Özet

Yargılamanın yenilenmesi, idari yargıda (özellikle vergi yargısında) kesinleşmiş mahkeme kararlarının, kanunda öngörülen istisnai sebeplerin gerçekleşmesi halinde tekrar incelenmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. Hukuk düzeni genel olarak kesin hüküm ilkesine büyük önem atfeder; bir dava sonucunda verilen hüküm kesinleştikten sonra kural olarak tüm taraflar bakımından bağlayıcıdır ve yeniden yargılama yapılamaz. Ancak adalet ve hukuki hakikat fikri, bazı ağır hatalı veya hakkaniyete aykırı kararların hukuk aleminde sonsuza dek varlığını sürdürmesine göz yumulmasını kabul etmez. Yargılamanın yenilenmesi kurumu, işte bu noktada devreye girerek kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesine istisna tanır. Türk idari yargılama hukukunda 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) m.53, kesinleşmiş kararların hangi hallerde yeniden yargılama konusu yapılabileceğini sınırlı olarak saymıştır. Bu makalede, vergi mahkemeleri dahil idari yargıda yargılamanın yenilenmesi kurumu ayrıntılı biçimde ele alınmakta; tarihsel gelişimi, hukuki niteliği, başvuru sebepleri, usul ve süre şartları ile Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının etkisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Ayrıca, konu hakkında yargısal içtihatlara yer verilmektedir. Sonuç kısmında ise kesin hüküm ile adalet arasındaki dengenin sağlanmasında yargılamanın yenilenmesi yolunun taşıdığı önem vurgulanmaktadır.

Giriş

Hukuk yargılamalarının en önemli sonuçlarından biri verilen kararların kesin hüküm teşkil etmesidir. Kesin hüküm, bir uyuşmazlık hakkında yargı organınca verilen nihai kararın, olağan kanun yollarının tüketilmesiyle veya başvuru süresinin geçmesiyle artık değiştirilemez ve tartışılamaz hale gelmesini ifade eder. Kesin hüküm ilkesi, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması, uyuşmazlıklara bir son noktası konulması açısından zorunlu görülmektedir. Zira hiçbir yargılama faaliyeti sonsuza dek devam edemez; toplum düzeni bakımından, belli bir aşamadan sonra hukuki ihtilafların kapanması gerekir. Nitekim kesinleşmiş yargı kararları, aksi bir yolla ortadan kaldırılmadıkça taraflar bakımından varlığını ve hukuki sonuçlarını sürdürür. Bu durum kamu düzenine ilişkin olup kendiliğinden dikkate alınır.

Ne var ki, kesin hüküm ilkesinin katı biçimde uygulanması bazı hallerde adalet duygusuyla ters düşebilir. Hukuk düzeni, gerçeğe aykırı olduğu sonradan anlaşılan veya bariz bir hukuka aykırılık taşıyan bir kararın, salt kesinleştiği için değiştirilememesine seyirci kalmamıştır. Başka bir ifadeyle, hukukun temel amacı olan adaletin gerçekleştirilmesi, istisnai durumlarda kesin hükme nazaran üstün tutulmuştur. Bu amaçla, birçok hukuk sisteminde olduğu gibi Türk hukukunda da, kesinleşmiş hükümlerin belirli koşullarda yeniden tartışmaya açılabilmesine imkan veren olağanüstü kanun yolları öngörülmüştür. Yargılamanın yenilenmesi, işte bu olağanüstü kanun yollarından biri olup, medeni yargılama hukukunda "yargılamanın iadesi" veya ceza muhakemesi hukukunda "olağanüstü itiraz" karşılığına benzer şekilde idari yargıya özgü bir kurumdur.

İdari yargıda, vergi uyuşmazlıkları da dahil olmak üzere, yargılamanın yenilenmesi yolu ilk kez 2577 sayılı İYUK ile düzenlenmemiştir; Cumhuriyet döneminde idari yargılama usulünü düzenleyen tüm kanunlarda bu kuruma yer verilmiştir. Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi, idari yargı için köklü bir müessese olmakla birlikte, olağanüstü bir yol olduğu için oldukça seyrek başvurulan bir imkandır. Bu yolun seyrek kullanılmasının temel nedeni, başvurunun yalnızca kanunda sınırlı olarak sayılan hallerde mümkün olmasıdır. Nitekim hem doktrinde hem de yargısal içtihatlarda, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin numerus clausus (sınırlı sayı) olduğu ve hiçbir surette kıyasen genişletilemeyeceği konusunda fikir birliği mevcuttur. İdari Yargılama Usulü Kanunu m.53 hükmü, idari yargı alanında kesin hükmün korunması kuralına istisna oluşturan bu sınırlı sebepleri tek tek saymıştır. Bu sayede, hukuki güvenlik ilkesi ile adalet arasındaki denge korunmaya çalışılmaktadır.

Bu çalışmada öncelikle yargılamanın yenilenmesi kurumunun kavramı ve hukuki niteliği üzerinde durulacak; ardından kanunen öngörülen başvuru sebepleri ve bu yola başvurunun usulü incelenecektir. Özellikle Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, idari yargıda yargılamanın yenilenmesi üzerindeki etkisine de değinilecektir.

Yargılamanın Yenilenmesi Kavramı ve Hukuki Niteliği

Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşmiş (şekli anlamda kesin hüküm halini almış) bir yargı kararının, sonradan ortaya çıkan veya önceden bilinmeyen bazı ağır hukuki sakatlıkların varlığı iddiasıyla aynı mahkeme önünde yeniden görülmesini sağlayan istisnai bir kanun yoludur. Bu kurum, adını "yeniden yargılama" yapılmasından alır; mahkeme, belirli sebeplerin varlığı halinde daha önce sonuçlandırdığı davayı tekrar ele alarak inceleyip yeni bir karar verebilir. Yargılamanın yenilenmesi sonucunda mahkeme, önceki hükmü ortadan kaldırıp yerine yeni bir hüküm tesis etme yetkisine sahiptir. Böylece maddi gerçeğe uymayan veya bariz hukuka aykırılık içeren bir kararın, kesin hüküm koruması zırhından çıkarılarak düzeltilmesi mümkün olmaktadır.

Bu kurumun hukuki niteliği konusunda, yargısal kararların dokunulmazlığı kuralına getirdiği istisna vurgulanmalıdır. Normalde ilk derece mahkemelerinin nihai kararları, kanun yollarına başvurulmadığında ya da başvurulup reddedildiğinde kesinleşir ve artık kural olarak aynı mahkeme dahil hiçbir makam o hükmü değiştiremez. Yargılamanın yenilenmesi ise, olağanüstü bir kanun yolu olduğu için, kesin hükme yargısal alanda dokunulmazlık kazandıran genel prensibe aykırı bir istisnayı temsil eder. Bu nedenle, uygulama alanı kesin ve açık biçimde kanunla sınırlanmıştır.

