MALİ SUÇLAR ARAŞTIRMA KURULU’NA GENEL BAKIŞ

Ülkemizde mali suçlarla mücadele amacıyla faaliyet gösteren kurum; 19.11.1996 tarihinde yürürlüğe giren 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun ile kurulmuş ve 17 Şubat 1997 tarihinde faaliyetlerine başlamış olan Mali Suçları Araştırma Kurulu, kısaca MASAK’tır. MASAK, idari teşkilat şeması içerisinde Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olarak faaliyetlerini yürütmektedir.

MASAK’ın görev ve yetkileri ilk olarak kuruluşunu öngören 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun ile düzenlenmiş, mali suçlarla mücadele adına gerekli düzenlemeler yapılmış ve bu vesileyle ülkemiz, karaparanın aklanmasıyla mücadele eden ülkeler arasında yerini almıştır.

Ancak zamanla FATF[1] başta olmak üzere hem uluslararası alanda suç gelirlerinin aklanması ile mücadelede yeni standartlarının gelişmesi hem de uluslararası ekonomik ve finansal ilişkilerin önceki dönemlere göre artması kara para aklama ile mücadelede yeni bir kanun ihtiyacını doğurmuştur.

Bu nedenle, 5549[2] sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun 11.10.2006 tarihinde kabul edilmiş ve 18.10.2006 tarihli ve 26323 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 5549 Kanun ile 4208 sayılı Kanun’da köklü değişiklikler yapılmış ve MASAK’ın görev ve yetkileri yeniden tanımlanmıştır. MASAK’ın görev ve yetkileri 4208 sayılı Kanunda karapara aklama suçu ile sınırlandırılmış iken 5549 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerle görev ve yetkileri terörün finansmanını da içine alacak şekilde genişletilmiştir.

Daha sonra ise 5549 sayılı Kanunun, MASAK’ın görev ve yetkilerini düzenleyen 19. Maddesi, 09.07.2018 tarihli ve 30473 sayılı Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 15’inci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. MASAK’ın görev ve yetkileri halihazırda 10.07.2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin[3] 231. Maddesinde düzenlenmiş durumdadır.[4]

1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 231. Maddesi incelendiğinde MASAK’ın; analiz ve değerlendirme yapmak (mali istihbarat üretmek), aklama suçu incelemeleri ve yükümlülük denetimleri yaptırmak, dış ilişkiler, veri toplama ve idari yaptırımlar olmak üzere altı temel görevi olduğu anlaşılmaktadır.[5] Keza MASAK da yıllık olarak yayımladığı faaliyet raporlarında[6] altı temel görevi olduğundan bahsetmektedir.

Ancak MASAK esas olarak, ekonomik çıkar amacıyla suç işlenmesinin önlenmesine yönelik gözetim ve denetim fonksiyonu yerine getirmekle görevlidir. Bu görevin etkin bir şekilde yerine getirilmesi, ekonomik çıkar amacıyla suç işlenmesinin önlenmesini, dolayısıyla finans sistemindeki istikrarın korunmasını sağlamak için gereklidir.[7]

Çalışma kapsamında odaklanılan MASAK raporları 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin[8] 231. Maddesi d, e, f, g, ğ, h ve ı maddelerinde belirtilen kapsamda yapılan raporlamalardır ve belirtilen görevler mevzuattan alıntılanarak aşağıda belirtilmiştir.

d) 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun, ilgili mevzuat ve bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi kapsamına giren hususlar ile ilgili olarak analiz, araştırma ve inceleme yapmak veya yaptırmak,

e) Aklama veya terörizmin finansmanı suçunun işlendiğine dair ciddi şüphelerin mevcut olması durumunda konuyu ilgili Cumhuriyet savcılığına intikal ettirmek,

f) Yapılan analiz, araştırma ve inceleme sonucunda aklama ve terörizmin finansmanı suçunun işlendiği hususunda olguların varlığının tespiti halinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre gerekli işlemler yapılmak üzere Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunmak,

g) Aklama ve terörizmin finansmanı suçlarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından intikal ettirilen konuları analiz etmek ve incelemek,

