Bilindiği gibi, tutuklama bir tedbir olup ceza değildir. Bu nedenle de yargılamada tutuklu kalınacak süre yönünden azami sınırlar düzenlenmiştir. Bu yazımızda bu sınırların miktarını eleştiri konusu yapacağız.

Yargılama yasamızın 102. maddesine göre soruşturma evresinde azami tutukluluk süreleri aşağıdaki gibidir:

- Ağır cezalık olmayan suçlar 6 ay.

- Ağır cezalık suçlar 1 yıl.

- Terör suçları veya toplu işlenen suçlar yönünden 1 yıl 6 ay olup 6 ay daha uzatılabilir. Yani azami 2 yıl.

Aynı madde uyarınca, tüm yargılama boyunca toplam azami süreler aşağıdaki gibidir:

- Ağır cezalık olmayan suçlarda 1 yıl olup 6 ay daha uzatılabilir.

- Ağır cezalık suçlarda süre 2 yıl olup 3 yıl daha uzatılabilir. Terör suçlarında ise uzatma süresi 5 yıldır. Yani azami süre 5 yıl olup terör suçlarında 7 yıldır.

Derhal belirtelim ki bu süreler çok uzundur. Bu madde; tek celse esasını, etkin soruşturma yapılmasını ve savunma hakkının layıkıyla kullandırılmasını benimseyen yargılama yasamızın sistemine uymamaktadır.

Ağır ceza yargılamasında 5 yıllık tutukluluk süresi -terör suçlarında 7 yıl- ortalama insan ömrünün yaklaşık %7’sine tekabül etmektedir.

Zaten 5 ve 7 yıllık yargılama süreleri dahi bir kimsenin makul sürede yargılanma hakkını ihlal etmektedir. Bu kadar uzun süre yapılan yargılamalar adil olmaktan çıkmaktadır. Bunun üzerine, bir de bu sürelerin tutuklu geçirileceğini düşünmek ve uygulamada bunu kanıksamak, süregelen hak ihlallerinin kaynağıdır.

Diğer yandan, uygulamada bu süreler yalnızca hüküm verilene kadar kabul edilmektedir. Yargıtay’a göre bir kimse hükmen tutukluysa artık bu süreler hesap edilmez[1].

Halbuki böyle bir yorum, yasa metninin sözüne açıkça aykırıdır. Özgürlük lehine olan bu düzenleme özgürlük lehine yorumlanmalıdır. Yasa metninde yer almadığı halde bireylerin hak ve özgürlükleri kıyas yoluyla sınırlanamaz.

Bir kişi hakkında mahkûmiyet hükmü verilse dahi bu hüküm bozulabilir. Karar henüz kesinleşmemiş olup infaza başlanmamıştır. Kişi, bu aşamada hala suçlu sayılamaz.

Üstelik Yargıtay, maddi olayı da denetlemekte ve beraat verilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkûmiyet kararlarını bozabilmektedir. Ayrıca, Yargıtay’ın bozma oranları hakkında evvelce kaleme aldığımız yazıda görüldüğü üzere, zaten kararların neredeyse yarısı bozulmaktadır.

Bu kadar yüksek hata payı olan, yapılan yargılama sonucu verilen kararların yarısı hatalı olan bir sistemde, zaten çok uzun olan azami tutukluluk sürelerini, yasanın sözüne aykırı bir şekilde kıyas yoluyla temel hak ve özgürlüğü sınırlayarak istinaf ve temyiz aşamasında hesaba dahil etmemek, çok üzücü sonuçlara yol açmaktadır.

5 yıl süren bir ağır ceza mahkemesi yargılaması düşünelim. Bu kararın istinaf aşaması 2 yıl, Yargıtay aşaması 3 yıl sürmüş olsun. Buna göre kişi 10 yıldır yargılanmaktadır ve bu sürenin tamamı tutukludur. Bu halde kişinin ömrünün %12’si tutuklu yargılanarak geçmektedir ve bu süre sonunda beraat kararı da verilebilir.

Sonuç olarak; öldürme suçunu işleyip 18 yıl ceza alan birisinin 11 yıl kurumda kaldığı, hatta bunun çoğunun da açık kurumda geçtiği ve düzenli olarak infaz sürelerinin azaltıldığı bir düzende, bu sürelerin uzunluğu ve yanlış hesaplanması, tutuklamanın bir tedbir olmadığını, bir ceza olarak uygulandığını göstermektedir.

-----------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 12.4.2011, E. 2011/1-51, K. 2011/42.