1. Genel Olarak Velayetin Eşlerden Birine Verilmesi

Evli ana ve baba, kural olarak velayeti birlikte kullanmakta ise de birlikte yaşamaya ara verilmesi, ayrılık, boşanma, eşlerden birinin ölümü gibi durumlar hâkimin eşlerden birine velayeti vermesini gerektirebilir.

Detaylıca izah etmek gerekirse; TMK m. 197/1’de birtakım şartların varlığı halinde eşlerin ayrı yaşama hakkı hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm, ayrılık kararı bulunmaksızın eşlerin ayrı yaşama hakkını düzenlemektedir. TMK m. 197/4’te ise eşlerin birlikte yaşamaya ara vermesi halinin ergin olmayan çocuklar bakımından sonuçları hüküm altına alınmış ve hâkimin gerekli önlemleri alacağı ifade edilmiştir. TMK m. 336/2 uyarınca ise ortak hayata son verilmiş olması ve ayrılık durumunda hâkimin velâyeti eşlerden birine verebileceği hükme bağlanmıştır.

Boşanma neticesinde de TMK m. 336/3 uyarınca hâkim tarafından ana veya babaya velayet verilir[1]. TMK m. 169 uyarınca da hâkim, boşanma davası devam ederken özellikle çocukların bakım ve korunmasına ilişkin önlemleri kendiliğinden alır. Bu doğrultuda hâkim boşanma davası devam ederken çocukların kim ile kalacağına, geçici velayet sahibi olmayan ana veya babanın çocukların bakımına nasıl destekte bulunacağına ve kişisel ilişki kuracağına ilişkin kararlarını tesis eder[2].

Hâkim, çocuğun velayetinin eşlerden birine verilmesi hususunu düzenlerken “resen hareket ilkesine” ve “kendiliğinden araştırma ilkesine” tabidir[3]. Resen hareket ilkesine göre hâkim tarafların taleplerinden bağımsız olarak hareket ederek velayet hususunda bir karar verir. Kendiliğinden araştırma ilkesine göre ise, mahkeme yine tarafların talepleriyle bağlı olmadan resen araştırma yapabilecektir. Nitekim hâkimin velayetin eşlerden birine tevdii hususunda oldukça geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Zira çocukların topluma faydalı bir şekilde yetiştirecek olan tarafa verilmesinde doğrudan kamunun menfaati bulunmaktadır.

2. Velayetin Eşlerden Birine Verilmesine Dair Kriterler

Velâyetin ana veya babadan hangisine bırakılacağı hususu yukarıda da izah edildiği üzere hâkimin takdirindedir. TMK m. 4’de hakimin takdir yetkisini nasıl kullanacağı durumu düzenlenmiş olup, bahse konu madde uyarınca “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” şeklinde ifade edilmek suretiyle[4] hakimin hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği hüküm altına alınmıştır.

Önemle belirtmek gerekir ki çocuğun velâyetinin kime verileceği hususunda hakime yol gösterecek birçok esas bulunmaktadır. Bu hususlar arasında temel prensip teşkil eden ve hakimin vereceği her türlü kararın temelini oluşturan çocuğun üstün yararı ilkesidir. Diğer bir ifadeyle çocuğun velayetinin tevdiinde birçok kıstas göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak tüm bu kıstasların ortak saiki çocuğun yüksek yararını sağlamaktır.

Aşağıda velayetin tevdii hususunda kanundaki ve uygulamadaki temel kriterler ortaya koyulmaya çalışılacaktır.

2.1. Çocuğun Üstün Yararı

Çocuğun üstün yararı ilkesi doğrultusunda velâyetin ana ve baba için değil çocuk için olduğu söylenebilecektir[5]. Keza bu ilke ışığında velâyetin kullanılmasında çocuğun menfaatinin en önde tutulması gerekmektedir.

Çocuğun üstün yararı, her somut olaya göre değişebilecek niteliktedir. Çünkü çocuğun yararı kavramının bir tanıma sahip olması somut olay adaletini sağlama açısından isabetli değildir. Bu nedenle de bu ilkenin çerçevesi esnek olduğu gibi hakimin takdirine de açıktır[6].

