“Korku suçu takip eder ve onun cezasıdır.”

Voltaire

İnsanların besledikleri güven/güvensizlik duyguları kendilerini vücudun konumu ile ifade etmektedirler: Güven duygusu rahatlama; güvensizlik ise, gerilim/stres ve uyanıklık şeklinde ortaya çıkarmaktadır. Kuşkusuz, gerilim veya uzunca süren uyanıklık bitkinliğe ve hayali korkulara sebebiyet verebilir. Kulaklarını hep dik tutan bir köpeğin mutlu olmadığı rahatlıkla söylenebilir. İnsanın dikkatini zaman zaman azaltmasına ihtiyacı olduğu bilinmelidir. Bu bağlamda, şu eşitlikleri kurabiliriz: “Dikkat= Gerilimi”; “Bilgili olmak=Dikkatli olmak ve sakınma”yı öngörmektedir.1

Güven duygusunun çeşitli görünümleri vardır:

Soyutlayıcı güvenlik: İnsanın kendisini toplumdan soyutlaması ve sonuçta ilişkilerin yaratabileceği etkilere karşı kendisini bir zırhla kaplamasıdır.

Parazitik güvenlik: Soyutlamanın karşıtı olan bu güvenlik anlayışının en belirgin hali “devlet babaya”, karizmatik bir lidere ya da parti başkanına dayalı olmaktır. İşte tüm soruları yanıtlayacak ve çözüm getirebilecek bu kişi sayesinde insanın kendini güvenli hissedebil- mesidir.

Katılımcı güvenlik: En belirgin vasfı, giderilemeyecek bir ikiciliği olmasıdır. Kişi kendisi kadar grubu içinde de güvenli olmalıdır. Bir işçi sendikasında grup güvence altına alınmakta ve bu güvenlik, üyesinin güvensizliği pahasına olmamaktadır.  Grubun gücü ölçüsünde üye kişi varlığını sürdürebilmektedir. Katılımcı güvenlik bir iksir olmayıp; bazen özel bir grup için tonik olmak yerine zehir de olabilmektedir. Yalnız insan için kendini özdeşleştirdiği bir kolektife teslim olmanın yaşamı daha kolaylaştırdığı; güçsüzlük bilincinden kurtardığı bilinmelidir.

Öznel/Nesnel Güvenlik

Kişi sadece güvenli olduğunu düşündüğü için mi güvenlidir? Yoksa korktuğu için mi güvensizdir? Bu sorulara verilecek yanıt “evet” olacaktır. Konuya genetik psikoloji açısından bakıldığında, küçük çocuk çok sıkı kundaklandığında/davranışı kısıtlandığında hırçınlaşmakta/aniden destek kaybı duygusu ise, çocukta korkuya dayalı tepkilere neden olmaktadır.  İşte bu noktada önemli bir ipucu karşımıza çıkmaktadır: Güvensizlik genetik olarak düşme korkusuyla ilişkilendirilebilir.

Faziletli insan ayaklarını toprağa sağlam basan; yerinden kolayca oynatılamayan insandır. Bu insan tipi, evin sert bir zemin üstüne inşa edilmesi ile kaygan bir zemin üstüne inşa edilmesi arasındaki farklı görüntüler dile getirilebilir. Birey için güvenlik, güçlü ve devamlı desteği içerirken, güvensizlik bunların kaybı olmaktadır. Toplumsal dokunun amacı kişinin yıkılmasını/düşmesini önlemektir.  Toplum kişiyi onaylamadığında veya reddettiğinde desteğin çekileceğini hisseden kişi kendisini dipsiz bir kuyuya düşme konumunda bulacak ve intihara yönelebilecektir. Öte yandan, toplum her zaman kaya gibi güçlü ve dengeli olmayıp; toplumsal değişim depremlerine tanık olunması olağandır. Değişim, toplumun çeşitli kesimleri için özel bir çıkmaz da oluşturmaktadır. Gençlik, kırsal kesimin aksine, metropol kentlerde örneğin büyüklerince hangi değerlerin en kıymetli hazine sayıldığı ile yaygın bir şekilde tatbik edildiğinden pek emin değildir. Kolluk güçleri de aynı çıkmaz içinde kendilerini bulabilirler. Kendileri toplumun resmi temsilcileri olarak yasaları uygulamakla görevli iseler de tüm yasaları tatbik açısından aynı duyarlığı (standart uygulama) göstermeleri mümkün olmadığı gibi pratikte değildir. Böylece, hangi değerlerin önemli olduğu konusundaki farklı algılama sonucu olarak kolluk güçlerinin uygulaması da seçici olmaktadır.

Güvenlik ve Adalet

Hukukun ilk ve radikal işlevi güvenliği sağlamaktır (özgürlük için güvenliğin sağlanması kaçınılmaz- dır). Güvenlik farklı içeriklerle tesis edilebilir. Önemli olan bu güvenlik sağlayıcı durumunun varlığıdır. Yalnız bunun da içeriği adil olmalıdır. Koyu bir dikta/istibdat rejimi en yüksek derecede güvenliği beraberinde getirebilir. Hukukun yaratılması nedeni ile hukukun değer bakımından takip edeceği amaçlar tamamen başka şeylerdir. Hukuk, toplumda güvenliği sağlamak zorunda ise de bu herhangi bir güvenlik değildir. Hukuk, adil kurallarla toplumsal güvenliği sağlamalıdır.2  Kuşkusuz, güvenlik beraberinde özgürlüğü getiriyorsa anlamlı olmaktadır. Dışarı çıkabildiğimde, kapıyı kilitlemenin bir anlamı olacaktır.

Amacınızı gerçekleştirme araçları, gerçekleştirilecek amacın mükemmelliğine gölge düşürecek kötü sonuçlar doğurmamalıdır. Zorbalık ve adaletsizliğin hem bunları uygulayan ajanları ve hem de bunların mağdurlarında zorbalık ve adaletsizlik doğuracağı unutulmamalıdır.

