Ceza Muhakemesi Kanunu m.174’de düzenlenen iddianamenin iadesi sebepleri, sınırlı sayıda düzenlenmiştir. CMK m.170’de, iddianamede bulunması zorunlu unsurlar sayılmıştır. CMK m.174’e göre; CMK m.170’e aykırı olarak düzenlenen, suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan, önödemeye, uzlaştırmaya ve seri muhakemeye tabi olup da, bu usuller işletilmeksizin, soruşturulması veya kovuşturulması izne veya talebe bağlı olan suçlarda, izin veya talep olmaksızın düzenlenen iddianame cumhuriyet başsavcılığına iade edilecektir. İddianame kabulü sürecine geçilmeden kamu davası açılmış sayılmayacağı için, gerek bu süreçte ve gerekse iddianame iadesi sonrasında soruşturmanın devam ettiği, en azından iddianame inceleme sırasında soruşturma yönünden hareketsizliğin olduğunun, iddianame iade edildiğinde ise, yeni bir soruşturma numarası ile soruşturmaya devam edileceği, cumhuriyet savcısının itiraz kanun yoluna başvurabileceği gibi, iade sebeplerinde yer aldığı kabul edilen eksik hususların giderilmesini de sağlayabileceği görülmektedir. Uygulamada, gerek mahkemece incelenen iddianamenin ve gerekse de iade kararının taraflarla paylaşılmadığı, bu belgelerin savunmadan gizlendiği, CMK m.153/2’ye göre alınmış savunmaya karşı soruşturmanın gizliliği kararı var ise, bu kararın etkisinin CMK m.153/4 gereğince iddianamenin kabulü aşamasına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.

Kanun koyucu iddianamenin iadesi sebeplerine 174. maddenin 1. fıkrasında yer verdikten sonra; CMK m.174/2’de, “suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilmez” diyerek, iddianamenin iade edilemeyeceği duruma özel olarak işaret etme gereği duymuştur. Bunun nedeni; iddianamenin kanaat bölümünde veya sevk maddesinde, soruşturmaya konu fiillerin hukuki nitelendirmesinin hatalı olduğundan bahisle iddianamenin iade edilmesinin önüne geçmek, böylece gereksiz yere soruşturma aşamasının uzamasını engellemek, makul sürede yargılanma hakkına riayet edilmesini sağlamaktır. Bu kural, Kanunun sistematiği ile de uyumludur. Nitekim CMK m.225/2’de, mahkemenin fiilin nitelendirmesinde iddia ve savunmalar ile bağlı olmadığı ifade edilmiştir.

Diğer yandan CMK m.170/4’de; iddianamede yüklenen suçu oluşturan olayların, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanacağı ifade edilmiştir. Şu halde; iddianamede olaylara ve delillere ayrı ayrı değinilmemesi, hangi olayın, hangi delile dayandığının açıkça belirtmemesi iddianamenin iadesi sebebi olarak görülebilir.

CMK m.174/1-b’de suçun sübutuna doğrudan etki edebilecek bir delilin toplanmamasının, iddianamenin iadesi sebebi olduğu düzenlenmiştir. Burada; “delil” ile “delil değerlendirme aracı” kavramları arasındaki farka dikkat edilmelidir. Ceza Yargılaması Hukumuzda; “delil serbestliği” ilkesi geçerli olduğundan, kural olarak her şey delil olabilirken, “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olarak, her türlü delilin maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında kullanılması ile delil elde etme metodunun veya delilin kendisinin birey hak ve hürriyetlerini zedeleyici niteliği arasında kurulan dengenin bir sonucu olarak, hukuka aykırı elde edilen delillerin, yargılamada kullanılamayacağı kuralı benimsenmiştir. Ayrıca; ortaya koyulan delilin, ispatlanmak istenen olay ile ilgisinin bulunması, güvenilir olması ve gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Delil değerlendirme aracı ise, halihazırda mevcut olan delilin, alanında uzman kişi veya kurumlarca incelenerek, o alanda uzman olmayan kişilerin delilin saf halinden çıkaramayacakları sonuçları çıkarmalarını sağlamayı, adeta ham olan delili işleyerek, yargılama sürecinde kullanılabilir hale getirmeyi amaçlamaktadır. Mahkeme, her dosyada bilirkişiye başvurmaz. Mahkeme, dava dosyasında bulunan bir delilin değerlendirilmesi, davaya konu eylemin aydınlatılması, maddi hakikate ve adalete ulaşılması konusunda çözümü uzmanlığı, teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen veya talep üzerine karar verebilir. Mahkeme için bilirkişinin oy ve görüşünü almak bir zorunluluk değildir. Adli Tıp Kurumu, Emniyet Kriminal, Jandarma Kriminal, Üniversitelerin adli bilimler enstitüleri, Türk Tabipler Birliği, Mühendis odaları, YMM (Yeminli Mali Müşavi) Oda Birlikleri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TÜBİTAK, MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu), SPK (Sermaye Piyasası Kurulu), BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) gibi kurumların hazırladığı rapor ile CMK m.62 ila 73 ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu uyarınca seçilen bilirkişiler tarafından hazırlanan bilirkişi raporu delil değerlendirme araçlarındandır. Mahkeme için her türlü delil bakımından bilirkişi raporu almak bir zorunluluk değilken, soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısı için de böyle bir zorunluluğun bulunduğundan bahsedilemez. Bilirkişi raporu alınması gereken halin sınırları CMK m.63/1’de düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısı, elde ettiği delili, bilirkişiye gönderebileceği gibi, göndermeyip iddianameyi düzenleyebilir. Bu durumda; kovuşturma aşamasında hakim veya mahkeme, bu delilin bilirkişiye gönderilip gönderilmeyeceğini kendisi takdir eder. Ayrıca soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bilirkişilik Kanunu’nun aradığı nitelikleri taşımayabilir.