SEROZAN[7]’a göre bu ilke idare hukukundaki kamu yararı ilkesinin çocuk hukukundaki karşılığı olarak ifade edilmektedir.

Çocuğun üstün yararı ilkesi; çocuğun sağlığı bakımından üstün yararı, eğitimi bakımından üstün yararı, ahlakı bakımından üstün yararı, yaşı bakımından üstün yararı ve güvenliği bakımından üstün yararı gibi sınırlı sayıda olmayan alt kriterleri gözetmeyi gerektirir[8].

Yargıtay da uygulamada çocuğun üstün yararı kavramına bilhassa dikkat çekerek hüküm kurmaktadır. Bu hususta Yargıtay 2. H.D. 18.11.2013 T. 2013/7715 E. 2013/26702 K. Sayılı ilamında[9] “…Velayet düzenlemesinde asıl olan çocuğun üstün yararıdır. Ana veya baba ile çocuğun yararının çatışması halinde, çocuğun yararı üstün tutulmalıdır…” şeklinde ifade etmek suretiyle temel prensibini ortaya koymuştur.

2.2. Çocuğun Görüşü

Çocuğun isteği, kendi gözlemi, düşünceleri ve ailesine olan bakış açısı çocuğun velayetinin ana veya babadan birine tevdiinin değerlendirilmesinde önem arz etmektedir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi m. 12 ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 3, 4 ve 5 uyarınca yaşı ve olgunluk derecesi gözetilerek çocuğun dinlenmesi ve görüşlerine önem gösterilmesi gerekmektedir. Zira çocuğun muhakeme gücü geliştikçe çocuk kendisi için neyin daha iyi olacağı konusunda karar alabilecektir.

Çocuğun görüşünün alınması kriterinin gerçekten amacına ulaşabilmesi için çocuğun dinlenilmesiyle yetinilmemesi, aynı zamanda yaşına ve olgunluğuna göre görüşüne de ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Bir diğer husus ise çocuğun menfaati temel prensip olduğundan çocuğun dinlenilmesi çocuğa zarar verecekse çocuğun dinlenilmemesi gerekmektedir. Aynı doğrultuda çocuk, görüşlerini açıklama hususunda da zorlanmamalıdır[10].

Çocuk, dinlenecek olgunlukta ve yaşta ise velâyetin tevdii hususunda çocuğun dinlenilmesi gerektiği Yargıtay tarafından da benimsenmiştir. Zaten çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuğun dinlenilmesi gerekliliğini de beraberinde getirmektedir.

2.3. Çocuğun Yaşı, Eğitim Durumu, Sağlık Durumu

Çocuğun yaşı, velayetin tevdiinde gözetilmelidir. Bu noktada çocuğun hangi yaşa kadar korunmaya ve bakıma muhtaç olduğunun belirlenmesi önem arz eder. Zira ana ilgi ve şefkatine muhtaç çocuğun velayetinin anaya verilmesi gerekmektedir[11]. Yaşı itibariyle ananın ilgi ve şefkatine muhtaç olan çocuğun belirlenmesinde belli bir yaş sınırlaması yoktur. Hâkim, somut olaya göre bunu belirleyecektir.

Genel kabule göre 0-3 yaş çocuğun ana bakım ve şefkatine en muhtaç olduğu zaman dilimi olup bu yaştaki çocuğun velayeti meydana gelebilecek bir tehlike bulunmadıkça mutlak suretle anneye verilir. Dahası annenin yaşantısının henüz çocuğun idrak edebilecek çağda bulunmaması nedeniyle hiçbir önemi bulunmamaktadır[12]. Yargıtay da kararlılık kazanmış içtihatlarında bu doğrultuda karar vermektedir[13]. Yine 0-3 yaş kadar mutlak olmasa da 3-6 yaş arasındaki çocuğun da ana bakım ve ilgisine muhtaçlığı fazla olup bu yaştaki çocukların velayetinin de anaya verilmesi tercih edilmektedir[14]. 6 yaşından büyük çocuklar içinse artık ana bakım ve ilgisine muhtaçlıktan söz edilemez. Bu noktada çocuğun velayetinin tevdiinde sair kriterler de değerlendirilerek bir karar verilmelidir.

