1- BORÇLUNUN ÜÇÜNCÜ KİŞİDE BULUNAN ALACAĞININ HACZİ

Kural olarak icra takibi, takibin tarafları olan alacaklı ile borçlu üzerinde etki doğurmakta iken bazı hallerde alacaklı ile borçlu arasındaki icra takibinden üçüncü kişilerin de etkilenmesi mümkündür[1]. Alacaklının borçluya yönelttiği icra takibinin kesinleşmesi üzerine; alacaklı, borçlunun haczi kabil bütün malvarlığı unsurlarına, borcuna yetecek miktarda olmak koşulu ile hukuken el konulmasını talep edebilir[2]. Üçüncü kişilerde bulunan borçluya ait mal, hak ve alacakları iki gruba ayırmak mümkündür:

- Para, banknot, hamiline ait senet, poliçe, cirosu kâbil diğer senetler, altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyler,

- Kıymetli evraka bağlı olmayan alacak, diğer talep hakları, taşınır mallar.

İlk grupta yer alan mal ve hakların haczi, fiilen el konulması ile mümkün iken ikinci gruptaki mal ve hakların haczi, İcra ve İflas Kanunu’nun 89. maddesinde düzenlenmiştir[3]. Buradan hareketle maddenin uygulama alanının; kıymetli evraka bağlı olmayan alacaklar, diğer talep hakları ve taşınır mallar olarak belirlendiği görülmektedir.

2- HACİZ İHBARNAMELERİNİN MUHAFAZA TEDBİRİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

Borçlunun üçüncü kişide bulunan alacak hakları yahut taşınır malları, icra memurunun haciz iradesini açıklaması ve alacağın haczedildiğinin haciz tutanağına geçirilmesi ile haczedilmektedir. Dolayısıyla üçüncü kişiye durumun ihbar edilmesi, haczin tamamlanması kapsamında yapılan bir işlem olmayıp haczedilmiş olan alacak için bir muhafaza tedbiridir[4]. Nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin bu hususta esas alınabilecek kararında[5]; “‘…Borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczinin talep edilmesi ile haciz işlemi tamamlanmış sayılmaz. Alacak icra memurunun haciz iradesini açıklaması ile; yani haciz talebinin kabulü ile haczedilmiş olur” ifadelerine yer verilmiştir.

Hacze rağmen borçlunun alacak üzerinde tasarruf etmesi mümkündür. Alacağı dava edebilir, alacak hakkındaki ödemeleri kabul edebilir, söz konusu alacağı temlik dahi edebilir. Tüm bu tehlikelere karşı İcra ve İflas Kanunu’nun 89. maddesi, bir muhafaza tedbiri olarak düzenlenmiştir. Borçlunun üçüncü kişideki alacağı, talep hakkı veya taşınır malı, icra memurunun haciz iradesini açıklaması ve durumu haciz tutanağına geçirmesi ile haczedilmiş; yani haciz tamamlanmış olur. Yapılan bu haczin, üçüncü kişiye bildirilmesi ise ‘birinci haciz ihbarnamesi’ adını alır[6].

3- BİR MUHAFAZA TEDBİRİ OLARAK HACİZ İHBARNAMELERİNİN FEVKALADE MÜHLET HALLERİNDEKİ AKIBETİ

Alacaklıya gönderilen haciz ihbarnamelerinin haczin tamamlanması safhasında rol oynamayıp, tamamlanan haczin bildirilmesi kapsamında bir muhafaza tedbiri olduğunu belirttikten sonra, muhafaza tedbirlerinin fevkalade mühlet hallerindeki akıbetinin incelenmesi gerekmektedir.

Fevkalade mühlet, icra takiplerinin durmasına sebebiyet vermektedir. Söz konusu halin gerçekleşmesi durumunda, daha önce başlamış icra takiplerinde yer alan mevcut işlemler, geçerliliğini yitirmemektedir. Fevkalade mühlet süresi içerisinde haciz ihbarnamelerine ilişkin cevap ve itiraz süreleri işlemeyecek, yeni haciz ihbarnamesi de gönderile-meyecektir. Bu hususta kuşkuya yer olmayıp açığa kavuşturulması gereken problem, daha önce gönderilmiş ve üçüncü kişi tarafından tebellüğ edilmiş haciz ihbarnamelerinin durumudur. Bu tip haciz ihbarnamelerinin fevkalade mühlet içerisindeki durumuna ilişkin doktrinde iki farklı görüş doğmuştur.

Bir görüşe göre; takipler durduğu için, muhafaza tedbiri olan haciz ihbarnamelerinin de gereği yerine getirilmemelidir. Ayrıca hükmün öncelikle borçluları koruyucu bir amaçla düzenlendiğini de dayanan görüş, haciz ihbarnameleri, maaş kesintileri gibi uygula-maların amaca aykırı olacağını belirtmektedir. Görüşe göre hacizli bir malı muhafaza altına alamazken, başlamış kesintiyi devam ettirmek çelişkili bir sonuç doğuracaktır[7].

