Giriş
Taşkın inşaat, bir yapının inşaatı sırasında komşu taşınmazın sınırlarının aşılması durumunu ifade eder. Bu durum, Türk Medenî Kanunu’nda (TMK) düzenlenen “üstün arza tabi olması” (superficies solo cedit) kuralına önemli bir istisna teşkil etmektedir. “Üstün arza tabi olma” ilkesi gereği arazi üzerindeki bina ve benzeri yapılar kural olarak arazinin bütünleyici parçası sayılır ve arazi malikinin mülkiyetine dâhil olur. Ancak taşkın inşaat halinde kanun koyucu, ekonomik ve sosyal gerekçelerle, belirli şartlar altında bu kurala bir istisna tanımıştır. Bu nedenle taşkın inşaattan kaynaklanan uyuşmazlıklar, mülkiyet hakkı ile fiilen o yapıyı inşa eden kişinin menfaatleri arasında bir denge kurmayı amaçlayan özel hükümlere tabidir. Aşağıda, taşkın inşaat kavramının hukuki çerçevesi, bu durumdan doğan uyuşmazlıklarda açılabilecek davalar, usule ilişkin meseleler ve Yargıtay kararlarında öne çıkan değerlendirmeler ele alınacaktır.
Kavramsal Çerçeve
Taşkın inşaatın tanımı: Taşkın inşaat, bir taşınmaz maliki kendi arazisine bina inşa ederken binanın veya bir kısmının bitişik komşu arazinin sınırını ihlal ederek komşu araziye tecavüz etmesi halidir. Örneğin bir evin duvarının komşu parsele birkaç santimetre tecavüz etmesi ya da çatısının komşu arsaya taşması klasik bir taşkın yapı örneğidir. Bu durumda yapının taşan kısmı, üzerinde inşa edildiği arsanın sınırlarını aşarak kısmen komşu arsa üzerinde kalmaktadır. TMK m.718 ve 684’de anlamını bulan “üst arza tabidir” kuralının aksine, taşkın yapının varlığı bu kısmın kendiliğinden komşu arazi malikinin mülkiyetine geçmesini gerektirmez; kanun (TMK m.725) ve uygulama, şartlar oluştuğunda taşkın yapı sahibine özel bazı haklar tanımaktadır.
Hukuki nitelik: Doktrinde ve Yargıtay uygulamasında, taşkın yapı sebebiyle TMK m.725’e dayanılarak talep edilebilen temliken tescil (taştığı kısmın mülkiyetinin yapı sahibine devri) talebi, “taşınmaza bağlı kişisel hak” olarak nitelendirilmektedir. (Akman, S. (1982). Taşkın İnşaat (doçentlik tezi). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, s. 183.) Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 27.01.2016 tarihli bir kararında, “taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir” şeklinde ifade edilmiştir1. Taşınmaza bağlı kişisel hak, niteliği gereği eşyaya bağlı bir borç doğurur; dolayısıyla yapı sahibinin bu hakkı, taşkın yapının üzerinde bulunduğu arsanın sonraki maliklerine karşı da ileri sürülebilir. Bir başka deyişle, komşu arazinin el değiştirmesi, şartları oluşmuş bir taşkın yapı talebini ortadan kaldırmaz.
TMK m.725’in getirdiği çözüm: Medeni Kanun’un 725. maddesi, taşkın yapı durumunda iki temel senaryo öngörmüştür: (1) Yapı sahibinin komşu parsel üzerinde önceden kurulmuş geçerli bir irtifak hakkı varsa, taşkın kısım zaten bu hakka dayanarak yapılmıştır ve ana yapının bütünleyici parçası sayılarak yapı sahibinin mülkiyetinde kalır (TMK m.725/1). (2) Yapı sahibinin komşu arazi üzerinde herhangi bir hakkı yoksa, TMK m.725/2’deki sıkı koşulların tamamının mevcut olması halinde, yapının taşkın kısmının korunması (yani yapı sahibine bırakılması) mümkün hale gelir. Bu ikinci durum, “istisna” halidir ve aşağıda ayrıca açıklanacaktır. Şartlar gerçekleşmezse genel kural uygulanır: Taşkın kısım arazi malikinin mülkiyetinde kalır ve yapı sahibi haksız işgalci(fuzuli şagil) durumunda olur.
Açılabilecek Davalar
Taşkın inşaattan doğan ihtilaflarda, tarafların konumlarına göre açabilecekleri farklı dava türleri vardır. Bunları arazi maliki ve yapı sahibi perspektifinden ayrı ayrı ele almak mümkündür.
