5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler kitabının ‘’Kişilere Karşı’’ suçlar başlıklı ikinci kısmında ‘’Hürriyete Karşı Suçlar’’ başlığı altında yedinci bölümde 107. maddesinde düzenleme altına alınan şantaj suçu ‘’ (1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. ‘’ şeklinde hükme bağlanmıştır.

Dolandırıcılık suçu ise Türk Ceza Kanunu sistematiğinde özel hükümler kitabının ‘’Malvarlığına Karşı’’ suçlar başlıklı onuncu bölümünde 157. madde nezdinde ‘’(1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir. ‘’ şeklinde bir düzenleme ile hukuki zemine oturtulmuştur.

Şantaj suçu ile dolandırıcılık suçunun arasında dışarıdan bakıldığında rahatlıkla gözlemlenebilecek çok temel farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıklardan en önemlisi ise korunan hukuksal yarar bakımından ‘’rıza’’ mefhumudur. Nitekim şantaj suçunda fail; gerek birinci fıkradaki eylemi gerekse de ikinci fıkradaki eylemi ile mağdur nezdinde rıza hilafına bir zorlama yaratmakta ve sonrasında menfaat temini gerçekleşmektedir. Buna karşın dolandırıcılık suçunda mağdur nezdinde herhangi bir zorlama durumu söz konusu değildir. Aksine mağdur, sergilenen ve kandırma kabiliyetine haiz hileli hareketler sonucunda failin elde etmeyi umduğu menfaati bizzat kendi rızasıyla sağlamaktadır. Bu minvalde de şantaj suçu, Türk Ceza Kanunu’nun ‘’Hürriyete Karşı Suçlar’’ başlığı altında yer almaktadır. Buna karşın mağdurun iradesini belirli bir yönde davranmaya zorlamayan, sadece mağdura karşı hileli hareketlere başvurmak suretiyle iradeyi sakatlayarak yarar sağlamaya çalışan fail, bir malvarlığı değeri elde etmektedir. Dolayısıyla dolandırıcılık suçu, şantaj suçu ile aynı başlık altında yer almayıp Türk Ceza Kanunu’nun ‘’Malvarlığına Karşı Suçlar’’ başlığı altında yer almaktadır.

Her iki suç nezdinde korunan hukuki yarar da farklılık ihtiva etmektedir. Zira şantaj suçunda kişilerin iradeleri tahdit altına alınarak belirli yönde davranmaya ve menfaat temin edilmesini sağlamaya sevk edilmesi suç olarak tayin edilmiş olup, anılan suç bakımından korunan hukuki yarar, kişilerin özgür karar alma ve hareket etme iradesidir. Buna karşın dolandırıcılık suçunda eylemin sergilenmesinin yegane amacı, bir malvarlığı kazanımı elde etmektir. Dolayısıyla doktrinde büyük bir çoğunluk, malvarlığı kapsamına giren değerlerin hukuk zemininde korunması maksadıyla dolandırıcılık suçunun düzenleme altına alındığı görüşünü savunmaktadır. Ancak doktrinde bazı yazarlar, kişi iradesine yönelmiş hileli hareketlerin sergilenmesi nedeniyle irade özgürlüğünün de hukuki yarar bakımından korunduğu görüşündedir[1].

Suçun maddi konusu bakımından bir değerlendirme yapmak gerekirse; şantaj suçunda her ne kadar maddi veya manevi bir yarar elde edilse de esas olarak şantaj suçuyla korunan hukuksal değer kişinin karar verme ve hareket etme özgürlüğü olduğuna göre, suçun üzerinde işlendiği konu da kendisine karşı şantaj eylemi gerçekleştirilen kişinin iradesidir[2]. Buna karşın dolandırıcılık suçunda her ne kadar iradeye yöneltilmiş bir hileli davranış söz konusu olsa da bu hileli davranışın nedeni malvarlığı bakımından bir yarar elde etme gayesidir. Dolayısıyla dolandırıcılık suçu bakımından malvarlığı kapsamına giren (malvarlığı olarak kabul edilebilen her şey) her şey bu suçun maddi konusunu oluşturur[3].

