I. İDARİ USUL HUKUKU

Arapça “asıl” kökünün çoğulu manasına sahip olan “usul” kelimesi, bir maksada erişmek için izlenen yol ve yöntemi ifade eder. Hukukumuzda genel nitelikte cari bir idari usul kanunu mevcut olmadığından, idari usul kavramı hakkında birçok farklı tanımlamalar yapılmaktadır. Kısaca, idarenin karar alma ve aldığı kararları uygulamasında uyması icap eden kural ve yöntemlerin bütününe “idari usul” denir.[1] Bununla beraber idari usul, idari işlemin gerçekleştirilme sürecindeki nizamı da ifade eder.[2]

İdari usul, kamu gücünün sağladığı üstün yetki ve hususiyetlerle donatılmış idare tarafından, fertlerin hak ve menfaatlerini doğrudan etkileyen işlemler gerçekleştirmeden önce, öngörülen ilke ve kaidelerin tesir kabiliyetiyle, işleme muhatap olan kişilerin menfaatlerinin ihlal edilmesini önlemeye olanak sağlayan bir kurum olarak kabul edilmektedir.[3]

İdari usul, idarenin karar alırken dahil olduğu sürecin belirli, şeffaf ve öngörülebilir bir şekilde başlaması, yürütülmesi ve neticeye vardırılmasını temin ederek, idarenin işlemlerinin hukuka uygun olmasını amaçlar. Böylelikle fertlerin, kamu idareleriyle ilişkilerinde güven hissiyatıyla hareket etmeleri sağlanır ve “hukuk güvenliği ilkesine” ve böylece hukuk devleti ilkesine hizmet eder.[4]

İdari usul, işlemin esasının da önemli bir koruyucusu konumundadır. Zira usul kaidelerinin varlığı, işlemin tesis edilmesinde keyfiliğin engellenmesine ve eşitlik ilkesine uygun bir işlemin var olmasını ve böylece kamu yararının korunmasını sağlar. İdari usul, hususiyetle idarenin takdir yetkisini haiz olduğu sahalarda, idarenin üstün yetkilerinin demokratik yöntemler vasıtasıyla dizginlenerek hukuk dışı birtakım faaliyetlerde bulunulmasının önüne geçmek ve alınan kararların maksadına uygun olmasını sağlamak gayesiyle mevcuttur.[5] İdari usul, idari istikrarın ve idarenin hukuka uygun davranışlar sergilemesinin teminatıdır.

II. DİSİPLİN İŞLEMİNİN YAPILIŞ SÜRECİNDE UYULMASI GEREKEN İDARİ USUL İLKELERİ

A. Disiplin Soruşturmasının Başlaması Aşaması

a. Soruşturma Açma Zorunluluğu İlkesi

Soruşturma açma zorunluluğu ilkesi, uluslararası hukukta kabul edilen “hukukun genel ilkesi” niteliğinde bir prensiptir.[6] Bu ilkeye göre idare, disiplin suçu niteliğinde bir eylemde bulunan kamu görevlisinin eylem anından itibaren öngörülen süre dahilinde usulüne göre bir soruşturma başlatmak durumundadır. 17848 sayılı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 19’uncu maddesinde, “…Memurların uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve memurluktan çıkarma cezalarından biriyle cezalandırılması gereken disipline aykırı davranışlarını öğrendikleri tarihten itibaren kanunen belli süreler içinde disiplin soruşturmasını başlatarak; gerekli cezayı uygulayarak, disiplin cezası verme yetkisinin zaman aşımına uğramasını önlemek…” ifadeleriyle soruşturma açma zorunluluğu belirtilmiştir.

Disiplin cezasını gerektiren bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik kat’i delilleri mevcudiyeti söz konusu olsa dahi, kamu görevlisi hakkında soruşturma açılmadan ceza verilmesi söz konusu olamaz. Zira soruşturma açma zorunluluğu bir idari usul ilkesi olarak bağlayıcı niteliktedir ve dikkate alınmaması düşünülemez.

b. Disiplin Soruşturmasının Bağımsızlığı İlkesi

Disiplin soruşturması açılmasını gerektiren eylem aynı zamanda bir ceza soruşturması yapılmasını da gerektirebilir. Bu hâlde disiplin soruşturması ile ceza soruşturması aynı zamanda ilerler. İşte böyle bir vaziyet söz konusu olduğunda, disiplin soruşturması sürecinin ceza soruşturmasından bağımsız olarak devam etmesi ve ceza soruşturması kapsamında meydana çıkan tahlil ve kararlardan etkilenmemesi oldukça mühim bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Disiplin soruşturmasının bağımsızlığı ilkesi, bu gerekliliği ortaya koymaktadır.[7]

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesinde, “Yukarıda yazılı disiplin kovuşturmasının yapılmış olması, fiilin genel hükümler kapsamına girmesi halinde, sanık hakkında ayrıca ceza kovuşturması açılmasına engel teşkil etmez.” ve aynı Kanunun 131’inci maddesinde yer alan “Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez. Memurun ceza kanununa göre mahküm olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz.” ifadeleri disiplin soruşturmasının bağımsızlığı ilkesini açıklamaktadır.