- Taşınmaz Maliki Tarafından Açılabilecek Davalar: Taşkın yapı komşu araziye tecavüz ettiğinde öncelikle komşu taşınmaz maliki zarara uğrar. Taşınmaz maliki, mülkiyet hakkına dayanarak şu davaları açabilir:
- Elatmanın Önlenmesi ve Yıkım (Kal) Davası: Taşınmaz maliki, mülkiyet hakkına yapılan haksız müdahalenin (tecavüzün) durdurulması ve taşkın yapının taşan kısmının yıkılması için her zaman bu davayı açabilir. Uygulamada “müdahalenin meni ve kal davası” olarak da anılır. Bu davada taşınmaz maliki, taşkın yapının kendi rızası hilafına arazisine tecavüz ettiğini ileri sürerek mahkemeden yapının ihlali sona erdirecek şekilde yıktırılmasını talep eder. Genellikle bu dava ile birlikte haksız işgalden kaynaklı tazminat (ecrimisil) talepleri de ileri sürülebilir.
- Ecrimisil (Haksız İşgal Tazminatı) Davası: Taşınmaz maliki, taşınmazının rızası dışında kullanılması nedeniyle uğradığı zararın tazmini için ecrimisil (işgal tazminatı) talep edebilir. Ecrimisil, haksız işgal süresince malikin mahrum kaldığı kullanım bedelidir. Ancak Yargıtay’ın istikrarlı içtihatlarına göre, eğer taşkın yapı durumu yapı sahibinin kusuru olmaksızın, özellikle de idarenin bir işlemi (örneğin bir imar uygulaması veya parselasyon hatası) sonucu meydana gelmişse, yapı sahibi kötü niyetli sayılmaz ve arsa malikinin ecrimisil talebi reddedilir2. Bu durumda komşu taşınmazın maliki, sırf yapının kendi arazisine taştığı süre için tazminat talep edemez, çünkü yapı sahibinin ortada kasıtlı veya ihmal suretiyle bir haksız fiili yoktur.
- Yapı (Bina) Sahibi Tarafından Açılabilecek Dava: Taşkın yapıyı inşa eden taşınmaz maliki(yani bitişik arsadaki yapının sahibi) de belirli şartlarda davacı konumunda olabilir. TMK m.725/2 uyarınca Temliken Tescil Davası açma hakkı, taşkın yapıyı yapan malike tanınmıştır. Yapı sahibi, kanunda öngörülen tüm şartların mevcut olması halinde, komşu araziye taşan kısmın mülkiyetinin (veya uygun görülürse o kısım üzerinde bir irtifak hakkının) kendisine devredilmesini talep edebilir. Bu davada yapı sahibi davacı, komşu arsanın maliki davalı olacaktır. Temliken tescil talepli davanın başarıya ulaşabilmesi için Yargıtay kararlarında da vurgulanan birleşik şartların ispatı gerekir:
1. İyiniyet: Yapı sahibinin, inşaata başlandığı andan yapı tamamlanıncaya kadarki süreçte iyiniyetli olması gerekir. İyiniyet, yapı sahibinin, yapının taştığı arsa parçasının başkasına ait olduğunu bilmemesi ve bilmemesinin de makul olması demektir. Hazine arazilerinde iyiniyet iddiası dinlenmez.3 Ruhsatsız ve İmar Mevzuatına aykırı inşaat yapılması halinde de iyiniyet iddiası dinlenmez.3 Yargıtay, tapuda ve arazi üzerinde sınırların açıkça belirli olduğu durumlarda (örneğin taşınmazın kadastro paftasında koordinatlandırılmış, “çap’a bağlı” bir parsel olması halinde) artık iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceğini belirtmektedir3. Yani arsa sınırları kolayca öğrenilebilecek durumdaysa, yapı sahibinin “bilmediğini” ileri sürerek iyiniyet savunması yapmasına Yargıtay itibar etmemektedir. Doktrinde Rona Serozan tarafından iyiniyetin bu konuda bir şart olarak benimsenmesinin önemi şu şekilde ifade edilmiştir: “Taşkın yapı sahibinin, iyiniyetli bulunması koşulu öngörülmüş olmasaydı, o zaman, herkes kazmasını küreğini kaptığı gibi komşusunun arsasına yayılıp saçılır, onun arsasına taşan yapılar yapmağa koyulurdu. Herkes, göz göre göre, bile bile komşusunun arsasına tecavüz edip, şansını komşusunun ses çıkarmaması, süresinde itiraz etmemesi olasılığına bağlardı. İşte iyiniyet koşulu sayesinde, dürüstlüğe aykırı bu gibi spekülasyonlar ve oldu bittiler kesinlikle önlenmektedir.”(Serozan R., Komşunun Arsasına Taşan Yapı, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1977, cilt 42, s.10)
2. Yapı Değerinin Arsa Değerinden Açıkça Fazla Olması: Taşkın yapının bütün olarak değeri, üzerinde bulunduğu küçük arsa parçasının değerinden bariz bir şekilde yüksek olmalıdır. Bu kıstas, yasa koyucunun hakkaniyet dengesiyle ilgilidir; önemsiz değerde bir yapı için arsanın maliki mülkiyetinden edilmemelidir. Yapının değerinin arazi değerine oranla açıkça fazla olmadığı hallerde, yapı sahibi lehine taşkın yapı hükümleri uygulanmaz. Hakkaniyet, aynı zamanda binanın yıkımının fahiş zarar doğurması hali ile de ilgilidir.