Çocuğun eğitimi de velayetin tevdii hususunda önem arz etmektedir. Nitekim çocuk, eğitimini sadece okulda almaz. Bu noktada çocuğun eğitimi bir bütün olarak düşünülmelidir. Hâkim, çocuğun velâyetini verirken çocuğu hangi ebeveynin daha iyi eğitebileceğini, eğitim konusunda hangi ebeveynin daha aktif ve ilgili olduğunu, halihazırda çocuğun kimin yanında eğitimine devam ettiğini veyahut edeceğini gözetmeli, çocuğun gerektiği takdirde eğitimine kesintisiz devam etmesini sağlamalıdır.

Velâyet düzenlenirken çocuğun sağlık durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuğun özel bir hastalığı varsa tedavisini ve bakımını en iyi şekilde sağlayabilecek ebeveyn belirlenmeli buna göre velayet düzenlemesi yapılmalıdır[15].

2.4. Çocuğun alıştığı ortamı değiştirmeme

Çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesinin genel olarak çocuğun menfaatine olduğu söylenebilir. Bu nedenle hakim, çocuğun velâyeti hakkında hüküm kurarken mümkün olduğunca çocuğu alıştığı ortamdan ayırmamalıdır. Nitekim Yargıtay 2. H.D. 10.03.2005 T., 1657 E., 3658 K. sayılı ilamında[16]Çocuk uzun yıllar babasının yanında kalmış ve o muhite alışmıştır. Çocuğun alıştığı ortamdan ayrılması gelişimi ve eğitimi üzerinde olumsuz etki yapar bu nedenle velâyet hakkının anaya verilmesi doğru değildir.” şeklinde ifade ederek çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesinin önemini vurgulamıştır.

2.5. Ana ve Babanın Yaşama Biçimi, Sağlığı, Yaşı, Çocuğa Karşı Davranışları ve Görüşleri

Çocuğun velayeti, ana ve babadan birine tevdii edilirken; ana ve babanın yaşama biçimleri, sağlığı, yaşı, çocuğa karşı davranışları ve görüşleri dikkate alınmalıdır.

Ana ve babanın yaşama biçimi çocuğun velayetinin tevdiinde önem arz etmektedir. Zira ana veyahut baba; alkol, uyuşturucu bağımlısı olabilir[17]. Aynı şekilde çocuğa olumsuz bir örnek teşkil edecek şekilde gece hayatı olabilir. Ana veya babanın eve uzun süreler gelmeyecek şekilde bir yaşam sürmesi de mümkündür. Bu noktada ana ve babanın yaşama biçimini ve bu yaşama biçiminin çocuğu ne denli etkileyeceğini somut olaya göre hakim değerlendirmelidir. Yargıtay, kararlılık kazanmış içtihatlarında ana ve babanın yaşama biçiminin çocuğun ahlak bakımından üstün yararı açısından da değerlendirilmesi gerektiğini örneğin evli bir kadınla veyahut adamla birlikte olan ve devamlı suretle evine bu şahsı getiren baba veya anaya velayetin verilmemesi gerektiğini hükme bağlamıştır[18].

Ana ve babanın yaşı ve sağlığı da müşterek çocukla ilgilenebilme ve bakımını sağlayabilme açısından göz önünde bulundurulması gereken bir kriterdir. Çünkü hastalık nedeniyle çocukla ilgilenemeyecek ve bakımını sağlayamayacak tarafa velâyet verilmemelidir. Aynı doğrultuda yaşının küçüklüğü veya tam zıttı şekilde yaşının oldukça ileri olması nedeniyle de çocukla ilgilenemeyecek ve bakımını sağlayamayacak tarafa velâyet verilmemelidir. Ana ve babanın sağlığı yalnızca fiziki sağlığı değil ruhsal sağlığı da kapsamalıdır[19]. Eş anlatımla ana veya babanın çocuğa bakabilecek ölçüde fiziksel ve psikolojik sağlığının yerinde olması gerekir.

