Mahkemelerce verilen kararlarda yanlışlıklar olabilir. Bu yanlışlıkların bir kısmı hüküm kesinleşmeden anlaşılır; bir kısmı ise ancak hüküm kesinleştikten, hatta infaz gerçekleştikten sonra anlaşılabilir. Bunların düzeltilmesi için çeşitli yollar gösterilmiştir. Hükmün kesinleşmesinden sonra anlaşılan yanlışlıkların düzeltilmesi için yargılamanın yenilenmesi yolu kabul edilmiştir (CMK m.311 vd)[1]. Diğer bir ifadeyle, yargılamanın yenilenmesi, kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı öngörülen olağanüstü bir kanun yoludur. Kural olarak, mahkeme kararlarına temyiz veya istinaf incelemesinden geçerek ya da geçmeksizin kesinleştikten sonra bir daha el sürülmesi mümkün değildir. Fakat yargılamanın yenilenmesi kurumu bunun istisnasıdır[2].
Ceza Muhakemesi Hukuku’nda olağanüstü kanun yolları arasında yer alan yargılamanın yenilenmesi yoluyla kesin hükümdeki adli hataların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda sınırlı sayıda bulunan nedenlere dayanılarak yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna başvurmak suretiyle suçun yeniden yargılanması mümkün olabilmektedir. Yargılamanın yenilenmesi kurumu Ceza Muhakemesi Hukuku’nun amacı olan maddi gerçeğe ulaşılmasına katkı sağladığı gibi adalet sistemine güvenin ve toplumsal barışın korunmasına da yardımcı olmaktadır[3].
Hukuki güvenlik açısından kesin hüküm bir zorunluluk olsa da adli hataların düzeltilmesinden de tamamen vazgeçilemez. Yargılamanın yenilenmesi de bu gerekliliğin bir sonucudur[4]. Diğer bir ifadeyle, yargılamanın yenilenmesi, kesinleşen bir “hükme” karşı “sonradan” ortaya çıkan ve kanunla muayyen olan neden, olay ya da deliller neticesinde hükümlü lehine ya da sanık veya hükümlü aleyhine olarak “hükmü veren mahkemeden” bu yönde istemde bulunulması yoluyla kullanılan bir olağanüstü kanun yoludur[5].
Kesin hükümde yer alan adli hataların düzeltilmesine ve hükümlü hakkında aynı fiil nedeniyle tekrar muhakeme yapılmasına imkân tanıyan yargılamanın yenilenmesi, olağanüstü kanun yollarının bir çeşidini oluşturmaktadır. Kesin hüküm; doğruluğu hukuken kabul edilen ve artık tartışılmayan bir mahkeme kararıdır. İstisnai olsa da uyuşmazlığın çözümünde “adli hata” denilen yanlışlıklar yapılmış olduğu sonradan öğrenilebilir. Bazı önemli hataların giderilebilmesi ve hakikatin araştırılması bu şekilde maddi gerçeğe ulaşılabilmesi “olağanüstü kanun yolu” ile mümkün olabilecektir[6].
Yargılamanın yenilenmesi (muhakemenin iadesi), mahkemece verilip kesinleşen hükümde, hukuksal hatanın yapıldığının bilahare tespiti üzerine başvurulan özel nitelikli bir yoldur. Kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturur. Kesinleşen hükmün, maddi gerçeğe uymadığının anlaşılması halinde düzeltilmesi gerekir. Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlerde başvurulacak bir yoldur. Diğer bir ifadeyle, kesinleşmemiş hükümlerde bu yola başvurulması imkânsızdır[7].
Hukuki güvenlik bilindiği üzere kişinin yargılanmadan önce yargılanacağı hukuk sistemini tanıması, yani kendi yargılaması sırasında ya da direk olarak kendisine uygulanabilecek hükümleri bilmek hakkıdır. Bu ilke yargılanan kişinin hukuk sisteminin yapmaya kadir olduğu geniş uygulamalara karşı korunmasını amaçlar. Aleyhe yargılamanın yenilenmesinin kabul edildiği sistemlerde bu yeni muhakemenin hukuki güvenliği ihlal etmemesinin iki şartı bulunur. Bu şartlardan ilki; aleyhe muhakemenin yenilenmesi nedenlerinin kanun koyucu tarafından keyfiliğe sebep olmayacak bir biçimde ve kurumun varlık amacıyla uyumlu olarak belirlenmesidir. Aleyhe muhakemenin yenilenmesinin hukuki güvenlik ilkesiyle çelişmemesi için varlığı gereken ikinci şart, aleyhe muhakemenin yenilenmesi nedenlerinin kanunda sınırlı sayıda, belirliliği sağlayacak ve kapsam konusunda tereddüt oluşturmayacak biçimde açık olarak düzenlenmesidir[8].
