Dünyada hızla yayılan ve ülkemizde de resmi makamlarca yapılan açıklamalara göre 10 Mart 2020 tarihinde görülen koronavirüs sebebiyle hastanelerin doluluk oranı artmış ve bazı hastaneler pandemi hastaneleri ilan edilmiştir. Talebi karşılamak ve aciliyeti sebebiyle, bu hastanelerde sadece enfeksiyon uzmanları çalıştırılmamakta çeşitli uzmanlıklara sahip hekimler ve hemşireler de çalıştırılmaktadır. Bir yandan ise hastanelerde covid-19 dışında da yatmakta olan çeşitli hastalar bulunmaktadır. Hastanelerde meydana gelen yoğun çalışma saatleri, hastaların içinde bulunduğu zor durum vb sebeplerle zaman zaman gerilim artmakta ve problemler ortaya çıkmaktadır. Bu yazımızda salgından kaynaklanan olağanüstü hallerde sağlık çalışanlarının ve hastaların hak ve sorumlulukları üzerine hukuki kaynaklar, uygulamaları, eksiklikleri ve sonuçları hakkında kapsamlı bir değerlendirmede bulunduk.

Anayasamızın 56. Maddesine göre: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.

Sağlık hakkı Anayasa ile güvence altına alınmış bir haktır ve devlet bu hakkın yerine getirilmesi için ilgili koşulları sağlamakla yükümlüdür. Anayasamız, bu haktan yararlanabilecekler açısından ise sadece vatandaşlar ile sınırlandırmamış; herkesi dolayısıyla ülkedeki yabancıları da kapsayacak şekilde öngörmüştür.  

HASTA HAKLARI    

Hastaların hak ve sorumluluklarının detayları Hasta Hakları Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Hasta hakları, genel manada sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan bireylerin sırf insan olmaları sebebiyle ilgili mevzuat ile teminat altına alınmış haklarını ifade eder.

Herkesin adalet ve hakkaniyete uygun şekilde sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı vardır. Sağlık kuruluşları ve personelleri, hastalara bulundukları toplumsal pozisyondan bağımsız olarak eşit şekilde davranmak zorundadır. Yönetmeliğe göre her birey insani değerlerine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Anayasamızın 10. maddesine göre ise herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle kanun önünde eşittir. Devlet bu eşitliği hayata geçirmekle yükümlüdür. Dolayısıyla hastaneye gelen Çin, İtalya kökenli hastaların ülkelerinde virüsün çok yaygın görülmesi sebebiyle ayrımcı veya suçlayıcı muameleye tabi tutulmaması ayrımcılık yasağını ve kişilik haklarını ihlal eder.

Hastanelerde son günlerde çeşitli servislerde yatan hastalar, taburcu edilerek veya hastanenin belirli kısımlarında toplanarak salgın için gelecek hastalara yer açılmaktadır ve diğerlerinin temasından uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu noktada ise yoğun bakım şartlarında tedavisi yapılması gereken hastanın hastane içinde yeri değiştirilse de uygun şartlarda tedavisine devam edilmelidir. Hastanede artma ihtimali olan talebi karşılamak için tedaviye ihtiyacı olan hasta taburcu edilmemelidir. Aksi halde sağlık kuruluşu tarafından tedavi hakkı engellenmiş olacaktır.

13.04.2020 tarihli 2399 sayılı Cumhurbaşkanı Kararına ek yapılan karar ile koronavirüs kapsamında tedavi olan kişilerin sağlık sigortası olup olmadığına veya kapsamına bakılmaksızın ücretsiz tedavi edileceğine karar verilmiştir. Ayrıca özel hastaneler de koronavirüs kapsamında yaptığı test veya tedavi için de ücret talep edemeyecektir. Bu karar, Anayasa’da öngörülen devletin kişilerin sağlık hakkını sağlamada sorumluluğunu yerine getirme kapsamında olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. 