Hem medeni usul hukukunda hem ceza usul hukukunda yargılamanın yenilenmesi (ya da iadesi) benzeri kurumlar bulunmaktadır (HMK m.375; CMK m.311). Bu alanlardaki düzenlemelerde de sebepler tek tek sayılmakta ve kesin hükmün ancak bu sebepler dahilinde sarsılabileceği kabul edilmektedir. İdari yargıda da durum aynıdır: İYUK m.53 uyarınca, idari dava kararları ilke olarak kesin hüküm niteliğine sahiptir; ancak aynı maddenin devamında sayılan istisnai durumlar gerçekleştiğinde kesinleşmiş karar hakkında yargılamanın yenilenmesi talep edilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken, yargılamanın yenilenmesinin kesin hükmü ortadan kaldıran (ex tunc etkili) bir yol olduğudur. Yani bu yola başvurulup başarıya ulaşılması halinde, tartışmaya açılan kesin hüküm geçmişe etkili biçimde hükümsüz hale gelir ve onun yerine yeni bir karar geçer.

Yargılamanın yenilenmesi, niteliği itibarıyla ne bir istinaf ne de temyiz yoludur; kendine özgü bir olağanüstü kanun yoludur. Bu nedenle, ancak kesinleşmiş kararlar hakkında işletilebilir. Henüz kesinleşmemiş bir karar varken yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez; önce mevcut olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Örneğin bir vergi mahkemesi kararına karşı süresi içinde istinaf/temyiz başvurusu imkanı varsa, öncelikle o yol kullanılıp karar kesinleştikten sonra gerekiyorsa yargılamanın yenilenmesi düşünülebilir. Aynı şekilde, mahkemelerin nihai karar niteliğinde olmayan ara kararları da yargılamanın yenilenmesine konu olamaz. Ara kararlar, davanın seyri sırasında verilen ve uyuşmazlığı esastan çözmeyen kararlar olup (örneğin keşif yapılmasına, bilirkişi atanmasına dair kararlar veya yürütmenin durdurulması kararları), bunlar hakkında yenileme istenemez. Yine, davanın taraf iradesiyle sona erdiği durumlar (davanın feragat, kabul, sulh yoluyla bitmesi gibi) üzerine verilen kararlar da, kural olarak yenilenemez. Zira bu hallerde ortada tarafların kendi tasarruflarıyla sona erdirdikleri bir yargılama bulunur. Ancak doktrinde, bu tür durumlarda eğer kararı etkileyecek ağır bir maddi hata söz konusu ise (örneğin taraf beyanlarında bariz bir yanlışlık sonucu haksız bir feragat), yine de yenileme yoluna gidilebileceği ileri sürülmektedir.

Bu itibarla, yargılamanın yenilenmesi kurumu, idari yargıda kesin hüküm ilkesinin istisnai bir fren mekanizmasıdır. Hem bireylerin adalet duygusunu zedeleyen vahim hataları gidermeyi amaçlar, hem de hukuki istikrarı tamamen ortadan kaldırmamak adına sıkı şartlara tabi kılınmıştır. Aşağıda bu şartlar, özellikle İYUK m.53'te sayılan sebepler ve başvuru usulü çerçevesinde ele alınacaktır.

Yargılamanın Yenilenmesi Sebepleri

İdari yargıda yargılamanın yenilenmesi yoluna ancak kanunun açıkça belirttiği sebeplere dayanılarak başvurulabilir. İYUK m.53/1 uyarınca, Danıştay, bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi veya vergi mahkemesi kararları hakkında aşağıdaki sebeplerden birinin varlığı iddiasıyla yargılamanın yenilenmesi istenebilir:

1. Yeni Belge Ele Geçmesi: Zorlayıcı sebepler ya da lehine karar verilen tarafın eylemi nedeniyle, davada ileri sürülememiş veya karar verilirken mahkemece elde edilememiş bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması. (Örneğin, mücbir sebep yüzünden sunulamayan bir resmi kayıt belgesinin sonradan bulunması.)

2. Belgenin Sahte Çıkması: Karara esas alınan bir belgenin sahteliğine hükmedilmiş olması veya belgenin sahte olduğunun mahkeme ya da yetkili resmi makam huzurunda ikrar edilmesi yahut sahte olduğuna dair hükmün karar tarihinden önce verilmiş olup da, yargılamanın yenilenmesini isteyenin karar zamanında bundan haberi bulunmaması. (Yani, hükme temel teşkil eden bir belgenin gerçekte sahte olduğunun sonradan ortaya çıkması durumu.)

3. Dayanak İlamın Bozulması: Karara esas olarak alınan bir mahkeme ilamının, karar kesinleştikten sonra başka bir mahkeme kararıyla bozulmuş veya ortadan kalkmış olması. (Örneğin, vergi mahkemesinin kararı, başka bir yargı merciinin önceden verdiği bir hükme dayanıyorsa ve o hüküm daha sonra kesin bir kararla iptal edilmişse.)

4. Bilirkişi Raporunun Gerçeğe Aykırı Olması: Hükme esas alınan bilirkişi raporu veya bilirkişinin beyanının gerçeğe aykırı olduğunun, kasıt unsuruyla birlikte, mahkeme kararıyla belirlenmiş olması. (Yani, davada belirleyici rol oynayan bir bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı rapor verdiği sonradan bir yargı kararıyla tespit edilmiş ise.)

5. Karşı Tarafın Hilesi: Lehine karar verilen tarafın, karara etki eden bir hile kullanmış olması. (Burada hileden kasıt, karşı tarafın mahkemeyi veya aleyhine tarafı yanıltmak için bilerek giriştiği ve sonucun haksız şekilde lehine çıkmasını sağlayan davranışlardır. Bu hile, dava sonucunu doğrudan etkileyici nitelikte olmalıdır.)

6. Ehliyetsiz Temsil ile Yargılama: Dava görülüp karara bağlanırken, taraflardan birini temsil eden kişinin gerçekte vekil veya kanun temsilci sıfatına sahip olmadığının sonradan anlaşılması. (Yani, davanın ehliyetsiz kişilerle yürütülmüş olması. Örneğin, avukat olmadığı halde kendisini avukat olarak tanıtan biri tarafından temsil edilmiş olmak.)

7. Hakimin Reddini Gerektiren Durum: Çekinmesi (reddi) gereken hakim veya hakimlerin yargılamaya katılmasıyla karar verilmiş olması. (İYUK’a göre hakimlerin tarafsızlığını zedeleyen belli hallerde davadan çekilmeleri gerekir; buna rağmen davaya katılan hakim bulunursa bu ciddi bir usul hatası sayılır.)

8. Çelişkili Hüküm (Kazanılmış Hak İhlali): Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında, daha önce kesinleşmiş bir karara aykırı yeni bir karar verilmiş olması ve bu çelişkili kararı haklı gösterecek yasal bir dayanak bulunmaması. (Bu durum, aynı dava konusunda iki farklı kesin hükmün ortaya çıkması anlamına gelir. Normalde kesin hüküm, aynı konudaki mükerrer davalar için bağlayıcıdır; eğer bir mahkeme, önceki kesin hükme rağmen gerekçesiz şekilde farklı bir sonuç verdiyse, ikinci karar hukuka aykırı bir çelişki yaratır.)