Yargılamanın yenilenmesi yolunun istisnai olarak kabul edilmesinin nedeni, doğruluğu hukuken tartışılmayan “kesin hükmün” temellerinin bazı hallerde sarsılmış olması hükmün artık bu temel üzerinde oturmasının mümkün olmamasına dayanmaktadır. Hukuk barışının ve güvenliğinin sağlanması ne kadar önemli ise de, hukuka olan güvenin sağlanması da en az bu kadar önemlidir. Temelleri olmayan bir hüküm hukuk düzeni tarafından kabul edilemez. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi yolu, sadece çok istisnai hallerde mahkeme kararı ile açılabilmektedir[9].
Yargılamanın yenilenmesinin istisnai kanun yolu olduğu Yargıtay CGK’nın 11.03.2014 tarih, 2012/3-909 esas, 2014/121 sayılı kararında, “Yargılamanın yenilenmesindeki amaç kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde, gerçeğin araştırılması böylece toplumun ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenileme talebinin dikkate alınması söz konusu olmayacaktır”, şeklinde vurgulanmıştır. CMK’nın 315. maddesine göre, kanunun aynı maddesinde yer almış sınır içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla yargılamanın yenilenmesi kabul edilemez. Hatanın giderilmesini sağlayacak başka bir yol varsa, yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna gidilemez.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, istinaf ve temyiz yoluna kesinleşmemiş hükümler aleyhine başvurulabilirken, olağanüstü kanun yollarından olan yargılamanın yenilenmesine kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulabilmektedir. Yargılamanın yenilenmesi yolu, olağan kanun yollarından konu, amaç, başvuru, etki ve sonuç bakımından da farklıdır. Ancak yargılaman yenilenmesiyle olağan kanun yolları arasındaki temel ve belirleyici farkı kesinleşmiş hüküm-kesinleşmemiş hüküm ayrımı oluşturmaktadır[10]. Diğer bir ifadeyle, kesinleşmemiş hükümlere karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez. Örneğin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesinleşmiş bir karar olmadığından yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez[11].
Yargılamanın yenilenmesi kurumunun işleyişine ilişkin Yargıtay’ın bir kararında şöyle denilmektedir; “Kesin hüküm ve dolayısıyla “ne bis in idem” ilkesine istisna oluşturan yargılamanın yenilenmesi yolunun, yasal sınırlar içinde yorumlanması gerektiği, geniş yorumlanmasının olanaklı olmadığı, kesinleşen hükmün, maddi gerçeğe uymadığının anlaşılması halinde düzeltilmesi gerektiği, kesinleşmemiş hükümlerde bu yola başvurulmasının olanaksız olduğu, yargılamanın yenilenmesi davasının kanunda herhangi bir süreyle sınırlandırılmadığı, bu kurumun 5271 sayılı CMK’nın 311 ilâ 323. maddelerde düzenlendiği, yerel mahkeme aşaması biten bir davaya ilişkin kararın kesinleşmesi sonrasında yargılamanın yenilenmesinin mümkün olduğu, olağanüstü kanun yolu olarak kabul edilen bu yöntemin, çok istisnai hallerde kullanılacağı, zira esas olanın kesinleşen yargı kararının uygulanması ve değiştirilmemesi olduğu ancak maddi gerçek ve adaletin, en önemlisi de hükümlünün mağdur edilme ihtimalinin önüne geçmek amacıyla davanın yeniden gözden geçirilmesinin kabul edildiği, yargılamanın bir yerde bitmesi ve hak arama hürriyetinin de bir sınırının olması gerektiğinin ileri sürülebileceği, o sınırın, temel olarak temyiz aşamasının geçilmesi anı olduğu, bununla birlikte yargılamanın esasını etkileyen hataların varlığı halinde onların da göz ardı edilmemesi gerekeceği, yargılamanın yenilenmesi talebinin, kesinleşen hükmü veren yerel mahkemeye sunulacağı, mahalli mahkemenin, önce bu istemin usulden kabule değer görülüp görülmeyeceğine karar vereceği, bu istem mahkemece yerinde bulunduğunda, hâkim vasıtasıyla delil toplanması yoluna gidileceği, CMK’nın 320. maddesinde istisnai olarak mahkemeye delil toplama yetkisinin de verildiği, neticeten mahkemenin yargılamanın yenilenmesi istemini esassız gördüğünde duruşma yapmaksızın reddedeceği, aksi kanaatte ise duruşma açacağı, bu kararlara karşı taraflarca itiraz yoluna gidilebileceği ancak yargılamanın yenilenmesi talebini ciddi gören mahkemenin, ortaya çıkan delillerle duruşma yapmaksızın hükümlünün derhal beraatına de karar verebileceği, mahkemenin duruşma açtığı halde yargılamanın yenileneceği ve sonuçta mahkemece, ya önceki hükmün onaylanacağı ya da iptal edilip yeni hüküm kurulacağı, bu kararlara karşı ise temyiz yolunun açık olacağı uygulamada kabul görmüştür”[12].
