Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmanın başlaması” başlıklı 191. maddesinde; öncelikle sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, varsa çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri tespit edilmek suretiyle duruşmaya başlanacağı, sanığın duruşmaya kelepçesiz/bağsız alınacağı, mahkeme başkanı veya hakimi tarafından iddianamenin kabulü kararı okunmak suretiyle duruşmanın başladığının açıklanacağı, tanıkların duruşma salonundan dışarı çıkarılacağı, duruşmada öncelikle sanığın açık kimliğinin saptanıp, kişisel ve iktisadi durumu hakkında kendisinden bilgi alınacağı, suçlamanın dayanağını oluşturan fiil ve deliller ve suçlamanın hukuki nitelendirilmesinin açıklanacağı, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmasının yasal hakkı olduğu ve CMK m.147’den kaynaklanan diğer haklarının sanığa bildirileceği, suçlama veya suçlamalar hakkında açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildiren sanığın CMK m.147 ve 148’e uygun şekilde sorgusunun yapılacağı ifade edilmiştir.

Bizim kabul ettiğimiz sistemde; Anglo-Amerikan sisteminden biraz farklı olarak davaya cumhuriyet savcısının ve müdafiin ilk iddia ve savunma veya açıklaması ile başlanmaz. Hatta CMK m.191/3-b’de yer alan ve suçlama belgesi olarak kabul ettiğimiz iddianame içeriğinin açıklanması dahi mahkeme başkanını veya hakimi veya onun yetkili kılacağı bir üçüncü kişi tarafından yapılır ki, bu konuda iddianamelerin tamamının okunduğu dönemde mahkemelerin, iddianamelerin okunmasında dışarıdan spikerlik/sunuculuk eğitimi almış kişileri görevlendirdiği bilinmektedir, yani cumhuriyet savcılarının iddianame okudukları veya iddianame içeriklerini anlattıkları görülmemiştir. Esasen olması gereken; suçlamada bulunan savcılık makamını temsilen duruşmaya çıkan cumhuriyet savcısının iddianameyi okuması veya iddianame içeriğini sanığa ve onu temsil eden müdafiine anlatmasıdır ki, bu usul tez anti tez çatışması ile “yüzyüzelik/doğrudan doğruyalık” ilkesine de uygundur. Ancak bizim sistemimizde teamül gereği mahkeme başkanı veya hakiminin aktif olduğu, “tarafsız” olmakla birlikte, iddia makamı olan cumhuriyet savcısının yerine hareket edebildiği, hatalı olarak da maddi hakikate ulaşmak gayesi ile sanık aleyhine delil toplayabildiği görülmektedir ki, bu yöntem, “tarafsızlık” ilkesi ve CMK m.206 ve 207 ile bağdaşmamaktadır.

Sorgu bir haktır. Şüpheliye, tutuklanma talebi ile sevk edildiği sulh ceza hakimliğinde ve kovuşturma aşamasında da iddianame içeriği açıklandıktan sonra tanınan sorgu; esasen delil toplama, şüphelinin veya sanığın aleyhine olan hususları tespit etme müessesesi olmayıp, tutuklanma veya cezalandırılma talebi ile karşı karşıya kalan şüpheliye veya sanığa, hakkında yöneltilen iddia, suçlama ve taleplere karşı diyeceklerinin sorulması, şüphelinin ve sanığın da bunlara karşı kendisi ve müdafii ile birlikte savunma yapabilmesi hakkını kapsar. Şüphelinin veya sanığın sorgu hakkını en iyi şekilde kullanabilmesi için ne ile suçlandığını bilmesi ve savunmaya hazırlanmak ve savunma yapabilmek için yeterli süreye sahip olması gerekir. Bu nedenle; soruşturma aşamasında genellikle cumhuriyet savcısının şüpheliyi tutuklanması için sulh ceza hakimliğine sevk ettiğinde, bu aşamaya cumhuriyet savcısı da katılmadığından tutuklama talep belgesi olan cumhuriyet savcısının talep yazısının şüpheli ve müdafii tarafından okunmadığı, görülmediği veya sulh ceza hakimliğinde bu belge ile tutuklamaya dayanak gösterilen delillerin şüpheliye ve müdafiine açıklanmadığı görülebilmektedir. Bu usul tümü ile yanlış ve eksiktir. Tutuklamaya sevk edilen şüpheli ve müdafii; tutuklama talebinin içeriğini ve buna dayanak delilleri görmeli, bu usulün tatbik edildiği de sorgu tutanağına mutlaka geçirilmeli, aksi halde verilen tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir.