ğ) Analiz, araştırma ve inceleme sürecinde gerekli hallerde kolluk ve diğer birimlerden kendi görev alanlarında inceleme ve araştırma yapılması talebinde bulunmak,

h) Suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla istihbarat ve kolluk birimleri ile işbirliği yapmak ve bilgi alışverişinde bulunmak,

ı) Suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi kapsamında risk kategorileri belirlemek ve gerekli hallerde yükümlüleri bilgilendirmek”

Yukarıda sayılan yasal yükümlülükleri kapsamında MASAK Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunma işlemlerinde ve dahi savcılıklar veya mahkemeler tarafından kendisine intikal ettirilen konularda analizler/raporlamalar yapmaktadır. MASAK tarafından yapılan bu analiz ve çalışmalar “MASAK RAPORU” olarak adlandırılmakta olup pek çok idari incelemede, adli tahkikatta ve davalarda önemli bir delil olarak değerlendirmeye alınmaktadır. Bu kapsamda MASAK raporlarının Bilirkişi Raporu niteliğine haiz olup olmadığı tartışması oldukça önem arz etmektedir.

YARGILAMALARDA BİLİRKİŞİ RAPORU

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 63/1 maddesi gereği “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir.” Görüleceği üzere ilgili hüküm ceza yargılamalarında, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiden rapor alınabilmesini düzenlemektedir.

Ancak her durumda bilirkişiden rapor alınması yargılama makamına getirilmiş zorunlu bir yetki değildir. "Akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi, özel ve teknik bilgiye ihtiyaç duyulduğu önceden kabul edilen haller hariç, bilirkişiden rapor alınması, yargı merciinin takdirine bağlıdır. [9] Ancak yargı mercilerinin bu takdir yetkisi sınırsız değildir. Bazı hallerde, olayın özelliğine bağlı olarak, bilirkişiden rapor alınması gerekirken alınmamış olması Yargıtay tarafından bozma nedeni sayılmaktadır.[10]

Konunun özel ve teknik nitelikler içermesi halinde hakim veya savcının, o konuyu biliyor olsalar dahi bilirkişiden rapor almaları zorunludur. Zira kanun, hakim veya savcının o konuyu bilip bilmiyor olmalarını değil inceleme konusunun teknik ve özel bir bilgi gerektirip gerektirmediğini kıstas almaktadır. Hakimin kendi bilgisi yerine bilirkişiye başvurması savunma hakkının kullanılması açısından da yararlı olduğundan hakimin kendi ­ sinin yeterli bilgi ve uzmanlığa sahip olduğu hallerde dahi bilirkişiye başvurma zorunluluğu vardır (Centel-Zafer, 3. Bası. 225)

Mali analizlerin, özel bilgi ve uzmanlık gerektirdiği tartışmasızdır. Diğer taraftan inceleme konusu yapılan Mali analizlerin, hesap hareketlerinin kimi zaman binlerce sayfa dokümana dayandığı da bir vakıadır. Bu haliyle hakim ve savcıların mesleki bilgi ve tecrübeleri ile bu analizleri yapmaları beklenemez. Mali analiz incelemelerinin konunun uzmanı bilirkişilerce yapılması gerekli ve zaruridir.

BİLİRKİŞİ KAVRAMININ AÇIKLANMASI VE HUKUKİ DAYANAĞI

Bilirkişi, hakim veya savcının hukuki bilgisi dışında, çözümü uzmanlık, özel veya teknik bilgi gerektiren durumlarda bilgisine başvurulan kişidir. Bilirkişiler konunun uzmanı olmaları şartı ile şahıslar olabileceği gibi, o konu ile ilgili kurumlar da olabilir. Bilirkişilerin konunun uzmanı olmaları dışında aranan en temel şartlardan bir diğeri de görüşlerine başvurulan konu ve kişiler açısından mutlak surette tarafsız olması gereğidir.