Yargılamanın yenilenmesi taleplerinin titizlikle incelenmesi, hukuk güvenliği ve adaletin tesisi açısından çok önemli olup iş yükünün ağırlığı gözetildiğinde sadece yargılamanın yenilenmesi taleplerine bakacak mahkemelerin görevlendirilmesi gerektiği açıktır.
Olası veya gerçekleşen hukuki hatalar gözetildiğinde yargılamanın yenilenmesi taleplerinin mahkemeler tarafından tüm yönleriyle incelenip suçsuz kişilerin mahkûm edildikleri veya cezalarının hukuka aykırı bir şekilde belirlendiğinin anlaşıldığı hallerde infaz devam ediyorsa somut olayın özelliklerine göre olası bir cezanın miktarı da göz önüne alınarak derhal tahliye kararı verilmek suretiyle yargı yolları sürecinde masumiyet karinesi ışığında hareket edilmelidir. Hukuki hataların azaltılması açısından yargı mensuplarının nitelik ve niceliklerinin artırılması ile yargıda planlama ve verimliliğin öncelenmesine yönelik yeni bir değerler dizisine ihtiyaç bulunmaktadır.
Doç. Dr. Cengiz APAYDIN
Cumhuriyet Savcısı
----------
[1] Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, 857.
[2] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin, 4.11. 2019 tarihli, 2017/2930 esas ve 2019/5192 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).
[3] Bakım, Sevi, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, S:2, C:19.İstanbul, 2013, 919.
[4] Özgen, Eralp, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Ankara, 1968, 13.
[5] Aygün Eşitli, Ezgi, “Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kanun Yararına Bozma”, TBBD 2016, S: 122, Ankara, 2016, 202.
[6] Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin, 25.12. 2019 tarihli, 2018/4808 esas ve 2019/8322 sayılı kararı (https://www.hukukihaber.net/yargitay-16-ceza-dairesinin20184808-e-20198322-k-sayili-karari).
[7] Ünver, Yener//Hakeri, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 14. Baskı, Ankara, 2018, 825. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; Yerel mahkemece sanık hakkında hırsızlık suçundan verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Sanık temyiz dilekçesini verdikten sonra 27.10.2016, 25.06.2019 ve 16.07.2019 tarihli dilekçelerinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş ise de ancak kesinleşmiş bir ilama karşı CMK’nın 311. maddesinde düzenlenen hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebileceği değerlendirilerek, temyize konu eldeki dosyanın ise henüz kesinleşmediğinin kabulü ile yapılan incelemede; Sanığın, katılan bilinçsiz halde iken pantolonunun cebinde bulunan paralarını çalması şeklindeki eyleminin suç tarihine göre, TCK’nın 142/2-b bendinde tanımlı suçu oluşturduğu gözetilmeden, TCK’nın 142/2-a bendinden hüküm kurulması, her iki bendin öngördüğü ceza miktarının da aynı olması nedeni ile sonuca etkili olmadığından ve Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanan 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararları da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden, bozma nedeni yapılmamıştır. Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre, sanık H… K…’nın temyiz talebi yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak onanmasına, 25/12/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi”. Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin, 25.12. 2019 tarihli, 2019/9486 esas ve 2019/16859 sayılı kararı (https://www.hukukihaber.net/yargitay-17-ceza-dairesinin-20199486-e-201916859-k-sayili-karari).
[8] Karakurt, Ahu, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Muhakemenin Yenilenmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Kamu Hukuku Programı Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2008, 77-78.
[9] Yenisey, Feridun /Nuhoğlu Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2015, 4. Baskı, 962.
[10] Bakım, 922.
[11] Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 10/10/2009 tarih ve 2008/769 esas ve 2009/1033 karar ile dolandırıcılık suçundan sanıkların mahkûmiyetine ve 5271 Sayılı Yasanın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 03.05.2011 gün, 2011/4-61,79 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, CMK’nın 223. maddesinde sayılan, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir hüküm değildir. Hükmün açıklanması, düşme kararı verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmü kurulması halinde, temyiz incelemesine konu olabilecektir. CMK’nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi, ancak kesin hükümlere karşı başvurulabilecek olağanüstü bir yasa yolu olup, hüküm niteliğinde bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yargılamanın yenilenmesi isteminin, CMK’nın 318/1. maddesi uyarınca kabule değer olmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, anılan madde uyarınca istemin kabulüne karar verilip, yargılama yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi, bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafi ile katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına 28.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”. Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin, 28 11. 2019 tarihli, 2019/7452 esas ve 2019/13271 sayılı kararı (https://www.hukukihaber.net/yargitay-15-ceza-dairesinin-20197452-e-201913271-k-sayili-karari).