemin sebepten yoksun olduğunu, haksız yere terör örgütü üyesi olarak gösterildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık görüşünde; 667 sayılı KHK'nın kamu çalışanlarına yönelik 4. maddesinin ilk atamalarda da dikkate alınması gerektiğinde kuşku bulunmadığı, başvurucu hakkındaki tedbirin olağanüstü hâl döneminde alındığı ve bu nedenle adil yargılanma hakkı ile ilgili olarak yapılacak incelemede Anayasa'nın 15. maddesinin gözönünde bulundurulması gerektiği, somut olayda başvurucunun kütüphaneci olarak atanmaması işleminin yıkıcı bölücü terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olması sebebiyle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına dayalı olarak tesis edildiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

46. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

47. Anayasa Mahkemesi; güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmasının devlet memurluğuna alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına yönelik düzenlemeye ilişkin norm denetiminde verdiği kararda, Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiğini, belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartların getirilmesinin doğal olduğunu, bu şekilde aranan niteliklerin kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacını taşıdığını, dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kuralın kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğunu belirtmiştir. Ancak anılan kararda, bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama, özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği vurgulanmıştır. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmasının memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığına değinilmiştir. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına, elde edilecek verilen kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayıldığı ifade edilmiştir. Nihai olarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesinin Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 170-172).

48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun idare tarafından tesis edilen işleme dayanak ve aynı zamanda uyuşmazlığın esasının karara bağlanmasında önemli olan belgelerin kendisine tebliğ edilmediği, bu belgelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığına dair tartışma imkânı sağlanmadığı, Mahkemece araştırma yapılmadığı yönündeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

49. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Ayrıca bu hakka ilişkin olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).

50. Anayasa'nın 70. maddesi ile 657 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca her Türk vatandaşının kamu hizmetine girme hakkına sahip olduğu tartışmasızdır. Öte yandan Türk hukukunda devlet memurluğuna alınmamaya ilişkin işlemlerin dava konusu edilebilirliğine ilişkin bir tereddüt bulunmamaktadır. Somut olayda başvurucunun kanunda öngörülen koşulları taşımadığı gerekçesiyle atamasının yapılmamasına ilişkin işleme karşı dava açılmıştır. Başvurucunun devlet memurluğuna girme koşullarını taşıyıp taşımadığı hususu uyuşmazlığın esasını oluşturmaktadır. Bu yönüyle dava, başvurucunun memuriyete atanmaması yolundaki işlemin iptalini sağlama kapasitesini haizdir. Bu durumda bireysel başvuru konusu davanın başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleri yönünden belirleyici bir nitelik taşıdığı ve adil yargılanma hakkı güvencelerinin bu davada uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır (Sebiha Kaya [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 34).

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

52. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

53. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, § 38).

54. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

55. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

56. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun imkânların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, § 19).

57. Bununla birlikte kamu güvenliği veya başkalarının haklarının korunması gibi haklı nedenlerin bulunması hâlinde hükme esas alınan kanıt ve belgelerin başvurucuya verilmemesi veya gösterilmemesi makul görülebilir. Ancak bu hâlde dahi hükme esas alınan belge kendisine verilmeyen başvurucunun savunma hakkında meydana gelen bu kısıtlamayı telafi edecek karşıt-dengeleyici imkânların başvurucuya sağlanması gerekir. Bu bağlamda başvurucunun belge içeriğinden haberdar edilmesinin, buna karşı savunma ve itirazlarını mahkemeye sunabilme fırsatına sahip olmasının dengeleyici bir imkân olduğu söylenebilir. Yine söz konusu belgenin başvurucu tarafından bilinmesinin sakıncalı olduğu düşünülen kısımları karartılarak başvurucuya verilmesi ya da başvurucunun söz konusu belgeyi mahkeme kaleminde inceleme fırsatı bulması da dengeleyici birer imkân olarak görülebilir (Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 35).

58. Öte yandan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri mutlak değildir. Bazı durumlarda birtakım zorunluluklar veya daha üstün değerdeki bir kamusal yarar gözetilerek bu ilkelerin gereklerinin belli ölçüde yumuşatılması ve bunlara aykırı tedbirler alınması mümkündür. Dolayısıyla silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı işlemlerin yapılması tek başına adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmaz. Sözü edilen ilkelere aykırı işlemlerin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için bu aykırılığın bir bütün olarak bakıldığında yargılamanın hakkaniyetini zedelemiş olması gerekir (Hacı Karabulut, B. No: 2017/14871, 9/10/2019, § 32).

59. Bu çerçevede silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırılığın sonuçlarının yargılamanın ilerleyen safhalarında giderildiği veya en azından giderilme imkânının bulunduğu hâllerde söz konusu aykırılığın bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılamayacak ve bu durumda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyecektir (Hacı Karabulut, § 33).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

60. Somut olayda güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlandığından bahisle başvurucunun memur olarak atamasının yapılmaması işleminin başvurucu hakkındaki 2012-2015 yılları arasında PKK/KCK eylem etkinlik kaydına rastlandığı ve eylem etkinlik potansiyeli taşıyan kişiler arasında değerlendirildiği şeklindeki bilgi notuna dayalı olarak tesis edildiği görülmektedir. Yargılama makamları tarafından da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirtilen hususlar ve söz konusu bilgi notu uyarınca değerlendirme yapılarak bölücü terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olması sebebiyle güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlanan başvurucunun atamasının yapılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

61. 657 sayılı Kanun'un 48. maddesine eklenen "Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak" biçimindeki alt bendin başvurucunun yerleştirildiği kadro da dâhil olmak üzere tüm devlet memurluğu kadrolarına atanabilmek için güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması şartını getirdiği açıktır. Bu sebeple memur kadrosuna yerleştirilen başvurucunun güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulacağının öngörülebilir olduğundan kuşku duymayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır (Sebiha Kaya, § 44).

62. Anılan kuralın Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilmiş olması da bu neticeyi değiştirmemektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararında özel hayata saygı hakkıyla sınırlı bir inceleme yapıldığı dikkatten kaçırılmamalıdır. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucu bireylerin kişisel verilerinin toplanmasının, işlenmesinin ve kullanılmasının kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilerek bu müdahaleye dayanak oluşturan kanunun hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği kriterleri karşılayıp karşılamadığı irdelenmiştir. Anayasa Mahkemesi güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması neticesinde devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesinin Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşmıştır (§ 47).