Güvenlik bir değerdir. Yalnız adalete göre daha aşağı derecede bir değerdir. Bu tür değerler, üstün değerlerin varlık koşuludur. Bu değerler olmaksızın üstün değerler kesinlikle gerçekleşemezler. Manga Carta’nın şu söylemi, yaklaşık 800 yıl kadar önce ne kadar geçerli ise bugün içinde geçerliliğini korumaktadır: “Hiç kimseye hak veya adaleti satmayacağımız gibi hiç kimseyi de bunlardan mahrum etmeyecek veya sürüncemede bırakmayacağız” (Magna Carta Chapter 40).3

“Suçsuzluk karinesi” de az/çok değer ya da önem verilecek türden bir şey değildir. Bu karinenin değerindeki herhangi bir azalma yerini suçluluk karinesine bırakmaktadır. “Suçsuzluk karinesi” her zaman önde tutulmalıdır. Hiçbir savcı/hâkim bir davaya önyargıyla yaklaşmamalıdır. Yeni CMK’da, eskiden olduğu gibi, sabıka belgesinin duruşmada okunması neyin göstergesi olmaktadır? Mahkûmiyet sonrası yaptırım türü saptanırken elektronik ortamda bu bilgiye ulaşılması yöntemine geçilmesi çok zor olmasa gerekir(!). Ceza muhakemesinde masumiyet ilkesi dile getirilmekte ise de de facto suçluluk ilkesi–sisteme girenin suçlu olarak görülmesi-egemen olmakta; soruşturmanın gizliliği ihlal edilmekte, CMK m.209’da (Duruşmada okunması zorunlu olan belgeler) arasında “adli sicil bilgi özetleri” de yer almaktadır. Bu sakıncayı gidermek üzere “césure du procès pénal” denilen yargılamada suçun/ masumiyetin değerlendirildiği evre ile hüküm evresi arasında İngiliz ceza yargılamasında görülen ayrıma yer verilmelidir.

Sabıka kaydı olan sanıklar bakımından belli hâkimlerin bazen önyargılı oldukları görülmektedir (Blank ve diğerleri, 1985:92). CMK sabıka kaydının dosyaya konulmasıyla buna imkân vermektedir. Sanığın 100 sabıkası olsa da görülen davadaki suçu işlememiş olabileceği unutulmamalıdır. Aynı doğrultuda, Gordon (1990:81) hâkimlerin basmakalıp/klişe eğilimleri olduğuna işaret etti. O, belli suçluların demografik nitelikleri nedeniyle hâkimlerin etkileneceğini ve kararın kişilerin geçmişleri nedeniyle lehlerine olmayacağını eğilimine vurgu yaptı.

Korku Profili

“Birlikte yaşadığı A.Ç. tarafından uğradığı şiddet nedeniyle evinin önüne demir barikat kuran D.A. ölmekten korktuğunu belirterek 6 ay süreli adres gizliliği kararı aldırdı”. Hürriyet, 25/09/2023, s.3.

“Sabah şikâyet akşam cinayet-Sabah tutuklansa akşam G. yaşayacaktı.”
Hürriyet, 16/12/2018, s.3

Her şey insanın kafasının içinde olup biter ve ne yaparsanız yapın, nereye giderseniz gidin, kafanız da sizinle gelir. Suç korkusu (fear of crime) bilişsel, duygusal ve davranışsal boyutları içeren karmaşık ve çok yönlü bir olgu, toplumda güvensizliğin egemen olduğu ortamda beliren duygulanımdır. Korku, stres oluşumlu bir duygudur.  Korku güçlü ve ilkel insani bir duygudur. İnsanları tehlikenin varlığına karşı uyanık tutar. Korku sonuçları itibariyle iki evrelidir: Birincisi kimyasal; ikincisi duygusaldır. Kimyasal olanı evrenselken, duygusal olanı öznel/bireyseldir. Kimyasal bağlamda, algılanan bir tehlike ile karşı karşıya geldiğimizde vücudumuz belli bir şekilde yanıt vermektedir: Kalp atışı, kan basıncı, kanın kimyasal yapısı, nefes alış-veriş oranı, terleme, uyku düzeni, iştah ve cinsel isteksizlik, kabız veya ishal, soğuk ve hastalıklara karşı duyarlık, alkol/ ilaç tüketiminde artış ve/ya aşırı yemek şeklinde sergilemektedir. Bu fiziki yanıtlar bazen ya üstüne git/boğuş ya da kaç/boş ver şeklinde belirmekte; vücut kendini ya savaşmaya/mücadeleye veya kaçışa doğru hazırlamaktadır. Kimyasal yanıt otomatik bir yanıttır ve yaşam için önemlidir.

Psikolojik tepkiler ise, şok ve inanılmazlık; korku ve/ya kaygı; kederlenme ve inanmama; fazlaca hassasiyet; huzursuzluk, nefret/kızgınlık haykırışları; endişelenme; kabuslar; travmayı yeniden yaşama; travma ile olanları yadsıma; keşkeli söylemler; insanın kendini çevreden soyutlaması; sorunları ile başkalarına yük olma düşüncesi; başkalarına güvenme güçlüğü ve/ya ihanet duyguları; odaklanma veya hatırlama zorluğu; kendini suçlama ve/ya yaşamanın verdiği suçluluk duygusu; utanma; günlük faaliyetlere karşı ilginin azalması veya depresyon; hoş olmayan anıların su yüzüne çıkmasıdır. Tepki ne türden olursa olsun, hatırlanması gereken en önemli husus, bu tepkilerin anormal bir olaya karşı gösterilen normal türden olduklarıdır.4

“Korku” terimi, psikologlarca, korku nedeninin bilindiği haller için kullanılırken, endişe/kaygı, sorunun ne olduğunu bilmeksizin duyduğumuz belli belirsiz bir korkudur. Psikiyatride akıl hastalıklarına özgü kar topu teorisi korku için de geçerlidir. Korku fobi/kaygı derecesine varabilmektedir. Bunlar, normal korku refleksinin/yanıtının marazi/patolojik halleridir. Fobi’de korku gerçek bir tehlike içermeyen bir nesneye yöneliktir. Kişi korkunun anlamsız olduğunu bilmesine karşın tepkisinden kendini alıkoyamaz. Zamanla da korkma yanıtlarından korkma gittikçe kötüleşme eğilimi gösterebilmektedir. Psikolojik/ psikiyatrik tretman alanlarına giren bu konular için geliştirilmiş yöntemler vardır. Bizim için gündemde olan konu suç korkusunun nasıl oluştuğu ve nasıl trete edilebileceği/üstesinden gelinebileceğidir?