Kişinin hastalığı veya kendisine uygulanan tedavi hakkında bilgi sahibi olması en doğal hakkıdır. Basında veya sosyal medyada birçok kişi, covid-19 teşhisi konulduğu bilgisi verilmeden, kendilerine covid-19 hastasıymış gibi tedavi uygulanmakta olduğunu ancak yetkili kişilere teşhisini sorduğu halde günlerce soncunun gelmediğinin belirtildiği veya sorularına herhangi bir somut dönüş sağlayamadığından bahsetmektedir. Salgının özellikle ilk günlerinde rastlanılan benzer olaylar, hastaların bilgi alma hakkını ihlal etmektedir.

Hastaların her ne kadar tedaviyi reddetme ve durdurma hakkı öngörülmüşse de salgın hastalık halinde hasta kişi, kamu sağlığını tehdit eden bir durumda olduğu için bu haktan yararlanması mümkün olmayacaktır. Tedaviyi reddetme hakkının tam zıddı olarak da hasta tıbbi teşhis, tedavi ve bakım isteme hakkına da sahiptir. Yine basında, bazı kişilerin hastanelere koronavirüs testi yaptırmak üzere gittiğini, ancak ateşi olmadığı gibi çeşitli belirti eksiklikleri nedeniyle test yapılmadan geri gönderildiğinden bahsedilmektedir. Bu durumun gerekçesi olarak da test kapasitesinin sınırlı olduğu, testin belirli semptomları gösteren kişilere uygulanmakta olduğu ileri sürülmektedir. Ancak test olmayı talep eden kişinin bu talebi uygun olarak yerine getirilmelidir. Bakanlık bu amaçla günlük test sayısını artırma çabasındadır. Bir yandan ise teşhis konulan hastalardan hastaneden kaçanlar, tedavi olmayı reddeden veya sağlık çalışanlarının üzerine tükürerek kaos ortamı yaratanlar vardır. Bu kişilerin hasta kuralların uyma yükümlülüğü ve toplum sağlığını tehlikeye attığı için hukuki ve cezai sorumluluğu vardır.

Hastaların bir uzman tarafından tedavi edilmesi hasta açısından bir hak, hekim açısından ise bir sorumluluktur. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatların Tarzı İcrası Hakkında Kanun’un 8. maddesine göre hekim müdahalesi için uzmanlık şartı aranmazken Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği’ne göre ise uzmanlık şarttır.  Ancak salgın döneminde artan talebi karşılamak amacıyla hastanelerde başka uzmanlıklara sahip personel korona servisinde görevlendirilmektedir. Kurumlar, hastane personellerine bu kapsamda hızlandırılmış bir eğitim verme çabası içinde olsa da zaman zaman eksik kalabilmektedir.

Hastalar, refakatçi bulundurma hakkı ve ziyaret hakkına sahip de olsa salgın bir hastalık durumunda bu durum kısıtlanabilir. Sağlık Bakanlığının 2018/8 sayılı yoğun bakım hasta ziyaretinin uygulanmasına dair genelgeye göre yeni doğan dâhil, tüm yoğun bakım servislerine hasta ziyaretçisi kabul edilebilir. Ancak hastanın sağlık durumu dikkate alınarak, hekim tarafından ziyaret kısıtlaması getirilebilir. Bu sebeple hekimin ilgili hasta veya yoğun bakımdaki diğer hastalar için bir sakınca gördüğü durumlarda ziyaretleri kısıtlama yetkisi verilmiştir. Salgın döneminde kamu sağlının ön planda olması sebebiyle başta koronavirüsünden etkilenmiş hastaların ziyareti tamamen engellenmektedir. Hastaneler, başka servislerde yatan hastaların da virüsten etkilenmemesi açısından çeşitli önlemler almaktadırlar. Örneğin; hastane ziyaretlerinin tamamen kapatılması ve tek refakatçiye izin verilmesi gibi durumlar.

Araştırmacı sağlık çalışanlarının tıbbi denemeye tabi tutulacak hastayı en düşük risk için dahi aydınlatarak rıza almalıdır; deneysel yöntemlerde gönüllülük esastır. Koronavirüs sebebiyle bilim insanları aşı çalışmaları, kök hücre ve plazma tedavisi denemeleri yapmaktadırlar. Ülkemizde de bu araştırmalar için çeşitli kurullar oluşturulmuştur. Araştırmalar yapılırken tabii olarak bazı kişiler üzerinde denenmesi gerekebilmektedir. Bu sebeple de bir kişiye tedavide kullanılabilecek bir ilaç, aşı veya başka bir tedavi yöntemi bilimsel olarak sabit değilse uygulamadan önce kişinin açık ve yazılı rızası alınmalıdır.(aydınlatılmış rıza)

Her hastanın haklarının kullanılması açısından kalitenin artırılması ve sorunların giderilmesi için müracaat, şikâyet ve dava hakkı her daim vardır.

