Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, yani ordusu olmazsa ne hale gelebileceğinin en belirgin örneği maalesef Irak’tır. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adli yapılanması konusunda herkes uzman oldu.
Kimisi, bu yapının bir terör örgütü olduğunu ve bazı dış devletler tarafından desteklendiğini söylerken, kimisi de bu yapının Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü korumayı amaçladığını söylemektedir. Elbette bu tespit ve tahminleri artırmak mümkündür. IŞİD nereden çıktı? Irak Devleti’nin içinde bulunduğu acı durum, parçalanmışlık ve milli bir silahlı kuvvetin kalmaması, bu sorunun en basit cevabı olarak verilebilir.

Irak’ta insanların can ve mal güvenlikleri bulunmamaktadır. Sözde Dünya’nın bir ucundan Irak’a demokrasi, özgürlük, barış ve huzur getirmeyi vaat eden Amerika Birleşik Devletleri’nin yol açtığı acı tablo tüm çıplaklığı ve acımasızlığı ile ortadadır. Ortadoğu’yu değiştirmek isteyen ve etrafımızı yangın yerine çevirenler için değişmeyen gerekçe, “mültecilerin yaşamının korunması ve IŞİD’in soykırıma dönüşen eylemlerinin önlenmesi” olarak gösterilmektedir. Bu gerekçeye ancak “günaydın” denir. IŞİD’i bir terör örgütü olarak kabul eden ve eylemlerinin acımasızlığını bugüne kadar görüp tespit eden ABD’nin aklının, IŞİD’in Musul’u işgali sırasında nerede olduğunu sormak gerekir.

Elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkmenleri koruma ve kaçırılan Konsolosluk görevlilerini de kurtarma zorunluluğu bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, her devlet gibi Dünya’nın neresinde olursa olsun menfaatlerini ve insanlarını koruyup gözetmelidir. Bu anlayış, büyük devlet olmanın da bir gereğidir. Yakın zamanda yaşananlar hepimize göstermiştir ki, güçlü, disiplinli ve düzenli bir ordun yoksa veya bu şekilde silahlı kuvvetler oluşturamazsan bir hiçsin, herkesin müdahalesine açık olmanın yanında, yardımına da muhtaç hale gelirsin.

ABD’nin dün itibariyle IŞİD’e ilk defa yaptığı hava saldırısı, net bir şekilde bunun insani amaçla müdahale olmadığını, kendi çıkarları ile Irak’ta kurulmasını istediği düzeni desteklemeye yönelik olduğunu açıkça ortaya koymuştur. ABD’nin kırmızı çizgisi; insanların yaşamlarının, yerleşim yerlerinin korunması, terör faaliyetlerinin önüne geçilmesi, Irak’ın birliğinin ve bütünlüğünün korunması değildir.  Irak’ta kendi güdümünde bir parçalanma ve yapılanma isteyen ABD, Irak’ın kuzeyine, yani Kürtlerin kontrolünde olan bölgeye dokunulmasını istememektedir. Esasında ABD, Türkmenler’in yaşamlarını ve geleceklerini, Irak’ta gündeme gelen dini devlet yapılanması ile Irak’ın parçalanmasını umursamamaktadır. Devam eden kaos, bugüne kadar kaybedilen yüz binlerce can, sayısız yaralı, güvensiz ortam, yıkım, kaybolan gelecek, sözde demokrasi ve özgürlük için Irak’a yapıldığı söylenen dış müdahalenin ne derece acı sonuçlara neden olduğunu yoruma yer bırakmayacak biçimde ortaya koymaktadır.

Son hava saldırısı, ABD’nin Irak’ta bulunma niyetini ve amacını gözler önüne sermiştir. ABD,  net bir şekilde Irak’ın kuzeyine ve orada bulunan çıkarlarına dokunulmamasını istemektedir. ABD, Irak’ın kuzeyinin Kürtlerin, dolayısıyla da kendi kontrolünde olmasını hedeflemektedir. Irak’ın geri kalanı ve Irak’a hakim yönetim biçimi, Kuzey Irak dışında kalan yerlerde yasayanların can ve mal güvenlikleri ABD’yi ilgilendirmemektedir. ABD bu düşüncesini, IŞİD’in Musul’a yaptığı kanlı saldırı ve sonrasında hareketsiz kalması ile göstermiştir. ABD, olup bitenleri umursamadan korumaya aldığı ve istediği gibi yapılandırdığı Kuzey Irak ve Kürt yönetimi ile ilgili kırmızı çizgisini, hava operasyonu ile ortaya koymuştur. Bu gelişme Kürtler için olumlu iken, Irak’ın geri kalanı ve Türkmenler için maalesef kara bir tablodan ibarettir.

Şimdi dönüp geriye bakmak lazım, ABD, Irak’a neden gelmişti? Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü gözetecek şekilde demokrasi ve özgürlük için mi, yoksa kendi çıkarlarına hizmet eden ve sadece çıkarlarına itaat eden insanları içine alan yeni bir harita için mi? Balık hafızalı olmaya gerek yok, ancak Irak’ın birlik ve bütünlüğünün ne hale düşürüldüğü ortada. Yayılmacı ve sırf kendi çıkarları düşünen zihniyet karşısında güçlü olmak ve kalmaktan baksa bir çare olamayacağını kabul etmek gerekir. Bugün Irak’ta hayatlarını, yer ve yurtları ile geleceklerini kaybedenlerin kimler olduğu düşünüldüğünde, vahametin ve acının ağırlığı dayanılmaz hale dönüşmektedir.

“Para” ve “ticaret” elbette çok önemli, fakat kontrol sizde ve asıl kazanan sizseniz. Aksi halde, figüran olur ve etrafınızda olup bitenleri seyretmek durumunda kalırsınız.

Kürtlerin merkezi Erbil’in kapısına dayanan IŞİD karşısında çaresiz kalan Peşmerge’nin imdadına, daha önce Musul’da yaşayanlara destek vermeyen ABD yetişti. ABD’nin, Irak ve Suriye planlarında yeni bahanesi IŞİD’dir. Sözde müttefikimizin nerede duracağını kestirmek zor gözükmektedir. Bu tehlikeli oyunun nereye kadar devam edeceğini göreceğiz. Ancak bu yöntemlerle Irak’a demokrasi ve özgürlüğün gelmesini beklemek hayaldir. Umarız Türkiye Cumhuriyeti, yanı başında süren tehlikeli oyunu seyretmekle kalmayıp, hakları korumak ve yetkilerini kullanmak konusunda kararlı davranır.

Sunni, Şii, Kürt üçgeninde mezhep ve ırk üzerinden dizayn edilmeye çalışılan Irak için huzur ve sükun ortamının uzak olduğunu ifade etmeliyiz. Düzen bir kere bozulduğunda, geri getirilmesi çok zor olabilmektedir.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)