Bilirkişi, uyuşmazlığa konu olan maddi olgunun tespitinde öncelikle rol alması gereken bir kişi olarak ceza muhakemesi hukukunun vazgeçilmez bir unsurudur

Bilirkişi, özel veya mesleki tecrübe kurallarının, kendini atayan makama iletme veya bu kuralları olaylara uygulayarak sonuç çıkarma veya sözü edilen kurallardan hareketle olayların tespiti biçiminde beliren bir işlevi yerine getirir

Bilirkişilik, delillere ulaşmak için bir araç olmasının yanında, delillerin içeriğini öğrenme ve delilleri değerlendirme aracıdır . Bilirkişi mütalaasının hukuksal niteliğinin ne olduğu konusunda, öğretide farklı görüşler bulunmaktadır. Öğretide, bilirkişi mütalaasının bir ispat aracı, yani delil olduğu( Ersoy, Türk ceza Hukukunda Bilirkişilik ve Uygulamadan Doğan Sorunlar, s. 431; ); bir delil olmayıp sadece bir delili değerlendirme aracı olduğu ( Erem , Ceza Yargılaması Hukuku, s. 404; Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 614; ) ya da yerine göre bazen delil, bazen delilleri değerlendirme aracı ve bazen de her ikisi olduğu (Gürelli, Bilirkişilik, s. 18) görüşleri ileri sürülmüştür. Soyaslan, bilirkişinin suç aracı ve suç konusu hakkında hakimi aydınlatarak delilin mahiyetini ortaya çıkardığını; silahın atışa uygun olup olmadığı sanığın üzerinde bulunan maddenin niteliğini belirleme örneklerinde olduğu gibi bilirkişiliğin delil değil, delilin ortaya çıkmasına yarayan bir araç olduğunu belirtmektedir . (Soyaslan, Bilirkişi, 269.)

Kanaatimce somut olayın özelliklerine göre her üç görüşte doğru kabul edilebilir. Zira kimi olaylarda bilirkişi delili ortaya çıkaran iken, kimi olaylarda delili değerlendiren konumunda olabilmektedir.

BİLİRKİŞİNİN TARAFSIZ OLMASI ZORUNLULUĞU

3 Ağustos 2017 tarihli 30143 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bilirkişi Yönetmeliği’nin Temel ve Etik İlkeleri düzenleyen babının 5 . maddesi “Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir” hükmü ile bilirkişilerde aranan nitelikleri ve bilirkişinin görevini ifa ederken tabi olduğu ilkeleri açıkça belirlemiştir. Buna göre bilirkişi görevini bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirmek zorundadır. Tarafsız olunmaması halinde, hakimin reddi sebeplerinin bilirkişiler içinde öngörülmüş olması bu zorunluluğun önemini ve boyutunu ortaya koyması bakımından önemlidir.

Bilirkişinin “ tarafsızlığı” , yani hazırlayacağı raporlarda herhangi bir taraf gibi ya da herhangi bir taraf adına hareket etmemesidir

Yargıtay karar denetimlerinde en sık bir biçimde bilirkişilerin ‘yetkinlik’ ve ‘tarafsızlık’ ilkelerini denetlemektedir. Bilirkişinin tarafsızlığından şüphe duyulan hallerde o bilirkişiden alınan rapor ile hüküm kurulması hali Yargıtay tarafından bozma gerekçesi yapılmaktadır. Aşağıda sadece iki adet Yargıtay kararı özeti incelendiğinde dahi bilirkişinin tarafsızlığı değerlendirmesine Yargıtayın nasıl yaklaştığı görülebilmektedir.

"Bilirkişi olarak mahkemece tayin edilen ve raporu hükme dayanak yapılan O.A.run Orköy Başmühendisliğinde görevli olup dolayısıyla tarafsız sayılamayacağının; Yargıtay Hukuk ve Ceza Dairelerinin yerleşmiş içtihatlarında da ormancılıkla ilgili davalarda bilirkişilerin serbest orman mühendislerinden seçilmeleri gerektiğinin benimsenmesine göre tarafsız olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiş..." Y. 3. CD, 27.1.2005, E. 2004/5680, K. 2005/319 - Karar için bkz.: Kazancı Hukuk Otomasyon Programı, İçtihat Bilgi Bankası - http://www.kazanci.com.tr/ - 07.10.2006).