3. Uygun Bir Bedel Ödenmesi: Yapı sahibi, taşan kısım için komşu arsa malikine uygun bir bedel ödemeyi teklif etmelidir. Bu bedelin miktarı genellikle taşan arsa parçasının değeri ile orantılı olmakla birlikte, taraflar anlaşamazsa bedeli mahkeme takdir eder. Bu durumda davacının takdir edilen bu bedeli süresi içinde mahkeme veznesine depo etmesi gerekmektedir.
4. İfrazın Mümkün Olması: Taşkın kısmın, komşu parselden ayrılarak yapı sahibine devrinin teknik ve idari açıdan mümkün olması gerekir. İmar mevzuatına göre, taşan kısmın ana parselden ayrılmasına engel bir durum olmamalıdır. Yargıtay uygulamasında örneğin ifrazın mümkün olup olmadığının belediye encümeni kararı ile belirlenmesi gerektiğini, belediye başkanının tek başına verdiği bir yazının bu konuda yeterli görülmeyeceğini ortaya koymuştur4. Yani resmî makamlarca taşkın kısmın ayrılabilir olduğu onaylanmadıkça, mahkeme temliken tescil kararı veremez. Aksi durumda taşan kısmın tescili değil, davacıya irtifak hakkı tesis edilmesi mümkün olabilir. Bu nedenle, taşınmazın yapı sahibi adına tescili, bu mümkün olmadığı takdirde terditli olarak lehine irtifak hakkı kurulması davada mutlaka talep edilmelidir.
5. Zarar Gören Malikin Taşmayı Öğrendiği Tarihten İtibaren 15 Gün İçinde İtiraz Etmemesi: Taşkın yapıyı yapan komşu taşınmazın maliki, yukarıdaki tüm şartlar gerçekleşmiş olsa bile, zarar gören malikin taşmayı öğrendiği tarihten itibaren 15 gün içinde duruma itiraz etmesi halinde yapıyı yapan malikin temliken tescil isteme hakkı yoktur. Taşmadan zarar gören malikin bu itirazı, aynı zamanda yapı malikinin iyiniyetini de ortadan kaldırmaktadır. İtiraz edildiğini ispat hiçbir şekle bağlı olmadığı gibi, 15 günlük sürenin de objektif olarak yapının yapılmaya başladığının görülebileceği andan itibaren başlayacağını belirtmek gerekir.
Yapı sahibinin açtığı temliken tescil davası genellikle taşkın yapı durumunun kalıcı olarak çözülmesini amaçlar. Bununla birlikte uygulamada, daha yaygın olarak taşkın yapı sorunu arsa malikinin açtığı müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) ve kal davalarıyla gündeme gelir. Böyle bir davada davalı durumundaki yapı sahibi, savunma olarak TMK m.725/2’deki şartların gerçekleştiğini ileri sürerek davaya cevap süresi içinde karşı dava açabilir veya defʽi yoluyla “yapının korunması”nı talep edebilir. Yani arsa maliki yıkım istediğinde, yapı sahibi kendisinin iyi niyet şartlarını haiz olduğunu ve bedel ödemeye hazır olduğunu öne sürerek, aslında taşkın kısmın kendisine bırakılması gerektiğini savunabilir. Mahkeme bu iddiayı haklı bulursa, arsa malikinin yıkım talebini reddederek taşkın kısmın yapı sahibine devrine karar verebilir.