Sorular Dizini

Genelde suç işleyenlerin dağılımındaki çan eğrisi realitesine karşın suç korkusunun zamanla neden oluştuğu, toplumsal histeriye dönüştüğü bir sorun olarak belirmektedir.5 İşte bu noktada kavram olarak suç korkusunu irdeleyelim. Suç korkusu 1960’lı yıllarda kriminolojide bir kavram olarak yer etti; 1967 yılından itibaren de bu kavramı Türkiye’de irdelemeye başladım. Kriminolojik okur yazarlık artıkça bu kavramın önemi anlaşılmış ve bu amaçla projeler geliştirilmiştir. Antalya emniyet müdürlüğünün (komşum polis, komşu kollama)/güvenli okul, güvenli eğitim iş birliği projeleri bu bağlamda belirtilebilir. Şimdi konuya açıklık getirmek, analiz etmek üzere sorularımızı sergileyelim: Suç korkusu nasıl yaratılmaktadır? Var olan bir korku mudur? Yoksa sonradan öğrenilen bir olgu mudur? Suç korkusunun tabiatı, derecesi nedir? Somut korku, şekilsiz korku/anlamsız korku ile sosyo-demografik değişkenler (kadınlar/yaşlılar) arasındaki ilişki nedir? Yönetişimde suç korkusuna siyasal bir taktik olarak başvurulmakta mıdır? Anarşinin hüküm sürdüğü zamanlar ile sıkıyönetim ilanı sonrası suç korkusunda beliren değişimler nasıl oluşmaktadır?

Genel suç korkusu, özelde terör korkusu olağan bir sosyal olgu olarak belirmektedir. Sizler hiç mağdur oldunuz mu? Bu olguyu tecrübe ettiyseniz, mağdurluğun yarattığı üzüntü, endişe, sıkıntı ve tepkiler doğrudan mağdur olan kişilere özgü olmayıp, yakınlarını da etkilediğini bilirsiniz. Öznel mağdurluk riski (ÖMR) bakımından-mağdurluk deneyimi olan kişinin mağdurluk risk algılamasına bakıldığında, mağdur olanların olmayanlara göre ÖMR’si yüksektir.

Suç korkusu direkt mağdurluğun yarattığı bir korku olmak ötesinde düşünsel olarak kitle iletişim ortamında ve/ya fısıltı gazetesi ile de oluşmaktadır: “Besleme teorisi”’ne göre, suç korkusu kısmen prime-time’de şiddet içerikli dramatik yayınlar ile gazetelerin üçüncü sayfa suç haberleri yanında suç mağduru olan dost, arkadaş ve komşuların haberleri ile beslenmektedir. Bu etkileşimi vurgulayan hipotezler, anket sonuçlarıyla desteklenmiş; TV’nin tahmin edilen etkileri doğrulanmıştır. Suç, özellikle şiddet içerikli suç haberlerinin vatandaşın bilinç altına yerleşmesi sonucu sanki her dakika suç işleniyor korkusu ile yaşam kalitesinin bozulması riski belirmektedir. Kişinin sosyal ve kültürel fırsatlardan yararlanması kısıtlanmakta/toplumsal dayanışma duygusu zedelenmektedir. Bu fırsatı ekonomik açıdan değerlendirenler de yeni bir piyasa/pazar oluşturdular.  Sigorta şirketleri ile özel güvenlik firmaları suç korkusunu bir pazarlama tekniği/taktiği olarak kullanmaya başladılar. Türkiye İş Bankası Kuruluşu olan Anadolu Sigorta’nın bir gazeteye verdiği tam sayfa reklam ilanı (2008) ilginçtir:

“Geçtiğimiz yıl Türkiye’de her 6 dakikada bir, bir eve hırsız girdi.

On binlerce kişi bunun kendi başına gelebileceğini düşünmemişti.

Anadolu Sigorta acenteleri ya da Türkiye İş Bankası şubelerine

gelin, evinizi her türlü riske karşı bir an önce sigortalayın.

Anadolu Sigorta. Kaybetmek yok.”

Yine Şişli’de bir sigorta şirketi reklam panosu olarak bir çuvalı sırtlamış bir kişinin balkona çıkışını (hırsızı) simgelemesi o kadar gerçekçi olmuş ki, vatandaşların Polis imdat 155’e sarıldıkları saptanmıştır. Ayni şekilde alarm sistemleri yanında akıllı evler ile çelik kapı/kilit sanayi de oldukça gelişmiştir.  Suç korkusu, öte yandan kollukça bütçe/yatırım harcamaları içinde dayanak oluşturabilir; siyasiler bunu istismar edebilirler. 

Toplumda güvensizlik duygusunu oluşturan başlıca öğeler; korku, endişe, hayal kırıklığı ve kolektif korku/endişe iken, bu duygu toplumda periyodik olarak belirdiği gibi yeniden ortaya çıkış şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Ne var ki, korku ve endişenin insanları tedbir almaya yönelttiği de göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda, "korkanın anası ağlamaz" halk deyişi, kişilerin kendilerini korumak için "follow your fear"(korkunu takip et) sözünün ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Olumsuz duygular insanı tehlikeye karşı koruyan bir savunma sistemi geliştirmektedir. Burada önemli olan olumsuz duyguların marazi bir düzeye gelmemesi, kronikleşmemesi, aşırı yoğunluk kazanmamasıdır.6

Toplumda korkuyu tetikleyen suçlar arasında şiddet öğesinin yer aldığı suçlar gelmektedir. Şiddete yönelten etmenler ise, namusu/şerefi koruma, ateşli silah taşıyanlardaki artış, para harcama hastalığına tutulan kişilerdeki doyumsuz kalan istekler; televizyonda şiddet gösterileri (şiddet kanalları), şiddet içerikli video oyunları, şiddete yönelenlerin karşı bir şiddetle karşılaşma korkusu taşımamaları;7 futbol fanatizmi, çeteler/ organize suçluluk, uyuşturucu madde tutkunluğu ile haksızlıklara/ eşitsizliklere karşı toleransın azalması olarak görülmektedir.8

