1- MEŞRU SAVUNMA

Meşru savunma ve zorunluluk hali

Madde 25- (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Meşru savunma, failin kendisi veya bir başkasının hakkına yönelik saldırıyı, bu saldırı ile oranlı biçimde uzaklaştırılmasıdır. Bu suç tipinde “orantılılık ilkesi” çok önemlidir. Örneğin elinde taş olan birisini, saldırıda bulunduğu gerekçesiyle tüfekle öldürmesi meşru savunma kapsamında değerlendirilemez.

Türk Ceza Kanunu’nda meşru savunma, hukuka uygunluk sebebi olarak belirtilmiştir. Bunun nedeni; her canlı tarafından kendisine veya başkasına yönelen saldırıya gösterilen tabii tepkidir. Kanunumuz bu tepkiyi normal karşılamış ve hukuka uygunluk nedeni olarak belirtmiştir. Bu nedenle birlikte bahsetmemiz gereken başka bir neden ise; hukuk düzeni hakkın ve haklının saldırıya uğramasına izin vermez. Hiçbir zaman ve hiçbir koşulda sanığa kaçma yükümlülüğü yüklenemez ve kaçarak kurtulması beklenemez. Yani özetle, failin kaçma olanağı dikkate alınamaz.

Meşru Savunmanın Söz Konusu Olabilmesi İçin;

1- Failin kendisinin veya başkasının hakkına yönelmiş olan saldırı olmalıdır.

2- Bu saldırı “haksız” olmalıdır.

3- Saldırının, “o anda gerçekleşen bir saldırı” veya “gerçekleşmesi muhakkak bir saldırı” ya da “tekrarı muhakkak bir saldırı” olması gereklidir. (saldırı başlamadan önce savunmaya geçilmesi haklı sayılamayacağı gibi, saldırı bittikten sonra savunmada bulunulması da meşru sayılamaz)

4- Saldırıyı defetme zorunluluğu kapsamında işlenen fiiller o andaki hal ve koşullara göre “saldırı ile orantılı” olması gerekir.

Önemle belirtmek isteriz ki, meşru savunmada tehlikeden ziyade saldırı mevcuttur. Failin bu saldırıyı defetme zorunluluğu vardır. Aksi takdirde kendisinin veya başkasının hakkına bir zarar meydana gelecektir.

ÖNLEYİCİ MEŞRU SAVUNMA

Önleyici meşru savunma, henüz mevut olan bir saldırı olmamasına rağmen saldırı olacağının önceden bilinmesi ve saldırıdan önce önlenmesi anlamına gelir. Peki burada alınan/alınması gereken önlemler hukuka uygun kabul edilebilir mi?

Meşru savunmada önemli olan, saldırının mevcut olması veya gerçekleşmesi muhakkak saldırı olması ya da tekrarı muhakkak bir saldırı olmasıdır. Burada henüz saldırı fiili gerçekleşmemiş ve hatta teşebbüs aşamasına dahi girilmemiş bir durumda sadece tehditler edildiği için kişinin olabilecek saldırıyı defetme amacıyla birtakım fiilleri icra etmesi meşru savunma kapsamında değerlendirilmeyecek ve hukuka uygun kabul edilmeyecektir.

Önleyici meşru savunmada kişilerin gerçekleşmemiş ancak gerçekleşme ihtimali yüksek olan bir durumla karşılaştıklarında yapmaları gereken şey yetkili mercilere durumu haber etmektir. Çünkü devletin görevi vatandaşlarını, gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel haksız bir saldırıya karşı korumak ve bu saldırı gerçekleşmeden olaya müdahale edip vatandaşların güvenliğini sağlamaktır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi 18.10.2012 tarihli, 2009/2417 E. Ve 2012/7798 K. Kararında;