B. Soruşturmacı Tayin Edilmesi

a. Soruşturmacının Bağımsızlığı İlkesi

Soruşturmacının bağımsızlığı ilkesi, disiplin soruşturmasını yürütmekle vazifelendirilen soruşturmacının idari yahut başka herhangi bir makamın tesiri altında kalmadan, bağımsızlığını muhafaza ederek vazifesini ifa etmesi gerekliliğine dikkat çeker. Bu ilke, soruşturmanın adil ve maksadına uygun bir şekilde yürütülmesi ve neticelendirilmesi için son derece önemli bir role sahiptir. Zira soruşturmacının bağımsızlığını muhafaza edememesi ve birtakım kişi yahut makamların yönlendirmeleriyle hareket etmesi durumunda idarenin kurumsal yapısı, itibarı ve onuru yaralanır, birtakım şahsi menfaat ya da ihtiraslar kamu yararının önüne geçebilir. Bu yönüyle soruşturmacının bağımsızlığı ilkesi bir temel taşı niteliğindedir ve Anayasada düzenlenen “hukuk devleti ilkesi” nin gereği gibi baskın olabilmesine hizmet eder.

b. Soruşturmacının Tarafsızlığı İlkesi

Disiplin soruşturması yapma vazifesine yetkili soruşturmacının tarafsız olması, dikkat edilmesi gereken mühim bir meseledir.[8] Soruşturmacının soruşturma konusu vakayla hiçbir alakasının bulunmaması, soruşturmanın muhatabı kamu görevlisinin konu fiilinden herhangi bir menfaat yahut zarara muhatap olmaması ya da etki altında kalmaması gerekliliği, soruşturmacının tarafsızlığı ilkesinin getirdiği usul kurallarıdır.

c. Soruşturmacının Denkliği İlkesi

Soruşturmacının denkliği ilkesi, soruşturmacı ile soruşturma muhatabı kamu görevlisi arasındaki görev ve unvan düzeyiyle ilgilenir. Buna göre soruşturmacı, soruşturma muhatabı kamu görevlisinden daha üst yahut en azından ona eşit seviyede kamu görev ve unvanını haiz olmak durumundadır.[9]

C. Disiplin Soruşturmasının Yürütülmesi Aşaması

a. Resen Araştırma İlkesi

İdarenin tek yanlı işlemler tesis ederken, araştırmanın türünü ve kapsamını kendisinin belirlemesi, işlemin dayanağıyla alakalı mühim ve ilgililerin yararına olacak tüm hâllerin araştırılması gerekliliği “resen araştırma ilkesi” olarak adlandırılır.

Resen araştırma ilkesinin disiplin hukuku açısından kıymeti son derece yüksektir. Zira bir disiplin soruşturması dahilinde, kamu görevlisinin lehine delilleri gerekli ve yeterli seviyede toplayabilme imkânı bulması olasılığı bir hayli düşüktür. Ancak resen araştırma ilkesi gereğince, idare tarafından delil ve belgelerin incelenmesi mümkün olabilmektedir.

Resen araştırma ilkesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20’nci maddesinde, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. …” ifadeleriyle izah edilmiştir. Bunun dışında, 657 sayılı Kanunun 129’uncu maddesinde, “Yüksek disiplin kurulları kendilerine intikal eden dosyaların incelenmesinde, gerekli gördükleri takdirde, ilgilinin özlük dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye, ilgili kurumlardan bilgi almaya, yeminli tanık ve bilirkişi dinlemeye veya niyabeten dinletmeye, mahallen keşif yapmaya veya yaptırmaya yetkilidirler.” şeklinde yer alan düzenlemeyle, yüksek disiplin kurullarının resen araştırma yetkisinin varlığı hüküm altına alınmıştır.

b. Bilgi Edinme Hakkı

Bilgi edinme hakkı, idarenin sahip olduğu belgelerin ilgililerce incelenebilmesi hakkını ifade eder.[10] Bilgi edinme hakkı hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle doğrudan bağlantılıdır.

