I.GENEL OLARAK

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine girişilen icra takibinde borçluya ödeme veya icra emrinin tebliğinden sonra borçlu alacağın takip öncesi zamanaşımına uğradığına yönelik bir iddiasında ise bu iddiasını takibin şekline göre (ilamsız - genel haciz yolu ile takip ise İ.İ.K 'nun 62/1.maddesine göre 7 gün içinde icra dairesine / kambiyo senetlerine örgü haciz yolu ile takip ise İ.İ.K 'nun 168/5.maddesine göre 5 gün içinde icra mahkemesine / ilamlı takip ise İ.İ.K.'nun 33/1.maddesine göre yedi gün içinde icra mahkemesine) yasal süreler dahilinde ileri sürmesi gerekir. Borçlu bu süreler içinde zamanaşımı iddiasını ileri sürmemiş ise ancak genel mahkemeler nezdinde açacağa menfi tespit davası ile zamanaşımı iddiasını ileri sürebilir.

Takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde ise borçlu, borcun itfa, imhal veya zamanaşımına uğradığına dair iddiasını icra mahkemesinde her zaman ileri sürebilir. Bu husus 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 71.maddesinde düzenleme altına alınmıştır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 71.maddesi "Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun ve ferilerinin itfa edildiğini yahut alacaklının kendisine bir mühlet verdiğini noterden tasdikli veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat ederse, takibin iptal veya talikini her zaman icra mahkemesinden isteyebilir.

Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır." düzenlemesini içermektedir.

Takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde takip borçlusu borcun ve ferilerinin itfa (yani borç sona erdiren bütün hukuki sebepler) yahut alacaklının kendisine bir mühlet verildiğini iddia ediyor ise bu iddiasını noterden tasdikli veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat etmek zorundadır. Borçlunun elinden noterden tasdik edilmiş bir belge yok ise ya da elinde bir belge var ve bu belgedeki imza alacaklı tarafça kabul edilmemiş ise borçlunun bu yöndeki iddiasının icra mahkemesince kabulüne olanak yoktur.

İcra mahkemesi böyle bir durumda borçlunun sunduğu belgedeki imza alacaklı tarafça inkar edilse bile bu belgeyi incelemesi de mümkün değildir. Böyle bir durumda borçlu ancak genel mahkemelerde dava açarak borçlu olmadığını ispat etmek zorundadır.

Borçlunun sunduğu belge noterden tasdik edilmiş veya alacaklı tarafça imzası ikrar edilmiş bir belge ise bu durumda borçlu icra mahkemesine yapacağı başvuru sonucunda takibin iptalini veya talikini isteyip bu yönde bir ilam alabilecektir.

Takip ilama dayalı bir takip ise borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun itfa, imhal veya zamanaşımına dair iddiasını İ.İ.K 'nun 33/2 maddesi uyarınca da her zaman ileri sürebilir.

İ.İ.K 'nun 33/2 maddesi "İcra emrinin tebliğinden sonraki devrede tahakkuk etmiş itfa, imhal, veya zamanaşımına dayanan geri bırakma istekleri her zaman yapılabilir. Bunlardan itfa veya imhale dayanan istekler mutlaka noterlikçe re’sen yapılmış veya tasdik olunmuş belgelere veya icra zaptına istinat ettirilmelidir." düzenlemesini içermektedir.

Yapılan başvuruda itfa ve imhal iddiasının kabul edilmesi halinde takibin iptali veya talikine değil icranın geri bırakılmasına karar verilir. Burada da itfa ve imhale yönelik taleplerin noterlikçe re'sen yapılmış veya tasdik olunmuş bir belgeye dayandırılması veya icra zabıtlarında isnat edilmelidir.

İ.İ.K ’nun 71. maddesinin 2. fıkrası "Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır" hükmünü içermektedir. İ.İ.K 'nun 33/a maddesinin 1. fıkrası ise; "İlamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri bırakılmasına veya devamına karar verilir" hükmünü ihtiva etmektedir.

Takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımı süreleri takip dayanağı belgeye ve takip şekline göre değişmektedir.

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takiplerde takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımı süresi alacaklının son yapmış olduğu işlem tarihi esas alınarak belirlenir.

İcra ve İflas Kanunu'nun 39.madesine göre ise İlama müstenit takip, son muamele üzerinden on sene geçmekle zamanaşımına uğrar.

6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 146. maddesine göre de Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.

Borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde alacağın zamanaşımına uğradığına dair icra mahkemesine yapmış olduğu başvuru üzerine icra mahkemesi yapacağı inceleme sonrasında takibin kesinleşmesinden sonra zamanaşımına uğradığı sonucuna varması halinde İ.İ.K 'nun 71.maddesinin yollaması ile İ.İ.K 'nun 33/a maddesi uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verir. Burada dikkat edilmesi gereken husus takibin iptali değil icranın geri bırakılmasıdır.

İcra mahkemesince icranın geri bırakılmasına dair karar verilmesi halinde icra takibi son bulmayacak veya hacizler kaldırılmayacaktır. Takibin son bulması ve hacizlerin kaldırılabilmesi için İ.İ.K 'nun 33/a-2.maddesindeki koşulların gerçekleşmesi gereklidir.

İcra ve İflas Kanunu'nun 33/a-2.maddesi "Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder." düzenlemesini içermektedir.

Zamanaşımına dair icra mahkemesi kararının kesinleşmesinden sonra borçlu icra dairesine başvuruda bulunarak icra mahkemesinden alacağı kesinleşme şerhi ekli icranın geri bırakılmasına dair kararı alacaklıya tebliğini yaptırmak durumundadır. Alacaklı kendisine tebliğ edilen bu kesinleşmiş karar üzerine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacağın zamanaşımına uğramadığına dair dava açmalıdır. Dava açmaması halinde takip son bulacak ve hacizler kaldırılacaktır. Dava açtığı takdirde icra takibi dava süresince durmaya devam edecektir. Davanın alacaklı lehine sonuçlanması durumunda alacaklı söz konusu ilama dayalı olarak takibin devamını sağlayabilecektir. Davanın alacaklı aleyhine sonuçlanması ve kararın kesinleşmesi halinde takip yine son bulacak ve hacizler kaldırılacaktır.

II.GÜNCEL YARGI KARARLARI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/12-331 Esas ve 2019/425 Karar Sayılı İlamı

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 71. maddesinin 2. fıkrasında; "Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır" hükmü yer almakta olup, aynı Kanun'un 33/a-1. maddesinde ise; "İlamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmî vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri bırakılmasına veya devamına karar verilir" düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hükümler uyarınca, borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını icra mahkemesinde süreye tabi olmadan ileri sürebilir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 726. maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi altı ay iken, 03.02.2012 tarihli ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. 6273 sayılı Kanunun 9. maddesi ile bu değişikliklerin Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)'nun 6273 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1. maddesinde “Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” şeklinde bir düzenleme bulunmaktadır. 6763 sayılı Türk Ticaret Kanunun Mer’i yet ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesinde Türk Ticaret Kanunu’nun mer’i yetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir.

Söz konusu geçiş hükümleri işlemeye başlamış zamanaşımı sürelerinin eski Kanun hükümlerine tabi olduklarını düzenlemektedir. Bu düzenleme kanunların geriye yürümemesi ilkesine de uygun olup, bu ilke Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na egemen olan bir ilkedir. Buna göre özel hukuk ilişkisi ve sözleşme serbestisine değer verildiğinden her sözleşme veya işlem yapıldığı zaman yürürlükte olan kanuna tabi olmaktadır.

Zamanaşımı usul hukukuna ait bir kavram olmayıp, maddi hukukun içinde yer almaktadır. Dolayısıyla usul kuralları ile ilgili zaman bakımından uygulanma kuralı olan HMK’nın 448. Maddesinde düzenlenen derhal uygulanma ilkesi, zamanaşımı bakımından uygulanmaz.

Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre çek yönünden zamanaşımı, ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre, çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin göz önüne alınması zorunludur. Çekte ibraz süresinin başlangıcı keşide günü olarak gösterilen tarihtir. Bu nedenlerle 6762 sayılı TTK’nun 726. maddesini değiştiren 6273 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklere ise üç yıldır.

İlke olarak herhangi bir yasa veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri yani geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirmektedir. Hukuk Genel Kurulunun 09.03.1988 tarihli ve 1987/2-860 E., 1988/232 K., 13.10.2004 tarihli ve 2004/10-528 E., 2004/533 K., 06.04.2005 tarihli ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. Sayılı kararları da aynı yöndedir.

Somut olayla ilgili olarak 6762 sayılı TTK ile 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda zamanaşımı sürelerinin eski hukuka tabi olacağını açıkça düzenlemiş olduğundan aksine yorum yapılması da mümkün değildir.

6098 sayılı TBK’nun 164. (818 sayılı BK m.133) maddesine göre daha özel nitelikte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 818/1-p ( 6762 sayılı TTK m.730/18) maddesi göndermesi ile çekler hakkında uygulanması gereken aynı Yasanın 750. (6762 sayılı TTK m.662) maddesinde zamanaşımını kesen sebepler; “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Yine 6102 sayılı TTK’nın 818/1-p (6762 sayılı TTK m.730/18) maddesi göndermesi ile çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Yasanın 751. (6762 sayılı TTK m.663) maddesi gereğince zamanaşımı kesilince son işlem tarihinden itibaren müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar ve zamanaşımını kesen işlem hangi borçlu hakkında gerçekleşmiş ise ona karşı hüküm ifade eder. Ayrıca alacaklının yaptığı takibin devamını sağlayıcı nitelikte her takip işlemi ile de zamanaşımı kesilir ve yeni bir süre işlemeye başlar.

Somut olayda takibe konu 31.05.2009, 30.06.2009 ve 31.07.2009 keşide tarihli çeklerin keşide yeri ve muhatap bankanın bulunduğu yer Konya olduğundan 6102 sayılı TTK’nın 796/1. (6762 sayılı TTK’nın m.708/1) maddesi uyarınca 10 günlük ibraz süresine tabi olup, ibraz süresinin bitim tarihi 6273 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce olduğundan, çekler 6 aylık zamanaşımı süresine tabidir. 6102 sayılı TTK’nın 751. maddesi gereğince çek zamanaşımını kesen her işlemden sonra müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımı başlayacağından takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde alacağın zamanaşımına uğramaması için altı aydan fazla aralık olmamak üzere alacaklının icra takip işleminde bulunması zorunludur.

Takip dosyası incelendiğinde, takibin kesinleşmesinden sonra 15.05.2010 tarihli haciz talebi ile 24.12.2010 tarihli haciz talebi işlemleri arasında ve son işlem olan 06.02.2012 tarihli haciz talebi ile 26.09.2012 şikâyet tarihleri arasında 6 aydan fazla süre ile zamanaşımını kesen icra takip işlemi yapılmadığı görülmüştür. Alacaklının yukarıda belirtilen tarihler arasında icra takibini sürdürme iradesini gösteren bir takip işlemine rastlanılmadığından ve dolayısıyla 6762 sayılı TTK'nın 726. maddesinin 1. fıkrasında yazılı 6 aylık zamanaşımı gerçekleştiğinden, mahkemece borçlunun zamanaşımı şikâyetinin kabul edilerek, İİK'nın 170/b maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun'un 71/son maddesi yollaması ile 33/a maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/19745 Esas ve 2017/11900 Karar Sayılı İlamı

İİK'nun 71. maddesi uyarınca borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun ve ferilerinin itfa edildiğini yahut alacaklının kendisine bir mühlet verdiğini noterden tasdikli veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat ederse, takibin iptal veya talikini her zaman icra mahkemesinden isteyebilir.