“…Oluşa ve dosya içeriğine göre, maktulün sanık Hacer'in kayınvalidesinin gayriresmi eşi olduğu, dul ve küçük bir çocuğu olan sanığın, kayınvalidesi, maktul, görümcesi ve görümcesinin gayriresmi eşi Ömer ile aynı evde kaldıkları, maktulun sanığın eşinin 2004 yılında belirlenemeyen kişilerce öldürülmesinden sonra, sanıkla cinsel ilişkiye girmek istediği, bu amaçla sanığı ölümle tehdit ettiği, cinsel saldırıda bulunduğu ve cinsel saldırılarını zaman içerisinde arttırdığı, görümcesinin kocası Ömer'in de elle ve sözle defalarca sarkıntılık ettiği, maktulün olaydan bir gece önce sanığı tutarak odasına götürmek ve cinsel ilişkiye girmek istediği, sanığın durumu kayınvalidesine anlatarak, geceleyin kayınvalidesinin yanında yattığı, maktulun, olay günü de evde kömür bulunmaması nedeniyle maktulün sanığa hitaben "kendini sat, neden kendini satmıyorsun, seni sinkaf edeceğim" diyerek saldırdığı, boğuşmaya başladıkları, kayınvalidesi ile görümcesinin odaya gelerek tarafları ayırdığı, sanığın tuvalete gittiğini gören maktulün, tuvalete girdiği, "yeter artık bu gün bu iş bitecek" diyerek devamında cinsel içerikli sözlerle taciz ettiği, sanığın, pantolonunu ve iç çamaşırını toplayarak mutfağa gittiği ve su içtiği sırada maktulün, sanığın arkasından saldırarak göğüslerini tuttuğu, seni sinkaf edeceğim, kocanı Ömer ile birlikte boşuna mı öldürdük, seni üç gün Ömer, üç gün ben sinkaf edeceğim dediği, bunun üzerine sanığın tezgahın üzerinden aldığı bıçakla maktule vurarak öldürdüğü olayda,

Sanığın eylemini, cinsel dokunulmazlığına karşı gerçekleşen haksız saldırıyı o andaki hal ve koşullarda saldırı ile orantılı bir şekilde, meşru savunma sınırları içinde gerçekleştirdiği anlaşılmakla, TCK'nun 25/1 ve CMK'nun 223/2-d uyarınca beraati yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde TCK'nun 81, 29, 62. maddeleri cezalandırılmasına karar verilmesi, yasaya aykırıdır…”

Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2013/5675 E., 2015/710 K., 08.01.2015 T.

“…Sanığın, olay günü ve öncesi oğlunun aynı mahallede komşusu olan müşteki Fesih’in oğlu tarafından darp edilmesi üzerine yanında tanık Ahmet ile birlikte görüşmek üzere Fesih’in evinin önüne gittikleri ve tanığın Fesih’le görüştüğü sırada müştekinin yakınlarının saldırması üzerine korkutmak amacıyla havaya ateş ettiğinin kabul edildiği olayda, tanığın aracının camlarının kırıldığı ve boş fişeklerin aracın yakınında bulunduğunun tespit edilmesi, tanık Ahmet’in de aşamalarda istikrarlı biçimde müşteki ve kayınlarının sopa ve döner bıçakları ile saldırdıklarını, bunun üzerine sanığın havaya ateş ederek kaçarak kurtulduğunu beyan etmesi karşısında, sanığın kendisine yönelen saldırıyı orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile atılı suçu işleyip işlemediği ve hakkında TCK’nın 25. maddesi uyarınca meşru savunma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Kanuna aykırı ve sanık K.. K.. müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi…”

2- ZORUNLULUK HALİ

Zorunluluk (zaruret, ızdırar, mecburiyet hali) tehlike karşısında kalan bir kimsenin, nefsini koruma endişesi ve içgüdüsü ile suç sayılan bir fiili işleyerek bu tehlikeye karşı koyması halidir.

Türk Ceza Kanunu’nda zorunluluk hali hukuka uygunluk sebebi olarak belirtilmiştir. Bunun nedeni sırf kendisini veya başkasını korumak için cezalandırılmaları insanların hukuka olan güvenini zedeler.