HASTA SORUMLULUKLARI

Öncelikle her birey daha hastalık ortaya çıkmadan önce uygun şekilde kendini korumalı ve sağlıklı bir yaşam için bu konudaki kurallara uymalıdır. Salgın dönemi olması sebebiyle bireyler daha hasta olmadan kamu sağlığını korumak adına hassasiyet göstermelidir. Çünkü kişi hastalanmasa da başkalarına taşıma ihtimali her zaman vardır. Basına yansıyan önemli konulardan biri de yurt dışı dönüşünde bazı kişiler, yetkililerin 14 gün evde kalmaları gerektiği konusunda uyarıları dikkate almayarak başka kişilerle temasta bulunmuşlar ve farkında olmadan virüsün yayılmasına sebebiyet vermişlerdir. Bilinçli davranmak her bireyin görevidir; aksi halde çözüm yurtlarda 14 gün boyunca bekletilmek ya da her kapıya bir polis görevlendirmek şeklinde olmaya devam edecektir.     

Hastalık şüphesi ile gelen veya hasta olduğu tespit edilen kişiler, özellikle salgın dönemi dikkate alındığı için hangi belirtileri ne kadar süredir taşıdığı, yurt dışı temasının olup olmadığını, bu süreçte kimlerle temas halinde olduğunu, başka rahatsızlığının veya alerjisinin bulunup bulunmadığını gibi konularda yetkili sağlık çalışanlarını bilgilendirmelidir, ilgili sorularını cevaplamalıdır. Hasta başvurduğu sağlık kurumunun kurullarına uymalı, basit bakımını kendisi yapmalıdır. Tedavi ve bakım sürecinde sağlık çalışanları ile işbirliği içinde olmalıdır, yönergeleri dikkate almalı anlamadığı noktada sormaktan çekinmemelidir. Hastane personelinin ve diğer hastaların da haklarına saygı göstermelidir.

HEKİM VE DİĞER SAĞLIK ÇALIŞANLARININ HAK VE SORUMLULUKLARI

Anayasamız tarafından öngörülen sağlık hakkı, tüm sağlık personelinin de en doğal hakkıdır. Söz konusu süreçte özverili sağlık çalışanlarına her zamankinden daha çok yük düşmektedir ve daha çok emek sarf etmeleri gerekmektedir. BM Uzmanı Başkut TUNÇAK : “Cesur doktorlar, hemşireler, acil müdahale ekipleri ve koronavirüs pandemisine karşı küresel mücadelenin ön saflarında yer alan diğer tıp görevlileri kahramandır. Yorulmak bilmez ve özverili çalışmaları insanlığın en güzel örneğidir. Bu görevliler korunmalıdır.” DSÖ’nün tavsiyesine göre salgın sırasında öncelikle şeffaf, katılımcı yöntemlerle gönüllü çalışmayı özendirici tedbirler alınmalıdır. Bütün bunlara rağmen sonuç alınamadığı takdirde hizmetin devamlılığını sağlayacak ölçüde zorlayıcı düzenlemelere başvurmalıdır.

Yanlış bilgilerin sosyal medyada yayımlanmaması için Sağlık Bakanlığı, emek ve meslek örgütleri, üniversiteler, kurumlar güncel, kanıta dayalı ve doğru bilgi ile kamuoyunu aydınlatmaları önemlidir. Başta hekimlerin doğrulanmamış bilgiyi yayma açısından etik sorumluluğu vardır. Etik sorumluluğun yerine getirilebilmesi için ise hekim ve diğer personele karşı zorlayıcı ve baskıcı uygulamalara izin verilmemesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün de güvence altına alınması gereklidir.

