1. Giriş
Paylı (müşterek) mülkiyete tabi bir taşınmazda fiili taksim, paydaşların aralarında yaptıkları gayriresmi bir anlaşmayla taşınmazın belirli bölümlerini ayrı ayrı kullanmaları durumunu ifade eder. Bu uygulamada her paydaş, taşınmazın belirli bir kısmını tek başına kullanır veya yararlanır; fiilen herkes “kendi yerini” oluşturmuştur. Fiili taksim olgusu Türk Medeni Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiştir; uygulamada Yargıtay içtihatlarıyla gelişerek hukuk hayatında yer bulmuştur1. Örneğin, ortak bir arazide paydaşların senelerce sınırlarını belirleyip farklı parseller gibi kullandıkları durumlar fiili taksim olarak nitelendirilmektedir. Bu olgu, paydaşlar arasındaki barışı sağlayabilen pratik bir çözüm olmakla birlikte, hukuki bakımdan birçok soruyu da beraberinde getirmektedir: Fiili taksim mülkiyet hakkını etkiler mi? Resmi şekle tâbi midir? Hangi durumlarda hukuken geçerli sayılır veya sınırları nedir? Hangi durumlarda hangi uyuşmazlığın seyrine etki eder?
Bu makalede hisseli taşınmazlarda fiili taksimin hukuki niteliği ve sonuçları; Yargıtay kararları ışığında incelenecektir. İlk olarak fiili taksimin hukuken nasıl değerlendirildiği ortaya konacak, ardından fiili taksimin çeşitli dava türlerine (tapu iptali ve tescil önalım, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve elatmanın önlenmesi) etkileri ele alınacaktır. Devamında fiili taksimin ispatı, sonuçları ve sınırlarına değinilecektir.
2. Fiili Taksimin Hukuki Niteliği
Fiili taksim, harici (resmi olmayan) bir kullanım anlaşması niteliğindedir. Paydaşlar arasındaki bu anlaşma, mülkiyet devri sağlamaz; yani taşınmazın tapudaki hukuki durumu değişmez. Türk Medenî Kanunu (TMK) m. 705/2 uyarınca taşınmaz mülkiyetinin devri ancak tapu sicili üzerinde resmî senetle mümkündür; TMK m.706, Borçlar Kanunu (TBK) m.237 ve Tapu Kanunu m.26 da taşınmaz mülkiyeti konusunda resmî şekil şartını öngörmektedir. Dolayısıyla yazılı şekilde yapılmayan veya tapuda tescil edilmeyen bir taksim anlaşması mülkiyeti bölmez, paylı mülkiyet hukuken devam eder. Nitekim Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, paydaşlar arasındaki noter huzurunda yapılmış harici taksim sözleşmesinin dahi tapuda resmî bir işlem olmadıkça tek başına hukuki sonuç doğurmayacağını ve ortaklığın giderilmesi davasına engel teşkil etmeyeceğini vurgulamıştır2.
Fiili taksimin hukuk düzeninde tamamen etkisiz olduğunu söylemek de doğru olmaz. Bu tür kullanım anlaşmaları, tapuda görünmeyen fakat zilyetlik (fiili hakimiyet) ilişkisine ve TMK m.2’deki dürüstlük kuralına dayanan bir fiilî durum oluşturur. Yargıtay, bütün paydaşların rızasıyla uzun süre devam eden fiili taksim hâllerinde “ahde vefa” (söze sadakat) ve dürüstlük ilkesi gereği bu duruma değer atfedilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Özellikle tüm paydaşların bilgisi ve katılımıyla kurulmuş ve yerleşmiş bir kullanım düzeni varsa, paydaşların bu anlaşmaya aykırı davranmaları hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendirilebilir. Anayasa Mahkemesi de fiili taksimin kanunda açık hüküm bulunmamasına rağmen Yargıtay içtihatlarıyla uygulanan ve TMK m.2’deki dürüstlük kuralına dayanan bir kurum olduğunu belirtmiştir1.
Ancak fiili taksimin hukuki korumadan yararlanabilmesi için istisnasız tüm paydaşların bu anlaşmaya dahil olması veya rıza göstermesi şarttır. Paydaşlardan bir kısmının kendi aralarında fiilen bölüşüp kullandığı, ancak diğer bazı paydaşların dışarıda kaldığı bir taksim, dışarıda kalan paydaşları bağlamaz3. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre bütün paydaşları kapsamayan bir fiili kullanım düzeni “fiili taksim” olarak kabul edilmez; böyle bir durumda taşınmaz üzerindeki hukuki ihtilaf, paylı mülkiyet hükümlerine göre çözülür ve anlaşmaya katılmamış paydaşların müdahalenin önlenmesi talepleri kabul edilir4. Bu nedenle fiili taksim, ancak oybirliğiyle yapılmış ve herkesin belirli bir yeri kullanımına dayanan bir düzenleme olduğunda hakka saygı çerçevesinde korunmaktadır.
Özetle, fiili taksim nispi etkili bir anlaşmadır: Tarafı olan paydaşlar arasındaki ilişkide dürüstlük kuralı uyarınca sonuç doğurur ancak tapudaki mülkiyet durumunu değiştirmez. Fiili taksim anlaşmasına katılan paydaşlar, resmi taksim yapılıncaya veya ortak mülkiyet sona erinceye kadar bu anlaşmaya bağlı kalmak zorundadır (ahde vefa ilkesi). Buna karşılık her paydaş, kanunun kendisine tanıdığı ortaklığın giderilmesini isteme hakkını saklı tutar; fiili taksim bu hakkı ortadan kaldırmaz (aşağıda 3.2’ye bakınız).
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi yakın tarihli bir kararında fiili taksimin “mülkiyet devri sağlamamakla birlikte, ahde vefa gereği resmî taksime kadar korunması gereken” bir olgu olduğunu vurgulamıştır5. Fiili taksim anlaşmaları, kural olarak sadece taraf paydaşlar arasında bağlayıcıdır. Fakat bu anlaşma tapu kütüğüne şerh edilirse veya sonradan pay edinen yeni paydaş, durumu bilerek (kötüniyetle) payı devralmışsa, fiili taksimin yeni paydaşları da bağlayabileceği kabul edilmektedir. Örneğin paydaşlardan birinin payını devralan yeni malik, devraldıktan sonra önceki fiili kullanıma uygun davranmışsa (örneğin mevcut taksim krokisine göre hareket etmişse), Yargıtay bu durumun o kişi açısından da bağlayıcı olduğunu belirtmiştir6. Ancak yeni paydaş fiili taksim düzenini benimsemez ve tüm paydaşları kapsayan bir anlaşma da yoksa, o taksim düzeninin devam edeceğini zorunlu kılacak bir hukuki mekanizma bulunmamaktadır; uyuşmazlık halinde yine paylı mülkiyet hükümleri uygulanacaktır.
