A. Giriş

Bu yazımızda; Anayasa Mahkemesi’nin 08.03.2023 tarihli ve 2019/5577 başvuru numaralı Emre Kunt kararı çerçevesinde, “müdafi yardımından yararlanma hakkı” ile “duruşmada hazır bulunma hakkı” incelenecektir.

B. Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmeleri

1. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

Başvurucu; Uşak ve İzmir'deki ceza infaz kurumlarında tutulmasına rağmen, ilgili Başsavcılık ve Mahkeme tarafından Ağrı Barosu’na kayıtlı avukatların müdafi olarak görevlendirildiğini, kovuşturma evresinde İzmir Barosu’ndan müdafi görevlendirilmesine yönelik talebinin kabul edilmediğini, bu nedenle yargılama sürecinde müdafii ile görüşemediğini, herhangi bir irtibatının olmadığını ve hukuki yardım alamadığını iddia etmiştir.

Bakanlık; başvurucunun hakkında düzenlenen yakalama emrine istinaden Uşak’ta yakalandığını, kendisine re’sen müdafi tayin edildiğini, re’sen tayin edilen avukatın Ağrı Barosu’na kayıtlı olmasının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 156. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca yasal bir zorunluluk olduğunu belirtmiştir. Ayrıca; gerek dosyada yer alan iletişim bilgileri ve gerekse kendisinin temin edeceği bilgilerle başvurucuya ulaşması mümkün olan avukatın, başvurucu ile görüşmemesinde tek başına Mahkemeye atfedilebilecek bir kusur olup olmadığı hususunun ise, Anayasa Mahkemesi’nin takdirinde olduğunu ifade etmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Müdafiin görevlendirilmesinde usul” başlıklı 156. maddesine göre; (1) 150nci maddede yazılı olan hallerde, müdafi;

(a) Soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hakimin istemi üzerine,

(b) Kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine,

Baro tarafından görevlendirilir.

(2) Yukarıda belirtilen hallerde müdafi soruşturmanın veya kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca görevlendirilir”.

a. Müdafi Yardımından Yararlanma Kapsamında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) İlkeleri

Yazımıza konu ettiğimiz AYM kararına göre İHAM, müdafi yardımından yararlanma hakkı kapsamında iki asgari gerekliliği vurgulamaktadır:

- Herhangi bir ifade veya mülakat sürecinden önce avukatla görüşme ve danışma hakkı ile birlikte avukata gizli olarak talimat verme imkanı,

- Avukatın ilk ifade ve/veya mülakat benzeri yargılama öncesi işlemlerde fiziken hazır bulunması.

Ancak avukatın ifade alma işlemi sırasında hazır bulunması tek başına yeterli değildir. Avukatın varlığı soyut olmaktan öte, etkili ve pratik bir hukuki yardımı temsil ettiği kişiye sunmasını mümkün kılmalıdır.

İHAM; avukatın müvekkilinin menfaatlerini etkili bir biçimde savunabilmesi için kilit önemdeki hususlardan birisinin, ikisi arasında aktarılan bilginin gizliliğinin korunması ilkesi olduğunun altını çizmektedir.

b. AYM Değerlendirmesi

Başvuruya konu olayda Mahkeme; başvurucunun tutuklu bulunduğu yerin barosundan müdafi atanması talebine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmadığı, gibi başvurucu ile müdafinin farklı yerlerde bulunmasının savunma açısından doğurduğu zorluğun ortadan kaldırılmasına yönelik alternatif bir yönteme de başvurmamıştır.

Mahkemenin duruşmaya katılımı Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla sağlanan başvurucuya müdafi ile üçüncü bir şahsın gözetimi olmaksızın, bilgi alışverişinin gizliliğinin korunmasına yönelik tedbirler alınarak görüşme imkanı sunmadığı da anlaşılmıştır. Bununla birlikte SEGBİS’in; müdafie, şüpheli veya sanıkla mahrem bir biçimde iletişim kurma imkanı sunmadığı da ifade edilmelidir.

