Eş zümre mirasçısı değildir. Yani sağ kalan eş, her zümre ile birlikte mirasçı olur. Ancak hayatta kalan eşin, ölen eşe mirasçı olabilmesi için ölüm anında aralarında mevcut bir evlilik bağının olması gerekmektedir.

I. EŞİN DEĞİŞİK ZÜMRELERLE BİRLİKTE MİRASÇI OLMASI DURUMUNDA MİRAS PAYININ ORANLARI

Türk Medeni Kanunu’nun 499. maddesinde, eşin değişik zümrelerle birlikte mirasçı olması halinde miras payının ne olacağı düzenlenmiştir. Buna göre sağ kalan eş:

- Miras bırakanın altsoyu (birinci zümre) ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte birine (1/4),

- Miras bırakanın ana ve baba zümresi (ikinci zümre) ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısına (1/2),

- Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları (üçüncü zümre) ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçüne(3/4) sahip olur.

- Miras bırakanın eşten başka mirasçısı yoksa mirasın tamamı eşe kalır. Yani birinci zümrede ve ikinci zümrede hiç mirasçı yok ise, üçüncü zümrede de büyük analar, büyük babalar (zümre başları) ve onların çocukları hayatta değil ise bütün miras eşe geçecektir.

Türk Medeni Kanunu’nun 497. maddesinin 5. fıkrasına göre, “Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması halinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları halinde onların payları diğer tarafa geçer.” Hükümden de anlaşılacağı üzere sağ kalan eş, üçüncü zümrede sadece zümre başları ve onların çocuklarıyla mirasçı olur. Yani üçüncü zümrede eş, sadece miras bırakanın büyük ana ve büyük babalarıyla ve onların çocuklarıyla (amca, hala, teyze ve dayı) mirasçı olur. Zümre başlarının çocukları(hala, dayı, teyze, amca) ölmüş fakat onların alt soyu hayatta ise (kuzen), yine sağ kalan eş mirasın tamamını alır. Eşin varlığı bu alt soyun mirasçılığını engellemektedir. Örneğin, miras bırakanın eşi yanında sadece teyze çocukları hayattaysa, eş tek başına mirasçı olur.

II. EŞİN MİRASÇILIĞI İLE İLGİLİ ÖZEL DURUMLAR

1. Boşanma Davasının Eşin Mirasçılığına Etkisi

Boşanma davasının eşin mirasçılığına etkisini iki yönlü olarak inceleyeceğiz. Bunlardan ilki, kesinleşmiş boşanma davasının eşin mirasçılığına etkisi, ikincisi ise kesinleşmemiş boşanma davasının eşin mirasçılığına etkisidir.

a. Kesinleşmiş Boşanma Davasının Eşin Mirasçılığına Etkisi

 Eşin ölümünden önce evlilik bağı sona ermiş ise (eşler boşanmışlarsa)[1] sağ kalan eş, ölen eşinin yasal mirasçısı olamayacaktır ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça kaybedecektir(TMK madde 181/2). Yani kural olarak eşin ölümden önce boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça kaybederler.[2] Ancak bu kuralın bir istisnası mevcuttur. Şöyle ki aşağıdaki şartlar gerçekleşmiş ise eski eş, ölen eşe mirasçı olabilecektir. Bunun için;

- Taraflar arasında boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı bir tasarrufun bulunması gerekir.

- Bu tasarrufta “boşanma halinde dahi geçerli olacağı“ şeklinde ifadeye yer verilmelidir.

Yani taraflar arasında boşanmadan önce bir ölüme bağlı tasarruf yapılmış ise bu tasarruf boşanma halinde geçerli olmaz. Ancak bu tasarrufta “boşanma halinde dahi geçerli olacağı” ifadesi yer alıyorsa, sağ kalan eş (eski eş) ölüme bağlı tasarrufla kendisine sağlanan hakları kullanabilecektir.

b. Kesinleşmemiş Boşanma Davasının Eşin Mirasçılığına Etkisi

Peki, taraflar arasında (eşler arasında) boşanma davası devam ederken, eşlerden birinin ölmesi halinde ne olacak? Türk Medeni Kanunu’nun 181. maddesinin 2. fıkrası bu durumu düzenlemiştir.[3] Söz konusu madde uyarınca “Boşanma davası devam ederken (kesinleşmeden) ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması halinde kusurlu eş, ölen eşin mirasçısı olamayacaktır”. Yani kanunun tersi yorumundan boşanma davası devam ederken eşlerden birinin ölmesi durumunda, kural olarak sağ kalan eşin yasal mirasçılıklarının devam edeceği ve birbirleri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarrufların da geçerli olacağı kabul edilmiştir. Bu kuralın istisnası yine aynı fıkrada öngörülmüştür. Buna göre;

- Ölen eşin mirasçılarından birinin davaya devam etmesi ve

- Bu davada sağ kalan eşin kusurlu olduğunun ispat etmesi durumunda, sağ kalan eş, artık ölen eşe ne mirasçı olabilir ne de onun tarafından lehine yapılmış olan ölüme bağlı tasarruftan bir hak talep edebilir.