Ana ve babanın çocuğa yaklaşımının ve davranışlarının da çocuğun velayetinin tevdiinde özellikle göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu durumların en başında çocuğa şiddet uygulayan ve kötü davranan ana veyahut babaya çocuğun velayetinin verilemeyeceğini belirtmek gerekmektedir[20]. Keza kanun koyucu Türk Ceza Kanunu’nda düzenlediği maddeler ile şiddetin yaptırımların düzenlemiştir. Bunun sonucu olarak çocuğa şiddet uygulanması halinde her hâlükârda bahse konu ebeveyn ile çocuk arasında velayet ilişkisini kurulmaması gerekmektedir[21]. Önemle belirtmek gerekir ki tüm bu durumlar TMK m. 183 doğrultusunda velayetin değiştirilmesine de sebebiyet verebilecektir.

Diğer bir husus ise yukarıda ilgililerin görüşünün alınması ilkesi doğrultusunda çocuğun velayetinin tevdiine karar verilirken çocuğu en iyi tanıyanlar olmaları nedeniyle ana, babanın dinlenmesi önemlidir[22]. Gerçekten TMK m. 182 uyarınca da “Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.[23]şeklinde belirtilmekle çocuk ile ilgili kişisel ilişki veyahut velayet hususunda karar alınırken ana ve babanın dinlenilmesi gerektiği madde altına alınmıştır.

Ana ve babanın velayete ilişkin görüşleri çocuğun velayetini istememek yönünde de olabilir. Burada hakimin tarafların iradelerini araştırması önemlidir. Eğer ana veya babadan biri velayeti istemiyorsa hakimin çocuğun velâyetini isteyen tarafa velayeti vermesi kuşkusuz çocuğun üstün menfaatine hizmet edecektir. Zira çocuğun velâyetini istemeyen tarafın çocuğa hangi motivasyonla bakacağı ve gözeteceği akıllarda soru işareti yaratmaktadır. Yargıtay uygulamaları da anne veya babadan birinin çocuğun velayetini almak istememesi halinde hakimin ısrarda bulunamayacağı ve istemeyen tarafa velayeti veremeyeceği yönündedir[24].

2.6. Ana ve Babanın Meslekleri, Çalışma Süreleri ve Ekonomik Durumları

Ana ve babanın mesleği, çalışma süresi, ekonomik durumu ve çocuğa bakabilme olanakları çocuğun gelişimiyle ve çocuğa sunulacak hayat seviyesiyle çok yakından ilgili ve hakimin velayetin tevdiinde gözetmesi gereken kriterlerdir. Ancak bahsedilen yalnızca maddi durumu iyi olana velayetin verilmesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Bunun yanı sıra çocuğun ihtiyaçları, bakımı ve alıştığı ortamın değişip değişmediğine dikkat edilmelidir[25].

Boşanma sonrasında çocuğun yaşantısının önemli ölçüde değişmesi ve ekonomik olarak daha aşağıda bir yaşama uyum sağlamaya çalışması çocuğu oldukça yıpratacaktır. Bu nedenle hakim bu değişimi en aza indirgeyecek şekilde velayet hususunu düzenlemelidir. ÇHS’de her çocuğun, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesinde hakkı olduğu hususu düzenlenmiştir. Diğer bir ifadeyle çocuğun yaşam standardının değişmesi yiyecek, giyecek ve barınma gibi temel gereksinimlerle sınırlı değildir[26].

Ana ve babanın mesleği ve çalışma süreleri ise ana ve babanın çocuğuyla ilgilenme süresi, yurtdışı iş seyahatlerinin süresi ve miktarı, meslek türünün ahlak bakımından çocuğu etkileyip etkilemeyeceği vb. yönleri nedeniyle dikkate alınması gereken kriterlerdir. Yargıtay’ın görüşü; devamlı yurtdışı seyahatlerine gitmek durumunda olan, mesleği gereği devamlı şehir değiştiren, asker olması sebebiyle sürekli terör operasyonlarına katılan, çocuğu etkilediği ölçüde ahlaka uymayan bir meslek icra eden ebeveyne velayetin verilmemesi gerektiği yönündedir[27].

