CMK m.107/1’e göre; “Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hakimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir”.
 
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda üç tür tutukluluk vardır; ilk, devam eden ve uzayan tutukluluk. Kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla çıkarılan yakalamaya tutuklama denirse de, bu klasik, yani koruma tedbiri maksatlı bir tutukluluk olmayıp, yalnızca kesinleşmiş cezanın infazı amacına hizmet eder.
 
Türk Hukuku’nda gıyapta, yani yoklukta tutuklama bulunmamaktadır. Tutuklama kararının şüpheli veya sanığın yüzüne karşı verilmesi gerekir. Özellikle ilk tutukluluk; isterse cumhuriyet savcısının tutuklama talebi sonrasında serbest bırakılan şüpheli hakkında CMK m.98/1’in ikinci cümlesine göre çıkarılan yakalama kararı olsun, mutlak şekilde şüphelinin yanında avukatı bulunarak sorgusu yapılmak, yani hakları kullandırılmak suretiyle verilecek yargı kararı ile mümkündür.
 
CMK m.107/1’de öngörülen tutuklananın durumunun yakınına bildirilmesi zorunluluğu; hükümde de net bir şekilde belirtildiği üzere ilk tutukluluk, yani cumhuriyet savcısının sevki ile soruşturma aşamasında gerçekleşen tutukluluk veya bu talebinin reddi üzerine yapılan itiraz sonrasında çıkarılan yakalama kararı sonrasında verilen tutuklama kararı, yine CMK m.101/1’e göre kovuşturma aşamasında cumhuriyet savcısının istemi olmasa bile mahkemece re’sen, yani kendiliğinden verilen tutuklama kararı ve CMK m.102/3’e göre verilecek tutukluluğun uzatılması kararları için öngörülmüştür.
 
Tutuklananın durumunun yakınına bildirilmesi zorunluluğu, CMK m.107/1’de de yer aldığı üzere CMK m.108’e göre verilecek tutukluluğun incelenmesi ve devamı kararları, yani ara kararları kapsamamaktadır. CMK m.102’de de ifade edildiği şekilde tutukluluğun uzatılması, tutukluluk için CMK m.102/1-2’de öngörülen ilk sürelerin aşılma sürecine gelmesi ile gündeme gelecek ek sürelerdir. Asliye ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi bir yıl ve bunun ek süresi de, yani uzaması altı aydır. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, olağan süre iki yıl ve bize göre bunun ek süresi bir yıl, fakat uygulamada üç yıl, yani toplam tutukluluk süresi beş yıl olarak kabul edilmiştir. İşte burada geçen altı ay ve uygulamada üç yıl olarak eklenen tutukluluk süreleri tutukluluğun uzatılması, yani “uzatma kararı” olarak adlandırılmıştır.
 
Olağan tutukluluk sürelerinde; ilk tutukluluktan sonra CMK m.108’e göre yapılacak ara incelemelerle verilecek tutukluluk kararları ise, “tutukluluğun devamı kararı” olarak bilinmektedir. Böylece, CMK m.108’e göre verilen kararlar tutukluluğun devamı kararı ve CMK m.102/3’e göre verilen kararlar ise tutukluluğun uzatılması kararı olarak tanımlanabilir.
 
Bu kısa tespit ve açıklamadan sonra, CMK m.107/1’de öngörülen bildirim yükümlülüğünün ilk tutuklama ve tutukluluğun uzatılması kararları için geçerli olduğunu, fakat bu yükümlülüğün CMK m.108’de tanımlanan olağan tutukluluk süresinde verilen tutukluluğun devamı kararlarını kapsamadığını, aksine uygulamanın da CMK m.107/1’in açık hükmüne aykırı olacağını, dolayısıyla tutukluluğun devamı kararlarında öngörülen bildirim yükümlülüğünün cumhuriyet başsavcılığına yüklenmesinde isabet olmadığını ifade etmek isteriz.
 
CMK m.107/2, soruşturmanın amacının tehlikeye düşürmemesi kaydıyla tutuklunun tutuklandığını bir yakınına veya belirlediği kişiye bizzat bildirmesine izin verilmesini ve aynı maddenin üçüncü fıkrası da, şüpheli veya sanığın yabancı olduğunda tutuklanma durumunun kendisinin yazılı olarak karşı çıkmaması halinde vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilmesini düzenlemektedir. Bu hükümlerin, tartışma konumuzla bir ilgisi bulunmamaktadır.
 
Bizim tartışma konumuz, CMK m.107/1’de şüpheli veya sanığın hakları kapsamında kabul edilen tutukluluk durumunun bir yakınına veya belirlediği kişiye hakim kararı ile gecikmeksizin haber verilmesi ile ilgilidir. İlk tutuklama veya olağan tutukluluk süresi geçildiğinde uzatma kararı veren hakim veya mahkemenin, tutuklanan kişinin bu durumunun bir yakınına veya belirlediği kişiye gecikmeksizin haber verilmesine karar vermesi ve bu kararın infazının da cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilmesi gerekir.

Bu noktada, CMK m.107/1’de geçen “ tutuklamanın uzatılması” ibaresi ile tutukluluğun incelenmesi sonrasında verilecek “tutukluluğun devamı” ibaresinin birbirine karıştırılması mümkündür. Bizce bu iki kavram birbirine karıştırılamaz. Çünkü tutukluluğun devamı CMK m.108’de düzenlenmişken, tutukluluğun uzatılması ayrı bir prosedür olarak CMK m.102/3’de tanımlanmıştır. Gerçekten de tutukluluğun uzatılması ayrı bir prosedüre tabidir. CMK m.102/3’e göre; “Bu maddede öngörülen uzatma kararları, cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir”.
 
CMK m.102/3’de ayrı prosedürün ve tanımın yapıldığı tutukluluğun uzatılması ile CMK m.107/1’de zikredilen ve usulü de CMK m.108’de öngörülen tutukluluğun devamının aynı görülmesi ve dolayısıyla tutukluluğun devamında da tutukluluğu devam eden şüpheli veya sanığın yakınına veya belirlediği kişiye bildirme yükümlülüğünün öngörüldüğünün kabul edilmesi isabetli olmayacaktır.
 

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)