CMK m.191/3-b’de; iddianame veya iddianame yerine geçen belgede yer alan suçlamanın dayanağını teşkil eden fiiller ile delillerin de suçlamanın hukuki nitelendirmesinin anlatılacağı yazılı olmakla birlikte, bunun sadece sanığa ve müdafiine değil de tüm salonda bulunanlara açıklanacağı sonucuna varılabilir. Belirtmeliyiz ki; sorgu bir hak olduğundan, CMK m.191/3-b’de bahsedilen anlatımda muhatap esasen sanık ve onu temsilen yanında bulunan müdafiidir. Bu nedenle; Anglo-Amerikan sisteminde kabul edilen ilk savcı açıklamasından sonra başlayan sanığın avukatının savunması yerine, bizde de iddianame içeriğinin anlatılması ve buna karşı bir hak olan sorgunun yapılması usulü benimsenmiştir. CMK m.191’den kaynaklanan bazı farklılıklar olsa da, Anglo-Amerikan sistemi ile Türk Hukuku’nda kabul edilen usul birbirine benzemektedir.

Bu sırada duruşma salonunda şikayetçi veya mağdur olarak bulunup da davaya katılmak isteyenin talebi, CMK m.237 ve 238 uyarınca ne zaman değerlendirilmelidir? CMK m.237 ve 238’e bakıldığında, şikayetçinin ve mağdurun katılma taleplerinin kovuşturma evresinin her aşamasında yapılabileceği anlaşıldığından, bu taleple ilgili değerlendirmenin CMK m.191 dikkate alınarak, mutlaka sorgudan sonra yapılması sonucuna varılmamalıdır, çünkü davaya aktif olarak katılmak ve katılan haklarının kullanılabilmesi için, öncelikle katılma talebinin mahkemece karara bağlanması gerekir. Aksi halde, örneğin katılan sıfatını kazanamayan şikayetçi veya mağdur ile avukatı CMK m.201’e göre sanığa veya tanığa soru soramaz.

Bir düşünceye göre; iddianame içeriği açıklanıp sorgu yapılmadan hiçbir aşamaya geçilemez. Bizce bu doğru değildir, çünkü “Delillerin ortaya konulması ve reddi” başlıklı CMK m.206’nın 1. fıkrasının 2. ve 3. cümlelerine göre, “Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller sonradan gelen sanığa bildirilir”. Böylece; iddianame kabul kararının okunması ile başlayan duruşmanın devamı ve taleplerin değerlendirilebilmesi için, sanığın sorgusunun yapılması şart değildir. Bununla beraber; para cezası ve/veya müsadere ve derhal beraat kararının verilmesini gerektiren haller ile mahkumiyet dışında bir karar verilmesi hariç olmak üzere, bir hak olan sanığın sorgusu yapılmadan hüküm, yani sorgusu yapılmayan sanık hakkında mahkumiyet kararı verilemez.

Sanık ve müdafiinin hazır olduğu anda delillerin ortaya koyulup reddinin veya kabulünün yapılması ve tartışılması esas olmakla birlikte, CMK m.206/1’de bu usule bir istisna getirildiği görülmektedir. CMK m.150/2-3'e göre zorunlu müdafiliğin gerektiği kovuşturmalarda, sanık olmasa bile zorunlu müdafi olmaksızın delillerin ortaya koyulup tartışmaya açılması aşamasına geçilemez. Hatta “Sanığın müdafi gönderebilmesi” başlıklı CMK m.197’ye göre, “Sanık hazır bulunmasa da müdafii bütün oturumlarda hazır bulunma yetkisine sahiptir”.