Sonuç olarak fiili taksim, mülkiyet hakkının devrine veya resmi şekilde bölünmesine yol açmayan, fakat belirli şartlar altında hukuken korunabilen bir fiili kullanım düzenidir. Bu niteliğiyle fiili taksim, farklı dava türlerinde paydaşların hak ve taleplerini önemli ölçüde etkilemektedir. Aşağıda, fiili taksimin başlıca dava türlerine olan etkileri yargı kararları ışığında ele alınmıştır.
3. Fiili Taksimin Dava Türlerine Etkisi
3.1. Tapu İptal ve Tescil Davaları (Önalım Hakkı)
Fiili taksimin en sık gündeme geldiği uyuşmazlıklardan biri, paydaşların yasal önalım (şufa) hakkına ilişkin davalardır. Türk Medeni Kanunu(TMK) m.732 uyarınca bir paydaş, diğer bir paydaşın üçüncü kişiye yaptığı pay satışında, alıcıya karşı önalım hakkını kullanarak o payı kendi satın alabilir. Uygulamada, bir paydaş payını dışarıdan birine sattığında diğer paydaşlar tapu iptal ve tescil davası yoluyla önalım hakkını kullanmaktadır. İşte bu aşamada davalı konumundaki alıcı (yeni paydaş), sıkça fiili taksim savunması ileri sürmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, taşınmaz paydaşlarca fiilen taksim edilip her paydaş yıllardır belirli bir kısmı kullanagelmişse, böyle bir taşınmazda payını satan paydaşın yerine gelen üçüncü kişiye karşı diğer paydaşların önalım hakkını kullanması dürüstlük kuralıyla bağdaşmaz. Zira fiili taksim sonucu, her paydaş kendi kullandığı kısmı bağımsız bir mülkiyet gibi benimsemiştir; bu durumda başka bir bölüm üzerinde (satılan paya tekabül eden kısım üzerinde) önalım hakkı iddia etmek hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilir. Bu ilke, 14.02.1951 tarihli bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile de teyit edilmiştir: Paydaşların yıllardır fiilen bölüşerek kullandıkları bir taşınmazda kötü niyet (dürüstlüğe aykırılık) iddiası, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemece re’sen dikkate alınır7. Gerçekten de Yargıtay, fiili taksim savunmasını hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirdiği için, bu savunmanın usuli bir ilk itiraz veya zamanaşımı def’i gibi süreye veya aşamaya tabi olmaksızın itiraz olarak davanın her aşamasında ileri sürülebileceğini kabul etmektedir7.
Önalım hakkı davalarında fiili taksim savunmasının başarıyla ileri sürülebilmesi için Yargıtay bazı kriterler aramaktadır: (i) Taşınmazın paydaşlar arasında anlaşarak fiilen taksim edilmiş olması, (ii) davacı önalımcı paydaş ile davalı (veya onun devraldığı payı satan eski paydaş) da dahil olmak üzere her paydaşın belirli bir kısmı kullanıyor olması, (iii) paylı mülkiyet ilişkisine fiilen bağımsız kullanımlar şeklinde bir durumun egemen olması. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Yargıtay’ın fiili taksimin tüm paydaşları kapsadığının ispatını aramadığıdır; özellikle önalım davalarında, davacı ve payını satan paydaşın birbirinden farklı ve belirlenebilir kısımları kullanmaları fiilî taksimin varlığını kabul ettirmek için genellikle yeterli görülmektedir. Nitekim Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, bir kararında “fiili taksim için yazılı bir belge veya tüm paydaşların aynı anda kullanımı şart değildir; davacı ile pay satan kişinin ayrı ayrı kullandıkları yerlerin belirlenmiş olması, önalım hakkının TMK m.2 gereği reddi için yeterlidir” diyerek bu esnek yaklaşımı ortaya koymuştur8.
Fiili taksim savunması değerlendirildiğinde mahkeme, satışa konu payın fiilen hangi kısma tekabül ettiğini ve davacı ile davalı tarafın (veya davalının payı aldığı önceki paydaşın) hangi bölümleri kullandığını tespit etmeye çalışır. Eğer davalı-alıcı, taşınmazın belirli bir bölümünü satıcı paydaşın yıllardır kullandığı haliyle devralmış ve davacı paydaş da taşınmazın başka bir bölümünü kullanıyorsa, önalım davası dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle reddedilir9. Bu durumda, satışla birlikte fiilen değişen bir şey olmadığından, davacının “kendi kullandığı kısım dururken başka bir kısmı satın almaya kalkışması” hakkın kötüye kullanılması sayılır. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 15.02.2016 tarihli bir kararında vurgulandığı üzere, fiili taksim olgusunu bilen veya bizzat tarafı olan bir paydaşın önalım hakkını kullanması TMK m.2’ye aykırıdır; mahkeme fiili taksimi tespit ederse davayı reddetmelidir9.
Bununla birlikte, payını satan eski paydaşın da gerçekten belirli bir bölümü tek başına kullanmış olması şarttır. Eğer davalı taraf, fiili taksim olduğunu iddia etmekle birlikte, satışını yaptığı payın somut olarak nerede kullanıldığı belirlenemiyorsa veya satıcı paydaş gerçekte taşınmazı ortak kullanmışsa, Yargıtay bu savunmayı geçerli saymamaktadır10. Örneğin bir olayda Bölge Adliye Mahkemesi fiili taksim var diyerek önalım davasını reddetmiş, ancak Yargıtay incelemesinde, payı satanların kullandığı yerlerin net belirlenmediğini tespit ederek kararı bozmuştur10. Dolayısıyla fiili taksimin varlığı somut ve şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmalıdır: Hangi paydaşın taşınmazın hangi kısmını kullandığı açık olmalıdır. Aksi halde, fiili taksim savunması dinlenmeyip davacının önalım hakkı tanınabilir.