9. AİHM Kararı veya Dostane Çözüm: Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi (AİHS) veya protokollerinin ihlali suretiyle verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tespit edilmiş olması. Ayrıca, AİHM önünde hüküm aleyhine yapılan bireysel başvuru sonucunda dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon yoluyla başvurunun düşmesine karar verilmiş olması da bu kapsamdadır. (Örneğin AİHM, ulusal mahkeme kararının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hükmetmişse veya hükümet dostane çözümle hatayı kabul etmişse, ulusal düzeyde yargılamanın yenilenmesi istenebilir.)

Yukarıdaki sebepler, İYUK madde 53’te tahdidi (sınırlı) olarak sayılmıştır. Bu liste dışında, ne kadar ağır olursa olsun başka bir hukuka aykırılık gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi talep edilemez. Örneğin, hükmün dayandığı kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması, kanunda açıkça sayılmadığı için tek başına bir yenileme sebebi olarak kabul edilmez. Nitekim Danıştay da, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin kıyas yoluyla genişletilemeyeceği yönünde süreklilik arz eden kararlar vermektedir. Bu durum, kesin hüküm ilkesinin bir gereği olarak yorumlanmaktadır: Kanun yolu olarak yargılamanın yenilenmesi, hukuk belirlilik ve istikrar ilkelerini tamamen zedelememek adına ancak kanun koyucunun öngördüğü durumlarda işletilebilir.

Diğer yandan, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine verdiği kararlar da fiilen yargılamanın yenilenmesi sonucunu doğurabilmektedir. 2010 Anayasa değişikliği ile hukuk sistemimize giren bireysel başvuru yolu çerçevesinde, Anayasa Mahkemesi bir temel hak ihlali tespit ettiğinde 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi uyarınca “ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere” dosyayı ilgili mahkemeye göndermektedir. Bu, kanunda yazılı bir yargılamanın yenilenmesi sebebi olmasa da, uygulamada benzer bir mekanizmadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararında açıkça yargılamanın yenilenmesine hükmetmişse, ilgili mahkeme bu konuda herhangi bir takdir yetkisi kullanamaz; yeniden yargılama yapmak zorundadır. AYM’nin ihlal kararına rağmen mahkemenin yeni yargılama yapmaması düşünülemez. Özetle, AYM’nin bireysel başvuru kararı ile tespit ettiği ihlallerde, ihlale konu mahkeme kararı kesinleşmiş olsa bile yargılamanın yenilenmesi yoluyla yeniden ele alınmaktadır. Bu durum, İYUK m.53’te düzenlenen AİHM kararına bağlı yenilenme sebebine paralel şekilde, ulusal düzeyde temel hakların korunmasını sağlamaktadır.

Yargılamanın Yenilenmesi Usulü ve Süreci

Başvuru hakkı ve taraf ehliyeti: Yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurma hakkı, esas davanın taraflarına tanınmıştır. Dolayısıyla, ilk yargılamada davacı veya davalı olarak yer almayan kişiler bu yola başvuramaz. Davada fer' müdahil sıfatıyla katılan üçüncü kişiler de, tek başına yenileme talebinde bulunma hakkına sahip değildir. Ancak asıl taraflardan biri yenileme talebi yaparsa, fer' müdahil bu talebe katılabilir ve yeniden görülecek davada yer alabilir.

Kesinleşmiş karar şartı: Yargılamanın yenilenmesi talebinin konusu, kesin veya kesinleşmiş bir yargı kararı olmalıdır. Şeklen kesinleşmemiş (hakkında henüz istinaf veya temyiz kanun yolu imkanı devam eden) kararlar için bu yola gidilemez. Bir kararın kesinleşmesi, yukarıda belirtildiği gibi, süresinde kanun yoluna başvurulmaması veya başvurulup reddedilmesiyle gerçekleşir. Aynı şekilde verildiğinde kesin olan kararlar (İYUK m/45/1. gereğince 2025 yılı için konusu kırk dört bin (44.000,00) Türk lirasını geçmeyen vergi davalarında verilen kararlar) için de sebepleri bulunuyorsa yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabilir. Örneğin vergi mahkemesinin verdiği bir iptal kararı süresi içinde istinaf edilmezse kesinleşir; bu noktadan sonra ancak yenileme yoluna başvurulabilir. Eğer istinaf edilip bölge idare mahkemesince esastan incelenerek karar onanmışsa, bölge mahkemesi kararı kesinleşir (çoğu durumda Danıştay'a temyiz yolu kapalı ise) ve yine ancak yenileme mümkündür. Kural olarak, nihai ve kesin olmayan yargı kararları (mesela davanın açılmamış sayılması kararı, ilk inceleme kararları, vs.) yenilemeye konu olamaz.

Süre şartı: Yargılamanın yenilenmesi başvurusu, kanunda öngörülen süreler içerisinde yapılmalıdır. İYUK m.53/3 uyarınca, başvuru süresi genel olarak 60 gün olup, bu süre yenileme sebebinin ilgilinin bilgisine girdiği (gerçekleştiği) tarihi izleyen günden itibaren hesaplanır. Kanun bazı sebepler için daha uzun süre tanımıştır: Yukarıda (8) numaralı bentte sayılan çelişkili hüküm sebebi için 10 yıllık bir başvuru süresi öngörülmüştür. (Bu, aynı konuda kesinleşmiş iki kararın birbiriyle çelişmesi durumunda, çelişki yaratan karara karşı 10 yıl içinde yenileme talep edilebileceği anlamına gelir.) (9) numaralı bentte sayılan AİHM kararı sebebi için ise, AİHM kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıllık süre içinde yenileme talep edilebilir. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararları bakımından, 6216 sayılı Kanun’da ayrıca bir süre öngörülmemiştir; AYM kararında yeniden yargılama yapılması belirtilmişse, ilgili mahkeme bu kararı re’sen uygulamalı ve davayı yenilemelidir. Üstelik AYM ihlal kararından sonra, başvurucu açısından yeniden yargılama talebi herhangi bir süreye tabi değildir; zira mahkeme aksi halde kendiliğinden işe başlamalıdır.

Başvuru dilekçesi ve incelenmesi: Yargılamanın yenilenmesi istemi, ilgili mahkemeye hitaben yazılmış bir dilekçe ile yapılır. Bu dilekçe, yeni bir dava dilekçesi gibi hazırlanır ve başvuru harcına tabidir. Dilekçede, talebi haklı gösteren sebepler ve dayanakları açıkça belirtilmelidir. Mahkeme, dilekçeyi aldıktan sonra öncelikle karşı tarafa tebliğ ederek savunma dilekçesi vermesine olanak tanır. Karşı tarafın cevabı alındıktan veya cevap verme süresi geçtikten sonra, mahkeme önce inceleme aşamasında talebin kanunda yazılı sebeplere dayanıp dayanmadığını değerlendirir. Eğer ileri sürülen sebep, İYUK m.53’te sayılan yenilenme sebeplerinden değilse ya da somut olayda gerçekleşmemiş ise, mahkeme talebin reddine karar verir. Örneğin, davacı dilekçede yalnızca hakim kararını beğenmediği için yeniden yargılama istiyorsa veya herhangi bir yenileme sebebi göstermemişse, istem reddedilecektir.