“Somut olayda; dosyada bilirkişi olarak rapor tanzim eden bilirkişi, İş Mahkemesinin . sayılı dosyasında davacı işçi vekili olarak yer almış ve bilirkişilik yaptığı benzer başka dosyalarda bu durum bozma sebebi yapılmıştır. Buna göre, bilirkişinin tarafsızlığı ilkesi ile çelişen bir olgu ortaya çıkmış olup, Mahkemece diğer mahkemelerde de davalı ..aleyhine davası olmayan davanın taraflarıyla ilişkisi bulunmayan bir bilirkişi seçilerek rapor alınması gerektiğinden hükmün bozulmasına” karar verilmiştir.

Sadece iki adet karar özetine yer verilmiş ise de bu konuda benzer pek çok karar olduğunu belirtmek gereklidir. Karar özetlerinden de görüldüğü üzere Yargıtay Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü tarafından hayata geçirilmiş olan bir proje olan Orköy’de çalışan bilirkişinin, ormancılıkla ilgili davalarda bilirkişi olarak rapor alınmasını “tarafsız bilirkişi” kavramına aykırı bulmuştur. Bu halde Maliye Bakanlığına bağlı Masak’ın durumunun değerlendirilmesi elzemdir.

MASAK TARAFSIZ BİLİRKİŞİ KABUL EDİLEBİLİR Mİ

MASAK’ın Maliye Bakanlığına dolayısıyla idareye bağlı bir kurum olması sebebiyle tarafsız bilirkişi kabul edilip edilmeyeceği oldukça tartışmalı bir konudur. Tartışmanın MASAK’ın idarenin bir kurumu olması ve özellikle ceza yargılamalarında MASAK çalışanlarının müdahil idareye bağlı kabul edilip edilmeyeceği noktalarında yoğunlaştığı gözlenmektedir. MASAK’ın kurumsal yapısı gereği Maliye Bakanlığına bağlı olması ve görev tanımının kapsamı ve yetkileri gözetildiğinde özellikle mali analizlerin önemli olduğu davalar bakımından müdahil idareye bağlı bir kurum olduğu kabul edilmelidir.

MASAK raporlarının müdahil idareye bağlı olmasının dışında yargılamalarda ortaya çıkan bir diğer sorun, idare tarafından düzenlenen belgelerin karine olarak doğru kabul edilmesi ve MASAK’ın idari kurum olması sebebiyle MASAK raporlarının da karine olarak doğru kabul edilmesidir. Bu kabul esasen silahların eşitliği ilkesinin ihlalidir.

Hukuk sistemimizde idare tarafından yapılan işlemlerin ve düzenlenen belgelerin, hukuka/gerçeğe uygunluğu karinesi bulunmaktadır. Bu karine gereği olarak idare tarafından yapılan işlemler ve düzenlenen belgelerin, aksi ispat edilene kadar geçerli olduğu kabul edilmektedir. Ancak AYM’nin Gurbet Çoban (B. No: 2019/38857, 17/11/2021)[11] kararında da değindiği üzere; idare tarafından tanzim edilen belgelerin içeriğinin yargılamanın sonucu açısından belirleyici olduğu hallerde, bu belgelerin hukuka/gerçeğe uygunluk karinesinden faydalanması, bireyi Devlet karşısında dezavantajlı konuma sokup silahların eşitliği ilkesini ihlal edecektir.

Gurbet Çoban (B. No: 2019/38857, 17/11/2021) başvurusunda Anayasa Mahkemesi "50. Sonuç olarak kamu görevlilerince düzenlenen tutanağın gerçekliği karinesi aksi ispat edilebilir nitelikte olsa da başvurucunun bunun aksini ispatlamak için ileri sürdüğü iddia ve itirazların Hâkimlikçe değerlendirmeye bile alınmamış olması sebebiyle somut olaydaki uygulanma tarzı itibarıyla karinenin başvurucuyu otomatik olarak suçlu hâle getirdiği anlaşılmıştır. Başvurucuya savunma imkânı tanınmış ise de Hâkimliğin kamu görevlilerince düzenlenen tutanağa üstünlük tanıyan yaklaşımı başvurucunun savunma yapmasını anlamsız hâle getirmiş ve başvurucuyu kamu otoritesi karşısında dezavantajlı konuma düşürmüştür.