Suçun tipikliğine ilişkin olarak fail unsuru bakımından şantaj suçunun birinci ve ikinci fıkraları tarafından ayrı bir değerlendirme yapmak ve sonrasında dolandırıcılık suçuyla kıyasa tabi tutmak daha yararlı olacaktır. Zira şantaj suçunun birinci fıkra hükmünde fail olabilecek kimse bir konuda hak veya yükümlülüğe sahip olmalı ve bunu yapacağından veya yapmayacağından bahisle mağdurun iradesini baskı altına almaktadır. Burada doktrindeki yazarlar bakımından failin bir özellik arz etmediği, şantaj suçunun her iki fıkrası bakımından da herkesin fail olabileceği ifade edilmiştir[4]. Kanaatimizce şantaj suçunun ikinci fıkrası herkes tarafından eyleme dökülebilecek bir suç iken birinci fıkra özgü niteliktedir. Zira burada herkesin bir hak veya yükümlülük sahibi olduğunu düşünmek ve mağdura karşı bu hak veya yükümlülüğünü kullanacağını iddia etmek mantık çerçevesine oturmamaktadır. Dolandırıcılık suçu ise muhteviyatı itibariyle herkes tarafından işlenebilecek bir suç türü olup, fail bakımından herhangi bir özellik teşkil etmemektedir.

Mağdur ile ilgili olarak da her iki suç türü arasında yakın benzerlik olduğunu görmekteyiz. Öncelikle ifade etmeliyiz ki; mağdur bakımından Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinde tüzel ve gerçek kişinin mağdur olabileceği yönünde özel ibarelere yer verilmemiş ve salt ‘’kişi’’ ya da ‘’kimse’’ denilmek suretiyle yetinilmiştir[5]. Buna istinaden doktrinde farklı görüşler tartışılmış ve tüzel kişilerin bazı suç tiplerinde mağdur konumunda olup olamayacağı hususunda görüş birliğine varılamamıştır. Bu suçlardan birisi de şantaj suçu olup; kişinin iradesinin ve hareket hürriyetinin tahdit altına alınması sebebiyle doktrindeki çoğu yazar tarafından bu suçun mağdurunun sadece gerçek kişiler olabileceği söylense de TCK m.107/2 hükmü açısından bir şirketin de itibarının ve şerefinin bulunduğu dolayısıyla şantaj suçu bakımından tüzel kişilerin de mağdur olabileceğini savunan yazarlar da bulunmaktadır. Kanaatimizce şantaj suçu bakımından mağdur; iradesi ve hareket hürriyeti baskılanan gerçek kişi olabilecektir. Her ne kadar TCK m.107/2 bakımından tüzel kişilerin itibarına da zeval verecek isnatlarda bulunulabilirse de burada bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya zorlanacak kişi yine bir gerçek kişi olacaktır. Dolayısıyla tüzel kişilerin ancak suçtan zarar gören olabileceği kanaatindeyiz. Dolandırıcılık suçu da mağdur hususu bakımından doktrinde tartışma konusu olmaktadır. Doktrinde bazı yazarlar yine tüzel kişilerin dolandırıcılık suçunun mağduru olabileceğini savunmaktadırlar. Ancak tüzel kişilerin iradesi de gerçek kişiler eliyle ortaya konulduğundan tüzel kişi üzerinden elde edilen menfaatlerde de dolandırıcılık eyleminde iradesi sakatlanan mağdur, tüzel kişi adına hareket eden gerçek kişi olacaktır. Dolayısıyla dolandırıcılık suçunda iradesi sakatlanarak hareket eden gerçek kişi mağdur, tüzel kişiler ancak suçtan zarar gören konumunda olabilecektir.

