Çalışmamızda, önce idari (önleyici) kolluk ve adli kolluk, yani suç kolluğu olarak polisin zor ve silah kullanma yetkisine ilişkin yasal mevzuatın neler olduğu sıralanacak, devamında ise polisin zor ve silah kullanma yetkisi konusunda bazı tespitlere yer verilip, açıklamalar yapılacaktır.
 
A- Hükümler


1- İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin yaşama hakkını düzenleyen m.2/2'de, "Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz: a) Bir kimsenin yasadışı şiddete karşı korunması için, b) Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için, c) Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için".

2- 1982 Anayasası'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" başlıklı 17. maddesinin son fıkrasında, "Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır".

3- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerden kanun hükmü ve amirin emri ile meşru savunma ve zorunluluk halini düzenleyen "Kanun hükmü ve amirin emri" başlıklı 24. maddesinde, "(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez. (2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. (3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. (4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur."; "Meşru savunma ve zorunluluk hali" başlıklı 25. maddesinde, "(1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. (2) Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez." ve "Sınırın aşılması" başlıklı TCK m.27'de ise, "(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez." hükümlerine yer verilmiştir.


4- 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 20. maddesinin son fıkrasında, "Yukarıda sayılanlardan kamu görevlileri, görevlerinden ayrılmış olsalar dahi terör suçluları tarafından kendilerine veya eş ve çocuklarının canına vuku bulan bir taarruzu savmak için silah kullanmaya yetkilidirler". Ayrıca 3713 sayılı Kanunun ek 2. maddesine göre, "Terör örgütlerine karşı icra edilecek operasyonda 'teslim ol' emrine itaat edilmemesi veya silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde kolluk görevlileri, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü ve orantıda, doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanmaya yetkilidirler".


5- 1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesine Hakkında Kanun'un 2. maddesinde,
"Birinci maddenin (B) bendinde sayılan hallerde: Sanık veya hükümlünün teslim olması için yapılan (Teslim ol) ihtarından sonra, polis veya jandarmaya karşı silah kullanmaya filhal teşebbüs etmeleri halinde ise, ihtara lüzum olmaksızın silah kullanılır. Müsademe sırasında, sanık veya hükümlüye müsademede veya kaçmada yardımcı olanlar haklarında da birinci fıkra hükmü uygulanır"[1].


6- 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun "Zor ve silah kullanma" başlıklı 16. maddesinde,
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;
 a) Bedeni kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü,
 b) Maddi güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, gözyaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
İfade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
Silah kullanmaya yetkilidir".
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir".[2]


B- Değerlendirme
Polis, bozulan düzenin tekrar kurulması, daha fazla bozulmaması ve düzenin bozulmasını engellemek amacıyla silah kullanabilir. Silah bazı durumlarda biber gazı, cop, boyalı veya tazyikli su olabileceği gibi somut olayın ağırlığı ve büyüklüğüne göre ateşli silah da olabilir. Polis elinde silah olmayan, silahı olup da silahına davranmayan ya da davranacağına dair herhangi bir izlenim uyandırmayan kişilere karşı silah kullanmayacaktır. Esas itibari ile kaçan kişiye karşı ateşli silah kullanılmalıdır.

Polis istisnai olarak, ister adına görevin ifası, isterse meşru müdafaa denilsin, kendi ve başkalarının can, mal ve sair haklarını korumak amacıyla gerektiğinde silahını kullanabilir. Bu kullanım, saldırıda bulunanı etkisiz hale getirecek ölçüde orantılı olmalıdır. Polis "dur" veya "teslim ol" ihtarında bulunmadan, kişi silahlı olsa dahi silahına davranamayacaktır. Ateşli silahla saldırıda bulunan veya saldırıda bulunma tehdidi olan kişiye karşı polis onu öldürme için değil, etkisiz hale getirmek için silah kullanabilir, zaruri ise öldürebilir.