Zorunluluk halinde söz konusu olan “tehlikenin” varlığıdır. Bu tehlike öyle bir tehlikedir ki; zorunluluk halinde bulunan kişinin, bu tehlikenin ortaya çıkmasında katkısı bulunmaması gerekmektedir. Yani tehlike failin kastıyla ve onun hareketleriyle ortaya çıkmaması gerekir. Bu tehlike doğa olaylarından kaynaklanabileceği gibi bir hayvandan da gelebilir. Fail, katlanmak zorunda olmadığı, kendisinden doğmayan ve bilerek neden olmadığı, kendisi veya üçüncü bir şahıs için ağır ve muhakkak olan bir tehlikeyi önlemek isterken bir başkasına zarar vermektedir.

Tehlikeye İlişkin Şartlar:

1- Tehlikenin; failin veya bir başkasının nefsine yönelik olması,

2- Tehlikenin; ağır ve muhakkak olması

3- Tehlikeye neden olunmaması ve tehlikeden başka türlü kurtulma olanağının bulunmaması

Korunmaya İlişkin Şartlar:

1- Tehlikeden başka türlü korunma imkanının bulunmaması gerekir. Yani tehlikeden kurtulmak için suç işlemekten başka bir yöntemin bulunmadığı hallerde, kanunun aradığı “zorunluluk şartı” gerçeklemiş kabul edilir.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/29295 E., 2016/7294 K., 11.04.2016 T.

“…Bekar ve bayan olan sanığın, ailesiyle kavga ettikten sonra kalacak yeri olmadığı için suça konu işyerine gidip, gece orada kaldığına ilişkin savunmasının doğruluğu araştırılıp, sanık hakkında TCK’nın 25/2. maddesinde düzenlenen zorunluluk haline ilişkin hukuka uygunluk nedeni koşullarının var olup olmadığının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi bozma nedenidir…”

Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2013/25316 E., 2014/16025 K., 02.10.2014 T.

“…Sanığın, müştekinin ikamet ettiği evinin balkonuna müştekinin rızası olmadan girerek balkonun zemin fayanslarını kırmak suretiyle zarar verdiğinin iddia edildiği olayda,

Sanığın, yağmur nedeniyle üst katta balkonda su biriktiğini, evinin zarar gördüğünü, komşusunun evde olmadığını, bu nedenle üst kattaki balkona çıkıp suyu tahliye etmek için fayansları kırdığını savunması ve müştekinin de çatıdan sanığın balkonuna yağmur sularının aktığını, yağmur oluğu yapmak için balkonuna girdiğini ve fayanslara bu nedenle zarar verdiğini ifade etmesi karşısında, eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 25/2. maddesinde öngörülen zorunluluk hali kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından, olay tarihinde, sanığın evinde meydana gelen zararı başka bir şekilde önleme imkanının bulunup bulunmadığı hususlarının araştırılıp gerektiğinde mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılmak suretiyle elde edilecek sonuçlar birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır…”

MEŞRU SAVUNMA – ZORUNLULUK HALİ ARASINDAKİ FARKLAR

1- Meşru savunmada hakka yönelmiş haksız bir saldırı söz konusudur. Zorunluluk halinde ise ağır ve muhakkak bir tehlike olmalıdır.

2- Meşru savunmada savunma saldırgana karşı yapılırken zorunluluk halinde savunma, olayla ilgisi olmayan herhangi bir kişiye karşı yapılır.

3- Meşru savunmada “haksız” bir saldırı aranırken, zorunluluk halinde tehlikenin “haklı ya da haksız” olmasının bir önemi yoktur. Önemli olan tehlikenin mevcut olmasıdır.

4- Meşru savunmada savunmada bulunan kişinin kusursuz olması beklenmezken, zorunluluk halinde tehlikenin bizzat fail tarafından yaratılmamış olması yani kusursuz olması beklenir.

5- Meşru savunmada haksız bir saldırıyı defetme amacı olduğundan suç içeren ancak hukuka uygun kabul edilen fiiller dolayısıyla saldırgana herhangi bir tazminat ödenmezken, zorunluluk halinde olayla ilgisi bulunmayan masum bir kişiye ya da o kişinin malına zarar verildiğinden tazminat ödeme yükümlülüğü vardır.