Bugün için Türkiye'de, dengenin şiddet doğrultusunda ağır bastığına; düzensizlik ve nizam ile hiddet ve mantık ikilemlerinde birincilerin yoğunlaşma eğilimi gösterdiğine tanık olunmaktadır. Bunun kanıtlarına şiddet içerikli suçlar, kapkaç ve aile içi şiddet suçlarında tanık olunmaktadır: 1987-2000 yılları arasında açılan kamu davaları arasında şiddet suçlarında (% 41-81) ile şiddet doğuran uyuşturucu madde suçlarında ise (% 222) belirgin bir artışa tanık olunmaktadır.  Öte yandan, evrensel bir olgu olarak şiddet suçlarında gençliğin artan payı ülkemiz için de geçerliliğini korumakta; metropol kentlerde şiddet içerikli “mala karşı suçlar” olağanlaşmaktadır. Fakir çocuklar ile suçlu çocuklar arasındaki ilişki ötesinde toplumda “kazananlar-kaybedenler” kültürü geliştikçe, evrensel mali kasırgaların etkisi somutlaştıkça çocuk/gençlerin şiddet eylemlerinde artış olacağı beklenilmektedir. Nitekim, TBMM Araştırma Komisyonu raporuna göre, 26.009 öğrenciyi kapsayan ankette liselilerin % 15.1’i okula silahla (% 9.2’si delici ve kesici aletle, % 5.9’u ateşli silahla) geliyor; öğrencilerin %7.7’si çete üyesi olduğunu söylüyor. Çete üyesi olma nedenleri arasında da ilk sırayı (% 42.3) “güvenlik” (kendini güvende hissetmemek) almaktadır.

Aile içi şiddet açısından “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” (2009)  sonuçları da önemlidir:

- Eşi veya eski eşi tarafından fiziki şiddete maruz kalan kadınların oranı % 43.9;

- Cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı % 15.3;

- Kadınların % 7’si, 15 yaşından önce cinsel istismar yaşamış;

- Kentte fiziki şiddet oranı % 38, kırsal alanda % 43;

- Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatmayan kadınların oranı % 48.5;

- Eşi veya birlikte olduğu kişiden fiziki veya cinsel şiddet gören kadınların % 92’si hiçbir yere başvurmamıştır.

Bu noktada sosyolojik bir saptamaya işaret etmek isterim. Toplumlar belli bir dereceye kadar anomi ve normsuzluğa dayanabilirler. Yinelersek, aynı durum insanlar içinde geçerlidir. Sinir sistemi olabildiğince gerilimi (korku ve endişeyi) kaldırabilir. Bu noktadan sonra ise, ne pahasına olursa olsun sulh çağrısında bulunur. Amaç bu duruma gelmeden önleyici tedbirlerle güvenliği olabildiğince sağlamak ve epidemik suç korkusunu nötrleştirmek olmalıdır.

Araştırma

Suçluların yakalanması/suçların azaltılması görevlerinde olduğu gibi kolluğun amacı, suç korkusunu olabildiğince azaltmak konusundaki icraatını ölçülebilir hale getirmek olmalıdır. Suç korkusunun epidemik bir niteliği(yaygın) olup olmadığı sorusu(epidemiolojisi) araştırma konusu edilmelidir: Suç korkusunun ülkedeki durumu- farklı yörelerde (kentsel/ kırsal alanlar), kentin farklı mahallelerindeki suç korkusu dağılımı nedir? Bu farklılıkların nedenleri nelerdir? Bunları tek boyutlu bir teorik yaklaşımla açıklamak mümkün müdür? İşte bu soruların analizi için iki türden araştırma yaklaşımı vardır: 1) Niceliksel, 2) Niteliksel. Genelde takip edilecek araştırma yöntemi biraz sonra belirteceğimiz amaca göre belirlenmektedir. Her iki araştırmanın yararları olduğu kadar sakıncalarına da tanık olunmaktadır. 

1) Niceliksel araştırma:

a) Yararları:

- Bir yörede veya ülkede kaç kişinin korktuğunu saptamak üzere bu yönteme başvurulmakta;

- Diğerlerinden az veya çok korkan gruplar belirlenmekte; ve

- Seçilen örnekleme temsili nitelikte olması halinde toplam nüfus için genelleme yapılabil- mektedir.

b) Sakıncaları:

- İstatistik açısından güvenilir ve genelleme yapılmasına olanak sağlanması için fazla sayıda kişiyle mülakat yapılması; ve

- Korku ve güvensizliğinin nedenleri açıklamaktan yoksun olması.

2) Niteliksel araştırma

a) Yararları

- Suç hakkında halkın neden bu türden bir duygu beslediğinin belirlenme vasıtası olduğu;

- Toplumun farklı kesimlerindeki grupların veya bireylerin suç karşısında gösterdikleri tepkinin skalası/derecesi veya düşüncelerini belirleme;

- Mülakatçının odaklandığı gruplarla etkileşimi sonucu, önceki yanıtlara dayalı sorularında sorulabilmesi;

- Grup üyeleri arasında etkileşim tahrik edilerek, mülakatçı tarafından tahmin edilmeyen konular üzerinde tartışma zemini oluşturulmasıdır.

b) Sakıncaları

- Kaç kişinin korkmakta olduğu sorusuna yanıt verilememesi ve

- Araştırma sonuçlarının tüm nüfusa teşmil edilememesidir.

Bu sakıncalar göz önüne alınarak en rasyonel yöntem, her ikisinin de kullanılmasıdır: Ne kadar insan suçtan korkmaktadır? sorusunu yanıtladıktan sonra, diğerlerinden az veya çok korkanlardan farklı nitelikte (demografik, cinsiyet, etnik v.s.) olan gruplar veya bireyler var mıdır? sorusu için niteliksel araştırmaya girişilebilir. Yalnız, anketlerde sorulacak sorular yönlendirici nitelikte olmamalıdır. Nitekim farazi nitelikteki sorularla aşağıda kafa karıştıran sonuçlar elde edilmiştir:

- Suç korkusu varlığının mantıksal olarak mahalli durumların farklılığını yansıtmadığı;

- Korku seviyelerini değiştirmeye yönelik tutarlı girişimlerin ya hiçbir etkisi olmadığı veya paradoksal bir etkisine tanık olunduğu (korku seviyesinin yükseldiği);

- Korkunun riske negatif olarak ilişkisi olduğudur.