CMK m.191/3-c’de, sanığın kendisine yöneltilen suça karşı açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu, yani susma hakkına sahip bulunduğu belirtilmiştir. Elbette sanık, tanıktan farklıdır. Anayasa m.38/5’e göre, “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz”. Gerçi bu güvence tanık olarak dinlenen kişiyi kapsamına alsa da, kendisi hakkında açılmayıp sanık hakkında açılan kamu davasında, sanıkla ve suçlama ile ilgili tanığın bildiklerini ve gördüklerini anlatması zorunludur. Ancak sanık için böyle bir mecburiyet, Anayasa m.38/5 ve CMK m.191/3-c sebebiyle mümkün olamaz. Sanığın susma hakkını kullanması bir sorgu biçimidir. Sanık susarak da savunma hakkını kullanır ve sorguya katılmış olur.

Sanığın duruşmaya katılmaktan kaçındığı veya haklı mazereti olmaksızın duruşmanın başlangıcına katılmadığı durumda; CMK m.206/1’de yer alan, “Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır.” hükmünün sanığa sağladığı güvenceden vazgeçilerek, delillerin ortaya koyulması aşamasına geçilir ve deliller sonradan gelen sanığa bildirilir.

Bu tespiti yaptıktan sonra CMK m.191/3-d’de bulunan hükme değinmek isabetli olacaktır. Bu hükme göre, “Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır”. Bu halde; sanık duruşma salonunda hazırdır veya SEGBİS ile duruşmaya katılmıştır, fakat savunmasını yapmaya hazır olmadığını bildirmektedir. Sanık; savunmasını hazırlaması için yeterli zamana veya imkana sahip olamamış veya müdafii ile görüşememiş veya sorgusunun SEGBİS’le değil de bizzat duruşma salonuna gelmek suretiyle yapılmasını istemektedir.

Tutuklu sanığın; ortada haklı ve geçerli somut bir neden olmadığı halde, duruşma salonunda hazır edilmeksizin, duruşmaya SEGBİS’le katılmasının sağlanması hukuka aykırıdır. Haklı ve geçerli somut bir gerekçe gösterilmedikçe, SEGBİS üzerinden yapılan sanık sorgusu eksik ve hukuka aykırı olup, bu yolla sanıktan elde edilen beyan ve içeriği sanık aleyhine delil kabul edilemez. Uygulamada; SEGBİS, yani eş zamanlı ceza infaz kurumundan veya bir başka adliyeden sesli ve görüntülü sanığın sorgusunun, ek veya son savunmasının veya duruşmaya katılmasının sağlandığı ve mahkemelerin de bu yolu tatbik etmekten memnuniyet duyduğu görülmektedir. Belirtmeliyiz ki; sorgu sanık için bir haktır ve imkansız bir neden veya sanığın net bir talebi olmadıkça sorgunun SEGBİS ile yapılmayıp, duruşma salonunda hazır bulundurulması suretiyle sanık sorgusunun yapılması gerekir.

Sanığın açıklamada bulunmaya hazır olmadığını bildirdiği durumda, kanaatimizce ilkinde gerekçe dahi göstermeksizin sorgunun yapılmaması ve duruşmanın makul bir süre ertelenmesi lüzumludur. Ancak sanığa makul süre verildikten sonra, kabul edilebilir yeni bir somut mazeret gösterilmedikçe sanığın sorgusu yapılmalı, buna rağmen duruşmada veya somut mecburiyetle veya kendi isteği ile duruşmaya katılan sanık sorgunun yapılmasından yine, yani ikinci kez imtina etmekte ise, bu durumda CMK m.191/3-c’ye göre susma hakkını kullandığı kabul edilmelidir. Bunun dışında; sanık sorgu için hazır olmadığını bildirdiği durumda mahkemece hiçbir işlem yapılamaz, CMK m.206 uyarınca delillerin ortaya koyulup, reddi ve kabulü ile tartışılması aşamasına geçilemez, duruşma makul bir süre esas alınmak suretiyle tehir edilir. Çünkü CMK m.206/1’in 1. cümlesine göre sanığın usule uygun sorguya çekilmesi şartıyla delillerin ortaya koyulmasına başlanabilir.

