Polis, zor ve silah kullanan değil, aksine koruyan ve gözetendir. Polis, kamu kudreti kullanıcısı ve kamu hizmetlerini yerine getiren devletin temsilcisi olup, güvenliği sağlayan ve adalete yardım edendir. Polisin, halktan aldığı kudreti yine halka karşı orantısız ve keyfi şekilde kullanması, hukukun evrensel ilke ve esaslarını çiğneyerek, gücünün ve yetkisinin kaynağı olan halka karşı düşmanca tavırlar sergilemesi kesinlikle kabul edilemez.

Polis; kamu düzenini, kişi hak ve özgürlüklerini, konut dokunulmazlığını, halkın ırzını, canını, malını korumakla ve kamunun huzurunu temin etmekle görevlidir. Ayrıca polisin; yardım isteyenler ile desteğe muhtaç çocuk, hasta ve düşkünlere yardım etmesi de görevinin gereğidir.

Polislik, gerekli eğitim-öğretimi almış bireyler tarafından profesyonelce icra edilen bir meslektir. Her somut olayın kendisine özgü ve zor koşulları karşısında polis, soğukkanlı olmalı, silah kullanma ile elde edilecek fayda ve meydana gelmesi muhtemel tehlike ile zararın mukayesesini yapmalıdır. Türkiye’de polisin olaylara müdahalesi ve bunların olumsuz sonuçları, maalesef diğer medeni ülkelere kıyasla daha ağır olmaktadır.

İnsanın yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, toplantı ve yürüyüş hakkı öncelikle korunmalıdır. İnsan; işkence, insanlık dışı ve kötü muamele görmemelidir. Esas olan budur. Polis, sırf otoriteye güç kazandırmak, demokratik hak ve özgürlükleri baskı altına almak için değil, herkesin hak ve özgürlüklerini korumak, kamu düzenini ve barışını sağlamak amacıyla zor ve silah kullanma yetkisine sahip olmalıdır. Esas itibariyle, bu yetki ikincildir.

Sorun, iç hukuk düzenlemelerinden ziyade, daha çok idari pratik, yani hukuk kurallarının uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında, kamu kudreti kullanıcısı ile aynı veya benzer görüşü paylaşanlara veya bu görüşe yakınlık duyanlara karşı gösterilen müsamaha, “eşitlik” ilkesine aykırı sonuçların doğmasına yol açabilmektedir. Burada, polis tarafından yapılan müdahalenin orantısı veya gerekliliği, dolayısıyla haklılığı değil, müdahaleye konu olaya sübjektif bir bakış yöntemi ile yaklaşılması hatalıdır.

Bu nedenle, önceden bilgi verilsin veya verilmesin cebir ve şiddet içermeyen toplantı veya gösterilere zor kullanmak suretiyle müdahale edilmemesi, bu toplantı veya gösterilerin cebir ve şiddet dışında başkalarının hak ve hürriyetlerini kısıtlaması durumunda ise, bu kısıtlılığa gösterilecek tahammül sınırının dikkate alınarak, hukuka aykırı başlayan veya hukuka aykırı hale gelen toplantı veya gösterinin sonlandırılması veya dağıtılması ve gerektiği kadar güç kullanılması isabetli olacaktır. Aksi halde, cebir ve şiddet içermeyen toplantının sırf bildirimsiz yapılması veya trafik düzenini etkilemesi ya da karmaşıklığa yol açması, bu toplantı veya gösteri yürüyüşüne zor kullanmak suretiyle müdahale dayanağı olarak görülmemelidir. Hukuka aykırı bir toplantı veya gösteriye zor kullanmak suretiyle yapılacak müdahale, beraberinde hiç beklenmeyen ve istenmeyen ağırlıkta sonuçların doğmasına da yol açabilir.

Belirtmeliyiz ki, esas olan kamu kudreti kullanıcısının somut olayda ne yapacağı, önyargısız olması, karar makamında olan amirin objektif bir davranışla sınırları ve olabilecekleri belirleyebilmesi ve demokratik hukuk düzeninde zor ve silah kullanmayı bir öncelik ve ayrıcalık olarak görmemesidir.

Polis meşru bir güçtür, koruyucudur ve önleyicidir. Polis, olay çıkaran veya provoke eden değil, sakinleştiren ve sağduyu ile hareket eden profesyonel bir kontrol birimidir. Polisin, kendisini yalnızca devletin veya hükümetin kontrol gücü olarak görmesi, otoritenin fikir ve dayatmalarına karşı çıkan halkı, sırf bu nedenle tahrik etmesi ve halka karşı güç kullanması kabul edilemez. Polis yetkisini, hukuka uygun, dürüst ve eşit olarak kullanmak zorundadır.

Polisin zor kullanması iki şekilde gerçekleşir; birincisi, kanuna uygun veya kanunsuz bir emre dayanarak zor kullanabilir ki bu, Anayasa m.137 ile TCK m.24 ve 256’ya göre suçtur; ikincisi ise, kudretini kamudan yani halktan almasına rağmen halka karşı kendi iradesi ile zor kullanır, cebir ve şiddete başvurur ki, işte bu çok daha tehlikelidir. Polisin, zor kullanma yetkisinin bulunduğu her durumda başka çözüm yollarına başvurmaksızın, öncelikle cebir ve şiddet kullanmaktan yana olması ve hatta bunu istekle yapması, devlet ve polis ile halk arasında onarılması çok zor yıkıma sebebiyet verebilecektir.