Suç korkusu anketinde genelde aşağıdaki beş suç türüne yer verilmekte; vatandaşların bu suçlardan mağdur olma konusundaki endişelerinin ne ölçüde olduğu saptanmaktadır:

1. Meskenden hırsızlık,

2. Evde iken hırsızlık suçunun işlenmesi,

3. Silahlı gasp,

4. Büyük çapta dolandırıcılık ve

5. Cinsel saldırı.

Her bir suç için yapılan değerlendirme 0 (hiç endişelenmemek) ile 10 (oldukça endişelenmek) arasında derecelendirilebilir. Bu öğelere verilen yanıtlar toplamı ile oluşan indeksteki yüksek sayılar örneğin 9 etrafında yoğunlaşma gösterdiğinde daha yüksek seviyede endişeye işaret edilmektedir. Kuşkusuz, araştırmada verilerin nasıl süzgeçlendiği/ ekarte edildiği   yöntemi açıkça belirtilmelidir.  Önemli olan algı ile gerçeklik arasındaki tutarsızlık olup olmadığı saptamaktır.

Çevre/muhit güvenliği bağımlı değişken olarak ele alınıp, vatandaşların algıladıkları tehlike derecesi (suç tehditleri/suç riski) saptanmak istenildiğinde, aşağıdaki dört faktörlü analiz ile değerlendirilme yapılmaktadır:

1. Sizin muhitinizde sizden başka bir evin veya apartmanın soyulması olasılığı nedir?

2. Sizin muhitinizde geceleyin sokakta park etmiş bir arabanın soyulması olasılığı nedir?

3. Sizin muhitinizde geceleyin yalnız bir kadının sokakta tehdit edilme olasılığı nedir?

4. Beş yıl öncesine göre bir değerlendirme yapıldığında sizin muhitinizdeki suç oranı nedir?

İlk üçünün değerlendirilmesi 0 (olasılığı yok) ile 10’a (oldukça) doğru bir değişim çizgisi alınırken; 4.cüsünde, -5 (çok düşük) ten +5’e (çok yüksek) değişim değeri esas alınabilir. 

Sokak lambaları ile suç korkusu arasındaki ilişkiyi belirleme için yapılan bir araştırmada, ışıklandırma öncesi ve sonrası yapılan tahmin ile gerçekleşenler aşağıdaki tabloda sergilenmiştir.                               

Etkilemesi

Öncesi

Sonrası

Halkın suç korkusu azalacak mı/ azaldı mı?

% 69

% 25

Suç miktarı azalacak mı/azaldı mı?    

% 59

% 17

           

Suç Korkusu Niteliği

Suç korkusu bazı kişilere özgü bir duygu; bazılarının duyduğu, diğerlerinin duymadığı sabit bir vasıf değildir. Bu vasıf geçici ve durumsal bir duyguyu temsil etmektedir. Bu korku bazı semt/ mahallelerindeki suç miktarına, işlenen suçun tabiatına, mağdurun deneyimine, ekonomik ve sosyal durumu v.s. gibi değişkenlere ilişkiden yoksun değildir.

Korku açısından gerçek suç mağdurları, suç türlerine göre derecelenmek üzere, daha yoğun bir korku hissetmektedirler.  Özellikle şiddet suçu mağdurlarının devamlı stres içinde bulunma olasılığı fazladır-post travmatik davranış bozukluğu etkisi yıllarca devam etmektedir. Bunun dışındakilerin korku duygusu, risk algılamasına bağımlı olarak değişmekte; algılanan risk arttıkça kolluğun etkisiz olduğu yolundaki inanç da artış göstermektedir.  Öte yandan, suç korkusu kentlerde özellikle çekirdek ailelerde kırsal alanlara göre daha fazladır.

Suç korkusuna yönelik olarak bazı araştırmacılar  tek bir davranışı (örneğin geceleyin tek başına yürümek gibi) dayanak almakta iseler, suç korkusunun çok boyutlu/multi-teorik bir yaklaşımı ön görmesi gerekmektedir.                     

Korkunun işlevi/genel sağlık modeli oluşturulması bağlamında önleyici sağlık bilinci karşısında hastalık korkusunun işlevinden hareketle analojik bir değerlendirme yoluna gidilebilir. Bu açıdan şu dört algının boyutları irdelenebilir:

1. Suç riski/tehdidinin ciddiyeti,

2. Mağdur olma riski (mağdur olma olasılığı),

3. Tavsiye edilen tepkilere/tedbirlere olan inanç,

4. Yanıt oluşturacak gerekli davranış için duyarlık ve olanak.

Kişilerin içinde bulundukları psikiyatrik koşullar da yaşamlarının her alanında oransız endişe duymalarına neden olabilmektedir. Bunda toplumdaki “Genel Endişe Sendrom” oranı da etkili olmaktadır. Öte yandan, kitle iletişim araçlarının-ulusal/yerel seviyede bombardımanı, roman/masal, gerçek ve hizipleşmenin yıkıcı türden algısal etkisi-insanları modellemekte; suç korkusu da bundan nasibini almaktadır.

Korku yaratan şiddet gösterisi genelde kınanmakta ise de göz yumulan/ kabul gören şiddet eylemlerine de tanık olunmaktadır. Bu doğrultudaki başlıca örnekler, aile bireylerine fena muamele ve şiddet, sportif faaliyetler (boks, futbol, güreş) ile haklı savunudur. İşte şiddet bu görünümü ile karmaşık bir olguyu ifade etmektedir. Bu deyim zaman zaman güç ve saldırganlıkla karıştırılmakta ise de şiddet yalnızca ne güç ve ne de saldırganlığın dışa vuruluşudur. Aslında, kişiyi topluma ve kişileri kendi aralarında bağlayan veya zıtlaştıran ilişkilerin özüne yerleşik, bir antitez ve zıtlık olarak algılanmalıdır. Kuşkusuz, toplumda süregelen şiddet eylemleri genel güvensizlik duygusunu da etkilemektedir.

Halk, suç ve terör eylemlerinin azaltılması gerektiğini; suç ve terör eylemlerinin bedel ve sonuçlarını bildikleri gibi; doğrudan veya dolaylı suç mağduru oldukları için suç korkusunu da (fear of crime) bilmektedirler. Ceza adaleti sisteminin iki amacından biri olarak “suç, suç korkusunu ve onların sosyal ve ekonomik maliyetini azaltmak olduğu unutulmamalıdır. Öteki amacı ise, suçlu insanı tümüyle yıkmak değil, ondaki suçluyu cezalandırmak, ama aynı kişideki insanı kazanmak olmalıdır- iki odaklı elips metaforu. Ceza kanununda yaptırımlar açısından ikili ray sistemi vardır: Yaptırımlarla suçluların iyileştirilmesi ile kamunun korunması için suçlulara özgü tedbirler arasında fark vardır. Bu farklılık oldukça köklü niteliktedir. Cezalar retrospektif türde, suçlara karşılık gelmekte, işlenen suçla beliren kişisel suçluluğa ilişkilendirilmekte ve bu suçluluğun derecesi yükseldikçe cezalar da yükselmektedir. Diğer tedbirler (suçlunun iyileştirilmesi ve kamunun korunması) ise geleceğe dönüktür.

