Yoğun borç yükü altında bulunan bir şirketin, borçlarından kurtulmak için iflâs yoluna başvurması veya pasif bir biçimde konumlandırılması, fakat eski ticarî faaliyetlerini farklı bir tüzel kişilik çatısı altında devam ettirmesi, uzun yıllardır sıklıkla karşımıza çıkan bir olgudur. Bu durum ticarî alacaklar yönünden olduğu gibi işçilik alacakları bakımından da ciddi sorunlara neden olmaktadır. Pek çok kez, bir iş yerinden kıdem tazminatına hak kazanır biçimde ayrılmış olan ve/veya hâlihazırda başkaca işçilik alacakları bulunan bir işçi, iş akdinin feshi sonrası, ayrılmış olduğu şirketin iflâs ettiğini veya ticarî faaliyetini durdurduğunu öğrenerek hak arama yolundan vazgeçmektedir.

Yargıtay içtihatları ve doktrin; birden fazla işverenin/ticarî şirketin, ticaret sicil kayıtlarında farklı kişilikler gibi görünseler de fiiliyatta aynı kişiliği temsil etmeleri hâlinde, bu kişilikler arasındaki birliği “organik bağ” kavramı ile açıklamıştır. Ticarî hayatta; işverenlerin/şirketlerin zaman zaman borçlarından kurtulmak, zaman zaman çalıştırdıkları işçilerine karşı olan sorumluluklarını azaltmak, onların kıdemlerini kesintiye uğratmak adına şeklî olarak farklı tüzel kişilikler yarattığı, fakat tüm bu kişiliklerin, birlikte tek bir şirket gibi hareket ettiği görülmektedir. Ancak hukuk düzeni, iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bu davranış biçimini korumaz.

Organik bağın varlığı durumunda bir tüzel kişiliğe ait borçlardan ötürü bir başka tüzel kişiliğin sorumluluğu mevcut olmaktadır. Bu yönüyle kavram, TMK 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralları ve hakkın kötüye kullanılma yasağını kendine dayanak almaktadır[1]. Bu gibi durumlarda farklı şirketler arasındaki organik bağın tespiti hâlinde tüm şirketler tek bir işveren gibi işçilere ve diğer borçlularına karşı sorumlu olmaktadırlar.

Yüksek mahkeme kararlarında organik bağ kavramına sıkça gönderme yapılarak bir şirketin borcundan dolayı başka bir şirketin sorumlu tutulduğu görülmektedir. Yargıtay’ın bu yöndeki bir kısım kararları şu şekildedir:

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi (10.05.2016,  E. 2015/29651, K. 2016/1168): “Dosyadaki bilgi ve belgeler ile ticari sicil kayıtlarından her iki şirketin ( ... ile...) aynı faaliyet konusu ile iştigal ettiği ve adreslerinin aynı olduğu, davalıların arasında organik bağ olması nedeni ile davacının işçilik alacaklarından her iki davalının da müşterek ve müteselsilen sorumlu oldukları tespit edilmiştir.”

 22. Hukuk Dairesi (10.03.2014, E. 2013/34997, K. 2014/5335): “Toplanan delillerin tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilmesi ile davalılar arasında organik bağ bulunduğu ve bu sebeple dava konusu işçilik alacaklarından davalı (S.) E. S. Klima Soğut Hava Tesisleri İhr. İth. San. Tic. AŞ.’nin de sorumlu tutulması gerektiği…”

 9. Hukuk Dairesi (23.03.2016, E. 2014/35273 K. 2016/6973): “Davacı fesihten sonra devralan davalı işverenle hakkında hüküm kurulan şirket arasında organik bağ olduğunu iddia etmektedir. Organik bağ olması halinde birlikte sorumluluğa karar vermek gerekir. Eski Borçlar Kanunu'nun 179. maddesine göre fesihten sonra devir gerçekleşmiş olsa bile devralan, bir malvarlığı veya işletmeyi aktif ve pasifleriyle birlikte devralmış olur. Dosya kapsamındaki belgelerden davalıların faaliyet konularının ve adreslerinin aynı olduğu, temyiz incelemesi dairemizce yapılan ve davalılar arasında organik bağ bulunduğunun kabul edildiği 2014/20409 esas sayılı dosyamız da dikkate alındığında davalı şirketler arasında organik bağ bulunduğu açıktır. Bu nedenle her iki davalı birlikte sorumlu tutularak hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

Yerleşik içtihatlar göstermektedir ki işverenler arasında organik bağın varlığı durumunda, organik bağ ile bağlı bulunan (işçinin sözleşmesinin sona ermesi sonrasında eski şirketi devralmış olan şirket dahil) tüm şirketler, işçilik alacakları karşısında müteselsilen sorumlu olacaklardır. 