Bir diğer görüşe göre; takiplerin durduğu tarihten önce gönderilmiş olan ve itiraz edilmeyerek ya da kabul edilerek kesinleşmiş ve ödeme yapılmış olan haciz ihbarnameleri bakımından, takiplerin durduğu tarihten sonra bir ödeme yapılması gerekiyorsa, bu ödemeye devam edilmelidir. Zira bu görüşe göre durma süresi içinde icra ve iflâs hukuku bakımından doğan sonuçlar ortadan kalkmayacak muhafaza edilecektir. Hacizler durma kararından sonra muhafaza ediliyorsa, haciz ihbarnameleriyle konulmuş olan hacizler de geçerliliğini muhafaza edecektir. Buna göre daha önce kesinleşmiş haciz ihbarnamesine istinaden ödenmesi gereken alacakların fevkalâde mühlet süresi içinde ödenmesine devam edilmesi gerekir. Bu konuda işçi alacakları bakımından da bir farklılık olmamalıdır. Çünkü kanun imtiyazlı alacaklar bakımından bir farklılık getirmemiştir. İşçinin ücretine usulüne uygun olarak haciz ihbarnamesi ile haciz konulmuş ve kesinleşmiş ise, takip durduktan sonra da bu kesintiler yapılıp icra dairesine ödenmelidir[8].

Kanaatimizce; fevkalade mühlet halinde icra takiplerinin durması, mevcut işlemlerin geçerliliğini yitirmesi manasına gelmemektedir. Haczin gerçekleşmesi ile üçüncü kişilere gönderilen ve fevkalade mühlet süresinden önce kesinleşen haciz ihbarnamelerine istinaden yapılacak ödemenin durması, haczin kalkması anlamına gelir. Zira bu noktada sorulması gereken soru, kesinti yapılmadığı takdirde alacağın kime ödeneceğidir. Bir başka deyiş ile, eğer kesinleşen haciz ihbarnamesi üzerine kesinti yapılarak icra dairesine ödeme yapılmazsa, bu tutarın kime ödeneceği sorusu gündeme gelecektir.

Takibin durmuş olması nedeniyle kesintinin de durması gerektiği kabul edilerek borçluya ödeme yapılır ise haciz kalkmış olacaktır. Oysaki takibin olduğu yerde durması, mevcut durumun korunması demektir. Gerek fevkalade hallerde tatil ve gerekse de 7226 sayılı Kanun uyarınca, olağanüstü koşullara rağmen, mevcut durumun muhafaza edilmesini amaç-lamaktadır. Açık bir kanun hükmü olmadan haciz ihbarnameleri ile kesinleşen haczin tatbik edilmemesi durma değil, haczin kalkması anlamına gelecektir.

Menkul mallara, örneğin borçluya ait bir otomobile haciz koyulduğu vakit, bu otomobil yeddiemin otoparkında bekletilirken, koyulmuş bir haczin muhafazasına devam edilmektedir. Nasıl ki borçluya ait otomobil üzerindeki muhafaza tedbirini kaldırıp, otomobili borçluya vermek uygun olmayacak, aynı şekilde haciz ihbarnamesi ile haczedilmiş olan alacağın da borçluya ödenmemesi gerektiği sonucuna ulaşılacaktır. Bu noktada, menkuller için bu sonuca varıldığında, niteliği gereği menkul hükmünde olan alacak hacizleri için de koyulan hacizleri kaldırmak ve borçlusuna ödeme yapmak uygun olmayacaktır. Bu itibarla, söz konusu alacak haczinin devamı ile haciz ihbarnamesine göre ödenmesi gereken alacakların, durma süresi içerisinde de kesilerek alacaklıya ödenmesine devam edilmesi gerekir.

Fevkalade mühlet içerisinde, haciz ihbar-namelerinin yapılmaması ve ödemelerin durması gerektiğini savunan görüşe bir diğer eleştiri ise, ilgili ödemenin hem borçluya hem de alacaklıya ödenmemesi durumunda gündeme gelecektir. Bu noktada da söz konusu alacağın, üçüncü kişinin uhdesinde kalması halinde, sahibi olunmayan bir alacağın görece uzun bir süre başkası yani üçüncü kişi tarafından nemalandırılmasına sebebiyet verilecektir. Pek çok tacirin alacağına kavuşmak için adeta gün saydığı böylesi bir zamanda, 89/1 uygulanan alacağının alamayan tacir, bu alacağının icra takibinde borçlu olduğu kişiye de ödenmiyor oluşu nedeniyle günden güne katlanan faiz yükü ile karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda, haklı bir sebep olmaksızın borçlu zarar görecek, alacaklı alacağına kavuşamayacak ve fakat ödeme yapmaktan bir süreliğine kurtulabilecek olan üçüncü kişi bundan fayda sağlamış olacaktır.