Bakanlık ve sağlık kuruluşları özellikle salgın dönemlerinde personelin de çalışma koşullarının sağlanmasında ve korunmasında gerekli önlemleri öncelikle almakla yükümlüdür. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun 4. ve 5. maddelerine göre sağlık kuruluşu mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar. İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şeklini düzenler. Sağlık çalışanları arasında da 20 yaşından küçük, 65 yaşından büyük veya yüksek risk taşıyan hastalıklara sahip personellerin olduğu, her personelin ailesi ve kişisel bir hayatı olduğu unutulmamalı ve onları da koruyucu tedbirler alınmaya özen gösterilmelidir. Salgın sırasında çalışanların kontrolleri düzenli olarak yapılmalıdır. Mesleki uygulamaları nedeniyle bulaşın gerçekleşmesi halinde durum meslek hastalığı ve iş kazası olarak nitelendirilmektedir.

Çalışma şartlarında oluşan bir sorun mevcutsa sorun derhal tutanak altına alınıp sağlık kuruluşunun yöneticisine yazılı olarak iletilip gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilir. Aksi halde 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 13. maddesine dayanarak personelin çalışmayı sürdürmeme hakkı vardır. Sorun düzeltilmezse İl Sağlık Müdürlüğüne, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına şikâyet edilmelidir. İlgili hastane yöneticisinin TCK kapsamında görevi kötüye kullanma ve hatta bilinçli taksirle yaralama suçlarından sorumluluğu vardır. Gerekli siperlik, tulum ve benzeri teçhizatı personeline sağlamazsa ilgili hekim, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin 15. maddesine dayanarak gerekli ekipman sağlanmadığı için tedaviyi reddedebilir.

Sağlık Bakanlığı, 27.03.2020 ve 30.03.2020 tarihli Personel Ayrılışları başlıklı yazısında sağlık çalışanlarının istisnai haller dışında 3 ay süre ile izin kullanmalarını, istifalarını ve yer değiştirmelerini yasaklamıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu md 96 ve 97’ye göre olağanüstü hal, savaş, seferberlik hallerinde veya genel hayata müessir afetlere uğrayan yerlerdeki Devlet memurları, çekilme istekleri kabul edilmedikçe veya yerine atanacaklar işe başlamadıkça görevlerini bırakamazlar. Aksi halde tekrardan hiçbir surette göreve alınmazlar. Sağlık personelinin iş akdinin feshedilemeyeceğine dair kararın istisnasını oluşturan haller ise;

1. İş Kanunu md 25/2’ye göre tarafların aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirilebileceği öngörülmüştür.

2. Devlet Memurları Kanunun md 125/e’ye göre Devlet memuru vakalarına yakışmayan hal ve davranışlarda bulunulması durumunda iş akdi feshedilebilir.

SAĞLIK PERSONELİNİN GÜVENLİĞİ VE SAĞLIKTA ŞİDDET

Değinilmesi gereken en önemli hususlardan birisi ise kuruluşlarda sağlık personellerine karşı meydana gelen şiddet vakalarıdır. Sağlık personelleri özellikle salgın dönemlerinde uzun saatler yüksek performansla çalışmakta ve büyük risk altında önemli bir sorumluluk yerine getirmekteler. Diğer yandan ise hastalar ve hasta yakınları içinde bulunduğu stresli durum, tedavi beklentisi, etraflarındaki karşılaştırmalar sebepleriyle problemin diğer tarafını oluşturmaktadır. Bu sebeple zaman zaman sağlık çalışanlarına şiddet, hakaret, tehdit yöneltilmektedir. Basına ambulansı ateş altına aldıkları, hekimin burnunun kırıldığı, güvenlik görevlilerinin bıçaklandığına dair birçok habere rastlanılmaktadır. Yapılan araştırmalara göre ise en çok pratisyen hekimler ve hemşireler şiddete maruz kalmaktadır. En çok şiddete devlet hastanelerinde ve çalışılan birime göre ise acil servislerde rastlanılmaktadır. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2002;3)