Suç korkusu ve risk açısından “sokaktaki suçların” (örneğin gasp, ırza geçme) ciddiyet göstermesine karşın mağdur açısından kayıp TL.ye bakıldığında, beyaz yakalılarca işlenen suçlardaki (2008-2009 ile 2021-2023 yıllarındaki kriminolojik kökenli mali kasırganın yarattığı) kaybın sokakta işlenen suçların yarattığı kayıplardan çok fazla olduğu görülmektedir. Kimse ırza geçilen bir kişinin yaşadığı psikolojik travma ile yaşam boyu edindiği tasarrufunu bir dolandırıcıya kaptıran yaşlı bir çiftin üzüntülerini karşılaştırmayı henüz saptayabilmiş değildir! Yinelersek, Türkiye’de herkes sokaktaki suçlarla ilgilenir, çelik kapı sanayi ve özel güvenlik ordusu gelişirken, beyaz yakalı/ekonomik suçlar genelde görüş zaviyesi dışında kalmakta; tüm yaşamsal birikimlerini dolandırıcılara kaptıran mağdurlar göz ardı edilmektedir. Kuşkusuz, bazı suçların-çocuklara karşı cinsel istismar/ pedofili ile seri katillerin yarattığı korkunun real bir boyutu olduğu unutulmamalıdır.          

İllüzyon ve Realite

Medyanın genelde gerçeği yansıtmayan “suç haberleri” ile pompalanan suç korkusu, yaratılan isteri cezaların ağırlaştırılması doğrultusundaki popülist bir yaklaşıma yol vermekte ise de bunun çoğulcu bir bedeli olacağı göz ardı edilmektedir.

Suç korkusu ve 3. Sayfa haberleri döngüsü

Ekonomi, trafik veya eğitim konusunda farklı öneriler getiren siyasiler rasyonel planlama gereği bu önerilerin maliyeti ile kaynağın nasıl sağlanacağına işaret etmek zorundadırlar. Kuşkusuz, aynı gereklilik suç ve ceza siyaseti bağlamındaki öneriler içinde geçerli olmalıdır. Yalnızca hukukun etkinliği ve kamu düzenini istemek yeterli görülmeyerek, cezaların ağırlaştırılmasının suçta ne kadar azalma sağlayacağına ilişkin tahminler ile artan hürriyeti bağlayıcı ceza uygulamasının kamu maliyesine getireceği parasal yükün ne olacağı da ortaya konulmalıdır.  İşte siyasetin diğer alanları için geçerli olan “hesap sorulması” standartlarının ceza adaleti için de geçerliği de facto benimsendiğinde cezaların salt ağırlaştırılması yaklaşımının cazibesi önemli ölçüde azalacaktır.

Kuşkusuz, sorunlar soyut olarak ele alınmak yerine belli bir mahalle, semt veya yöreye özgü olarak belirlenmekte ve bu tür yaklaşım kolluk hizmetleri için bir planlama modeli olmaktadır. Bu model ise, bir felsefe veya özel bir taktik olmak yerine yerel sorunları hedeflemek; suç ve suç korkusunu azaltmak üzere görevli polislerin o yörede uzun süre görev yapmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, polisle iş birliğinde bulunan yöre insanlarının sağlanan güven ortamında iki yönlü bilgi akışı geliştirilerek halk, polisin gözü ve kulağı olabilmekte ve böylece halkla iş birliği, bir amaç olmak yerine bir yan ürün olarak doğal bir şekilde gelişmektedir. Bu ilişkiler sonucu halkın, polisin örgütsel öncelikleri ve siyasetlerinin belirlenmesine katkısı olabilecek; böylece polis örgütü yalnızca suçluların değil seçkin kişilerin de uğrak yeri olacaktır.

Gerçekte, hukuk ve nizam, her zaman şiddete karşı yerinde bir çözüm olmayıp, belki de bazen şiddet türünden bir olgu olarak algılanabilmektedir. Bize göre ise, buradaki tüm sorun kişilerin konuyu algılayış biçimidir; bizim hukuk ve nizam anlayışımızın onlara şiddet; onlarınkinin de bizlere şiddet gösterisi olarak gelmesi gibi. Yargıtay 6. Ceza Dairesi Başkanı, Dairesince kapkaç olaylarında şiddet içerikli olanların gasp olarak içtihat edilmesi üzerine bir suçlunun Başkan Mustafa Aydın’a yazdığı tehdit mektubunda (2008), “yılların hırsızını gaspçı yaptın” diyordu.  İşte bu zıtlıklar içinde kolluk görevlilerinin tutum ve davranışı, nötrleştirici nitelikte bir arabulucu olarak önem kazanmaktadır. Bu doğrultuda ceza adaleti sistemi ajanları için psikoloji, adalet psikolojisi ve sosyal psikoloji rehberlik sağlayacaktır. Bunun etkileri Ankara Emniyet Müdürlüğünde faili meçhul kalan adam öldürme oranının çok düşük olması ile kanıtlanmıştır.

Danışmanlık Hizmeti ve Medya

Suçla yaşamları doğrudan (mağdur) veya dolaylı (aile, arkadaşlar ve tanıklarla) etkilenen kişiler için danışmanlık ve destek hizmetleri, kolluk- sosyal hizmetler iş birliği ile organize edilmelidir. Bu amaçla, bir danışmanlık hattı tesis edilerek 24 saat üzerinden enformasyon, yardım kuruluşlarına havale ve danışmanlık hizmeti verilmelidir. Danışmanlık hizmetlerinin her suçun özelliklerine göre farklılık göstereceği bilinmeli; bunlar arasında adam öldürme, aile içi şiddet ile cinsel istismar/saldırı suçları bakımından uzmanlaşmış kolluk görevlisi bulundurulmalıdır.  Kolluğun yardımcı olacağı konulardan biri de mağdurun medya ile ilişkileridir. Duyarlık sağlama bağlamında şu sorular gündeme gelmekte- dir:

- Mağdur medya ile görüşmek zorunda mıdır? Hayır. Ne kadar ısrarla görüşme talep ederlerse etsinler, mağdura/yakınlarına mecbur olmadığı hatırlatılmalıdır. Medya haberlerinin polis soruşturmasına yardımcı olabildiği hallerde de ilk önce davaya el koyan kolluk görevlisi ile bu konu konuşulmalıdır.