Sonuç olarak, fiili taksim bulunan taşınmazlarda yasal önalım hakkı kural olarak kullanılamamaktadır. Fiili taksim, önalım davalarında davalılar (genelde pay satın alan üçüncü kişiler) için güçlü bir savunma olup, ispatı halinde davanın reddi ile sonuçlanmaktadır.11
3.2. Ortaklığın Giderilmesi Davaları (İzale-i Şuyu)
Ortaklığın giderilmesi davası, paylı mülkiyete son vererek taşınmazın paydaşlar arasında paylaştırılması (aynen taksim) veya satılıp bedelin paylaşılması (satış yoluyla taksim) amacıyla açılan davadır (TMK m.698). Fiili taksim, bir anlamda paydaşların taşınmazı kendi aralarında gayriresmi şekilde paylaştırmaları demektir. Bu nedenle, fiili taksim yapılmış taşınmazlarda paydaşların mahkemeden resmi taksim talep etmesinin mümkün olup olmadığı sorusu akla gelebilir. Uygulamadaki genel kabul, fiili taksimin varlığının ortaklığın giderilmesi davası açılmasına engel teşkil etmediği yönündedir12. Zira yukarıda değinildiği gibi, fiilî taksim mülkiyeti sona erdirmez; dolayısıyla her paydaş kanuni hakkı olarak ortak mülkiyete son vermek için dava açabilir.
Yargıtay, uzun süredir devam eden ve sorunsuz bir fiilî kullanım durumu olsa bile, “paylaşmayı isteme hakkı”nın vazgeçilemez ve süreye tabi olmayan bir hak olduğunu vurgulamaktadır. Fiili taksim, resmî bir taksim olmadığından, TMK m.698’deki ortaklığın giderilmesi talep hakkını ortadan kaldırmaz. Nitekim Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, paydaşlar arasında fiilî taksim bulunuyor diye ortaklığın giderilmesi talebinin reddedilemeyeceğini, mahkemenin bu fiili durumu da göz önünde bulundurarak inceleme yapması gerektiğini belirtmiştir12. Örneğin bir olayda taraflar geçmişte noter huzurunda bir rızai taksim sözleşmesi yapmış ve yıllarca buna göre kullanmış olsalar dahi, mahkeme “zaten anlaşmışsınız” diyerek davayı reddedemez; zira harici anlaşma resmi tescil olmadıkça ortaklığın hukuken devam ettiği gerçeğini değiştirmez2.
Doktrinde bazı yazarlar, çok uzun yıllar fiili taksime göre sorunsuz kullanımdan sonra bir paydaşın aniden ortaklığın giderilmesini istemesini TMK m.2’deki dürüstlük ilkesi kapsamında sorgulamak gerektiğini ileri sürse de, Yargıtay uygulaması bu tür iddialara genellikle itibar etmemiştir. Fiili taksimin varlığı, ortaklığın giderilmesi davasını engelleyen bir savunma sebebi olarak kabul görmemiştir. Yargıtay’ın yaklaşımı, fiili taksimin bulunmasının davayı reddetmeyi gerektirmeyeceği yönündedir. Örneğin, paydaşlar arasındaki fiilî taksimi gerekçe gösterip “artık herkesin yeri belli, ortaklığın giderilmesine gerek yok” demek doğru değildir; her paydaş payını ayırmak veya değerini almak hakkına sahiptir.
Fiili taksim, ortaklığın giderilmesi davasında ancak uygulamaya yardımcı bir veri olarak gündeme gelir. Şöyle ki: Paydaşların taşınmazı fiilen bölüşerek kullanıyor olmaları, taşınmazın aynen taksimine uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde yol gösterici olabilir. Mahkeme, aynen taksim talebiyle açılan davalarda taşınmazın teknik olarak bölünüp bölünemeyeceğini incelerken, fiili kullanım sınırlarını ve mevcut bölüşüm tarzını dikkate almalıdır12. Eğer tüm paydaşların fiilen kullandığı bölümler, imar mevzuatına uygun şekilde parsel olarak ayrılmaya elverişli ise, mahkeme bu fiilî taksime olabildiğince riayet ederek aynen taksime karar verebilir. Bu açıdan fiili taksim, bir nevi fiili kroki gibi hakime kılavuzluk edebilir.
Öte yandan, fiili taksim mevcut diye mutlaka aynen taksim kararı verilecek diye bir kural yoktur. Resmi taksim (ifraz) koşulları, esasen imar mevzuatı ve teknik kıstaslara göre belirlenir. Taşınmazın yüzölçümü, geometrik şekli, imar koşulları gibi hususlar aynen taksime izin vermiyorsa, fiili taksim yıllardır sürmüş olsa bile sonuçta satış suretiyle ortaklığın giderilmesi yoluna gidilecektir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, bir kararında mahkemenin fiili taksim bulunduğu gerekçesiyle davayı reddetmesini doğru bulmamış; bunun yerine bilirkişi eliyle, mevcut fiili kullanım durumuna da bakarak aynen taksimin mümkün olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirtmiştir12. Fiili taksim, aynen taksim için ideal bir zemin sunabilir; ancak teknik veya hukuki engeller varsa fiili taksim devam edecek diye paydaşları zorla ortak tutmak mümkün değildir.
Sonuç olarak: Fiili taksim, paylı mülkiyetin sona erdirilmesi talebine karşı ileri sürülebilecek geçerli bir itiraz nedeni değildir. Her paydaş, fiilî taksim yapmış olsa bile kanundan doğan ortaklığın giderilmesini talep hakkını kullanabilir. Mahkeme bu durumda, fiilî durumu göz ardı etmeden, mümkünse fiili paylaşım sınırlarını resmîleştirecek bir aynen taksim kararı vermeye çalışır. Bu mümkün değilse, taşınmazın satışına karar verilir. Paydaşlar arasındaki uzun süreli fiili barışın bozulması üzücü olsa da, hukuken hiç kimse paylı mülkiyete katlanmaya zorlanamaz. Uygulamada, fiili taksim halinde dahi ortaklığın giderilmesi davaları görülmekte ve Yargıtay, fiili taksimi davanın reddi sebebi olarak değil, tasfiyenin şeklini belirlemeye yardımcı bir olgu olarak ele almaktadır.