51. Bu durumda başvurucu tarafından yapılan itirazın kamu görevlilerince düzenlenen tutanakların gerçekliği karinesine dayalı olarak reddedilmesinin -başvurucunun savunmalarının hiç irdelenmediği gözetildiğinde- silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir." şeklinde karar vermiştir.

AYM kararında ayrıca “Kuşkusuz adil yargılanma hakkı suç isnadıyla ilgili yargılamalarda bile mahkemelerin fiili ve hukuki karinelere dayanmasını bütünüyle yasaklamamaktadır. Ancak suç isnadına ilişkin bir yargılamada karinenin adil yargılama hakkını ihlal etmemesi için karineyle kişinin otomatik olarak suçlu ilan edilmemesi, bu bağlamda karinenin aksinin ispat edilebilir nitelikte olması ve başvurucunun karinenin aksini ispatlama gayesiyle yaptığı açıklama ve sunduğu delillerin mahkeme tarafından titizlikle ele alındığının gösterilmiş olması gerekir.” Denilmek suretiyle, suç isnadının söz konusu olduğu bir yargılamada idare tarafından tanzim edilen belgelerin hukuka/gerçeğe uygunluk karinesinden faydalanmasının, bu karineye bağlı olarak suç isnadı altında bulunan kişinin peşinen suçlu kabul edilmesi sonucunu doğuracağı, bu durumun suç isnadı altında bulunan şahsın, masumiyetini ispatlayabilmek açısından Devlet karşısında dezavantajlı konuma konulmasına sebep olacağı ve silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlali sonucunun doğacağı hususlarına genel anlamda suç isnadının söz konusu olduğu yargılamalar açısından değinilmiştir.

AYM Gurbet ÇOBAN kararı kapsamında MASAK raporları hukuka uygunluk karinesinden faydalansa da “karinenin aksinin ispat edilebilir nitelikte olması” her yargılamada olasıdır. Karinenin aksini ispata imkan sağlanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla MASAK raporlarının aksini ispat edebilme gayretinde olan yargılama taraflarına yeterli imkan sağlanması yanında aksinin ispatı gayesiyle yapılan açıklama ve sunulan delillerin mahkeme heyetlerince titizlikle ele alınması, silahların eşitliği ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

Bilirkişinin tarafsız ve bağımsız olması gerekir (CMK md. 64/5) ve özellikle yasama ve yürütme mercilerince bilirkişilere emir ve talimat verilemez. Bilirkişilerin tarafsızlığını temin adına CMK’da, hâkimlerde olduğu gibi ret ve çekinme hükümlerine yer verilmiştir (CMK md. 69-70). Tarafsızlık, şekli ve maddi anlamda olmak üzere ikiye ayrılır.[12] Şekli anlamda tarafsızlık, bilirkişinin dosyanın tarafı olan kuruma herhangi bir bağının olmamasını,[13] maddi anlamda tarafsızlık da bilirkişinin adli makamları yanlış karar vermeye yönlendirecek ve adil yargılanma hakkına zarar verecek şekilde bir tarafın leh veya aleyhine görüş bildirmemesini ifade eder. Yargıtay konuyla ilgili bir kararında; “…suça konu eserlerin tarafsız bilirkişiye tevdii ile özellik ve niteliklerinin belirlenmesi gerekirken, müdahil idareye bağımlı bilirkişilerce düzenlenen rapora dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulmasını”[14] bozma nedeni saymıştır.