- Medya ile görüşme öncesi kolluktan tavsiye almalı mıdır? Evet. Medyaya konuşmadan önce tavsiye alınmalıdır. Medyaya yapılan söylem kolluk soruşturmasını ve adli süreci etkileyebileceğinden kuşku duyulması halinde medyaya bilgi verme öncesi davaya bakan kolluk görevlisi veya C. Savcısına danışılmalıdır.

- Mağdur şunu da bilmelidir ki, medya olayı mağdurun beklentisinden farklı bir şekilde sunabilir. Farklı kaynaklardan bilgi alan medya olayı mağduru üzecek şekilde de aktarabilir. Çocuklarınız varsa onların okul/iş yerindeki durumu; yıllar sonra olayın gündeme gelmesi riski göz ardı edilmemelidir.

- Görüşme için koşullar ön görmeli midir?  Aile mahremiyeti/ özel yaşamın gizliliği “şart” koyabilmeyi sağlamaktadır. Davetsiz hiçbir medya mensubunun gelemeyeceği, geldiğin- de ise, polise şikâyet edilebileceği bilinmelidir.

- Medya ilişkiler nasıl olmalıdır? Israrlarına karşın mağdurun medyayla görüşmek zorunda olmadığı hatırlatılmalıdır. Görüşmek istenildiğinde polisin yardımına başvurulabilir.  Fotoğraf çekilmemesini; yüzünün gösterilmemesini isteyebileceği kendisine söylenir. İstediğinle görüşüp, istemediğinle görüşmeyeceği kendisine bildirilir.

- Medyaya yorum yapmak istememesine karşın ısrarla görüş- me taleplerine karşı nasıl tavır alınmalıdır? Telefonlara çıkılmayarak, mesaja bırakılmalı; kapıya basınla görüşme istenilmediği notu bırakılmalı, gerektiğinde bir arkadaş tarafından hazırlanmış bir notun medya mensuplarına verilmesi ve bu yaklaşımlara karşı ısrarla taciz edilme durumlarında polise şikâyette bulunulması önerilmektedir.

Sonuç

Sosyal gerçekleri saptamak her zaman kolay değildir. Suç korkusu ve risk açısından “sokaktaki suçlar” (örneğin gasp, ırza geçme) ciddiyet sergilerken mağdur açısından kayıp TL.ye bakıldığında beyaz yakalılarca işlenen suçlardaki kayıp sokaktakilerden çok fazladır. Ne kadar fazladır? Kimse daha ırza geçilen bir kişinin psikoloji travması ile yaşam boyu yaptığı tasarrufunu bir dolandırıcıya kaptıran yaşlı bir çiftin üzüntülerini karşılaştırmayı henüz yapabilmiş değildir. Türkiye’de herkes sokaktaki suçlarla ilgilenir/ötekilerin işledikleri suçları irdelerken ekonomik suçlar genelde görüş zaviyesi dışında kalmaktadır.

Pek çok Batı ülkesinin rapor edilen suç seviyelerinde düşüşler yaşadığı son yıllarda bile, suç korkusunun çoğu zaman kontrol edilemez olduğu ortaya çıktı. Sonuç, suç endüstrisinden duyulan korkuya varan bir gelişme oldu. Önceki çalışmalar, suç korkusu kavramının kullanımıyla ilgili kavramsal zorlukları, teorik çıkmazları ve metodolojik sorunları tespit etmiştir. Yine de hem bir dizi araştırma için düzenleyici bir prensip hem de toplumsal bir hastalığı tanımlayan bir terim olarak varlığını sürdürdü. Bu konuda kışkırtıcı, geniş kapsamlı yayınlar, suç korkusunun  kültürel, politik ve sosyal bilimsel geçerliliğini nasıl ve neden koruduğu sorgulamakta Birleşik Krallık, Kuzey Amerika ve Avustralya'dan örnekler alarak konsepti sıkı bir eleştirel incelemeye tabi tutulmaktadır.

Suç korkusu, suç mağduru olma olasılığının aksine, suç mağduru olma korkusunu ifade eder. Suç korkusunu ölçmenin bir yolu, insanlara belirli alanlardan kaçınıp kaçınmadıklarını, belirli nesneleri koruyup korumadıklarını veya önleyici tedbirler alıp almadıklarını sormaktır. Bu şekilde, suç korkusunu ölçmek nispeten basit bir şey haline gelebilir, çünkü sorulan sorular gerçek davranışlara ve hırsız alarmına veya ekstra kilitlere harcanan para miktarı gibi 'nesnel' gerçeklere dokunmaktadır.

Korku bir dereceye kadar bazı insanlar için sağlıklı olabilir ve suça karşı “doğal bir savunma” yaratabilir. Suç riski gerçek olduğunda, belirli bir 'korku' düzeyi aslında 'işlevsel' olabilir; suçla ilgili endişe, önlemi teşvik edebilir, bu da insanların kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlar ve sonuçta suç riskini azaltır.  

Toplumsal anominin yoğunlaştığı ortamlarda mağduriyete karşı kendilerini özellikle savunmasız hisseden kişiler, özellikle suçlular tarafından hedef alındıklarını (yani mağduriyetin muhtemel olduğunu), bu olasılığı kontrol edemediklerini (öz-yeterliklerinin düşük olduğunu) ve sonuçların ortaya çıkacağını hissetmeleri muhtemeldir.  

Suç korkusunun bireysel, mahalle ve ulusal düzeyde ciddi etkileri vardır. Bireysel düzeyde, düşük algılanan güvenlik ve yüksek suç korkusu kaygı, depresyon, kötü uyku kalitesi ve fiziksel sağlık koşullarıyla ilişkilidir. Mahalle düzeyinde suç korkusu, hükümetleri ve şirketleri yoksul bölgelere yatırım yapmaktan caydırabilir ve bu da yoksulluk döngüsünü devam ettirebilir- Kırık cam teorisi (1982). Bu teoriye göre düzensizlik ve ahlaksızlık belirtileri arasında yaşamak kaygı, korku, öfke ve depresyona neden olabilir. Ulusal düzeyde, suç korkusu, bazen diğer ulusal ihtiyaçların pahasına, öncelikleri korkunun hafifletilmesine doğru kaydırabilir.