Usuli Meseleler
Taşkın inşaattan kaynaklanan davalarda usule ilişkin bazı özel hususlara dikkat edilmelidir:
- Görevli ve Yetkili Mahkeme: Elatmanın önlenmesi (müdahalenin men’i), yıkım (kal) ve temliken tescil davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetki bakımından ise HMK m.12 gereğince taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir; davalar, taşkın yapının bulunduğu taşınmazın yer aldığı yargı çevresinde açılmalıdır.
- Taraflar : Elatmanın önlenmesi ve yıkım davasında davacı, arazisine tecavüz edilen arazi malikidir. Davalı ise taşkın yapının (yapıyı inşa eden) malikidir. Temliken tescil davasında ise roller tersine döner: Davacı yapı sahibi (taşkın yapıyı yapan malik), davalı komşu arazi malikidir. Taraf teşkili doğru sağlanmalıdır; özellikle yıkım istenen davalarda taşkın yapının maliki dışında, eğer o yapının üzerinde intifa hakkı gibi haklar varsa bunların sahipleri de dava konusu hakkın etkileneceği ölçüde davaya dahil edilmelidir.
- Dava Değeri ve Harç: Bu tür davaların değeri, dava dilekçesinde belirtilen talebin konusuyla belirlenir. Özellikle arsa malikinin açtığı elatmanın önlenmesi ve kal davalarında, Yargıtay’a göre dava değeri taşınmazın tamamı üzerinden değil, sadece el atılan (tecavüz edilen) kısım üzerinden hesaplanmalıdır2. Nitekim Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 09.03.2021 tarihli kararında, elatmanın önlenmesi davasının değerinin, tüm parselin değil taşkınlığın gerçekleştiği kısmın değeri esas alınarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Bu durum, ödenecek harcın miktarını da düşürmektedir. Aynı kararda, arsa malikinin aynı zamanda ecrimisil talep ettiği durumlarda, yukarıda belirtildiği üzere yapı sahibinin kusursuz ve iyi niyetli olduğu anlaşılıyorsa ecrimisil isteminin dinlenemeyeceği de vurgulanmıştır2.
- Dava Arkadaşlığı: Taşkın yapının üzerinde bulunduğu arsa, birden fazla kişinin paylı mülkiyetinde ise (örneğin taşkın kısım ortak bir mülkiyete tecavüz etmişse), arsa malikinin açacağı elatmanın önlenmesi ve yıkım davasında tüm paydaşlar davalı gösterilmelidir. Yargıtay, paylı mülkiyete tabi taşkınlık uyuşmazlıklarında davanın tüm paydaşlara yöneltilmesini zorunlu görmekte; aksi halde taraf teşkilinin eksik olacağı gerekçesiyle karar bozulmaktadır5. Dolayısıyla, davacı arsa maliki, tek bir paydaşa karşı dava açmakla yetinmemeli, taşkın kısmın etki ettiği arsanın bütün paydaşlarını davada göstermelidir.
- Diğer Usulî Hususlar: Taşkın inşaat davalarında herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi, mülkiyet hakkına dayalı talepler söz konusu olduğundan, kural olarak söz konusu olmaz (ecrimisil talepleri hariç, ecrimisil için 5 yıllık zamanaşımı uygulanır). Bununla birlikte uygulamada, özellikle yapının yıkımına karar verilmesi halinde infazın nasıl gerçekleşeceği, yıkım masraflarının kimin karşılayacağı gibi konular da mahkeme tarafından hüküm altına alınmaktadır. Genellikle yıkım masrafı, haksız yapı yapan tarafa yükletilmekte; yapı malzemelerinin akıbeti (enkazın kaldırılması vs.) kararda belirtilmektedir.