63. 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin devlet memurluğuna girişte güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması şartını getiren (8) numaralı alt bendinin kişisel verilerin korunması hakkı yönünden yeterli güvenceleri içermediği gerekçesiyle iptal edilmiş olması, yürürlükte bulunduğu dönemdeki uygulamalarına ilişkin olarak açılan davalarda bu kuralın dikkate alınmasının otomatik olarak adil yargılanma hakkını zedelediği anlamına gelmemektedir. Kuralın kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlalini teşkil etmesi adil yargılanma hakkını da ihlal ettiği biçiminde anlaşılamaz. Zira adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkta uygulanacak kuralın içeriği itibarıyla adil olmasını değil uygulanma şekli itibarıyla adil olmasını garanti etmektedir (Sebiha Kaya, § 46).

64. Başvurucu, idari işleme ve mahkeme kararına dayanak belgelerin talebine rağmen hiçbir aşamada kendisine tebliğ edilmediğini, dolayısıyla anılan istihbari bilgiye karşı iddialarını ileri süremediğini, bahsi geçen bilgi notunun herhangi bir olgusal temele ve delile dayanmadığını, nitekim aleyhine başlatılmış herhangi bir soruşturma veya ceza davasının bulunmadığını ileri sürmüştür. Mahkeme ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarında ise -söz konusu bilgi notuna dayalı olarak hüküm kurulduğu hâlde- başvurucunun anılan nota ve notun dayanaklarının kendisine tebliğ edilmediğine ilişkin iddialarına yönelik herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Öte yandan Mahkeme tarafından söz konusu bilgi ve belgelerin başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması ya da benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucuya verilmediğini gösterecek hiçbir argümanın ortaya konulmadığı görülmüştür. Ayrıca anılan belgelerin başvurucunun incelemesine açılmayacağına ilişkin herhangi bir karar alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği tespit edilmiştir.

65. Başvurucu her ne kadar idarenin savunma dilekçesi ile kendisi hakkında elde edilen istihbari bilgilerden kaynaklı olarak atamasının yapılmadığını öğrenmiş ise de (bkz. § 18) savunma dilekçesinin ekleri başvurucuya tebliğ edilmediğinden hakkında elde edildiği iddia edilen bilgilerin hangi delillere dayandığı, bu iddianın nasıl ve neden doğduğu konusunda bilgi ve belgelere sahip olmayan başvurucunun bunlara karşı etkin olarak yorumda ve itirazda bulunma için yeterli imkâna sahip olduğu söylenemez. İlk derece mahkemesi kararında da istihbari bilginin dayanağı bilgilere, olgu ve olaylara yer verilmediği için -karar öncesi- yargılama sırasında oluşan eksikliğin sonraki aşamada da giderilmediği, dolayısıyla bir bütün olarak bu bilgelere yönelik yorumda ve itirazda bulunabilmesi için pratik ve etkin imkânların sağlanmadığı görülmüştür.

66. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin yargılama sürecinde uygulanan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygunluğunu denetleme görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin görevi, sözü edilen usul işlemlerinin yargılamanın bütünlüğü içinde adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini denetlemektir. Bu bağlamda başvuruda ileri sürülmesi durumunda adil yargılanma hakkının alt ilkeleri olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yargılama sürecinde aykırılık bulunup bulunmadığının denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin temel görevi kapsamındadır.

67. Başvuruya konu uyuşmazlıkta maddi vakıaları açıklanmayan, başvurucunun dayanağını ve sebebini bilemediği isnatlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme, karşı delillerini bildirme ve olaylar hakkında değerlendirme yapma imkânından yeterince yararlanamadığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifade ile Mahkemece sadece idarenin beyanları ve gösterdiği istihbari nitelikteki bilgi notu dikkate alınarak hüküm kurulmuş; bu belgelerin gerçekliğine ve güvenilirliğine ilişkin olguların varlığı ortaya konmamış ve bu nedenle başvurucuya aleyhindeki delillerin aksini ispata imkân tanıyan usul güvenceleri sağlanmayarak başvurucu, davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmüştür. Bu durum yargılamayı bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkarmıştır.

68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

69. Başvurucu, hakkında herhangi bir yargı kararı ya da açılmış bir soruşturma olmaksızın terör örgütleriyle kendisini irtibatlandıran bir istihbarat bilgi notuna dayanılarak suçlu kabul edildiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

70. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

71. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

72. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

73. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

74. Masumiyet karinesinin sağladığı ve yukarıda anılan güvencenin dışında kalan, ayrıca suç isnadına ve suç ithamına ilişkin olmayan durumlara yönelik ihlal iddiaları ise masumiyet karinesinin kapsamı içinde yer almamaktadır.

75. Somut olayda başvurucu hakkında herhangi bir ceza yargılamasının bulunmadığı açıktır. Bununla birlikte bireysel başvuruya konu derece mahkemesi kararında başvurucunun terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olduğu belirtilmesine karşın terör örgütü ile ilişkili olmanın başlı başına bir suç ithamı anlamına gelmeyeceği, bireysel başvuruya konu edilen derece mahkemesindeki yargılamanın bir ceza yargılaması niteliği taşımadığı ve kararda kullanılan dilin başvurucunun masumiyetini sorgulamadığı değerlendirilmiştir.

76. Buna göre hakkında ceza yargılaması ve suç isnadı bulunmayan, herhangi bir suçla itham da edilmeyen başvurucunun ihlal iddialarının masumiyet karinesi kapsamına girmediği anlaşılmıştır.

77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kamu Hizmetine Girme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

78. Başvurucu; gerekli tüm şartları yerine getirmesine karşın asılsız bir bilgi notu nedeniyle kamu görevine giremediğini, atama işleminin haksız yere iptal edildiğini, çalışma hak ve özgürlüğünün tamamen kısıtlandığını belirterek çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

79. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyeti, hakkında tesis edilen işlem ve buna ilişkin yargısal karar nedeniyle kamu görevine atanmamasına ve bu görevde çalışamayacak olmasına yöneliktir. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının kamu hizmetine girme hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

80. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

81. Bireyin kamu hizmetine girme hakkı Anayasa’nın 70. maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme’de düzenlenen haklardan değildir. Dolayısıyla başvurucunun başvuru formunda ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü kamu hizmetine girme hakkı, Anayasa ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmemektedir.