MASAK’ın müdahil idare olarak kabul edilebileceği yargılamalarda MASAK raporlarının “şeklen tarafsız” kabul edilemeyeceği, maddi anlamdaki tarafsızlığın ise rapor verilerinin salt gerçeği yansıtması, verilere dayalı olması, adli makamları yanlış karar vermeye yönlendirmemesi koşullarına bağlı olduğu değerlendirilmektedir. Karaparanın aklanması ve terörün finansmanının önlenmesine yönelik MASAK yetki ve görevlerine[15] değinilmişti. MASAK Raporlarına ilişkin olarak, MASAK yetki ve görevleriyle ilgili konularda yapılan yargılamalarda, kurumun müdahil idare olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

MASAK Raporlarının, idare tarafından düzenlenen belgelerin doğru kabul edilmesi karinesinden yararlanması, yargılamalarda önemli sorunlara yol açmaktadır. Zira raporun hatalı olduğu ortaya konulduğunda mahkemelerce başkaca bağımsız bir bilirkişiden değil tekrar MASAK’tan rapor talep edilmektedir. Bunun gerekçesi MASAK’ın donatılı yetkileri olarak değerlendirilmektedir. Zira yukarıda değinildiği üzere MASAK, istihbarat dahil her türlü kurum ve kuruluştan bilgi belge temin edebilmekte her türlü kurum ile işbirliği yapabilmektedir. Bunun sonucu olarak, istihbarat dahil ilgili kurumlardan her türlü bilgi ve belgeyi temin etmesi imkansız olan sade vatandaşın veya özel hukuk tüzel kişilerinin bu raporlara karşı argüman ortaya koyabilmeleri çok mümkün görünmemektedir. Buna karşın MASAK raporlarının tamamının doğru ve gerçek delil değerlendirmesi niteliğinde olmadığı oldukça hatalı raporlarında yargılamalarda bulunduğu, mahkeme dosyalarına yansımış olup yaşanan bir vakıadır.

HATALI MASAK RAPOR ÖRNEKLERİ

Yargılama dosyalarına yansımış ve UYAP ortamında kaydedilmiş inceleme imkanı bulunan bir kısım dava dosyalarında, MASAK raporlarında şüpheli veya sanık tarafından havale edildiği ileri sürülen para miktarlarının gerçekte olandan çok daha fazla miktarlı olarak kaydedildiği ve bu kaydın tek bir kalemlik işlem açısından değil 20-30 kalem işlemde de aynı hatanın var olduğu görülmüştür. Öyle ki gerçekte toplam………TL olan para havalesi MASAK raporunda………kaydedilmiştir. KVKK kanunu kapsamında kişi adları ve dosya içeriği paylaşılamamakla birlikte bu raporların mahkeme dosyalarına kazandırılmış olmaları sebebiyle mutlak gerçekliğe haiz olduklarını söylemek mümkün bulunmaktadır. Söz konusu dosyada sanıklarca gerçek tutarların toplamının MASAK raporunda belirtilen toplam rakama erişmediği, MASAK raporunda her bir Türk Lirası havale miktarına fazla 0 atıldığının ortaya konulması üzerine mahkeme tarafından bağımsız başka bir bilirkişiden değil tekrar MASAK’tan rapor talep edilmiştir.

Yine benzer şekilde, bir başka yargılama konusu davada MASAK Raporunda gerçekte olmayan hesap numarası bilgilerinin yer aldığı görülmüştür. Bu kapsamdaki örneklerinde bir hayli fazla olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

SONUÇ

MASAK’ın müdahil idareye bağlı bir kurum olduğu tartışmasızdır. İdareye bağlı bir kurum tarafından hazırlanan raporlar gerek iç hukuktaki mevzuatımız ve gerekse imzacısı olduğumuz uluslararası sözleşmeler bakımından tarafsız bilirkişi raporu olarak değerlendirilemezler. MASAK raporlarının “taraf bilirkişi raporu” olduğu görüşünün daha doğru bir yaklaşım olacağı düşünülmektedir. Diğer taraftan, kuruluş kapsamı ve kanunla tanımlanan donatılı yetki alanı gözetildiğinde MASAK tarafından hazırlanan bir raporun aksini ispatın yargılananlar yönünden çok mümkün olmadığı gözlemlenmektedir. CMK.’nun 217’nci maddesinde; “(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.” hükmünü düzenlemekte olup adil yargılanma hakkı bakımından delillerin taraflarca tartışılması gerekli ve elzemdir. Yargılamanın tarafları ile tartışılmayan delillere dayanılarak hüküm kurulamaz. Delillerin tartışılması kavramı delil olarak ileri sürülen hususların tüm taraflarca sorgulanması anlamına gelmektedir. Bu sorgulama sözlü yazılı her türlü anlatı ile birlikte kimi zaman olay yeri incelemesini, bilirkişi raporunu, uzman görüşünü de gerekli kılabilir.