Yargılamanın hiçbir evresinde müdafii ile bir araya gelemeyen, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan ifadelerinden önce hukuki bir destek alamayan, dava dosyası içeriğindeki delillere ilişkin fikir alışverişinde bulunmak suretiyle savunmasını müdafii ile düzenleme imkanı bulamayan başvurucunun mahkumiyetine karar verilmiş olup, bu dezavantajlı, usuli güvencelerden yoksun vaziyet kanun yolu sürecinde de telafi edilmemiştir.

Sanığın maddi imkansızlık nedeniyle müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi üzerine re’sen yapılan görevlendirmenin amacı, yargılamanın sona erdirilebilmesi için yasal düzenlemeler uyarınca gerekli koşulların karşılanması olmayıp, şüphelinin/sanığın savunma haklarını etkili şekilde kullanmasını güvence altına almaktır. Müdafi görevlendirilmesinin; müdafi yardımından yararlanma hakkını şeklen değil, somut ve etkili şekilde sağlayabilecek nitelikte olması beklenir. Başvuruya konu olayda; Mahkemece izlenen yöntemin, başvurucunun müdafi yardımından yararlanma hakkından kaynaklanan menfaatlerini koruyan güvenceler içermediği açıktır. Bu durum, yargılamanın bir bütün halinde dürüst olmaktan çıkmasına neden olmuştur.

Dahası; başvurucunun müdafii ile mahrem şekilde görüşme yapma imkanı bulamadan alınan soruşturma evresindeki ifadesinden olumsuz sonuçlar çıkarılarak, bunun mahkumiyete esas alındığı anlaşılmıştır.

Son olarak Bakanlık; başvurucu ile başvurucunun tutulduğu Ceza İnfaz Kurumunun bulunduğu yere seyahat etmek suretiyle görüşmesi mümkün olan müdafiin bu görüşmeyi gerçekleştirmemesinde Mahkemeye atfedilecek bir kusur bulunmadığını ileri sürmüşse de, bu uygulamanın silahların eşitliği ilkesine uygun olmayacak ölçüde savunmaya orantısız bir yük yükleme riski taşıdığı hususunda kuşku bulunmadığından, bu yöndeki görüşün kabulü mümkün değildir.

AYM, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

2. Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvuru Özeti

Başvurucu; duruşmada hazır bulunma hakkının hatırlatılmadığını, rızası alınmadan tüm duruşmalara SEGBİS ile katılmak zorunda bırakıldığını ileri sürmüştür.

Bakanlık; başvurucunun Mahkeme önünde gerçekleştirilen duruşmalara SEGBİS üzerinden ifade vermek istemediği, duruşmada bizzat hazır bulunmak istediği yönünde herhangi bir beyanının olmadığını savunmuştur.

b. AYM Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi; Ansar Onat (B. No: 2019/14515, 15/6/2022) kararında değerlendirdiği koşullar dahilinde duruşmada hazır bulunma hakkından feragat edilmesi veya vazgeçilmesi durumunda, anılan hakka dair bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Anılan başvuruya konu olayda, duruşmanın rutin aralıklarla yapılan dört oturumuna SEGBİS ile katılan başvurucu bu duruma yönelik herhangi bir itiraz ileri sürmemiştir. Ayrıca yargılamaya uzaktan katılım sürecinde ses ve görüntü kalitesiyle ilgili sorun yaşandığına ilişkin bir iddia ve itiraza duruşma tutanakları ve başvuru formunda yer verilmediği kararda vurgulanmıştır. Başvurucunun doğrudan duruşmada hazır bulunma hakkından (baştan) feragat ettiğine veya (sonradan) vazgeçtiğine dair bir beyanı bulunmamakta ise de, istemine aykırı olarak SEGBİS yoluyla duruşmalara katılmak zorunda bırakılmadığı açıklanmıştır. Anılan kararda; başvurucunun duruşmalara bizzat katılma talebini celse aralarında Mahkemeye iletmemiş olması da dikkate alındığında, duruşmaya katılma hakkına ilişkin feragat etme iradesini zımnen ortaya koyduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Başvuruya konu olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığını belirten AYM, başvurucunun iddiasını açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilemez bulmuştur.

C. Değerlendirmemiz

Yazımıza konu karar, Genel Kurul tarafından oybirliği ile alınması ve AYM tarafından ilk kez SEGBİS ile müdafi yardımından yararlanma hakkı ilişkisinin değerlendirmesi açısından önem arz etmektedir.