3.3. Ecrimisil Davaları (Haksız İşgal Tazminatı)
Ecrimisil, bir taşınmazı haksız şekilde kullanan kişiden, malik veya paydaşların talep edebileceği kullanım bedeli (tazminat) olarak tanımlanır. Paylı mülkiyette, bir paydaşın taşınmazın tamamını veya bir kısmını diğer paydaşların rızası olmaksızın kullanması halinde, diğer paydaşlar ondan ecrimisil isteyebilir. Ancak fiili taksim durumu, ecrimisil taleplerinde klasik kuralları önemli ölçüde değiştirmektedir.
Genel kural olarak, paylı bir taşınmazda paydaşlar ecrimisil talebinde birlikte hareket etmelidir; zira taşınmaz bütünlüğüyle hepinin mülkiyetindedir. Tek bir paydaş, diğer paydaşların payına tecavüz eden bir kullanım olmadıkça kendi başına ecrimisil isteyemez. Ayrıca, Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre bir paydaşın diğerine ecrimisil sorumluluğu doğması için, öncelikle o paydaşa intifadan men (yararlanmadan men edildiğinin ihtarı) edilmiş olması aranmaktadır. Yani kullanımdan men talebiyle önce karşı tarafa uyarı yapılmalı, paydaşın kendi payı oranında kullanmasına izin verilmediği ortaya konulmalıdır. İşte fiili taksim bu iki noktada önemli etkiler doğurur: (1) Paydaşlar arasında fiilen yapılmış bir kullanım bölüşümü varsa, her paydaş kendi bölümüne ilişkin ecrimisil talebini tek başına ileri sürebilir; diğer paydaşların davaya katılması gerekmez. (2) Fiili taksim varlığında, intifadan men koşulu bazı durumlarda aranmamaktadır.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2007 tarihli bir kararında, paylı taşınmazlarda paydaşların paylarının soyut olduğu, fiili bir bölünme olmadıkça her bir paydaşın tek başına dava açamayacağı belirtilmiş; ancak ecrimisil gibi bölünebilir taleplerde fiilî taksim mevcutsa bu kurala esneklik getirilebileceği ifade edilmiştir13. Somut olarak, eğer taşınmaz paydaşlar arasında fiilen paylaşılmışsa, her paydaş sadece kendi kullandığı veya kendisine ayrılmış kısım için ecrimisil talebinde bulunabilir; bu durumda diğer paydaşların davacı ya da davalı olarak katılımı zorunlu değildir13. Bu, fiili taksimin usule etkisine dair önemli bir noktadır: Fiili taksim, paydaşların hukuki birlikteliklerini kullanım düzeyinde fiilen ortadan kaldırdığı için, her paydaş kendi bölümünde tek başına hareket edebilir. Örneğin, bir paydaş kendisine düşen bölümde diğer bir paydaşın haksız müdahalesiyle karşılaşırsa, tek başına ecrimisil davası açabilir; tüm paydaşları bir araya getirmesi gerekmez.
Fiili taksimin ecrimisil davalarındaki asıl etkisi ise tazminat isteminin sınırlanması yönündedir. Şöyle ki: Taşınmaz fiilen paylaştırılmış ve her paydaşın kullanabileceği belirli bir alan oluşmuşsa, artık paydaşlar birbirlerinden ecrimisil talep edemezler. Çünkü fiili taksim halinde, aslında kimse kimsenin payına tecavüz etmemekte, herkes kendi bölümünden yararlanmaktadır. Bir paydaşın, kendi fiilen kullandığı (ya da kullanımına hazır halde bulunan) yer dururken, diğer paydaştan geçmiş dönem kullanımı için bedel talep etmesi hakkaniyete aykırı bulunur. Bu durum doktrinde “çekişmesiz yer ilkesi” olarak da ifade edilmektedir. Bir paydaş, payına karşılık gelen ve münazaasız biçimde kullanabileceği bir yer varsa, diğer paydaşa karşı ne ecrimisil ne de elatmanın önlenmesi davası açamaz. Yargıtay kararlarında sıkça vurgulandığı üzere, fiili taksim yapılmış bir taşınmazda kendi yerine sahip olan paydaş, diğerinden ecrimisil isteyemez14. Örneğin Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, fındık bahçesine ilişkin bir uyuşmazlıkta, mahkemenin “fiili durum var” diyerek ecrimisil talebini reddettiğini, ancak aslında davacı paydaşın fiilen kullanabildiği herhangi bir yerinin olmadığını, dolayısıyla reddin yanlış olduğunu belirtmiştir14. Bu örnek, fiili taksimin ecrimisile engel olabilmesi için davacının da payına karşılık bir yer kullanıyor olması gerektiğini göstermektedir: Eğer davacı paydaş fiilen hiçbir yer kullanamıyorsa (yani fiili taksim onu kapsamamışsa), o taksim hukuken genel hükümlere aykırı sayılır ve ecrimisil talep edilebilir.
Öte yandan, fiili taksim durumunda bazı hallerde intifadan men şartı aranmaz. Normalde bir paydaşın diğerine ecrimisil davası açmadan önce, noter aracılığıyla ihtar çekerek “seni faydalanmadan men ediyorum” demesi gerekebilir. Ancak paydaşlar arasında önceden belirlenmiş bir kullanım taksimi varsa, bu zaten zımnen bir “paylaşımdan men” anlamı taşır: Herkes kendi yerinden sorumludur, başkasının yerine müdahale etmemelidir. Bu nedenle, fiili taksimli bir taşınmazda, bir paydaşın kendine ayrılan kısmı kullanamadığını iddia ettiği durumda, ayrıca karşı tarafa ihtar çekmesine gerek olmadan doğrudan ecrimisil talebinde bulunabileceği kabul edilir. Yargıtay uygulaması, fiili taksim veya kullanım anlaşması varsa ecrimisil talebi için intifadan men koşulunun istisnaen aranmayacağı yönündedir. Çünkü burada fiili taksim, adeta taraflar arasındaki sözlü/örtülü anlaşmanın yerini alır ve ihtara gerek kalmaksızın haksız kullanım olgusunu ortaya koyar.