Yargıtay Kararlarının İncelenmesi
Taşkın inşaat konusundaki Yargıtay içtihatları, uyuşmazlıkların çözümünde bazı kritik noktaları öne çıkarmaktadır. Mahkemeler somut olayları değerlendirirken özellikle aşağıdaki hususlar üzerinde durmaktadır:
1. Taşkınlığın Sebebi – İmar Uygulaması Durumu: Taşkın yapının ortaya çıkış sebebi, hukukî çözümün belirlenmesinde önemli rol oynar. Uygulamada en sık karşılaşılan durumlardan biri, taşkınlığın yapı sahibinin iradesi dışında, idarenin bir tasarrufu olan imar uygulaması (parselasyon) sonucu meydana gelmesidir. Örneğin belediyece yapılan bir parselasyon sonrasında, daha önce sınırı aşmayan bir bina, yeni kadastro düzenlemesiyle komşu parsele taşkın hale gelebilir. Bu tip durumlarda Yargıtay, yapı sahibinin kusurlu olmadığı ve kötü niyet isnat edilemeyeceği kabulünden hareket etmektedir. Kanun koyucunun da iyi niyetli yapı sahibini koruma iradesi gözetilerek, yıkım son çare (ikinci çözüm) olarak değerlendirilmektedir. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, imar uygulaması kaynaklı taşkınlıklarda doğrudan doğruya yıkım kararı verilemeyeceğini, öncelikle yapı bedelinin ödenmesi seçeneğinin gündeme gelmesi gerektiğini vurgulamıştır. Nitekim Yargıtay’ın 18.09.2024 tarihli bir kararında, arsa malikinin elatmanın önlenmesi ve yıkım talebiyle dava açması halinde, önce taşkın yapının güncel değerini mahkeme veznesine depo etmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir6. Kararda, mahkemece karar tarihine en yakın tarihte tespit edilecek güncel değer üzerinden bedel depo edilmeden yıkıma hükmedilmesinin doğru olmadığı ifade edilmiştir. Bu içtihada göre, arazi maliki eğer mahkemenin belirlediği bedeli depo ederse yapının yıkımına karar verilebilecek; eğer bedeli yatırmazsa dava reddedilecektir. Buradaki amaç, yapı malikinin zararlarının karşılanmasıdır. Ayrıca, imar kaynaklı kusursuz taşkınlıklarda yapı sahibine kusur atfedilemeyeceği için, dava kabul edilse dahi yargılama giderleri ve karşı vekâlet ücreti de yapı sahibine yükletilmemektedir7. Yargıtay, bu durumdaki davalarda, yapı sahibinin kendini savunmak zorunda kalmasının bir sonucu olarak mahkeme masraflarından sorumlu tutulamayacağını ve aynı şekilde bina bedeli de ödenmedikçe kendisinden ecrimisil talep edilmesinin de hukuka uygun olmayacağını ifade etmektedir8.
2. Bilirkişi Raporlarının Önemi: Taşkın inşaat uyuşmazlıklarında teknik meseleler ön plandadır. Hangi kısmın kime ait olduğu, taşkınlığın miktarı, değeri ve ifrazının mümkün olup olmadığı gibi konularda mahkemeler genellikle bilirkişi incelemesine başvururlar. Bu nedenle, bilirkişi raporları hükme esas teşkil eden en önemli delillerdendir. Yargıtay, bu raporların denetime elverişli ve bilimsel verilere uygun olmasını aramaktadır. Özellikle kadastro ve ölçüm konusunda uzman bilirkişilerin, doğru yöntemlerle sınır ihlalini tespit etmeleri gerekir. Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 02.05.2007 tarihli bir kararında, kadastro planlarının uygulanmasında “ölçümün, arazide kadastro sırasında konulmuş ve halen korunan nirengi, poligon ve röper noktalarına dayanılarak yapılması gerektiğini” vurgulamıştır9. Bu ilke, sınır tespitinin sağlıklı yapılması açısından önem taşır. Mahkemeler, taşkın yapının değerini, ne kadar bir alanı kapladığını ve ifraz imkânını, bilirkişi aracılığıyla somut ve gerekçeli şekilde belirletmelidir. Eksik veya yetersiz raporlarla karar verilmesi, Yargıtay denetiminden çoğunlukla geçememektedir.
3. Bekletici Meseleler ve Mülkiyet Durumunun Belirlenmesi: Taşkın inşaat davaları, bazen diğer hukuki süreçlerle bağlantılı olabilir. Özellikle taşkınlığın konusu olan taşınmazların mülkiyeti başka bir davada ihtilaflıysa, bu durum taşkın yapı davasını doğrudan etkileyebilir. Örneğin, taşkın kısmın ait olduğu arazi için ayrı bir tapu iptali ve tescil davası görülmekteyse, önce o davanın sonucunun beklenmesi gerekir. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, bu tür haller bekletici mesele yapılmalıdır10. Aynı şekilde, eğer taşkın yapının bulunduğu bölgedeki parsellerde bir kadastro yenileme (yeniden kadastro) çalışması yürütülüyorsa, bu idari sürecin tamamlanması beklenmeden karar verilmesi doğru değildir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 26.09.2011 tarihli bir kararında, devam eden kadastro yenileme çalışmaları sonuçlanmadan taşkın yapı davasının sonuçlandırılamayacağını ifade etmiştir11. Bu gibi durumlarda mahkeme, ilgili işlemler sonuçlanıncaya kadar davayı beklemeye almalı, aksi takdirde karar hukuki dayanaktan yoksun kalabilecektir.