Mahkeme, yapılan başvuruda ileri sürülen iddiaların kanunda sayılan sebeplerden birine girip girmediğini ve başvuru süresinin kaçırılıp kaçırılmadığını inceler. Bu inceleme genellikle dosya üzerinden yapılır; duruşma yapılıp yapılmaması, İYUK m.55/4 gereğince mahkemenin takdirindedir. Mahkeme, talebi yerinde görmezse (örneğin ileri sürülen yeni belge aslında mevcut davada değerlendirilmiş veya esasa etki etmeyecek önemsiz bir belge ise) gerekçeli bir kararla yenileme istemini reddeder. Bu ret kararı, nihai bir karar niteliğindedir ve ilgisine göre istinaf veya temyiz yoluna tabi olabilir. Yani ilk derece mahkemesi yenileme talebini reddederse, başvuran bu kararı bölge idare mahkemesine istinaf edebilir; bölge mahkemesi ret ederse Danıştay temyizi mümkündür (eğer karar türü temyize açık ise).

Eğer mahkeme, başvurunun dayandığı sebepleri yerinde bulursa ve usule uygun yapıldığına kanaat getirirse yargılamanın yenilenmesine karar verir. Bu karar, aslında bir ara karar niteliğindedir; zira esas davanın yeniden görülmesine geçilmesi anlamına gelir. Mahkeme, yenileme talebini kabul ettiğinde, önceki kesin hükmün ortadan kalktığını belirtir ve davayı yeniden incelemeye başlar. Bu aşamada, başvuranın dilekçesinde belirttiği hususlar çerçevesinde yeni deliller toplanabilir, gerekiyorsa duruşma açılabilir, önceki yargılamada yapılmamış usuli işlemler tamamlanır. Örneğin yenileme sebebi, kararın dayandığı belgenin sahte çıkması ise, bu durumda sahte belge olmaksızın davanın esasına yeniden bakılacaktır. Mahkeme, yeniden yargılama sonunda elde ettiği kanaate göre davayı esastan karara bağlar ve yeni bir hüküm verir.

Burada önemli bir nokta, yenileme talebinin kabulü kararının tek başına temyiz/istinaf konusu yapılamamasıdır. Zira bu kabul kararı, davanın esasına ilişkin nihai bir karar olmayıp ara karar mahiyetindedir. Bu nedenle, kanun yolu denetimi de ancak yeniden yapılan yargılama sonucunda verilen yeni hükümle birlikte mümkündür. Yenileme talebi kabul edilip dava yeniden görülerek sonuçlandırıldıktan sonra, verilen yeni karar da elbette normal usulde istinaf veya temyize tabi olacaktır (kararın niteliğine göre). Örneğin yenileme sonucunda vergi mahkemesi davayı reddettiyse, bu karar için davacı yine istinaf kanun yoluna gidebilir.

Yargılamanın yenilenmesi sürecinde görevli mahkeme, kural olarak ilk kararı vermiş olan mahkemedir (İYUK m.53/2). Yani hangi mahkemenin kararı yenilemeye konu ediliyorsa, talebi o mahkeme inceleyip karara bağlar. Bu kuralın bazı istisnaları olabilir: Talep edilen yenileme konusu, başka bir daire veya mahkemenin görev alanına giriyorsa, dosya o görevli yere gönderilir (İYUK m.55/1). Özellikle yukarıda belirtilen (8) numaralı sebep açısından, yani iki farklı mahkemenin çelişkili karar vermesi halinde, yenileme talebi ikinci kararı veren mahkemeye yapılmalıdır. Örneğin aynı konuda önce Ankara Vergi Mahkemesi kesin bir karar vermiş, sonra İzmir Vergi Mahkemesi bunun tersine bir karar vermişse; çelişkili ikinci kararın verildiği İzmir Vergi Mahkemesi’ne başvurularak yargılamanın yenilenmesi istenecektir.

Danıştay tarafından verilen kararlar hakkında da yenileme talebi mümkündür. Ancak Danıştay’ın bazı kararları, ilk derece mahkemesi sıfatıyla değil de istinaf/temyiz merci olarak veriliyor olsa bile, fiilen davanın esasını çözdüğü durumlar yaratabilir. Özellikle 2577 sayılı Kanun’da 2016’da yapılan değişikliklerle gelen ivedi yargılama usulü (İYUK m.20/A) gibi hallerde, Danıştay temyiz mercii olmakla birlikte uyuşmazlığın esasına dair karar verebilmektedir. Bu gibi hallerde Danıştay, kanun gereği "mahkemenin yerine geçerek" hüküm kurmuş sayılır. Uygulamada ortaya çıkan tereddüt, yenileme talebinin Danıştay’a mı yoksa ilk derece mahkemesine mi yapılacağıdır. Danıştay kararlarında, bu gibi durumlarda yenileme istemini inceleyecek makamın ilk derece mahkemesi olması gerektiği yönünde içtihatlar oluşmuştur. Gerekçe olarak da Danıştay’ın ilk derece sıfatıyla değil, kanunen yetkili mahkeme adına karar verdiği ve bu nedenle yenileme incelemesinin doğal hakim ilkesine uygun olarak yine asıl mahkemesince yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çözüm, pratikte Danıştay kararının bir alt mahkemece ortadan kaldırılması sonucunu doğursa da, hukuken benimsenmiştir.

Usul sürecine dair bir diğer husus, yenileme talebinin aynı hakim veya heyet tarafından incelenebileceği meselesidir. İlk bakışta, hatalı bir karar veren hakimin kendi kararını yeniden değerlendirmesi tarafsızlık ilkesine aykırı görünebilir. Ancak hem mukayeseli hukukta (örneğin Fransız Danıştayı) hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında, yargılamanın yenilenmesi talebinin aynı mahkemece görülmesinin adil yargılanma hakkını ihlal etmediği kabul edilmiştir. Zira burada mahkeme, yeniden yargılama talebi üzerine önceki kararını düzeltme imkanı bulmaktadır; esasen kendi hatasını telafi etme görevi ile karşı karşıyadır. Bu noktada hakimin, eski kararına bağlı kalma yönünde bir psikolojik eğilimi olabileceği yönünde eleştiriler olsa da, uygulamada bu sistem genel kabul görmektedir.

Yenileme yargılamasının sonuçları: Mahkeme, yenileme istemini haklı bulup davayı yeniden gördüğünde, önceki kesin hükmü ortadan kaldıran yeni bir karar verir. Bu yeni karar, önceki hükmün yerine geçer ve kesin hüküm etkisi doğurur. Eğer mahkeme yeniden yargılama sonunda önceki kararını değiştirirse, örneğin ilk kararda davayı reddetmişken yenileme sonunda davayı kabul ederse, artık hukuken geçerli olan son karardır; önceki ret kararı hükümsüzdür. Mahkeme yenileme sonunda yine aynı sonuca varabilir (örneğin ret kararında ısrar edebilir); bu durumda her ne kadar sonuç değişmese de ilk kesin hüküm teknik olarak yenisiyle değiştirilmiş olur. Yenileme taleplerinin önemli bir kısmında mahkemelerin önceki kararlarını teyit ettiği görülmektedir; bu da göstermektedir ki, yenileme yolu istisnai olup genellikle bariz hatalar dışında sonuca etki etmemektedir.