2.7. Ana veya Babanın Başkasıyla Evlenmesi

Velayet boşanma ile ana veya babaya verildikten sonra velayet sahibinin başka biriyle evlenmesi mümkündür. Bu durum TMK m. 349 uyarınca “Velâyete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velâyetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velâyet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velâyet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.[28]” şeklinde ifade edilmiş olup velayet sahibinin başka biriyle evlenmesinin ancak çocuğun menfaatinin gerektirdiği takdirde velayetin değiştirilmesi nedeni olabileceği belirtilmiştir.

Velayet sahibinin yeniden evlenmesi ile çocuğun gelişimi tehlikeye düşerse, yeni evlenilen kişi çocuğa kötü muamelede bulunursa veya yeniden evlenme durumu çocuğun ihmaline sebebiyet verirse velayetin değiştirilmesi ve diğer eşe verilmesi gündeme gelebilecektir[29].

2.8. Çocuğun İhmali, Çocuğun Başkasına Bırakılması ve Çocuğun Yönlendirilmesi

Velayetin ana veya babadan birine tevdiinde ana veya babanın çocukla duygusal ve fiziksel olarak devamlı suretle ilgilenmesi, bakımını sağlaması önem arz etmektedir. Bu nedenle hakim velayetin tevdiinde anne ve babanın çocuğa olan duyarlılığı hususunda detaylı incelemeler yaparak kararını tesis edilmelidir. Çocuğun ihmali, çocuğun başkasına bırakılması ve çocuğun yönlendirilmesi velayetin anne veya babaya verilmeme sebebi olacağı gibi bu durumların vuku bulması nedeniyle velayetin değiştirilmesi sebebi de olabilecektir.

Buradaki önemli durum ana veya babanın ilgisizliğinin süreklilik arz etmesidir. Yargıtay da 20.03.2013 tarihli bir kararında[30] süreklilik arz eden bir şekilde çocuğuyla ilgilenmeyen anneden velayeti alarak babaya vermiştir.

Velayet sahibinin, çocuğu süreklilik arz edecek şekilde diğer ebeveyne bırakması[31] veya üçüncü bir kişiye bırakması[32] velayetin değiştirilmesine veya şartları gerektirdiği takdirde kaldırılmasına neden olabilecektir.

Aynı şekilde velayet hususunda karar tesis edilirken çocuğun anne veya baba tarafından yönlendirilmesi durumuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda çocuğu yönlendiren veya tehdit eden, korkutan ebeveyne velâyet verilmemelidir[33].

2.9. Uzman Görüşü

Velayete hakim olan ilkelerden ilgililerin görüşünün alınması ilkesi doğrultusunda çocuğun velayetinin kime verileceğine karar verilirken uzman bilirkişilerden görüş alınması oldukça önemlidir. Uzmanın hem taraflarla hem de çocukla görüşerek raporunu düzenlemesi gerekmektedir[34]. Nitekim Yargıtay da bu hususta velayet tevdiinde uzman görüşü alınması gerektiğini hüküm altına almakta aksi takdirde yerel mahkeme kararlarını bozmaktadır[35].

2.10. Kardeşlerin Ayrılmaması

Ana ve babanın boşanması, evlilik birliğinin dağılmasına yani bir bakıma ailenin parçalanmasına sebebiyet vermektedir. Bu durumun üzerine kardeşlerin velayetinin de farklı ebeveynlere verilmesi ailenin daha da parçalanmasına neden olacak ve yıkımı artıracaktır. Bu nedenle çocukların menfaatinin aksini gerektirmemesi halinde kardeşlerin ayrılmaması temel bir kriter olarak ele alınmalıdır[36]. AİHM de haklı sebeplerin bulunmadığı hallerde kardeşlerin ayrılmasına yönelik velayet tesisinin aile hayatına müdahale teşkil ettiğini belirterek ihlal kararları vermektedir[37].