İddianamenin değerlendirilmesi aşamasında, bilirkişi raporunun eksik veya hatalı olduğunu tespit eden hakim veya mahkeme, bu durumu iddianamenin iadesi sebebi yapabilir mi?

Yukarıda ifade ettiğimiz üzere; CMK m.174’de, iddianamenin iadesi sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Bunları kıyas yoluyla genişletmek veya genişletici yorum yapmak suretiyle, madde metninde sayılmayan sebepleri iade gerekçesi olarak göstermek yerinde olmayacaktır. Her ne kadar soruşturma aşamasının uzun, kovuşturma aşamasının ise kısa sürmesinin, CMK sistematiği ile uyumlu olduğu, kural olarak bir iki duruşmada kovuşturma aşamasının sonlandırılmasının hedeflendiği doğru olsa da, uzun süren soruşturma aşamasının, bireylerin hak ve özgürlüklerine zarar verebileceği, “lekelenmeme hakkı” ve “makul sürede yargılanma hakkı” gibi temel hakları zedeleyebileceği tartışmasızdır. Çünkü bilirkişi raporlarının hazırlanmasının uzun sürebildiği bilindiğinden, sırf bu kurumlardan veya bilirkişiden rapor gelmemesini iddianamenin iadesi sebebi saymak hatalı olacaktır. Kaldı ki; CMK m.174’ün lafzından ve Yargıtay uygulamasından, bu raporların hazırlanmasının uzun sürmesinden bağımsız olarak, bilirkişi raporunun eksik veya hatalı olmasını veya dosyada hiç bilirkişi raporu bulunmamasının iddianamenin iadesi sebebi olamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Buna ilişkin; Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 18.10.2019 tarihli, 2019/4393 E. ve 2019/6487 K. sayılı kararına göre; “Kırıkkale 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10.12.2018 tarihli 2018/782 değişik iş sayılı kesin kararı ile; 5271 Sayılı CMK'nın 170 ve 174 maddeleri ve Yargıtay uygulamasından bu kapsamda ‘kişilerin lekelenmeme hakkı’ ile ‘eksiksiz soruşturma ve tek celsede duruşma’ prensiplerinden bahsedilerek ‘Şüphelinin ... kayıtlarının giriş ve çıkışlarıyla ilgili bilirkişiden rapor aldırılmadığı veya MASAK kaydı istenerek para trafiğinin belirlenmediği, 25/12/2013-31/12/2015 yılları arasında başka bankalardan kredi çekip çekmediği, gayrimenkul ve araç satışı yapıp yapmadığının araştırılmadığı, suçun sübutuna mutlak etki edecek deliller toplanmadan iddianame düzenlendiği vicdani kanaatine varılarak, suç ve suçluyla etkin şekilde mücadele edilebilmesi, yargılamanın verimli bir şekilde yürütülmesi, ek iddianame veya ek savunmaya gerek kalmadan, Kovuşturma aşamasında soruşturma yapmadan, lekelenmeme hakkı ihlal edilmeden, yargılamanın mümkün olduğu en kısa sürede bitirilebilmesi için iddianamenin iadesine yapılan itirazın reddine’ dair karar verilmiştir(…),