Haksız saldırıda bulunana karşı haklıyı, düzeni, başkalarının kişi hak ve özgürlüklerini korumak için kamu kudreti kullanıcısına şekil ve sonucu kötü olsa da bazı zorunluluklar, yani özel yetki tanınabilir. Ancak, İdare Hukukunda yetkisizlik kural, yetkili olmak istisnadır. Bu sebeple, bu yetkilerin mutlaka Anayasa ve kanunlarla gösterilmesi gerekir. Silah kullanma yetkisi, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması adına yapılsa da başka birilerinin hak ve hürriyetlerini sınırlayabileceğinden, mutlaka Anayasa m.13’e uygun biçimde kanunla tanımlanmalıdır.

Ülkemizde, polisin gerektiği yerde silah kullanmaması, gerekmediği yerde aşırı güç ve silah kullanması bir kültür sorunudur. Belki bu, hukuk kurallarını az bilmenin veya tam olarak bilmenin yanında bu kuralların pratikte uygulanmasında güçlük çekilmesinin, silah çeken kişiye karşı polisin müşfik ve babacan adam algısının bir sonucudur. Oysa polis, Anayasa ve kanunların kendisine verdiği yetkiyi gerektiği yerde gerektiği kadar, özenle, yetkisini aşmadan ve sadece saldırı altında bulunanın değil saldırıda bulunanın da haklarını gözeterek silahını kullanmalıdır. Polis, düzenin koruyucusudur. Polis kendisine tanınan yetki ve otoriteyi, baskıyı artırmak için değil, herkesin hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kullanmalıdır. Polis bir taraftan suçların önlenmesi hizmetlerini yerine getirdiği idari kolluk ve diğer yandan da suç ve faili tespit amacıyla hizmet ettiği adli kolluk yetkilerini kullanırken, gerek toplum ve gerekse önleyici kolluğun muhatabı olan kişilerle şüpheli veya sanıkların tüm hak ve hürriyetlerini gözetmek zorundadır. Bu, hukuk devletinin gereğidir.

Polis, idari suç ve cezalar olarak adlandırılan kabahatle, yani düzene aykırılıkların para, işyeri kapatma gibi yaptırımlar uygulanan cezalarda fail dışında kimseye kötü muamelede bulunamaz ve yetkisini aşıp itham sisteminin özelliklerini bozarak tahkik sisteminden hareketle, ne pahasına olursa olsun doğru ve yanlış suçlu bulup onun suçlu olduğunu ilan edemez. Bu husus, masumiyet/suçsuzluk karinesinin doğal bir sonucudur.

Türk Hukuku'nda polisin silah kullanma yetkisine dair birçok net düzenleme bulunmaktadır. Elbette polisin silah kullanma yetkisi istisnai olup, fiil icra etse de bir kişiye karşı kullanabildiği en son yöntem olmalıdır. Demokratik hukuk devleti olmanın bir gereği de silah kullanma yetkisinin istisnai olmasını öngörmektir. Demokratik hukuk devletlerinde bireyin yaşam hakkı, maddi ve manevi bütünlüğünün korunması esastır. Toplumu oluşturan bireylerin sağlıklı yaşamaları da temel amacı oluşturur. Toplum düzeni içinde koruma hususunda en başta gözetilen yaşam, sağlık, kişilerin maddi ve manevi bütünlüğüdür. Ancak, bunlar zorunlu hallerde korunmayıp, gözardı edilebilir. Bu zorunluluk ve dolayısıyla silah kullanma yetkisinin şartları, kanunlarda sıkı bir şekilde gösterilmelidir.

Hukuka uygunluk sebepleri arasında yer alan, yani bir fiilin hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırmak suretiyle onu suç olmaktan çıkaran hallerden, meşru müdafaa, kanun hükmünü icra ve yetkili amirin emrinin ifası, silah kullanma yetkisini meşrulaştıran hukuka uygunluk sebeplerindendir. Somut olayda, çıplak elle saldırana durum zorunluluk arz etmedikçe, ateşli silah kullanılamayacağı gibi, sadece mala zarar verme de yine somut olayın şartları zorunlu kılmadıkça ateşli silah kullanılması hukuka uygunluk sebebi içerisinde sayılamayacaktır.