Şantaj suçu ile dolandırıcılık suçu arasındaki bir diğer fark; hareket ve netice bakımından kendisini göstermektedir. Zira şantaj suçu bağlı hareketli ve sırf hareket suçu olup, kanun metninde sayılan eylemlerin gerçekleştirilmesi sonucunda mağdurun iradesinin zorlanması sonucunda bir menfaatin elde edilmesi gerekmeksizin atılı suç işlenmiş olacaktır. Dolandırıcılık suçu ise şantaj suçunun aksine serbest hareketli ve neticeli bir suçtur. Nitekim maddi unsur bakımından dolandırıcılık suçunda ‘’hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmak’’ gerekmekte olup, bu hilenin ne şekilde yapılacağı kanun metninde tarif edilmemiştir. Hatta öyle ki dolandırıcılık suçunun serbest hareketli bir suç olması hasebiyle, hileyi kolaylaştıran bazı eylem tipleri TCK m.158 hükmünde cezayı artıracak bir hal olarak düzenleme altına alınmıştır. Dolandırıcılık suçunda yine şantaj suçundan farklı olarak; hilenin mağduru aldatacak nitelikte iletilmesi yeterli değildir. Zira dolandırıcılık suçunda hile mağdura yöneltilmeli, bu hile sonucunda mağdur aldatılmalı, en nihayetinde de failin kendisi veya başkası yararına bir yarar sağlaması, buna karşın mağdurun veya başkasının da aleyhine bir zarara neden olması gerekmektedir. Şantaj suçunun sırf hareket suçu, dolandırıcılık suçunun ise bir netice suçu olduğu göz önünde bulundurulduğunda teşebbüs bakımından da farklılık olduğu düşünülse de Türk Ceza Hukuku sistemi bakımından bölünebilir nitelikteki eylemlerin yarıda kalması sonucunda da[6] teşebbüs gündeme gelebileceğinden, şantaj suçu ile dolandırıcılık suçu arasında teşebbüs bakımından farklılık söz konusu değildir. Her iki suça da teşebbüs etmek mümkündür.

Harekete ilişkin açıklamalarımız sonrasında şantaj suçu ile dolandırıcılık noktasının kesişim noktasını oluşturan bir hususu tartışmakta yarar vardır. Nitekim TCK m.107/1 hükmünde yer alan şantaj suçunda fail, ancak bir hak veya yükümlülüğü sahip olan kişi olup, bu hak veya yükümlülüğünü kullanmak ya da kullanmamak tehdidiyle mağdur iradesini baskılamaktadır. Tam da burada irdelenmesi gereken konu sahip olan hak veya yükümlülük bahsi ile ilgilidir. Zira fail, gerçek anlamda bir hak veya yükümlülüğe sahip olmadığı halde, mevzubahis hak veya yükümlülüğe sahip edasıyla hareket ettiğinde acaba TCK m.107/1’de düzenlenen atılı suçu işlemiş olacak mıdır? Bu soruya olumlu cevap verilememektedir. Nitekim şantaj suçunun m.107/1’deki şeklinin tipik eyleminde; failin hukuk düzeninde vuku bulan bir hak veya yükümlülüğünü yerine getireceğinden ya da getirmeyeceğinden bahisle tehditte bulunması cezaya yaraşır bir fiil olarak görülmektedir. Bu minvalde gerçekte böyle bir hakka sahip olmayan veya yükümlülük altında bulunmayan failin mağduru böyle bir hak veya yükümlülüğe sahipmiş edasıyla tehdit etmesi, esasında hileli hareketin kendisi olup, şantaj suçuna değil, dolandırıcılık suçuna vücut verecektir. Örneğin; bir kimse 16 yaşındaki çocuğuyla cinsel ilişki boyutuna varmayan bir ilişki içerisinde olan şahsı TCK m.104 kapsamında ‘’reşit olmayanla cinsel ilişki’’ suçundan şikayet edeceğini öne sürer, şikayet etmemesi için bir menfaat talep ederse burada artık şantaj suçu değil, dolandırıcılık suçu oluşacaktır. Nitekim burada ebeveyn nezdinde TCK m.104 çerçevesinde bir şikayet hakkı hukuk dünyasında doğmamıştır.