Fiili taksimli taşınmazlarda ecrimisil meselesini birkaç örnekle somutlaştıralım: Diyelim ki A ve B, hisseli bir arsayı fiilen ikiye bölüp kullanmaktadır. A, kendi bölümünde tarım yaparken B de kendi bölümünde yapmaktadır. Bu durumda A, B’den ecrimisil isteyemez; çünkü B, A’nın payına tecavüz etmemekte, kendi yerindedir. Ancak B, zamanla A’nın bölümünden de bir kısmı kullanmaya başlarsa ve A’yı o kısma sokmazsa, A doğrudan ecrimisil talep edebilir (zaten aralarında fiili sınır vardır, B bu sınırı ihlal etmiştir). Bu talep için A’nın önce B’ye “yerimi kullanma” diye ihtar çekmesine gerek yoktur, fiili taksim sayesinde sınırlar bellidir. Eğer B, A’nın yerini kullanmayı sürdürür ve A hiçbir yer kullanamaz hale gelirse, artık fiili taksim anlaşmasının ruhu da bozulmuş demektir. Böyle bir durumda A, isterse fiili taksimi tanımayıp tüm taşınmaz üzerinden ecrimisil de isteyebilir veya daha kesin çözüm olarak ortaklığın giderilmesini talep edebilir (genellikle Yargıtay bu durumda ortaklığın giderilmesini daha uygun görür, bkz. aşağıda 3.4).
Sonuç olarak: Fiili taksim varsa, paydaşların birbirlerinden ecrimisil istemeleri kural olarak mümkün değildir, çünkü herkes kendi payının karşılığı olan yeri kullanmaktadır. Fiili taksim, ecrimisil davalarında adeta bir “barış anlaşması” rolü oynar. Bu barış bozulmadığı sürece kimse kimseden haksız işgal tazminatı talep edemez. Eğer bozulursa, örneğin bir paydaş fiili taksimi hiçe sayarak başkasının kısmına el atarsa, o zaman intifadan mensiz ecrimisil sorumluluğu doğabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da benzer şekilde, taşınmaz fiilen paylaşılmışsa kullanan paydaştan ecrimisil istenemeyeceğini, her paydaşın ancak kendi bölümüne yönelik müdahale için tek başına dava açabileceğini içtihat etmiştir15. Burada hukuki tavsiye niteliğinde önemli bir ilke ortaya çıkmaktadır: Fiili taksim devam ettiği müddetçe ecrimisil istekleri gündeme gelmez; fiili taksimi değiştirmek isteyen paydaşın başvuracağı yol, ecrimisil değil ortaklığın giderilmesi davasıdır.
3.4. Elatmanın Önlenmesi Davaları (Müdahalenin Men’i)
Paylı taşınmazlarda paydaşlar arasındaki en yaygın uyuşmazlık türlerinden biri de elatmanın önlenmesi (müdahalenin men’i) davalarıdır. Bir paydaşın, diğer paydaş(lar)ın taşınmaza veya belirli bir kısmına haksız müdahalesini engellemek için açtığı bu davalarda da fiili taksim olgusunun varlığı belirleyici rol oynar. Fiili taksim, aslında paydaşların karşılıklı rızasıyla çizdikleri fiili sınırlar anlamına geldiğinden, böyle bir durumda normalde kimsenin diğerinin kullanım alanına müdahale etmemesi gerekir. Dolayısıyla fiili taksim varsa paydaşların birbirlerine karşı elatmanın önlenmesi davası açmalarına gerek ve imkân kalmaz; zira herkes “kendi müstakil arazisinde” gibidir.
Yargıtay içtihatları, fiili taksim bulunan hallerde paydaşların birbirlerinin fiilen kullandıkları kısımlara müdahale edemeyeceğini, eğer ederlerse dahi bu uyuşmazlığın elatmanın önlenmesi davasıyla değil, ortaklığın giderilmesi yoluyla çözüleceğini ortaya koymaktadır1617. Örneğin Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, fiili taksim varsa elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davalarının dinlenemeyeceğini, paydaşlar arasındaki sorunun ortaklığın giderilmesi davası ile çözülmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir16. Bu yaklaşım, fiili taksimin olduğu bir yerde artık paydaşların birbirine “sen benim payıma el attın” diyemeyeceği fikrine dayanır; çünkü fiilî taksim ile adeta gayriresmi bir parselasyon yapılmıştır.
Fiili taksimli bir taşınmazda bir paydaşın, kendi fiilen kullanageldiği kısmın dışındaki alana yönelik müdahale şikayeti iyi niyetle bağdaşmaz. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi birçok kararında şunu vurgulamıştır: Kendisine düşen yerden azını kullandığını iddia eden paydaş, elatmanın önlenmesi davası açamaz; onun çözüm yolu izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davasıdır1718. Örneğin 08.03.2011 tarihli kararda, paydaşın “ben payıma düşenden daha az yer kullanıyorum, diğer paydaş fazlasını kullanıyor” iddiasıyla açtığı elatmanın önlenmesi davası, Yargıtay tarafından yanlış bulunmuş ve bu durumda doğru davanın ortaklığın giderilmesi olduğu belirtilmiştir17. Aynı şekilde, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2024 tarihli bir kararında, yıllardır süregelen rızai taksimat ve kullanımı olan durumlarda, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil taleplerinin reddedileceğini (istisnai açık kötü niyet halleri hariç) ifade etmiştir19. Bu kararlar, fiili taksime riayet edildiği sürece paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi davasına konu olabilecek bir müdahalenin kabul edilmeyeceğini ortaya koyar.
Elatmanın önlenmesi davalarında fiili taksimin kilit noktası, tüm paydaşları kapsayıp kapsamadığıdır (bkz. yukarıda 2. bölüm). Eğer fiili taksim tüm paydaşların katılımıyla yapılmış ve herkesin bir yeri varsa, mahkeme bu durumu bir “fiili denge” olarak korumaya çalışır. Paydaşların birbirine tahammül etmesi, resmi taksim yapılana kadar fiilî sınırlarına saygı duyması beklenir. Böyle bir durumda bir paydaş çıkıp da diğerine “sen benim yerime el attın” diyemez, derse de mahkeme bunu haklı bulmaz. Aksine, fiili taksimi bozmak isteyen paydaşın elindeki hukuki çare ortaklığın giderilmesi davasıdır. Bu, fiili taksimin koruyucu etkisi olarak nitelenebilir: Dürüstlük ilkesi gereği, resmi çözüm yoluna başvurulana dek statüko muhafaza edilir.