Ceza muhakemesinde delil; fiilin fail tarafından işlendiği veya işlenmediği konusunda, yargılama makamının tam bir kanaate ulaşmasını temin ameliyesinde kullanılan, ceza uyuşmazlığını oluşturan olayın bir parçasını ya da tamamını ispat edebilecek, duyu organları ile algılanabilecek, maddi bir bünyeye sahip, hukuk düzenince kabul edilen vasıtalara denir (Öztürk, Bahri-Tezcan, Durmuş-Erdem, Ruhan-Gezer, Özge Sırma-Kırıt, Yasemin F. Saygılar-Özaydın, Özdem-Akcan, Esra Alan-Tütüncü, Efser Erden-Villemin Altınok, Derya-Tok, Mehmet Can: Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2018, s. 291 vd.; Ünver, Yener-Hakeri, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2016, s. 581.)

Bu bağlamda Bilirkişi raporları ceza yargılaması bakımından oldukça önemli delillerdir. Maddi gerçeğe ulaşmak ve bir masumu yanlışlıkla mahkûm etmek sonucu doğurabilmesi, bu tehlikeyi bünyesinde barındırması sebebiyle ceza yargılamalarında delil kavramı hukuk yargılamalarından çok daha özel bir nitelik taşımaktadır.

MASAK raporlarının mahkemeler tarafından idare tarafından düzenlenen belgelerin doğru kabul edilmesi karinesi kapsamında değerlendirildiği, MASAK Raporları aleyhine vaki itirazlar üzerine tekrar rapor almak üzere MASAK’a müracaat edildiği gözetildiğinde bu durumun adil yargılanma, savunma hakkı, silahların eşitliği ilkesi, delillerin tartışılması ilkeleri ile tam olarak bağdaşmadığı değerlendirilmektedir.

Bu önemli sorunu aşmak, mali analiz raporlarının müdahil kurumlara bağlı kişi ve kuruluşlardan rapor almak suretiyle değil, yasadaki tarifi karşılar nitelikte “tarafsız” bilirkişilerden rapor almak suretiyle giderilmesi suretiyle mümkün olacaktır.

Bu kapsamda seçilecek bağımsız bilirkişilere her türlü kurum ve kuruluş ile işbirliği ile bilgi belge temininin sağlanması yetkisi verilmesi pek ala mümkündür. Bu yapıldığı takdirde Bilirkişilik müessesinin yargıya katkısının da daha nitelikli olacağı değerlendirilmektedir.

---------------------

[1] Financial Action Task Force (Mali Eylem Görev Gücü)

[2] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/19.5.1.pdf (23.11.2022)

[3] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5549&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5 (23.11.2022)

[4] Mali Suçlarla Kurumsal Mücadele ve Bazı Ülke Örnekleri, 2020, Prof. Dr. Mehmet YÜCE, Öğr. Gör. Hüseyin AKKAYA, Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt: 2, Sayı:2, ss. 40-61

[5] https://masak.hmb.gov.tr/gorev-ve-yetkiler (23.11.2022)

[6] https://masak.hmb.gov.tr/faaliyet-raporlari (23.11.2022)

[7] Şüpheli İşlem Bildiriminin Hukuki Mahiyeti, MASAK’ın Rolü, Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama Suçu Üzerine Hukuki Değerlendirmeler, 2021, İzzet Gönenç, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XXV, s. 3

[8] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5549&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5 (23.11.2022)

[9] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/2/2012 T., 2011/12-578 E., 2012/43 K. sayılı kararı

[10] Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 08/06/2009 T., 2008/1152 E., 2009/3292 K. sayılı kararı

[11] https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/38857 (23.11.2022)

[13] Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24/03/1999 T., 1999/1497 E., ve 1999/3099 K. sayılı kararı

[14] Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24/03/1999 T., 1999/1497 E., ve 1999/3099 K. sayılı kararı

[15] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5549&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5 (23.11.2022)