Görevin ifa edilmesi hukuka uygunluk sebepleri kapsamında incelemeye daha elverişli olan polisin silah kullanma yetkisi, elbette somut olayın özellikleri ile yasal sorumluluğun uygunluk taşıdığı ölçüde kullanılmalıdır. Polisin görevinden kaynaklanan yetkisi de suçları önlemek ve suç işlediği iddia olunanları yakalamaktır. Polis görevi sırasında bir suçun işlenmesini önlerken, suç işlediği iddia olunan kişiyi yakalarken, kendisinin ve başkalarının canını, yaşam ve sağlığını koruması gerektiğinde tereddütsüz silahını kullanabilmelidir. Bu konuda Türk Hukuku yeterli yasal düzenlemelere sahiptir. Önemli olan somut olayın özelliklerini iyi algılayıp, yetkilerinin kaynaklandığı kanunları çok iyi bilen polisin, mesleki bilgi, birikim ve tecrübeleri ile gerekli olduğunda zor ve silah kullanması, bu kullanıma şahsi veya sırf otoritenin kuvvetini göstermek için keyfi başvurmaması ya da başvurması gerekirken şahsi veya başka bir nedenle zor ve silah kullanmaktan kaçınmaması, özetle korunması gereken kişi hak ve hürriyetleri ile temeli bu olan kamu düzeni ve barışının gözetilmesi için zor ve silah kullanma yetkisine başvurmasıdır. Bu gereklilik polisin, hem kendisinin ve hem de başkalarının sağlığı, yaşamı ve kamu barışı için zorunludur. Silah kullanma yetkisi, istisnai olsa da polisin görevinden doğan yetkileri arasında düzenlenmiştir. "Silah" ve "silah kullanma" gibi kavramların ürkütücü ve korkutucu olduğu tereddütsüz olmakla birlikte, kamu barışı, toplum düzeni ve kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması açısından önem arz etmektedir.

Silah kullanılmasında önemli olan, bu yetki ve şartlarının kim tarafından kullanılabileceği, bu yetkiyi kullanabilecek bilgi, birikim ve tecrübeye sahip polisin yetiştirilmesidir. Polisin, silah ve silah kullanma yetkisine şahsı yönünden sahip kılınmamış, üstlendiği görev, toplum düzeni, kamu barışı kişi hak ve hürriyetlerinin korunması bu zorunluluğu gündeme getirmiştir. Bu yetki ve sınırları yasama organı belirler, yetkilerin kullanılması idarede bulunan polise ait olup, bu konudaki ihtilafları yargı mercii çözer.