82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

83. Başvurucu, atamasının yapılmaması nedeniyle mesleğini icra edemediğini ve elde etmesi gereken gelirden mahrum kaldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

84. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti yönünden yapılan değerlendirmede ihlal sonucuna varıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialar kapsamında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

85. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

86. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ile 10.000.000 TL maddi ve 10.000.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

87. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

88. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

89. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

90. İncelenen başvuruda yargılama süreci içinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

91. Bu durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

92. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlali ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

93. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kamu hizmetine girme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara 15. İdare Mahkemesine (E.2017/2664, K.2018/343) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAZAL KAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/33616)

 

Karar Tarihi: 15/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Hazal KAR

Vekili

:

Av. Hasan Önder SULU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle memuriyete başlatılmama işlemine karşı açılan iptal davasında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/11/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1993 doğumlu olup Gaziantep'in Şahinbey ilçesinde ikamet etmektedir.

9. Başvurucu; Ölçme, Değerlendirme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından 2016/I döneminde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (KPSS) girmiştir. Bu sınav sonucu esas alınarak başvurucu, Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna (Kurum) bağlı Van Halk Sağlığı Müdürlüğüne ebe olarak yerleştirilmiştir.

10. Kurum 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (676 sayılı KHK) 74. maddesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bent uyarınca başvurucu hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun ataması gerçekleştirilmemiştir. Başvurucu 8/6/2017 tarihli dilekçe ile Kuruma başvurarak ebe olarak göreve başlatılması talebinde bulunmuştur. Talebi cevap verilmeyerek zımnen reddedilmiştir.

11. Başvurucu söz konusu idari işleme karşı 2/10/2017 tarihinde iptal davası açmıştır. Dava Ankara 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 38., 70. ve 128. maddelerinden söz edilmiş; idarenin takdir yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda kullanması gerektiği vurgulanmıştır. Masumiyet karinesinin yalnızca yargı için bağlayıcı olmadığı, idare açısından da geçerli olduğu belirtilmiş; aleyhine dayanak hiçbir delil (ceza davası ya da soruşturma dosyası) bulunmamasına rağmen tesis edilen işlem ile masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

12. Kurumun Mahkemeye sunduğu savunma dilekçesinde, başvurucu hakkında güvenlik soruşturması yapılmasının 676 sayılı KHK'nın 74. maddesiyle 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bende dayandığı ve hukuka uygun olduğu belirtilmiştir. Savunma dilekçesinde, başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda atamasının gerçekleştirilmediği ifade edilmiştir.

13. Başvurucu, Kurumun savunmasına karşı cevaplarını Mahkemeye sunmuş; kendisine atfedilebilecek somut, denetlenebilir, şeffaf bir suç isnadı dahi bulunmadan atamasının gerçekleştirilmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, aleyhine dayanak hiçbir delil (ceza davası ya da soruşturma dosyası) bulunmamasına rağmen atamasının yapılmadığını belirtmiştir. Öte yandan 657 sayılı Kanun'da memur olmak için gerekli olduğu belirtilen tüm şartları sağladığını vurgulamıştır.

14. Mahkeme 30/4/2018 tarihli kararla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, 676 sayılı KHK'nın 74. maddesiyle 657 sayılı Kanun'un 48. maddesine eklenen alt bentten söz edilmiş ve buna göre güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmış olmanın devlet memurluğuna alınmada genel bir şart hâline getirildiği ifade edilmiştir. Kararda 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'a ve anılan Kanun'a dayanılarak çıkarılan yönetmeliğin ilgili maddelerine yer verildikten sonra başvurucu hakkında elde edilen verilerin ara karar ile istendiği belirtilmiş; verilerin değerlendirmesi neticesinde başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz değerlendirilerek atamasının yapılmaması yolunda tesis edilen idari işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

15. Başvurucu, mahkeme kararına karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde ilk derece mahkemesinde ileri sürdüğü iddialarını tekrarlamıştır. İstinaf talebini inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi 13/9/2018 tarihinde istemi reddetmiştir. Nihai karar 23/10/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 5/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin devlet memurluğuna girişte güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması şartını getiren (8) numaralı alt bendi Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk için bakınız Rıdvan Batur, B. No: 2018/17680, 3/12/2020, §§ 20-25.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 15/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

20. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu; güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasını gerektirecek herhangi eylemi olmadığını, nitekim hakkında ceza davası ya da soruşturmasının da bulunmadığını, güvenlik soruşturmasına esas bilgi ve belgeler kendisine tebliğ edilmediğinden gerçekliğinin tartışılmadığını, kendisini savunamadığını ifade etmiştir. Başvurucu anılan iddialarına bağlı olarak adil yargılanma ve mülkiyet hakkı ile masumiyet karinesi ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

C. Değerlendirme

23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası, idarenin güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığını göstermesinin derece mahkemelerince yeterli kabul edilerek aksinin ortaya konulmasına imkân tanınmadan atamasının yapılmamasıdır. Bu hâle göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

26. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

27. Anayasa'nın 36. maddesine "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan, § 38).

28. Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma hususunda uygun imkânların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

29. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

30. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

31. Yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, § 52).

32. Bununla birlikte kamu güvenliği veya başkalarının haklarının korunması gibi haklı nedenlerin bulunması hâlinde hükme esas alınan kanıt ve belgelerin başvurucuya verilmemesi veya gösterilmemesi makul görülebilir. Ancak bu hâlde dahi hükme esas alınan belge kendisine verilmeyen başvurucunun savunma hakkında meydana gelen bu kısıtlamayı telafi edecek karşıt-dengeleyici imkânların başvurucuya sağlanması gerekir. Bu bağlamda başvurucunun belge içeriğinden haberdar edilmesinin, buna karşı savunma ve itirazlarını mahkemeye sunabilme fırsatına sahip olmasının dengeleyici bir imkân olduğu söylenebilir. Yine söz konusu belgenin başvurucu tarafından bilinmesinin sakıncalı olduğu düşünülen kısımları karartılarak başvurucuya verilmesi ya da başvurucunun söz konusu belgeyi mahkeme kaleminde inceleme fırsatı bulması da dengeleyici birer imkân olarak görülebilir (Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 35).

33. Adil yargılanma hakkı yargılamanın sonucunun adil olmasını garanti etmemekte, yargılama sürecinin hakkaniyete uygun bir biçimde yürütülmesini güvence altına almaktadır. Öte yandan yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmamaktadır. Adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken yargılamadaki bir eksikliğin yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediği ve bunun bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediği değerlendirilir (Ayfer Atalmış, § 41).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Somut olaydaki dava, başvurucunun ebe olarak atanmamasına ilişkin işleme karşı açılmıştır. Mahkeme 21/11/2017 tarihli ara kararı ile başvurucunun güvenlik soruşturmasına ilişkin tespitler ve bu tespitlerin dayanağı olan bilgi ve belgeleri istemiştir. Gönderilen belgeleri değerlendirerek başvurucunun atanmamasının hukuka uygun olduğu sonucuna varmıştır.