Buna karşılık, fiili taksim tüm paydaşları kapsamıyorsa veya bazı paydaşlar açıkta kalmışsa, artık ortada korunacak bir fiili düzen yok demektir. Bu durumda paydaşlar, ortak mülkiyetin genel hükümlerine göre haklarını arayabilirler. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, tüm paydaşları bağlamayan kısmi bir kullanım anlaşmasının fiili taksim olarak değerlendirilemeyeceğini ve bu halde paydaşların elatmanın önlenmesi taleplerinin kabul edilmesi gerekeceğini belirtmiştir4. Örneğin bir tarlada iki paydaş yıllardır fiilen kullanımı bölüşmüş ancak üçüncü paydaş hiç yer kullanamamışsa, üçüncü paydaşın diğerlerine karşı elatmanın önlenmesi davası açma hakkı vardır ve mahkeme taşınmazın tamamı üzerinden müşterek mülkiyet hükümlerine göre karar verir4. Bu anlamda, fiili taksimin sınırına gelindiği yer burasıdır: Anlaşma dışında bırakılan veya kendisine düşen kısım fiilen engellenen paydaş, fiili taksimi tanımayarak hukuki yollara başvurabilir.
Yargıtay uygulamasından örnekler vermek gerekirse: Bir davada paydaş, diğerinin kendi hissesinden fazla yer işgal ettiğini ve yapı yaptığını iddia ederek elatmanın önlenmesini talep etmiştir. Mahkeme, fiili taksim bulunmadığını tespit ederse, paydaşın mülkiyet hakkı korunur ve elatmanın önlenmesi talebi kabul edilir4. Ancak aynı senaryoda eğer tüm paydaşların katıldığı bir fiili taksim mevcut olsaydı, davacı paydaşın doğru yolu elatmanın önlenmesi değil ortaklığın giderilmesiydi ve fiili taksim sürdüğü müddetçe mahkeme müdahaleye izin vermeyecekti18. Yargıtay, her somut olayı fiili taksimin varlığı açısından dikkatle araştırmak gerektiğini belirtir: Mahkeme, önüne gelen elatmanın önlenmesi davasında öncelikle özel bir parselasyon veya fiili kullanım düzeni olup olmadığını, varsa kimin nereyi kullandığını ve davacıya kullanacak yer kalıp kalmadığını araştırmalıdır20. Bu araştırma sonucunda gerçekten tüm paydaşların ortak iradesiyle belirlenmiş sınırlar varsa, mahkeme genellikle “ortaklık giderilene kadar bu fiilî duruma riayet edilmesi” yönünde bir tavır takınmakta, fiili taksime aykırı talepleri reddetmektedir.
Önemli bir karar da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1984 tarihli içtihadıdır15. Bu kararda HGK, paylı mülkiyete konu bir taşınmazda, taşınmazın tamamına yönelik bir müdahale söz konusuysa tüm paydaşların birlikte dava açması gerektiğini, ancak fiilî taksim varsa, her paydaşın sadece kendi bölümüne ilişkin elatmanın önlenmesini tek başına talep edebileceğini içtihat etmiştir15. Bu ilke, fiilî taksimin usuli açıdan da etkisini göstermektedir: Normalde bir paydaş ortak mülkiyet konusu bir taşınmazın tamamından başka bir paydaşı çıkaramaz (zira kendisi de tam malik değildir), fakat fiilî taksim ile paydaş adeta kendi bölümünde ferdi mülkiyet hakkı varmışçasına hareket edebilir. Dolayısıyla, fiilî taksimli taşınmazlarda bir paydaş, diğer bir paydaşın kendi bölümüne müdahalesini engellemek için tek başına dava açabilir; bu davada diğer paydaşların taraf olması gerekmez15. Örneğin bahçeli bir apartmanda paydaşlar yıllardır bahçeyi bölüp kullanmış ise, her biri kendi kullandığı kısmı korumak için tek başına elatmanın önlenmesi davası açabilir; mahkeme öncelikle böyle bir fiilî taksim olup olmadığını araştırmalı, varsa bu durumu hesaba katmalıdır21.
4. Fiili Taksimin İspatı, Sonuçları ve Sınırları
Fiili taksimin ispatı, bu olguya dayanan taraf (genellikle davalı) bakımından kritik önemdedir. Zira fiilî taksim yazılı bir resmi belgeye dayanmadığı için, varlığı ancak fiilî olgularla ortaya konabilir. Uygulamada fiilî taksim, her türlü delille ispatlanabilir. Özellikle tanık beyanları, keşif sırasında mahallin incelenmesi, bilirkişi raporları ve hatta yerel örf ve adetler ispat aracı olarak öne çıkmaktadır. Taşınmazın uzun yıllar belirli sınırlar içinde kullanıldığını gösteren eski fotoğraflar, kroki veya haritalar da delil teşkil edebilir. Yargıtay, fiilî taksimin varlığını değerlendirirken yazılı bir anlaşma belgesi aranmaması gerektiğini, hayatın olağan akışında böyle anlaşmaların çoğu kez sözlü veya zımnî olduğunu belirtmektedir8. Özellikle önalım davalarında, yazılı belge sunulamaması fiilî taksim savunmasının reddi için başlı başına bir gerekçe olmamalıdır; önemli olan, taşınmazın taraflarca fiilen bölüşülüp bölüşülmediğinin anlaşılmasıdır.
Mahkemeler, fiilî taksim iddiasıyla karşılaştıklarında genellikle keşif ve bilirkişi incelemesi yoluna gitmektedir. Keşifte taşınmaz görülerek, varsa sınır işaretleri (tel örgü, duvar, yol, ağaç sırası vb.) tespit edilir; yerel bilirkişiler veya komşular dinlenerek “kim neresi kullanıyor, ne zamandır böyle” sorularına cevap aranır. Tanıklar, paydaşların hangi bölümleri ekip biçtiğini, buralarda kimin tasarrufunun geçerli olduğunu ifade edebilir. Örneğin köy muhtarı veya yaşlı sakinler, “bu tarla yıllardır şu aile bu ucu, öbür aile öteki ucu kullanır, kimse karışmaz” şeklinde tanıklık edebilir ki bu güçlü bir delildir. Fiilî taksimin sürekliliği de önemlidir; bir anlık veya geçici bir kullanım paylaşımı yerine, uzun süre istikrar kazanmış bir durum aranır. Mahkeme, tüm bu delilleri takdir ederek fiilî bir paylaşma olup olmadığına kanaat getirir.