Son olarak, yargılamanın yenilenmesi yolunun işletilmesi mevcut kararın icrasına (uygulanmasına) tek başına engel değildir. İdari yargıda, yürütmenin durdurulması kararı olmaksızın, kesinleşen mahkeme kararları idare tarafından uygulanmak zorundadır. Yenileme talebi yapıldığı anda, eğer karar icra edilmiş durumdaysa, yenileme kararı ile birlikte gerekirse sonuçlar geriye döndürülür. Örneğin vergilendirmeye ilişkin bir davada mükellef aleyhine kesinleşen bir karar için yenileme istenmişse, vergi tahsil edilmiş olabilir; yenileme sonucunda karar mükellef lehine değişirse, haksız tahsil edilen vergi iade edilir. Uygulamada, yenileme başvurusu yapılması, mahkemece ayrı bir yürütmenin durdurulması kararı verilmedikçe, idarenin kesinleşmiş kararı uygulama yükümlülüğünü kaldırmaz. Bu nedenle, başvuran taraf gerekli görürse yenileme talebi sırasında kararın icrasının durdurulmasını da ayrıca talep edebilir.

Yargılamanın Yenilenmesine İlişkin Yargısal İçtihat

Danıştay VDDK Kararı (E:2021/1646, K:2022/1011, T. 14.09.2022)

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin olarak verdiği bu kararda, 2577 sayılı Kanun’un 53/1-a bendinde düzenlenen “kararın verilmesinden sonra ele geçirilen belge” şartının, karara esas teşkil eden belgenin karar kesinleştikten sonra ortaya çıkması gerektiği yönünde açık bir yorum yapmıştır. Kurul, bu bentte geçen “kararın verilmesi” ibaresinin “kararın kesinleşmesi” olarak anlaşılması gerektiğini vurgulamıştır. Buna göre, olağan kanun yolu incelemesi sürerken elde edilen bir belge, yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılamaz; bu tür durumlar bozma sebebi olarak kanun yolu merciine ileri sürülmelidir.

Somut olayda davacı, ödeme emri öncesi idareye sunduğunu iddia ettiği adres bildirim dilekçesinin, zorlayıcı sebeplerle ancak karar sonrasında temin edildiğini ileri sürmüş; ancak Kurul, söz konusu belgenin temyiz aşamasında zaten dosyaya sunulduğunu, dolayısıyla karar kesinleştikten sonra ortaya çıkmış yeni bir belge niteliğinde olmadığını belirlemiştir. Ayrıca, “karara etkili hile” (m. 53/1-e) iddiasına ilişkin herhangi bir somut açıklama ve delil bulunmadığı da ifade edilmiştir.

Bu gerekçelerle, davacının yargılamanın yenilenmesi talebini kabul ederek önceki kararında ısrar eden Vergi Mahkemesi kararı hukuka uygun bulunmamış, ısrar kararı bozulmuştur.

Danıştay VDDK Kararı, (E:2023/1191, K:2023/959, T. 20.09.2023)

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, bu kararında Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği ihlal kararlarının ve buna bağlı “yeniden yargılama” kurumunun sınırlarını ortaya koymuştur. Kurul, öncelikle 6216 sayılı Kanun m. 50/2 uyarınca yeniden yargılama yapılabilmesi için, ilgili dosya bakımından Anayasa Mahkemesince verilmiş ve ihlalin giderimi için yeniden yargılama öngören bir ihlal kararının bulunmasının zorunlu olduğunu, bireysel başvuruya konu edilmeyen bir dosya yönünden, başka dosyalarla ilgili ihlal kararına dayanılarak yeniden yargılama yapılamayacağını vurgulamıştır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi ihlal kararının, 2577 sayılı İYUK m. 53/1-a anlamında “kararın verilmesinden sonra ele geçirilen yeni bir delil/belge” olarak kabul edilemeyeceği gibi, m. 53/1-ı bendindeki yargılamanın yenilenmesi sebebinin de yalnızca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları için geçerli olduğu belirtilmiştir. Bu gerekçelerle, Anayasa Mahkemesinin aynı mükellefle ilgili diğer dosyaları bakımından verdiği ihlal kararına dayanılarak, eldeki dosyada yeniden yargılama yapıp cezalı tarhiyatı kaldıran Vergi Mahkemesi ısrar kararı hukuka aykırı bulunmuş ve bozulmuştur.

Danıştay VDDK Kararı, (E:2024/78, K:2024/346)

Bu kararda Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 2577 sayılı İYUK m. 53/1-h kapsamında yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluşmadığına hükmetmiştir. Davacı, aynı sorumluluk raporuna dayanan farklı dönem ve tutarlara ilişkin ödeme emirleri hakkında verilen iki ayrı karar arasında çelişki bulunduğunu ileri sürerek, kesinleşmiş dosyada yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir. Ancak Kurul, ödeme emirlerinin konularının farklı olması nedeniyle ilamlar arasında “taraf–konu–sebep” ayniyetinin bulunmadığını, dolayısıyla m. 53/1-h anlamında önceki ilama aykırı yeni bir kararın varlığından söz edilemeyeceğini belirtmiştir.

Ayrıca Kurul, önceki bozma kararına uyularak verilen Bölge İdare Mahkemesi kararının, bozma gerekçesine uygun olup olmadığını incelemekle sınırlı olduğunu hatırlatmış; temyiz sebeplerinin bozmayı gerektirecek nitelikte olmadığı sonucuna varmıştır. Bu nedenle, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararı onanmış ve davacının temyiz istemi reddedilmiştir.

Danıştay VDDK Kararı, (E:2023/1021, K:2023/1010)

Bu kararda Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, İYUK m. 53/1-h kapsamında yargılamanın yenilenmesi için gerekli “ilamların ayniyeti” koşulunu ayrıntılı biçimde değerlendirmiştir. Kurul, tarafları ve sebebi aynı olsa bile, farklı dönem ve farklı tutarlara ilişkin ödeme emirlerinin “konu” bakımından aynı sayılamayacağını, bu nedenle “aynı dava hakkında verilen karara aykırı yeni karar” şartının oluşmadığını vurgulamıştır.

Somut olayda davacının mesleki sorumluluğuna ilişkin iki farklı dosya bulunmaktadır. Bir dosyada istinaf yolu süresinde kullanılmadığı için ret kararı kesinleşmiş; diğerinde ise istinaf mercii aynı sorumluluk raporuna dayanmasına rağmen ödeme emrini iptal etmiştir. Davacı, bu iki karar arasındaki çelişkiyi ileri sürerek kesinleşmiş dosyada yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.

Ancak Kurul, her iki uyuşmazlığın dayanağı aynı sorumluluk raporu olsa da, ödeme emirlerinin farklı dönemlere ilişkin olduğunu, dolayısıyla konu unsurunun farklılığı nedeniyle ilamlar arasında ayniyet bulunmadığını belirtmiştir. Bu nedenle, mahkemenin yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluştuğu gerekçesiyle verdiği karar hukuka uygun görülmemiş ve ısrar kararı bozulmuştur.