Şantaj ve dolandırıcılık suçlarının manevi unsuru kasttır. Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesine istinaden kanunda açıkça belirtildiği halde cezaya tabi olan taksirli sorumluluk, gerek TCK m.107 gerekse de TCK m.157 vd. hükümlerinde yer almadığından anılan suçlar bakımından söz konusu olmayacaktır. TCK m.107 hükmü ise kastın yapısı bakımından kendi içerisinde farklılık göstermektedir. Zira TCK m.107/1 hükmünde failin hareket amacı belirtilmemiş, sadece mağduru belirli bir yönde davranmaya zorlamasının cezalandırılacağının belirtilmesiyle yetinilmiştir. Buna karşı TCK m.107/2 hükmünde failin ‘’kendisine veya bir başkasına yarar sağlama’’ maksadıyla atılı suçu işlemesi aranmaktadır. Dolayısıyla da bir saik söz konusu olduğundan ikinci fıkra hükmünün özel kast ile işlenebileceği görülmektedir. Dolandırıcılık suçu bakımından ise tıpkı şantaj suçunda olduğu gibi kasten işlenebilirlik söz konusu olup suçun mahiyeti itibariyle de esasen genel kast yeterlidir. Ancak TCK m.158 metninin bazı fıkralarında failin hareket amacı açıkça belirtilmiş, buna istinaden özel kastın varlığı aranmıştır. Buna göre, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak ‘’maksadıyla’’ (TCK m.158/1-j) veya sigorta bedelini almak ‘’maksadıyla’’ (TCK m.158/1-k) ya da hukuki bir ilişkiye dayanan alacağın tahsili ‘’amacıyla’’ (TCK m.159) işlenmesi halinde nitelikli haller uygulanacaktır[7]. Ayrıca şantaj suçu bakımından mümkün görülmeyen ancak dolandırıcılık suçu bakımından gündeme gelebilecek olgu suçun olası kastla işlenebilirliğidir. Zira dolandırıcılık suçunda fail; mağdurun hile sonucunda aldanabileceğini öngörmesine karşın mağdurun veya bir üçüncü kişinin zararına olacak şekilde kazanım elde etmeyi kabulleniyorsa olası kast sorumluluğu ortaya çıkacaktır.

Sonuç olarak iki suç tipi arasında birden fazla farklılık durumu gündeme gelmektedir. Yukarıda da açıklandığı üzere korunan hukuksal değer yönünden olmak üzere faillik ve mağdurluk bakımından da belirli farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca tipiklik hareketi ile özel görünüş biçimlerinde de farklılıklar mevcuttur.

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

K A Y N A K Ç A

BAYRAKTAR, Köksal/ YILDIZ, Ali Kemal/ AKSOY RETORNAZ, Eylem/ EVİK, Ali Hakan/ ALTUNÇ, Sinan/ ERMAN, Barış/KESKİN KİZİROĞLU, Serap/ ZAFER, Hamide/ AKYÜREK, Güçlü/ SINAR, Hasan/ AYTEKİN İNCEOĞLU, Asuman/ EROĞLU ERMAN, Fulya, Özel Ceza Hukuku C.IV Malvarlığına Karşı Suçlar, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Ekim 2018.

BAYRAKTAR, Köksal/ YILDIZ, Ali Kemal/ AKSOY RETORNAZ, Eylem/ EVİK, Ali Hakan/ ALTUNÇ, Sinan/ ERMAN, Barış/KESKİN KİZİROĞLU, Serap/ ZAFER, Hamide/ AKYÜREK, Güçlü/ SINAR, Hasan/ AYTEKİN İNCEOĞLU, Asuman/ EROĞLU ERMAN, Fulya, Özel Ceza Hukuku C.III Hürriyete, Şerefe, Özel Hayata, Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Ekim 2018.

ÖZEN, Mustafa, Ceza Hukuku Özel Hükümler Temel Suç Tipleri, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2022.

TANER, Fahri Gökçen, Türk Ceza Hukukunda Şantaj Suçu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Ankara, 2011.

----------------

[1] BAYRAKTAR/YILDIZ/ZAFER vd. , Özel Ceza Hukuku Cilt IV Malvarlığına Karşı Suçlar, İstanbul, Onikilevha Yayıncılık, Birinci Baskı, 2018, s.252

[2] BAYRAKTAR/YILDIZ/AKSOY RETORNAZ vd., Özel Ceza Hukuku C.III Hürriyete, Şerefe, Özel Hayata, Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Ekim 2018, s.47.

[3] ÖZEN, Ceza Hukuku Özel Hükümler Temel Suç Tipleri, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, Haziran 2022, s.368.

[4] BAYRAKTAR/YILDIZ/AKSOY RETORNAZ vd., a.g.e, s.46

[5] TANER, Fahri Gökçen, Türk Ceza Hukukunda Şantaj Suçu, TBB Dergisi, 2011, s.125.

[6] Örn; mesaj atmak suretiyle bir kişiye şantaj girişiminde bulunmak isteyen failin bulunduğu yerde internet çekmemesi ve mesajın mağdura iletilmemesi.

[7] BAYRAKTAR/YILDIZ/AKSOY RETORNAZ vd., Özel Ceza Hukuku C.IV Malvarlığına Karşı Suçlar, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Ekim 2018, s.265.