Suçluluk bölgelerinde yaşayanlar veya gerekli sosyal kaynakları elde etmek için uygun ekonomik konuma sahip olmayanlar, daha fazla güvensizlik duygusuna sahip olacak ve sonuç olarak daha fazla korku yaşayacaklardır. Mağduriyet teorisine göre doğrudan ve dolaylı mağduriyet (başkalarının mağduriyetinin tanıdıklar tarafından öğrenilmesi ve suç haberlerinin görsel, işitsel veya yazılı medya gibi medya aracılığıyla takip edilmesi) suç korkusunun oluşmasında önemli etkiye sahiptir.

"Sosyal kontrol" teorisine göre korku, kişilerin kendi yaşam alanları ve başkalarının davranış ve faaliyetleri üzerinde kontrol uygulayabilme becerisine bağlı olarak belirlenir. Bu yaklaşıma göre insanlar, önleyemeyecekleri, mağduriyetin üstesinden gelemeyecekleri veya kendilerini yetersiz hissettikleri bir şeyden korkarlar. Bu yaklaşım kentsel yaşam koşulları ile suç korkusu arasında açık bir ilişki yaratmaktadır. Nitekim, eski Ankara mahallelerinde tanık olduğumuz sosyal dayanışma (ve özellikle mahalle namusu) gibi sosyal sermayenin gücüyle evlerin kapılarında kilit görülmez ve suç korkusu bilinmezdi.9 Kültürümüze özgü yerleşik olan “mahalle namusu”, “çalınan malların bedelinin mahallece karşılanması”, “mahalle bekçisi” ve “mahalle karakolu” ile toplumsal temelli modelin yeni içerikler kazandırılarak günümüz Türkiye’sinde güncelleştirilmesi yerine terk edilmesi karşısında, bu modelde saklı bulunan sinerjinin yeni bir içerikle aktive edilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşımda “mahalle” sorun çözen bir birim olarak ele alınmalı; resmi ve gayri resmi hizmetler o düzeyde organize edilerek; karar alma süreçlerine sakinlerinin katkı ve katılımların gerektiği anlayışı yerleştirilmelidir.

Suç Korkusu ve Sosyal Sermaye Etkileşim Modeli

Çıkarım olarak, suçun normalliği karşısında suç korkusu da insana özgü normal bir belirti olarak yer almaktadır. Sorun ceza adaleti ajanlarının etkisizliği nedeniyle insanın psikolojisini derinden etkileyen korku ve yaygınlığının toplumsal bir nitelik sergilemesindedir.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

--------------------------

1  Bkz. M.T.Yücel. Hukuk Felsefesi, Ank., 2009, s.29; M. T. Yücel. “Suç Korkusu ve Etkisinin Nötrleştirilmesi”, TBBD, 83, 2009, ss. 278-301. Explaining your fear of crime:Murray Lee youtube.

2 Hukuk adalet amacı için bir araçtır. Bkz. “suçsuzluk karinesi”nden sapma örneği için Bkz. M.Giudice. “Terörle Mücadele Yasasını Anlamak” HFSA 10 İst., 2004, s.134 vd.

3 Habeas Corpus/Manga Carta hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bkz. M.S. Gemalmaz. Ulusal üstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş 4.Bası Beta, 2003, s.29. “Kolluk gücünün yola getirilmesi bakımından itirafın hiçbir koşul altında asla bir kanıt olarak kabul edilmemesi gerektir.” B. Russel bu doğrultuda suçluluğu kanıtlamakla görevli kolluk gücü yanında sanıkların suçsuzluğunu kanıtlamakla görevli bir kolluk gücünün daha oluşturulması ve bu gücün kolluk görevlilerince işlenen suçlara da el koymasını önermektedir. B.Russell. İktidar Altın Kitaplar Yayınevi, Ağustos 1976, ss.360-361.

4 Bkz. J.E. Conklin. The Impact of Crime, New York:Macmillan Publishing Co., 1975.

5 I.Çoklar ve N. Solak.  “Suç Korkusu: Tanım, Ölçüm ve Belirleyiciler”, Nesne Psikoloji Dergisi (NPD), 2017, C. 5, S. 10, V. 5, Issue 10. Defining and Measuring Fear of Crime: A New Validated Scale Created from Emotion Theory, Qualitative Interviews, and Factor Analyses- Criminology, Criminal Justice, Law & Society. Vol. 23, Issue 1, ss. 46–67 (2022).

6 O. Dolu, Ş. Uludağ ve C. Doğutaş “Suç Korkusu: Nedenleri, Sonuçları ve Güvenlik Politikaları İlişkisi” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 65-1.

7 “Birine karşı kini olan kimse ona kötülük yapmak isteyecektir, yeter ki, onun tarafından kendisine gelecek daha büyük kötülükten korkmasın” Spinoza. Etika, Dost, 2004, s.160. 45 L.Berkowitz “Frustration, appraisals and aversively stimulated aggression” Aggressive Behavior 14 (1)  1984, pp.3-11. Ayrıca Bkz. E.Fromm. İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (Çev. Ş.Alpagut), İst., 1993.

8  L.Berkowitz “Frustration, appraisals and aversively stimulated aggression” Aggressive Behavior 14 (1) 1984, pp.3-11. Ayrıca Bkz. E.Fromm. İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (Çev. Ş.Alpagut), İst., 1993.

9 Ayrıca bkz. Ö. Karakuş. “Suç Korkusunun Sosyolojik Belirleyenleri: Sosyal Sermaye mi? Sosyal Kontrol mü?” Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran 2013, 14(1), ss. 1-19. 7 yaşında kız çocuğunun cinsel istismarından 6 yıl 8 aya hükümlünün tahliyesi üzerine, çocuğun günlüğüne yazdığı, “Bugün Şubatı’ın 6’sı. Bugün o çıktı. Çok çok korkuyorum ama anneme söylemiyorum” notu annesinin dikkati ile ortaya çıktı. Hürriyet, (9/02/2019), s.3. M.T. Yücel. “Suç Mağdurları” Hukuki Haber.