Kendisine yöneltilen suçlamayla ilgili açıklamada bulunmaya hazır olmadığını bildiren sanığın usulüne göre sorgusu yapılamayacağından, CMK m.191’in 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının ilk iki bendinin gereği yerine getirildikten sonra duruşmaya ara verilmelidir. Yeri gelmişken; duruşmaya ara verilmesi usulünün düzenlendiği bir başka hüküm de, “Ara verme” başlıklı CMK m.190/2’de yer almaktadır. Buna göre; CMK m.176/4’de gösterilen şekilde çağrı kağıdı ile birlikte kendisine iddianame gönderilen sanığa yapılan tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre yoksa, duruşmaya ara verilmesini isteme hakkına sahip olduğu sanığa mutlaka bildirilir. Sanığa bu hatırlatma yapılmamışsa veya yapılıp da sanığın ara verme talebine rağmen duruşmaya başlanmışsa veya sanığın kabulü usule uygun bir şekilde duruşma tutanağına geçirilmemişse; sanığın savunma hakkının kısıtlandığı, duruşmada yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğu ve sanık aleyhine kullanılamayacağı sonucuna varılmalıdır.

Sonuç olarak; CMK m.191/3-d’de belirtilen şekilde suçlama veya suçlamalar hakkında açıklamada bulunmaya hazır olmadığını mahkemeye bildiren sanığın usulüne göre sorgusu yapılamayacağından, bu anda duruşma kesilmeli, bir başka güne tehir edilmeli ve böylelikle duruşmaya ara verilmelidir. Bu sebeple; CMK m.191/3-d’nin gündeme geldiği durumda katılma talebinde bulunanın talebi değerlendirilemeyeceği gibi, deliller ortaya koyulup tartışmaya açılamaz ve dolayısıyla tanıklar da dinlenemez.

Birden fazla sanığın bulunduğu kovuşturmalarda, yukarıda yapılan açıklamaların her bir sanık bakımından ayrı değerlendirilmesi gerekir. Sanık sayısının birden fazla olduğu ve bağlantılı davalarda, iddiaya konu suçlar yönünden birbiri ile ilgili olan sanıklar bakımından CMK m.191/3-b ile 206/1’in 1. cümlesinin tatbiki güç, hatta imkansızdır. CMK m.191/3-b; toplu görülen davalarda bir sanığın sorgu için hazır olmadığını bildirmesi halinde, diğer sanıkların makul sürede yargılanma haklarını ve sorgu haklarını engelleyecek şekilde değerlendirilip uygulanmasını mümkün kılmaz. Bir başka ifadeyle; örneğin 12 sanığın birlikte yargılandığı tasarlayarak insan öldürme veya suç örgütü dosyasında, sanıklardan birisinin veya ikisinin CMK m.191/3-b’ye göre hazır olmadığını söylediği durumda bu sanıkların sorgusu yapılmayacak, ancak diğer sanıkların sorguları yapılarak onlar yönünden delillerin ortaya koyulması aşamasına geçilebilecektir. Bu usulün tatbikini önleyen bir hüküm olmamakla birlikte esasen hazır bulunan sanıklar yönünden duruşmanın aynı seviyede ve şekilde devam etmesi isabetlidir. Birden fazla sanığın bulunduğu bir davada açıklamada bulunmaya hazır olmadığını bildiren bir sanığın sorgusu gerek davanın esası ve gerekse diğer sanıklar bakımından çok önemliyse bu durumda duruşmaya ara verilmesine ve davanın görülmesinin makul bir süre ertelenmesine karar verilebilmelidir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.