35. 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin devlet memurluğuna girişte güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması şartını getiren (8) numaralı alt bendinin kişisel verilerin korunması hakkı yönünden yeterli güvenceleri içermediği gerekçesiyle iptal edilmiş olması, yürürlükte bulunduğu dönemdeki uygulamalarına ilişkin olarak açılan davalarda bu kuralın dikkate alınmasının otomatik olarak adil yargılanma hakkını zedelediği söylenemez. Kuralın kişisel verilerin korunması hakkının ihlalini teşkil etmesi adil yargılanma hakkını da ihlal ettiği biçiminde anlaşılamaz. Zira adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkta uygulanacak kuralın içeriği itibarıyla adil olmasını değil uygulanma şekli itibarıyla adil olmasını garanti etmektedir. Bu açıdan iptal edilen kuralın somut olaydaki uygulanma şeklinin adil yargılanma hakkını zedeleyip zedelemediği irdelenmelidir (Sebiha Kaya [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 46).

36. Anayasa'ya ve 657 sayılı Kanun'a göre devlete sadakat yükümlülüğü devlet memurlarının temel ödevlerindendir. Bu sebeple bir kimse hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda bu kişinin devlete sadakatinden kuşkulanılmasını haklı gösterecek ölçüde tespitlerin elde edilmesi hâlinde güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelenmesi makul karşılanabilir. Ancak kişinin devlete sadakat göstermeyeceğine yönelik kuşku kişisel değerlendirme ve kanaatlere değil somut ve maddi tespitlere dayanmalıdır. Bununla birlikte söz konusu verilere davacıların ulaşma ve verilere karşı iddialarını ileri sürme imkânı sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra açılan davalarda elde edilen veriler mahkemelerce somut bir şekilde değerlendirilerek karar verilmelidir. Aksi takdirde güvenlik soruşturmasına ilişkin verilerin paylaşılmaması ve somut olarak ortaya konulmadan karar verilmesi idari işleme karşı yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar.

37. Anayasa Mahkemesi Rıdvan Batur kararında, vergi müfettişliğine güvenlik soruşturması nedeniyle atanamayan başvurucunun açmış olduğu davada idare tarafından sunulan belgelerin içeriğinden hüküm verilene değin haberdar olmadığını ve kararın gerekçesinin hükme esas alınan belgelerin içeriğini yansıtmaktan uzak olduğunu belirtmiştir. Güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen bilgilerin hangi delillere dayandığı, bu iddianın nasıl ve neden doğduğu konusunda idare tarafından mahkemeye sunulan bilgi ve belgelere sahip olmayan başvurucunun ret hükmünün gerekçesi ile (temyiz aşamasında) hükme esas alınan belgelere ilişkin etkin olarak yorumda ve itirazda bulunması adına yeterli imkâna sahip olduğunun söylenemeyeceğini ve somut yargılama sürecine bu çerçeveden bakıldığında başvurucuya hükme esas alınan belgeleri incelemesi, bu belgelere yönelik yorumda ve itirazda bulunabilmesi için pratik ve etkin imkânların sağlanmadığını ifade etmiştir. Bu nedenlerle başvurucuya hükme esas alınan belgelere yönelik yorumda/itirazda bulunma konusunda etkin ve pratik imkânların sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşmadığı, bu bağlamda adil bir yargılamanın gerçekleşmediği sonucuna varmıştır (Rıdvan Batur, §§ 40, 41).

38. Yine Anayasa Mahkemesinin Bünyamin Uçar (B. No: 2017/32004, 3/6/2020) kararında, sözleşmeli subaylık ve muvazzaf astsubay temini sınavlarında başarılı olmasına rağmen güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu gerekçesiyle işlemleri sonlandırılan başvurucu hakkında elde edilen bilgilerin idare tarafından dava dosyasına sunulduğu ve mahkemenin de gizli ibareli olarak sunulan belgeleri esas almak suretiyle davanın reddine karar verdiği ifade edilmiştir. Söz konusu bilgileri incelettirme imkânı başvurucuya sağlanmadığı gibi mahkeme tarafından gizli ibareli bilgi ve belgelerin başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması ya da benzeri haklı görülebilecek hususlar nedeniyle başvurucuya verilmediğini gösterecek hiçbir argümanın ortaya konulmadığı belirtilmiştir. Öte yandan anılan belgelerin başvurucunun incelemesine açılmayacağına ilişkin herhangi bir karar alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği söylenmiştir. Belirtilen nedenlerle davalı idareler tarafından sunulan ve mahkeme kararlarında hükme esas alınan gizli ibareli belgelere karşı başvurucuya savunma yapma imkânı verilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır (Bünyamin Uçar, § 45).

39. Başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasına ilişkin hiçbir bilgi ve belge yargılama sırasında başvurucuyla paylaşılmadığı gibi derece mahkemelerinin gerekçelerinde de güvenlik soruşturmalarının neden olumsuz olduğuna dair bir bilgiye yer verilmediği görülmüştür.

40. Bu durumda yukarıda yer verilen kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

42. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 200.000 TL maddi tazminat ile 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

46. İncelenen başvuruda güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen verilere başvurucunun ulaşma imkânı sağlanmamış olduğundan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

47. Bu durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

48. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

49. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. İdare Mahkemesine (E.2017/2855, K.2018/1071) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKHAN BÜYÜKKAHRAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/17415)

 

Karar Tarihi: 2/2/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 30/3/2022 - 31794

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Gökhan BÜYÜKKAHRAMAN

Vekili

:

Av. Hakan TOPALOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yardımcı doçent kadrosuna atanmanın uygun bulunmaması nedeniyle mülkiyet hakkının, bu işleme karşı açılan davada idarenin bir parçası olan jüri tarafından düzenlenen raporun belirleyici olarak hükme esas alınması nedeniyle silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1978 doğumlu olup Balıkesir'de ikamet etmektedir.

7. Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğünce (Rektörlük) Mimarlık Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümünde açık bulunan bir adet yardımcı doçent kadrosu için 20/7/2015 tarihinde ilana çıkılmıştır. Herhangi bir ek şarta yer verilmeyen ilanda belirtilen yardımcı doçentlik kadrosu için -aynı Üniversitede görev yapan- başvurucu ile birlikte A.D.S. ve B.C. müracaat etmiştir. Başvurucu, mevzuatın gerektirdiği diğer belgelerin yanında bilimsel çalışma ve yayınlarından oluşan dört dosyayı da müracaat dilekçesine eklemiştir. Başvurular öncelikle Alt Kriter Komisyonunca incelenmiştir. Anılan Komisyon gerekli şartları taşımadığı gerekçesiyle B.C.nin başvurusunu reddetmiştir.

8. Başvurucu ve A.D.S.nin müracaatları, değerlendirme yapılmak üzere jüriye havale edilmiştir. Aynı Fakültenin Jeoloji Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. C.B., Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. L.K. ve Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. H.K.dan oluşan üç kişilik jüri tarafından yapılan değerlendirme sonucunda A.D.S.nin yardımcı doçent kadrosuna atanması 7/10/2015 tarihinde Rektörlük makamına önerilmiştir. Jüri tarafından başvurucuyla ilgili olarak bu aşamada bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı derece mahkemesindeki yargılamaya yansıyan belgelerden anlaşılamamaktadır.

9. Rektörlükçe, yabancı bir üniversiteden mezun olduğu tespit edilen A.D.S.nin Üniversitelerarası Kurul tarafından denkliğinin onaylanmış olması şartını sağlamaması sebebiyle ataması yapılmamıştır.

10. Başvurucu 27/10/2015 tarihinde Balıkesir Üniversitesi Mimarlık Mühendislik Fakültesi Dekanlığına (Dekanlık) müracaat ederek A.D.S.nin atamasının yapılamadığı gözetildiğinde şartları taşıyan tek kişi olarak kendisinin atanması talebinde bulunmuştur. Dekanlık, başvuru sırasında beyan ettiği proje, görev ve ödüllerle ilgili bilgi ve belgeleri teslim etmesini başvurucuya bildirmiştir. Bu yazının başvurucuya tebliğinde yaşanan sorunlar sebebiyle başvurucunun birkaç kez daha dilekçe vermek zorunda kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucu en son 5/1/2016 tarihinde, ilk başvurusuna eklemiş olduğu bilimsel yayın ve çalışmalarını bir kez daha Dekanlığa ibraz etmiştir.

11. Başvurucu tarafından temin edilen bilgi ve belgenin ibrazından sonra başvurucunun durumu jüri tarafından yeniden değerlendirilmiştir. Jüri üyelerinden C.B. ve L.K.nın olumsuz, H.K.nın ise olumlu görüş belirttiği, derece mahkemelerindeki yargılamaya sunulan belgelerden anlaşılmıştır. Dekanlık, başvurucunun atanmasının jüri üyelerinin görüşleri dikkate alınarak Rektörlükçe uygun görülmediğini 9/2/2016 tarihli yazıyla başvurucuya bildirmiştir. Jüri üyelerinin görüşlerini içeren rapor, başvurucuya tebliğ edilmemiştir. Başvurucu, bilgi edinme hakkı kapsamında jüri üyelerinin görüşlerinin verilmesini Dekanlıktan talep etmiştir. Ancak Dekanlık tarafından gönderilen yazıda jüri üyelerinin görüşlerinin verilmesinin uygun görülmediği başvurucuya bildirilmiştir.

12. Başvurucu, atanmama işleminin iptali istemiyle 10/2/2016 tarihinde Balıkesir 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) Rektörlük aleyhine dava açmıştır. Dava dilekçesinde özetle şunları ileri sürmüştür:

i. İlanda ek bir koşula yer verilmemiştir. Ayrıca Alt Kriter Komisyonunun şartları taşımayan A.D.S.nin talebini reddetmesi gerekirken dosyasını jüriye göndermesi dikkat çekicidir.

ii. Daha önceki başvuruda belgeleri eksiksiz olarak sunduğu ve Alt Kriter Komisyonunca bu belgelerde herhangi bir eksiklik tespit edilmediği hâlde aynı belgeler bir daha istenmiştir. Şartları taşıyan tek aday olduğu hâlde atamasının gerekçesiz bir şekilde yapılmaması hukuka aykırıdır.

iii. Akademik kadroya atanma sürecinin en önemli evrelerinden biri jüri değerlendirmesidir. İlan edilen akademik kadroya birden fazla adayın başvurması hâlinde - 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 23. maddesi ile buna dayalı olarak çıkarılan ikincil mevzuat gözetildiğinde- jüri üyesinin her bir adayla ilgili olarak ayrı ayrı değerlendirme yaptıktan sonra bunlardan hangisinin tercihe şayan olduğunu gerekçesiyle birlikte açıklaması gerekir. Jüri üyelerinin görevi, adayların asgari koşulları taşıyıp taşımadıklarını ve bilimsel yeterliliklerinin bulunup bulunmadığını değerlendirmekten ibaret olup adayın kadroya uygun olup olmadığını belirleme görevi bulunmamaktadır.

iv. Jüri raporlarının tebliğ edilmesi gerekmekte iken tebliğ edilmemesi sebebiyle jüri raporlarında bilimselliğe aykırı kişisel görüş yansıtan değerlendirmelerin yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir. Bu sebeple jüri raporlarına karşı beyanda bulunma hakkı saklı tutulacaktır. Ancak aynı zamanda Fakülte Dekanı ve Bölüm Başkanı olan jüri üyesi C.B. ile L.K.nın ortak akademik çalışmalarının bulunması jüri üyelerinin oluşumunda objektif davranılmadığını göstermektedir.

13. Rektörlük savunma yazısında, ilan edilen kadronun Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalına ilişkin olduğu oysa başvurucunun yüksek lisans ve doktora tezleri ile diğer çalışmalarının Mineraloji ve Petrografi Ana Bilim Dalı ile ilgili olduğu belirtilmiştir. Savunmada iki jüri üyesinin bu hususa vurgu yaparak başvurucu hakkında olumsuz görüş belirttiği ifade edilmiştir. Jüri üyelerinin objektif kriterlere göre seçildiği vurgulanan yazıda; başvurucunun iddialarının temelsiz olduğu, jüri üyelerinin raporlarının bilimsel kriterlere uygun bulunduğu değerlendirilmiştir.