Somut olayda, silahını kullanan polise disiplin ceza hukuku anlamında bazı sorular yöneltilebilmelidir. Polisin silah kullanma yetkisini usul ve esas yönünden hukuka uygun kullanıp kullanmadığının incelenmesi hukuk devletinin gereğidir. Ancak doğal süreç, somut olayda gerektirdiği durumlarda, silah kullanma yetkisi polise baskı oluşturmamalı, çünkü tüm demokratik hukuk devletlerinde hukuk kuralları bu yönde tasarlanmıştır.
Polisin zor ve silah kullanma yetkisini düzenleyen PVSK m.16'da, 2007 yılında 5681 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yapılan değişikliğin dikkatli incelenmesi gerekir. Bir taraftan kamu düzenini, barışını kişi hak ve hürriyetlerini koruyan, suça karıştığı iddia edilenleri ve suçluları yakalamakla görevli polisin zor ve silah kullanma yetkisini somut olarak düzenlemek suretiyle netleştiren bu yasal düzenleme savunulurken, diğer taraftan keyfi ve sık kullanıma izin verdiği, kamu otoritesinin gücünü artırıp bireyin yaşam hakkı başta olmak üzere diğer hak ve hürriyetlerini tehlikeye düşürmeye ve hatta onlara zarar vermeye elverişli olarak değerlendirilen bu düzenleme ciddi şekilde eleştirilmektedir. 2007 yılında PVSK m.16'da yapılan değişiklikten sonra polisin zor ve silah kullanma yetkisinin genişletildiği ifade edilerek, buna bağlı ölüm ve yaralanmalarda artış olduğu söylenmektedir.
Kamu yararı - birey yararı, gerektiğinde kullanım - takdir yetkisi - keyfi kullanım konularında ciddi sorunlar çıkabilmektedir. Bu noktalardaki hassas dengelerin, hem kanunlarda ve hem de bunların uygulanması sırasında, yani pratikte sağlanmasında sıkıntılı durumlarla karşılaşılabilir. Kişi hak ve hürriyetlerinin korunup gözetilmesinden vazgeçebilmek mümkün değildir. Ancak bunun yanında, kamu kudretinin kullanımı yetkisi ile donatılan polise bu yetkiyi keyfi kullanma imkanı tanınmamıştır. Kişi hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla polise tanınan zor ve silah kullanma yetkisi, trajikomik bir şekilde kullanım hataları veya iyiniyetli ya da doğru olmayan yetki kullanımı olduğuna dair eleştirilerle yüzyüze kalabilmektedir. Özünde kimse tarafından istenilmese de, kamu barışı, güvenliği, düzeni, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması için polise, polisin zor ve silah kullanma yetkisini somut olayın özellikleri uyarınca gerektiğinde kullanmasına ihtiyaç vardır. Bu yetkinin kötüye veya keyfi şekilde kullanıldığı iddialarını değerlendirmek, bunlara sessiz kalmamak, ama önyargı ile de yaklaşmaksızın, yetkinin yanlış kullanıldığına dair iddianın üstünü de kapatmaksızın incelemek gerekir.

Hukuk kuralının birey ve kamu için ne kadar iyi sonuçlar vereceği, ne kadar iyi, dürüst, eşit ve kamu otoritesine pay çıkarmak yerine insanları gözetmek amacıyla uygulandığı, ancak bu kuralların tatbiki ve bundan elde edilen sonuçlarla öğrenilebilir. Devlet ve devletin adına kamu kudreti kullananlar ceberut davranamaz. Devlete güven esas olmakla birlikte, devletin de güvenilir olması gerekir. Milletten aldığı kamu kudretini kullanan devlet, kendisine verilen yetkileri şartları oluştuğunda ayırım yapmaksızın ve aşırıya kaçmaksızın kullanmak ve demokratik hukuk devleti ilkesine uygun hareket etmek zorundadır. Bu bir taahhüttür ve bu taahhütle de devletin polisi bağlıdır. Polisin zor ve silah kullanma yetkisinde ince bir çizgi bulunmaktadır. Bu yetki, gerekli olduğunda kullanılmadığı takdirde cana zarar gelebileceği gibi, şartları oluşmadan kullanılıp keyfi hareket edildiğinde ise, insan yaşamı ve sağlığı bakımından olumsuz sonuçlara yol açabilecektir. Somut olayın özelliklerine bakmak gerekir. Örneğin, polis tarafından müdahale edilen olayda hukuka aykırı davrananın elinde rehine veya çevresine ve topluma zarar verebilecek derecede bir silah olduğu takdirde, elbette polis silahını kullanmayı en son çare olarak düşünmelidir. Bununla birlikte, polisin müdahale ettiği olayda kendisine veya bir üçüncü kişiye saldırıda bulunan tarafından doğrultulmuş veya doğrultulmak üzere olan bir tabanca var ise, bu durumda da polis yasal şartlar çerçevesinde silahını kullanabilmelidir.


Sonuç olarak;
polis, kamu kudretinden kaynaklanan yetkisini kullanırken eşit davranmalıdır. Yetkilerinin neler olduğu ve bunların kullanım yerleri konusunda polisin, eğitim - öğrenim düzeyi geliştirilmeli, bilgi ve uygulama yeteneği en üst düzeye taşınmalıdır. Bunlar, polis için öngörülen objektif şartlardır. Sübjektif şartlar ise, polisin çalışma şartlarının, sosyal ve iktisadi şartlarının mümkün olduğu kadar geliştirilip iyileştirilmesi şeklinde tanımlanabilir.