Eşin ölümünden önce açılan boşanma davası devam ederken eşin ölmesi durumunda mirasçılardan birinin devam ettirdiği bu dava artık eşlerin boşanmasına yönelik olmayacak. Boşanma davası kesinleşmeden eşlerden birinin ölümü halinde Mahkeme, evlilik birliğinin ölümle sona erdiğine ve bu nedenle boşanmaya hükmolunamayacağına karar vermelidir.[4] Yani boşanma veya evlilik birliğinin iptali davası açan eşin davanın devamı sırasında ölümü halinde mirasçıları veya mirasçılardan biri davayı devam ettirebilecek ve davada sadece eşlerin kusur durumları belirlenecektir. Hakim ise boşanmaya karar vermeyecek, sadece eşlerin hangisinin tamamen veya daha fazla kusurlu olduğunu belirleyecektir.[5] Bu durum özellikle açılan boşanma davasında, eşin ölümü hâlinde kusurlu davranışta bulunan eşin buna rağmen mirasçı olabilmesi konusunda haksız ve adaletsiz sonuçların doğmasına da neden olabilecektir, işte bu haksız durumların önlenmesi amacıyla maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıştır.

Taraflar açtıkları boşanma davasında her ne kadar manevi tazminat talep etmişlerse de, eşlerden birinin ölümü halinde mirasçı tarafından yöneltilen “sağ kalan eşin kusurlu olduğunun ve mirasçı olmayacağının saptanmasına” şeklindeki talep doğrultusunda devam eden davada, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekecektir.[6] Çünkü devam edilen dava madde gerekçesinden de anlaşıldığı üzere "sağ kalan eşin kusurlu olduğunun ve mirasçı olmayacağının saptanmasına" yöneliktir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Esas: 2002/13667, Karar: 2002/15100 sayılı kararı; Mahkemece evliliğin ölüm ile sona ermesi nedeniyle boşanma konusunda karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmesi ve yine yalnızca boşanmaya neden olan olaylar değerlendirilip, davalının (kadının) evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda daha fazla kusurlu olup olmadığının tespiti ile yetinilmesi gerekir”. Yargıtay tarafından verilen karara göre, boşanma davası devam ederken(kesinleşmeden) eşlerden birinin ölümü halinde, mahkeme tarafından evliliğin ölüm ile sona ermesi nedeniyle boşanma konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar vermesi ve yalnızca boşanmaya neden olan olayların değerlendirip, davalı tarafın (sağ kalan eşin) evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda ne kadar kusuru olup olmadığını tespit etmesi gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Esas: 2018/1098, Karar: 2018/13634 sayılı kararı; “Mahkemece yapılacak iş açıklanan sebeple, boşanma davası hakkında konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına dair, karar vermek ve davacı erkek mirasçıları davaya kusur belirlemesi yönünden devam ettiklerinden Türk Medeni Kanunu'nun 181/2. maddesi uyarınca davalının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığı yönünde tespit kararı vermekten ibarettir. Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde davalı kadının ölenin mirasından yoksun bırakılmasına dair hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır”. Yargıtay kararı uyarınca; mirasçılar kusur belirlenmesi yönünden boşanma davasına devam ettiklerinden, mahkemenin görevi de sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığının tespitinden ibarettir. Mahkemenin sağ kalan eşin, ölenin mirasından yoksun bırakılacağına dair hüküm tesis etmesini ise usul ve hukuka aykırıdır.

