Soma faciasının ardından sekiz kişinin tutuklanması ile devam eden savcılık soruşturması sürdürülmektedir. Hakkında suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil bulunan şüphelinin adaletten kaçmasını veya delil karartmasını önlemek amacıyla uygulanan tutuklama tedbiri, elbette yargılamanın esası değildir. Tutuklama tedbirinin uygulanması veya uygulanmaması, bu tedbir yerine adli kontrol tedbirinin tatbik edilmesi, yargılamanın esası bakımından aynı sonucu ifade edecektir. Önemli olan; yargılamanın esası olup, maddi hakikat ve süratli bir şekilde adalete ulaşmaktır.
 
Soma olayının ceza yargılaması açısından gözden geçirilmesi gerekir.
 
1- Soruşturma yetkisi, Soma Cumhuriyet Başsavcılığına aittir. Soruşturma konusunun ağır cezalık bir iş olduğu iddiası, meseleyi doğrudan Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisi kapsamına dahil etmez. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da bu yetkiye karışamaz. Çünkü bu yetki dayanağını Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 12. maddesinden alır. Buna göre, suçun işlendiği yerde bulunan başsavcılık yetkilidir. Başsavcılık, konuyu ağır cezalık iş sayıp bir fezleke ile Akhisar’a gönderebilir veya soruşturmaya dahil bir kısım şüpheliler ya da şüphelilerin bütünü için takipsizlik kararı verebilir. Bu durumda dosyayı, Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı kendiliğinden alamaz.
 
2- Esas itibariyle bu tip bir soruşturmanın, suçüstü hali kapsamında yakalama ve gözaltılarla başlaması gerekirdi. Olaydan sonra soruşturma kapsamına şüpheli olarak dahil edilenlerin basın toplantısı yapması, hem soruşturmanın gizliliği ve hem de adalet açısından isabetli olmamıştır. Soruşturmaya ve kovuşturmaya konu meselelerin tartışılacağı yer adli makamların önüdür. Suçüstü sonrası yapılan yakalama ve gözaltılarla, delillerin sağlıklı toplanması ve ifadelere müdahalenin önlenmesi amaçlanır.
 
3- Bu tür bir facianın yalnızca kapalı madeni işleten Şirketin yönetici ve yetkilileri ile sınırlı tutulması kabul edilemez. İşin kamu otoritesi ve kamu görevlileri boyutu da mutlaka dikkate alınmalı, soruşturma kapsamında basit şüphe ile dahi sorumlu görülen kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilgili kamu makamlarından soruşturma izinlerinin talep edilmesi gerekir. Çünkü 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a göre, memurun görevi sırasında veya görevi ile ilgili işlediği suçtan dolayı soruşturulup kovuşturulması, yetkili makamın veya amirin iznine bağlıdır. Bu izin istenilmedikçe ve verilmedikçe, kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılamaz. Bu tür bir engelleme, yani soruşturma izni verilmemesi ise, “hukuk devleti” ilkesi, “hak arama hürriyeti”, “maddi hakikat” ve “adalet” esaslarına aykırı olacaktır. Enerji Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı veya diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşları, Soma olayı ile ilgili soruşturma izinlerini kendiliğinden veremeyeceğine göre, “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi gözetilmek suretiyle ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının bir an önce bu izinleri talep edip, soruşturmanın kamu sorumluluğu boyutunu da ele alması gerekir. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu izinler talep edilip de ilgili kamu otoritesi tarafından verilmediği takdirde akla, maddi hakikatin üstününün örtülmeye çalışıldığı veya bazı sorumluların adalet önüne çıkmasının engellendiği gelecektir. Bu izinlerin verilmesi suretiyle yargı denetiminin önü açılmalıdır.
 
4- Şikayetçi ve mağdurların yasal haklarını kazanıp soruşturmada taraf olabilmek için bir dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmaları isabetli olacaktır. Suçtan zarar görenler bu yöntemle, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinde tanımlanan haklara sahip olurlar.
 
5- İlk aşamada tutuklamaların, kamuoyunda oluşan infialin önüne geçilmesi ve vicdanların rahatlatılması amacıyla uygulandığı algısı oluşmuştur. Esasında bu algı doğrudur, ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde bu tür bir tutuklama sebebi bulunmamaktadır. İlk aşamada, haklarında iddiaya konu suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesi bulunan kişiler tutuklanmıştır. Bu tutuklamalar yargılamanın son değildir. Soruşturmanın devamında, yeni tutuklamalar, adli kontrol tedbiri veya başka koruma tedbirlerinin tatbiki gündeme gelebilir. Tutuklamanın bir yargılama tedbiri olduğu unutulmamalıdır. Bu tedbiri bir ceza olarak görmek ve uzun süre uygulamak mümkün değildir. Dolayısıyla, soruşturmanın hızlı yürütülmesi ve süratle adalete ulaşılması hedeflenmelidir. Bir kişinin tutuklanması onun mutlaka cezalandırılacağını göstermeyeceği gibi, tutuklanmaması da cezalandırılmayacağı anlamını taşımayacaktır.
 
6- Olayın oluş şekli, sebepleri, madenciliğin taşıdığı ağır risk ve tehlikeler karşısında gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı, olay öncesi, sırası ve sonrasında yapılan müdahale teknikleri, meydana gelen çok ağır sonuca kimlerin hangi eylemleri ile sebep olduğu, Savcılık Makamının yapacağı detaylı araştırma ve delilleri değerlendirme vasıtası olan tarafsız bilirkişilerin vereceği raporlar ile ortaya çıkacaktır. Bilirkişi raporları bağlayıcılık taşımamakla birlikte, özel, fenni ve teknik bilgiyi gerektiren konularda yargı makamının yardımcısı olacaktır.
 
7- Şu an olayın meydana geldiği yer bir suç mahalli olup, Cumhuriyet Başsavcılığının izin ve kararı olmaksızın bu yere kimse giremez, madende çalışma başlatılamaz ve olay mahalline herhangi bir müdahalede bulunulamaz. Aksi yönde davranış, delillere ve dolayısıyla maddi hakikate müdahale anlamına gelir ki, bu da Türk Ceza Kanunu m.281’de düzenlenen suç delillerini ortadan kaldırma, gizleme veya değiştirme suçu olarak tanımlanmıştır.
 
Bir hukuk devletinde kimse peşin olarak suçlu ilan edilmemeli ve bir kısım sorumluların üstü örtülmek suretiyle de maddi hakikat gizlenmemelidir. “Ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi gereğince, herkes kusuru ile sebebiyet verdiği suça konu eylemden sorumludur.
 
Suça konu hareketin bilinerek istenerek yapılıp öngörülen sonucun kabullenildiği durumda muhtemel kasttan, yani her bir hayatını kaybedenden; sonucun öngörülüp gerçekleşmeyeceğinin hesaplandığı durumda bilinçli taksirden; öngörülmesi gereken sonucun öngörülememesinde ise basit taksirden sorumluluk doğacaktır. Bunlardan birisi olmadığı takdirde ceza tayini yoluna gidilemez. "Kusur" ilkesi, Ceza Hukukunun temel taşları arasında yer alır.
 
Sonuç olarak, ceza soruşturması çok önemlidir. Şu an için tutuklama tedbiri tatbik edildiğine göre kuvvetli suç şüphesine ulaşılmıştır. Türk Yargısının bu işin peşini bırakmayacağını ve maddi hakikati süratle ortaya çıkaracağına inancımız tamdır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)