Fiilî taksimin ispatında dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, her paydaşın kullanımının net biçimde gösterilmesidir. Eğer iddia “iki paydaş aralarında bölüşmüş” şeklindeyse, bu iki paydaşın kullandıkları kısımlar belirlenmelidir. Birden çok paydaş söz konusuysa, ideal olarak herkesin yeri tarif edilmelidir. Yargıtay, önalım davalarında bile davanın tarafı olmayan diğer paydaşların kullandığı yerlerin tek tek ölçümle belirlenmesini şart koşmamakta, ancak en azından davacı ve payını satan paydaşın kullandığı alanların belirli olmasını aramaktadır. Elatmanın önlenmesi veya ecrimisil davalarında ise iş daha da somuttur: Davacı paydaşın payına karşılık gelebilecek bir yeri fiilen kullanıp kullanamadığı mutlaka araştırılmalıdır. Kısacası, fiilî taksim iddiasının başarısı, saha çalışmalarının özenli yapılmasına bağlıdır. Hatalı keşif veya eksik inceleme, fiilî taksimin gözden kaçmasına ya da asılsız iddiaların kabulüne yol açabilir. Yargıtay, bir kararında mahkemenin fiilî taksim savunmasını yeterince araştırmadan hüküm kurmasını bozma sebebi yapmıştır.
Fiili taksimin sonuçları, bir bakıma önceki bölümlerde dava türlerine göre ele aldığımız etkilerin toplu özetidir. Bunları maddeler halinde belirtmek gerekirse:
- Mülkiyet devam eder: Fiilî taksim tapu kaydında değişiklik yaratmaz; paydaşlar halen hissedardır ve taşınmazın tamamına ortak mülkiyet hükümleri tabi olmaya devam eder. Fiilî taksim, mülkiyeti sadece fiilî kullanım düzeyinde “ayırır” ancak hukuken ayıramaz.
- Önalım hakkını engeller: Fiilî taksim edilen taşınmazlarda pay satışına karşı önalım hakkı kullanılamaz hale gelir. Yıllardır herkesin kendi yerini benimsediği bir durumda bir paydaşın “senin payını alacağım” demesi TMK m.2’ye aykırı görülür ve Yargıtay içtihatları uyarınca önalım davası reddedilir.
- Ortaklığın giderilmesine engel olmaz: Fiilî taksim, paydaşların resmî taksim talebini ortadan kaldırmaz. Her paydaş, fiilî duruma rağmen ortaklığın giderilmesini (aynen veya satış yoluyla) talep edebilir; bu davada fiilî kullanım durumu sadece değerlendirme aracıdır, dava hakkını düşürmez.
- Ecrimisilde intifadan men şartını kaldırır: Fiilî taksim veya benzeri kullanım anlaşması bulunan hallerde, paydaşlar birbirine ihtarname göndermeden de ecrimisil isteyebilir; zira fiilî paylaşım varlığı halinde “men” olgusu zımnen gerçekleşmiştir.
- Kendi yerini kullanan ecrimisil isteyemez: Fiilî taksim sonucu kendine düşen yeri kullanabilen (veya kullanma imkânı olan) paydaş, diğer paydaşlardan geçmişe dönük haksız işgal tazminatı talep edemez. Bu kural, fiilî taksimin barışçıl sonucudur.
- Elatmanın önlenmesinde koruma sağlar: Paydaşlar fiilî taksim ile çizilmiş sınırlara uydukları sürece birbirlerine karşı elatmanın önlenmesi davası açamazlar. Mahkeme de uzun süre devam eden fiilî kullanım durumunu, resmi taksim yapılana kadar korumaya meyillidir.
- Eksik kullanım iddiası dinlenmez: Fiilî taksimde kendine düşen yerin payından az olduğunu düşünen paydaş, bu eksikliği gidermek için elatmanın önlenmesi davasına değil, ancak ortaklığın giderilmesi davasına başvurabilir. Fiilî taksim sürdükçe, herkes mevcutla yetinmelidir.
- Halefleri sınırlı bağlar: Fiilî taksim anlaşması, ilke olarak sadece onu yapan paydaşları bağlar. Yeni paydaşlar, eğer bu anlaşmayı bilmiyorlarsa veya rıza göstermiyorlarsa, fiilî taksime uymaya zorlanamazlar. Ancak payı devralan yeni malik fiilî durumu bilerek ve onu kabul ederek paydaş olmuşsa (örneğin satış öncesi fiilen o bölümü görüp kullanmaya başlamışsa), fiilî taksime uyması beklenir ve aksine davranması kötüniyet sayılabilir. Tapuya bu konuda konulmuş bir şerh (TMK 689) varsa, zaten yeni malik hukuken de bağlı olur.
- Kamulaştırmada özel hüküm: Fiilî taksimin belki de tek yazılı hukuk karşılığı, Kamulaştırma Kanunu m.12/7’de görülür. Bu hükme göre, paylı bir taşınmazın bir kısmı kamulaştırıldığında, eğer fiilî taksim olgusu ispatlanırsa kamulaştırma bedeli sadece fiilen o kısmı kullanan paydaşa ödenir ve kamulaştırma işlemi de sadece o paydaş hakkında yapılır. Bu, fiilî taksimin resmi mercilerce de belirli ölçüde tanınabildiğini gösterir (ancak bu tanıma, mülkiyet devri değil, bedelin hakça paylaştırılması amacına yöneliktir).