2.11 Boşanmada kusur

Kural olarak boşanmada eşlerin kusurunun velayeti etkilemeyeceği kabul edilmektedir. Bu durumu GENÇCAN[38] kötü bir eşin, kötü bir anne veya baba olacağının söylenemeyeceği ile açıklamaktadır. Ancak hakimin boşanmaya neden olan bazı kusurlu davranışları velayetin tayininde de gözetmesi gerekebilecektir. Bu nedenle ana babanın boşanmadaki kusurları çocuğun üstün menfaatine sirayet ettiği ölçüde dikkate alınmalıdır[39].

SONUÇ

Çocuklar, en savunmasız ve korunmaya muhtaç varlıklardır. Velayet kurumu da çocukların savunmasız ve korunmaya muhtaç olmasının ayrıca temsil edilmesi ihtiyacının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Çocuk toplumun geleceğidir. Bu nedenle çocukların korunmasında ve iyi yetiştirilmesinde çocukların olduğu kadar tüm toplumun da menfaati bulunmaktadır. Bu durum ise çocukları ilgilendiren her durumda olduğu gibi velayet hususunda da kamu müdahalesini gerekli kılmaktadır.

Makalemizde incelendiği üzere kural olarak evli ana ve baba velayeti birlikte kullanmakta ise de birlikte yaşamaya ara verilmesi, ayrılık, boşanma, eşlerden birinin ölümü gibi durumlar halinde hâkimin eşlerden birine velayeti vermesi gerekebilir.

Eşlerden birine velayetin tevdiini gerektiren bu durumlarda hakim, yukarıda anılan tüm kriterleri gözeterek çocuk için en iyi neticeyi takdir etmeye çalışacaktır. Bu doğrultuda her çocuk ve çocuğun içinde bulunduğu koşullar biricik olduğundan velayet kararı da somut olaya göre değişecektir. Gerçekten de yukarıda anılan hiçbir kriter tek başına velayetin tevdiinde belirleyici olmamalı, tüm kriterler birlikte göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda ise çocuğun yüksek yararı kriteri her zaman öncelikli ve diğer tüm kriterlere yol gösterecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca bu ilkenin keskin sınırlardan ve tanımlardan uzak tutulması gerekmekle birlikte hakimin somut olaya göre takdirine bırakılması da önem arz etmektedir.

Av. Meriç Naz YÜCEL

---------------

[1] KILIÇOĞLU, Ahmet M.; Aile Hukuku, Turhan Kitabevi, Gözden Geçirilmiş Güncelleştirilmiş 4. Baskı, Ankara 2019, s. 150.

[2] BİRİNCİ UZUN, Tuba, “Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli” Hacettepe H.F.D, S.6, 2016, s. 147.

[3] DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, M. Alper, Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, Gözden Geçirilmiş 15. Baskı, İstanbul 2020, s. 144.

[4] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf (E.T. 28.11.2024)

[5] BİRİNCİ UZUN, s. 139.

[6] KARACA, Hilal; “Türk Hukukunda Velayetin Kapsamı ve Hükümleri”, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014, s. 68.

[7] SEROZAN, Rona, Çocuk Hukuku, Vedat Kitapçılık, 2. Basımdan Tıpkı Basım, İstanbul 2017, s. 65.

[8] KILIÇOĞLU, s. 152.

[9] https://karararama.yargitay.gov.tr/ (E.T. 28.11.2024)

[10] DEVECİ, Zeynep Sümeyra, “Velayetin Değiştirilmesi Yargılamasında İlgililer”, TBB Dergisi, S.167, 2023, s. 245.

[11] GENÇCAN, Ömer Uğur, Velayet Hukuku, Yetkin Yayınları, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 2020, s. 220.

[12] GENÇCAN, s. 222.

[13]Yargıtay 2. H.D. 2015/8979 E., 2016/588 K. Sayılı İlamı, (E.T. 28.11.2024).