Polis, İdare Hukukunda yetkisizliğin esas ve yetkinin de kanunlarda gösterilmek şartı ile istisna olduğunu, çünkü kamu kudretinin kullanılmasına dayalı yetkilerin mutlak kanunlarda tanımlanması gerektiğini ve kişi hak ve hürriyetlerine yönelik sınırlamaların da Anayasa m.13 gereğince ancak kanunlarla yapılabileceğini bilmelidir. Ayrıca polis, vatan - millet - devlet anlayışını kendisine gerekçe yapıp, ne pahasına olursa olsun meseleyi çözmek için kamu kudreti kullanımını hukuk devleti ilkesini ötesine taşıyarak, tahkik sisteminin acımasızlığına yol açacak şekilde yetkilerini kullanmamalıdır. Çünkü bu tür kullanımın sonuçları yıkıcıdır. Polis ile birey arasındaki bağ tamiri imkansız olacak şekilde zedelenebilir. Bunun yanında, devlet ile vatandaş arasında olması gereken hoşgörü ve aidiyet duygusu, yerini korku ve endişeye bırakabilir. Her korku ve endişe ise, beraberinde savunmayı ve karşı saldırıda bulunmayı gündeme taşır. Bu sebeple polis, yetkilerini kişi hak ve hürriyetlerinin korunması için, yasal sınırlarında ve keyfi olmaksızın kullanmayı bilmelidir. Bir yetkinin varlığı, şartların oluşmadığı veya ortadan kalktığı ya da gerekli olmadığı yerlerde sübjektif amaçlarla kullanılmasına izin vermez. Polis, bir yetkinin kullanımını sağlamak amacıyla şartların oluşmasına katkıda bulunmaz, oluşmayan şartların varlığını ileri sürüp yetki kullanmaz, gerektiğinde ise yetkisini kullanmaktan kaçınmaz. Polis, somut olayın özellikleri bakımından gereklilik bittiğinde ise kişi hak ve hürriyetlerine ilişkin sınırlama öngören yetkisini kullanmaktan imtina eder. Esasında polis kendisine tanınan yetkileri, somut olayın özelliklerine uygun düşecek şekilde usul ve esası dairesinde kullandığında, bireyin hak ve hürriyetlerini korumanın ötesinde, vatan - millet - devlet olarak sıralanan değerlere de hizmet etmiş ve yara sağlamış olacaktır. Polis, amaç ve hedefin hukuk devleti ilkesine bağlılık olduğunu asla gözardı etmemelidir. Zaten devleti de, başka organizasyon ve yapılanmalardan ayıran bu ciddiyet, tutarlılık ve kararlılıktır. Hukuk devleti başarılması zor bir mesele gibi gözükse de, anlayış olarak kazanılıp topluma yerleştirildiğinde, bazılarını memnun etmeme ihtimali bulunsa da çoğunluk ve ülke bakımından her alanda kaçınılmaz başarılı sonuçlar elde edilecektir. Polis, yetkileri dairesinde elbette kişi hak ve hürriyetlerinin keyfi ve kötüye kullanımına izin vermemelidir. Ancak bu noktadaki müdahale, hukuk devleti ile hukukun evrensel ilke ve esaslarının çizdiği çerçeve sınırlarını aşmamalıdır.  

Polis meslek yüksek okullarında ve Polis Akademisi ile sonrasında başlayacak meslek içi eğitim - öğrenim döneminde, bilgiye dayalı başarılı bir öğrenim hayatı polis için çok önemlidir. Bu sebeple, iyi ve kaliteli bilgi sahibi olmak bakımından "öğrenim" kelimesini ve bu bilgiyi kullanabilme yetenek, kabiliyet ve kapasitesinin geliştirilmesi amacıyla da "eğitim" kavramını tercih etmek isabetli olacaktır. Çünkü uygulamada, daha çok tercih edilmesi gereken "öğrenim" kavramı ziyadesi ile az kullanılmakta ve birçok alanda yerli yersiz "eğitim" kavramının kullanımı tercih edilmektedir. Kanaatimce, bilgi olmadan iyi eğitim pek mümkün değildir.