Ne tür bir kusurun olması halinde, sağ kalan eş mirasçılık hakkını kaybedecektir? Toplanan deliller ve boşanmaya neden olan olaylar değerlendirilerek, sağ kalan eşin boşanmayı gerektirir ağırlıkta bir kusurunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekecektir.[7]

Kanunun gerekçesine göre; zina, hayata kast, pek kötü davranış, haysiyetsiz hayat sürme sebeplerinden biriyle açılan boşanma davasında sağ kalan eşin bu sebeplerden dolayı kusurlu olduğu ispat edilirse, mirasçılık hakkı sona erecektir. Yargıtay’a göre; “eşine ağır hakaret etmek”[8] , “kanser hastası olan eşine tedavisi için yardımcı olmamak, evdeki eşyaları hasta olan hocasına fırlatma[9], “eşinin yüzüne tükürmek, ağza alınmayacak sözlerle hakaret etmek ve ölen eşine müessir fiilde bulunmak”[10] şeklindeki eylemlerin boşanmaya sebebiyet verecek şekilde ağır olduğuna karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, Esas: 2012/25527, Karar: 2013/10557 sayılı kararı; “Mahkemece boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı koca tam kusurlu kabul edilmiş ise de toplanan delillerden; davalı kadının eşine ağır hakaret etmesine, eşinin hastalığıyla ilgilenmemesine karşılık; davacı kocanın da birlik görevlerini yapmamak için müşterek haneyi terk ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında; davaya Türk Medeni Kanununun 181. maddesi gereğince davacının mirasçıları tarafından kusur belirlemesi yönünden devam edildiği hususu da gözetilerek; davalı kadının boşanmaya sebebiyet verecek derecede ağır kusurlu olduğunun tespitine dair karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.”

Yargıtay’ın yukarıda verilen kararı uyarınca sağ kalan eşin( davalı), eşine ağır hakaret etmesine, eşinin hastalığıyla ilgilenmemesine karşılık; davacı kocanın da( ölen eşin) müşterek haneyi terk etmesi halinde, davalı eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede ağır kusurlu olduğunu belirtmiştir. Bu durumda ölen eşin “evi terk etmesi”, sağ kalan eşin kusuruyla kıyaslandığında daha hafif kalmaktadır. Bu nedenden dolayıdır ki, sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını kaybedecektir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Esas: 2012/ 450, Karar: 2012/7428 sayılı kararı; “Dava terk hukuki nedenine dayalı olarak açılmıştır. Koca tarafından ihtar talebinde bulunulmuş, bu ihtar davalı kadına tebliğ edilmiştir. İhtar tarihinde davalı kadının şikayeti üzerine Cumhuriyet Başsavcılığının dosyasında koca hakkında iddiasından dolayı yapılan soruşturmanın devam ettiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında ciddi bir suçlamaya dayalı ceza soruşturması devam ederken kocanın ihtar davetiyesi göndermesi hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup; ihtar muhatabının böyle bir durumda ihtar davetine uyması beklenemez. Bu durumda davalı kadına bir kusur yüklemez. Bu nedenle mirasçı tarafından kusur tespitine yönelik olarak devam ettirilen davada, davalı kadının kusuru bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekir.” Yargıtay’ın ise söz konusu kararında, sağ kalan eşin evi terk etmesinde, taraflar arasında ciddi bir suçlamaya dayalı ceza soruşturmasının devam ettiğini gerekçe göstererek, sağ kalan eşin kusurlu olmadığını belirtmiştir.

2. Evliliğin Butlanı Kararının Eşin Mirasçılığına Etkisi

Evlenmenin butlanının, sağ kalan eşin mirasçılığına etkisi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 159. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Maddenin lafzından da anlaşılacağı üzere, butlan hali söz konusu olsa bile, ilgiler tarafından dava (mutlak butlan) açılmaz ise veya açılmış olan butlan davasına (nispi butlan) devam edilmez ise yahut mutlak butlan davası açılması veya açılmış olan nispi butlan davasının devam ettirilmesi halinde, sağ kalan eşin iyi niyetli olmadığı ispatlanamazsa, sağ kalan eş yasal mirasçı olacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da isteyebilecektir.

Butlan nispi ve mutlak butlan olmak üzere iki türlüdür. Nispi butlana (iptal) ilişkin dava hakkı sadece eşlere ait olup, mirasçılar ancak ölen eşin sağlığında bu davayı açmış olması halinde onun açmış olduğu davayı sürdürebilirler. Bunun böyle olduğu nispi butlan sebeplerini öngören MK 148 ve devamı maddelerden anlaşılmaktadır. Çünkü bu maddelerde bu davayı açma hakkı eşe ve bazı hallerde ise( yaş küçüklüğü ve kısıtlılık) yasal temsilciye tanınmıştır. Mutlak butlana ilişkin dava açma hakkı ise sadece eşe ait değildir. Eşle birlikte, Cumhuriyet Savcısı ve ilgili olan herkes tarafından açılabilir. Bu nedenle de ölen eş daha önce butlan davası açmasa bile ilgiler tarafından miras bırakanın ölümünden sonra da mutlak butlan davası açılabilir.

