Vedat Şorli kararı, başvurucunun Facebook hesabında yaptığı iki paylaşım nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan ötürü 11 ay 20 gün hapis cezasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkindir. 

Başvurucu bu süreçte 2 ay 2 gün tutukluluk geçirmiştir.

Yerel mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi sonrası başvurucu, Anayasa Mahkemesi’ne ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun bu talebini açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesi ile reddetmiştir.

İHAM’ın kararında atıf yaptığı Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’nin medyada siyasi tartışma özürlüğü üzerine bildirisinde geçen bazı dikkat çekici tespitler şu şekildedir;

Siyasi kişiler itibarlarının ve diğer haklarının korunması için diğer kişilerden daha geniş bir korumadan yararlanmamalıdır.

Siyasi kişiler ve kamu görevlileri medya kanalları ile hakları ihlal edildiğinde, sadece sıradan kimseleri başvurabileceği kanun yollarına başvurabilmelidir.

Parlamento, hakaret sebepli hapis cezalarının kaldırılması gecikmeksizin kaldırılması gerektiği kanaatindedir.

Bu tespitlerin haricinde yine dikkat çekici başka bir tespit ise Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla gazetecilere, sosyal medya kullanıcılarına, yazarlara ve kamuoyunun diğer üyelerine açılan çok sayıda dava olmasının toplumda ürkütücü bir iklim ve oto sansür oluşturduğudur. Bunun haricinde il emniyet müdürlüklerine devlet büyüklerine hakaret içerikli gelişmelerle ilgili ivedi şekilde adli işlem başlatılması talimatı da yine eleştirilmektedir. Kanaatimizce kararda bu şekilde bir değerlendirme yapılması da isabetlidir. Söz konusu işlemlerin emniyet teşkilatında takip edilip adli işlem başlatılması yönünde bir hareket edilmesi durumunun hukuka aykırı olduğu kanaatindeyim.

Komisyon tüm bu görüşlerini, Cumhurbaşkanına hakareti suç olmaktan çıkartmak ve hapis cezası içermeyen yaptırımlarla sınırlanması gerektiğini ifade etmektedir.

Komisyon benzer eleştirilerini devam ettirmiş ve söz konusu maddenin Cumhurbaşkanı ve kendisini destekleyen siyasilerin eleştirilerini bastırmaya, onlara muhalif görüşte olan toplumun tüm kesimlerini bezdirmeye yönelik olduğu, buna sosyal medyada “repost” ve “retweet” edenlerin de dahil edildiği belirtilmiştir. Söz konusu durum da kanaatimizce hukuka aykırı bir uygulama oluşturmakta, bir açıklamayı beğenen yada paylaşan (sosyal medya deyimi ile likelayan veya respost/retweet eden) kişiler de suç soruşturmasının tarafı haline getirilmektedir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında çok sık bir şekilde atıf yaptığı CMK 141.maddesindeki haksız tutukluluk ve gözaltı tedbirlerine karşı bu maddenin etkili hukuk yolu olarak tüketilmesi gerektiği argümanı da kanaatimizce İHAM tarafından üstü kapalı olarak eleştirilmiştir. Haksız tutuklama ve gözaltı tedbirlerine karşı bir başvuru yolu olarak kabul edilebilecek CMK 141.madde de kanaatimizce Anayasa Mahkemesi tarafında daha titiz bir şekilde, somut olayın oluş şekline uygun bir şekilde değerlendirilmelidir. Salt bu yola başvurulmadığında bahisle iç hukuk yolunun tüketilmediğinin iddia edilmesi hukuka aykırıdır.

İHAM bunun haricinde, ifade özgürlüğü ile ilintili davalarda HAGB kararlarının başvurucular üzerinde 5 yıllık denetim süresi nedeniyle ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yarattığını belirtmiştir. İHAM’ın bu tespitini de yerinde bulduğumu ifade etmek isterim. HAGB kararlarında “5 yıl boyunca kasti bir suç işleme aksi takdirde sana verilen hükmü açıklarız” demek, kişi üzerinde bir baskı yaratmaktadır ve bu durum kişinin ifade özgürlüğü yönünde bir oto sansür uygulamasına neden olmakta, bu özgürlüğünü kısıtlamaktadır.

İHAM, 2014-2019 yılları arasında Türkiye’de Cumhurbaşkanına hakaret suçundan ötürü 128.872 soruşturma ve 30.738 ceza davası başlatıldığına atıf yapmıştır. Bu rakamın son derece yüksek bir rakam olduğu ortadadır. Söz konusu soruşturmalardan takipsizlik kararları çıkması ve dava sonuçlarından beraat kararları çıkması halinde dahi bu ortamın toplumda büyük bir baskı yarattığı ve bireylerde oto sansüre neden olduğu yadsınmaz bir gerçektir. Bunların haricinde kararda değinilmeyen bir husus da, bu kişilerin muhataplarının yüksek miktarlarda kabul edilebilecek ve sayıca fazla olduğunu düşündüğümüz manevi tazminat davalarıyla karşı karşıya kalmalarıdır. Bu yola sıkça başvurulması durumu da yine toplumda bir baskı unsuru oluşturmaktadır.

İHAM, söz konusu davada başvurucunun gözaltına alınmasını ve sonrasında tutuklanmasını hukuka aykırı bulmuştur. Bu durumun, kişinin kendini ifade etme isteğinde caydırıcı bir etki yaratacağını, yani oto sansüre neden olacağını belirtmiştir.

İHAM sonuç kararında başvurucunun hak ihlalini tespit ederek başvurucu lehine 7.500 Euro manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Kararın en dikkat çekici kısmı ise Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun İHAS ile bağdaşmadığını belirtmesi ve iç hukukta buna ilişkin bir düzenleme yapılması gerektiği kısmıdır.

Ülkemizde söz konusu karardan bugüne kadar Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun kaldırılması ile ilgili kanun koyucu tarafında özel bir yasal düzenleme hazırlanmamıştır.

İHAM’ın Vedat Şorli kararının yerinde bir karar olduğu görüşündeyiz. Anayasamız gereğince de iç hukuk normlarımızda konuyla ilgili düzenlemenin yapılması gerektiği görüşündeyiz.

Av. Bekir ATAHAN