Prof. Dr. Ersan Şen
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
 
-----------------------------
[1] 1481 sayılı Kanunun 1. maddesine göre, "Polis ve jandarma, diğer kanun ve tüzüklerde yazılı yetkiler saklı kalmak üzere, aşağıda yazılı hallerde de silah kullanmaya yetkilidirler: A) 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16 ncı maddesinde yazılı hallerde, B) (A) bendindeki yetkiler saklı kalmak üzere, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya ağır hapis cezasını gerektiren suçlardan bir veya birkaçını işlemekten sanık veya hükümlü olup da haklarında tevkif veya yakalama müzekkeresi çıkarılan ve silahlı dolaşarak emniyet ve asayişi tek başına veya toplu olarak fiilen tehdit ve ihlal ettikleri anlaşılanlardan, teslim olmaları için İçişleri Bakanlığınca tesbit edilen tarihte başlamak üzere 10 günden az ve 30 günden çok olmamak şartiyle verilecek mühlet ile ad, san ve eylemleri de belirtilerek sanık veya hükümlünün dolaştığı bölgelerde mutat vasıtalarla ve uygun görülen yayın organlariyle radyo ve televizyonla da ilan edilenlerin belirtilen süre sonuna kadar adli makamlara, zabıtaya veya herhangi bir resmi mercie teslim olmamaları hallerinde".
[2] 16. maddenin 02.06.2007 tarih ve 5681 sayılı Kanunun 4. maddesi ile değişmeden önceki hükmüne göre, "Polis, aşağıda yazılı hallerde silah kullanmaya salahiyetlidir:
A) Nefsini müdafaa etmek;
B) Başkanın ırz ve canına vuku bulan ve başka suretle men'i mümkün olmayan bir taarruzu savmak için;
C) Ağır cezayı müstelzim bir suçtan maznun olarak yakalanıp nezaret altında bulunan veya herhangi bir suçtan mahkum ve mevkuf olup da tutulması veya nakil ve sevki polise emir ve tevdi olunan şahısların kaçmaları veya bu maksatla polise taarruzları halinde yapılacak ihtarlara itaat edilmemiş ve kaçmaya ve taarruza mani olmak için başka çare bulunmamışsa;
D) Muhafazasına memur olduğu mevki veya elindeki silaha yahut kendisine verilmiş veya teslim edilmiş olan karakolhane ile şahıslara karşı vuku bulacak taarruzu başka suretle defe imkan olmamışsa;
E) Ağır cezayı müstelzim ve meşhut cürüm halinde bulunan suçlarda suçlunun saklı olduğu yerin arandığı sırada o yerden şüpheli bir şahıs çıkarak kaçtığı ve dur emrine kulak asmadığı görülerek başka suretle ele geçirilmesine imkan bulunmamışsa;
F) Ağır hapsi müstelzim bir suçtan dolayı maznun veya mahkum olup da zabıtaca aranmakta olan bir şahsın yakalanmasına teşebbüs edildiği sırada kaçar ve dur emrine de kulak asmayarak başka türlü ele geçirilmesi kabil olmazsa;
G) Vazife esnasında polise tecavüze veya karşı koymaya elverişli aletlerin ve silahların teslimi emredildiği halde emrin derhal yerine getirilmeyerek karşı gelinmesi veya teslim edilmiş silah ve aletlerin zorla tekrar alınmasına kalkışılmışsa;
H) Polisin vazifesini yapmasına yalnız veya toplu olarak fiili mukavemette bulunulmuş veya taarruzla mümanaat edilmişse;
İ) Devlet nüfuz ve icraatına silahlı olarak karşı gelinmişse".