Öteki deyişle, evlenmenin nispi butlanının dava etme hakkı olan eş dava açmadan önce ölmüşse, bu hak mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar sadece açılmış olan nispi butlan davasını sürdürebilirler. Evlenmenin mutlak butlanında ise mirasçıların kendi adlarına dava açma hakları bulunmakla, muris davadan önce vefat etse de mirasçıların bunu dava etme olanakları vardır. Mutlak butlan davası ya da tespit davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olduğu anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını korur. Ne var ki, mutlak butlan davası ya da tespit davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını da kaybeder. [11]

Bu açıklamalardan sonra, butlan kararının, eşlerden birinin ölümünden sonra açılan dava (mutlak butlan) ya da, eşlerden birinin davayı açtıktan sonra ölmesi sebebiyle, mirasçıların davaya devam etmesi sonucu (nispi butlan) elde edilmesi halinde, sağ kalan eş iyiniyetliyse, hem yasal mirasçı olabilecek hem de, daha önce lehine yapılmış olan ölüme bağlı tasarruftan doğan haklarını isteyebilecektir. [12]

Ancak eş iyi niyetli değil ise yani evlenmenin batıl olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa yasal mirasçılık hakkını kaybedecek ve lehine bir ölüme bağlı tasarruf varsa, bundan doğan hakları kanun gereği sona erecektir. Burada “iyi niyetli“ olmadan kasıt ise, yaptığı evlenmenin batıl olduğunu bilmemesi ve bilmesinin gerekmemesidir. Yargıtay iyi niyeti evlenmenin kurulması anında aramaktadır.[13]

Kısaca, butlan davası sırasında eşlerden birinin ölmesinin halinde veya ölümünden sonra butlan davası açılmış olması durumunda sağ kalan eşin mirasçı olması asıldır. Ancak ölümden önce açılan bir nispi butlan davası var ise, bu davanın mirasçılar tarafından sürdürülür ve sağ kalan eşin evlilik akdinin kurulması anında iyi niyetli olmadığını ispatlarlarsa, sağ kalan eş yasal mirasçı olmayacağı gibi, daha önce yapılmış ölüme bağlı tasarrufla da kendisine sağlanan hakları kaybeder. Ancak butlanın mutlak olması şartı ile, ölümden sonrada butlan davası (mutlak butlan) ilgililer tarafından açılabilir. Bu durumda ilgililer sağ kalan eşin evlilik akdinin kurulması anında iyi niyetli olmadığını kanıtlanmalıdır. Şayet kanıtlarlarsa sağ kalan eş yasal mirasçı olmayacağı gibi, daha önce yapılmış ölüme bağlı tasarrufla da kendisine sağlanan hakları kaybedecektir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin, Esas: 2011/4602, Karar: 2011/6916 sayılı kararı; “Türk Medeni Kanunu'nun 159. maddesine göre; evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış bir davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder. Bu yasal düzenleme uyarınca, sağ kalan eşin, evliliğin akdi sırasında iyi niyetli olup olmadığının tespiti gerekir. Evliliğin iptaline karar veren A... 11. Aile Mahkemesi miras bırakan İ.'in evlilik sırasında 86 yaşında yaşlı, demans ve parkinson gibi akıl hastalıklarına duçar bir kişi olduğunu, yakın komşusu olan P.'nin bunu bilerek evlendiğini ve bu evliliğin kurulmasında P.'nin iyi niyetli olmadığını kabul ederek evliliğin iptaline karar verdiği, Aile Mahkemesinin bu kararının Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu olgu gözetildiğinde evlenmenin yapıldığı sırada iyi niyetli olmayan sağ kalan eşin mirasçı olamayacağı kuşkusuzdur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/7-695 E.K sayılı kararında da Dairemizin bu yöndeki görüşü benimsenmiştir.” Yargıtay kararı uyarınca evlilik sırasında kendinden oldukça yaşlı olan, demans ve parkinson gibi akıl hastalıklarına sahip bir kişi ile evlenen kişinin bunu bilerek evlendiğini ve bu nedenle evliliğin kurulmasında iyi niyeti olmadığına karar vermiştir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin Esas: 2010/4637, Karar: 2011/1411 sayılı kararı uyarınca “Miras bırakanın önce davalının annesi ile evlenip boşanması ve altı gün sonra davalı ile evlenmesi göz önüne alındığında, davalının bu durumu bilmeden evliliği gerçekleştirmesi hayatın olağan akışına terstir. Şu halde davalının evliliğin icrası sırasında iyiniyetli olmadığı, dolayısıyla mirasçı olamayacağı kuşkusuzdur.” Yargıtayca yukarıda verilen kararda, ölen eşin (miras bırakanın) önce davalı eşin annesi ile evlendiğini, anneden boşandıktan kısa bir süre sonra ise davalı eş ile evlenmesi durumunda, davalının evliliğin icrası sırasında iyiniyetli olmadığı, dolayısıyla mirasçı olamayacağını belirtmiştir.