Başvuruya konu olayda; yargılamanın SEGBİS yoluyla yürütülmesi duruşmada hazır bulunma hakkının ihlali olarak değerlendirilmemekte, çünkü başvurucunun zımnen bu haktan feragat ettiği kanaatine varılmaktadır. Yargılamanın baştan sona SEGBİS ile yürütülmesi, müdafi yardımından yaralanma hakkını daha önemli hale getirmektedir.

1. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkı Bakımından

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) m.6/3-c uyarınca; bir suçla itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak, avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, re’sen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir.

Kararda ortaya koyulan ilkelerin, konu ile ilgili İHAM kararlarına uyumlu olması sebebiyle değerlendirmemize ilk olarak İHAM kararları ile başlamak yerinde olacaktır.

İHAS m.6/3-c’de güvence altına alınan müdafi yardımından yararlanma hakkı, İHAM kararlarında “pratik ve etkili” bir hukuki yardım hakkı olarak gözetilmektedir[1]. Bu hak kapsamında, şüphelinin gözaltına alındığı veya tutuklandığı ilk andan itibaren müdafi yardımından yararlanma imkanı sağlanmalıdır[2]. Nitekim bu hakkın tesisiyle, kişinin usule ilişkin süreçler hakkında bilgi sahibi olabilmesi, bilinmemesi halinde ortaya çıkabilecek hukuka aykırılıkların önüne geçilebilmesi sağlanabilecektir.

Müdafi yardımından yararlanma hakkının korunabilmesi için iç hukukta yapılan düzenleme; yalnızca teorik değil etkili ve pratik olmalı, uygulamada hakkın korunması bakımından elverişli olmalıdır. Bu doğrultuda; şüphelinin her ne kadar müdafii bulunsa da müdafiin işini yapmasının engellenmesi, sorgulamanın başında avukatın bulunmaması, müdafi ile sanığın gerek yazılı ve gerekse sözlü iletişiminin serbestçe kurulmasının engellenmesi veya iletişim gizliliğinin korunmaması, müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlalini gündeme getirecektir[3]. Görüleceği üzere; kişilere hakların sağlanması tek başına yeterli görülmemekte, ayrıca bu hakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi aranmaktadır.

CMK m.149/3; avukatın, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkının engellenemeyeceğini, kısıtlanamayacağını düzenlemektedir. Yeri gelmişken; duruşma görülürken sanığın müdafiinin hukuki yardımından yoksun bırakıldığı, müdafiin duruşma sırasında temsil ettiği sanıkla ve özellikle de jandarma arasında bekleyen tutuklu sanıkla görüşemediği, zorlandığı, fikir alışverişinde bulunamadığı ve CMK m.149/3’ün güvencesi altında bulunan hukuki yardımın kesintiye uğradığı görülmektedir. Duruşma salonundan ve salonda sanık ile müdafiin bulunma yerlerinde kaynaklanan bu hatalı uygulamadan vazgeçilmeli, kalabalık duruşmalarda ortaya çıkabilecek fiili imkansızlıkların usuli güvencelerle telafi edilmesinin yolu açılmalıdır.

“Müdafi ile görüşme” başlıklı CMK m.154’de ise; şüpheli veya sanığın, vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duymayacağı bir ortamda görüşebileceği, bu kişilerin müdafii ile yazışmalarının denetime tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.114/5’e göre; tutuklunun, müdafii ile olan haberleşmesine ve kurum düzeni çerçevesinde temas ve görüşmelerine hiçbir şekilde engel olunamayacağı ve kısıtlanamayacağı belirtilmektedir.

Teoride bu hükümler yer alsa da, yargılamanın silahların eşitliği ilkesi gözetilerek dürüst bir şekilde ilerlemesi için pratikte de bu hükümlerin etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Başvuruya konu olayda; başvurucu Uşak ve İzmir’deki ceza infaz kurumlarında tutulmasına rağmen, CMK m.156/2 uyarınca Ağrı Barosu’ndan müdafi görevlendirilmiştir. Her ne kadar Kanun hükmüne uygun şekilde müdafi tesis edildiğinden bahsedilebilecek olsa da, başvurucunun savunma hakkının İddia Makamı karşısında aleyhe bozulduğu izahtan varestedir. Bu bakımdan akıllara; avukat ile temsil edilebilmek için maddi imkanı bulunmayan ve CMK m.156/2 uyarınca kendisine müdafi atanan her durumda, şüphelinin/sanığın savunma hakkının başvuruya konu olayda olduğu gibi kısıtlanabilme korkusu mu yaşayacağı sorusu gelmektedir. Nitekim savunma hakkının kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren bu sorun, yargılamayı dürüst olmaktan çıkaracaktır.