Bu noktada öncelikli olarak dikkat edilmesi gereken husus; bir işçinin açacağı davada, resmî olarak (sigorta kayıtları nezdinde) çalıştığı işveren dışında bir başka işvereni de davalı göstererek organik bağ iddiasıyla her iki işverenin de alacak talepleri karşısında sorumlu olduğunu iddia etmesi hâlinde, bu iddiayı ispatla sorumlu olanın da yine davayı açanın (işçinin) kendisi olacağıdır.

Bu sebeple böylesi bir hak arayışının olumlu neticeye ulaşabilmesi için, organik bağ kavramının varlığından haberdar olmak kadar bunun hangi somut delillerle ispat olunacağı hususunu da iyi bilmek gerekir.

Uygulamada yoğunlukla karşımıza çıkan ve Yargıtay tarafından da kabul gören, organik bağın varlığı iddiasını ispata yarayan unsurlar genel olarak şunlardır:

1- Şirket ortaklarının aynı veya akraba kişiler olması,

2- Şirketlerin amaç ve konularının benzerliği,

3- Şirket adreslerinin aynı veya çok yakın olması,

4- Ticarî unvanlar arasındaki isim benzerlikleri,

5- Şirket müdürlerinin aynı kişiler olması (veya bir şirketin ortağı olan kişinin diğer şirketin yetkili müdürü olması),

6- Şirketlerin müşterilerinin aynı kişi veya kurumlar olması,

7- Şirketlerin benzer tesis, ofis ve/veya üretim sahalarını kullanması,

8- Şirketlerin ortak marka patent haklarının bulunması,

9- Şirketlerin internet sitelerinde, sosyal medya hesaplarında, çeşitli reklam ilân ve panolarında yer alan kayıtlarına yansımış, şirketleri bir bütün olarak gösterir ifade ve görseller,

10- Şirketlerin çalışanlarının önemli oranda aynı kişilerden oluşması,

Bu deliller sınırlı sayıda olmadığı gibi, organik bağın varlığının ispat edilmesi için hepsinin bir arada varlığına da ihtiyaç duyulmamaktadır. Yukarıda yazılı olan hususlar uygulamada sıklıkla rastlanan ve elde edilmesi nispeten kolay olan delillerdir. Bunlar dışında veya bu unsurların mahkemeye iletilmesinde; tanık anlatımları, keşif ve şirket defterleri ile banka hesaplarına ilişkin yapılacak bilirkişi incelemeleri de başvurulabilecek delillerdendir. Tabii; yapılacak olan yargılamalarda yukarıda saydığımız kriterler göz önünde bulundurularak somut olayın özellikleri tespit edilerek hükme varılacaktır. Yoksa; sayılan kriterlerden “(örneğin) üç tanesinin varlığı hâlinde organik bağ mevcuttur”, “en az iki kriteri sağlamayan durumlarda organik bağın varlığından söz edilemez” veya “şirket ortakları aynı kişilerse kesinlikle organik bağ bulunmaktadır”, “müdürler farklı kişiler ise organik bağ mutlak olarak yoktur” şeklinde genel yaklaşımlardan bahsetmek mümkün değildir.   

Yine dikkate değer bir başka husus; organik bağ kavramı ile pek yakın ilişkisi bulunan “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” yoluna gidebilmek için iki şirket arasında ekonomik tekillik koşulu aranırken, organik bağın varlığı için böyle bir şart aranmadığıdır[2].

Şartlar oluştuğu takdirde bir alacağın tahsili için tüzel kişilik perdesinin kaldırılması veya muvazaa iddiasında bulunmak gibi izlenecek başka hukukî yollar mevcut ise de organik bağın tespiti, bağlı şirketleri işçilik alacaklarından sorumlu kılmak için yeterli olduğundan ve ispat şartları da nispeten daha kolay sağlanabileceğinden; organik bağın tespitinin, iş uyuşmazlıklarında ilk olarak başvurulacak yol olarak tercih edilmesi uygun olacaktır.    

-----------------

[1] Öztek, S./Memiş, T.: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, ..., 2008, s. 210

[2] Öztek/ Memiş, s. 209 - 211