Polise karşı cebir ve şiddet kullanan bir kişi veya topluluk bulunmadıkça, polisin halkı tahrik etmesi ve zor kullanarak müdahale edebileceği ortamı oluşturmasının, hukuki ve sosyal yönden kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Polis, 1980 yılından önceki kimliğinden sıyrılmalı, partizanca davranışların yanında, kamu otoritesinin sübjektif fikirlerine destek vermek yerine, hukuka uygun, eşit ve kabul edilebilir şekilde yetkilerini kullanmalıdır. Çünkü polis demek, hukuk demektir. Polisi, güç kullanan diğer unsurlardan ayıran en önemli özellik hukuki meşruiyetidir.

Polis, yalnızca bir görüşün değil, halkın polisidir. Halkla polis arasındaki kopan veya koparılan güven ilişkisinin yeniden kurulması gerekir. Aksi halde bu güvensizlik, halkın polise, polisin de halka düşmanlaşmasına neden olacaktır. Taraflar birbirini bertaraf edilmesi veya uzak durulması gereken bir tehlike ve tehdit olarak görmeye başlayacaktır. Bu nedenle, polisin öncelikle kendisini gözden geçirmesi ve öz eleştiride bulunması gerekmektedir.

Devlet ve hükümet, polisi gruplara ayırmaktan, her bir gruba eşit olmayan farklı sosyal ve maddi olanaklar sunmaktan vazgeçmeli, polis teşkilatını birleştirmeli, güç ve yetkilerini eşit şekilde dağıtmalı, tüm birimlerin sürekli denetimini sağlamalı ve polisin yaşam şartları ile psikolojisini iyileştirmelidir.

Polis, kamu kudretinden kaynaklanan yetkisini kullanırken eşit davranmalıdır. Yetkilerinin neler olduğu ve bunların kullanım yerleri konusunda polisin, eğitim - öğrenim düzeyi geliştirilmeli, bilgi ve uygulama yeteneği en üst düzeye taşınmalıdır. Bunlar, polis için öngörülen objektif şartlardır. Sübjektif şartlar ise, polisin çalışma şartlarının, sosyal ve iktisadi şartlarının mümkün olduğu kadar geliştirilip iyileştirilmesi şeklinde tanımlanabilir.

Polis, İdare Hukukunda yetkisizliğin esas ve yetkinin de kanunlarda gösterilmek şartı ile istisna olduğunu, çünkü kamu kudretinin kullanılmasına dayalı yetkilerin mutlaka kanunlarda tanımlanması gerektiğini ve kişi hak ve hürriyetlerine yönelik sınırlamaların da Anayasa m.13 gereğince ancak kanunlarla yapılabileceğini bilmelidir. Ayrıca polis, vatan-millet-devlet anlayışını kendisine gerekçe yapıp, ne pahasına olursa olsun meseleyi çözmek için kamu kudreti kullanımını hukuk devleti ilkesinin ötesine taşıyarak, tahkik sisteminin acımasızlığına yol açacak şekilde yetkilerini kullanmamalıdır. Çünkü bu tür kullanımın sonuçları yıkıcıdır. Polis ile birey arasındaki bağ tamiri imkansız olacak şekilde zedelenebilir. Bunun yanında, devlet ile vatandaş arasında olması gereken hoşgörü ve aidiyet duygusu, yerini korku ve endişeye bırakabilir. Her korku ve endişe ise, beraberinde savunmayı ve karşı saldırıda bulunmayı gündeme taşır. Bu sebeple polis, yetkilerini kişi hak ve hürriyetlerinin korunması için, yasal sınırlarında ve keyfi olmaksızın kullanmayı bilmelidir.

Bir yetkinin varlığı, şartların oluşmadığı veya ortadan kalktığı ya da gerekli olmadığı yerlerde sübjektif amaçlarla kullanılmasına izin vermez. Polis, bir yetkinin kullanımını sağlamak amacıyla şartların oluşmasına katkıda bulunmaz, oluşmayan şartların varlığını ileri sürüp yetki kullanmaz, gerektiğinde ise yetkisini kullanmaktan kaçınmaz. Polis, somut olayın özellikleri bakımından gereklilik bittiğinde ise kişi hak ve hürriyetlerine ilişkin sınırlama öngören yetkisini kullanmaktan imtina eder.

Esasında polis kendisine tanınan yetkileri, somut olayın özelliklerine uygun düşecek şekilde usul ve esası dairesinde kullandığında, bireyin hak ve hürriyetlerini korumanın ötesinde, vatan-millet-devlet olarak sıralanan değerlere de hizmet etmiş ve yarar sağlamış olacaktır.

Polis, amaç ve hedefin hukuk devleti ilkesine bağlılık olduğunu asla gözardı etmemelidir. Zaten devleti de, başka organizasyon ve yapılanmalardan ayıran bu ciddiyet, tutarlılık ve kararlılıktır. “Hukuk devleti” ulaşılması zor bir hedef gibi gözükse de, anlayış olarak kazanılıp topluma yerleştirildiğinde, bazılarını memnun etmeme ihtimali bulunsa bile çoğunluk ve ülke bakımından her alanda başarılı sonuçlar elde edilecektir. Polis, yetkileri dairesinde elbette kişi hak ve hürriyetlerinin keyfi ve kötüye kullanımına izin vermemelidir. Ancak bu noktadaki müdahale, hukuk devleti ile hukukun evrensel ilke ve esaslarının çizdiği çerçeve sınırlarını aşmamalıdır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.netsitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)