Hasta ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanmasına Dair Yönetmeliğe göre sağlık kuruluşları hastane çalışanlarına yönelik fiziksel saldırıların önlenmesine yönelik düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Kanununa göre (2018 değişikliği) sağlık kuruluşunda meydana gelen bir şiddet, hakaret, tehdit durumunun soruşturulması ve kovuşturulmasının re’sen yapılacağı öngörülmüştür. Yani mağdur personelin şikâyet etmesine gerek kalmadan, vaka savcılığa hastane polisi veya ilgili kolluk tarafından intikal ettirilecektir; bir kamu davası şeklinde görülecektir. Değişiklik ilgili genelgeler ile Emniyet Genel Müdürlüğü’ne de bildirilmiştir. Özel hastane çalışanları da görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar açısından kamu personeli sayılmaktadırlar. Sağlık personellerinden herhangi birinin benzer bir tehdit, hakaret, şiddet boyutunda bir muameleye maruz kalması halinde hastane polisine veya 113 telefon numarası ile Beyaz Kod bildirmesi gerekmektedir.

15/04/2020 tarihinde TBMM’de kabul edilen ancak daha Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yürürlüğe girecek olan kamuda “Sağlıkta Şiddet Yasası” olarak bilinen düzenleme ile kamu ve özel sağlık kurum ile kuruluşlarında görev yapan sağlık personeliyle yardımcı sağlık personeline karşı, görevleri sebebiyle işlenen, Türk Ceza Kanunu'nda yer alan kasten yaralama, tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarında, ilgili kanunlara göre tayin edilecek cezalar yarı oranında artırılacaktır. Söz konusu hallerde CMK’da tanımlanan hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmayacaktır.  Şiddetin yaşandığı sağlık kuruluşunda, faile veya yakınına mağdurun verdiği hizmeti verebilecek başka sağlık personeli ve yardımcı sağlık personeli bulunması halinde, hizmet, ilgili diğer personel tarafından verilecektir. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü uyarınca ise hekim sağlık hizmeti sunumu sırasında şiddete uğraması nedeniyle sağlık hizmetinden çekinebilir. Sağlık Bakanlığı 2012/23 sayılı Genelgesinde acil verilmesi gereken hizmetler dışında hizmetten çekilme talebinde bulunabileceğini belirtmektedir. Hekimin hasta veya hasta yakınları tarafından şiddete maruz kalması hali dâhil acil hallerde etik kurallar gereği tedaviye devam etmesi gerektiği öngörülmüştür.

 Her ne kadar sağlıkta şiddetin önüne geçecek bir düzenlemeye ihtiyaç duyulsa da şu an içinde bulunulan salgın durumunda toplumun bilinçlendirilmesi de çok önemlidir. Çünkü suç çeşidi veya ceza miktarını artırmak, suç işlenme oranını azaltmada etkili olmamaktadır; keza ülkemizde cezaların infazı ise caydırıcılıktan uzaktır.   

Bakanlık ve uzmanlar, kamuoyunu salgın süresinde hasta ve hasta yakınlarını alınan önlemler hakkında detaylı bilgilendirmeli ve bu kurallara uymaya teşvik etmelidir. Diğer yandan ise hastalara ve bulaşık olma ihtimali olan yakınlarına gerekli takip, tedavi uygulaması ve bilgilendirmelerin eksiksiz yapılmasına özen gösterilmelidir. Bu noktada hastanın hakkı ve hekimin sorumluluğu olan tanı, tedavi ve riskle hakkında bilgi verilmesi kurumları önem taşımaktadır.

Sağlıkta şiddetin önlenmesi, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanmasının önemi kadar da hekim ve diğer personelin zorlayıcı ve baskıcı uygulamalara izin verilmemesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün de güvence altına alınması gereklidir.

Av. Fatma Kübra KARAOĞULLARI

KAYNAKÇA :

1. https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=51e2a8cc-759a-11ea-b329-aa051764b049

2. https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=70e89cf6-75a2-11ea-b329-aa051764b049

3. “Türk Tabipler Birliğinin Etik Kurul Görüşü”:

https://www.ttb.org.tr/makale_goster.php?Guid=4da9a49c-7674-11ea-b329-aa051764b049

4. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından tüm sağlık çalışanlarına ve yöneticilerine rehber olmak üzere yayınladıkları tavsiye yazısı:

https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/dso-saglik-calisanlarinin-sagligi.pdf