5. Sonuç ve Değerlendirme
Son tahlilde, yargı kararlarının ortak paydası, fiilî taksimin iyi niyetle sürdürüldüğü müddetçe korunması, ancak hukukun şekil kurallarının (mülkiyetin devrinin tescile tabi olması gibi) ihlal edilmesine izin verilmemesidir. Fiili taksim bir mülkiyet devri olmayıp kullanım biçimi olduğundan, resmiyet kazanmadığı sürece nihai çözüm olamaz. Yargıtay da bu nedenle, “fiilî taksim var, paydaş razı” diyerek paylı mülkiyeti ilelebet devam ettirme yoluna gitmemekte; tam tersine, eninde sonunda ya resmi taksim ya da satış ile meseleyi noktalamayı uygun görmektedir. Paydaşlar arasındaki sulh ve düzenin bozulmaması için fiilî taksim belli ölçüde desteklense de, yargı mercileri gerektiğinde “kesin çözüm” olan taksim veya satış yolunu işaret etmektedir. Sonuç olarak, fiilî taksim konusunda yargı içtihatlarıyla oluşan bu dengeli yaklaşım, hem paydaşların fiilî uzlaşmasını korumakta hem de uyuşmazlık halinde başvurulacak hukuki yolları netleştirmektedir. Uygulamada önemli olan, paydaşların fiilî taksimin bir geçici barış olduğunu unutmadan, kalıcı barış için yasal çözümlere açık olmalarıdır.
Karar Künyeleri
1. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2011/8404 K. 2011/10620 T. 21.09.2011
2. Yargıtay 6. HD, 21.01.2013, E:2012/16815, K:2013/551 kararı (harici taksim sözleşmesinin mülkiyeti değiştirmeyeceği, fiilî taksimin ortaklığın giderilmesine engel olmayacağı).
3. Yargıtay 1. HD, 21.06.2016, E:2014/18018, K:2016/7480 kararı (tüm paydaşları kapsamayan fiilî kullanımın fiilî taksim sayılmayacağı).
4. Yargıtay 1. HD, 12.12.2013, E:2013/13564, K:2013/17921 kararı (fiilî taksim yoksa uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümlerine göre çözülmesi, paydaşın elatmanın önlenmesi talebinin kabulü).
5. Yargıtay 7. HD, 25.10.2023, E:2023/4185, K:2023/5056 kararı (fiilî taksimin mülkiyet devri sağlamayacağı ancak ahde vefa gereği resmi taksime kadar korunacağı).
6. Yargıtay 1. HD, 06.06.2016, E:2014/17366, K:2016/6902 kararı (sonradan pay alan kişinin mevcut fiilî kullanıma uygun davrandığı takdirde fiilî durumun elatmanın önlenmesi davasında bağlayıcı olduğu).
7. 14.02.1951 tarihli Yargıtay İBK (E:17, K:1) ve Yargıtay HGK, 30.09.2020, E:2017/1256, K:2020/706 (kötüniyet iddiasının davanın her aşamasında ileri sürülebileceği).
8. Yargıtay 7. HD, 02.04.2024, E:2022/4837, K:2024/1922 kararı (fiilî taksim savunmasında yazılı belge veya tüm paydaşların aynı anda kullanımının şart olmadığı; davacı ve satıcının ayrı yerleri kullanmalarının yeterli görüldüğü).
9. Yargıtay 14. HD, 15.02.2016, E:2015/16062, K:2016/1806 kararı (fiilî taksim halinde önalım hakkının TMK m.2 dürüstlük kuralı gereği kullanılamayacağı, fiilî taksimin her aşamada ileri sürülebileceği).
10. Yargıtay 7. HD, 20.09.2021, E:2021/21, K:2021/877 kararı (fiilî taksimin önalım hakkını engellemesi için payı satan önceki maliklerin de eylemli olarak ayrı yerler kullandığının şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tespiti gerektiği).
11. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2012/188 K. 2012/3401 T. 05.03.2012 (fiili taksimin varlığına rağmen önalım davası açmanın dürüstlük kuralına aykırı olduğu, bu durumun bir itiraz olup davanın her aşamasında ileri sürülebileceği).
12. Yargıtay 6. HD, 21.12.2011, E:2011/11202, K:2011/15204 kararı (fiilî taksim var diye ortaklığın giderilmesi davasının reddedilemeyeceği; fiilî durumun aynen taksim incelemesinde dikkate alınması gereği).
13. Yargıtay 14. HD, 01.05.2007, E:2007/1243, K:2007/4792 kararı (fiilî taksim varsa paydaşın kendi kısmına yönelik ecrimisil talebini tek başına ileri sürebileceği; intifadan men kuralına dair değerlendirme).
14. Yargıtay 7. HD, 06.10.2021, E:2021/4581, K:2021/1562 kararı (fiilî kullanımın ecrimisile engel olması için davacı paydaşın da payına karşılık çekişmesiz kullandığı bir yer bulunması gerektiği).
15. Yargıtay HGK, 13.06.1984, E:1982/14-358, K:1984/710 kararı (fiilî taksim halinde paydaşın kendisine ayrılan kısma tecavüz nedeniyle tek başına müdahalenin men’ini talep edebileceği).
16. Yargıtay 8. HD, 12.11.2020, E:2018/5738, K:2020/7121 kararı (fiilî taksim varsa elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açılamayacağı; uyuşmazlığın ortaklığın giderilmesiyle çözülmesi gerektiği).
17. Yargıtay 1. HD, 08.03.2011, E:2010/12279, K:2011/2624 kararı (paydaşın payına karşılık kullandığı bir yer varsa, az kullandığını iddia etse bile elatmanın önlenmesi davası açamayacağı; kesin çözümün taksim davası olduğu).
18. Yargıtay 1. HD, 21.03.2016, E:2014/15495, K:2016/3325 kararı (uzun süre benimsenen fiilî kullanımın ahde vefa ve iyi niyet gereği resmi taksime kadar korunacağı; ancak payından az yer kullanan paydaşın elatmanın önlenmesi yerine ortaklığın giderilmesini istemesi gerektiği).
19. Yargıtay 7. HD, 22.02.2024, E:2023/5780, K:2024/1076 kararı (rızai taksimat ve yıllardır süregelen kullanım varsa, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil taleplerinin reddedileceği).
20. Yargıtay 8. HD, 17.06.2021, E:2021/1988, K:2021/5247 kararı (mahkemenin, fiilî taksim olup olmadığını, varsa kimin nereyi kullandığını ve davacıya yer kalıp kalmadığını araştırması gerektiği).
21. Yargıtay 1. HD, 07.05.2009, E:2009/4347, K:2009/5345 kararı (bahçeli apartmanda kullanım anlaşması iddiasında, fiilî kullanım bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulmasının davanın çözümü için zorunlu olduğu).