Danıştay 7. Daire Kararı, (E:2022/4591, K:2023/115, T. 27.01.2023)

Kararda, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karara karşı yapılan itirazın süreden reddine dair işleme karşı açılan davada, daha sonra aynı nitelikteki başka dosyalarda verilen lehe iptal kararları gerekçe gösterilerek İYUK m. 53/1-h uyarınca yargılamanın yenilenmesi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesi, davacının dayandığı Kocaeli 1. Vergi Mahkemesinin E:2015/1070 ve 1072 sayılı dosyalarındaki iptal kararlarının, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin kararlara karşı yapılan itirazların süresinde kabul edilmesi üzerine esasa girilerek tesis edilen yeni işlemlerin iptaline ilişkin olduğunu; bunların, yargılamanın yenilenmesine konu edilen önceki ilamın hükmüne aykırı verilmiş kararlar niteliğinde olmadığını belirterek yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir.

Danıştay 7. Dairesi, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesindeki bozma nedenlerinden hiçbirinin mevcut olmadığı, ilk derece mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve temyiz dilekçesindeki iddiaların kararı bozmayı gerektirmediği sonucuna varmış; bu suretle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin Kocaeli 2. Vergi Mahkemesi kararı onanmıştır.

Bu karar, makalede İYUK m. 53/1-h kapsamında, aynı işlem veya aynı olgusal zemine ilişkin sonradan verilen lehe kararların her durumda “önceki ilama aykırı yeni karar” sayılmayacağını, yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin dar ve sınırlı yorumlandığını göstermektedir.

Danıştay 7. Daire Kararı, (E:2023/341, K:2023/1080)

Kararda Danıştay, yargılamanın yenilenmesi yolunun yalnızca ilk derece mahkemelerince verilen “esas kararlar” hakkında kullanılabileceğini açık biçimde vurgulamıştır. 2577 sayılı Kanun’un 53/2. maddesinde yer alan “esas kararı vermiş olan mahkeme” ibaresinin, yalnızca davanın tarafları arasındaki maddi uyuşmazlığı çözen ilk derece kararlarını ifade ettiği; temyiz veya karar düzeltme aşamasında verilen Danıştay kararlarının bu kapsamda olmadığı belirtilmiştir.

Somut olayda davacı, Danıştay’ın karar düzeltme üzerine verdiği bozma kararının yargılamasının yenilenmesini talep etmiş; ancak Kurul, Danıştay’ın bu kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmiş bir karar olmadığı, dolayısıyla 53. madde kapsamında yargılamanın yenilenmesine konu edilemeyeceği sonucuna varmıştır.

Bu nedenle, yargılamanın yenilenmesi istemi incelenmeksizin reddedilmiştir.

Danıştay 7. Daire Kararı, (E:2023/2266, K:2023/3561)

Bu kararda Danıştay 7. Dairesi, daha önce temyizen onanan “yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi” yönündeki karar hakkında yapılan karar düzeltme başvurusunu kabul etmiş ve ilk kararını kaldırmıştır. Daire, karar düzeltme sonrasında yaptığı temyiz incelemesinde, aynı işlemden kaynaklanan ve aynı sağlık raporuna dayanan uyuşmazlıkların farklı mahkemelerde farklı şekilde karara bağlanmasının hukuki güvenliği zedelediği sonucuna varmıştır.

Somut olayda, şirket yetkilisinin 08/10/2014 tarihli sağlık raporu nedeniyle süreyi kaçırdığı ileri sürülmüş; bazı dosyalarda bu raporun mücbir sebep kabul edilerek itirazların süresinde yapıldığı kabul edilmiş ve işlemler iptal edilmiştir. Aynı nitelikteki diğer dosyalarda ise mahkemeler, itirazın süreden reddinin hukuka uygun olduğunu belirterek davayı reddetmiştir. Daire, aynı işleme dayanan uyuşmazlıklarda bu derece farklı kararlar verilmesinin İYUK m. 53/1-h kapsamında yargılamanın yenilenmesi sebebi oluşturduğunu, ayrıca hukuki güvenlik ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığını vurgulamıştır.

Bu gerekçelerle Danıştay, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi yönündeki önceki mahkeme kararını bozmuş; davacının süre yönünden reddedilen itirazının esastan incelenmesi gerektiğine hükmetmiştir.

Danıştay 7. Daire Kararı (E:2025/1149, K:2025/2905, T. 24.09.2025)

Bu karar, ceza yargılamasında beraat ya da düşme kararı verilmesinin, aynı maddi olaya ilişkin vergi yargısı kararını kendiliğinden geçersiz kılmayacağı ve tek başına yargılamanın yenilenmesi sebebi oluşturmayacağına ilişkin önemli bir ilkesel değerlendirme içermektedir. Daire, 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde yer alan yenileme sebeplerinin sınırlı olduğunu ve vergi yargısı ile ceza yargısı arasındaki bağlantının ancak çok özel koşullarda yargılamanın yenilenmesi sonucunu doğurabileceğini vurgulamıştır.

Somut olayda davacı, 2012 yılına ilişkin özel tüketim vergisi yönünden mahkemenin davayı reddeden kararının kesinleşmesinden sonra, aynı eyleme ilişkin ceza davasında önce beraat, ardından zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verildiğini ileri sürerek kesinleşmiş vergi mahkemesi kararının yenilenmesini talep etmiştir. Davacıya göre, ceza ve vergi yargılamalarında aynı maddi olaya ilişkin farklı sonuçlara ulaşılması 53/1-h bendinde düzenlenen “aynı konuda farklı karar” sebebini oluşturmaktadır.

Mahkeme ise, vergi yargılamasında verilen kararın davacının alış yaptığı şirket hakkındaki vergi tekniği raporu, beyanlar ve deliller çerçevesinde bağımsız bir vergi hukuku değerlendirmesiyle tesis edildiğini; ceza yargılamasında verilen beraat veya düşme kararlarının, vergi mahkemesinin hükme esas aldığı maddi ve hukuki dayanakları ortadan kaldıran nitelikte bulunmadığını tespit etmiştir. Vergi yargısı ile ceza yargısının farklı hukuki rejimlere tabi olduğu, ceza yargılamasındaki delil standartlarının ve değerlendirme ölçütlerinin vergi yargısını otomatik olarak bağlamadığı ayrıca vurgulanmıştır.

Bu nedenle, vergi yargısındaki kesin kararla ceza yargılamasında verilen kararların “tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında önceki karara aykırı yeni bir karar” niteliği taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır. Böylece, yargılamanın yenilenmesi talebinin 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde öngörülen sebeplerden hiçbirine dayanmadığı kabul edilmiştir.

Danıştay Yedinci Dairesi de aynı gerekçeleri benimseyerek davacının temyiz istemini reddetmiş ve yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır. Bu karar, ceza yargılamasındaki gelişmelerin vergi yargısında kesinleşmiş kararları kural olarak etkilemeyeceğini ortaya koyan güncel bir içtihat niteliği taşımaktadır.