Somut olayda alacaklı .......’nin imzasını ikrar ettiği; “...../...... Orman Ürünleri 05.09.2014 tarihinden itibaren ......’ dan hiç bir alacağımız bulunmamaktadır. İlgili haciz dosyasından kendi alacağımızı tahsil etmiş bulunmaktayız.Bu dosyadan alacağı doğmuş olan avukatlık ücreti kalmıştır.Bizimle ilgisi yoktur. ....... tarafından ödenecektir” belgesine göre alacaklıya alacağının tamamının ödendiği görülmektedir.

O halde mahkemece alacağın tamamı tahsil edildiğinden, alacaklı ....... adına başlatılan takibin tümden iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2016/12178 Esas ve 2017/4701 Karar Sayılı İlamı

Somut olayda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ...../.... Hazırlık numaralı dosyasında alacaklı ..........'in ...... tarihli ifadesinde "....bu bedel üzerinden ne gibi bir hizmet verildiğini bilmiyorum. Bu senedi de kardeşim .........'in isteği üzerine aldım Ben ......'nu ne de .......'ü tanımam. Bu şahıslar ile aramda ne bir ticaret ne de bir borç alacak ilişkisi vardır" şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.

Söz konusu ifadede alacaklı, bonoyu kardeşinden aldığını belirtmiş ancak borçluyu ibra ettiğine dair açık bir beyanda bulunmamıştır. Kaldı ki alacaklı, keşideci ve lehtarı tanımadığını açıkca ifade etmiştir. Borçlunun iddiaları genel mahkemede açacağı davada yargılama konusu olabilir.

Alacaklının savcılıkta verdiği ifadesi, İİK’nun 71. maddesinde öngörülen nitelikte takibin iptal ve talikini sağlayan belge olarak değerlendirilemez.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/12544 Esas ve 2017/4437 Karar Sayılı İlamı

......borçlunun yaptığı ödemelerin taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı, borçlunun yapmış olduğu ödemelerin, ödeme emri tebliğinden önce, ancak takip tarihinden sonra olduğu görülmektedir.

Borçlunun, henüz kendisine ödeme emri tebliğ edilmeden, yasal süreler geçmeden, dolayısıyla takip kesinleşmeden yapmış olduğu ödeme, takip öncesi ödeme olup borçlunun başvurusu bu hali ile borca itiraz niteliğindedir. Takip kesinleşmediğinden bu gibi hallerde, mahkemece, itirazın İİK'nun 71. maddesi kapsamında değil, İİK'nun 169/a maddesi kapsamında değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/29779 Esas ve 2016/6664 Karar Sayılı İlamı

Borçlunun icra mahkemesine başvurusu, takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin itfa şikayeti olup yasal dayanağı İİK'nun 71. maddesidir. Bu maddeye göre, borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun ve ferilerinin itfa edildiğini yahut alacaklının kendisine bir mühlet verdiğini noterden tasdikli veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat ederse, takibin iptal veya talikini her zaman icra mahkemesinden istiyebilir.

Somut olayda, borçlunun takibin kesinleşmesinden sonra sunmuş olduğu, ...... tarihli ve alacaklı ........ imzalı belgede, şikayete konu takip dosyasına ait hiç bir alacağın kalmadığı belirtilmiştir. Alacaklının belgedeki imzaya itirazı olmadığına göre, belgeye karşı üst kısmının sonradan doldurulduğu iddiaları dar yetkili icra mahkemesinde dinlenmez. Kaldı ki, aksi ispat edilmediği sürece imza metnin üst kısmını da kapsar.

