1. GİRİŞ

Adli kontrol tedbirleri bir suç iddiası yürütülmekte olan soruşturma yahut kovuşturmalarda, şüpheli yahut sanık konumundaki kişilerin tahkikat ve muhakemat aşamalarında kamu eliyle hürriyetlerin kanunda sayılı şekillerde kısıtlanması olarak tanımlanmaktadır. Ceza muhakemesinde başlatılan soruşturmalar suç tipi ve nev’i itibariyle kişinin hürriyetini hakkında henüz bir mahkeme kararı ihdas edilmeden sınırlandırabilir. Bu sınırlandırma hallerinden en geniş tedbirler hiç kuşkusuz gözaltı ve tutuklama tedbirleridir.

Gözaltı, devletin kolluk kuvvetlerinin kişiyi yasal dayanakla geçici olarak alıkoymasıdır. Çoğu kez, gözaltına alınan kişi önce nezarethaneye götürülerek ifade verir, sonra da karşısına çıkarıldığı savcı salıverilmesi ya da mahkemeye sevki için istemde bulunur. Türkiye Cumhuriyetindeki mer’i muhakeme mevzuatına göre gözaltı kararı; kolluk kuvvetlerinin yakalama işlemi sonrası (CMK m.90) cumhuriyet savcısının talimatı ile verilir. Kural olarak gözaltı süresi 24 saati geçemez. Toplu olarak işlenen suçlarda (3 veya daha fazla kişi) gözaltı süresi toplamda 4 güne kadar uzatılabilir. Bu sürenin sonunda savcılık talimatı ile şüpheli ya derhal salıverilir yahut hakkında tutuklama veya adli kontrol tedbiri kararı verilmesi için cumhuriyet savcısının talimatı ile Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilir.

Tutuklama ise kanunda sayılı adli kontrol tedbirleri içerisinde en ağır olan tedbirdir. Türkiye'de tutuklama, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ikinci bölümünde düzenlenen, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde şüpheli veya sanık hakkında uygulanabilen bir koruma tedbiridir. Temel olarak sanık veya şüphelinin hürriyetinin kısıtlanmasından başlayarak salıverilme ya da cezanın infazının tamamlanmasına kadar devam eden kısıtlılık hali olarak tanımlanabilir.

Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bununla birlikte kovuşturma aşamasında hükümle birlikte tutuklama kararının devamına her ne kadar kanunda böyle bir uygulamaya imkân sayılmasa da “hüküm özlü” sıfatı ile karar verilerek tutuklama süreleri bu azami sınırların da üzerinde uygulanabilmektedir.

2. GÖZALTI VE TUTUKLAMA TEDBİRLERİNİN İŞ HUKUKUNA OLAN ETKİSİ

Kişiler hakkında verilen gözaltı ve tutuklama kararları haklarında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadan hürriyetlerini kısıtlamakla birlikte hürriyetlerinin kamu gücü eliyle kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Burada kişilerin muhatap olduğu muhakeme tedbirleri henüz herhangi bir suçu gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri noktasında kesin bir durumu işaret etmemektedir.

Nitekim hukukun temel ilkelerinden biri olan in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir.

İş hukuku yönünden de kanun koyucu iş ilişkisinin devamlılığı noktasında masumiyet karinesini de göz önüne alarak gözaltı ve tutuklu işçiler için işverenin doğrudan fesih işlemi gerçekleştirmesine imkan tanımamıştır.

İş Kanunun 25/IV maddesinde ; “İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim süresini aşması.” İş akdinin işverence haklı nedenle feshedilmesinde işçinin gözaltı yahut tutukluluk tarihinde hak kazandığı ihbar süresi kadar tedbire maruz kalması şartını getirmiştir. Örnek olarak o işyerinde 3 yıllık kıdeme sahip bir işçinin iş akdinin bu gerekçe ile feshi için en az 8 haftalık bir tutukluluk sürecini geçmiş olması gerekmektedir.

4857 sayılı İş Kanununun 40. maddesinde, işçinin 25/IV. bendi kapsamında çalışılamayan süre için ücret ödenmesine dair bir kurala yer verilmemiştir. Bu halde işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması sebebiyle çalışamadığı süre için ücret talep hakkı yoktur.

Bununla birlikte işçinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmayacağı noktasında suçun işyeri ile ilgili olup olmaması noktası üzerine durulması gerekmektedir.

Yargıtay’a göre işçinin işyeri ile ilgisi bulunmayan bir suçtan tutuklanması nedeniyle iş sözleşmesi feshedilen işçinin bir yıldan fazla çalışmasının olması halinde, işçi kıdem tazminatına hak kazanacaktır. Ancak işçinin işlediği eylemin işyerinde gerçekleşmesi halinde işçinin iş akdi mezkur kanunun 25/2 maddelerinde sayılan hükümlerle karşılaşması halinde derhal fesih hakkı 25/4’ uyarınca feshedilmediği için işverenin tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Belirtilmelidir ki işçinin gözaltında olduğu ya da tutuklandığı süre boyunca iş akdi sözleşmesi olduğu için bu süreler kıdeme, kıdem tazminatında dikkate alınan sürelere dahil edilmeyecektir.