Anayasanın 734’üncü maddesinde yer alan, “Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.” ifadeleriyle işbu hak anayasal düzeyle düzenlenmiştir. Ayrıca 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu ile birlikte, bilgi edinme hakkı yasal düzeyde düzenlenmiştir.

“Bireyin İdari İşlemlere Karşı Korunmasına Yönelik Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Kararı” nda, “İsteği üzerine, ilgiliye, yönetsel işlemden önce, bu işlemin yapılmasında kullanılan bütün ögeler hakkında verilmesi olanaklı her bilgi uygun biçimde iletilir.” ifadelerine yer verilmiş ve bu suretle bilgi edinme hakkı düzenlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19’uncu maddesinde, “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu 205 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.” ifadeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinin birinci fırkasında ise, “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” ifadelerine yer verilmiş ve böylece bilgi edinme hakkı düzenlenmiştir.

657 sayılı Kanunun 129’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir.” cümle içerisinde sayılan “soruşturma evrakını inceleme” yetkisi bilgi edinme hakkının disiplin soruşturması kapsamında uyulması gereken bir ilke olduğunu göstermektedir.

c. Savunma Hakkı

Savunma hakkı, hukukun her alanında birinci dereceden önemi haiz bir ilkedir. Bu hak, suçlamanın muhatabına, idari işlem gerçekleştirilmeden önce kendisini müdafaa ve ifade edebilme olanağı sağlar. Hususiyetle disiplin cezası gibi yaptırım içeren ve fertlerin hukuki statüsünde sınırlamaya sebep olan idari işlemler tesis edilmeden önce muhataba, işlemin sebep unsurunu oluşturan eylemlerle alakalı şahsi bakış açısını ve düşüncelerini izah etme fırsatı tanınması, yalnızca muhatap için idari usul hukukunda mevcut bir hak olmayıp, idare açısından da soruşturma konusu eylemin araştırma ve soruşturmasının maksadına uygun ve verimli bir niteliğe bürünmesine yol açan mühim bir ilkedir.[11] Savunma hakkı, bu yönüyle resen araştırma ilkesini tamamlayıcı bir misyon üstlenmektedir.[12]

d. Hukuki Yardım ve Temsil Hakkı

Hukuki yardım ve temsil hakkı, fertlerin işlerini bizzat takip etmekte serbest olmasının yanında, birtakım işlemlerin bizzat gerçekleştirilme zaruriyeti ya da bazı usul aşamalarına bizzat katılmak zorunluluğuna mahkûm olmadan, temsilci yahut yardımcı vasıtasıyla işbu işlemleri gerçekleştirebilmesi hakkını ifade eder.[13] Bu hâliyle, söz konusu ilkenin disiplin hukuku açısından önemi açıkça anlaşılmaktadır.

657 sayılı Kanunun 129’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, (…) (2) soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir.” cümlesinde sayılan “kendisi veya vekili vasıtasıyla” ifadesiyle, hukuki yardım ve temsil hakkı düzenlenmiştir. Ayrıca, Anayasa’nın 51’inci maddesinin birinci fıkrasında, “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.” şeklinde düzenlenen “sendika hakkı” da disiplin soruşturması kapsamında hukuki yardım ve temsil hakkının tesiri olarak değerlendirilebilir.

D. Disiplin Cezası Verme Aşaması

a. Gerekçe İlkesi

Gerekçe ilkesi, işlemin tesis edilme sebeplerinin işlem metni içerisinde belirtilmesini ifade etmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (77) 31 sayılı “İdarenin İşlemleri Karşısında Bireyin Korunması Hakkında Karar” isimli kararında gerekçe ilkesi, “Haklarını, özgürlüklerini veya çıkarlarını ihlal edici nitelikte bir idari işlem söz konusu olduğunda, ilgili bu işlemin dayanağı olan nedenlerden haberdar edilir. Bu bilgi, ya idari işlemin metninde nedenlerin belirtilmesi şeklinde ya da ilgilinin isteği üzerine makul bir süre içinde yazılı olarak ayrıca kendisine verilir.” ifadeleriyle açıklanmıştır. Hukukumuzda gerekçe ilkesi ile alakalı genel bir kanuni düzenleme bulunmamaktadır.

