Biraz önce haberlerde Bursa’da işlenen bir kadın cinayeti haberini gördüm. Cinayetin işlendiği ana ilişkin kamera kayıtları hala erişilebilir durumda. Görüntüleri izlediğimde kanım dondu. Videodaki erkek (H.K.) yıllarca hayat arkadaşlığı yaptığı, aynı yastığa baş koyduğu ve muhtemelen ortak çocukları bulunan Leyla Kaya’yı hiç tereddüt etmeden defalarca bıçaklayarak öldürüyor.

Ve ben de toplumun diğer bireyleri gibi çok üzülerek, ancak çok da şaşırmayarak bu haberi okuyor ve görüntüleri izliyorum. Pek çoğumuz gibi, belki yarına da kalmadan bu olayı unutup gideceğim. Ancak, tarihe not düşmek adına uzun zamandır bu konuda söylemek istediklerimi yazıya dökmeye karar verdim.

Videoda olup biten şey Türk toplumunun kadın erkek ilişkileri konusundaki ikiyüzlü yaklaşımının sonucu. Bu toplum, hiçbir zaman kadın ve erkeğin sosyal ve bireysel ilişkilerini aynı şekilde değerlendirmedi ve muhtemelen de hiçbir zaman değerlendirmeyecek. Bu üzücü olayın tarafları olan kadın ve erkek aralarında ne yaşadı bilemiyorum. Ancak, bu konuda yorum yapabilmek için olayı bilme ihtiyacı hissetmiyorum. Çünkü, bu olayı defalarca gördük ve arkasındaki senaryoyu, kadına yönelik muhtemel suçlamaları tereddütsüz tahmin edebiliyoruz.

Muhtemel senaryoda kadın erkekten ayrılmak istedi ve erkek kadının hayatında başkası olmasa onu terk edemeyeceğini düşündü ve kadını suçladı. Belki kadının hayatında gerçekten biri vardı ya da yoktu. Önemli olan bu değil. Erkek, kadının onun dışında bir hayatı olması ihtimalini kabul edemedi, hatta böyle bir ihtimalin varlığıyla bile yüzleşemedi. Kadının kendisi dışında bir hayatı hayal etmesi bile, kadını onun nezdinde “kötü kadın” pozisyonuna soktu. Kuvvetle muhtemel ki, kendi ailesi ve çevresinden de bu düşüncesine destek olacak pek çok kişi bulmuştur ve hala yaptığından dolayı kendisini haklı görüyordur.

Halbuki kadınlara atfedilen ve üzerinden kadınların kötülendiği “kötü” davranışları erkekler çok sıradan bir şekilde ve defalarca gerçekleştirebilmekteler. Kişisel tecrübelerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, üniversite mezunu ve Türk toplumunda saygın kariyerlere sahip olan pek çok erkekten sadakatsizlik davranışlarının erkekler için son derece normal olduğunu ve kadınların bu tür davranışları tolere etmesi gerektiği telkinini defalarca duydum.

Ben sadakat kavramının her iki taraf için de aynı derece bağlayıcı olduğuna inanan biriyim. Erkeklerin yaratılış ve hormonal dengeler gibi bazı mazeretlerin arkasına saklanarak bu tür davranışlarını hoş göstermeye çalışmalarını hiçbir şekilde doğru bulmuyorum. Ancak, burada dile getirmek istediğim konu bu değil. Sadakatsizlik ya da değil, hangi sebeple olursa olsun evliliklerde ya da ilişkilerde erkek ayrılmak istediğinde, kadınların erkekleri öldürmeye kalktığını duymuyoruz. En fazla, kadın erkeği terk eder, evli ise boşanır ve tazminat davası açar. Zaten, olması gereken de budur.

Hâlbuki son dönemlerde giderek daha sık duyduğumuz şekilde kadın ayrılmaya kalktığında erkek bu durumu doğrudan kişiliğine saldırı olarak algılamakta ve kadını yok etmeye dahi hakkı olduğunu düşünmektedir. Çünkü erkek için kadın onun namusudur ve kişiliğinin uzantısıdır. Namusu kirlenmişse, namusunu temizlemeden hayatına devam edemez ve bunu yapmaktan da gurur duyar. Erkek, olması gerektiği gibi müebbet hapis cezası almalı ve bir daha gün yüzüne çıkmamalıyken, haksız tahrik, iyi hal ve pişmanlık gibi nedenlerle cezalar indirildiği, infaz uygulamaları kapsamında da çekilen cezalar kısaltıldığı için kısa bir süre içinde ceza infaz kurumundan çıkarak hayatına devam edecektir. Kuvvetle muhtemeldir ki, toplum tarafından adi bir suçlu gibi algılanmayacak, hatta yapması gerekeni yapmış kişi edasıyla saygı görecektir.

Ülkemizde kadın erkek ilişkilerindeki bu ikiyüzlü yaklaşım, genç nesillerde etkisini azaltıyor gibi görünüyor. Benim neslim ve benden daha büyük nesillerde bu durum “toplumsal bozulma” gibi algılansa da, gençlerin bu konudaki yaklaşımı mevcut duruma göre daha tutarlı ve sağlıklı görünüyor. Umuyorum ki, benim çocuklarımın da dâhil olduğu genç nesiller kadın erkek ilişkilerindeki bu çarpık, tutarsız ve ikiyüzlü yaklaşımları tarihin çöplüğüne atıp, erkek olmanın kadına sahip olmak olmadığını, kadın ve erkeğin saygı ve sevgi çerçevesinde bir arada olması gerektiğini ve ilişkiden ayrılmak isteyen kişinin bunu yapmakta özgür olduğunu anlarlar.

Gençler için temennim bu, ancak hâlihazırda bu toplumda var olmaya çalışan biz kadınlar ne yapmalıyız? Her geçen gün başka bir örneğini gördüğümüz bu şiddetten kendimizi nasıl korumalıyız? Hayatımıza, seçimlerimize, özgürlüğümüze sahip çıkmak istediğimiz için öldürülmeyeceğimiz günler gelecek mi?