4-MUHAFAZA TEDBİRLERİNİN DURMASI YÖNÜNDEN ALACAKLI İLE BORÇLUNUN MENFAATİ

Mühlet içerisinde takiplerin durması ile muhafaza tedbirlerinin de durması gerektiğini savunan görüşe göre; takiplerin durmasına ilişkin düzenleme, sosyal bir icra hükmüdür. Hüküm; sosyal bir sorun için kabul edilmiş, tüm toplumu ilgilendiren kamu yararını ve düzenini, genel sağlığı korumayı amaçlamaktadır. Söz konusu hükümlerin sosyal yönü yanında, belirli şekilde menfaat dengesini koruma ve zayıfları koruma yönü de bulunmakta olduğu belirtilmektedir[9].

Mühlet içerisinde takipler durmuş olmakla birlikte borç ilişkisi varlığını korumaktadır. Bu nedenle borcun ödenmediği her gün faiz miktarı da yükselmektedir. Takiplerin durmasından önce kesinleşen haciz ihbarnamesi gereğinin üçüncü kişi tarafından yerine getirilmemesi ve ödemenin borçluya da alacaklıya da yapılmaması, borçlunun işlemekte olan faiz yükünü artırarak aleyhine sonuç doğuracaktır. Alacaklının ise bir yandan faiz alacağı yükselmekle birlikte diğer yandan kesinleşmiş olan alacağına bir an önce kavuşamaması ve ileride haczedilecek bir alacak bulamama riskini barındırması nedeniye bu sonuç dolaylı olarak alacaklının da aleyhine sonuç doğuracaktır.

SONUÇ

Nafaka alacaklarına dayanan icra takipleri hariç olmak üzere, yurt genelinde yürütülmekte olan tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulması, bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmaması, yeni icra ve iflas taleplerinin alınmaması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı’nın yayımlanması ile üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilemeyecek, buna rağmen gönderilecek haciz ihbarnamesi hiçbir sonuç doğurmayacaktır.

Fevkalade mühlet süresinden önce (22 Mart 2020) gönderilmiş olan haciz ihbarnamesine ilişkin süre 22 Mart 2020 itibari ile duracak, 30 Nisan 2020 tarihinden itibaren kaldığı yerden devam edecektir.

Mühlet başlamadan önce gönderilmiş ve kesinleşmiş olan haciz ihbarnameleri bakımından, bu ödemeye devam edilmesi gerekir. Söz konusu ödemenin yapılmaması haczin kaldırılması mahiyetinde olup takibin durmasının bu yönde bir işlevi bulunmamaktadır.

Hüküm ile ortaya konulan amaç, mevcut durumun korunmasıdır. Ödemenin yapılmaması alacağın kime ödeneceği sorusunu gündeme getirecek olup üçüncü kişinin uhdesinde kalması halinde uzun süre hakkı olmayan bir alacağı elinde bulunduran üçüncü kişi haksız bir biçimde zenginleşmiş olacak, borçluya ödenmesi halinde hem alacaklının o alacağına tekrar ulaşabilme ihtimali düşecek, hem de borçlunun icra dosyasında mevcut borcuna faiz işlemeye devam edecek ve kısa vadede borçlunun yararına olacak bu sonuç da uzun vadede hem borçlu hem alacaklı aleyhine olacaktır. Bu gibi yönleri nedeniyle en pratik ve amaca uygun sonucunun, 22 Mart 2020’den önce tebliğ alınmış olan hacizler uyarınca üçüncü kişiler nezdinde varsa bir hak veya alacağın, ilgili olduğu dosyasına ödenmeye devam edilmesi yerinde olacaktır.

Avukat Hale Gündüz

--------------------------------------------------------

[1] KURT KONCA, Nesibe; “Üçüncü Kişi Elinde Haczedilen ve Üçüncü Kişinin Üzerinde Mülkiyet İddiasında Bulunduğu Taşınır Mallar Üzerinde Alınacak Muhafaza Tedbirlerinin Kapsamı”, Ankara Barosu Dergisi, Y:67, S:2, Bahar 2009, s.33.

[2] ARSLAN, Ramazan; “Borçlunun Üçüncü Kişide Bulunan Alacağının Haczi, Haczin Üçüncü Kişiye Bildirilmesi ve Sonuçları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y:2016, C:65, S:4, s.3218.

[3] KULBAY KIVANÇ, Duygu; “Muhafaza Tedbiri Olarak Haciz İhbarnameleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y:2005, C:54, S:4, s.489-490.

[4] KULBAY KIVANÇ, s.492.

[5] Yargıtay 12. HD., 17.01.2000 T., 16978/1239.

[6] KULBAY KIVANÇ, s.493.

[7] ATALAY, Oğuz/ÖZEKES, Muhammet; “7226 Sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı (2279 Sayılı) Çerçevesinde Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar”, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/

[8] PEKCANITEZ, Hakan; “2279 sayılı Cumhurbaşkanı (Fevkalâde Mühlet) Kararı ile 7226 Sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesinin Birlikte Değerlendirilmesi”, https://blog.lexpera.com.tr/2279-sayili-karar-ile-7226-sayili-kanunun-birlikte-degerlendirilmesi/

[9] ATALAY/ÖZEKES, https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/