14. İdare Mahkemesi 25/9/2018 tarihinde idari işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 2547 sayılı Kanun'un 23. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hâline atıfta bulunulduktan sonra idarenin takdir yetkisinin mutlak olmayıp kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğu belirtilmiştir. Kararda, 2547 sayılı Kanun'un 23. maddesi uyarınca yardımcı doçentlik kadrosuna atanabilmek için ilgili alanda doktora yapmış olmanın yeterli olduğu açıklanmış; başvurucunun lisansüstü veya doktora yeterliliğini aldığı ana bilim dalı ile yardımcı doçentlik ana bilim dalının bire bir örtüşmesinin beklenemeyeceği ifade edilmiştir. Mineraloji ve Petrokimya Ana Bilim Dalı ile Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalının Jeoloji Mühendisliği Bölümünün alt uzmanlık dalları olduğunun vurgulandığı kararda, kapsam ve nitelik yönünden Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalını tamamlayan ve ona yakın bilim dalı olduğunda tereddüt bulunmayan Mineraloji ve Petrokimya Ana Bilim Dalında doktora yapan başvurucunun Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalında yardımcı doçent kadrosuna atanamayacağı yönündeki davalı idare gerekçesinin hukuka uygun olmadığı belirtilmiştir.

15. Davalı idarenin istinaf talebini inceleyen İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 7/3/2019 tarihinde İdare Mahkemesi kararını kaldırarak davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, idarenin açık olan bir kadroya atama yapılmasında takdir yetkisine sahip olduğu ve idarenin yargı kararı ile atamaya zorlanamayacağı vurgulanmıştır. Kararda, başvurucunun Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalı ile ilgili olarak herhangi bir çalışmasının bulunmadığı vurgulanarak kadro ilanında Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalında çalışmış olma koşulu bulunmasa da jüri üyelerinin değerlendirmesi doğrultusunda başvurucunun yardımcı doçent kadrosuna atanmamasında hukuku aykırılık bulunmadığı açıklanmıştır.

16. Nihai karar 27/4/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 2547 sayılı Kanun'un 23. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

"a. Bir üniversite biriminde açık bulunan yardımcı doçentlik, isteklilerin başvurması için rektörlükçe ilan edilir. Fakültelerde ve fakültelere bağlı kuruluşlarda dekan, rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokullarda müdürler; biri o birimin yöneticisi, biri de o üniversite dışından olmak üzere üç profesör veya doçent tespit ederek bunlardan adayların her biri hakkında yazılı mütalaa isterler. Dekan veya ilgili müdür kendi yönetim kurullarının görüşünü de aldıktan sonra önerilerini rektöre sunar. Atama, rektör tarafından yapılır.

...

b. Yardımcı doçentliğe atanmada aranacak şartlar:

 (1) Doktora veya tıpta uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek belli sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olmak,

 (2) Fakülte, enstitü veya yüksekokul yönetim kurullarınca, biri o dilin öğretim üyesi olmak üzere seçilecek üç kişilik bir jüri tarafından; sınava girenin kendi bilim alanında Türkçeden yabancı dile, yabancı dilden Türkçeye 150 - 200 kelimelik bir çeviriyi kapsayan yabancı dil sınavını başarmak.

c. (Mülga: 12/8/1986 - KHK 260/7 md.; Yeniden düzenleme: 18/6/2008-5772/3 md.) Üniversiteler, yardımcı doçentlik kadrosuna atama için bu maddede aranan asgari koşulların yanında, Yükseköğretim Kurulunun onayını almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak amacına yönelik olarak, bilim disiplinleri arasındaki farklılıkları da göz önünde bulundurarak, objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilirler."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 2/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, meşru beklenti teşkil eden aylıklardan yardımcı doçent kadrosuna hukuka aykırı olarak atanmaması sebebiyle mahrum kaldığını ve bu durumun mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

20. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

21. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

22. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

23. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).

24. Kadroya bağlı ödemeler, kadroyla ilişkilendirmenin yapılmasından sonra ödenmeye başlanmakta ve söz konusu kadro işgal edildiği sürece yapılmaktadır. Dolayısıyla yardımcı doçent kadrosunda bulunmayan birisinin o kadroya bağlanan özlük haklarını talep etmesi mümkün değildir.

25. Yardımcı doçentlik kadrosuna atanma, 2547 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (a) fıkrasında belirtilen usul işletildikten sonra nihai olarak rektörün işlemiyle gerçekleştirilmektedir. Somut olayda başvurucu, yardımcı doçent kadrosuna henüz atanmamıştır. Bu sebeple yardımcı doçent kadrosuna bağlanan parasal hakların başvurucu yönünden mülk teşkil etmesi mümkün değildir. Sonuç olarak başvurucunun somut başvuru açısından Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan bir mülkünün veya mülkü elde etme yönünde yeterli hukuki temele dayalı meşru bir beklentisinin bulunmadığı anlaşılmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, Bölge İdare Mahkemesinin Mineraloji ve Petrokimya Ana Bilim Dalı ile Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalının farklı olduğu yolundaki değerlendirmesinin bariz takdir hatası teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; yaptığı çalışmalarının jeoloji bilimin tüm dallarını ilgilendirdiğini belirtmiş, akademik çalışmaları Bölge İdare Mahkemesince incelenmiş olsaydı Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalı yönünden gereken bilimsel yetkinliğe sahip olduğunun anlaşılacağını ifade etmiştir. Bu bağlamda başvurucu, doktora tezinin 61 sayfalık bölümünde jeokimya konusunun ele alındığına dikkat çekmiştir. İdare Mahkemesi kararına atıfta bulunan başvurucu; yüksek lisans ve doktora yeterliliğinin alındığı ana bilim dalı ile doçentlik ana bilim dalının bire bir örtüşmesinin zorunlu olmadığı, nitekim başvuru formu ekine konulan 13 öğretim üyesinin yüksek lisans ve doktora çalışmaları incelendiğinde hâlihazırda görev yaptıkları ana bilim dalının dışında olduğunun anlaşılacağını savunmuştur. Başvurucu son olarak idari takdir yetkisinin aşıldığı tespit edilen bir idari işlemin iptal edilmesinin idarenin atanmaya zorlama biçiminde yorumlanmasının idareyi keyfî işlem tesis etmeye sevk edeceğini iddia etmiştir. Başvurucu, bir bütün olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

28. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin Bölge İdare Mahkemesinin yüksek lisans ve doktora çalışmalarının ilgili ana bilim dalı ile yardımcı doçentlik ana bilim dalının aynı olması gerektiği biçimindeki yorumu ile akademik çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalı ile ilgili olmadığını değerlendiren jüri raporunun Bölge İdare Mahkemesince aynen benimsenmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun iddiasının ağırlıklı olarak idarenin bir parçası olan jüri tarafından düzenlenen jüri raporunun belirleyici olarak hükme esas alınmasında toplandığı anlaşıldığından adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden inceleme yapılmasının daha uygun olacağı değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

32. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

33. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 21).

34. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olması, bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının kendilerine verilmesidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Taylan Özgür Tor, B. No: 2013/2454, 12/3/2015, § 43).

35. Kamu güvenliği veya başkalarının haklarının korunması gibi haklı nedenlerin bulunması hâlinde hükme esas alınan kanıt ve belgelerin başvurucuya verilmemesi veya gösterilmemesi makul görülebilir. Ancak bu hâlde dahi hükme esas alınan belge kendisine verilmeyen başvurucunun savunma hakkında meydana gelen bu kısıtlamayı telafi edecek karşıt-dengeleyici imkânların başvurucuya sağlanması gerekir. Bu bağlamda başvurucunun belge içeriğinden haberdar edilmesinin, buna karşı savunma ve itirazlarını mahkemeye sunabilme fırsatına sahip olmasının dengeleyici bir imkân olduğu söylenebilir. Yine söz konusu belgenin başvurucu tarafından bilinmesinin sakıncalı olduğu düşünülen kısımları karartılarak başvurucuya verilmesi dengeleyici birer imkân olarak görülebilir (Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 35).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Başvurucu, yardımcı doçent kadrosuna atanmamasından yakınmaktadır. Rektörlüğün işleminin 2547 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (a) fıkrasının olay tarihinde yürürlükte bulunan hâline dayandığı anlaşılmaktadır. Sözü edilen fıkraya göre yardımcı doçent kadrosuna atama yapılması sürecinde, biri o birimin yöneticisi, biri de o üniversite dışından olmak üzere üç profesör veya doçentten oluşan jüriden adayların her biri hakkında yazılı mütalaa istenmesi gerekmektedir.

37. Olayda jüri tarafından ilk aşamada yapılan değerlendirme sonucunda başvurucu dışındaki bir adayın atanması teklif edilmiş ise de söz konusu adayın kanuni şartları taşımadığının anlaşılması üzerine ataması yapılmamıştır. Jüri üyelerinin ilk aşamada başvurucunun bilimsel eser ve çalışmalarını inceleyerek bir değerlendirme raporu hazırlayıp hazırlamadığı anlaşılamamıştır. Yeniden yaptığı müracaat üzerine başvurucunun dosyası değerlendirme yapılmak üzere jüriye gönderilmiştir. Üç kişiden oluşan jüriden ikisinin başvurucu hakkında olumsuz görüş, birinin ise başvurucunun lehine görüş bildirdiği, Rektörlüğün de jüri raporuna dayanarak başvurucunun atanmasının uygun bulunmaması yönünde işlem tesis ettiği başvurucuya bildirilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de büyük ölçüde jüri üyelerinin değerlendirmelerine dayanarak davayı reddetmiştir.

38. Bireysel başvuru dosyasına sunulan bilgi ve belgeler bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun yardımcı doçentlik kadrosuna atamasının yapılmamasında ve buna karşı açılan davanın reddedilmesinde belirleyici olarak jüri üyelerinin raporlarına dayanıldığı anlaşılmıştır. Ancak jüri raporları idare tarafından başvurucuya tebliğ edilmediği gibi yargılama sırasında da başvurucunun bu raporlara eriştiğine dair bir bilgi bireysel başvuru dosyasına yansımamıştır. Başvurucunun bilgi edinme hakkı kapsamında yaptığı müracaatta da raporun başvurucuya verilmesinin uygun olmayacağı başvurucuya bildirilmiştir.

39. Davanın çözümünün temel dayanaklarından birini teşkil eden jüri raporlarının başvurucuya tebliğ edilmemiş olmasının başvurucunun savunma hakkını kısıtladığı açıktır. Zira başvurucunun aleyhine tesis edilen idari işleme karşı iddia ve savunmalarını ileri sürme ve idari işlemin sebebiyle çelişme fırsatına tam olarak kavuşabilmesi, jüri raporlarının tebliğ edilmesine bağlıdır. İdarenin parçası olan bir kurul tarafından düzenlenen teknik raporun ilgilisine tebliğ edilmeden hükme esas alınması savunma imkânları yönünden başvurucuyu idareye nazaran dezavantajlı bir konuma düşürür.

40. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden yapılacak incelemede öncelikle jüri raporlarının başvurucuya tebliğ edilmemesinin haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı incelenmelidir. İdari işlemin tesisi sürecinde jüri raporlarının başvurucuya neden tebliğ edilmediğiyle ilgili olarak idarenin herhangi bir gerekçe sunduğu tespit edilememiştir. Ayrıca İdare Mahkemesi kararında da jüri raporlarının neden başvurucuya tebliğ edilmediğine ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. Öte yandan jüri raporlarının ilgilisine tebliğ edilmemesinin işin mahiyetinden doğan haklı bir gerekçesinin olduğu da tespit edilememiştir. Dolayısıyla jüri raporlarının başvurucuya verilmemesinin haklı bir sebebe dayandığı değerlendirilememiştir.

41. Bununla birlikte söz konusu raporların başvurucuya verilmemesinin haklı bir sebebe dayanmaması tek başına başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği anlamına gelmez. Anılan raporun başvurucuya tebliğ edilmemesi sebebiyle başvurucunun savunma hakkında meydana gelen kısıtlamayı telafi eden imkânların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı da önem taşımaktadır. İdari işlemin tesis sürecinde, sadece jüri üyelerinden ikisinin başvurucu hakkında olumsuz görüş belirttiği bilgisi başvurucuya verilmiştir. Yargılama sırasında Rektörlüğün savunmasından ise jürinin iki üyesinin başvurucunun yüksek lisans ve doktora tezleri ile diğer çalışmalarının ilan edilen Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalına değil Mineraloji ve Petrografi Ana Bilim Dalına ilişkin olduğu düşüncesiyle başvurucu hakkında olumsuz görüş belirttiği ifade edilmiştir.