Gerekçe ilkesinin mevcudiyeti, idari işlemler açısından çeşitli faydalara yol açmaktadır. İşlemin muhatabı, işlem metni içerisinde işlemin tesis edilme sebeplerini öğrenir ve böylece işleme karşı hukuki yollara yönelme ve bilinçli bir savunma hazırlama imkânına kavuşur. Gerekçeyi açık bir şekilde ifade etmek yükümlülüğü altında olan idare ise, işlem tesis ederken daha dikkatli ve hukuka uygun davranmak zorunda kalır. Ayrıca, işlemin gerekçesinin idare tarafından açık bir şekilde belirtilmesi, yargıya intikal eden idari işlemler hakkında gerçekleştirilen incelemelerde yargı organlarının işini kolaylaştırır.

Disiplin cezalarının gerekçe ilkesine uygun olarak düzenlenmesi, ilgili tarafından işleme itiraz edilmesi yahut işlemin iptaline yönelik olarak dava yoluna gidilmesi hâllerinde işlem sebeplerinin bilinmesine ve böylece daha bilinçli hareket edilmesine imkân sağlar.

Gerekçe ilkesine uygun hareket edilmesi, idari işlemin muhatabını aydınlatma ve bilgilendirme işlevini yerine getirir. Böylece muhatabın, işlemin dayanakları ve bunların neticelerini görerek, işleme karşı başvurabileceği hukuki yollar hususunda karar verme ve savunma yapma şansı yakalar.[14]

b. Başvuru Yollarının Gösterilmesi

Başvuru yollarının gösterilmesi ilkesi, işlemi gerçekleştiren idarenin, işleme karşı başvurulabilecek hukuki yollar ve tabi oldukları süreler hakkında ilgiliyi bilgilendirmesi hâlini ifade eder. Bu ilkenin fertlerin korunmasını sağlamak yönünden önemi büyüktür.[15] İşbu ilke, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 77 (31) sayılı kararında, “Yazılı olarak bildirilen yönetsel işlem ilgilinin haklarını, özgürlüklerini ya da yararlarını zedeler nitelikte ise, olağan başvuru yollarını ve başvuru sürelerini de gösterir” ifadeleriyle açıklanmıştır. Yine Anayasa’nın 40’ıncı maddesinin 2’nci fıkrasında, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde ifade edilerek anayasal düzeyle düzenlenmiştir.

E. Disiplin Cezası Verilmesi Sonrası Uyulacak İlkeler

a. Aleyhe Düzeltme Yasağı

Aleyhe düzeltme yasağı, idarenin tesis ettiği idari işleme karşı muhatap tarafından itiraz edilmesi neticesinde daha ağır bir cezaya hükmetmesini yasaklar. Zira daha ağır bir cezaya maruz kalma olasılığının bulunması hâlinde, muhatabın itiraz merciine başvurmaktan çekinmesi durumu söz konusu olabilir. Bu husus, ceza usul hukukunun “aleyhe düzeltme yasağı” ilkesi ile doğrudan bağlantılıdır.[16]

Aleyhe düzeltme yasağı, 657 sayılı Kanunun 135’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.” şeklinde düzenlenmiştir.

b. Disiplin Cezaları Bakımından Geri Alma Yasağı

Hukuka aykırı bir idari işlem gerçekleştirildiğinde, o işlemin idarece geriye etkili şekilde kaldırılması, “işlemin geri alınması” ile yapılır.[17] Geri alma işlemi, idarenin hukuka aykırı şekilde düzenlediği idari işlemi geriye etkili olarak bertaraf ettiği, yürürlük tarihinden itibaren tüm neticeleriyle hükümsüz ve geçersiz hâle getiren bir idari işlemdir.[18]

Bir idari işlemin geri alınabilmesi için, işlemin hukuka aykırı şekilde tesis edilmiş olması ve geri alma işleminin dava açma süresi içerisinde yapılması elzemdir.

Disiplin cezası niteliğindeki işlemlerin geri alınıp alınamayacağı hususu öğretide tartışmalı olup hukukumuzda bu konuya dair genel bir kanuni düzenleme mevcut değildir. İdari işlem niteliğini haiz olan disiplin cezası işlemlerinin de şartların mevcudiyeti hâlinde geri alınabilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

KAYNAKÇA 

AKILLIOĞLU, Tekin, Yönetim Önünde Savunma Hakları, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 1983.

AKYILMAZ, Bahtiyar, İdari İşlemin Yapılış Usulü, Yetkin Yayınları, Ankara, 2000.

ALAN, Nuri, “İdari Usul ve İdari Yargı”, Danıştay Dergisi, Y. 30, S. 102, 2000, 3-15.

BEREKET, Zuhal, Hukukun Genel İlkeleri ve Danıştay, Yetkin Yayınları, Ankara, 1996.