O halde, mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/253 Esas ve 2020/7867 Karar Sayılı İlamı

İİK’nun 33/1. maddesinde; “İcra emrinin tebliği üzerine borçlu yedi gün içinde dilekçe ile icra mahkemesine başvurarak borcun zamanaşımına uğradığı veya imhal veya itfa edildiği itirazında bulunabilir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Somut olayda, dayanak ilam 26.12.2002 tarihinde kesinleşmiş olup, takip 01.09.2016 tarihinde başlatılmış, icra emri borçluya 07.09.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Borçlunun icra mahkemesine başvuru tarihinin ise 20.09.2017 olduğu anlaşılmıştır.

O halde, İİK’nun 33/1. maddesi uyarınca ilam tarihinden sonraki ve icra emrinin tebliğinden önceki dönemde borcun zamanaşımına uğramış olduğu icra emrinin tebliğinden itibaren yedi günlük süre içinde ileri sürülmediğinden, ilk derece mahkemesince borçlunun zamanaşımı iddiasının süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/15611 Esas 2015/27337 Karar Sayılı İlamı

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine 3 adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, borçlunun takibin kesinleşmesinden sonra çeklerde zamanaşımının dolması nedeniyle İİK.nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması ve hacizlerin kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

İ.İ.K ‘nun 33/a-2. maddesi uyarınca; “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” Buna göre, icra mahkemesince zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilmesi ile icra takibi son bulur.

Ancak, bunun için alacaklının İİK.nun 33/a-2. maddesine göre yedi gün içinde dava açıp açmayacağı beklenmelidir. Dava için madde de öngörülen yedi günlük sürenin bitimine kadar icra takibi olduğu yerde durur. Alacaklı bu süre içinde dava açarsa, bu davanın sonucuna kadar takip durmaya devam eder. Alacaklı bu davayı kazanır ise duran icra takibine devam edilir. Kaybetmesi veya yedi gün içinde dava açmaması halinde ise icranın geri bırakılması kararı, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğurur. Bir diğer anlatımla dosyada mevcut hacizler kalkar.

O halde mahkemece, sadece icranın zamanaşımı nedeniyle geri bırakılmasına karar verilmesi hacizlerin kaldırılmasına ilişkin talebinin reddedilmesi gerekirken, İİK.nun 33/a-2. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle hacizlerin kaldırılması isteminin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2019/10910 Esas ve 2020/5973 Karar Sayılı İlamı

6762 sayılı TTK'nun 726. maddesinde, çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03/02/2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK'nun 6273 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile değişik 814. maddesine göre de, çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.

Çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre, çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 sayılı TTK'nun 726. maddesini değiştiren 6273 sayılı Kanun'un 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03/02/2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.

Somut olayda takibin borçlu ...... hakkında başlatıldığı, borçlunun yetkiye ve imzaya itirazı üzerine mahkemece takibin durdurulmasına yönelik tedbir kararı verilmediği anlaşılmakla, İİK'nun 170/1. maddesinin ikinci cümlesi gereğince, tedbir kararı verilmeden yetkiye ve imzaya itiraz edilmiş olması zamanaşımını kesmeyeceği gibi, itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz.

Şikayete konu icra dosyasının incelenmesinde; takibe dayanak belge, kambiyo senedi niteliğini haiz üç adet çektir. Çeklerin keşide tarihleri 27/05/2011 - 31/05/2011 - 31/05/2011 olup, ibraz süresi 03/02/2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tâbi olduğu anlaşılmakla, takip dosyasında borçlu .......'e yönelik olarak yapılan icra takip işlemlerinin incelenmesinde, alacaklının 09.06.2011 tarihli taşınmaz haczi talebi ile 19.03.2012 tarihli menkul haczi talebine kadar zamanaşımını kesen yada durduran hiçbir işlem bulunmadığı görüldüğünden zamanaşımının gerçekleştiği görülmektedir.

O halde, borçlunun zamanaşımı şikayetinin kabulü ile İİK.nun 71/son maddesi göndermesi ile uygulanması gereken aynı yasanın 33/a maddesi gereğince şikayetçi borçlu yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, bölge adliye mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

Mustafa Zafer

Yunus Çelik