42. Davalı idarenin savunmasında jüri raporlarının içeriğinin özetlenmesinin raporların başvurucuya tebliğ edilmemesiyle savunma hakkında oluşan kısıtlamayı belli ölçüde telafi ettiği söylenebilir. Gelgelelim kısıtlamanın tam olarak telafi edildiğinden söz edilebilmesi için idarenin savunmasındaki özetin başvurucu hakkında tesis edilen idari işlemin tüm yönlerinden savunma yapılmasını mümkün kılmış olması gerekir. Başvurucu hakkında tesis edilen idari işlemin temel sebebinin yüksek lisans ve doktora tezleri ile diğer çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalına ilişkin bulunmaması olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun jürinin bu değerlendirmesiyle ilgili olarak iddia ve itirazlarını gerçek manada ileri sürebilmesi, jürinin bu kanaatinin dayanaklarına vâkıf olmasına bağlıdır. Oysa idarenin savunma yazısında, jürinin başvurucunun çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalı ile ilgilisinin bulunmadığı sonucuna nasıl ulaştığına dair bir açıklama yer almamaktadır. Bu durum, jüri tarafından hangi argümanlar kullanılarak çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalına ilişkin olmadığını değerlendirdiği başvurucunun savunma olanaklarını ağır bir şekilde kısıtlamıştır.

43. Diğer taraftan başvurucunun çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalıyla ilgili olup olmadığı teknik bir konu olup Bölge İdare Mahkemesinin bu konuda bir uzmanlığının bulunmadığını dikkate almak gerekir. İdarece tesis edilen işlemin idarenin bünyesindeki uzmanlarca düzenlenen teknik raporlara dayandığı durumlarda mahkemenin bilirkişi incelemesine başvurması bir zorunluluk olmasa da bu raporun hükme esas alınmaya elverişli olması ve mahkemece nesnel bir değerlendirmeden geçirilmesi gerekir. Somut olayda jüri raporu Bölge İdare Mahkemesine gönderilmediği gibi raporun dayanakları hususunda idarece Bölge İdare Mahkemesine herhangi bir açıklamada da bulunulmamıştır. Bölge İdare Mahkemesinin jeoloji mühendisliği alanında bir uzmanlığı da bulunmadığına göre başvurucunun çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalıyla ilgili olup olmadığını ancak bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle kesinliğe kavuşturabilir. Bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılması başvurucunun savunma hakkında oluşan açığın kapanmasına hizmet edebilirken Bölge İdare Mahkemesince bu yönde bir girişimde bulunulmamıştır.

44. Mahkemenin delile yaklaşım yöntemi de başvurucunun savunma hakkında meydana gelen kısıtlamanın telafi edilip edilmediğinde dikkate alınacak bir unsurdur. Başvurucuya tebliğ edilmemiş delilin yargılamadaki tek veya belirleyici delil olduğu hâllerde mahkemenin başvurucunun savunma hakkının ciddi bir biçimde kısıtlandığı gerçeğini gözeterek hareket etmesi gerekir. Bu bağlamda mahkemenin kamu otoritelerinin silahların eşitliği ilkesinden doğan yükümlülüğünü ifa etmemiş olmasından idare lehine haklar çıkaracak, idari işlemin gerekçesini açıklama ve hukuka uygunluğunu ortaya koyma ödevinden idareyi kurtaracak değerlendirme ve yorumlarda bulunması silahların eşitliği ilkesinin zedelenmesine yol açabilecektir.

45. Başvurucunun atamasının yapılmamasında ve bu işleme karşı açtığı davanın reddedilmesinde jüri görüşünün belirleyici olduğu anlaşılmıştır. Buna karşılık Bölge İdare Mahkemesinin jürinin hangi argümanlara dayanarak başvurucunun çalışmalarının Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalı ile ilgilisinin bulunmadığı görüşüne ulaştığının idarece açıklanmamış olmasını nazara aldığına ve bu hassasiyetle delile (jüri görüşüne) yaklaştığına dair hiçbir işaret bulunmamaktadır. Aksine Bölge İdare Mahkemesinin jüri raporunun başvurucuya tebliğ edilmemiş olmasını ve başvurucunun idare karşısında düştüğü bu dezavantajlı durumu doğal karşıladığı izlenimi edinilmektedir.

46. Bölge İdare Mahkemesinin idarenin takdir yetkisinin kapsamına ilişkin yorumu da yargısal denetimin etkisini zayıflatmış, başvurucunun savunma hakkında oluşan aşınmanın telafi edilmesini önlemiştir. Bu kapsamda Bölge İdare Mahkemesinin kadro ilanında Maden Yatakları ve Jeokimya Ana Bilim Dalı ile ilgili herhangi bir çalışmasının bulunması şartının yer almadığını tespit ettiği hâlde jürinin bu yönde değerlendirmede bulunmuş olmasını yeterli gören yaklaşımı anlaşılabilir değildir. 2547 sayılı Kanun'un 23. maddesine göre Üniversitelerarası Kurulun onayıyla ek şart koyma ve bunu kadro ilanında gösterme yetkisi Rektörlüğe verilmişken bu yetkiyi bütünüyle jüriye devreden yaklaşımının sorunlu olduğunu not etmek gerekir.

47. Bu konuda başvurucunun değerlendirme sürecinin tamamlanması ve A.D.S.nin başvuru şartlarını taşımadığının anlaşılması üzerine yaptığı başvurudan sonra çalışmalarının jüriye gönderilmesinin başvurucuyla ilgili olarak daha önce bir değerlendirme yapılmadığını, jürinin ilk aşamada sadece A.D.S. ile ilgili olarak değerlendirmede bulunduğunu gösterdiğine dair iddiası da önemlidir. Zira başvurucu ve A.D.S.nin Alt Kriter Komisyonunun incelemesinden geçerek çalışmaları jüriye gönderildiğine göre jürinin her iki aday hakkında rapor düzenlemesi gerektiği açıktır. Oysa jürinin ilk aşamada başvurucunun çalışmalarıyla ilgili olarak bir değerlendirme yaptığı anlaşılamamaktadır. Bu olgu, idarenin atama sürecini tarafsızlık ilkesine uygun olarak yürütüp yürütmediğini denetleme hususunda Bölge İdare Mahkemesini daha dikkatli davranmaya sevk eden bir unsur olarak değerlendirilmelidir.

48. Sonuç olarak belirleyici delil niteliğindeki jüri raporunun başvurucuya bildirilmemesi suretiyle başvurucunun savunma hakkında ortaya çıkan zedelenmenin yargılama sürecinde telafi edilmemesinin başvurucuyu idare karşısında dezavantajlı bir konuma soktuğu ve silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal ettiği değerlendirilmiştir.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesi ile çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmiştir.

C. Giderim Yönünden

50. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

52. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir 1. İdare Mahkemesine (E.2016/251, K.2018/1293) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.