ÇAĞLAYAN, Ramazan, “İdari İşlemin Geri Alınması Üzerine”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. IV, S. 1-2, Y. 2000, 43-58.

DURAN, Lütfi, “İdari Usul İlkeleri ve Kapsadığı Konular”, İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu, T.C. Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1998.

DURAN, Lütfi, İdare Hukuku Ders Notları, İstanbul, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1982.

DURSUN, Hasan, “İdari Usul ve Şekil İlkeleri ile Genel İdari Usul Kanunu Öntasarısına Eleştirisel Bir Yaklaşım”, Türk İdare Dergisi, S. 460, Y. 80.

KARAHANOĞULLARI, Onur, “Memur Disiplin Hukukunun Niteliği ve İlkeleri”, Çağdaş Yerel Yönetimler, C. 8, S. 3, Temmuz 1999, 55-77.

KUNTER, Nurullah, “Aleyhe Düzeltme Yasağı”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 18, S. 3-4, Y. 1952.

KURT, Hayrettin, “İdari Yaptırımlara Karşı Güvenceler”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 1, Y. 2014.

ODYAKMAZ, Zehra, “Hazırlanmakta Olan İdari Usul Kanunu Açısından Demokratikleşme Sürecinde Şeffaflaşma ve Bireye Tanınan Haklar”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 2, Y. 1997, 2-21.

ÖZKAN, Gürsel, “İdari Usul Kanununda Düzenlenmesi Gereken Genel İdari Usul İlkeleri”, İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu, T.C. Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1998.

SANCAKDAR, Oğuz, Disiplin Yaptırımı Olarak Devlet Memuriyetinden Çıkarma ve Yargısal Denetimi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2001. 

USMAN, Yahya, “Kamu Görevlileri Disiplin Hukukunda İdari Usul İlkeleri”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019.

---------------

[1] DURAN, Lütfi, “İdari Usul İlkeleri ve Kapsadığı Konular”, İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu, T.C. Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1998, s. 27.

[2] AKILLIOĞLU, Tekin, Yönetim Önünde Savunma Hakları, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 1983, s. 25.

[3] ODYAKMAZ, Zehra, “Hazırlanmakta Olan İdari Usul Kanunu Açısından Demokratikleşme Sürecinde

Şeffaflaşma ve Bireye Tanınan Haklar”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 2, Y. 1997, 2-21, s. 3.

[4] USMAN, Yahya, “Kamu Görevlileri Disiplin Hukukunda İdari Usul İlkeleri”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019, s. 79.

[5] ALAN, Nuri, “İdari Usul ve İdari Yargı”, Danıştay Dergisi, Y. 30, S. 102, 2000, 3-15, s. 3.

[6] USMAN, s. 95.

[7] KARAHANOĞULLARI, Onur, “Memur Disiplin Hukukunun Niteliği ve İlkeleri”, Çağdaş Yerel Yönetimler, C. 8, S. 3, Temmuz 1999, 55-77, s. 76.

[8] SANCAKDAR, Oğuz, Disiplin Yaptırımı Olarak Devlet Memuriyetinden Çıkarma ve Yargısal Denetimi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2001, s. 256.

[9] SANCAKDAR, s. 256.

[10] USMAN, s. 86; BEREKET, Zuhal, Hukukun Genel İlkeleri ve Danıştay, Yetkin Yayınları, Ankara, 1996, s.24.

[11] AKYILMAZ, Bahtiyar, İdari İşlemin Yapılış Usulü, Yetkin Yayınları, Ankara, 2000, s. 141.

[12] AKYILMAZ, 132.

[13] USMAN, s. 88; ÖZKAN, Gürsel, “İdari Usul Kanununda Düzenlenmesi Gereken Genel İdari Usul İlkeleri”, İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu, T.C. Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1998, s.62.

[14] KURT, Hayrettin, “İdari Yaptırımlara Karşı Güvenceler”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 1, Y. 2014, s. 143.

[15] DURSUN, Hasan, “İdari Usul ve Şekil İlkeleri ile Genel İdari Usul Kanunu Öntasarısına Eleştirisel Bir Yaklaşım”, Türk İdare Dergisi, S. 460, Y. 80, s. 238.

[16] KUNTER, Nurullah, “Aleyhe Düzeltme Yasağı”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 18, S. 3-4, Y. 1952, s. 664.

[17] ÇAĞLAYAN, Ramazan, “İdari İşlemin Geri Alınması Üzerine”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. IV, S. 1-2, Y. 2000, 43-58, s. 45.

[18] DURAN, Lütfi, İdare Hukuku Ders Notları, İstanbul, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1982, s. 421.