Bina ve yapı eseri kavramlarının tanımı, İmar Kanunu madde 5'te, ''Yapı; karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesislerdir. Bina; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarıyan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.'' denilerek yapılmıştır.

Yapı malikinin sorumluluğu başlıklı TBK madde 69 ''Bir binanın veya yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.'' demektedir. Yapı malikinin mezkur kanun hükmü uyarınca sorumluluğundan bahsedilebilmesi için bina veya yapı eserinin yapımında bozukluk bulunması, zararın meydana gelmesi ve meydana gelen zarar ile yapımdaki bozukluk arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterli olup; yapı malikinin kusurlu olup olmadığına bakılmamaktadır. Zira TBK madde 69, ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu kapsamında bir kusursuz sorumluluk halini düzenlemektedir. Bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/124 E. 2019/657 K. Sayılı 13.06.2019 tarihli kararı da ''Bina ve yapı eserlerinden doğan sorumluluğa ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluğa ilişkin kuralların uygulanacağında doktrinde ve uygulamada görüş birliği bulunmaktadır.'' demektedir.

Bina veya yapı eserinin yapımındaki bozukluktan söz edilebilmesi için öncelikle bina veya yapı eserinin inşasının mutlaka tamamlanmış olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra; inşa sırasında fen ve tekniğe uygun hareket edilmemiş, kalitesiz malzeme kullanılmış ya da malzemenin kaliteli olmasına karşın yeterli miktarda kullanılmamış olması gerekmektedir. Dolayısıyla temin edilen demir, çimento ve benzeri malzemelerin kalitesiz seçilmesi, yetersiz kullanılması veya fen ve tekniğe aykırı olacak şekilde kolon ve kiriş bağlantılarının hatalı olması, kolon uzunluğunun gerektiği kadar olmaması gibi sebepler neticesinde meydana gelen zarardan yapı maliki; zarar gören kat maliklerine, kiracılara, binadan yararlanan herkese ve hatta binanın bulunduğu yerden geçmekte olan üçüncü kişilere karşı kusursuz sorumludur. Yapı malikinin sorumluluktan kurtulabilmesi için kurtuluş kanıtı getirme imkanı bulunmamakla birlikte; binanın yapımındaki bozukluk nedeniyle doğan zararın mücbir sebeple ortaya çıkmış olduğunu ya da zarara, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurunun sebebiyet verdiğini ispatlaması gerekmektedir. Mücbir sebepten bahsedilebilmesi için; mücbir sebebe konu olayın öngörülebilmesinin mümkün olmaması, öngörülse dahi alınabilecek her türlü tedbire rağmen meydana gelmesinin engellenememesi veya sonuçlarının ağırlığının tahmin edilemeyecek durumda olması gerekmektedir. Diğer bir deyişle; öngörülebilecek olaylar ile olayın öngörülemeyecek olması ihtimalinde dahi sonuçlarının ağırlığının tahmin edilebilir durumda olduğu hallerde, mücbir sebebin varlığından ve dolayısıyla illiyet bağının kesilmesi halinden söz edilmesi mümkün değildir. Örneğin, sismik yönden aktif durumda olan bölgelerde depremlerin meydana gelebileceği ve depreme dayanıksız yapılar sebebiyle kişilerin can ve mal güvenliklerinin tehlikeye düşeceği bilinebilir ve öngörülebilir bir gerçekliktir. Bu nedenle deprem bölgesindeki bir yerleşim yerinde, deprem olayının gerçekleşmesinin öngörülemeyeceği ya da depreme dayanıksız şekilde inşa edilen yapılar nedeniyle meydana gelen zararın büyüklüğünün tahmin edilemeyeceği kabul edilemez olup; bu gibi durumlarda meydana gelen zarardan yapı malikinin sorumlu olduğu kabul edilmektedir. Görüldüğü üzere yapı malikinin sorumluluktan kurtulabilmesi için meydana gelen zarar ile yapıdaki bozukluk arasında uygun illiyet bağının bulunmadığını ispatlaması gerekmektedir.

Bina veya yapı eserinin yapımındaki bozukluk nedeniyle hem maddi hem manevi zarar ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle bina veya yapı eserinin yapımındaki bozukluk nedeniyle zarar gören herkes maddi ve manevi tazminat taleplerini, zararın ve sorumlunun öğrenilmesinden itibaren iki yıl ve her halde haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren on yıllık zamanaşımı süresinde ileri sürebilmektedir. TBK madde 69'a dayanılarak açılacak olan tazminat davalarında zararın meydana geldiği yer, davacının yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkili ve görevlidir.