3. Ayrılık Kararının Eşin Mirasçılığına Etkisi

Ayrılık kararının varlığı[14] ayrılık sırasında ölen eşe, sağ kalan eşin mirasçı olmasına ve lehine yapılmış ölüme bağlı tasarruflardan kaynaklanan hakları istemesine engel değildir. Çünkü, ayrılık kararına rağmen evlenme devam etmektedir.[15]

4. Birden Fazla Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı

Türk Hukukunda, ister erkek olsun ister kadın, aynı anda iki kişi ile evli olmak mümkün değildir. Ancak istisnai halde, miras bırakanın ardında iki eş bırakmış olması mümkündür. Bu duruma şu hallerde rastlanır;

- Bunlardan birincisi, 1926’dan önceki hukuk zamanında yapılan evlenmelerdir. Eski ve yeni Tatbikat Kanunu madde 9’a göre, bu evlenmeler, eski Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra da geçerliliklerini korudukları için, erkek eski kanuna göre iki ya da daha fazla kadınla evlenmiş ve eski Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ölmüşse, mirasçı olarak birden fazla eş bırakmış olabilir.[16]

- İkincisi ise, erkek ve kadının iki defa evlilik yapmaları ve bu evliliklerinin de butlanına karar verilmeden ölmeleri halinde, sağ kalan iyi niyetli eşlerin mirasçı olmalarıdır. Bu halde geride mirasçı olarak iki eş kalır.

Böyle hallerde, sağ kalan eşler zümreye göre eşe düzen miras payını ortak iki eşit parçaya bölerek paylaşacaklardır. Örneğin, iki eşi olan miras bırakanın birinci zümre mirasçıları varsa, eşin tek olması halinde mirasın 1/4’ü eşe kalıyordu, geri kalanlar ise altsoy arasında eşit olarak paylaştırılıyordu. Ancak miras bırakanın iki eşli olduğu durumda, eşe düşen 1/4 miras payı, eşler aralarında 1/8’er olarak paylaştırılacaktır.

---------------------------------------------------

[1] Boşanma ile kast edilen, kesinleşmiş bir boşanma davasıdır.

[2] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Esas: 2004/ 12717, Karar: 2004 / 14722, Karar Tarihi: 08.12.2004

[3] Anayasa Mahkemesi’nin 22/10/2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 21/1/2010 tarihli ve E.2008/102, K.2010/14 sayılı kararıyla maddede geçen "... davacının ..." ve "... davalının ..." sözcükleri, iptal edilmiştir.

[4] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2004/1951, Karar: 2004 / 3163 sayılı kararı

[5] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2004/ 4988, Karar: 2004 / 8234, Karar Tarihi: 22.06.2004

[6] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2004/ 15035, Karar: 2005 / 254, Karar Tarihi: 11.01.2005

[7] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2007/ 2356, Karar: 2007 / 16218, Karar Tarihi: 21.11.2007

[8] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2012/ 25527, Karar: 2013 / 10557, Karar Tarihi: 15.04.2013

[9] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2008/ 17809, Karar: 2010 / 318, Karar Tarihi: 12.01.2010

[10] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Esas: 2009/ 8491, Karar: 2010 / 10250, Karar Tarihi: 26.05.2010

[11] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2011/ 7-695, Karar: 2011 / 673, Karar Tarihi: 02.11.2011

[12] Prof. Dr. Mustafa DURAL, Prof. Dr. Turgut ÖZ, Türk Özel Hukuku, Miras Hukuku, Cilt IV, sf. 46

[13] Yargıtay 8.Hukuk Dairesi, Esas: 2013/ 17903, Karar: 2014 / 157, Karar Tarihi: 14.01.2014

[14] Türk Medeni Kanunu madde 170 vd.

[15] Prof. Dr. Mustafa DURAL, Prof. Dr. Turgut ÖZ, Türk Özel Hukuku, Miras Hukuku, Cilt IV, sf. 45

[16] Prof. Dr. Mustafa DURAL, Prof. Dr. Turgut ÖZ, Türk Özel Hukuku, Miras Hukuku, Cilt IV, sf. 47