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; iddianamede olayın anlatım biçimine, soruşturma dosyası kapsamına ve iade sebebi olarak gösterilen işlemlerle ilgili mevcut müzekkere cevaplarına nazaran toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu yönündeki değerlendirmede hukuka aykırılık görülmediğinden dosya kapsamı ile uyuşmayan iade kararı ile bu karara yönelen itirazın reddine dair verilen mercii kararında isabet bulunmamaktadır”. Bu karara göre; ilk derece mahkemesi, MASAK raporu ile Bank Asya bilirkişi raporu mevcut olmadığından bahisle iddianameyi iade etmiş, bunun üzerine kanun yararına bozma başvurusunda bulunulmuş, başvuru neticesinde verilen 16. Ceza Dairesi kararında, MASAK raporu ile bilirkişi raporu gelmeden de yeterli şüphenin oluştuğuna, dolayısıyla iddianamenin iadesi kararına itirazın reddinin hatalı olduğuna karar verilmiştir.

Aynı yönde Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 25.06.2018 tarihli, 2018/5691 E. ve 2018/4702 K. sayılı kararına göre; “Mevcut delillerin kamu davası açılması için yeterli olduğu, mahkemesince yargılamanın her aşamasında şüphelilere atılı suçlar yönünden bilirkişi raporu aldırılabileceği, kaldı ki mahkemenin takdirinde olan bilirkişi raporu alınması hususunun iade sebebi olamayacağı cihetle, iddianamenin kabulü yerine, yazılı şekilde iadesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin kabulüyle kararın bozulması gerekir”. Yine Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 26.09.2011 tarihli, 2008/1976 E. ve 2011/16282 K. sayılı kararında; Mahkemece uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmasının zorunlu olmadığı, yine de dosyada mevcut bulunan raporla yetinilmemesi halinde mahkemece yargılama aşamasında yeniden rapor aldırılabileceği, bu nedenle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinin hatalı olduğu ifade edilmiştir. Benzer şekilde Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 15.04.2009 tarihli, 2008/21906 E. ve 2009/4347 K. sayılı kararına göre; “Dosya kapsamına göre, eylemde şüphelinin kusurlu olup olmadığının tespiti konusunda bilirkişi raporu alınmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, iddianamede hangi hususların gösterileceği, iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin kanunda belirtildiği, iade sebepleri arasında şüphelinin kusurlu olup olmadığına ait bilirkişi raporu alınmamasının yer almadığı, ihtiyaç duyulması halinde yargılamayı yapan mahkeme tarafından söz konusu raporun alınabileceği gözetilmeden verilen karara yönelik itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir” [1].

Netice itibariyle; bilirkişi raporunun eksik, hatalı veya hiç mevcut olmadığından bahisle iddianamenin iade edilmesi, CMK m.174’e ve Yargıtay’ın müstakar uygulamasına aykırı olacaktır. Asıl olan soruşturma aşamasında delillerin toplanması olup, bir delil değerlendirme aracı olan bilirkişi raporunun, CMK m.174/1-b kapsamında değerlendirilerek, iddianamenin sunulduğu esnada eksik, hatalı veya hiç bulunmadığı gerekçesiyle iddianamenin iade edilmesi, İHAS m.6 ile Anayasa m.36’da düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında korunan “makul sürede yargılanma hakkı” ile “lekelenmeme hakkı” ve şüpheli aynı zamanda tutuklu ise İHAS m.5 ile Anayasa m.19’da korunan “özgürlük ve güvenlik hakkı” ihlali olarak değerlendirilebilecektir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Buğra Şahin

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------

[1] Aynı yönde bkz. Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 25.03.2013 tarihli, 2013/4335 E. ve 2013/2765 K. sayılı kararına göre; “Kenevir ekme suçuna konu olan ve dikili durumda ele geçirilen bitkinin kenevir olup olmadığına ilişkin ziraat mühendisi veya ziraat teknisyeni tarafından verilen rapor geçerli ve yeterlidir. Ancak mahkeme böyle bir raporu yeterli görmediği takdirde bilirkişi incelemesi yaptırarak yeniden rapor alabilir. Bu nedenle; kanun yararına bozma talebine dayanan ihbar yazısında ileri sürülen düşünce yerinde olduğundan, kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir”. Yine Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 19.12.2011 tarihli, 2009/8574 E. ve 2011/26429 K. sayılı kararına göre; “Dosya kapsamına göre, malzemeler üzerinde uzman bilirkişi raporunun bulunmaması ve müşteki vekilinin vekaletnamesinde uzlaşma yetkisinin olmaması iddianamenin iadesi sebepleri olarak gösterilmiş ise de, Kanunda iddianamede nelerin gösterileceği, iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, Kanunda yer alan hükmü uyarınca cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek diğer deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verileceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir”.