Motorlu araçlar, geçmişten günümüze hayatımızın her alanında yer almaya başlamıştır. Tarımdan lojistiğe, eğitimden sanayiye kadar tüm sektörlerde hayati öneme sahip olan motorlu araçlar teknolojinin de her geçen gün gelişmesiyle birlikte daha da komplike yapılara bürünmekte, değerlenmektedir. Hayatımızın her alanında varlığı bu kadar büyük önem taşıyan motorlu araçlar bahsedildiği gibi gün geçtikçe daha da komplike yapıya bürünmektedir. Dolayısıyla motorlu araçların maliyeti de değerleri de gün geçtikçe artmaktadır.

Her yıl ülkemizde de değerleri yüksek ivmelerle artmakta olan motorlu araç piyasasında, alıcılar yüksek miktarlarda para ödeyerek aldıkları araçlarında çıkan sorunlarda hangi haklara sahip olduklarını, nereye ne şekilde başvurması gerektiğini bilmemektedirler. Ayrıca satıcı ve alıcı arasında yer alan ve satış işleminden kar sağlayan aracılar da araçlardaki ayıpları kasten gizledikleri durumlarda ortaya büyük mağduriyetler çıkmaktadır.

Ülkemizde de 20.yüz yıl başlarından beri kullanılmakta olan motorlu araçlar hayatın her alanında olduğundan dolayı birtakım uyuşmazlıkların önlenmesi amacıyla bazı kanunlar, yönetmelikler çıkarılmıştır. Söz konusu kanunlardan birisi de Karayolları Trafik Kanunudur. Bahse konu kanunda motorlu araçların tanımı yapılmaktadır ancak araç kavramı ile taşıt kavramı farklı şekilde düzenlenmiştir. Bahse konu kanunumuza göre “Araç: Karayolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz ve özel amaçlı taşıtlar ile iş makineler ve lastik tekerlekli traktörlerin genel adıdır.” Aynı kanuna göre ise taşıt; “Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan araçlardır.” Durumdan da anlaşılabileceği gibi bunlardan motor gücü ile yürütülenler motorlu taşıt, insan ve hayvan gücü ile yürütülenler ise motorsuz taşıt olarak tanımlanabilir.

Bilindiği üzere hukukumuzda taşınır satışları herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. İstisnalar hariç tüm taşınırların satışı şekil şartına tabi değildir. Ancak mevcut istisnalardan biri de motorlu araçlardır. Yukarıda da bahsi geçmekte olan Karayolları Trafik Kanunu’na göre “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” Dolayısıyla kanun maddesinden de açıkça anlaşılabildiği üzere noter aracılığıyla yapılmayan her çeşit satış geçersiz olacaktır. Noterlerin motorlu araç satışında bahse konu yetkisinin ve görevinin acaba herhangi bir şekil şartı olup olmadığı doktrinde tartışmalı olmakla beraber Yargıtay motorlu araç satışının noter aracılığıyla yapılmasını bir şekil şartı olarak kabul etmekte ve bu şekil şartına uyulmayan haricen satışların şekle aykırılıktan dolayı geçersiz olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla şekle aykırılıktan dolayı haricen yapılmış bir motorlu taşıt satışında taraflar herhangi bir şey talep edememektedir.

Tüketici, ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket olan kişidir. Bir mal veya hizmeti mesleki ya da ticari amaç barındıran bir ilişki içerisinde satın alan kişi tüketici sayılamaz. Dolayısıyla aracı bir ticari işletme için alan kişi artık tüketici sıfatına sahip olamayacaktır. Bahse konu bu kişiler de aldığı araç bakımından tüketici haklarına sahip olamayacaktır.

Yukarıda bahsi geçen araç satışı sıfır araç satışlarına ilişkindir. Ancak ikinci el araç satışlarında alıcının tüketici sıfatına sahip olup olmadığı öncelikle satış sözleşmesinin satıcı tarafının sıfatına göre belirlenecektir. İkinci el araç satış sözleşmesinde satıcı tarafta bulunan kişi ya da kişiler eğer bu işi herhangi bir gelir elde etmek amacıyla yani mesleki olarak yapıyorlarsa aracı satın alan tüketici sıfatına sahip olacaktır. Dolayısıyla herhangi bir ihtilaf halinde alıcı, tüketici haklarına sahip olacaktır. Belirtilen bilgiler ışığında eğer ikinci el aracı satan kişi bu işi mesleki amaçlarla yapıyorsa görevli mahkeme tüketici mahkemeleri olacaktır.

Son olarak aracın ruhsatında hangi niteliğin yer aldığının uygulamaya yansımasını belirtmekte fayda vardır. Yargıtay uygulamasına göre aracın ruhsatında aracın ticari olduğuna dair bir ibare bulunması halinde alıcının kullanım amacı hususi şekilde olsa bile alıcı tüketici sıfatına sahip olamamaktadır. Benzer şekilde ticari amaçla kullanıldığı anlaşılan bir aracın ruhsatında hususi nitelikle olduğunun belirtilmesi de önemsizdir, bu durumda da alıcı tüketici sıfatına haiz olamaz.

Konumuzun ana odağı olan ayıplı mal kavramı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 8.maddesinde tanımlanmıştır. Söz konusu tanıma göre ayıplı mal “tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan” maldır. “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kulanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı mal olarak kabul edilir.” Madde metninden de açıkça anlaşılabildiği gibi maddede sayılan hallerin varlığı halinde satış sözleşmesine konu malın ayıplı olduğu bir karinedir.

Daha önce de belirtildiği gibi satın alınan malın ayıplı olması durumunda tüketicinin haklarının ne olduğu yazımızın odağını oluşturmaktadır. Söz konusu haklar yine aynı kanunda sayılmıştır. Buna göre malın ayıplı olması halinde tüketicinin hakları ; a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, d) İmkan varsa, satılanları ayıpsız misli ile değiştirilmesini isteme, olarak sayılabilir. Bahsi geçen haklar seçimlik haklardır, dolayısıyla tüketicinin hangi hakkını kullanıp kullanmayacağı kendi iradesine kalmıştır.

Yukarıda bahsi geçen haklardan biri olan ve tüketiciye satılanı alıkoyup satış bedelinden indirim sağlanması imkanı veren söz konusu hak, özellikle önemli olmayan ayıplar durumunda kullanılmalıdır. Örneğin aracın cam sileceklerinden kaynaklanan bir ayıpta sileceklerin sökülüp değiştirilmesi aracın değerini azaltmayacağı için bu durumda aracın yenisi ile değiştirilmesi yerine sileceklerin bedelinin tahsiline karar verilecektir.

Tüm bunlarla birlikte tüketicinin yukarıda bahsi geçen seçimlik haklarından bağımsız olarak Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanan tazminat hakkı da bulunmaktadır. Tüketici bahse konu seçimlik haklarını kullansa bile kendisine ayıplı bir malın teslim edilmesinden doğan zararının tazminini isteyebilecektir. Bu zararlara örnek olarak tüketicinin günlük işlerini görebilmek için kiraladığı aracın bedeli, aracın kullanılamamasından dolayı oluşan kar kaybı verilebilir.