[14]Yargıtay 2. H.D. 2014/6840 E. 2014/19033 K. Sayılı İlamı, https://www.hukukihaber.net/cocuklarin-velayeti-bosanmadan-kaynakli-maddi-ve-manevi-tazminat (E.T. 28.11.2024).

[15] GENÇCAN, s. 219.

[16] GENÇCAN, s. 193.

[17] Yargıtay 2. H.D. 02/10/2014 T., 2014/8526 E., 2014/19193 K. Sayılı İlamı , (E.T. 29.11.2024); Yargıtay 2. H.D. 19/10/2024 T. 2006/6855 E., 2006/14355 K. Sayılı İlamı , (E.T. 29.11.2024).

[18] Yargıtay 2. H.D. 08/09/2014 T., 2014/16098 E., 2014/16787 K. Sayılı İlamı , (E.T. 29.11.2024).

[19] Yargıtay 2. H.D. 18/06/2008 T., 4283 E., 2008/8897 K. Sayılı İlamı, GENÇCAN, s. 233; Yargıtay HGK. 30/04/2008 T., 2008/2-348 E., 2008/342 K. Sayılı İlamı, GENÇCAN, s. 233.

[20] Yargıtay 2. H.D. 27/09/2022 T., 7582 E., 2022/7506 K. Sayılı İlamı; Yargıtay HGK. 30/04/2008 T., 2008/2-348 E., 2008/342 K. Sayılı İlamı; Yargıtay 2. H.D. 04/02/2002 T., 629 E., 2002/1176 K. Sayılı İlamı , (E.T. 29.11.2024).

[21] ÖZER TAŞKIN, Özden, “Velayet Hakkının Kullanılması, Velayetin Değiştirilmesi”, Anadolu Hukuk Fakültesi Dergisi, C.6, S. 1, 2020, s. 250.

[22] GENÇCAN, s.189; KILIÇOĞLU, s. 151.

[23] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf , (E.T. 30.11.2024).

[24] Yargıtay 2. H.D. 07/10/2003 T., 11644 E., 2003/12972 K. Sayılı İlamı, (E.T. 30.11.2024).

[25] Yargıtay 2. HD, 12/09/1975 T., 7111 E., 1975/6585 K. Sayılı İlamı.

[26] AKKIŞLA, Habibe Sena, “Velayetin Tevdii”, Çankaya Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2017, s. 126.

[27] GENÇCAN, s. 239.

[28] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf, (E.T. 30.11.2024)

[29] DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 146; DEVECİ, Zeynep Sümeyra, “Velayetin Değiştirilmesi Yargılamasında İlgililer”, TBB Dergisi, S.167, 2023, s. 220; Yargıtay 2. H.D. 2013/13402 E., 2014/1 K. Sayılı İlamı , https://www.hukukihaber.net/bosanan-kadinin-tekrar-evlenmesi-velayetin-degistirilmesi-talebi (E.T. 30.11.2024).

[30] Yargıtay HGK, 20.03.2013 T., 2-672 E., 263 K. Sayılı İlamı , (E.T. 30.11.2024)

[31] Yargıtay 2.H.D. 03.07.2014 T., 2014/8747 E., 2014/15349 K. , (E.T. 30.11.2024).

[32] Yargıtay 2.H.D. 10.03.2014 T., 2013/23213 E., 2014/5029 K. Sayılı İlamı, (E.T. 30.11.2024).

[33] AKKIŞLA, s. 129.

[34] CEYLAN, Ebru, “Türk Medeni Kanunu’nda Çocuğun Korunmasıyla İlgili Güncel Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi”, D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, Özel Sayı-2017, s. 353.

[35] Yargıtay 2. H.D. 11/09/2014 T. 2014/5805 E. 2014/ 17024 K. Sayılı İlamı, GENÇCAN, s. 187.

[36] Yargıtay HGK. 12.3.2008 T. 2008/2-247 E. 2008/247 K. Sayılı İlamı , (E.T. 30.11.2024).

[37] AİHM Mustafa ve Armağan Akın / Türkiye Kararı, GENÇCAN, s.199.

[38] GENÇCAN, s. 201.

[39] AKKIŞLA, s. 60.