Danıştay 9. Daire Kararı (E:2022/4812, K:2023/281, T. 16.02.2023)

Bu karar, içtihat değişikliğinin tek başına yargılamanın yenilenmesi sebebi oluşturmayacağına ilişkin önemli bir tespiti ortaya koymaktadır. Daire, 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde sayılan yenileme sebeplerinin sınırlı olduğunu, bu sebepler arasında “içtihat değişikliği” veya “görevli yargı merciinin sonradan farklı belirlenmiş olması” şeklinde bir nedenin bulunmadığını vurgulamıştır.

Somut olayda davacı, geçmişte aynı nitelikteki bir ücret uyuşmazlığına ilişkin Danıştay’ın farklı bir dosyada verdiği ve belediyelerin ücrete ilişkin işlemlerinin vergi mahkemesinin değil idare mahkemesinin görev alanına girdiğini belirten kararı gerekçe göstererek, daha önce kendi davasında verilen ve kesinleşen kararın yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılmasını talep etmiştir. Davacıya göre, önceki karar görev yönünden hatalı olduğundan, yeni içtihat nedeniyle hüküm artık geçerliliğini yitirmiştir.

Ancak Mahkeme, davanın reddine ilişkin kesinleşmiş kararın 53. maddede belirtilen sebeplerden hiçbirine dayanmadığını, kararın verildiği sırada davacının durumunu etkileyen herhangi bir yeni ilam hükmünün ortadan kalkmadığını ve içtihat farklılıklarının yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılamayacağını tespit etmiştir. İçtihat değişikliklerinin bireysel ve kesinleşmiş yargı kararlarını geriye dönük etkileme gücünün bulunmadığı özellikle vurgulanmıştır.

Danıştay da aynı değerlendirmeyi benimseyerek temyiz istemini reddetmiş ve yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İstanbul 1. Vergi Mahkemesi kararını onamıştır.

Karar, kesin hüküm ilkesinin korunması ve 2577 sayılı Kanun'un 53. maddesinin istisnai niteliğinin altını çizmesi bakımından önemlidir. Bu kapsamda, sonradan ortaya çıkan içtihat değişikliklerinin, kesinleşmiş vergi yargısı kararlarını ortadan kaldırmak için kullanılamayacağı teyit edilmiştir.

Danıştay Dokuzuncu Dairesi Kararı (E:2024/1934, K:2024/2266, T. 30.04.2024)

Danıştay Dokuzuncu Dairesi, bu kararında vergi davalarında yargılamanın yenilenmesi talebinin uygulanma şartlarını bir kez daha açık biçimde ortaya koymuştur. Kurul, 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde yer alan yenileme sebeplerinin sınırlı (tahdidi) nitelikte olduğunu ve bu sebepler gerçekleşmeden kesinleşmiş kararların yeniden ele alınamayacağını vurgulamıştır.

Somut olayda davacı şirket, sahte fatura düzenlediği iddia edilen üçüncü kişi A.A. hakkında daha sonra verilen ve tarhiyatın hukuka aykırı olduğuna hükmeden kararların, kendi dosyası bakımından “karara esas alınan ilam hükmünün ortadan kalkması” sonucunu doğurduğunu ileri sürmüştür. Ancak Daire, davacının kendi davasında vergi mahkemesinin yalnızca A.A. hakkındaki kararları esas almadığını, aksine davacıya yönelik vergi tekniği raporu ve inceleme raporlarını değerlendirerek bağımsız bir hukuki kanaate ulaştığını tespit etmiştir. Bu nedenle, üçüncü kişiye ilişkin kararların davacının dosyasında 53/1-c kapsamında yenileme sebebi oluşturmadığı belirtilmiştir.

Daire ayrıca, davacının ileri sürdüğü tüm iddiaların, 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde düzenlenen yenileme sebeplerinin hiçbirine uymadığını; içtihat değişikliklerinin ya da farklı dosyalarda verilen kararların tek başına yargılamanın yenilenmesi sonucunu doğurmayacağını vurgulamıştır. Kesin hüküm ilkesinin hukuk güvenliği açısından korunması gerektiği özellikle belirtilmiştir.

Bu değerlendirmenin sonucunda, Daire davacının temyiz istemini reddetmiş ve Samsun Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesinin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararını onamıştır. Bu karar, vergi uyuşmazlıklarında yargılamanın yenilenmesinin istisnai bir yol olduğunu ve ancak kanunda açıkça belirtilen durumlarda uygulanabileceğini gösteren önemli bir içtihattır.

Danıştay 9. Daire Kararı (E:2024/3850, K:2025/1461, T. 21.04.2025)

Bu karar, adli yardım ve yargılamanın yenilenmesi kurumunun vergi uyuşmazlıklarında hangi şartlarda işletilebileceğine ilişkin önemli bir değerlendirme içermektedir. Kurul, özellikle 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin sınırlı sayıda olduğunu vurgulamış ve bu sebeplerden herhangi birine girmeyen taleplerin kabul edilemeyeceğini açıkça ortaya koymuştur.

Somut olayda davacı, kanuni temsilci sıfatıyla adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açtığı davada Danıştay Dördüncü Dairesinin bozma kararından sonra, 7440 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmadan yalnızca bazı borçlar yönünden yararlanıldığını ileri sürerek, kapsam dışında kalan borçlar bakımından esastan karar verilmesi gerektiğini iddia etmiş ve bu gerekçeyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi, bu iddiayı yargılamanın yenilenmesi sebebi kapsamında değerlendirerek talebi kabul etmiş ve yapılandırma dışında kalan kısım yönünden yeniden esas incelemesi yapmıştır.

Danıştay 9. Dairesi, bu yaklaşımı hukuka uygun bulmamış; davacının ileri sürdüğü hususun Kanun’un 53. maddesinde öngörülen yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden hiçbirine girmediğini ifade etmiştir. Mahkeme ayrıca, Bölge İdare Mahkemesinin kararında hangi yargılamanın yenilenmesi sebebinin uygulandığının dahi açıkça belirtilmediğini, bu nedenle kararın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir. Yargılamanın yenilenmesi kurumunun olağanüstü bir yol olduğu, kanunda öngörülen haller dışında genişletilerek uygulanamayacağı vurgulanmıştır.

Bu gerekçelerle Danıştay, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesinin yargılamanın yenilenmesi talebini kabul eden kararını bozmuştur.

Bu karar, vergi uyuşmazlıklarında yargılamanın yenilenmesi taleplerinin ancak Kanun’un 53. maddesinde sayılan kesin ve sınırlı sebeplere dayanması gerektiğini; yapılandırma, taksitlendirme veya benzeri idari taleplerden doğan tartışmaların bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini açık bir şekilde ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır.

Danıştay 9. Daire Kararı (E:2024/1603, K:2024/2264, T. 30.04.2024)

Bu karar, yargılamanın yenilenmesi talebinin ancak 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde öngörülen sınırlı sebeplere dayanması hâlinde kabul edilebileceğine ilişkin önemli bir değerlendirme içermektedir. Daire, özellikle kanuni düzenlemelerde sonradan meydana gelen değişikliklerin, kesinleşmiş yargı kararlarını ortadan kaldırmak amacıyla yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak ileri sürülemeyeceğini açık bir şekilde vurgulamıştır.