Başvurucunun savunma hakkına dair talebi reddedildiği gibi, herhangi bir alternatif yol sağlanmadan kendisini avukatla savunma hakkı ölçüsüz şekilde kısıtlanmıştır.

İHAM Sakhnovskiy/Rusya kararında; müdafi ile başvurucunun arasında coğrafi engel bulunması durumunu, davalı hükümetin başvurucunun haklarının kısıtlanmasını yeterince telafi eden önlemler alıp almadığını araştırarak değerlendirmiştir. Bu kapsamda; yetkililerin başvurucu ile atanan avukat arasında en azından duruşmadan önce bir telefon görüşmesi organize etmelerini engelleyen bir şey olmadığını, başvurucuyu tutukevinde ziyaret edebilecek ve duruşma sırasında yanında bulunabilecek Novosibirsk’ten bir avukat tayin etmelerini engelleyen bir durum da olmadığını, son olarak da Yüksek Mahkemenin başvurucunun atanan avukatla görüşmesi için yeterli zaman tanımak amacıyla duruşmayı erteleyebileceğini belirtmiştir.

Bu bakımdan Mahkeme; coğrafi engeli dikkate alarak ve silahların eşitliği ilkesini de gözeterek, başvurucuya müdafii ile görüşmesine imkan tanıyacak ve gizli talimat verme hakkını koruyacak alternatif çözümler üretmeli idi. Şüpheli veya sanığın; soyut gerekçeler gösterilmek suretiyle soruşturma veya kovuşturmanın yürütüldüğü ilden başka bir ile nakledildiği, bu nedenle fiili olarak bulunamadığı yerden dolayı soruşturmaya ve özellikle de kovuşturmaya aktif katılımının engellendiği, soruşturmanın veya kovuşturmanın bulunduğu yerden tayin edilen veya kendisinin görevlendirdiği avukat ile irtibatın sağlıklı kurulamadığı, başkalarının duyamayacağı, izleyemeyeceği sesli ve görüntülü görüşüp konuşma imkanının sağlanmadığı, isteği dışında nakledilmesine rağmen, uzakta bulunan avukatı ile görüşmesini sağlayabilecek maddi desteğin ve imkanların sağlanmadığı, soruşturmanın ve kovuşturmanın bulunduğu yerden bir başka ilde bulunan ceza infaz kurumuna naklin gerekçelerinin somut dayanaklı olmadığı durumda, şüpheli ve sanık hakları ihlale uğramıştır.

Ayrıca belirtmeliyiz ki; sanığın talebi olsun veya olmasın, aksi yönde, yani duruşmada hazır bulunmak istemediğine dair talebi bulunmadıkça duruşmada hazır bulundurulması gerektiği, ancak kovuşturmanın başlangıcında sanığın duruşma sonunda hazır bulundurulmasını fiilen engelleyen örneğin, deprem, sel veya benzeri mücbir sebep olup da sanık duruşmaya katılamamış, fakat bu sebebin etkileri sonradan ortadan kalkmış ve sanığın duruşmada hazır bulunması mümkün hale gelmişse, yüz yüzelik ilkesi ve savunma hakkı gözetilerek, sanık uzaktan duruşmaya katılmak yerine duruşma salonunda hazır bulundurulmalıdır.

Yeri gelmişken; CMK m.151/1 uyarınca Mahkeme, CMK m.150’ye göre görevlendirilen müdafiin, görevini yerine getirmekten kaçınması durumunda derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapmalıdır. Kanun yolunda bu hükmün de gözönünde bulundurulmadığı anlaşılmakla, başvuru ile ilgili yapılan inceleme sonucunda AYM’nin müdafi yardımından yararlanma hakkı ile ilgili değerlendirmelerine ve ihlale ilişkin kararına katıldığımızı ifade etmek isteriz.