Sonuç
Taşkın inşaattan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde, tek tip bir “her durumda yıkım” veya “her durumda tescil” kuralı bulunmamaktadır. Her somut olay, kendine özgü koşullar çerçevesinde değerlendirilmektedir. Özellikle taşkınlığın sebebi (TMK m.725 kapsamında iradi bir taşkınlık mı, yoksa imar uygulaması gibi harici bir sebeple mi oluştuğu) ve yapı sahibinin iyi niyetli olup olmadığı, davanın akıbetini belirleyen temel eksenlerdir. Kanunun öngördüğü istisnaî kural (TMK m.725), ancak iyi niyet, üstün yarar, bedel ödeme ve ifraz imkânı gibi ağırlaştırılmış şartlar bir arada mevcutsa devreye girmekte; bu şartların ispatı yapı sahibine düşmektedir.
Diğer yandan, taşkınlığın bir imar uygulaması sonucunda ortaya çıktığı hallerde hem kanun koyucunun hem de yargı mercilerinin yapı sahibini koruma eğiliminde olduğu görülmektedir. Arsa maliki mülkiyet hakkını elbette kullanabilir; ancak bu hakkın korunması, yapı sahibinin ciddi bir kusuru yoksa, yapının güncel bedelinin ödenmesi şartına bağlanmaktadır. Aksi halde, salt mülkiyet hakkına dayanarak iyi niyetli bir yapı sahibinin inşaatının yıktırılması, ekonomik açıdan israftır ve hukuken tercih edilmez.
Uygulamada bu tür davalar oldukça teknik ve çok taraflı olabilmektedir. Bu nedenle, hukukçulara pratik öneri olarak; öncelikle taşkınlığın kaynağını doğru tespit etmeleri (imar kaynaklı mı, tamamen özel kişilerden mi kaynaklanıyor), taraf teşkilinin eksiksiz sağlandığından emin olmaları (özellikle tüm ilgili malikleri davaya dahil etmek) büyük önem taşır. Ayrıca iddiaları ve savunmaları ispatlamak için teknik ve hukuki delillerin, özellikle denetime elverişli bilirkişi raporları ile ilgili idari işlem ve kararların, zamanında mahkemeye sunulması gerekmektedir. Bu sayede, taşkın inşaat uyuşmazlığına konu olay mahkeme önünde bütün boyutlarıyla ortaya konulabilecek ve hem hakkaniyete hem de yasal mevzuata uygun bir karar verilmesi sağlanabilecektir. Son olarak belirtilmelidir ki, yapı sahibinin iyiniyetli olup temliken tescil istediği davalarda, ifrazın mümkün olup olmadığı teknik bilirkişi tarafından belirleneceğinden, terditli olarak lehe irtifak hakkı talep edilmesinde de fayda bulunmaktadır.
Kaynakça:
1. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E.2014/15651, K.2016/1007, 27.01.2016.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E.2018/13305, K.2021/2046, 09.03.2021.
3. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, E.2023/780, K.2024/1525, 13.03.2024., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2013/2401 K. 2015/1434, 27.05.2015., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/1749 K. 2019/414, 09.04.2019.
4. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E.2009/3612, K.2009/4980, 29.04.2009.
5. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E.2015/8724, K.2015/11622, 12.10.2015.
6. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, E.2024/2429, K.2024/3905, 18.09.2024.
7. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E.2012/3059, K.2012/6014, 23.05.2012.
8. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, E.2023/5320, K.2024/4307, 07.10.2024.
9. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E.2007/3379, K.2007/4847, 02.05.2007.
10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E.2008/2103, K.2008/4913, 16.04.2008.
11. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E.2011/10069, K.2011/9419, 26.09.2011.
12. Akman, S. (1982). Taşkın İnşaat (doçentlik tezi). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları
13. (Serozan R., Komşunun Arsasına Taşan Yapı, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1977, cilt 42, s.10)