Somut olayda davacı şirket, 2010–2014 yılları için tarh edilen ilan ve reklam vergisi ile damga vergisi ve vergi ziyaı cezasına ilişkin davanın reddi üzerine kesinleşen kararı, fuarcılık sektörüne ilan ve reklam vergisi muafiyeti getirdiği iddia edilen 7408 sayılı Kanun uyarınca ortadan kaldırmak istemiştir. Davacı, yeni muafiyet hükmünün geçmişe etkili biçimde uygulanması gerektiğini savunarak yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.

İlk derece mahkemesi, yeni kanuni düzenlemenin geriye yürür nitelikte olmadığını, kesinleşmiş vergisel işlemler ile yargı kararlarını etkileme gücünün bulunmadığını, kanun koyucunun açık iradesinin ancak ileriye dönük uygulanabilirlik yönünde olduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle, yeni kanunun yürürlüğe girmesinin yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılamayacağını belirterek talebi reddetmiştir.

Danıştay 9. Dairesi, temyiz incelemesinde aynı yaklaşımı benimsemiş; davacının ileri sürdüğü iddianın 53. maddede sınırlı olarak sayılan yenileme sebeplerinden hiçbirine uymadığını ifade etmiştir. Kararda, kanuni değişikliklerin ilke olarak kesinleşmiş davalar bakımından yargılamanın yenilenmesi yolunu açmayacağı, aksi yorumun hukuki güvenlik ve kesin hüküm ilkesini zedeleyeceği vurgulanmıştır.

Bu gerekçelerle Danıştay, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararını onamış ve temyiz istemini reddetmiştir.

Bu karar, vergi davalarında sonradan yapılan kanun değişikliklerinin yeniden yargılama sebebi oluşturmayacağını, kesinleşmiş yargı kararlarının olağanüstü yollarla ancak Kanun'un açıkça öngördüğü sınırlı hâllerde ortadan kaldırılabileceğini göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Sonuç

Yargılamanın yenilenmesi, vergi yargısı da dahil olmak üzere idari yargı kararlarına karşı kanun koyucunun tanıdığı istisnai bir itiraz mekanizmasıdır. Bu kurum, hukuki güvenlik ve kesin hüküm ilkelerinin getirdiği korumaya rağmen, bariz bir adaletsizlik veya ağır hukuka aykırılık durumu söz konusu olduğunda yargı kararlarının yeniden ele alınmasına imkan vermektedir. Böylece, her ne kadar toplum düzeni bakımından belli bir noktada yargı kararlarının dokunulmazlığı esas ise de, adalet duygusunu zedeleyen hatalı kararların düzeltilmesi için küçük de olsa bir pencere açık tutulmuştur.

Vergi yargısında, çoğu uyuşmazlık ilk derece mahkemesi kararıyla sonuçlanıp kesinleşmekte ve yalnız sınırlı hallerde üst yargıya taşınmaktadır. Bu bakımdan, yargılamanın yenilenmesi yolu, vergi mahkemesi kararlarında ortaya çıkabilecek maddi gerçeğe aykırı sonuçların telafisi için önemli bir araçtır. Ancak önemle vurgulanmalıdır ki, bu araç bir olağanüstü başvuru yoludur ve kesin hükmün istisnası olarak dar yorumlanmalıdır. İdari Yargılama Usulü Kanunu m.53’te tek tek sayılan nedenler dışında, hiçbir gerekçeyle bu yola başvurulamaması hukuki güvenliğin sağlanması açısından hayatidir. Nitekim Danıştay kararlarında ve doktrinde, yenilenme sebeplerinin genişletilmesinin kabul edilemeyeceği belirtilmektedir.

Öte yandan, son yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları, kesinleşmiş yargı kararlarının adil yargılanma ilkesiyle uyumunu denetleyen mekanizmalar olarak öne çıkmıştır. AİHM tarafından bir hak ihlali tespit edildiğinde İYUK m.53/1-ı uyarınca yargılamanın yenilenmesi yolu açılmaktadır. Benzer şekilde, Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru neticesinde ihlal bulduğunda, yeniden yargılama yapılmasını istemektedir. Bu gelişmeler, Türk idari yargısının uluslararası insan hakları standartlarıyla uyum içinde çalışmasını sağlamaya yöneliktir. Böylelikle, kesin hüküm ilkesinin katılığı bir nebze yumuşatılarak, adaletin tecellisi yolunda esneklik sağlanmaktadır.

Sonuç olarak, vergi yargısında yargılamanın yenilenmesi kurumu, hukuki istikrar ile adalet arasındaki hassas dengeyi korumaya hizmet eden bir güvence işlevi görür. Uygulamada sıkça rastlanmasa da, gerektiğinde bu yola başvurulması, bireylerin hukuki güvence içinde hak arama imkanlarının bir parçasıdır. Hukuk devletinde amaç, hiçbir yanlış kararın ebedi olmayacağı, hukukun üstünlüğü prensibi gereğince maddi gerçeğe aykırı hükümlerin er ya da geç düzeltilebilir olacağı mesajını vermektir. Yargılamanın yenilenmesi de tam bu amaca matuf istisnai bir yol olarak hukukumuzda yerini korumaktadır.

Volkan ERDOĞDU

Vergi Mahkemesi Başkanı

Kaynakça

· 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, m.53 (Yargılamanın Yenilenmesi koşulları ve usulü).

· 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, m.50 (Bireysel başvuruda ihlal kararı sonrası yapılacak işlemler).

· Anayasa Mahkemesi (Genel Kurul), Mehmet Doğan kararı, B. No: 2014/8875, 7/6/2018 (ihlal kararı sonrası yeniden yargılamanın usulüne ilişkin ilkeler).

· Danıştay 2. Dairesi, 06.02.2018, E.2016/5116, K.2018/480 (Yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin kıyas yoluyla genişletilemeyeceğine dair karar).

· Danıştay 14. Dairesi, 18.10.2018, E.2018/2298, K.2018/6219 (AİHM kararlarının uygulanması bağlamında yargılamanın yenilenmesi talebinin koşullarını açıklayan karar).

· Candan, Turgut (2020). Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu. Ankara: Yetkin Yayıncılık.

· Çağlayan, Ramazan (2017). İdari Yargı Kararlarına Karşı Başvuru Yolları (Fransa-Türkiye: Mukayeseli Bir Deneme). Ankara: Seçkin Yayıncılık.

· Çağlayan, Ramazan (2002). "İdari Yargıda Yargılamanın Yenilenmesi Sebepleri ve Sınırlılığı". Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 1-4, s.61-76.

· Erdoğmuş, Talha (2020). "İdari Yargılama Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi Sebebi Olarak Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuru Kararları". Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1-2, s.41-70.

· Gözübüyük, A. Şeref & Tan, Turgut (2013). İdari Yargılama Hukuku. Ankara: Turhan Kitabevi.