2. Sanığın duruşmada Hazır Bulunma Hakkı Bakımından

Duruşmada hazır bulunma hakkı, kişinin kendi davasının duruşmasına bizzat veya bir müdafi ile birlikte katılması anlamına gelmektedir. Ayrıca, bu hakkın tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile doğrudan ilişkisi vardır.

Ceza yargılamasında hakkaniyete uygun bir yargılamanın en önemli unsuru olan bizzat savunma hakkının sağlanabilmesi için, sanığın duruşmada hazır bulunma olanağına sahip olması gerekir.

Maddi gerçeğe ulaşılabilmesinin önemli şartlarından birisi de dürüst ve etkin bir şekilde yürütülen ceza kovuşturması oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında soruşturma ve kovuşturma evreleri bir bütün olup adil/dürüst yargılanma hakkı, soruşturma evresinde olduğu gibi kovuşturma evresi yönünden de geçerlidir. Bu kapsamda; savunma hakkının etkili kullanımı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, dolayısıyla etkin kovuşturma bakımından hayati derecede önemlidir.

AYM başvuruya konu olayda SEGBİS yöntemi ile duruşmada hazır bulunma hakkı kapsamında yaptığı değerlendirmesinde; başvurucunun herhangi bir itirazda bulunmaması nedeniyle zımnen bu haktan feragat ettiği kanaatine ulaşmıştır. Başvurucunun herhangi bir itirazının bulunmaması, zımnen bu haktan feragat ettiği sonucuna yol açmamalıdır. Başvuruya konu olaya bakıldığında; halihazırda bir müdafi yardımından etkin şekilde yararlanamayan, SEGBİS ile katıldığı duruşmada yanında avukatı bulunmayan, duruşma salonunda bulunan avukat ile başkalarının duyamayacağı şekilde görüşemeyen başvurucunun, usule ilişkin bu haktan feragat edip etmediği, ancak mahkemenin başvurucuya bu hakkın tanımını yapması ve akabinde başvurucunun açıkça bu haktan, yani duruşma salonunda hazır bulunma hakkından yararlanmayı reddettiği durumda kabul edilebilecektir. Ancak başvuruya konu olayda, başvurucunun bu hak kapsamında bilgi sahibi olmadığı açıktır.

SEGBİS yöntemi ile duruşmalara uzaktan katılmasını gerektirecek haklı gerekçe veya delil olmaksızın duruşma salonuna getirilmemesi, yanında avukatı olmaksızın ve duruşma salonunda yüz yüzelik sağlanmaksızın, kapalı cezaevi koşullarında tutulan başvurucunun, ulaşım zorluğu gibi kabulü mümkün olmayan soyut gerekçeyle Mahkemeye getirilmemesi, savunma hakkının kısıtlanmasına ve adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edilmesine yol açmıştır. Nitekim yüz yüzelik ilkesinin tam anlamıyla ifası için; sanığın, mahkeme heyetinin, iddia makamının, avukatların, sanıkların, katılanların, tanıkların, katiplerin, mübaşirin, izleyicilerin gözlerinin içine bakabilme hakkını etkin ve eylemli şekilde kullanabilmesi, yani SEGBİS usulüne başvurulmaksızın, mahkeme huzuruna çıkarılması gerekmektedir[4].

Sonuç olarak; lehe olan AYM kararında yer alan değerlendirmelere katılmakla birlikte, eksik olduğunu, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkı yönünden verdiği kabul edilemezlik kararına katılmadığımızı belirtmek isteriz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Berra Berçik

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------

[1] Artico/İtalya 13.05.1980, B. No: 6694/74

[2] Beuze/Belçika [BD], B. No: 71409/10, 9/11/2018

[3] Artico v. Italy, Van Geyseghem v. Belgium, 21.01.1999, Ap. No: 26103/95, Averill v. United Kingdom, 06.09.2000, Ap. No: 36408/97, 67 S. v. Switzerland, 28.11.1991, Ap. No: 12629/87 13965/88

[4] hhttps://www.hukukihaber.net/sanigin-mahkemeye-cikma-hakki Erişim Tarihi: 25.04.2023